
کارگر
Diplomasiyi öldürmenin en pervasız yolu
“Ne teyit ne inkar” İsrail’in klasik siyaseti. Fakat dün New York Times’a konuşan kıdemli bir İsrailli yetkili “Dünya İsrail'e teşekkür etmeli" demekten kendini alamadı. Demek ki bunun kredisi oralarda baş döndürüyor!
Amerikan yönetiminin hegemonik karalama defterinde İran küresel terörün baş destekçisi. Devrim Muhafızları, Nisan 2019’dan beri ABD’nin resmen terör örgütleri listesinde. İran’ın içerde ve dışarda muhaliflerine karşı berbat sicili bir kenara devlet terörü icra etmede ABD ve onun koruyup kolladığı İsrail’in liderliği tartışılmaz. İsrail’in en usta olduğu alan suikast tertibi. Çoğu Amerikan onaylı.
Ocakta Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin Amerikan füzesiyle öldürülmesinin ardından İran’ın nükleer programının öncülerinden Muhsin Fahrizade 27 Kasım’da Tahran yakınlarındaki Abserd’de suikasta kurban gitti. İran’a göre İsrail sorumlu.
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, Nisan 2018’de Mossad’ın, İran nükleer çalışmalarından ele geçirdiğine dair belgeleri açıklarken “Bu ismi unutmayın” diyerek Fahrizade’yi hedef göstermişti. Aynı yıl İsrailli yetkililer Mossad'ın Fahrizade’ye suikast girişiminde bulunduğunu belirtmişti. Son olayda İsrail’in rolü sorulunca Netanyahu “Bu hafta yaptıklarımın tamamını sizlerle paylaşamam” yanıtını verdi. Meali; ben söylemeyeyim ama siz benim hesabıma yazın!
“Ne teyit ne inkar” İsrail’in klasik siyaseti. Fakat dün New York Times’a konuşan kıdemli bir İsrailli yetkili “Dünya İsrail'e teşekkür etmeli" demekten kendini alamadı. Demek ki bunun kredisi oralarda baş döndürüyor!
ABD Başkanı Donald Trump da “Benim payımı da not edin” dercesine İsrailli gazeteci Yossi Melman'ın İngilizce ve İbranice tweet'lerini paylaştı. Melman “Mossad tarafından yıllardır aranıyordu. Ölümü İran için büyük bir darbe" diyordu.
İran 2007'den bu yana sekizinci nükleer bilimcisini kurban verdi. 2007’de nükleer bilimci Erşid Hüseyinpur uranyum zehirlenmesiyle gitti. 2010’da fizik profesörü Mesud Ali Muhammedi evinden çıkarken bombayla öldürüldü. Zanlı Mecid Feşi bomba eğitimini Mossad’dan aldığını ve bu iş için 120 bin dolar ödendiğini itiraf etti. Aynı yıl nükleer fizikçi Mecid Şehriyari bir motosikletlinin otomobiline yapıştırdığı bombayla öldü. Bir süre sonra Feridun Abbasi aynı taktikle öldürülecekken araçtan atlayıp kurtuldu. 2011’de Daryuş Rızayinejad evinin önünde silahla öldürüldü. Mustafa Ahmedi Ruşen de Şehriyari gibi öldürüldü. Sanal savaş boyutunda ise 2011’de Stuxnet virüsle nükleer tesislere saldırıldı.
Bu yıl ‘azami baskı’ siyasetinin sadece yaptırım ve ablukaları değil sabotajları da içerdiğini gördük. 26 Haziran’da Parçin’deki askeri üste, 30 Haziran’da Hocir’deki askeri üste, 2 Temmuz’da Natanz nükleer tesisinde ve 17 Temmuz’da İsfahan’daki elektrik santralinde patlamalar oldu.
Süleymani gibi Fahrizade de çok simgesel bir kayıp fakat bir uzmanın öldürülmesi nükleer programın sonu değil. Kuşkusuz suikast ve sabotajlar İran’ın saldırıya açık, kırılgan ve zaaf içinde olduğunu gösteriyor. Bu algı, azami baskı siyasetini teşekküllü bir çökertme stratejisine dönüştürmek isteyenler için cesaret kaynağı olabilir. Ancak İranlı uzmanlar, Devrim Muhafızları’nın geçmişteki başarısızlıklar üzerine kafa yorup ciddi yatırımlar yaptığını, bugün balistik füze ve siber saldırıları önleme programı gibi hamlelerin böyle ortaya çıktığını söylüyor. Özetle birçoğu “Kısa süreliğine duraksama olur ama programlar sürer” diyor.
***
İran genelde bu tür saldırılarda Halkın Mücahitleri örgütünün kullanıldığı şüphesi üzerinde duruyor. Bu örgüt 2012’de ABD’nin terör örgütleri listesinden çıkarıldıktan sonra Amerikalıların gözünde rejim değiştirme aparatı olarak kıymete bindi. Örgütle dirsek temasına geçenler arasında Trump’ın avukatı Rudy Giuliani, eski CIA başkanları James Woolsey ve Porter Goss, eski FBI Başkanı Louis Freeh, eski İç Güvenlik Bakanı Tom Ridge, eski Adalet Bakanı Michael Mukasey, eski Ulusal Güvenlik Danışmanı General James Jones gibi isimler vardı. Örgütün finansal kaynaklarına bakarken görülmesi gereken bir diğer yer Suudi istihbaratı. Eski Şef Prens Turki bin Faysal örgütün 2016 ve 2017’deki konferanslarına teşrif etmişti. Gazeteci Seymour Hersh, 2012’de The New Yorker’daki yazısında örgütün CIA, Pentagon ve Mossad’ın hizmetine nasıl girdiğini anlatıyordu. Hersh’e göre örgüt üyeleri 2005-2008 arasında Las Vegas’ta gizli bir askeri tesiste eğitildi. Mossad da ayrı bir eğitim ve finansal destek programı yürüttü. Eğitilen kişiler nükleer bilimcilere yönelik suikastlarda yer aldı.
Haliyle devlet terörü derken şebekenin sacayağında ABD, İsrail ve Suudi Arabistan oturuyor.
***
İranlılar intikam yemini ediyor, “Zamanı gelince” vurgusu eşliğinde. Netanyahu da “Gergin günler bizi bekliyor” diyerek alarm verdi.
Gerilim özünde İsrail-ABD-Körfez üçgeninde şekillenen ortak bir stratejinin ürünü.
Netanyahu’nun 22 Kasım’da gizlice Suudi Arabistan’a gidip ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun nezaretinde Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile görüşmesi tek bir şeye delalet ediyordu: Trump gitmeden İran’a karşı ne yapılabilir ve başkanlık koltuğuna oturacak Joe Biden’ın Tahran’la nükleer anlaşmaya dönmesini önleyecek koşullar nasıl yaratılır?
