Print this page

Escobar: Gerçek Koalisyon 4+1: Rusya, Suriye, İran, Irak ve Hizbullah

Rate this item
(0 votes)
Escobar: Gerçek Koalisyon 4+1: Rusya, Suriye, İran, Irak ve Hizbullah

Pepe Escobar bağımsız bir jeopolitik analisttir. Russia Today, Sputnik ve TomDispatch için yazar ve ABD’den Doğu Asya’ya dek uzanan farklı web siteleri, radyo ve TV programlarının sıklıkla aranan bir katılımcısıdır. Pepe Escobar aşağıda okuyacağınız röportajı Ayetullah Hamaney’in resmi sitesi Khamenei.ir’in İngilizce sayfasına vermiştir.
 
 
Pepe Escobar bağımsız bir jeopolitik analisttir.  Russia Today (RT), Sputnik ve TomDispatch için yazar ve ABD’den Doğu Asya’ya dek uzanan farklı web siteleri, radyo ve TV programlarının sıklıkla aranan bir katılımcısıdır. 2000 yılından 2014’e kadar “The Roving Eye” isimli köşesinde Asia Times Online için yazılar kaleme almıştır. Brezilya’da doğan Escobar 1985’ten beri yabancı muhabir olarak çalışıyor ve Londra, Paris, Milan, Los Angeles, Washington, Bangkok ve Hong Kong’da yaşıyor. 11 Eylül’den önce de Orta Doğu, Orta Asya ve Doğu Asya’ya uzanan ekseni takip ediyor ve Büyük güçlerin jeopolitiği ve enerji savaşlarına vurguda bulunuyordu. “Globalistan” (2007), “Kaos İmparatorluğu” (2014), “Obama does Globalistan” (2009), “Red Zone Blues” (2007) gibi kitapların yazarıdır. Son kitabı “2030” Aralık 2015’te basıldı. Tüm kitapları Nimble Books’tan çıkan Escobar bugünlerde Paris ve Bangkok’ta yaşamaktadır. Pepe Escobar aşağıda okuyacağınız röportajı Ayetullah Hamaney’in resmi sitesi Khamenei.ir’in İngilizce sayfasına vermiştir.

Filistinliler taş savurarak kendilerini savunduklarında terörist olarak adlandırılıyorlar, öte yandan İsrail Filistinlilerin hayatını her gün tehdit ediyor ve masum sayılıyor. Dahası Amerikalı politikacılar defalarca kez İsrail’in kendisini savunma hakkının olduğunu söylediler. Siz onların Filistinlilerin kendilerini savunma haklarının olmadığını söylemeyi ima ettiklerini düşünüyor musunuz?

Batının tamamında yaygın olan anlatının çerçevesinin tamamı İsrail lobisinin farklı kolları tarafından çizilmiştir ve Siyonist, Amerikan, Fransız ve İngiliz siyo-conları bu ateşe sürekli benzin atarlar. Başlıca medya kaynaklarını kontrol ederler ve eleştirileri geçersiz kılmak için de her zaman aynı kaba taktiklere başvururlar. İsrail’e yapılan her eleştiri -genellikle apartheid devletinin çerçevesine ve bu devletin iç ve dış politikasına yöneltilen- antisemit olarak tanımlanır ve yaygara koparılır. Siyonizm eleştirisinin antisemitizm ile hiçbir zaman bir benzerliği, ortaklığı olmamıştır ve olmayacaktır da. Bu mitin muhtemelen en iyi yapıçözümü Gianni Vattimo ve Michael Marder tarafından kaleme alınan “Siyonizmin Yapıçözümü” (Bloomsbury, 2014) (Deconstructing Zionism) adlı kitapta mevcuttur. Bu mitin alt komplolarından biri olan “İsrail’in kendisini savunma hakkı vardır” kalıbı İsrail’in -açık bir dille söylersek- her faşist saldırısını meşrulaştırmaya yaramaktadır. Zaten Filistinliler İsraillilerle eşit vatandaşlar olarak değerlendirilmezler (kötü şöhretli, ebedi Golda Meir’ın sözü “Filistinliler yoktur” idi) ve İsrail eliti genel olarak Arapları aşağı varlıklar olarak görür.

Pek çokları Siyonist rejimin fitne ve ayrılık ekmek ve bölge ülkelerini iç çatışmalarla meşgul etmek amacıyla bu coğrafyaya yerleştirildiğini iddia ediyor. Sizin bu konu hakkındaki fikriniz nedir? Siyonist rejimin kuruluşu hakkında ne düşünüyorsunuz?

