
کارگر
Hamas liderinden çağrı! Sokağa inin Gazze'yi savunun
Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye, Gazze'de yaşanan çatışmaların bölgesel bir savaşa dönüşebileceğini vurguladı. Heniyye, Filistin halkı ile Arap ve İslam dünyasını sokağa çıkıp Gazze'yi savunmaya davet etti.
Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye, İsrail'in Gazze'ye yönelik süren saldırıların bölgesel bir savaşa dönüşebileceği uyarısında bulundu.
BÖLGESEL SAVAŞA DÖNÜŞEBİLİR
Heniyye, yayımladığı video kaydında, Gazze, Batı Şeria ve Lübnan cephesinde İsrail'le yaşanan çatışmalar ile siyasi gelişmeleri değerlendirdi.
ABD ile bazı Avrupa ülkelerinin, manevi destek için İsrail'e ziyaretlerde bulunduğunu anımsatan Heniyye, Washington yönetiminin tüm bu çabalarına rağmen "Gazze'ye saldırılar konusunda İsrail'e bölgesel ve uluslararası destek sağlama ve Araplara, tehciri kabul ettirme"de başarılı olamadığını belirtti.
Tüm baskılara rağmen Arap ve İslam ülkelerinin Filistinlilerin tehcir edilmesi konusundaki tavrının çok net olduğunu kaydeden Heniyye, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK), İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Birliğinin toplantılarında da bunun vurgulandığını ifade etti.
GAZZE'Yİ SAVUNUN
Başta Mısır olmak üzere Arapların ve İslam ülkelerinin tehcire karşı duruşunu öven Heniyye, bu duruşun desteklenmesi çağrısı yaptı.
Heniyye, ABD yönetiminin, diğer cepheleri saf dışı bırakma ve insanları İsrail'in yalanlarına inandırma konusunda da başarılı olamadığını aktardı.
Hamas lideri, "Gazze'ye yönelik bu vahşi saldırıların, yıkımın ve kan dökmenin devam etmesi durumunda, bunun, bölgesel bir savaşa dönüşebileceği uyarısı yaptıklarını" kaydetti.
Geçen günlerde Arap ve İslam dünyasından pek çok yetkiliyle bir araya geldiklerini söyleyen Heniyye, bu görüşmelerde, "çözümün ancak işgalin son bulması ve başkenti Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulmasıyla mümkün olduğunu dile getirdiklerini ve işgalci komutanların işledikleri suçlardan ötürü yargılanmasını ve Gazze'ye bir an evvel yardımların ulaştırılmasını talep ettiklerini" dile getirdi.
Heniyye son olarak, Filistin halkı ile Arap ve İslam dünyasını cuma günü "Gazze'ye saldırılar dursun, tehcir ve alternatif vatana hayır" sloganıyla sokağa inmeye çağırdı.
Hissedilemeyen Varlıklar
Büyüleyici, şahane ve muazzam bir yapı gördüğümüzde, mühendis ve mimarının, kendi alanında üstün bir yetenek taşıdığını ve yapıda gördüğümüz uyum ve düzenden hareketle, yapımcısının bilgi sahibi olduğunu kolaylıkla anlarız.
Bismillahirrahmanirrahim
Otomobil, uçak, bilgisayar gibi teknoloji ürünleri de, bunların buluş veya yapımında katkısı olan bilge mucit, uzman ve mühendislerin varlığını ortaya koymaktadır. Bu kanıya varmak için adı geçen şeylerin mucit veya yapımcılarını ille de gözle görmemiz gerekmiyor; görsek bile onların ilim ve bilgilerini duyu organlarımızdan biriyle kavramamız mümkün değildir.
Bununla birlikte onların ilim ve bilgi sahibi olduklarına inanmaktayız. Bunun sebebi nedir? Mezkûr eserlerde gördüğümüz uyum, ahenk ve düzen, yapımcılarının ilim ve bilgilerini kanıtlayan yegâne sebeptir. Bu örnekle vurgulamak istediğimiz, "Varlığına inandığımız her şeyin, görülen ve hissedilen türden olması gerekmiyor" sonucudur. Çünkü duyu organlarının hiçbiriyle algılanamayan varlıklar, ancak eserlerinin tanıklığıyla algılanabilir. Akıl nimetinden nasibini alan herkes, bir eseri ve taşıdığı düzeni gördüğünde, akıllı ve bilge bir yapımcısı ve düzen vericisi olduğunu az bir tetkikle anlayabilir.
Demek oluyor ki, varlıklar iki kısımdır:
1- Duyu organlarının herhangi biri aracılığıyla algılanabilen varlıklar.
Bu türden olan varlıkların bazılarını göz ile görüyor, bazılarını kulak ile işitiyor, bir kısmını burun ile kokluyor, bir kısmını dil ile tadıyor ve diğer bir kısmını ise, derimizle yoklayarak soğukluk ve sıcaklığını, sertlik ve yumuşaklığını algılıyoruz.
2- Duyu organlarının hiçbiriyle algılanamayan ve sadece eserlerinin tetkikiyle var oldukları anlaşılabilen varlıklar.
Bu başlık altındaki varlıkların yapıları aynı olmayıp değişiklik arz eder. Şimdi bu tür varlıkları örneklendiriyoruz:
Elektrik: Elektrik akımını sağlayan bir kabloya bakmak ile taşıdığı elektrik yükünü göremeyiz. Ancak lambanın yanması gibi elektriğin eserini görmekle varlığını anlayabiliriz. Elektrik gücü, doğrudan gözle görülememesiyle birlikte varlığı da inkâr edilemez.
