Displaying items by tag: ABD

Diplomatlar Yemen’i niçin terk ediyor? Amaç bir müdahaleye zemin hazırlamaksa böylesi bir senaryo Yemen’i birkaç parçaya bölebilir. IŞİD’in eline geçmek üzereyken bütün uyarılara rağmen Musul Başkonsolosluğu’nu boşaltmayan Türkiye, Yemen Büyükelçiliği’ni kapatıyor.

Tıpkı Türkiye’nin diplomatik misyonuna yönelik herhangi bir tehdit yokken ‘bir kurtarma operasyonu’ ile Şam büyükelçiliğini kapattığı gibi. Türkiye, Musul’da konsolosluk çalışanlarının rehine alınmasından ders çıkardığı için mi Sana’da erkenden hareket etti? Sanmıyorum. Burada başka bir hikâye var. Evet, Türkiye’den giden silahlar nedeniyle Yemenliler arasında bir hassasiyet olduğu doğru. Bu hassasiyeti dikkate alan bir refleksle elçilik kapatıldıysa bu adımın bugün değil Husiler eylülde Sana’yı ele geçirdiğinde atılması gerekmez miydi? Bu adım, Suudi Arabistan’ın dümen suyundaki Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ve ABD’nin başını çektiği Batı blokunun elçileri çekme kararının ardından geldi. Peki, 2011-2012’de yaşananları selamlayanlar bugün neden Sana’yı terk ediyor? Arap Baharı ya da ‘devrim süreci’ denen hikâyenin devamında aktörler değiştiği için. Malum İran’ın dümen suyuna gireceği korkusuyla Şii çoğunluğun yaşadığı Bahreyn’de KİK’in askeri müdahalesiyle Sünni hanedanın koltuğu garantiye alınmıştı. Doğulusuyla Batılısıyla tüm ‘devrimciler’ bu ikiyüzlülüğü içine sindirmişti. Yemen’de de İran’ın potansiyel müttefiki olan Husiler değişimi zorlayan aktör haline gelince benzer bir tepki verildi. Şimdi İran’ın heyecanla ‘devrim’ diyerek alkışladığını ötekiler ‘darbe’ diyerek yeriyor. Burada İran’ın çok dürüst ve mezhebi saiklerden uzak davrandığını söylemek niyetinde değilim. Bölgesel nüfuz savaşlarının Yemen’de nasıl nüksettiğini anlatmaya çalışıyorum. 

GEÇİŞ SÜRECİ İÇİN MÜDAHALE

 Malum Amerikan-Suud ortaklığı, Yemen’de halktan gelen değişim baskısını 2012’de Ali Abdullah Salih’in yerine yardımcısı Abdurabbu Mansur Hadi’yi geçirerek savuşturmuştu. Ama bu gerçek bir devrim değildi. Olup biten Suudilerin vekâlet düzenini ve Amerikan nüfuzunu sürdürecek bir operasyondan ibaretti. Husilerin silahlı gücü Ensarullah, Güney Yemenli solcular ile ordunun bazı unsurlarının desteğiyle başkente gidip 21 Eylül’de Hadi’ye ulusal uzlaşı hükümetinin kurulmasını öngören Ulusal Barış ve Katılım Anlaşması’nı imzalatmıştı. Hadi bu anlaşmanın gereğini yerine getirmeyince Husiler birçok kenti ele geçirip kontrol alanlarını genişletti. Kriz, birinin darbe ötekinin devrim dediği noktaya şöyle vardı: – Husi ilerleyişini durduramayan Suudilerin has adamı General Ali Muhsin el Ahmer 22 Eylül’de ülkeden kaçtı. -Yemen’in altı bölgeye ayrılmasını öneren anayasa taslağı ve Husi karşıtlarının silahlandırmaktan bahseden ses kasetiyle tepki çeken devlet başkanlığı sekreteri Ahmed Avad bin Mübarek 19 Ocak’ta gözaltın alındı. Aynı gün Cumhurbaşkanlığı Muhafızları Komutanı’nın karargâhtaki silahları Husi karşıtı kabilelere nakletme girişiminin ardından Ensarullah başkanlık sarayını ele geçirdi. – Bir nevi ev hapsinde tutulan Hadi’ye Ulusal Barış ve Katılım Anlaşması’nı yerine getirilmesine yönelik 4 maddelik çözüm planı sunuldu. – Buna karşın Hadi, Başbakan Halid Mahfuz Bahhah ile birlikte 22 Ocak’ta istifa etti. Ensarullah lideri Abdulmelik Husi, Hadi ve başbakanın görevde kalmasını istediklerini ama bu ikilinin yönetim boşluğu doğurmak için istifa ettiğini savundu. – Krizden çıkmak için ulusal diyalog çalışmaları sonuç vermeyince Ensarullah, 6 Şubat’ta hükümet ve parlamentoyu fesheden hamleyi yaptı. 2 yıllık geçiş sürecinde ülkeyi yönetmek üzere eski vekillerin de yer aldığı 551 kişilik bir ‘ulusal geçiş konseyi’nin oluşturacağı, bu konseyin devlet başkanının yetkilerini kullanmak üzere 5 kişilik başkanlık konseyi belirleyeceği, bu 5 kişinin hükümeti tayin edeceği ve 17 üyeli ‘yüksek güvenlik konseyi’ kurulacağı ilan edildi. Bu bildiriyi bu süreçte Husilerle gizli ittifak kurduğu öne sürülen Ulusal Kongre Partisi ve Husilerin müttefiki olan güneyliler reddetti. Ancak Husilerin yaptığı teknik olarak ‘darbe’ olsa da ne 5 kişilik konsey, ne hükümet ne de güvenlik konseyine kendi adamlarını atamış değil. Zaten nüfusun yüzde 40’ını oluşturan Zeydi toplumuna mensup Husilerin siyasi gücü iktidarı tek başına sırtlanmaya yetmez. Bu yüzden geçiş dönemi için ısrarla uzlaşı ve katılım çağrısı yapıyorlar. Daha sonraki müzakerelerde de her partiden bir temsilcinin başkanlık konseyine girmesi, parlamentonun korunması, şura meclisinin üye sayısının 200’den 300’e çıkarılması ve parlamento ile genişletilmiş şura meclisinin yeni hükümeti ataması benimsendi. 