İsrail temel olarak Güneybatı Asya bölgesinin en hassas yerine, Batılıların ifadesiyle Ortadoğu’ya, Arapları parçalayıp yönetmek, daimi kaos ekmek ve hiçbir zaman tanımlanmamış sınırlarını bir mitin, “Eretz İsrail” (Büyük İsrail) nosyonunun lehine genişletmek amacıyla park edilmiş Avrupalı ve sonrasında da bir Amerikan uçak gemisidir. Böylesi bir varlık açıktır ki sadece “tehditlerle” yüzleştiği ve daimi olarak düşmanlarla çevrili olduğu (vahşiler tarafından çevrilmiş “zayıf” ve “savunmasız” İsrail anlatısı) durumda varlığını sürdürebilir. Bu “tehditler” ve “düşmanlar” temelde Filistinlilerden oluşur. Önceden bunlar tüm Araplardı, sonrasında Irak (ABD işgali tarafından yıkıma uğratıldı) ve Suriye (NATO/Körfez İşbirliği Konseyi ittifakı tarafından yıkıma uğratılmakta) olarak daraltıldılar ve bu son olarak İslam Devrimi nedeniyle İran diye tanımlandı. Çünkü İran’ın dış politikası bağımsızdır ve İran bölgenin de facto olarak büyük gücüdür. İsrail ve Suudi Arabistan Vahhabilerinin dış politikalarında pek çok yakınlığı içeren karanlık bir ittifaka sahip oldukları gerçeğini bölgedeki İsrail gücünün oynadığı rolü anlamak için hepimizin bilmesi gereklidir.

Bölgede sürmekte olan kaostan ve IŞİD ile El Kaide’nin cinayetlerinden en fazla kimin fayda sağladığını düşünüyorsunuz?

Şimdiye dek bundan en fazla fayda sağlayanlar ABD hükümeti ve İsrail devleti olmuştur, zira yayılan Selefi kaos, “Böl ve Yönet” politikası için mükemmel bir araçtır. Sio-con’ların tüm renkleri İslam içinde Sünnilerin Şiilerle savaştığı mitini yaymakla meşguller. Bunun dinî bir savaş olmakla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bölgesel güçle alakalıdır. Korku dolu, paranoyak bir Suudi Sarayı İsrail’le ittifak içinde, Batı’nın İran ile normalleşmesi sürecinden ve İran’ın yükselişinden paniğe kapılmıştır.

IŞİD karşısında gerçek bir koalisyonun mevcudiyetine inanıyor musunuz? İran, Rusya ve Çin’in terörizm ile savaş kararı almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

IŞİD karşısındaki gerçek koalisyon 4+1’dir: Rusya, Suriye, İran, Irak ve artı Hizbullah. Sahadaki ilerleyişleri kendi başına bunun tanığıdır. ABD önderlikli koalisyon genellikle şovdan ibarettir. Türkiye ve Körfez İşbirliği Konseyi IŞİD ile savaşla gerçekten ilgili değiller.  Sahada hiçbir şey ifade etmeyen retorikleri IŞİD’in Esad yönetimiyle işbirliği yürüttüğünde ısrar etmektedir. Rusya ve onu takip eden Çin ve İran, Vahhabi matriksten türeyen “Selefi-Cihadi” terör ile savaşmada açık motiflere sahipler, ilaveten bu üç Avrasya gücü Sincan’dan Kafkaslara, oradan güneydoğu İran’a dek Selefi-Cihadilerin hedefindeler.

Suriye devleti Siyonizm karşısındaki direnişiyle biliniyor, sizce bu Batılı devletlerin Cumhurbaşkanı Esad’ı devirmek istemelerinin gerçek nedeni mi?

Suriye hükümetini şeytanlaştırmak için sayısız neden var. Siyonizm karşıtlığı bunlardan biri sadece, zira zayıflatılmış bir Suriye İsrail’in “Böl ve Yönet” politikalarının çerçevesine tamamen uyuyor. İsrail Golan Tepelerine el koymak istiyor. Katar ve Türkiye Suriye üzerinden geçip Avrupa’ya varacak bir doğal gaz boru hattı inşa etmek istiyor ve bu 10 milyar dolarlık önerilmiş İran-Irak-Suriye boru hattı ile doğrudan rekabet içersinde. Ve bir çevre yolu bakışı açısından uysal politikacılar tarafından yönetilen müşteri devlet statüsündeki bir Suriye, İran’ı Arap dünyasında zayıflatacaktır. Bunların hepsi apaçık bir güç oyunun faaliyetleriyle ilgilidir.