Yer çekimi: Elinizde bulunan bir kitabı bırakacak olursanız, yere düşecektir; yer onu kendine çekecektir. Duyu organlarımızla doğrudan hissedemediğimiz bu güç nedir? Bu çekim gücü, görülemeyen, ancak eseri aracılığıyla varlığı anlaşılabilen varlıklardandır.
Mıknatıs: Mıknatısı bir demir parçasına yaklaştırdığımızda, zahirde iki metal parçasından başka bir şey görülmemektedir. Ancak mıknatısla demir arasındaki yakınlaşmayı görerek iki metal arasında bir çekim alanının varlığını algılarız.
Görülmeyen ışınlar: Güneşin beyaz renkli ışını, üç yanlı bir kristalden geçirilecek olsa, kristalin diğer tarafında yedi renk (kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert, mor) görülecektir. Kırmızı öncesinde ve mor ötesinde başka bir renk görülmez. Oysaki bilim adamları, gözün ışın göremediği yerde de ısı ve kimyasal eserlere sahip ışınların var olduğunu anlamış ve bu ışınları "kızıl ve mor ötesi" ışınlar olarak adlandırmışlardır.
Miladî 1800 yılında “Herschell” adında bir fizikçi ve astronom, gözün gördüğü ışınlar dışında bir ışının olup olmadığını araştırmaya koyuldu. Termometreyi, mordan kırmızıya kadar yedi ışın görülen bir perdenin üzerinde sırayla gezdirip sırayla renklerin ısılarını ölçtü. Kızıl ötesine varınca, termometrenin daha çok ısı gösterdiğini gördü. Böylece "kızıl ötesi" adında görülmeyen bir ışının varlığı ve görülen ışınlardan daha çok ısı ürettiği kesinleşti. İnsan, kızıl ötesi ışını gözüyle görememiş olmasına rağmen, varlığının eseri olan ısıyı hissederek keşfetmiş oldu.
Aynı yıllarda “Wilaston” adlı başka bir bilim adamı, kimyasal bir madde olan gümüş klorürü bileşiğinden bir miktarını mor ötesi ışına tutunca, hiç beklemediği bir şeyle karşılaştı. Mor ötesinde hiçbir ışın görülmezken, gümüş klorürü siyaha çeviren bir etkenin var olduğunu gördü.
Daha sonra bilim adamları, bu ışının kimyasal etkisi sonucu vücut derisinin güneşte renk değiştirdiğini anladılar.[1] Böylece mor ışını ötesinde, gözle görülmeyen başka bir ışının da varlığı kesinleşti ve bu ışın, mor ötesi ışın olarak adlandırıldı.
İşitilmeyen sesler: Ses ötesi sesler olarak bilinen nice sesler vardır ki bunlar, tıp ve sanayi alanında kullanılmaktadır. Bu seslerin varlığı ancak eserlerinden anlaşılmaktadır.
Algılama: Herkes kendisini, var olduğunu bilmekte ve kendisi dışındaki mevzular hakkında da birtakım ardı arkası kesilmeyen algılamalarını aşağıdakilere benzer cümlelerle ifade etmektedir:
En zor matematik problemini çözdüm.
Filân teori hakkında çok düşündüm ve doğru olduğunu anladım...
Aynı zamanda insan, bildiğinin bilincindedir. Yani bildiğini bilmektedir. İdrak ve algılama, gözle görülen veya kulakla duyulan bir şey değildir. İnsan, hiçbir duyu organıyla algılama gerçeğini hissedemez; ancak diğer duyu organlarıyla birlikte onun varlığını da algılar. Diğer insanlar da duyu organları aracılığıyla onu algılayamaz ve varlığını, ancak eserlerinden anlayabilirler. Meselâ bir bilim adamı, bilimsel bir analizde bulunduğu zaman "Meseleyi anlamış ve algılamıştır" sonucuna varılır. Veya bir bilim adamına, "Matematikten anlar mısınız?" diye sorulduğunda, "Evet, anlarım" diyorsa, bildiklerinin bilincinde olduğu anlaşılır.
Tasavvur ve hayal: İnsan, hayal âleminde istediği her şeyi yaratabilir. Dış dünyada, yapımı yıllarca zaman, binlerce araç gereç, tonlarca malzeme ve yüzlerce işçi gerektiren “Eyfel kulesi” gibi bir kule ve hatta kat kat daha büyüğü, hem de hiçbir zahmete katlanmadan, hayal âleminde bir lahzada yapılabilir. Dahası, dış dünyada var olmayan “yedi başlı dev” gibi efsanevî varlıkları da hayal âleminde yaratmak mümkündür.
Görülmez ve duyulmaz olgular türünden olan bütün bunlar, hayal âleminde gerçekleşirken, bunların varlığından kimse haberdar olamaz. Bu olguların hayalî varlığı, ancak eserlerinden veya sözlerden anlaşılabilir.
Sevgi, nefret ve karar: Herkesin hoşlandığı, nefret ettiği ve karar vermek zorunda olduğu şeyler vardır. İnsan, sevdiği her şeyi yapmaya ve hoşlanmadığı her şeyden sakınmaya ve uzak kalmaya karar verir.
Kimse doğrudan doğruya başkasının kararını, neyi sevdiğini ve neyi sevmediğini bilemez. Bu bilgi, ancak eser ve tepkiler kanalıyla edinilebilir. Çünkü ne sevgi, ne nefret ve ne de karar, duyu organlarıyla algılanacak türden olgular değildir.