DÖRT KAMP 

Bu gelişmeler ülkeyi 4 kampa ayırdı: Bir tarafta önemli ölçüde orduyu arkasına alan Husiler, diğer tarafta Suud destekli Sünni aşiretler, bu karmaşada doğu ve güneyde mevzi kazanan Kaide, başlangıçta Ensarullah ile birlikte hareket eden ama sonradan bağımsızlıktan bahsetmeye başlayan Güney Yemenli ayrılıkçılar. Aden’de artık 1990’daki birleşme ile varlığına son veren eski Güney Yemen Halk Cumhuriyeti’nin bayrakları dalgalanmaya başladı. Husilere muhalif bazı vekiller de güneyin merkezi Aden’de üstlenmiş durumda. Niyetleri Husiler gitmezse başkenti buraya taşımak. Sünni kesimlerde Husilerin gücünü İran’a borçlu olduğu iddiası dillendirilse de Yemen ordusunun tutumu manzaraya farklı bir boyut katıyor. Şöyle ki Husilerin ilan ettiği 17 kişilik Yüksek Güvenlik Konseyi’nin başkanlığına feshedilen hükümetin Savunma Bakanı Mahmud Subhi getirildi. Konseyin üyeleri arasında İçişleri Bakanı Celal Rişavi, Genelkurmay Başkanı Hüseyin Hayran, Ulusal Güvenlik Kurulu Başkanı Hasan el Ahmedi, Güvenlik Politikaları Merkezi Başkanı General Halid Sufi de yer aldı. Bu bileşim ordunun genel eğilimini anlatıyor. Buna karşın ordunun bazı unsurlarının Sünni kesimlere silah verdiği söyleniyor.

Husi karşıtı kampta Kaide dışında Ortadoğu’da bazı ezber bozucu ittifaklar da görüyoruz. Suudi Arabistan’ın Mısır’da varlığını bitirmek için uğraştığı Müslüman Kardeşler’in (İhvan) Yemen kolu Islah Partisi burada Husilerin başdüşmanı. Aslında Suud-İhvan ortaklığı Husilerin tetiklediği dönemsel bir ittifak değil. Kısa bir arkaplan bilgisinde fayda var: Suudi Arabistan’ın kurulmasının üzerinden çok geçmeden Yemen bu yeni ülkenin arka bahçesine dönüştü. Riyad komşusundaki siyasi süreçlere her müdahil oldu. Ali Abdullah Salih de 1978’de iktidara gelirken koltuğunu Ahmer aşireti ve Suudi desteğine borçluydu. Ahmer aşiretinin siyasi kolu Islah Partisi de Salih’in en kritik müttefikiydi. Suudi Arabistan, yardım ettiği Salih’i dövmekten de geri durmadı. Salih, Suudilerden ilk zılgıtı Kuveyt’i işgal eden Saddam Hüseyin’i desteklediği zaman yedi. Suudi Arabistan 1 milyona yakın Yemenli işçiyi sınırdışı ederek ve 1994’te Güney Yemen’deki iç savaşta güneylilere destek vererek Salih’i cezalandırdı. Halbuki 1990’da Güney ve Kuzey Yemen’in birleşmesinde Suudilerin rolü az değildi. Eski Savunma Bakanı Sultan bin Abdulaziz, 2011’de ölünceye kadar yaklaşık 50 yıl Yemen dosyasından sorumlu Suudi yetkiliydi. Ahmer aşireti ile Salih arasındaki ittifak 2011’de gösteriler patlak verdiğinde bozuldu. Suudiler Yemen’i yörüngede tutabilmek için Salih’i kızağa alan formülü devreye sokarken yeni dönemde Ahmer aşireti, Islah Partisi ve Islah Partisi’nin kurucularından General Ali Muhsin el Ahmer öne çıktı. Salih sonrası yeni siyasi dengeler, Yemen üzerindeki gizli el Abdülaziz’in ölümü, Kral Abdullah’ın ‘Yemen özel komitesi’ni feshetmesi ve Riyad’ın Mısır’da İhvan’a darbeyi finanse etmesi nedeniyle Islah ile ilişkilerin soğuması Suudilerin Yemen üzerindeki kontrol gücünü zayıflattı. Husilerin son darbesi de Suudi Arabistan’da Kral Abdullah’ın ölümünün ardından yeni Kral Selman saraydaki operasyonlarla meşgul olduğu döneme denk geldi. Şimdi Suudiler Yemen’de oyunu yeniden oynamak istiyor. Bunu yaparken de bölgesel ve uluslar arası müttefiklerini harekete geçirmeye çalışıyor. Yeni kralın ilk sınav yeri Yemen. Birilerinin de yeni krala kur yapma ihtiyacı var. 

