Displaying items by tag: IŞİD

Allah’ın adıyla

Komplo Planlarının Geri Tepmesi

ABD ve bölgesel müttefiklerinin Suriye ve Irak üzerindeki komplo planları geri tepmeye başladı. Daha önce defalarca işaret ettiğimiz üzere oyun kurucu ABD, oyuncu komşu müttefik ülkeler ve taşeron teröristler aynı cephede toplanmalarına rağmen herbirinin farklı hedefleri vardı.

Bu farklı hedefler bazı alanlarda örtüşürken bazı konularda çelişmekteydi. Öngörülen zamanda planları gerçekleşseydi bu kesimlerin her biri pastadan beklediği payı alacaktı. Suriye’de mevcut yönetimin yerine geçirilecek sünni tandanslı bir hükümet ABD ve İsrail’in işine geleceği gibi AKP Türkiyesi, Selefi Arabistan, rejim değişikliğine uğrayan Mısır ve Tunus’un beklentilerini karşılıyacak ve Suriyeli muhalifleri de iktidara geçirecekti. İç savaş uzayıp sahada taşeronlar arası mücadele şiddetleşince ve beklenmeyen aktörler(IŞİD ve Nusra gibi El-Kaide türevleri) ortaya çıkınca zamanında gerçekleşmeyen komplo planının ortakları arasında anlaşmazlıklar da gün geçtikçe derinleşmeye başladı.

Neye mal olursa olsun Suriye yönetimini yıkmaya odaklanan komşu müttefikler kullandırdıkları kimyasal silahları bile bu ülke hükümeti üzerine atmaya kalkışıp ispatlayamayınca kamuoyunun ilk tepkisiyle karşılaştılar. Çünkü onları bu maceraya teşvik eden ve her türlü cinayeti işlemekten çekinmeyen ABD’nin bu defa kendi çıkarları için bu yönteme göz yummamasını beklemiyorlardı.

Suriye’de rejimi yıkma planı geri tepince terörist çetelerini destekleyerek Irak’a yönlendiren komşu müttefikler, Irak içindeki dostlarının da yardımıyla başta Musul şehri olmak üzere kısa sürede birçok önemli merkezi ele geçirdi ve Bağdat kapılarına kadar dayandılar. Irak’ta Amerikan işgalinden sonra gündeme gelen “Sünni Devlet” projesi şimdi fiilen hayata geçirilmeye çok yaklaşmıştı.

İran’ın Suçu

Suriye’de olduğu gibi Irak’ta da zamanında harekete geçen İran eksenli direniş cephesi bu ülkeyi de parçalanmaktan kurtarmak doğrultusunda yerli halk güçlerini örgütlemeye başladı. Yani hem Suriye ve hem de Irak’ta İran’ın yapmış olduğu bu ülkeler gönüllü halk güçlerini örgütlemek ve cepheye sevketmek olmuştur.

ABD ve bölgedeki müttefikleri mezhebi ayrılıkları kullanarak sünnileri Irak’ta ve Suriye’de seçilmiş yasal hükümete karşı örgütlerken ve de Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya ve Kafkasya’dan Güney Asya’ya kadar birçok ülkeden binlerce teröristi bu iki ülkeye aktarırken İran bu ülkeler hükümetlerinin talebi üzerine bu ülkelere yasal yollarla askeri müsteşarlar göndererek yardımda bulunmuş ve bulunmaktadır.

Bölgede öne çıkan konjoktürün İran’ın elini güçlendirdiği inkar edilemez ve hatta İran’lıların bu durumu fırsat bilerek faraza çıkarları yönünde ve kendine yönelik uluslararası baskıları hafifletmek için kullanmaları da muhtemeldir. Ancak Suriye ve Irak ülkelerini kaosa sürükleyen, bu ülkelerde iç savaş çıkaran İran mıdır? IŞİD ve Nusra gibi ölüm makinası terör çetelerini besleyip bölgeye musallat eden İran mıdır? İran’ın suçu Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğü ve bağımsızlıklarını korumaları için yardım etmesi midir? Irak hükümetinin daveti ve talebi üzerine Irak’a müdahale etmeyip IŞİD terör çetesinin Bağdat’a girmesine engel olmamalı mıydı?!