Hayat: Karşımızda duran sevimli bir civciv, birden havuza düşüp ölür ve öldükten sonra da hiçbir hayat belirtisi görülmez. Nasıl bir değişim gerçekleşti ki canlı olduğu bir lahza öncesindeki gibi hareket etmiyor?
Bunu şöyle izah etmek mümkün: Canlı her varlık, yaşadığı sürece bir güce sahiptir. Bu güç ancak ölümle ondan ayrılır. Buna "hayat" denmektedir. Hayat, duyu organlarıyla hissedilir bir şey değildir. İnsan sadece hareket, beslenme, büyüme... gibi hayat belirtilerini gözlemler ve bu gözlemlerine dayanarak da "hayat" denen bir olgunun var olduğunu anlar. Bu sıralanan tartışmasız bilimsel gerçekler, duyu organlarıyla algılanan varlıklar dışında birtakım varlıkların var olduğunu ve bunların, ancak eserleri aracılığıyla anlaşılabileceğini kanıtlamaktadır.
Buna binaen, görülmeyen bir şeyi, “sırf görülmüyor” diye inkâr etmek doğru değildir. Çünkü görülmemekle mevcut olmamak farklı şeylerdir. Bir şeyin var olduğunu anlamak, sadece duyu organlarının algılaması ile sınırlı değildir. Akıl da bir şeyin varlığını, o şeyin eserlerine dayanarak anlayabilir. Meselâ, bahsi geçen ve ancak eserleriyle tanınan bilimsel gerçeklerin varlığını kimse inkâr edemez.
Allah'ın da bu gerçekler gibi olduğunu söylemek istemiyoruz. Çünkü Allah, bunların ötesinde bir hakikattir; eşsiz ve benzersizdir. Anlatmak istediğimiz, bu varlıkların var olduğunu eserlerinden anladığımız gibi Allah'ın var olduğunu da eserlerinden anlayabileceğimizdir.
Durum bundan ibaretken, duyu organlarından biri olan gözle Allah'ı göremeyen ve bundan dolayı da inkâr yolunu seçenlerin akıl ve düşünce gözleri kördür. Aklın hükmü gereği şunu biliyoruz ki, Allah'ın eserlerinden olan yaratılışın dakik düzeni etrafında düşünmekle Allah'ın varlığı anlaşılabilir.
"Aç kalbinin gözünü de can göresin,
Görülmeyen şeyleri yekten göresin."
Çünkü her varlıkta Allah'a kılavuzlayan nişaneler vardır.
Burada gözden uzak tutulmaması gereken daha zarif ve önemli nokta, Allah'ın kudret eserlerinde -dünya ve dünyadaki varlıklar- tefekkür etmenin, Allah'ın varlığına kılavuzlayacağıdır. Aynı zamanda, Allah'ın eseri, belli bir yer, zaman ve konuyla sınırlı olmayıp bütün evreni kapsamına aldığından ötürü evrenin her zerresi Allah'ın ayetini taşımakta ve O'nun hiçbir varlığa benzemeyen, eşsiz, sınırsız, ebedî, bütün kemal vasıflarına malik ve her türlü eksiklikten münezzeh bir hakikat olduğunu da kanıtlamaktadır.
Sonuç itibariyle, Allah'ın eserlerini incelemekle şu iki nokta anlaşılmış olacaktır:
1- Bütün eserlerin sahibi olan evrenin yaratıcısının varlığı.
2- Eserlerinin belli bir zaman ve mekânla sınırlı olmayışı ve bundan hareketle de O'nun sınırsız bir varlık ve bütün kemallerin sahibi bir hakikat olduğu.
Ancak insan, bu varlığın hakikatini anlamaya kadir değildir.
Sekizinci İmam Hz. Rıza'nın (a.s) hadimi Muhammed b. Abdullahi Horasanî şöyle anlatır: İmam Rıza (a.s), huzurunda oturan bir grup insanla sohbet ediyordu. Bu esnada Allah'ı inkâr edenlerden biri geldi. İmam Rıza (a.s) ona hitapla şöyle buyurdu:
— Eğer sizin dediğiniz gibi Allah, peygamber, hesap ve kitap meselesi yoksa -ki mutlaka vardır-, bizim namaz, oruç, zekât ve imanımızın bize bir zararı olacak mı?
Adam susup kaldı. İmam (a.s) şöyle buyurdu:
— Ama eğer bizim dediğimiz -kesinlikle Allah, din, ahiret ve kıyamet vardır- gerçekleşirse, o zaman siz bedbaht ve helâk olmaz mısınız?
Belli ki, bu dünya ötesinde bir âlemin var olabileceğini düşünen herkes, bedbaht ve helâk olmamak için aklın hükmüne uyarak dine inanmalı ve emirlerini hayatına aksettirmelidir.
İnkârcı:
— Sizin inandığınız Allah nasıl ve nerededir?
İmam (a.s):
— Senin soru şeklin yanlıştır. Çünkü Allah, mekânı olmaksızın, mekânı yarattı ve niteliği olmaksızın, nitelik ve keyfiyeti yarattı. Allah bu tür sorularla tanınamaz; O, duyu organlarının hiçbiriyle algılanamaz ve hiçbir şeyle de kıyaslanamaz.
İnkârcı:
— Eğer duyuların hiçbiriyle algılanamıyorsa, demek ki öyle bir şey yoktur.
İmam (a.s):
— Ne kadar da dar görüşlüsün! “Duyuların Allah'ı algılamaktan âcizdir” diye O'nun ilâhlığını inkâr mı edeceksin?! Oysa biz, Allah'ı idrak etmekteki âciz ve güçsüzlüğümüzü görünce, O'nun kesinlikle rabbimiz ve ilâhımız olduğuna inanıyoruz.