New York Times’ın çarpıcı haberini de burada hatırlayalım: Trump Beyaz Saray’ı terk edeceği 20 Ocak’a kadar ekipten İran’ı bombalamak için seçenekleri soruyor. Neyse ki kadroda “Bir kral ya da kraliçeye, bir despot ya da diktatöre yemin etmiyoruz. Bir şahsa yemin etmiyoruz, anayasaya yemin ediyoruz” diyen Genelkurmay Başkanı Mark Milley gibi isimler var da Trump’ı bu çılgınlıktan vazgeçiriyor.
Şimdi olası bir İran misillemesi, Biden’ın kucağına atılmış el bombası gibi olacaktır. Haliyle İran’da radikal kanatlar gereken yanıtı verip caydırıcı olmaktan bahsetse de ‘stratejik sabır’ diyenler bunun bir tuzak olduğunu düşünüyor. İkinci kanada göre misilleme zamana bırakılmalı. Bu şekilde Biden’le yeni başlangıç olanağı yok edilmemeli.
İranlılar, ABD seçim sathi mailindeyken bir derviş sükûneti içinde yeni yönetimi bekliyordu. Malum Süleymani’nin öldürülmesine misilleme olarak 50 füze sallayıp 109 Amerikan askerinde travmatik beyin zedelenmesine yol açmıştı ama istemeden Ukrayna uçağını da düşürmüştü. Misilleme istenilen sonucu vermeyebilir ya da her şeyi berbat edebilir. Zaten Yemen’den Irak’a, Suriye’den Lübnan ve Filistin’e birçok yerde iki blok kozlarını sürekli paylaşıyor.
***
İran’ın ‘kararlı direniş’ ile ‘stratejik sabır’ çizgileri arasındaki sıkışmışlığı anlaşılır bir durum. Bu kez şaşırtıcı olan Amerikan tarafı: İsrail’in sonuna kadar sömürdüğü Trump yönetiminin, İran’a yönelik azami baskı siyasetinin değişmesini önlemek için diplomatik zemini mayınlamasına sert tepkiler geliyor. Mesela Obama döneminin Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcısı Ben Rhodes saldırıyı "İran’la diplomasiyi baltalamayı amaçlayan menfur bir eylem” diye niteledi. Dışişleri’nde nükleer silahların yayılmasını önleme biriminin eski sorumlu Mark Fitzpatrick “Suikastın nedeni İran'ın savaş potansiyelini engellemek değil diplomasiyi engellemek" dedi. Çok nadir görülecek bir çıkış da eski CIA Başkanı John Brennan’dan geldi. Twitter hesabında suikastı ‘son derece pervasızca bir suç’ olarak niteleyip ekledi:
"Bu tür bir devlet destekli terörizm, uluslararası hukukun açıkça ihlalidir ve diğer yönetimlerin yabancı yetkililere karşı ölümcül saldırılar düzenlemesini teşvik etmektir."
Ayrıca İran’a da mesaj verdi: "İran yönetimi, sorumluluk sahibi Amerikan liderliğinin küresel ölçekte dönüşünü bekleyecek kadar erdemli olmalı ve potansiyel faillere karşı harekete geçme tavsiyelerine direnmelidir."
Buna afallayan Cumhuriyetçi Senatör Ted Cruz “Eski bir CIA başkanını sürekli ‘Amerika'ya ölüm’ diyen İranlı bağnazların yanında görmek tuhaf. Ve refleks olarak İsrail’i kınıyor. Biden hemfikir mi?” diye dürttü.
***
Özellikle Obama döneminin ekibinden gelen tepkiler bir uyanıklık emaresi sayılsa da 20 Ocak’a kadar Trump’tan kimse emin olamaz.
Bu haliyle de suikastın olası etkilerinden bahsediliyor. İsrailli eski askeri istihbarat şefi Amos Yadlin diyor ki “İran kendini tutsa bile suikast Biden'ın nükleer anlaşmaya geri dönmesini zorlaştırdı.”
Doğrusu neticelerini şimdiden kestirmek zor. ABD ve İran, İsrail’in oldubittilerine mahal vermemek için masayı kaçınılmaz görebilirler. Elbette tarafları zorlu bir pazarlık bekliyor olacak. İran’da radikal kanat Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) ile ilişkinin sınırlandırılması, uranyum zenginleştirme oranlarına getirilmiş kısıtlamaların tamamen kaldırılması, hatta ani denetime imkân veren ek protokolden çıkılması için bastırıyor. Ki dün mecliste vekiller anlaşmadan aşamalı çekilme çağrısı yaptı. İran, ABD’nin anlaşmayı çöpe atmasına yanıt olarak bazı taahhütlerini rafa kaldırmıştı.
UAEK'nin 2 Kasım’da yayınladığı verilere göre İran’ın düşük düzeyde zenginleştirilmiş uranyum stoku 2.4 tonu buldu. Halbuki anlaşma bunu 202.8 kiloya sabitlemişti.
Beri tarafta İran’ın kapasitesini zorlayan dış operasyonlar, derinleşen ekonomik kriz, Kovid-19’un getirdiği yıkıcı yükler, halkın alttan alta kaynayan öfkesi ve yaklaşan seçimler yönetime azami ‘makuliyet’ vaaz ediyor. Tabii zorlu koşullar İranlıları çetin ceviz olmaktan çıkarmıyor. Karşı taraf da bu kez 2015’ten farklı olarak çıtayı yükseğe koyabilir. Trump’ın yeni bir anlaşma için ileri sürdüğü koşullar Kongre’nin baskısıyla Biden’ın dosyasına da girebilir. Bunlar arasında balistik füze programına son verilmesi de vardı. İlave talepleri pazarlığa açmayan İran ise bu sefer yaptırımların tamamen kaldırılması ve diğer koşulların esnetilmesi için bastırabilir.
***
Netice olarak sadece nükleer anlaşma değil Suriye, Irak, Yemen, Lübnan ve Filistin’de İran’ın kollarını kesmeye dönük azami baskı stratejisinin devam ettirilmesi için sabotaj, suikast ve komploların geldiği bir süreç şekilleniyor. Kışkırtıcı yeni hamleler gelebilir. İş İran’ın radikallerine, İsrail’in Washington’daki antenlerine kalırsa tam da Trump’ın “Sonsuz savaşlar, çöl, ölüm…” diye yakındığı sayfalardan biri daha açılabilir.
İran’da düzenlenen suikastın amacı ne?
ABD’de Biden koltuğuna oturmadan;Önümüzdeki dönem olacaklara dair;
İlk işaretler gelmeye başladı.
İran’ın nükleer programının;
Kritik isimlerinden Muhsin Fahrizade;
Tahran’da silahlı saldırı sonucu öldürüldü.
