Ramazan Ayı’nda sık sık duyduğumuz ve her zaman anlamını merak ettiğimiz bazı sözcükler vardır. Örneğin Ramazan, Oruç, Yevmi Şek, Kefaret, Fitre… gibi sözcüklerin anlamlarını çoğunlukla bilmemekteyiz. Biz ABNA.İR olarak Ramazan Ayı’nda sık sık duyacağımız bu sözcüklerden dokuz tanesini siz okuyucularımız için seçerek anlamlarını ve kullanıldıkları yerleri ile birlikte sizlere sunuyoruz.
1. Ramazan
Ramazan, lügat açısından şiddetli sıcaklık ve güneşin taş ve kumlara ışığını yansıtan remeze (رمض) kökünden gelmektedir. Ramazan Ayı, zorluk, susuzluk ve açılığa tahammül ayı olduğundan bu isimle adlandırılmıştır. Bu ay Hicri Kameri aylardan dokuzuncusu ve Kur’an’da adı geçen tek suredir. Ayrıca Ramazan Allah’ın adlarından bir addır. Bundan dolayı İslami rivayetlerde Ramazan adının yalnızca kullanılmaması ve Ay kelimesine tamlanması istenmiştir. Ramazan Ayı, tüm aylardan üstün bir aydır. Zira Tevrat, Zebur, İncil, Suhuf ve Kur’an gibi semavi kitapların tümü bu ayda nazil olmuştur. Kadir Gecesi ve İmam Ali’nin (aleyhi selam) şehadeti bu aydadır. Şayet tüm bu sebeplerden dolayı bu ay oruç tutulması için seçilmiştir.
2. Savm (Oruç)
Savm (Oruç) lügat açısından imsak ve her şeyden kaçınmak anlamındadır. Fıkıh ıstılahı açısından ise “Sabah Ezanından akşam ezanına kadar Allah’ın emrini yerine getirmek kastıyla sekiz şeyden kaçınmak ve terk etmek” anlamına gelmektedir.
Oruç, Yahudi, Hıristiyan ve öteki toplum ve milletlerde de vardı. Onlar her ne zaman üzüntü ve acıyla karşılaştıklarında Allah’ın rıza ve tövbesi için oruç tutar, bununla Allah’ın katında kendi acizliklerini ve tevazularını belirterek günahlarını itiraf ederlerdi. İncil’den anlaşıldığı kadarıyla Hz. İsa (a.s) kırk gün boyunca oruç tutmuş ve sonunda acıkmıştır. Kur’an-ı Kerim, açık bir ifadeyle önceki ümmetlerde orucun ilahi bir farz olduğunu belirtmektedir.
Türkçe’de Arapçadaki savm sözcüğü kullanılmamaktadır. Türkçe’de savm kelimesi yerine Farsçadaki karşılığı olan ruze ((روزه kelimesi kullanılmaktadır. Ruze kelimesi zamanla oruç kelimesine dönüşmüştür…
3. Yevmi Şek Gününün Orucu
İnsan eğer Şaban Ayının son günü mü, yoksa Ramazan Ayı’nın ilk günü mü? diye şüpheye düşerse o güne “yevmi şek” (şek günü) derler. O gün oruç tutmak farz olmadığı gibi, eğer birisi Ramazan Ayı orucu niyeti ile oruç tutarsa haram bir işi yapmış olur. ve eğer birisi o günü oruç tutarak geçirmek istiyorsa ya Şaban Ayı niyeti ile, veya kaza orucu (eğer önceden boynunda kalmışsa) niyeti ile tutmalıdır.
4. Sessizlik (Susma) Orucu
Samt veya susma orucu denilen bu oruçta sekiz şeyden sakınmanın yanı sıra insanın susması da gerekmektedir. Bu oruç Hz. Musa’nın şeriatında İsrail Oğulları arasında uygulanmaktaydı. Hz. Meryem (s.a) bazı maslahatlardan dolayı Allah tarafından bir süreliğine konuşmaktan uzak durması için görevlendirilmişti. Ancak bu emir İslam şeriatında haramlardan sayılmaktadır.
5. Kasr (Seferi) Namazı
Kasr, lügat açısından tamamın karşısında kısa ve eksik anlamında kullanılmaktadır. Fıkıh ıstılahında ise namazı kırık, yani eksik olarak kılmak anlamındadır. Nisa Suresi, 101. Ayette buna işaret edilmiş, İslami rivayetlerde ise bundan yolcuların kaçınmalarının caiz olmadığı semavi bir armağan ve ilahi bir indirim olarak bahsedilmiştir. Yolculuk, bedensel açıdan genellikle yorgunluk ve halsizliğe sebep olmaktadır. Bundan dolayı Allah, yolcuların durumlarını gözetmek ve onlara olan lütfünden dört rekâtlık namazları iki rekâta dönüştürmüştür. Bu kasr (seferi) namazının hikmetlerinden sadece biridir. Seferi namazının kendisine has bazı şartları vardır, bunun için risalelere başvurulmalıdır.