İnkârcı:
— Allah ne zaman var oldu?
İmam (a.s):
— Allah'ın ne zaman olmadığını sen söyleyecek olsan, ne zaman olduğunu ben söyleyeceğim. Yani Allah, zaman öncesi var olup zamanı da O yaratmıştır.
İnkârcı:
— Allah'ın varlığını kanıtlayan delil nedir?
İmam (a.s):
— Kendime bakıyorum da, bedenimin uzunluk ve genişliğine ne bir şey ekleyebiliyor ve ne de bir şey azaltabiliyorum; sağlık ve hastalığım hususunda da elimden bir şey gelmiyor (hasta olduğum zaman iyileşmek istesem bile bu, benim isteğimle olmuyor). Ayrıca güneşin, yıldızların, yerin, göğün, kısaca evrenin düzenini görüyor ve hem bedenimin, hem de evrenin, bilgi ve kudret sahibi bir yaratıcısı olduğunu anlıyorum. [2]
---------
[1]- Understanding Light' by Tanonhaum, Spillman.
[2]- Usûl-u Kâfi, c. l, s. 78.
Şeytanın Vesveseleri
Başka birisi Ben onu hayır ameller yoluyla kandırabilirim. deyince, Şeytan İşte sen bu işi becerebilirsin, dedi.
İmam Cafer-i Sadık (a.s)'dan şöyle nakledilmiştir: Beni İsrail içerisinde bir adam vardı ki asla dünyaya kendini bulaştırmamıştı. Bir gün Şeytan kendi avenesini yanına çağırarak şöyle dedi: İçinizden kim bu adamı aldatabilir? Birisi Sen bu işi bana bırak. dedi . Şeytan sordu: Onu nasıl aldatmayı düşünüyorsun? O da Kadınlar yoluyla. dedi. Şeytan Hayır sen bu işi beceremezsin. Zira o kadınlarla haşir neşir olmadığı için bu hile onu kandıramaz. dedi. Bir diğeri Ben onu şarap ve ayyaşlık yoluyla kandırabilirim. dedi. Şeytan yine Hayır dedi. Zira o bu tür şeylere meyleden birisi değildir. Başka birisi Ben onu hayır ameller yoluyla kandırabilirim. deyince, Şeytan İşte sen bu işi becerebilirsin. dedi. Ardından onun ibadet ettiği yere geldi. Karşısına geçip namaza durdu. Abid olan şahıs uyuduğu zamanlarda dahi o uyumuyor ve zahirde ibadete devam ediyordu. O adam ibadetten yorulup istirahat ettiğinde dahi, o şeytan askeri yine ibadete devam ediyordu. Bunu gören abid kendisini onun yanında oldukça değersiz görmeye başladı ve bilahare yanına gidip ona sordu: Ey Allah'ın kulu, ne yaptın ki ibadet etmeğe böylesine güç kazandın? Şeytan askeri cevabını vermedi tekrar sordu yine cevabını vermedi. Üçüncü defa yine sorunca, şu cevabı verdi: Ey Allah'ın kulu ben bir günah yaptım; sonra ondan tevbe ettim. Şimdi ne zaman o günahı hatırlıyorsam, ibadet yapmaya daha çok güç kazanıyorum. Bunu duyan abid Hangi günahı işledin, söyle de ben de yapayım ve namazıma ibadete daha bir güç kazanayım. Şeytan, dedi ki kalk ve şehre git; filan meşhur fahişeyi sor ve ona giderek iki dirhem ver ve onunla zinada bulun. Adam ben iki dirhemi nereden bulayım dedi. Ben dirhemin ne olduğunu bile bilmiyorum. Şeytan ona iki dirhem verdi; o da üzerindeki abayı başına çekerek şehre geldi. Kadının evini halka sordu. İnsanlar da herhalde kadına öğüt vermek istiyor zannıyla kadının evini kendisine gösterdiler. Eve gidince iki dirhemi verip isteğini iletti. Kadın da hazırlanmaya başladı. Bu arada adamın durumu dikkatini çekti ve Şu ana kadar senin durumunda olan biri benim yanıma gelmemişti. Kendinden biraz bana bahseder misin? dedi. O da bu işten hedefini kendisine anlattı. Kadın Ey Allah'ın kulu dedi, günahı terk etmek, tevbe etmekten daha kolaydır. Herhalde sana bu telkinde bulunan şeytanmış. İnsan şekline girerek seni kandırmak istemiş. Şimdi yerine dönersen onu yerinde bulamazsın. Abid kadının bu öğüdü üzerine geri döndü. Kadın ise, aynı gece vefat etti. Sabah olduğunda kapısına şu cümlenin yazıldığını gördüler: Filanın cenazesine hazır olun; zira o cennet ehlidir. İnsanlar şüpheye kapılıp üç gün cenazesini kaldırmaktan çekindiler. Allah-u Teala zamanın Peygamberi Hz. Musa'ya vahiy indirerek, Filan kadının cenazesine hazır ol ve ona namaz kıldır. İnsanlara da ona namaz kıldırmalarını söyle. Zira ben, filan kulumu günahtan koruduğu için onu bağışladım ve cenneti ona farz kıldım.
Imam Hamaney: Filistin ve Gazze İslam gücünün tecellisidir
İslam Devrimi Lideri Imam Seyyid Ali Hamaney, Tahran’ı ziyaret eden Nijerya İslam Hareketi Lideri Şeyh İbrahim Zakzaki ve ailesini kabul etti.
