Print this page

İlahî Kurbiyetin Mertebeleri

Rate this item
(0 votes)
İlahî Kurbiyetin Mertebeleri

   Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Soran birisi, yükselme yollarının sahibi Allah tarafından kâfirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu.” 1 

Bu âyette Yüce Allah’ın, geniş bir anlam yelpazesi içeren bir ifadesi vardır. “Yükselme yollarının sahibi Allah tarafından.” Mearic, ‘uruc’ kelimesinden türemiştir. Uruc ise ‘yücelme mahalli’ anlamındadır. Allah katında bir kısım yükselme makamları ve dereceleri vardır. Bu mana Kur’an-ı Kerim’in birçok âyetinde geçmektedir. Örneğin: “Allah katında onlar derece derecedir. Allah yapmakta olduklarını görendir.” 2

 

“Allah sizden iman etmekte olanları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin.” 3 

Dikkat ediniz ki, biz bu kelimeyi çokça kullanıyor veya kalpten niyet ediyoruz. Örneğin, “Bu namazı kılıyorum, kurbeten ilallah” diyoruz. Yani “Allah’a yaklaşmak için.” İnsanlar güncel hayatlarında kullandıkları bu itibarî anlamları yanlışlıkla Allah hakkında da kullanabilir ve bu mana ve mefhumların Allah’la ilgisi açısından doğru olduğunu sanabilirler. Hâlbuki söz konusu anlamlar Allah hakkında hakikîdir, itibarî ve arazî değil.

 

Örneğin biz şöyle diyoruz, “Falan şahıs filan makama çok yakındır.” Bu sözdeki maksadımız, acaba o şahsın o makama ‘mekân’ yönünden yakınlığı mıdır? Mekân yönünden mi herkesten daha yakındır? Eğer öyle olacak olsaydı, o makamın hizmetçisi o makama herkesten daha yakın olurdu. Oysaki mekân itibariyle o makamdan kilometrelerce uzakta olan birisinin, o makama daha yakın olması mümkündür.

 

Burada söz konusu yakınlıktan maksat, mekânsal açıdan değil, o şahsın manevî bakımdan daha fazla öncelik hakkına sahip oluşudur. Örneğin, Hz. Peygamber (s.a.a.) Allah’a diğer insanlardan daha yakındır, diye söylenildiğinde, Allah’ın O’na lütuf ve ihsanının daha fazla olduğu kastedilmektedir.

 

Sadece insanlar değil, melekler dahi böyledir. Hiç bir melek mekân yönünden diğer melekten daha yakın değildir. (Yakınlık lütuf ve inayetten ibarettir). Kimileri öyle zannediyorlar ki, mana âlemindeki Allah’a yakınlık ve uzaklık da bu türdendir. Oysaki mana âleminde, gerçekten yakınlık dereceleri vardır. Durum sadece bununla sınırlı olmayıp âlem-i melekût ve âlem-i gayb, gerçekte rütbe ve dereceleri ihtiva etmektedir. Konu sadece inayet ve lütfun azlığı ve çokluğu değildir. Gerçekte insanın Hak Teâlâ’ya yakınlığı hakikîdir. Allah Teâlâ’ya derece derece yakınlaştıkça, vücudu Hak Teâlâ’nın nuruyla daha çok nurlanır. Bu nurlanma boyunca benliği ve yapısı da değişir. Vaziyeti, şekli, maneviyatı ve her şeyi değişir. Hatta biz amelimizle var oluyoruz.

 

“O’na ancak güzel sözler yükselir (ulaşır).Onları  da Allah’a amel-i sâlih ulaştırır.” 4

 

Tayyib sözünden maksat, sahih inançtır. Demek ki ‘tayyib söz’ Allah’a doğru yükseliyor. Ve sahih inancı yukarıya doğru yükselten sâlih ameldir. Veya ‘salih ameli’ yukarı çıkartan tayyib sözdür. Böylece sâlih amel yukarı doğru yükseliyor. Gayb âleminde, bu hissedilebilen gerçekler dışında, bir kısım gerçekleşen şeyler daha vardır. İşte Kur’an-ı Kerim’deki a’la-i illiyyîn (yukarıların yukarısı) ve esfele sâfilîn (aşağıların aşağısı) gibi ifadeler de bu vakalara işaret etmektedir.

 

Kur’an, şöyle buyuruyor: “Yükselme derecelerinin sahibi Allah’tan.” Melekler, hayvanlar, mevcudat, insanlar, herkes ve her şey, bu varlık âleminde özel yerlerini almışlardır. Şîa ve Sünnîlerin kabul ettikleri ve güvenilir kitapların yazdığı, Usûl-ü Kâfî’de de kaydedilen, oldukça da geniş manası olan bir hadis-i kudsî vardır. İmam (a.s.) o hadisi şöyle naklediyor:

 

“…Kulum nafileleri yerine getirmekle bana yaklaşır...” Bu hadiste ‘bi’n-nevâfil’ (nafileler ile) buyurmuş, ‘bi’lferâiz’ (farzlar ile) buyurmamıştır.

 

“Benim kullarım daima ve sürekli olarak nafileler vasıtasıyla bana yakın olup yaklaşırlar. Hatta benim muhabbetime mazhar olacak bir makama ulaşırlar.” Elbette bu söz, diğer kulların Allah’ın muhabbetinden uzak kaldıkları anlamına gelmemektedir. Yüce Allah şöyle buyurmak istiyor: “Bir kısım rahmet ve rahmaniyetim vardır ki, bütün insanları kuşatır. Bir kısım rahmet ve rahmaniyetim de vardır ki, hususî kullarımı kuşatmaktadır.”

 

Rahimiyetten murat, insanın belirli bir merhaleye ulaşmasıdır. Belirli bir sınıra ulaşmadığı müddetçe, kendi ayakları ile ileri gitme mecburiyetindedir. Belirli bir sınıra ulaşınca da merkezin kendi cazibesi onu kendisine cezp ediyor. Yani öyle bir merhaleye ulaşıyor ki, Allah’ın muhabbeti onu cezp ediyor, onu kapsıyor ve ilahî muhabbet eli onu kendine doğru çekiyor. Sonra Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Öyle ki, artık benim sevdiğim (bir kul) olur. Sevdiğim (bir kul) olduğu zaman da ben onun kulağı olurum, onunla iştir; onun gözü olurum, onunla görür; ben onun eli olurum, onunla tutar, yakalar; beni çağırdığında çağrısına cevap veririm, benden (bir şey) istediğinde (istediğini) veririm.”

 

Allah Teâlâ o kulu dost edinince onun benliğinden ve hüviyetinden bir şey kalmıyor. Onun her şeyi Yüce Allah oluyor. Bu tertiple o, her şeyden vazgeçiyor ve her şeyi terk ediyor, onun için artık bir şey kendine kalmıyor. Maksadım şudur ki, sözünü ettiğimiz dereceler, yücelikler ve mertebeler işte bunlardır. İnsanın kendisine doğru yükseldiği bu mertebelerin sonu yoktur. İla nihaye ve ebedi olarak gitse dahi, bir merhaleye varıp da orada bitecek gibi bir cinsten değildir. Kapsamı büyüktür, kendisi de sonsuzdur. 5

--------------------------------------------

1 Mearic Sûresi, 1-3.

2 Âl-i İmran Sûresi, 163.

3 Mücadele Sûresi, 11.

4 Fatır Sûresi, 10.

5 Mutahharî, Mearic Sûresi’nin Tefsiri, s. 9-12.

Read 386 times