Yemen halkı aylardır hastanelerinin, evlerinin ve altyapılarının Suudi bombardımanıyla tahrip olduğuna şahit oluyor. ABD yönetimiyse ya buna sessiz kaldı ya da Suudileri destekledi. Suudi rejiminin Yemen’de hem Sünnileri hem de Şiileri bombaladığını göz önüne aldığınızda bunun mezhebi değil politik bir savaş olduğu da iddia edilebileceğinden ABD’nin bundan çıkarının ne olduğunu düşünüyorsunuz?

Suudilerin başarısız Yemen savaşı sadece politikadan ibaret, Arap dünyasının sözde en büyük finansal gücü en yoksul Arap halkını bombalıyor. Bunun dinle bir ilgisi yok. Ve İran’ı itham etmek sadece yanlış bilgilendirilmişleri kandırabilir. Suud Sarayı kendisine tabi, uysal bir vassal olmayacak bir Yemen’den çok korkuyor. ABD-Suudi paktının giriftliği ve irrasyonelliği nedeniyle Washinton açıktan Riyad ile zıtlaşamaz. Etkili Washington çevreleri Suudilerin “İran yayılmacılığıyla savaş” mitini satın aldılar. Bu çevrelerin çoğuna göre öncelik her zaman olguları önemsemeksizin İran’ı şeytanlaştırmaktır.

Başkan Obama bir süre önce Amerikan yönetimlerinin geçtiğimiz on yıllarda İran karşısındaki hatalarını -özellikle de 1953 darbesindeki rollerini ve savaşta Saddam’ı desteklemelerini- itiraf etti. Sizce ABD’nin İran karşısındaki en iğrenç suçu hangisidir?

Muhtemelen Washington’un İran karşısındaki en korkunç cürmü, Şah’ın Fars Körfezi’nin jandarması olarak bölgeye yerleşmesiyle sonuçlanan Musaddık karşıtı CIA destekli darbeydi. Sadece CIA değil tüm Amerikan ulusal güvenlik aygıtı vaziyetin hep aynı şekilde devam etmesini istiyordu. Bu durum İslam Devrimi ile yaşadıkları yenilginin etkisinden niye hiçbir zaman kurtulamadıklarını açıklıyor.

Amerikalı yetkililer İran ile nükleer anlaşma imzalayarak nükleer silahlar yapmasına engel olduklarını söylüyorlar. Amerikan hükümetinin İran ile yaptığı anlaşmada Amerikan halkı karşısında dürüst olduğunu düşünüyor musunuz? Ayetullah Hamaney’in nükleer silahları yasaklayan fetvasından sizce niçin bahsetmiyorlar?

Geçtiğimiz 20 yıl hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olan herkes bilir ki İran nükleer dosyası, Gareth Porter’in kitabının zengin verilerle de ispatladığı gibi üretilmiş bir krizdi. ABD içinde ve Batı’da satılan masal ise Obama takımı aracılığıyla Amerikan diplomasisinin İran’ın nükleer bir güç olmasına engel olduğudur. Bu düzmecedir. Washington’daki tüm fraksiyonlar Rehber’in nükleer silahlar karşısındaki fetvasını hiçbir zaman tanımadılar. Obama takımı sonunda yaptırımların ve İran’ı sürekli olarak şeytanlaştırmanın hiçbir sonuç vermediğini ve bunun ekonomik iş yapma anlamında da kötü olduğunu kabul etmek zorunda kaldı. Özellikle de Obama için nükleer anlaşma kendisinin tek dış politika başarısı olarak sonuçlandı. Aynı zamanda başka bir görüş daha var ki -hala açık bir dosya- buna göre İran Ortadoğu’yu istikrara kavuşturmak için bir partner olabilir. Zira Washinton asıl yatırımını Asya eksenine kaydırmak istiyor. Tüm bu hesaplamaların göz önüne almadığı şey ise İran ile “normalleşmenin” ülkeyi Çin ve özellikle de Rusya olmak üzere Avrasya ile entegrasyona ve Avrupa ile daha fazla ticari anlaşmaya, daha derin bir şekilde ittiğidir. Fakat bu ABD-İran ilişkilerinde daha fazla uyum anlamına gelmez zorunlu olarak.

English.khamenei.ir

Read 1758 times