İslam Devrimi Lideri Imam Seyyid Ali Hamaney Tahran’ı ziyaret eden Nijerya İslam Hareketi Lideri Şeyh İbrahim Zakzaki ve ailesini kabul etti.
Ayetullah Hamaney görüşmede, Şeyh Zakzaki’nin ve ailesinin çabalarını takdir ederek, Yaygın komplolara rağmen İslam'ın dünyada artan gücünün mücadelelerin bir sonucu olarak nitelendirdi.
İşgal altındaki Filistin ve özellikle Gazze'deki gelişmelere atıfta bulunan Imam Hamaney, “Filistin’de yaşananlar bugün İslam'ın gücünün tecellilerinden biridir” dedi.
Yüce Devrim Lideri, “Son günlerde yaşanan olaylar, özellikle bombalamalar, kadın, çocuk ve erkeklerin şehit edilmesi insan kalbini acıtsa da, bu olayların bir kısmı da İslam'ın Filistin'deki inanılmaz gücünü gösteriyor. Filistin'de başlayan bu hareket Yüce Allah'ın lütfu ile ilerleyecek ve Filistinlilerin tam zaferine yol açacaktır” ifadelerinde bulundu.
İslam Devrimi Lideri, İslam dünyasında herkesin Filistin halkına yardım etmesi gerektiğini vurguladı.
İran'da İslami sistemin oluşmasını ve yüzyıllar sonra siyasal İslam'a dayalı bir hükümetin oluşmasını İslam'ın gücünün bir yönü olarak değerlendiren Imam Hamaney, “İran İslam Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana her geçen gün daha da güçlenmiş ve gelecekte de güçlenecektir” ifadesini kullandı.
Dünyadaki İslami faaliyetlerin her geçen gün genişlediğini ifade eden Imam Hamanei, “Bugün İslam hareketi Afrika, Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika gibi dünyanın farklı yerlerinde yayılıyor ve Allah'ın izniyle bu hareketin başarısı daha da güçlenerek devam edecektir” dedi.
Şeyh Zakzaki ve ailesi ile yaptığı görüşmeden mutluluk duyduğunu dile getiren Imam Hamaney, onlara hitap ederek, “Siz Allah yolunda gerçek bir savaşçının örneğisiniz. Mücadelelerinize devam edebileceğinizi temenni ederim” diye kaydetti.
Nijerya İslam Hareketi Lideri Şeyh İbrahim Zakzaki ve eşi de bu görüşmeden duyduğu memnuniyeti dile getirerek, “Sizim dualarınız ve Müslümanların çabalarıyla İslam’ın her geçen gün daha da yayılmasını umut ederiz” ifadelerinde bulundu.
İran Cumhurbaşkanından Siyonist Rejimin Saldırısına Tepki
İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, çocuk katili Siyonist İsrail rejiminin Gazze’deki hastanelere düzenlediği bombalı saldırıya tepki gösterdi.
İbrahim Reisi; Gazze’deki el-Mamedani Hastanesi’ndeki yaralı Filistinlilerin başlarına dökülen ABD-İsrail bombalarının ateşi kısa sürede Siyonistleri de yakacak dedi.
Reisi; Bu savaş sucu karşısında özgür hiçbir insanın sessiz kalması caiz değil.
İran da İslam ümmeti gibi yastadır ve Çarşamba gününü ulusal yas olarak ilan ediyor.
Ayrıca İran hükümeti tarafından yapılan yazılı açıklamada da, İsrail'in Gazze'deki El-Ehli Baptist Hastanesine saldırısı şiddetle kınandı ve yarın bir günlük ulusal yas ilan edildiği belirtildi.
Açıklamada, İslam ülkeleri başta olmak üzere uluslararası topluma İsrail ile bağlarını kesme ve büyükelçilerini sınır dışı etme çağrısında bulunuldu.
Siyonist Rejimin Katliamının Ardından İran'da Ulusal Yas İlan Edildi
İran İslam Cumhuriyeti Hükümet Sözcüsü yaptığı açıklamada, Siyonist rejimin Gazze'deki El-Mamedani Hastanesinde bulunan başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere hastaları vahşice katletmesini kınayarak ülke genelinde ulusal yas ilan edildiğini kamuoyuna duyurdu.
Bu açıklamada, uluslararası kuruluşlardan ve başta İslam ülkeleri olmak üzere tüm ülke liderlerinden, başta bu menfur eylemi insanlığa karşı savaş suçu ve soykırım olarak ilan ederek kınamaları ve bu cani rejimle ilişkilerini kesmeleri ve Siyonist rejimin büyükelçilerini sınır dışı etmeleri talep edildi.
İran Genelkurmay Başkanı: BM Olağanüstü Toplanarak İsrail'in Suç ve Cinayetlerini Durdurmalıdır
İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Bakıri, yayınladığı mesajda, Siyonist rejimin el-Mamedani Hastanesi'ne düzenlediği saldırıdan dolayı başsağlığı diledi ve şunları söyledi: ‘Bugün Birleşmiş Milletler ‘in bu savaş suçlarını durdurmak ve bu katil rejimin liderlerini yargılamak için olağanüstü bir toplantı yapması gerekiyor.
İran Genelkurmay Başkanının mesajının tam metni şöyle:
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
“Biz kesinlikle Allah içiniz ve şüphesiz (öldükten sonra da) O’na döneceğiz.”