İran’ın bu yardımları ve yasal yönetimlerin çağrısıyla müdahaleleri ister istemez bu ülkenin bölge halkları arasında nüfuzunu artıracaktı. Bölgesel meseleleri çözmek doğrultusunda ABD’nin yedeğine takılmak yerine bölge halklarıyla işbirliğine geçecek her ülke İran gibi aynı nüfuz ve sevgiye mazhar olurdu. İran’ı şiicilik yapmakla suçlayanlara sormak gerekir: Irak Kürdistanı halkı ve Yerel Yönetimi şii oldukları için mi IŞİD’in saldırılarına karşı İran tarafından korundu ve silah yardımında bulunuldu? Daha önemlisi Filistin halkı şii oldukları için mi İsrail’e karşı Gazze savaşında açıkca desteklendi ve bu destek açıkca ilan edildi? Bu yardımlar İran’a yeni bir konum kazandırıyorsa bundan ibret dersi mi almak gerekir yoksa ihtilafları, mezhebi taasupları daha bir körüklemek mi?

Şii Milisler Sünni Şehirlerine Girmesin, Nakaratı

ABD’nin bölgesel müttefikleri Selefi Suudi Krallığından AKP Hükümetine, satılmış kapıkulu ulemasından Barzani’nin yerel yönetimine kadar çeşitli çevrelerin son sıralarda tekrarlayıp durdukları nakaratlardan biri de Irak’lı Şii Milis Güçleri dedikleri gönüllü halk güçlerinin IŞİD’den kurtarılacak şehirlere girmemesi gerektiğine dair saçmalamalardır.

Birincisi; Şii milisler dedikleri bu ülke nüfusunun %65’ini oluşturan Şii halkın çocuklarıdır, Irak’ın toprak bütünlüğü ve bağımsızlığını korumak isteyen, buna herkesten daha çok hakkı olan ve bu yolda canlarını feda etmeye hazır Irak’lı gençlerdir, Kuzey Afrika ve Kafkasya’dan getirilip bu ülkeye musallat edilen teröristler değil.

İkincisi; Şii halk kadar olmasa da bu mücadeleye Irak’ın çeşitli bölgelerindeki sünni aşiret mensupları da katılmaktadır. Daha ilginç olanı bu mücadelenin sünni savunma bakanının komutasında sürdürülmesidir.

Üçüncüsü; Sünni bölgelerine şii milisler girmesin de bu bölgeleri IŞİD işgalinden kim kurtarsın peki? Eğer mevcut Irak ordusu bunu başarabilseydi zaten işgale karşı direnir ve bölge ülkelerinde eğitilip donatılmış ve modern silahlara sahip IŞİD’in bu bölgelere girmesini önlerdi. Önleyemediğine göre halkın seferber edilmesi kadar doğal bir teşebbüs olabilir mi? Buna karşı olanların IŞİD’le açık gizli ilişkileri de dikkate alındığında şii halk güçlerine itiraz etmeleri daha iyi anlaşılmıyor mu?

Bu nakaratları tekrarlayanlar ya bu bölgelerin IŞİD işgalinde kalmasını ya da kendi yandaşlarına teslim edilmesini istiyorlar. Birinci görüşte olanlar, yani IŞİD işgalinin devam etmesini isteyenler şii milislerin güçlenmesine tahammül edemedikleri için gerçek niyetlerini işte böyle dışa vurmaktalar. Yandaşlara teslim edilmesini isteyenler bunun mümkün olmadığını herkesten daha iyi biliyorlar. Bu bölgeleri IŞİD’e teslim edenler zaten sizin yandaşlarınız değil mi? Bir defa hainlik edenlerin aynı hainliği tekrarlamayacaklarını kim garanti edebilir?

Başkaları da çıkıp Arabistan’da şiilerin yaşadığı doğu bölgelerine veya Türkiye’de Alevilerin yoğunlukta yaşadığı bölgelere Vahabiler veya sünniler giremez dese nasıl bir tepki verirler acaba bu cenaplar?! Yoksa kendi ülkeniz söz konusu olduğunda ayrılıkçılık olarak nitelenen şey Irak ve Suriye’de meşru mu oluyor?!

ABD güdümündeki ve müttefik rejimlerin bu tavırları üstlendikleri görev gereği normal karşılansa da İslamcılık iddiasında bulunan çevreler ve İslam alimi iddiasıyla fetvalar veren – El Ezher alimleri misali- zevatın bu konudaki tavırları ise daha bir üzücü ve bir o kadar da gülünçtür.