Fahrizade İran açısından;
Önemli bir bilim adamı.
Daha da önemlisi;
Kasım Süleymani ekolünden.
FAİL MOSSAD
Saldırı sonrası;
İran, İsrail’i (MOSSAD) işaret etti.
İran'ın dini lideri Ayetullah Hamaney;
“Failler kesinlikle cezalandırılacak” dedi.
Cumhurbaşkanı Ruhani de;
“Bu eylemi cevapsız bırakmayacağız.
Zamanı geldiğinde yanıt vereceğiz.
Siyonist rejimin elini okuduk.
Onların tuzağına düşmeyeceğiz” açıklaması yaptı.
New York Times gazetesi;
Üç ayrı Amerikalı yetkilinin;
“Saldırının arkasında İsrail var” dediğini yazdı.
SALDIRI SONRASI
Fahrizade’nin öldürülmesi sonrası;
İran’da gösteriler başladı.
ABD ve İsrail bayrakları yakıldı.
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Denetçileri;
İsrail’e bilgi vermekle suçlandı.
Gösterilerde “intikam” vurgusu öne çıktı.
KASIM SÜLEYMANİ GİBİ
Daha önce de;
3 Ocak 2020’de, Bağdat’ta;
CIA-MOSSAD ortak operasyonu ile;
İran’ın en kritik isimlerinden;
Kasım Süleymani’ye suikast düzenlenmişti.
Süleymani çok seviliyordu;
İran yönetiminde önü açıktı.
Öldürüldü.
Pentagon, “Talimatı Trump verdi” dedi.
İran’ın tepkisi sert oldu.
Irak’ta ABD üslerine bomba yağdırdı.
ABD’nin koruma kalkanı;
Fos çıktı, etkisiz kaldı.
ABD karşılık bile veremedi.
İRAN SESSİZ KALMAZ
İran için “nükleer program” vazgeçilmez.
Fahrizade de bu programın yöneticilerinden.
Bu nedenle;
Fahrizade’nin öldürülmesine;
Üstelik de suikastın;
Kendi topraklarında gerçekleştirilmesine;
İran’ın sessiz kalması düşünülemez.
SUİKASTIN NEDENİ
Tahran’da ve Ortadoğu’da görev yapmış;
Emekli diplomatlarla;
Muhsin Fahrizade suikastını konuştuk.
Değerlendirmeleri özetle şöyle:
“İsrail, İran’ı hiç boş bırakmıyor.
MOSSAD yoğun faaliyet içinde.
İsrail’in nükleer bomba üretmemesi için;
Her yolu deniyor.
Muhsin Fahrizade suikastı da;
Bu çerçevede.
Suikastın arkasında İsrail olduğu;
MOSSAD’ın gerçekleştirdiği ortada.
Netenyahu açıkça ismini vermişti.
İsrail, Biden göreve başlamadan;
Ön alma sevdasında.
Pompeo geçtiğimiz günlerde İsrail’deydi.
Oradan Suudi Arabistan’a geçti.
Netanyahu ve MOSSAD Başkanı ile;
Suudi Veliaht Prens Salman’ı buluşturdu.
Suikast hemen arkasından geldi.
İran’ı tahrik edip hata yaptırmaya;
ABD’nin İran’ı vurmasına;
Gerekçe yaratmaya çalışıyorlar.
ABD’YE DE UYARI
Bu suikast aynı zamanda;
Biden’a da bir uyarı.
‘İran’la nükleer anlaşmaya dönersen;
Arkası gelir’ mesajı.
Biden’e koltuğuna oturmadan;
‘Dikkat et’ ayarı.
Öte yandan;
Suikast öncesinde ABD’de;
‘Trump görevde iken;
ABD İran’ı vuracak’;
Söylentisinin yayılması da dikkat çekici.”
Bu arada, MOSSAD’ın;
İran’ın komşusu bir ülkede kamp kurduğu;
İran’a yönelik faaliyetler için;
Orayı merkez yaptığı iddiaları var.
Suikastta “çok yönlü hesap” yapıldığı da anlaşılıyor.
İzliyoruz…
aydınlık
İran, Rusya, Türkiye ve İsrail'in Karabağ Siyaseti
Azerbaycan ile Ermenistan arasında geçmişten günümüze süren gerilim işgal altındaki Karabağ'da savaşa dönüştü. Azerbaycan ordusu bu çatışmalarına lehine çevirmeyi başardı çok kısa sürede Karabağ'ın bir bölümünü işgalden kurtardı.
Ancak bu süreçte gündeme birçok iddia ileri sürüldü. Şimdi neler oldu, bundan sonra bölge nelere gebe? Karanlıkta kalan birçok soruyu aydınlatmaya çalışacağız. Konuğumuz Tarihçi-Yazar Avukat Ziya Türkyılmaz...
1. Karabağ sorunu nasıl oluştu, geçmişi nedir?
Bismillah
Bugünkü Azerbaycan Cumhuriyeti, Ermenistan ve Gürcistan Çarlık Rusya’sının egemenliğine girmeden önce asırlar boyunca İran’da hüküm süren devletlerin hakimiyet sahası içinde bulunmuşlardır. Dağlık Karabağ bölgesi de Azerbaycan’a bağlı Karabağ eyaletinin dağlık bölgelerini oluşturduğu için bu adla anılmıştır.
İran ile Rusya arasında süren uzun savaşlardan sonra İran yenilgiyi kabul etti ve İran Kaçar Devleti ile Çarlık Rusya’sı arasında imzalanan 1813 Gülistan ve 1828 Türkmençay anlaşmalarıyla Aras nehrinin kuzeyinde yer alan ve Gürcistan’ın önemli bir bölümü, bugün Ermenistan olarak anılan Revan bölgesi ve Büyük Azerbaycan’ın Aras’ın kuzeyinde yer alan Bakü, Gence, Karabağ, Lenkeran… eyaletleri Çarlık Rusya’sının egemenliğine girdi.
Kafkas dağlarının güneyinde yer aldığı için Trans Kafkasya olarak da adlandırılan bu bölge asırlardan sonra İran merkezli hükümetlerin kontrolünden çıkıp Rusya’nın kontrolüne geçtiği zamandan beri daima çatışmalara, toplu göçlere sahne olmuştur.
1828 Türkmençay anlaşmasıyla Aras’ın kuzeyine tam bir hakimiyet kuran Ruslar İran ve Osmanlı devletine karşı daimi bir tampon bölge oluşturmak amacıyla bölgenin demografik yapısını değiştirmek yönünde aralıksız çalışmıştır.
Türkmençay anlaşması, gerek İran, gerekse Rusya topraklarında yaşayan halkların bir yıl içinde istedikleri yere göç etmesine imkan tanıyan bir hüküm içermekteydi. Böylece Azerbaycan’da nüfus üstünlüğünü sağlamağa çalışan Rusya yapılan anlaşmaların ilgili hükmünü, bu bağlamda bir fırsat olarak değerlendirdi.