Siyonist rejim ordusunun dün Gazze'de bir hastaneye düzenlediği ve yüzlerce masum insanın şehit olmasına yol açan barbarca saldırısı nedeniyle Filistin milletine, İslam milletine ve dünyanın özgür insanlarına başsağlığı diliyorum.
Aksa Tufanı operasyonun aşağılayıcı ve telefi edilemez başarısızlığını yaşayan işgalci Siyonist rejim, ölümcül bir şoka girmiş ve örümcek ağlarının her zamankinden daha zayıf ve sarsılır halde olduğunu hissederek, sahte otoritesini onarabilmek için delirmişçesine Gazze'deki yerleşim bölgelerine hava ve füze saldırısı başlatmıştır.
Ancak vahşi Sabra ve Şatilla katliamını hatırlayan mazlum ve savunmasız Filistin halkı için bu suç ve cinayetlerin tekrarı, mücahitlerin ve Filistin halkının 70 yıllık işgale son verme kararlılığına zarar veremeyecektir.
Ancak insanlığın yaşadığı bu felaket karşısında insan hakları kurumlarının ve uluslararası örgütlerin suskunluklarına son vermeleri ve bu soykırımın devam etmesini engellemeleri gerekmektedir. Bugün susmak veya diplomatik açıklama yapmakla yetinmek, kana susamış Siyonist rejime eşlik etmek ve onunla birlikte saf tutmak demektir.
Bugün Birleşmiş Milletler ‘in bu savaş suçlarını durdurmak ve bu katil rejimin liderlerini yargılamak için olağanüstü bir toplantı yapması gerekiyor.
İslami hükümetler de bu delirmişçesine gerçekleşen soykırımı önlemek için kaynaklarını ve eylemlerini seferber etmeli ve çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan bu cinayetin binlerce kurbanına tıbbi koşullar sağlamak için acilen harekete geçmelidir.
İran İslam Cumhuriyeti geçmişte olduğu gibi yaralıları kabul etmeye, yardım ve sağlık ekiplerini göndermeye hazırdır.
Ancak İslam İnkılabı Reheberi’nin de belirttiği gibi bu zulümler devam ederse İslam ümmetinin ve direniş güçlerinin sabrı tükenecek ve kimse onları durduramayacaktır.
“Zulmedenler hangi akıbete uğrayacaklarını göreceklerdir.”
İmam Hamanei: Siyonistlerin Cinayetleri Devam Ederse Müslümanları ve Direnişi Kimse Durduramaz
İmam Hamanei: Siyonistlerin Cinayetleri Devam Ederse Müslümanları ve Direnişi Kimse Durduramaz
İran İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, bugün sabah saatlerinde Tahran'daki İmam Humeyni (ra) Hüseyniyesi'nde öğrencilerle buluştu.
İmam Hamanei konuşmasında başta Filistin olmak üzere bölgedeki meselelere de değindi.
İmam Hamanei, eğer Siyonistlerin saldırıları devam ederse, Müslümanların ve direniş güçlerinin sabrının kalmayacağını belirtti ve “Siyonist rejim ne yaparsa yapsın bu olaydaki rezil yenilgisini ve başarısızlığını telafi edemeyecektir” dedi.
İmam Hamanei’nin konuşmasının önemli başlıkları şöyle:
Bugün Ülkenin Seçkinlerinin Yeni Bir Yükselişe İhtiyacı Var
Bugün ülkenin seçkinlerinin yeni bir yükselişe ihtiyacı var. Bu yükseliş, hükümetin desteği ve hükümet bünyesindeki genç yetkililerin işbirliği ve tüm seçkin kesimlerin çabalarıyla yapılmalıdır.
Siyonistlerin Suç Ve Cinayetleri Devam Ederse Müslümanları Ve Direniş Güçlerini Kimse Durduramaz
Eğer Siyonistlerin suç ve cinayetleri devam ederse Müslümanları ve direniş güçlerini kimse durduramaz. Siyonistler kimseye falanca işi filanca işi yapmasın demesin. Siyonist rejim ne yaparsa yapsın bu olaydaki rezil yenilgisini ve başarısızlığını telafi edemeyecektir
İşgalci Siyonist Rejim Yargılanmalıdır
Bütün dünyanın gözünün önünde olan şey, Siyonist rejimin soykırım suçudur. Gaspçı Siyonist rejimi savunmak için ülkemizin yetkilileriyle görüşen bazı ülkelerin yetkilileri, Siyonist rejimi savunarak Filistinliler neden sivilleri öldürdü? diye itiraz ediyorlar. Öncelikle bu ifade doğru değildir ve yerleşim yerlerinde (işgal altındaki topraklarda) yaşayanların hepsi silahlıdır, hadi sivil olduklarını varsayalım, Siyonistlerden Gazze’de bundan yüz kat daha fazla bir sivili öldürüyorlar. Gazze'de yaşamayan askerler, kalabalık merkezleri seçip sivilleri vuruyorlar... İşgalci Siyonist rejim yargılanmalıdır.
Yaşanan Son Cinayetlerden ABD Sorumludur
Elimizdeki çok sayıda bilgiye göre Siyonist rejimin son haftalardaki mevcut politikası Amerikalılar tarafından düzenleniyor. Yaşanan son suç ve cinayetlerden Amerika sorumludur. Bombardıman derhal durdurulmalıdır.
Azerbaycan’la ‘İki Millet Tek Ordu’
Azerbaycan, İsrail’in bölgemizdeki en yakın müttefiki olarak tanımlanabilir. Kafkas ülkesi, silah ithalatının yüzde 69’unu İsrail’den yapıyor.