6. Cahil-i Kasr ve Mukassir
“Cahil-i Kasr” ve “Cahil-i Mukassir” iki fıkıh ıstılahıdırlar. Cahil-i Kasır, ilim öğrenmekte bir şeyden kaçınmamış, ancak gerekli ilimi elde edememiştir, yani Allah’ın hükümlerini öğrenebilecek koşulların olmadığı bir durumda yaşamaktadır. Veya kendisini cahil olarak görmemekte ve amellerinin batıl olduğuna dair bir ihtimal vermemektedir. Cahil-i Mukassir: yani ilim öğrenmekte kusur işlemiş ve öğrenmemiştir, yani İslami ilimleri ve hükümleri öğrenme ve anlama imkanı olmasına rağmen, onları öğrenmemiştir. Cahil-i Kasır, bazı yerlerde ilahi ceza ve azaba çarptırılmayacaktır, ancak Cahil-i Mukassir ilahi ceza ve azaba çarptırılmaya müstahaktır.
7. Keffare (Kefaret)
Kaffare, Küfür maddesinden örtmek ve saklamak anlamına gelmektedir. Dini ıstılah açsından ise işlediği günah ve hatadan dolayı sadaka vermek, kurban kesmek, şer’i bir ameli yerine getirmek gibi şeyleri yerine getirmeye denir. Bu işi yapmak günahın eserini ortadan kaldırdığı için onu insandan örtmektedir. Bundan dolayı ona keffare (kefaret) denmektedir. Kafir insana da Allah, Kıyamet, Nübüvvet… gibi hakikatleri inkar ettiği ve onu saklayıp örttüğünden dolayı kafir demektedirler. Kefaret, tüm şeriat ve dinlerde şer’i amellerin cezalarının yansımalaırndan korunmak, gayri ahlaki, sosyal ilkelerden sakınmak için yapılmaktadır. Bu ceza ve eserlerin en önemlisi ilahi gazabı sakinleştirmek ve Onun rızalığını kazanmaktır. Kefaret birkaç çeşittir: “muayyen, muhayyer, mürettep, mürettep ve muhayyer ve toplu kefarettir” bunların her birinin açıklaması kendi yerinde beyan edilmiştir.
8. Toplu Kefaret
Toplu Kefaret, kefaret çeşitlerinden biri sayılmaktadır. Anlamına gelince; bir köle azat etmek, iki ay oruç tutmak ve altmış fakire yemek vermektir. Boynuna toplu, kefaret gelen kişi bunların hepsini tek tek yerine getirmek zorundadır. Toplu kefaret iki yerde insanın boynuna gelebilir; birincisi insan orucunu haram bir şeyle batıl ederse (örneğin; zina eder, şarap içer, istimna ederse…) ikincisi ise günahsız yere ve bilerek Müslüman birisini öldürürse. (böyle birinin öteki cezaları yerindedir.)
9. Fitre
Fitre, sözlükte birkaç anlama gelmektedir. Bunlardan en önemlileri yaratılış ve İslam’dır. Istılah açısından ise her Müslüman'ın kendisi ve yemek verdiği kişinin zekatını müstahak olan kişilere vermesidir. Fitre Zekatı’nın verilme zamanı ise Ramazan Ayı’nın son günü güneşin batışından, Fıtır Bayram’ının öğlen saatine kadardır. Bu tür mali hakların verilmesi cisim (yaratılış) ve ruhun salim ve sıhhatine sebep olduğundan ona bedenin zekatı veya fitre demektedirler. Neden İslam anlamında da kullandıklarına gelince fitre zekatı, İslam’ın gereklerindendir; bundan dolayı eğer kafir birisi fıtır bayramı akşamı güneş batımından önce Müslüman olursa ondan bu teklif düşmez, onu yerine getirmek zorundadır. Zekat iki kısımdır: Malın zekatı ve fitre zekatı. Malın zekatı dokuz yerdedir bunlar: Buğday, arpa, hurma, kişmiş, altın, gümüş, deve, inek ve koyundur. Fitre Zekatı, her bir kişi için halkın genelinin yiyeceğinden üç kilo kadarıdır. Yani halkın çoğunluğu genel olarak ne yiyorsa o yenilen şeyden üç kilo kadar bir kişinin fitre zekatı olarak sayılmaktadır. Bunlar da genellikle buğday, arpa, hurma, ekmek, kişmiş, pirinç, mısır ve bunun gibi şeylerdir.
Fitre Zekatı, Sünni ve Şia’nın ittifakıyla farzdır ve dini literatürde onun için bir çok hikmet ve faydadan bahsedilmiştir. Bunlardan bazıları; orucun tekmil ve kabul olması, cisim ve bedenin sıhhat ve selametini garantiye almak, ruhu kötü ve çirkin ahlaktan temizlemek, insanın ölümden korunması ve malın zekatının tekmil edilmesidir.