KAİDE PALANLANIRKEN SANA’YI TERKETMEK

 Bu süreçte Kaide, silah temin ettiği bazı Sünni aşiretlerle güç birliğine gidip petrol bölgesinde gücü arttırırken Batılı ülkeler ve müttefiklerinin Sana’dan çekilmesi kötüye işaret. Sonuçta 2012’de yetki devrine rağmen bu ülke ne siyaset ve ekonomi ne de güvenlik açısından kendi mecrasını bulamadı. Reformların yapılamadığı, yolsuzluğun sürdüğü ve siyaseti belli aşiretlerin elinde döndüğü anormallikler ortamında Husiler yükseldi. Böylesi bir ülkeyi düze çıkartacak şey ne Husileri sahneden silmek için KİK’in BM Güvenlik Konseyi’nden istediği askeri müdahale ne de siyasi ve ekonomik tecrittir. Ulusal uzlaşı bu krizin yegâne ilacı. Madem ki Ensarullah ‘uzlaşı’ davetinde ısrarlı o halde uluslararası aktörleri Husilerin niyetini test etmekten alıkoyan nedir? Belki bunun için Husilere yaptıkları baskının bir benzerini Ahmer ve Islah için de yapmaları gerekir. Aksi halde Yemen nüfuz savaşlarına kurban gidiyor. Asıl çabalar uzlaşı için harcanmazsa güneyin ayrılmasıyla ülkenin yeniden bölünmesi ve güneydoğu bölgesinde Kaide’nin kendine emirlik kurması yakındır. Bu arada güney bağımsızlık için sabırsızlanıyor ama Kaide’nin güçlendiği yerler eski Demokratik Güney Yemen Cumhuriyeti’nin sınırlarında yer alıyor. Yani merkezi otorite kaybolduğunda Kaide’den Güney Yemenlilere sıra gelmeyebilir. Yemen’deki Kaide tehdidi Batı’yı da vuracak şekilde büyümeye devam ederken ABD’nin bu belaya karşı potansiyel ortak olarak öne çıkan Husileri tepelemesi çok manidar gelmiyor. İran’a yakınlıklarına ve ‘Amerika’yla ölüm’ sloganlarına rağmen Husilerle ortaklık mümkün. Sorun İran etkisinden duyulan korku ise Suudilerin arzuladığı türden bir müdahale Tahran’ı işin içine daha fazla sokabilir ve patlak verecek vekalet savaşının sonu gelmez, Suriye’de gelmediği gibi.

radikal



E-Mailiniz
Yorumunuz

Tagged under

Diyala vilayeti konseyinde güvenlik komisyonu başkanı Sadık el-­Hüseyni, büyük bir ABD uçağının el­-Dayiniyye ve Hamrin bölgeleri üzerinde uçtuğunu ve IŞİD militanlarına yardımlar attığını açıkladı.


El­-Anbar Operasyon Komutanlığı’ndan bir kaynak pazartesi günü (16.02.2015), kimliği belirsiz savaş uçaklarının pazar (15.02.2015) gece el-­Remadi doğusunda el-­Cerayişe köyünde IŞİD’ın kontrol altında tuttuğu bölgelere balonlar attığını açıkladı.

Uçakların radikal örgüt militanlarının aydınlatma fişekleri attıktan sonra yardımları attığına dikkati çekti. Kaynak, 2. Alay’a bağlı 4. bölüğün örgütün mevzilerine 11 balon atıldığını gözlemlediğini sözlerine ekledi.

Diyala vilayeti konseyinde güvenlik komisyonu başkanı Sadık el-­Hüseyni, büyük bir ABD uçağının el­-Dayiniyye ve Hamrin bölgeleri üzerinde uçtuğunu ve IŞİD militanlarına yardımlar attığını açıkladı. El-Hüseyni, Şubat ayı içerisinde uluslararası koalisyona ait 2 uçağın Irak’ın kuzeyinden gelerek Hamrin’e bağlı Seyyid Mübarek bölgesine 30 IŞİD militanı indirdiğini açığa çıkarmıştı.