Osmanlı ve İran hakimiyeti bölgesinde yaşayan Ermenilerin kuzey bölgelerine göç etmeye teşvik ve zorlanmaları 1915 olaylarından bir asır öncesine dayanmaktadır. Özellikle de bugünkü İran-Türkiye sınırının iki yanında, Van ile Urumiye illeri arasında yoğun olarak yerleşik Ermeniler bazen büyük vaatlerle, bazen zorla bugünkü Ermenistan(eski adıyla Revan) ile Azerbaycan’ın Karabağ ve Zengezur bölgelerine göç ettirilip yerleştirilmiş, buna karşılık çoğunlukla Azerilerden oluşan yerli Müslüman halk ise güneye doğru göçe zorlanmıştır.
Tarihçilere göre; yapılan tüm teşvikler sonucunda, İran’dan ve Türkiye’den toplam süreç içerisinde bölgeye, yaklaşık 1.300.000 Ermeni’nin göç ettiği belirtilmektedir. Bu tarihlerde göç edenler, ağırlıklı olarak Ermeni nüfusunun az olduğu Erivan’ın verimli topraklarına iskan ettirildi.
Söz konusu iskan politikalarının sonucunda, kısa sürede gerek Karabağ’ın, gerekse Nahcivan ve Erivan hanlıklarının nüfus yapısı alt üst edildi. 1832 yılındaki ilk resmi Rus sayımına göre Karabağ nüfusunun % 64,8’ini Azeriler, % 34,8’ini Ermeniler oluştururken 1880 yılında bölgedeki Ermeni nüfusu % 53’e ulaştı. 1989 yılına gelindiğinde ise bölgedeki Ermeni nüfusu % 77’e yükseldi.
Çar yönetimi, 1827 yılında Nahcivan ve Erivan hanlıklarını ortadan kaldırarak, Erivan merkez olmak üzere bir Ermeni yönetimi tahsis etti. Kurulan bu yeni yönetim, o zamanlar Osmanlı ve İran’la Kafkasya sınırlarına paralel uzanan bir tampon bölge oluşturmaktaydı. Hâlbuki daha önce bu bölgede Ermenistan adında bir bölge yoktu.
Karabağ, Bolşevik devrimi sırasında, hukuki açıdan Azerbaycan’a bağlı bir bölge olmakla birlikte fiilen bağımsız bir konuma geldi. Bu durum, Sovyet yönetiminin kurulduğu 1920 yılına kadar devam etti.
Ancak Karabağ Özerk Bölgesi’nin Azerbaycan Cumhuriyetine bağlı olduğu, 1936 Sovyet Anayasası’nın 24. Maddesinde açıkça teyit edildi.
Azeri-Ermeni çatışmaları, 20 Şubat 1988’de Dağlık Karabağ Yerel Konseyi’nin Azeri üyelerin katılımı olmaksızın bölgenin Azerbaycan’dan ayrılarak Ermeni Cumhuriyeti’ne katılmasını onaylamasıyla başladı.
Sovyetler Birliği, Karabağ’ın Azerbaycan SSC’den ayrılıp Ermenistan SSC’ye bağlanma kararını reddetti. Ancak Karabağ üzerindeki çatışmaların devam etmesini gerekçe gösteren Sovyet yönetimi, bölgeyi, 12 Ocak 1989’da direkt Moskova yönetimine bağladı.
Kısaca belirtmek gerekirse Dağlık Karabağ sorunu iki asırlık bir sorun olup Rusya’nın bölgenin demografik yapısını zorla değiştirmeye yönelik siyasetlerinin bir sonucudur. Rejimler değişmesine, Bolşevik devrimine ve Sovyetlerin dağılmasına rağmen başından beri sorunun kaynağı olan Rusya iki yüzyıldır Karabağ konusunda hala belirleyici güç olmaya devam etmektedir.
2. Neden bu dönemde Karabağ konusu on plana çıktı ve Azerbaycan’ın böyle hızlı bir zafer elde edeceği bekleniyor muydu?
Sorunun tarihi kökleri bölümünde işaret edildiği üzere Karabağ savaşı aniden öne çıkmış bir durum değildir. Bu zaman aralığında ön plana çıkması dünya üzerindeki konjonktürle yakından ilgilidir. Azerbaycan’ın Ermenistan’ın aksine askeri bakımdan savaşa hazır bulunması, ABD’nin başkanlık seçimi dolayısıyla kendi problemleriyle uğraşması, Ermenistan’da Rusya karşıtı bir hükümetin işbaşında bulunması ve Rusya’dan yüz çevirerek Batı ülkelerine yönelmesi, Ermenistan’ın 1994’den beri izlediği uzlaşmaz tutumun uluslararası çevrelerde bezginlik yaratması vb nedenler sayılabilir. Öne çıkan bu uygun ortamı fırsat bilen Azerbaycan konjonktürü değerlendirmeyi bilmiştir.
3. Türkiye’nin Karabağ siyaseti nedir, desteği nasıl buluyorsunuz?
Azerbaycan’ın işgal edilmiş topraklarını kurtarmak istemesi işgalciler hariç kimse tarafından kabul edilebilir bir durum değildir. BM Güvenlik Konseyi tarafından çeşitli zamanlarda yayımlanan dört ayrı kararnamede Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü ve Karabağ’ın Azerbaycan’a ait olduğu açıkça vurgulanarak Karabağ’ın statüsü konusunun görüşmelerle çözüme kavuşturulması tavsiye edilmiştir.
Ayrı bir ifadeyle 1989 tarihinden beri devam eden savaş iki ülke arasında değil Azerbaycan topraklarında Ermenistan tarafından desteklenen Azerbaycan vatandaşı Ermenilerle Azerbaycan arasında vuku bulmuştur. Bu savaş uluslar arası kurallar bakımından iki ülke arasında olmaktan ziyade Azerbaycan içerisinde sürdürülen bir iç savaştır. Rusya’nın Ermenistan ile bu ülkeyi savunma anlaşması olmasına rağmen herhangi bir müdahalede bulunmaması da bundan dolayıdır. Türkiye’nin hangi saiklerle Azerbaycan’ı desteklediği başlı başına bir konu olup ayrıca değerlendirilmesi gerekir. Ancak Türkiye’nin hangi niyet ve amaçla olursa olsun, bu haklı davasında Azerbaycan’ın yanında yer alması, işgal altındaki topraklarını kurtarması için açıkça destek vermesi takdire şayandır. Ama Türkiye’nin bu cesaretli duruşunun karşılığını Azerbaycan’dan kat kat fazlasıyla alacağı da kesindir.
