Print this page

İran Cumhurbaşkanlığı Seçimleri Nasıl Analiz Edilmeli?

Rate this item
(0 votes)
İran Cumhurbaşkanlığı Seçimleri Nasıl Analiz Edilmeli?

İran İslam Cumhuriyetinde her seçim, dalgalı bir okyanusta alabora olma tehlikesi geçiren gemi gibidir.
 
   Allah’ın adıyla

   İran İslam Cumhuriyetinde her seçim, dalgalı bir okyanusta alabora olma tehlikesi geçiren gemi gibidir. Çok karışık ve zor bir dönem yaşanır; ne okyanusun dalgası kırılabilir, ne de tayfa gemiyi sahile ulaştırması için kaptanın yanında yer alır.

   Gerçekleri görmek basiret sahibi olmayı gerektirdiği gibi anlayıp söylemek de büyük bir cesarete sahip olmayı gerektirir. Basiretsizce yapılan bir analiz mektebe ve inkılaba zarar verebileceği gibi İnkılap taraftarlığı adına gerçekleri saklamak, olup bitenlere göz yummak da İnkılaba bir tür cefadır. Mevcut ortamda gerçekleri açıklayıcı bir analiz yapmak cesaret ister, bağnaz inkılapçıların saldırılarına hazırlıklı olmayı gerektirir ve dahası itibarınızı tehlikeye atmakla sonuçlanabilir.

   İslam cumhuriyetinde fikri- siyasi akımları tanımadan seçimler hakkında sağlıklı analiz yapmak mümkün değildir.
Cumhurbaşkanı adayının kim olduğu önemli olmakla birlikte, hangi fikri-siyasi akımın savunucusu olduğu ve kimlerin kendisini desteklediği de önemlidir.
Bir fikri-siyasi akım bir şahıs ile kaim ise, varlığı ve ilerlemesi bir şahısa bağlıysa bu akım şahıs eksenli akımdır; şahıs yoksa o fikir de yok olur.
Ama bir fikri-siyasi akım ortaya konur ve bir düşünce etrafında güç bulur yayılırsa, artık şahıslar önemli değildir; fikri akım gerilemediği, çökmediği ve eskimediği müddetçe devam eder.
   Herhangi bir düşünce akımı kendisini ilmi ve akli olarak beyan edebilmeli, üretken olmalı ve zamanın şartlarına göre kendisini yeniliyebilmelidir, aksi takdirde sermayeden yeyip kendisini bitirir. Fikri-siyasi akımları birbirinden ayıran hedefleri, stratejileri ve toplumun sorunlarını tesbit ve çözmüne bakış açılarıdır. Bazı temel konulara bakış açılarından bu akımlar tanınabilir.
   İran’da ülke içindeki sosyo-ekonomik sorunlar; işsizlik, enflasyon, pahalılık, yolsuzluk, zengin- fakir sınıfı arasındaki uçurumun net bir şekilde artması, bazı idarecilerin astronomik maaşlarla lüks hayat sürmeleri, idari-siyasi fesadın sonucu olarak ahlaki değerlerin çiğnenmesi gizlenemeyecek gerçeklerdir.
   Dış tehditler; Batı tarafından uygulanan ambargo, Batı medeniyetinin başlattığı kültürel savaş; Filistin, Lübnan, Irak, Suriye, Yemen gibi ülkelere verdiği destekten dolayı Batının siyasi ve askeri baskısı, mustaz‘af ve mazlum halkların yanında yeralması, haklarını savunması neticesinde dış güçlerin çok yönlü saldırılarına maruz kalması ve bunun gibi sorunlar en önemli sorunlardır.
   Bütün bu sorunların yanısıra dünyanın İran’a ve İran seçimlerine bakış açısı ve beklentileri de konuşulması gereken önemli konulardandır. Çünkü İran uluslararası sulta sistemine karşı direnen ve hala mustaz’af halklara umut kaynağı olmaya devem eden bir ülkedir. İran’daki fikri-siyasi akımları değerlendirmeden önce hatırlatmamız gerekir ki Velayet-i Fakih makamı ve Veliyy-i Fakih’i bu akımların üstünde ve tartışmalar dışında görüyoruz ve en azından şimdilik böyle kabul edilmelidir.