 

Published in Rapor
Tagged under

İran İslam cumhuriyeti Hava Kuvvetleri ve Hava Savunma Karargahı komutanları ve personelinden bir grup, İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamenei tarafından kabul edildi.

Salı günü (8 şubat) Hava Kuvvetleri Günü münasebetiyle gerçekleşen kabulde,İmam Hamenei, İran milletinin 22 Behmen Zafer Yürüyüşünde, bir kez daha, zorbalığa karşı boyun eğmeyeceğini ve aşağılayıcı her harekete, misliyle karşılık vereceğini göstereceğini vurguladı.
İslam İnkılabı Rehberi, ABD'nin 36 yıl boyunca devam eden düşmanlığının nedeni, asıl hedefi ve İran milletini aşağılama ve diz çöktürmek için onların yanlış hesaplarına temasla, Allah'ın yardımıyla, İran halkının 22 Behmen ( 11 şubat) Zafer Yürüyüşünde, kararlı irade ve güçlü varlığıyla, düşmana diz çöktüreceğini beyan etti.
İran başta olmak üzere bölge meseleleri hakkında üst üste yaşadığı başarısızlarının, Amerikalıların yanlış hesap ve stratejik hatalarından kaynaklandığını ifade eden İmam Hamenei, bu hataların bir örneği olarak, son günlerde bir Amerikalı yetkilinin, İranlıların nükleer müzakerelerde eli kolu bağlı olduğunu ifade etmesinin olduğu belirtti.
Nükleer müzakereler, düşmanların İran'ın bu konuda aciz ve çaresiz kaldığını dayatma çabalarına işaret eden İslam İnkılabı Rehberi, " Ben yapılabilecek bir anlaşmaya evet diyorum, ancak "kötü" anlaşmaya karşıyım; milli çıkarların aleyhine olacak ve büyük İran milletini aşağılayacak anlaşmak yerine, anlaşmamanın daha iyi olduğuna inanıyoruz", diye beyanatta bulundu.
İranlı yetkililer ve nükleer müzakerecilerin, düşmanın elindeki yaptırım kozunu çıkarma çabalarına de değinen İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamenei, " Eğer bu gerçekleşir, yaptırım kozu anlaşma ile düşmanın elinden çıkarılırsa, çok iyi olur; ancak bu gerçekleşmezse, herkes bilmeli ki, yaptırım kozunu etkisizleştirmek için İran'ın içinde birçok çözüm yolu var", diye ifade etti.
İran milletinin zorbalık, aşırı talepler ve mantıksız tavırları kabul etmeyeceğini vurgulayan İmam Hamenei, Amerikalılar ve onu takip eden birkaç Avrupa ülkesinin, müzakerelerde ortaya koyduğu tavrın mantıkdışı olduğunu, bütün taleplerinin gerçekleşmesini beklediklerini, oysa bunun, müzakere yöntemi olmadığını kaydetti.
İslam inkılabı rehberi önce genel hatları ve daha sonra, ayrıntıları üzerinde anlaşmayı esas alan iki aşamalı nükleer anlaşmasıyla ilgili gündeme getirilen bazı konular hakkında ise, anlaşmanın bir aşamada sağlanması ve genel hatları ve ayrıntılarını kapsaması gerektiğine vurgu yaptı.
ABD'nin Suriye, Irak, Lübnan, Filistin, Gazze, Afganistan, Pakistan ve Ukrayna'daki politikalarının akamete uğradığını hatırlatan İmam Hamenei, " art arda uzun yıllar boyunca, yenilgiye uğrayanlar işte sizlersiniz, ancak İran İslam Cumhuriyeti, ilerleme kaydetmiş ve asla geçen 30 küsur yılla kıyas edilmeyecek", ifadelerini kullandı.
İran İslam Cumhuriyeti takviminde 8 Şubat, Hava Kuvvetlerinin Rahmetli İmam Humeyni'yle tarihi biatinin yıldönümü nedeni ile Hava Kuvvetleri Günü olarak anılıyor.
 

Published in Rapor

ABD Temsilciler Meclisi Başkanı John Boehner, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu, İran konusunda 11 Şubat’ta Kongre’nin ortak oturumuna hitap etmesi için davet etti.

Netanyahu’ya davet mektubu gönderen Boehner, yaptığı yazılı açıklamada, “Başbakan Netanyanu ülkemizin büyük bir dostudur ve bu davet, onun halkının güvenliği ve refahına olan sarsılmaz bağlılığımızı da beraberinde taşımaktadır. Bu zorlu zamanda, Başbakan Netanhayu’yu ‘radikal İslam ve İran’ın güvenliğimiz ve hayat tarzımıza oluşturduğu ağır tehditler’ konusunda Kongre’ye hitap etmeye çağırıyorum. Amerikalılar ve İsrailliler ortak amaç ve ideallerde her zaman birlikte durdu ve şimdi tekrar zorluklara karşı koyma zamanı” ifadelerini kullandı.