4. Rusya’nın Karabağ siyaseti nedir, Esas zaferi Rusya kazandı deniyor ne düşünüyorsunuz?
1813 Gülistan ve 1828 Türkmençay anlaşmalarından itibaren güney Kafkasya’da belirleyici olan Rusya’nın bu bölgeye müdahaleden vazgeçmesini beklemek saflık olur. Tarihi süreç bölümünde de işaret edildiği üzere sorunun kaynağı Rusya’nın yayılmacı siyasetlerinden kaynaklanmaktadır. Geçen bu iki yüzyıllık dönemde Rusya’da rejim değişiklikleri olsa da bu ülkenin güneye, sıcak sulara ulaşma siyaseti hiçbir zaman değişmemiştir. Bunun için Karabağ sorunu Rusya’nın Trans Kafkasya denilen bu bölgede varlığını sürdürmek için kullanacağı önemli bahanelerden biridir.
Son savaşta olduğu gibi Rusya olmadan bu bölgede tutunamayacağını Ermenistan’a kabullendirerek uzun bir süre daha Ermenistan’ı kendine bağımlı tutacaktır. Öte yandan Karabağ’a barış gücü adı altında yerleştirdiği askeri birliklerle Azerbaycan üzerinde de etkinliğini sürdürecektir. Rusya’nın bölgedeki nüfuzunu korumak için fırsat kolladığı ve stratejik Şuşa şehri ve etrafının Azerbaycan’ın kontrolüne geçmesiyle birlikte ağırlığını koyduğu, ayrı bir ifadeyle kendi uzun süreli çıkarları için Karabağ sorununun çözümünü engellediği söylenebilir. Bekleyip öyle bir anda müdahalede bulundu ki, bundan her iki tarafı da memnun etti denilebilir.
Daha düne kadar Karabağ’a bağımsızlık değil de sınırlı da olsa özerklik verilebileceğini dillendiren Azerbaycan hükümeti Rusya arabuluculuğu ile varılan anlaşmada Karabağ’ın geleceği konusunda herhangi bir taahhütte bulunmadı. İşgal altındaki topraklarını savaşı uzatmadan kurtardığı gibi Karabağ’ın statüsü konusunda taahhütte bulunmamasını büyük bir zafer olarak kutlamakta haklıdır.
Ermenistan ise savaş meydanında kesin bir yenilgiye uğrayıp Hankendi başta olmak üzere Karabağ’ın tamamen Azerbaycan’ın eline düşmesini engellediği için bu anlaşmadan dolayı Rusya’ya teşekkür etmesi gerekir.
Zamanında müdahalesiyle her iki tarafı da kendinden memnun eden ve askeri birliklerini Sovyetlerin dağılmasından sonra yeniden Karabağ’a konuşlandıran Rusya’nın herhangi bir bedel ödemeden bu savaştan kazançlı çıkan taraf olduğu inkar edilemez.
5. İran’ın Karabağ siyaseti nasıl, Sosyal medyada Azerbaycan’a destekte geç kaldı deniyor düşünceniz nedir?
İran’ın Karabağ konusundaki tavrı daima Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün korunması, işgal altındaki topraklarının geri alınması yönünde olmuştur. İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei bu siyaseti daha çatışmaların başladığı 1990’lı yıllarda açıkça ilan etmiş ve hatta bu konuda Azerbaycan güçlerine yardım etmesi için İslam Devrimi Muhafızlar Ordusu Kudüs Güçlerinin bölgeye girmesine izin vermiştir. İran buna ilaveten Afganlı mücahitlerin Azerbaycan güçler saflarında savaşması için binlerce Afganlı mücahidin bu ülkeye girişini de koordine etmiştir.
Ancak o sıralar işbaşında bulunan Ebulfazl Aliyev Elçibey’in (Aliyev, yani Ali oğlu adını İslam’a duyduğu kinden dolayı kullanmayıp Elçibey soyadını kullanmıştır) Pantürkist ve İran düşmanlığına dayanan siyasetleri yüzünden Ermenistan işgalini İran’ın bu cömertçe yardımlarına tercih etmiştir. Haydar Aliyev hükümeti döneminde ise ateşkes ilan edildiği için Devrim Muhafızları ve Afganlı mücahitler Azerbaycan’dan ayrılmışlardır. Pantürkistler ve ardından Rusya yanlısı Haydar Aliyev dönemlerinde sürdürülen İran karşıtı siyasetlere rağmen İran işgal bölgelerinden göçe zorlanan on binlerce Azerbaycanlıya ya ev sahipliği yapmış veya yıllarca Azerbaycan topraklarında ihtiyaçlarını gidermiştir.
Zamanla Rusya’yı dengelemek için Batı’ya yönelen Haydar ve oğlu İlham Aliyev döneminde Azerbaycan ABD’nin baskısıyla İsrail’le işbirliğine girmek suretiyle Amerika’nın İran’ı kuşatma siyasetine katkıda bulunmuştur. İlham Aliyev hükümetinin bu basiretsiz siyasetlerine rağmen İran daima Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü Karabağ sorununun çözümü için şart koşmuştur. İran’ın Ermenistan’a yardım ettiği ise ABD ve İsrail güdümündeki Pantürkistlerin temelsiz iddialarından ibarettir.
Geçen bu süre içerinde Azerbaycan hükümetinin nankörlükleri ister istemez İranlı siyasetçiler üzerinde de olumsuz etkilerini göstermiş ve İran’ı Azerbaycan konusunda ihtiyatlı davranmaya sevk etmiştir. Buna rağmen savaş devam ederken İmam Hamanei’nin açık seçik bir şekilde 26 yıl önceki tavrını tekrarlayarak Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün korunması için işgal altındaki topraklarının kurtarılmasının zaruretine vurgulama yapması, savaşın daha ilk günlerinde dört eyaletteki temsilcilerinin Azerbaycan’a desteklerini ilan etmeleri İran’ın Azerbaycan’ın yanında durduğunun ispatıdır. İran yine Karabağ sorununu siyasal yoldan çözmek için hazırladığı barış planını başta Azerbaycan olmak üzere taraflara sunmuş ve Azerbaycan hükümeti tarafından tümüyle olumlu karşılanmıştır. Ayrıntıları açıklanmasa da İran’ın hazırladığı planının da hemen hemen Rusya aracılığıyla varılan maddeleri içerdiği belirtilmiştir.
6. İsrail konusundaki düşünceniz nedir, İsrail neden Azerbaycan’a destek verdi?