Kuruluşundan bu yana savaşan, Ortadoğu'daki çatışmaların ve hesapların sürekli içinde olan İsrail bölgedeki komşularıyla ilginç ilişkilere sahip. Bu yazı dizisinde İsrail'in pek göz önüne çıkmayan dış ilişkilerine dair bir giriş yapacağız.
HAMAS öncülüğünde başlatılan Filistin saldırılarıyla yeniden gündeme gelen İsrail, bölgedeki komşularıyla ilginç ilişkilere sahip. Sürmekte olan kanlı savaşın sıcaklığı devam ederken İsrail'in bu çokça işlenmeyen yönünü aydınlatmaya çalışacağız.
Öncelikle herhalde İsrail'in hukuki durumuyla başlamak gerekiyor işe. İsrail 1948 yılında kurulduktan sonra başta Arap ülkeleri olmak üzere çok sayıda ülke tarafından tanınmadı. Bugün de İsrail ile farklı seviyelerde ilişki kuran veya hiç ilişki kurmayan ülkeler mevcut:
İsrail devletini tanımayanlar: Cezayir, Libya, Somali, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, İran, Irak, Kuveyt, Lübnan, Suudi Arabistan, Suriye, Yemen, Afganistan, Bangladeş, Pakistan, Brunei, Malezya, Endonezya.
İsrail devletiyle güncel diplomatik ilişkilerini kesmiş olan ülkeler: Mali, Moritanya, Nijer, Tunus, Küba, Venezuela, Umman, Katar, Maldivler.
Yazının ana odağına almak istediğimiz İsrail'in pek öne çıkartılmayan veya çıkartılmak istenmeyen bazı bölgesel aktörlerle ilişkilerine geçmek için diğer aktörlerle ilişkilere dair kaba da olsa bir genelleme yapılabilir. Özellikle İsrail'in kurulduğu süreci 2. Dünya Savaşı'nın bitişiyle beraber alıp 26 Mart 1979 tarihinde Menahem Begin ve Enver Sedat arasında imzalanan Mısır-İsrail Barış Antlaşması’na kadar bir dönem tarif edilebilir.
Bu dönemde İsrail, 1956 Süveyş Krizi, 6 Gün Savaşı (1967), Yom Kippur Savaşı (1973), 1982 Lübnan İç Savaşı'na dahil olmuş, Mısır-Suriye-Filistin Kurtuluş Örgütü ile savaşmıştır. Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle beraber bölgedeki gerilimler farklı kanallardan sürmüş, devletler arası savaştan farklı bir çatışmaya doğru evrilmiştir. Bu dönemde Hizbullah ve HAMAS gibi örgütler daha öne çıkar olmuştur.
Sürpriz aktörlerin ilki: Azerbaycan
Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan'ı ilk tanıyan ülkelerden birisi İsrail'di. Soğuk Savaş'ın ardından piyasa ekonomisine açılan ülkeye ilk giren Batılı sermayedarlar arasında İsrailli patronlar bulunuyordu. Öyle ki ülkedeki ilk telekom altyapısı İsrailli şirketler tarafından başlatılmış, bu alanda Bezeq firması öncü olmuştu. Ayrıca bugün hizmet sağlayıcı konumundaki 1994 yılında kurulmuş olan Bakcell de İsrail ortaklığıdır.
İsrail, Azerbaycan’da enerji, teknoloji, petrol ve gaz alanlarında etkili. Günümüzde artık gümrük anlaşması imzalamış olan iki ülke arasındaki ekonomik ilişki gittikçe gelişiyor. İsrail bugün ihtiyaç duyduğu ham petrolün yarıya yakınını Azerbaycan'dan alırken, İsrail de Azerbaycan ekonomisinin en önemli ortaklarından.
İki ülke arasındaki askeri ilişkiler Birinci Dağlık Karabağ Savaşı'nın (1988-1994) en gerilimli dönemi olan 1992 yılında başladı. Bu dönemde askeri silah, teçhizat ve eğitim sağlayan İsrail ülkede faaliyetini bugün daha da artırarak devam ettirmekte.
Azerbaycan NATO ile 1994 yılında başlatılan Barış İçin Ortaklık programıyla temasa geçmesinin ardından 1997 yılından bu yana NATO nezdinde diplomatik temsilciliği bulundurmakta. Emperyalizme bu kanalla doğrudan bağlanan ülkede ayrıca Hazar Denizi kıyısında Bakü'ye 70 km uzaklıktaki Sitalçay Askeri Üssü'nün İsrail Hava Kuvvetleri tarafından kullanılmakta olduğu da iddia edilmekte.
2000'li yılların başından itibaren iki ülke ordusu ve silah sanayii şirketleri arasında yapılan işbirliği, milyar dolarlık siparişlerle taçlandı. En son 2020 yılındaki İkinci Dağlık Karabağ Savaşı sırasında yoğun olarak kullanılan SİHA'ların Türkiye ile beraber en büyük tedarikçisinin İsrail olduğu hatırlanırsa bu durumun önemi daha da iyi anlaşılır.
Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü SIPRI verilerine göre İsrail, Azerbaycan'ın silah ithalatının yüzde 69'unu sağlıyor. Bu alandaki işbirliği sadece ithalatla sınırlı da kalmıyor. İsrailli Meteor Aerospace firması, Azeri firma Caspian Shipbuilding Company ile yaptıkları işbirliğini açıklarken Azerbaycan donanması için insansız hücumbot yapılacağını da duyurmuştu. Ülkemizde de bir dönem savaş uçakları modernizasyonu yapmış olan Israel Aerospace Industries (IAI) firmasının da bu ortaklığa füze güdüm sistemleri ve radar alanında destek verdiğini hatırlatalım.