ABD’deki son ara seçimlerde her iki kanadı da İran’a karşı sertlik yanlısı Cumhuriyetçilerin eline geçen Kongre’de, İran’a karşı yeni bir yaptırım tasarısı için hazırlıklar hızlanırken, Başkan Barack Obama ise İran’la müzakereler devam ederken yeni yaptırımlar geçirmenin sürece zarar vereceği uyarısında bulunarak, masasına bir yaptırım tasarısı gelirse bunu veto edeceğini belirtiyor.

Netanyahu daha önce Temmuz 1996 ve Mayıs 2011’de ABD Kongresi’nin ortak oturumlarına hitap etmişti.

Published in Rapor
Tagged under

Irak şimdi ABD silahları ve Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani, arasında seçim yapmak zorunda.
 

 
Lübnan ‘da yayım yapan El Mustakbel Gazetesi, ABD’nin Irak’a sunduğu son teklifi sayfasına taşıdı. Gazete ABD’nin, Irak Hükümetine ya F-16 ve ABD silahları yada Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani arasında seçim yapmaları gerektiğini yazdı.

Lübnan’ın El Mustakbel Gazetesi, İran’ın IŞİD’e karşı, Irak ile ortak hareket etmesini, Irak ve ABD arasındaki ikili ilişkileri olumsuz yönde etkilediğini duyurdu.

Washington’a yakın kaynaklara dayandırılan haberlere göre, ABD Irak Hükümetini iki seçenek arasında seçim yapmaya zorladı; ya ABD silahları yada Kasım Süleymani.

Iraklı haber kaynaklarının açıklamalarına bakacak olursak, önümüzdeki günlerde Irak ve ABD ilişkilerinde çok büyük değişiklikler yaşanabileceği görülmektedir.

Üst düzey bir Iraklı yetkili, Şii gönüllü halk birlikleri ve İran’ın Irak’taki giderek artan nüfuzunun, ABD Kongresinin bu konuyu yakından takip ederek incelemesine yol açtığını,  ABD’nin ise İran’ın Irak’taki nüfuzunu önlemek için bazı Sünni aşiretlere silah yardımı yapabileceğini söyledi.

Irak şimdi ABD silahları ve Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani, arasında seçim yapmak zorunda.

 

 

 

 

 

Published in Rapor

Kemerlerinizi bağlayın: 2015, Çin, Rusya ve İran’ı, benim Kaos İmparatorluğu olarak adlandırdığım şeyle karşı karşıya getirecek bir fırtına olacak.

 
Kemerlerinizi bağlayın: 2015, Çin, Rusya ve İran’ı, benim  Kaos İmparatorluğuolarak adlandırdığım şeyle karşı karşıya getirecek bir fırtına olacak.

Bu yüzden evet: her şey, ABD adım adım Avrasya’dan çıkarılırken, Avrasya’nın entegrasyonuna dair olacak. Bir rezerv döviz olarak ABD dolarının ve hepsinden önemlisi petro-doların hegemonyasının kademeli olarak altını oyacak, karmaşık bir jeo-stratejik etkileşim göreceğiz.

Çin’in karşı karşıya olduğu bütün devasa zorluklar karşısında, kendine güvenen, tam gelişmiş bir ticari süper gücün açık işaretlerini görmek kolaydır. Devlet Başkanı Xi Jinping ve şu andaki liderlik, kentleşmeye ve Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) liderlik düzeyi de dahil olmak üzere her yerdeki yolsuzluğa karşı mücadeleye yoğun bir şekilde devam edecektir. Uluslararası düzeyde Çinliler, yeni ‘İpek Yolları’ – hem karadan hem de denizden –  yönündeki baskın itkiyi hızlandıracak, bu ise Çin’in Avrasya’yı ticaret yoluyla birleştirme yönündeki uzun vadeli master stratejisine destek sağlayacaktır.

Küresel petrol fiyatları düşük kalmaya mahkum. Bu yaz İran ve P5+1 arasında bir nükleer anlaşmasına varılıp varılamayacağı konusundaki bahisler kapandı. Eğer İran’a yönelik yaptırımlar (yani fiilen ekonomik savaş) yürürlükte kalırsa ve İran ekonomisine ciddi bir şekilde zarar vermeye devam ederse, Tahran’ın tepkisi sıkı olacak ve bu tepki Batı’yla değil, Asya’yla daha fazla entegrasyonu da içerecektir.