Azerbaycan Rusya ile Batı arasında denge kurma siyaseti izlemeğe başladığı zaman başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin ilk şartı işgalci İsrail rejiminin varlığını kabul edip bu rejimle diplomatik ilişkiler kurmak olmuştur. Hatta Azerbaycan’ın silah talepleri de Batının bölgedeki ön karakolu konumundaki bu işgalci rejime kanalize edilmiştir. Bu ilişkiler zamanla Siyonist rejimin Azerbaycan’la askeri ve ekonomik ilişkilerini geliştirmesine de ortam hazırlamıştır. Bugün İsrail’in petrol ihtiyacı büyük çapta Azerbaycan tarafından sağlanmaktadır. Siyonist rejimin Azerbaycan’la ilişkilerini artırmaktaki hedeflerinden biri de hiç kuşkusuz İslami İran’ı Batı emperyalizmi adına kuzeyden kuşatmaktır. Ama Azerbaycan’ın İsrail’e tanıdığı bunca avantaja rağmen İsrail, Ermenistan ile de yakın ilişkiler kurmuş bulunuyor. Hatta son savaşta Ermenistan’a da silah gönderdiği haberleri yayınlandı. İslam ve insanlık düşmanı İsrail’in şimdiye kadar kimseye faydası olmadığı gibi Azerbaycan ile ilişkilerinin de bu ülkeye faydadan çok zararı olduğu kesindir.
7. Geleceği nasıl görüyorsunuz, Azerbaycan hakkında ne dersiniz?
Azerbaycan’ın bağımsızlığa kavuştuğu ilk yıllardan beri hükümetler Karabağ sorunu nedeniyle iktidardan uzaklaştırılmış ve iş başına geçmişlerdir. Ayaz Muttalibov Karabağ’ın Ermenilerce işgaline seyirci kaldığı için iktidarı bırakıp kaçmış; Ebulfazl Aliyev(Elçibey) Karabağ’ı kurtarmak iddiasıyla seçimleri kazanmış ve Karabağ savaşı komutanlığına atadığı general Suret Hüseynov tarafından iktidardan uzaklaştırılmış; Haydar Aliyev ihtilaflara hakemlik etmesi için bizzat Ebulfazl Elçibey tarafından davet edilerek Bakü’ye getirilmiş, ardından rakiplerini saf dışı bırakarak ve Karabağ’ı Rusya ile diplomatik yoldan çözmek iddiasıyla işbaşına geçmiş ve oğlu İlham Aliyev de 2003 yılından beri Karabağ sorununu ulusal bir sorun olarak öne sürerek iktidarını sürdürmekte, muhaliflerine göz açtırmamaktadır.
Karabağ sorunu tamamen çözüme kavuşturulmuş olmasa da işgal altındaki toprakların kurtarılması İlham Aliyev için büyük bir itibar ve avantaj sağlamış bulunuyor. Bu durumda Azerbaycan halkı için farklı perspektifler öngörülebilir. İlham Aliyev ve çevresi bu zaferi kendi iktidarını takviye edip halkın özgürlük taleplerini erteleme yönünde kullanabilir, savaş kahramanı olarak ömür boyu cumhurbaşkanlığının tasvip edilmesini isteyebilir ve hatta muhaliflerine karşı geçmiştekine oranla daha acımasız davranabilir. Ama zaferin asıl sahibi Azerbaycan halkıdır. Savaş meydanında hünerini ortaya koyan, vatan toprağının azatlığı için canından, malından geçen bu halk özgürlüğü fazlasıyla hak etmektedir. İktidar artık bahaneleri bir yana bırakıp geçmiş hatalarından vazgeçer halkın özgürlük taleplerine olumlu cevap verirse bu şüphesiz Azerbaycan’ın geleceği için, halk ve yönetim için daha hayırlı sonuçlar doğuracaktır. Aksi takdirde savaş meydanında cesaretini ortaya koyan geniş halk kesimleri özgürlük mücadelesinde de bunu tekrarlayabilir.
İran Nükleer Faaliyetleri Hızlandıracak
İran Meclisi, nükleer faaliyetlerin hızlandırılmasını öngören tasarıyı ana hatlarıyla kabul etti. Tasarının yasalaşması için Anayasayı Koruyucular Konseyi'nden nihai onay alınması gerekiyor.
İran devlet televizyonunun haberine göre, 'Yaptırımların Kaldırılması ve İran Ulusunun Çıkarlarının Korunması için Stratejik Eylem Planı' adı verilen tasarının ana hatları, 290 kişilik mecliste 251 oyla kabul edildi.
Mecliste kabul edilen tasarının Anayasayı Koruyucular Konseyi'nde nihai onayı alıp yasalaşması halinde İran Atom Enerjisi Kurumu, uranyumu en az yüzde 20 oranında zenginleştirmeye başlayacak ve düşük düzeyli zenginleştirilmiş uranyum stoklarını artıracak.
Tasarı ayrıca, nükleer anlaşma taraflarının, tasarının nihai onayını müteakip iki ay içinde İran'ın bankacılık ilişkilerini ve petrol ihracatını normale döndürecek adımlar atmaması halinde, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT) kapsamında 2016'dan bu yana gönüllü olarak uygulanan Ek Protokol'den ayrılma çağrısında bulunuyor.
İran, Ek Protokol uyarınca, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) müfettişlerinin İran'ın nükleer tesislerini istedikleri anda aniden denetlemelerine izin vermişti. Tahran yönetiminin Ek Protokol'den çekilmesi, UAEA müfettişlerinin denetimlerinin sınırlandırılacağı anlamına geliyor.
Fahrizadeye suikast
Savunma Bakanlığı Araştırma ve Yenilikçilik Kurumu Başkanı Muhsin Fahrizade suikasti üzerinden bir gün geçtiği bir sırada FHA suikastin detayları ile ilgili bazı bilgilere ulaştı.
Fars Haber Ajansı’nın ulaştığı bilgilere göre, şehit Fahrizade ve eşini taşıyan kurşun geçirmez araç korumalarını taşıyan üç araçla birlikte olay yerine doğru ilerlerken, korumaların öncü aracı yolu kontrol etmek üzere olay mahalline bir kaç kilometre kala konvoyu terk ediyor.
O sırada şehit Fahrizade ve eşini taşıyan araca bir kaç mermi isabet ediyor.
Fahrizade duyduğu sesin aracın bir engele çarpmasından kaynaklandığını zannederek araçtan iniyor.
O sırada 150 metre uzakta duran pikabın üzerine kurulan uzaktan kumandalı bir silah Fahrizade’ye doğru ateş etmeye başlıyor.
Açılan ateş sonucu Fahrizade’ye üç mermi isabet ediyor.
3 dikaka süren saldırıda hiç bir silahlı unsur bulunmadığı ve açılan ateş, pikabın üzerine kurulan silahtan yapıldığı, olayda bir tek Fahrizade ve onu korumak üzere üzerine atlayan koruması şehit düştüğü anlaşılıyor.