Fikri-siyasi akımlar

   1-Reformcular: Reformdan yana olan bu akım, Batıdan etkilenmiş olarak Batıya uyum sağlayacak şekilde reform yapılması görüşünü savunur. Reformistler yıllardır sistemin neresinde reform yapılmasını net bir şekilde açıklayamasalar da söz ve davranışlarından anlaşıldığı kadarıyla asıl hedefleri Hatt-ı İmam’da, İnkılabın ilke, hedef ve çizgisinde değişiklik yapılması gerektiği görüşünde ve azmindedirler. Uluslararası toplum ile etkileşim ve barışık halde yaşamayı ve küresel sisteme entegre olmayı temel prensip olarak benimserler. Rehberi kabullenmeleri sembolik olduğu için hiçbir uyarısını, ikazını dikkate almazlar, kendi fikri akımları doğrultusunda hareket ederek yaptıklarını tevil eder, Rehberin görüşüne uygun olduğu algısını oluşturmaya çalışırlar. Başta batı hayranı müreffeh kesim olmak üzere toplumun çeşitli kesimlerinde taraftarı olan bu görüşün asıl savunucuları liberaller, milliyetciler ve Batı yanlılarıdır.
Bazı önemli konulara bakış açıları; İnkılab, Velayet-i Fakih, istikbarla mücadele, mustazaf ve mazlumlar.

a) İnkılaba bakışları: İnkılabı kabul etmekle birlikte artık bittiğini, şimdi uluslararası camia dedikleri büyük devletlerle ilişkilerin kurulması gerektiğini savunurlar. İnkilabın evrensel ülküleri ve vaadlerini gerçekçi görmez ve bunu ütopyacılık olarak değerlendirirler.

b) Velayet-i Fakihe bakışları: Bunlara göre, Velayet-i fakihin, anayasa çerçevesinde sadece nezaret ve denetleme görevi vardır yani sembolik bir makamdır. Anayasal bir ilke olması hasebiyle Velayet-i Fakihi halk arasında reddetmez ve kendi hedeflerine ulaşmak için kamuflaj olarak kullanırlar. Hatta kendi uygulamalarının Rehberin onayı ve görüşü doğrultusunda sürdürüldüğünü iddia ederler.

c) İstikbarla mücadeleye bakışları: Başta Amerika olmak üzere Batı emperyal güçle mücadelenin diplomatik alanda ve müzakerelerle devam etmesini savunurlar. Savaş döneminin bittiğini, müzakere döneminin başladığını iddia ederler. Bunlar ABD’yi küresel köyün muhtarı olarak görür ve bu köyde yaşamak için muhtarla uzlaşmaktan başka çare olmadığına inanırlar ve bunu dile getirmekten çekinmezler.

d) Ülkenin iç sorunlarının ancak dünya ile uyum ve uluslararası topluma entegre olmakla çözüleceğini savunurlar.
En belirgin özellikleri gittikçe İnkılabın ilkelerinden uzaklaşıp Batının istediği liberal/ılımlı İslam‘a doğru yol almalarıdır.

2-Muhafazakarlar: Kendilerini İslam inkılabının sahibi olarak görürler. Başından beri İnkılabın yanında, Rehber’in destekleyicisi oldukları için bütün yetkilerin ve iktidarın kendi kontrollerinde olması gerektiğini düşünürler. İslam İnkılabın gerçekleşmesinde, İslam Cumhuriyetinin kurulmasında ve ayakta tutulup sürdürülmesinde halk ve Velayet-i fakih faktörünü görmekte zorlanırlar. İran İslam Cumhuriyetini güçlü bir devleti olarak görür, dolayısıyla çıkarlarını korumak için müstekbir ülkelerle ilişki kurmada ve masaya oturmada bir beis görmezler. Rehberin arkasına saklanırlar yani Veleyet-i fakihi kendilerine kalkan yaparlar. Velayet-i fakih’in kendilerinden güç aldığını düşünerek Rehberi ve İnkılabın ve Cumhuriyetin belirleyici organlarını etkilemeye, yönlendirmeye çalışırlar.
En belirgin yanlışları bütün sorumlulukları Velayet-i fakihe yükleyip kendilerini Rehberin arkasına saklamalarıdır. “Rehber varken İnkılaba birşey olmaz“ düşüncesi bunları rehavete sürükler ve sorumluluk altına girmekten kaçınırlar. Kendi yapmaları gereken işleri de Rehbere yüklerler.

a) İnkılaba bakışları; İran İslam inkılabı dünyaya mesajını ulaştırmıştır artık inkılabı tehlikeye atacak girişimlerden kaçınılmalıdır; dış siyasette, komşularla ve Batılılarla ilişkilerde dikkatli olunmalıdır. İç sorunlar önceliklidir, ancak güçlü olursak ve uluslararası kurallar çerçevesinde dış ile ilgilenilmelidir.

b) Velayet-i fakihe bakışları; bütün sorumlulukların rehberin üzerinde olduğuna inanır ve çoğu kere kendilerini rehberin doğal uzantıları olarak görürler. Rehber açıkca bir emir vermişse ona itaat edilir vermemişse rehberin sözlerinden vazife çıkarmak, sorumluluk üstlenmek rehberden öne geçmektir. Rehbere karşı vazifemiz, bize açıkca verdiği emirlerdir.

c) İstikbara bakışları; İsrailoğullarının hz. Musa’ya (as) “sen git savaş biz burda oturuyoruz“ dedikleri gibi istikbarla savaşta zafer gelirse sahiplenirler zafer gelmezse zaten biz yoktuk derler. İstikbarla mücadele ve mazlumların haklarını savunmak İran‘a zarar veriyorsa geri adım atılmalı. İnkılabı(İran’ı) korumak ezilen hakların haklarını korumaktan daha önemlidir, diye düşünürler.