Washington, Rusya’nın yardımı olmadan İran’la kapsamlı bir anlaşmaya varılamayacağını gayet iyi biliyor. Anlaşmaya varılması halinde bu, Obama yönetiminin tek – yineliyorum, tek – dış politika başarısı olacaktır. “İran’ı bombalama” histerisine geri dönüş sadece, herkesçe tanınan alışılagelmiş (neo-con) şüphelilerin işine yarayacaktır. Halen, tesadüfi olmayacak şekilde, hem İran hem de Rusya Batı’nın yaptırımlarına maruz kalmaktadır. Nasıl meydana getirildiğinden bağımsız olarak mevcut gerçeklik, şu andaki finansal/stratejik petrol fiyatı düşüşlerinin İran ve Rusya’ya karşı (başka kime karşı olabilir ki?) doğrudan bir saldırı olduğudur.

 

Şu yan ürün savaşı

Şimdi, Rusya’nın temel verilerine bir bakalım. Rusya’nın hükümet borçları, GSYİH’sinin yalnızca  %13.4’üne denk düşüyor. GSYİH içindeki bütçe açığı sadece %0.5’dir. ABD’nin GSYİH’sinin  16.8 trilyon dolar olduğunu (2013 rakamı) kabul edersek, ABD’nin bütçe açığı,  GSYİH’nin %4’üne denk gelir, yani Rusya’nın bütçe açığının sekiz katı düzeydedir. FED her ne kadar kendini bir devlet kurumu olarak sunsa da, esas olarak ABD’deki bölgesel özel bankaların sahip olduğu özel bir kuruluştur. ABD’nin kamu borçları, 2014 mali yılında GSYİH’nin %74’üne varmaktadır. Rusya için bu oran sadece %13.4 düzeyindedir.

ABD ve AB’nin  – rublenin düşürülmesi ve petrol yan ürünleri saldırısı yoluyla – Rusya’ya ekonomik savaş ilan etmesi, temel olarak bir yan ürünler şantajıydı. Yan ürünler – teorik olarak – sonsuza kadar çoğaltılabilir. Yan ürün operatörleri, Rus ekonomisini yıkmak için hem rubleye hem de petrol fiyatlarına saldırdı. Sorun şu ki, Rus ekonomisi Amerikan ekonomisine göre daha düzgün şekilde finanse edilmektedir.

Hızlı adımın bir şah-mat olarak tasarlandığı düşünüldüğünde, Moskova’nın savunma stratejisi o kadar da kötü değildi. Temel enerji cephesinde, sorun Batı’da bakidir – Rusya’da değil. Eğer AB Gazprom’un sunması gereken şeyi satın almazsa, çökecektir.

Moskova’nın temel hatası, Rusya’nın yurtiçi sanayisinin dış, dolar cinsinden borç tarafından finanse edilmesine izin vermesiydi. Batı tarafından kolayca manipüle edilebilecek canavarsı bir borç tuzağından bahsediyoruz. Moskova’nın atacağı ilk adım, bankalarını yakından denetlemek olmalıdır. Rus firmaları yurt içinden borç almalı ve varlıklarını dışarıya satmaya yönelmelidir. Moskova ayrıca, temel faiz oranı kolayca düşürülebilecek şekilde bir kur kontrolü sistemini hayata geçirmeyi düşünmelidir.

Rusya’nın 600 milyar doların üzerinde borç ve faizler için her zaman moratoryum ilan edebileceğini de unutmayın. Bu, bütün dünyanın bankacılık sistemini tepeden tırnağa sarsacaktır. ABD/AB ekonomik savaşını sonlanmaya zorlayan, gizlenmemiş bir “mesajdan” bahsediyoruz.

Rusya, hammadde ithal etmeye ihtiyaç duymuyor. İhtiyaç duyması halinde ithal edilmiş herhangi bir teknolojii üzerinde kolayca  ters mühendislik yapabilir. Her şeyden önemlisi, Rusya – hammadde satışı üzerinden – ABD doları veya euro cinsinden yeterli kredi meydana getirebilir. Rusya’nın enerji zenginlikleri – veya sofistike askeri teçhizat – satışları azalabilir. Ancak bunlar, – ruble de düşüşe geçerken – aynı miktarda ruble getirecektir.

İthal ürünlerin yerine yurt içi Rus imalatını getirmek her açıdan anlamlıdır. Kaçınılmaz bir “ayar” safhası olacak, ancak bu safha çok uzun sürmeyecektir. Örneğin Alman otomobil üreticileri, rublenin düşüşü nedeniyle otomobillerini artık Rusya’ya satamaz. Bu ise, fabrikalarını Rusya’ya taşıyacakları anlamına gelir. Bunu yapmazlarsa Asya – Güney Kore’den Çin’e kadar – onları piyasadan atacaktır.