Galibaf: Düşman güçlü tepki görmeden uslanmaz
İslami Şura Meclisi Başkanı Muhammed Bakır Galibaf, şehit Fahrizade suikastine gösterdiği tepkide, düşmanlar ancak güçlü karşılık verildiği takdirde uslanacaklarını vurguladı.
Meclisin bugünkü oturumunun açılışında konuşan Galibaf, İran düşmanları bir kez daha insanlık dışı davranışların en çirkini olan terör yöntemine başvurarak, İran milleti ile mücadelede bilim adamlarını ortadan kaldırma yolunu seçtiklerini gösterdiklerini belirtti.
İran milleti kırk yılı aşkın bir süredir bu tür cinayetlere şahit olduğunu kaydeden İslami Şura Meclisi başkanı Galibaf düşmanlar ancak zor dilinden anladığını ve güçlü tepki verilmediği ve cinayetlerin intikamı alınmadığı müddetçe yaptıklarından pişman olmayacaklarını ifade etti.
IŞİD’in Yeni Liderinin ABD İstihbarat Servisiyle İşbirliği Ortaya Çıktı
İfşa edilen bazı gizli belgeler IŞİD teröristlerinin yeni liderinin ABD istihbarat servisiyle zaten işbirliği yaptığını kanıtlıyor.
El-Fırat News haber ajansının bildirdiğine göre; ifşa edilen gizli belgeler, tekfirciIŞİD teröristlerinin yeni lideri Ebu İbrahim el-Kureşi'nin daha önce ABD istihbarat servisiyle işbirliği yaptığını gösteriyor.
IŞİD’in yeni lideri, 2008 sorgusu sırasında grup üyelerinin gizli bilgilerini Amerikalılara verdi. IŞİD lideri o sıralar Irak'taki Buka hapishanesinde tutuluyordu. Bu hapishane, ABD tarafından kontrol ediliyordu.
Amerikalıların IŞİD terörist unsurlarını yetiştirmeyi başardığı yer Buka hapishanesiydi. Aslında IŞİD'in çekirdeği bu hapishanede oluşturuldu. IŞİD liderinin ABD istihbarat servisiyle daha önceki işbirliğine rağmen Washington, el-Kureşi'ye dair bilgi verenler için 10 milyon dolarlık bir ödül vaadinde bulunuyor.
İslam İnkılabı Lideri Imam Hamanei Ermenistan’ın işgal ettiği Azerbaycan Cumhuriyeti toprakları bu ülkeye iade edilmesi gerektiğini belirtti.
İslam İnkılabı Lideri Imam Hamanei Amerika’da kim Başkan olursa olsun, İran İslam Cumhuriyeti’nin politikalarını etkileyemeyeceğini vurguladı.
İslam İnkılabı Lideri Imam Hamanei İslam Peygamberi -s- ve İmam Cafer Sadık’ın -s- veladet yıldönümü dolayısıyla TV kanalında canlı yayında yaptığı konuşmada, İran İslam Cumhuriyeti’nin Amerika politikası, bu ülkede kişilerin gelmesi veya gitmesiyle değişmeyeceğini belirtti.
Imam Hamanei konuşmasının son bölümünde de Azerbaycan Cumhuriyeti ile Ermenistan arasında yaşanan son çatışmalara işaret ederek bu savaş acı bir durum ve bölge güvenliğini tehdit eden bir gelişme olduğunu kaydetti.
Imam Hamanei, askeri çatışmalar derhal durdurulması ve Ermenistan’ın işgal ettiği Azerbaycan Cumhuriyeti toprakları da bu ülkeye iade edilmesi gerektiğini belirtti.
Imam Hamanei ayrıca iade edilen topraklarda Ermenilerin güvenliği de korunması ve iki taraf uluslararası sınırlara saygı göstermesi gerektiğini belirterek şöyle ekledi:
Güvenilir raporlara göre bu bölgeye giren teröristler kesinlikle İran sınırlarına yaklaşmamalıdır ve eğer yaklaşacak olurlarsa onlara kesin tepki verilecektir.
Aliyev: İran Bizim Dost ve Kardeş Ülkemizdir
Azerbaycan Cumhurbaşkanı Cuma günü İran İslam Cumhuriyeti'nin Azerbaycan Cumhuriyeti'nin dostu ve kardeşi olduğunu söyledi.
Aliyev, Azerbaycan ordusunun geçtiğimiz günlerde yapılan ateşkes anlaşması ile Dağlık Karabağ'ın doğusundaki Ağdam bölgesinde konuşlandırılmasının ardından Cuma günü yayınlanan bir video mesajında Azerbaycan halkını, özellikle bu bölgenin yerinden edilmiş halkını tebrik etti.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı, 44 günlük Dağlık Karabağ savaşındaki duruşu nedeniyle İran'ı takdir etti ve İran’a teşekkür etti ve şu iddialarda bulundu: ‘Ermeniler neden İran üzerinden Ermenistan'a silah getiremiyorlar? Çünkü İran bizim dost ve kardeş ülkemizdir.
İran talebimizi dikkate aldı ve hava sahasını kapattı. Onlar (İranlılar) Ermenistan'a gelip Azerileri öldürmek istemediler. Ermenistan Gürcistan'a karşı da aynı iddiada bulundu ve Gürcistan da hava sahasını kapattı.
Ermenistan, Azerbaycan topraklarının yaklaşık otuz yıllık işgali sırasında, neredeyse tüm binaları ve yerleşim alanlarını tahrip etti.’
Azerbaycan Cumhurbaşkanı, Ermenileri, ateşkes anlaşması çerçevesinde tahliye edilecekleri bölgelerdeki evleri ateşe verdikleri için şiddetle eleştirdi ve onları "vahşilikle" suçladı ve şu ifadelerde bulundu: ‘Maalesef Ermenistan uzun yıllardır komşularıyla rahat bir şekilde yaşayamamıştır.
Erivan, Türkiye karşısında da toprak talebinde bulundu ve bu nedenle topraklarının bir kısmını işgal ederek Azerbaycan Cumhuriyeti ile aynı türden bir etkileşime girdi.
Bu ülkenin Ermeni halkıyla hiçbir sorunu yoktur ve bölgedeki gerginlik ve çatışmaları sona erdirmesi gereken Ermeni yetkililerdir.
Şu anda, kurtarılmış bölgelerde öncelik, bomba ve mayın alanlarını temizlemektir; Çünkü bu alanlar madenlerle çok kirlenmiş durumdadır.’
Azerbaycan Cumhuriyeti ve Ermenistan, Rusya'nın arabuluculuğunda, Dağlık Karabağ'da 44 gün süren çatışmanın ardından, bu hafta (14 Kasım) Dağlık Karabağ bölgesinde bir ateşkes anlaşması yaptığını açıkladı. Anlaşmaya göre Ermenistan, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Ağdam, Kelbecer ve Laçın olmak üzere işgal ettiği toprakları 1 Aralık'a kadar boşaltmak ve Nahcivan’dan Azerbaycan'a kara koridoru kurmakla yükümlüdür.