Yazarlarımızdan Munatazar Musavi’nin son makalesinde etraflıca üzerinde durduğu üzere Türkiye’nin İslamcıları tam bir akıl tutulmasına yakalanmış bulunuyor.

Bunlara göre; elin oğlu Kuzey Afrika’dan Kafkasya’dan gelip Suriye ve Irak’ta katliam yapınca mücahit oluyor ama Suriyeli ve Iraklı gençler örgütlenip ülkelerini savunmak ve işgalden kurtarmak istediklerinde mezhepçi oluyorlar!

Ziya Türkyılmaz

Tagged under
Çarşamba, 18 Mart 2015 02:09

ABD - SURIYE ve TÜRKİYE

Kerry: Esad ile görüşmek zorundayız
ABD Dışişleri Bakanı Kerry, Suriye’de iç savaşın bitmesi için ABD’nin eninde sonunda Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile müzakere etmek zorunda olduğunu söyledi.


Amerikan CBS televizyonuna konuşan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad ile müzakereye istekli olduklarını, “Sonunda müzakere etmek zorundayız. Her zaman Cenevre I süreci çerçevesinde müzakere etmekten yana olduk” sözleriyle ifade etti.

Müzakere masasına oturtmak için Esad’a baskının artırılması gerektiğini savunan Kerry, konuşmasında Washington’un savaşı bitirecek siyasi bir çözüm çabalarını canlandırmaya çalıştığını söyledi.

Esad yönetimi ile Suriye muhalefetinin bir kısmı, ilk kez geçen yıl ocak ayında İsviçre’nin Cenevre kentinde düzenlenen konferansta bir araya gelmişti. İki tur yapılan görüşmelerden sonuç alınamamıştı.

 
CIA BAŞKANI: ESAD’IN DEVRİLMESİNİ İSTEMİYORUZ

Amerikan Merkezi Haber Alma Örgütü CIA Başkanı John Brennan da dün sürpriz bir çıkış yaparak, Washington yönetiminin Suriye’de IŞİD gibi örgütlerin hakim olması tehlikesi nedeniyle rejimin yıkılmasını istemediğini söylemişti.

Brennan, ABD yönetiminin rejimin çökmesi halinde yerini kimin alacağına dair endişeleri olduğunu belirterek “Bence bu meşru bir endişe” demişti.

Beşar Esad, John Kerry’ye cevap verdi.
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin, Suriye’deki siyasi geçiş süreci konusunda “Esad’la müzakere etmek zorundayız” şeklindeki açıklamasına cevap olarak, “Dışarıdan yapılan açıklamalar bizi ilgilendirmiyor” ifadelerini kullandı.

Amerikan CBS televizyonunda dün yayınlanan röportajda John Kerry, “Sonunda Esad’la müzakere etmek zorundayız. Her zaman Cenevre I süreci çerçevesinde müzakere etmekten yana olduk” açıklamasını yapmıştı. Bunun üzerine Suriye Devlet Televizyonu’na konuşan Devlet Baikanı Beşar Esad, Kerry’nin bu açıklamalarına net bir ifadeyle cevap verdi. Kerry’nin açıklamasını nasıl değerlendirdiği sorulan Esad, “Hala dışarıdan yapılan açıklamaları duyuyoruz. Önce atılacak adımlara bakıp sonra karar vereceğiz” şeklinde konuştu.

Esad, “Daha evvel Suriye sorununa Esad gitmeden çözüm bulunamaz diyen ülkeler şimdi, Esad’la müzakere etmeden çözüme ulaşılamaz diyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz” şeklindeki soruyu ise, “Onlar benim kalmam veya kalmamam gerektiğini söyleseler de özellikle bu konuda önemli olan Suriye halkının görüşüdür. Bu nedenle krizin ilk gününden bugüne kadar geçen 4 yıl içerisinde söylenenler bizi ilgilendirmiyor. Biz, Suriye halkını dinliyor, onların tepkilerini, beklentilerini ve arzularını gözlemliyorduk. Sınırlarımızın dışından gelenler yalnızca bir süre sonra kaybolan laflar ve müdahalelerdi. Bu nedenle benim kalmamı veya gitmemi söylemeleri önemli değil. Önemli olan işlerin gerçekte nasıl ilerlediğidir” ifadeleriyle cevaplandırdı.