 

Ayı ve ejderha, arayış içinde

AB’nin Rusya’ya ekonomik savaş ilan etmesi, hiçbir anlam taşımıyor. Rusya, kendisiyle Rusya arasındaki petrol ve doğalgaz alışverişinin çoğunu kontrol ediyor: bu, kabaca dünyadaki talebin %25’ine denk geliyor. Ortadoğu, bir kargaşa içinde kalmaya mahkum. Afrika istikrarsız. AB, en istikrarlı hidrokarbon ürünleri arzından kendini koparmak için elinden geleni yapıyor ve Moskova’yı, enerjiyi Çin’e ve Asya’nın geri kalanına kanalize etmeye teşvik ediyor. Bu, Pekin için gerçekten de büyük bir hediye, zira ABD Deniz Kuvvetleri’nin açık denizlerde kendisini “muhasaraya almasından” kaynaklı alarmın asgari düzeye inmesini sağlıyor.   

Pekin’de dillendirilmeyen bir aksiyom da, Çinlilerin halen Kaos İmparatorluğu’nun giderek kontrol kaybetmesinden aşırı derecede endişe duyduğu ve AB ile Rusya arasındaki ilişki için şiddetli koşullar empoze ettiğidir. Önemli olan nokta şu ki, Pekin hiçbir zaman ABD’nin Çin’in enerji ithalatlarına müdahale edecek bir konumda olmasına izin vermeyecektir – Temmuz 1941’de ABD, bir petrol ambargosu getirip Japonya’nın petrol ithalatlarının %92’sini kesmesinden önce Japonya’yla böyle bir ilişki vardı.

Herkes, Çin’in endüstriyel bir güç olarak gözalıcı büyümesinin temel payandalarından birinin, imalatçıların Çin’de üretim yapması zorunluluğu olduğunu bilir. Eğer Rusya aynısını yapsaydı, ekonomisi her zaman yıllık %5’in üzerinde bir büyüme kaydedebilirdi. Eğer banka kredisi sadece üretici yatırıma bağlı olsaydı, daha da fazla büyürdü.

Şimdi Rusya ve Çin’in, Wall Street evreninin efendileri, Batılı merkez bankası kartelleri ve neo-liberal politikacılar tarafından getirilen başarısız olmuş borç “demokrasisi” modeline karşı hayati bir alternatif olarak, altın, petrol ve doğal kaynaklar tarafından desteklenen yeni bir para birliğine ortak yatırım yaptığını hayal edin. Küresel Güney’e her şeyden önce, refahın ve gelişmiş yaşam standartlarının gelecek nesillere borç yüklemek yoluyla finanse edilmesinin asla işlemeyeceğini göstermiş olurlardı.

O zamana kadar bir fırtına – bugün ve yarın – hayatlarımızı tehdit ediyor olacaktır. Evrenin efendileri / Washington topluluğu, Rusya’yı ticaretten, finans transferlerinden, bankacılıktan ve Batılı kredi piyasalarından koparılmış bir parya devlete çevirme ve böylelikle bir rejim değişikliği gerçekleştirme stratejisinden asla vazgeçmeyecektir.

Eğer bu yolda her şey plana uygun giderse, hedefleri Çin olacaktır (başka kim olabilir?). Pekin de bunu biliyor. Bu esnada, AB’yi temellerinden sarsacak birkaç bomba sürpriz bekleyin. Zaman tükeniyor olabilir – fakat Rusya için değil, AB için. Ancak genel trend değişmeyecektir; Kaos İmparatorluğu, yavaş ama emin adımlarla, Avrasya’dan çıkarılmaktadır.

 Pepe Escobar/Sputniknews.com

 medyasafak

 

 

 

Tagged under

Selaheddin Eyalet Konseyi Güvenlik Komitesi Başkanı Casım ec-Cabere, kimliği belirsiz uçaklardan terör örgütü IŞİD'e silah atıldığını bildirdi.

Bugün bir açıklama yapan Selaheddin Eyalet Konseyi Güvenlik Komitesi Başkanı, Irak istihbarat kaynaklarının kimliği belirsiz uçaklardan terör örgütü IŞİD'e Tikrit'in 24 kilometre Güney Doğusunda silah atıldığını tespit ettiğini açıkladı.

Casim ec-Cebare, bunun ilk kez yapılmadığını, daha önce Tikrit'in Güneyinde yer alan Yesrip ve yine Selaheddin ve Musul'un birkaç noktasında bu olayın tekrarlandığını bildirdi.

Selaheddin Eyalet Konseyi Güvenlik Komitesi Başkanı, bazı ülkelerin Irak'ın IŞİD'in işgali altına geçmesini ve teröristlerin bu ülkede kalmasını istediğini belirtti.

Terör örgütü IŞİD'e, ne zaman her hangi bir noktada sıkıştıysa, ABD'ye ait olabileceği düşünülen uçaklar havadan silah ve mühimmat gönderiyor.

Irak Bedir Örgütü Genel Sekreteri Hadi el-Amir ise, ABD'nin IŞİD teröristlerine uçaklarıyla silah yardımında bulunduğu konusunda izahat yapması gerektiğine vurgu yapmıştır.
 