Buna karşılık olarak Azerbaycan Cumhuriyeti de operasyonları askıya alma ve Laçın Koridoru'nun Dağlık Karabağ'ı Ermenistan'a bağlayacağını garanti etme sözü verdi. Kurtarılan Şuşa şehri, tüm kurtarılmış bölgelerle birlikte, son 44 gün içinde Azerbaycan Cumhuriyeti'ne devredildi.
Rusya da Dağlık Karabağ bölgesinde ve temas hattı boyunca barış güçlerini konuşlandırmakla görevlendirildi.
mam Hamanei Fransız gençlerden Macron’a sormalarını istedi; Neden Holokost’tan kuşku duymak suç, peygambere ihanet serbest?
İslam İnkılabı Lideri imam Hamanei Fransız gençlerden Cumhurbaşkanı Macron’dan neden Holokost’tan kuşku duymak suç, ama İslam Peygamberi’ne -s- hakaret serbest olduğunu sormalarını istedi.
Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un İslam Peygamberi’ne -s- hakaret edilmesini onaylaması üzerine İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei bu saygısızlığa twitter hesabında tepki gösterdi.
Imam Hamanei Fransız gençlere hitaben bir mesaj yayımlayarak şöyle dedi:
Cumhurbaşkanınıza sorun; neden Allah’ın peygamberine hakareti destekliyor ve bunu ifade özgürlüğü sayıyor? Acaba ifade özgürlüğünün anlamı küfür ve hakaret etmek midir? Hem de parlak ve kutsal şahsiyetlere? Acaba bu ahmakça hareket, onu cumhurbaşkanları olarak seçen bir milletin şuuruna hakaret değil midir? Bir sonraki soru, neden Holokost hakkında kuşku duymak suçtur? Ve eğer biri bu konuda bir şey yazarsa hapse girmesi gerekir, fakat peygambere hakaret etmek serbesttir?
Amerikancılığın şifresi: Çin, Rusya, İran düşmanlığı Amerikancılığın şifresi:
Türkiye’de bütün işi;“ABD çıkarlarını savunmak” olanlar var.
Hiçbir fırsatı kaçırmıyorlar.
Bazen öyle masumane görünüyorlar ki;
Birçok kişiyi kandırabiliyorlar.
Gerçek yüzlerini saklamaya çalışsalar da;
Sürekli ABD değirmenine su taşıyorlar.
Bazıları da bilmeden;
Bunların tuzağına düşüyor.
GİZLİ AMERİKANCILAR
Açık Amerikancılar malum;
Herkes tanıyor.
Yakın zamana kadar hepsi ekran gülüydü.
Şimdi itibarları kalmadı.
Etkileri de sıfır.
Bu nedenle “ikinci ekip” sahneye sürüldü.
Diplomat bir dostumun ifadesiyle;
“Gizli Amerikancılar.”
Doğrudan ABD’yi savunmaktan çok;
ABD hesabına fitnecilik yapıyorlar.
ABD DÜŞMANLARINA DÜŞMANLIK
Yaptıkları iş basit.
ABD’nin düşmanlarına düşmanlık.
ABD Çin’i hedef alınca;
Bunların dilinde hep;
“Doğu Türkistan yalanları”.
ABD Rusya’yı hedef alınca;
Putin’in diktatörlüğünü;
ABD İran’a saldırınca;
İran’ın PKK’yı desteklediği yalanını;
ABD Venezuela’ya yönelince;
Maduro’nun baskılarını,
Venezuela ekonomisinin durumunu anlatıyorlar.
AZERBAYCAN-ERMENİSTAN GERİLİMİ
Şu anda gündemde;
Azerbaycan-Ermenistan gerilimi var.
Hemen durumdan vazife çıkardılar.
Rusya ve İran düşmanlığına başladılar.
Ermenistan’ı desteklediklerini;
Silah sevkıyatı yaptıklarını ortaya attılar.
Sahte görüntüleri paylaşıp;
Halkı ABD yalanlarına inandırmaya çalışıyorlar.
Rusya ve İran’dan yapılan açıklamalara;
Kulaklarını tıkıyorlar.
AZERBAYCAN BÜYÜKELÇİSİ
Azerbaycan Büyükelçisi;
Hazar Zarif İbrahimoğlu ile görüştüm.
Açıklamaları bugün Aydınlık’ta.
Rusya ve İran iddialarını sordum.
Net yanıt verdi:
“Azerbaycan’ı Rusya ve İran’la;
Karşı karşıya getirmek isteyenler var.
Bu oyunlara izin vermeyeceğiz.
Rusya ve İran’la hiçbir sıkıntımız yok.
İki ülkeyle de;
Güzel komşuluk ve dostluk yapıyoruz.
Bizim sorunumuz Ermanistan’la.”
ERMENİSTAN BAŞBAKANI
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan.
“Turuncu kalkışma” sonrası Başbakan oldu.
En önemli özelliği;
Amerikancı ve Rusya karşıtı.
Ermenistan’ın Azerbaycana’a saldırısı;
Paşinyan’ın bu tutumuyla bağlantılı.
Hedefte Türkiye de var.
Irak, Suriye, Kıbrıs, Doğu Akdeniz,
Ege, Yunanistan yetmedi.
Şimdi kuzeydoğuda;
Yeni cephe açmaya çalışılıyor.
Bu gerçek, “Gizli Amerikancıların”;
Gündeminde yok.
Tam tersine bu gerçeğin üstünü örtme;
Görevini üstlenmişler.
İKTİDARA SIĞINANLAR
Bazısı “bağımsız uzman” görünümünde.
Bazısı da “iktidara yakın” görünmeye özen gösteriyor.
Bu yolla etkili olacaklarını düşünüyorlar.
Tabi bir de muhalefete yerleştirilenler…
Yaptıkları açıklamalar ihanet boyutunda.
Kraldan çok kralcı olunca;
İyot gibi açığa çıktılar.
Bu arada FETÖ’yü de unutmayalım.
Türkiye’yi yalnızlaştırmak için;
Rusya, İran, Çin düşmanlığında;
Birleşiyorlar.
TURNUSOL KAĞIDI
Rusya, Çin, İran, … düşmanlığı;
“Gizli Amerikancılığın” şifresi.
Türkiye vatan mücadelesi veriyor.
Rusya, Çin, İran, … Türkiye’nin yanındalar.
İçinde bulunduğumuz günlerde;
Bu ittifak güvenliğimiz için çok önemli.
Kim ki Türkiye’yi;
Dostlarından koparmaya çalışıyor;
İyi izlemek gerekir.
Bu “turnusol kağıdı” gibi bir şey…
aydınlık