3- İnkılabcı ve Velayetciler: Muhafazakar olmamakla birlikte muhafzakar kesimin içinden çıkmış bir akımdır. Muhafazakarların hatt-ı İmamdan, İslam İnkılabının ilkelerinden ayrıldığını ve Velayet-i Fakih sisteminin pratize edilmesinde gerekeni yapmadıklarını düşünürler. İslam İnkılabının ve İslam devleti sisteminin Velayet-i fakih sistemi olduğuna inanırlar; dolayısıyla İslam devletinin varlığını ancak Velayet-i fakih ekseninde İnkılap ilkelerinden taviz verilmeden inkılab ruhunun yaşatılması gerektiğini savunan bir düşünce akımıdır. İslam cumhuriyetinin, İslam İnkılabının ilkelerine bağlı kalması ve takip etmesiyle güç kazandığına inanırlar. Dünyaya hakim tek kutuplu sulta sistemi karşısında mustazaf ve mazlumları çatısı altında toplayacak karşı bir eksen oluşturulmasının zaruretini vurgularlar.

a) İnkılaba bakışları: İnkılab ve inkılabcılık bir ülkeyle sınırlı değildir. Bu inkılabın mesajı ve ilkeleri bütün dünya üzerinde takip edilmeli, bütün halklar istikbara karşı uyandırılmalı, İnkılabın nihai hedefleriyle tanıştırılmalı ve İslam Cumhuriyeti bunun öncülüğünü yapmalıdır. İnkılabın ülküleri; vaad ettikleri, küresel söylemleri içte ve dışta henüz gerçekleşmemiştir, dolayısıyla bunun için İnkılabcılık ruhunun yaşatılması gerektiğini savunurlar.

b) Velayet-i fakihe bakışları: Velayet-i fakihe küresel adalet devletinin kurulması doğrultusunda bir başlangıç ve İslam devlet modeli olarak baktıklarından tek kutuplu Batı siyaset doktrininin karşısında bir prototip model olarak görürler. Ekonomi, siyaset, hukuk, eğitim-öğretim gibi alanlarda Velayet-i fakih sisteminin mustazaf halklara örnek teşkil etmesi gerektiğine inanırlar.

c) Siyonizm ve istikbara karşı mücadele sadece direniş ve dik duruşla mümkündür; müzakere ve masaya oturmak istikbarın oyunlarındandır asla başarı getirmez. Müstekbirler istikbar ruhundan vazgeçmedikleri müddetçe onların sözlerine ve vaadlerine güven olmaz.

d) Ülkenin sorunlarını çözmenin tek yolu, Rehberin yönlendirmeleri sayesinde halka dayanarak, halka hizmet ederek, dahili güçler ve ülkenin maddi ve manevi kaynakları, imkanları ile mümkündür. İnkılap zarar görmesin diye kendilerini rehbere kalkan yaparlar. Kendilerini bu hedef doğrultusunda feda etmekten kaçınmazlar, kendi siyasi geleceklerini İslam’ın ve İnkılabın geleceğine tercih etmezler. Bu özet tanıtımdan sonra seçimlerdeki adayların hangi akımı temsil ettikleri ve hangilerinin temsil edilmedikleri veya temsil edilmediklerine inandıkları daha iyi anlaşılır sanırız. Adaylıkları onaylanan altı kişinin adının açıklanmasından sonra İnkılapçılar arasında başlayan, hala da devam eden ve gelecekte de devamedeceğine kesin gözle bakılan bir tartışmaya tanık olunmaktadır.

   İnkılapçılardan bir kesimi kendilerini adaylığı onaylanmış iki muhafazakar adayın temsil edebileceğini savunurken ve bununla yetinilmesini ileri sürerken bir bölümü muhafazakar adaylarla reformist-liberal adaylar arasında temel konularda bir fark görmediklerini ve dolayısıyla seçimlerde adayları bulunmadığına inanmaktadır.

   Devam eden seçim kampanyası sırasında muhafazakar adayların dış ilişkiler, ABD başta olmak üzere dış dünya ile ilişkiler, nükleer müzakereler ve direniş cephesi gibi konulara değinmekten kaçınmaları ve hatta bazen mevcut ılımlı-reformist Hasan Ruhani hükümetinin yaptıklarını yüzeysel olarak eleştirseler de aslını kabul etmeleri küskün inkılapçı kesimlerin görüşlerini destekler mahiyettedir.

Sabahattin Türkyılmaz

Read 1492 times