 

 

 

  

Published in Rapor
Tagged under

İran Dışişleri Bakanı Yardımcısı Hüseyin Emir Abdullahyan; teröre karşı mücadelesi ve terör örgütlerinin bertaraf edilmesinde ülkesinin Suriye’ye desteğini bir kez daha vurguladı.

  Reuters Haber Ajansına yaptığı ve İran medyasının bugün aktardığı açıklamalarında Abdullahyan; ABD idaresinin IŞİD’e karşı mücadele bahaneleri ve çabalarının, Beyaz Saray’ın bölgedeki planlarını hayata geçirme amacı taşıdığına dikkat çekti.     
 
İran Dışişleri Bakanı Yardımcısı Hüseyin Emir Abdullahyan; teröre karşı mücadelesi ve terör örgütlerinin bertaraf edilmesinde ülkesinin Suriye’ye desteğini bir kez daha vurguladı.

Reuters Haber Ajansına yaptığı ve İran medyasının bugün aktardığı açıklamalarında Abdullahyan; ABD idaresinin IŞİD’e karşı mücadele bahaneleri ve çabalarının, Beyaz Saray’ın bölgedeki planlarını hayata geçirme amacı taşıdığına dikkat çekti.

Abdullahyan ABD’nin IŞİD’i yok etme yada hatta onu zayıflatma gibi bir amacı olmadığını, onun asıl amacının bölgedeki planlarını hayata geçirmek için IŞİD’e komuta etmek ve onu kullanmak olduğunun altını çizdi.

 

“Bahreyn, Şeyh Ali Selman’ın tutuklanmasının doğuracağı sonuçlara katlanabilecek güçte değil”

Abdüllahiyan, Bahreyn’in en büyük muhalefet partisi El-Vefak’ın lideri Şeyh Ali Selman’ın tutuklanması ile ilgili yaptığı açıklamada, tutuklama kararının yanlış bir adım olduğunu vurgulayarak “Bahreyn bunun sonuçlarına katlanamaz. Bahreyn Hükümeti’nin yürüttüğü şiddet ve baskı siyaseti muhalefeti demogratik olmayan yollara itiyor” dedi.

 

Published in Rapor
Tagged under

İran Petrol Bakanı Yardımcısı, petrol fiyatlarının düşüşünden sonra ABD'nın 90 milyar Dolar kazanç elde ettiği ve Rusya'nın 110 milyar Dolar zarar ettiğini açıkladı.


MHA'nın haberine göre, İran Petrol, Petrokimya ve Doğalgaz İhracatcıları ile görüşen İran Petrol Bakanı Yardımcısı Mansur Moazzemi, "Petrol fiyatlarının düşmeye devam etmesi, kullanıcı ülkelerin marvarlıklarının artmasına neden olacaktır. Yapılan incelemelerde, Amerika'nın fiyatların düşüşünden 90 milyar Dolar kar elde ettiği ve Rusya'nın 110 milyar Dolar zarar ettiğini belirlenmiştir. BAE ve Arabistangibi OPEC üyesi ülkelerin üretimleri, petrol fiyatlarının düşmesindeki en etkili ülkeler olmuşlardır. İran bu fiyat düşüşlerinden en az derecede etkilendi" dedi.

Petrol fiyatlarının düşeceğinin tahmin edilebileceği iddiaları hakkında ise Moazzemi, "Petrol endüstrisi, tamamen stratejik bir endüstridir. Bu neden ile de petrol fiyatlarının düşeceğinin tahmin edilbileceği iddiası doğru değildir" dedi.

 

Published in Rapor
Tagged under

Fars Haber Ajansının verdiği habere göre, ABD ve Avrupa ülkelerine ait savaş gemileri, İran Ordusunun Muhammed Resulallah (saa) isimli büyük askeri tatbikatının düzenlediği bölgeden deniz kuvvetlerinden gelen uyarı ardından çekilmek zorunda kaldı.

Tatbikat sahasında uçuş yapan İran ordusuna ait bir uçak, keşif görevi sırasında, ABD ve Avrupa’ya ait savaş gemilerini tatbikat bölgesinden geri çekilmesi konusunda uyardı.

Bu arada, İran İslam Cumhuriyeti ordusu, Muhammed Resulullah (saa) tatbikatında yeni avcı mayın sistemini başarıyla test etti.

Fars Haber Ajansının bildirdiğine göre, tatbikatın dördüncü gününde düşmanın İran karasularına sızmasını engellemek için donanmaya bağlı uçaklar, gemiler ve denizaltıları Umman Denizi’nde tatbikat bölgesini geniş çapta mayınla döşedi.

Öte yandan deniz kuvvetleri donanma gemileri; ticari gemileri ve petrol tankerleri mayınların tehlikesinden korumak amacıyla RH helikopterleriyle mayın arama operasyonu düzenledi. Mayın arama operasyonunda İran’ın en yeni mayın arama sistemi ilk kez devreye girdi.

Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Habibullah Seyyari, yeni sistemin, denize döşenen güdümlü mayınları bulmak için kullanıldığını belirtti

 

 

Published in Rapor