Günümüzde İsrail ile kurumsal olarak üst düzeyde işbirliği yapmakta olan Azerbaycan ister istemez topraklarını İsrail istihbaratına da açmış durumda. İran söz konusu olduğunda İsrail'in baş düşmanı sayılan bir ülkeye Azeri toprakları üzerinden yaklaşabiliyor olması bulunmaz bir fırsat olarak değerlendiriliyor. Benzer bir şekilde Rusya ile Suriye İç Savaşı sırasında "zorunlu bir uzlaşı" içinde olan İsrail, Rusya'nın Kafkasya bölgesindeki etkisini de Azerbaycan'daki varlığıyla tartmaya gayret ediyor. Bu planın emperyalizmin bölgesel girişimleriyle de uyumlu olduğunu sanırım hatırlatmaya gerek yok./sol
Ailede Din Eğitimi-1
Dinsel farzları yerine getirmeye yöneltmek ve teşvik etmek için ilk önce bireylerin düşünsel altyapılarını incelemek ve onları ıslah ve takviye etmeye çalışmak gerekir. Bireyin Allah, varlık âlemi, insan, ahret vb. konulardaki görüş ve inancı onun iman, farzları yerine getirmeye bağlılık, davranış ve hareketlerine yönelik direkt bir etkisi vardır. Güven kazanmak ve karşı tarafa (bu cümleden olmak üzere evlatlara) iyi zanda bulunmak eğitim çabalarının etki etmesi ve onun düşünsel altyapılarının takviye edilmesi için zaruridir. Evlatlarımızla samimi bir ilişkinin olmaması eğitim programlarımızı işlevsiz kılacaktır. Doğru eğitim yöntemlerinden istifade ederek evlatlarımızla samimi bir ilişki kurabiliriz. Bazı gerekli ve uygun yöntemler şunlardır:1- Evlatlara saygı göstermek: Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Evlatlarınıza saygı gösterin ve onları güzel eğitin.”
2- Genel olarak gençlik döneminin (bağımsızlık talebi, hisler ve duygular gibi) gereklerini bilmek, her çocuğun özel ruh yapısını tanımak ve erginlik ve tümüyle gençlik döneminin meşru ve beğenilen beklenti ve ihtiyaçlarını karşılamak.
3- Aile ortamının bir sevgi, sükûnet ve huzur merkezine dönüştürülmesi.
4- Başarıları kutlamak ve uygun bir tarzda ödüllendirmekten istifade etmek.
5- Güzel olmayan eylemlerin yapılmasından memnun olunmadığını (asık bir suratla olsa da) vurgulamak.
6- İstekleri önerme ve danışma yöntemiyle veya nişanlısı gibi onun üzerinde etki sahibi olan biri aracılığıyla iletmek.
7- Çok ve mükerrer emir ve nehiyde bulunmaktan sakınmak.
» Evladın eğitilmesi anne ve babanın en önemli görevi olup dikkat edilmesi gereken çok planlı metot ve yöntemler taşır. Eğitim hedeflerine daha rahat ve hızlı bir şekilde ulaşmak için, anne ve babanın imkân dâhilinde güvenilir bir danışma merkezine (ilim havzasının danışma merkezi gibi) müracaat etmeleri ve psikoloji ve eğitim konularında bilgili ve dindar danışmanların kılavuzluk ve tavsiyelerinden istifade etmeleri lazımdır. Ama her şeyden önce bireylerin düşünsel altyapıları, bireyin Allah, varlık âlemi, insan ve ahret vb. hakkındaki görüş ve inancı onun iman, farzları yerine getirmeye bağlılık, davranış ve hareketlerine yönelik direkt bir etkisi vardır.[1] Biz burada bazı kapsamlı doğru eğitim yöntemlerini öneriyoruz. Her birey kendine has özellikler taşır. Bu özellikleri iyi bir şekilde tanımak ve bireyin ruhsal yapısı ve özellikleri esasınca hayatının her devre ve merhalesinde kendisiyle iletişimde olmak gerekir. Çocuğun eğitimine dönük küçüklük döneminde istifade edilen yöntemler bazen erginlik ve gençlik döneminde uygun olmamakla kalmayıp zararlı bile olabilir. Erginlik ve gençlik döneminin bazı özellikleri şunlardır:[2]
A- Aileden alınmış olan davranış normlarının önemi azalır. Arkadaş ve yaşıtlardan elbise türü, görünüş ve saç modası gibi hususlarda çok etkilenilir ve hatta bazen kültürel ve dinsel eğilimlerde arkadaş topluluğunda değerli olan mezhep neyse o seçilir.[3]
B- Ev dışında arkadaşlar ile çeşitli sosyal ilişkiler kurmak ve toplumsal, siyasal, kültürel, dinsel ve spor eksenli vb. faaliyetlerde bulunmak. Neticede aileyle birlikte olmak için kendilerinin az bir fırsatı kalır ve anne ve baba da bazen evlatlarının kendilerine yabancılaştığını hissederler.[4]
[1] Bkn: Porsiman CD.
[2] Daha fazla bilgi için gelişim psikolojisi kitaplarına müracaat edilmelidir.
[3] Müessese-i İmam Humeyni, Takviyet-i Nizam Hanıvade Ve Aşib Şinasi An, c. 1, s. 40.
[4] Müessese-i İmam Humeyni, Takviyet-i Nizam Hanıvade Ve Aşib Şinasi An, c. 1, s.