Ayrıca, muhalif teröristlere yabancı ülkelerden verilen desteğin sonlandırılması çağrısında bulunan Esad, Suriye’nin içerisinde bulunduğu duruma yönelik uluslararası tutumda bir değişim olmasının pozitif yönde bir adım olacağına vurgu yaptı.,

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin sözleri AKP’yi rahatsız etti
CIA Başkanı John Bremann’ın ardından ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Esat yönetimi ile görüşmelerin kaçınılmaz olduğu yönündeki sözleri yoğun tartışmalar yaratırken ABD’li medya, “Bu sözlerin en çok rahatsızlık yarattığı ülke hiç kuşkusuz Türkiye” diyor ve Türkiye’nin Esad ile müzakerelere karşı olduğunu söylüyor.

Suriye’de savaş, dördüncü yılına girerken John Kerry’nin “Eninde sonunda Esat’la görüşmek zorundayız” sözlerini, Suriye’deki pozisyonları yakın gelecekte değişeceğinin göstergesi olarak algılayan Amerika’nın Sesi (VOA), Kerry’nin ifadelerinin ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Marie Harf tarafından “Esat’la doğrudan görüşülmeyecek, ABD’nin politikasında değişiklik yok” şeklinde düzeltilse de Washington’un Esat’la diyaloga eskisi kadar kapalı olmadığını düşünüyor. VOA şöyle devam ediyor:

“Bu sözlerin en çok rahatsızlık yarattığı ülke hiç kuşkusuz Türkiye. Gösterilerin başladığı 2011 Mart ayında arabuluculuk rolüne soyunan Türkiye, aynı yılın Ağustos ayında Suriye yönetimiyle ilişkileri askıya aldı ve başta Beşar Esat olmak üzere Baas rejimine sert eleştiriler yöneltmeye başladı.”

Haberde “Her ne kadar bir ölçüde düzeltilse de en büyük müttefikinin en yetkili isimlerinden birinin ağzından dökülen sözler Ankara’da kaygıyla karşılandı” ifadeleri kullanılırken daha sonra ise Kerry’nin açıklamalarına Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun resmi ziyarette bulunduğu Kamboçya’dan “Esat’la müzakere edecek ne var? 200 binden fazla insan öldürmüş ve kimyasal silah kullanmış bir rejimle neyi müzakere edeceksiniz?” sözleriyle gösterdiği sert tepkiye dikkat çekiyor.

 

 

 

 

Published in Rapor
Pazartesi, 16 Mart 2015 03:21

Nükleer görüşmelerden kaygılıyım

Nükleer görüşmelerden kaygılıyım, çünkü ABD hilekardır, bir yanda görüşme yaparken öte yanda arkadan hançerler.


Nükleer görüşmelerden kaygılıyım, çünkü ABD hilekardır, bir yanda görüşme yaparken öte yanda arkadan hançerler. Görüşmecilerimiz çok dikkatli olmalıdırlar.

İslam devletinin bazı düşmanlarının “biz İslam Cumhuriyeti’nin rejimini değil, rejimin izlediği yöntemleri, davranışları değiştirmek istiyoruz” gibi sözleri, halkımızın olgu edindiği değerleri bir kenara bırakması, İslam emirlerini uygularken bir adım geri atması demektir. Bu düşünce gerçekte rejimin izlediği yöntemleri değil rejimin kendisini değiştirmek ve İslam devletini yok etmek manasına gelir.

Uzmanlar Meclisi üyeleri ile bir araya gelen Ayetullah Hamanei, Uzmanlar Meclisi’nin yapmış olduğu başkanlık seçimine işaretle “Yapılan seçim çok şeffaf bir seçim oldu. Diğer devlet organları için örnek olacak niteliktedir” dedi.

İmam Hamanei sözlerine şöyle devam etti:

“İslam öğretileri içerisinde “minimum din” diye bir şey yoktur. İslam’ın tüm düstur ve öğretileri tam anlamıyla tahkik edilmeli, öğrenilmelidir. Hedef, İslam dininin en küçük emrini bile öğrenmek olmalı ve bu doğrultuda hareket edilmelidir.

İslamofobi diktatör ve zorba güçlerinin halkımızın bayraktarlığını yaptığı “Siyasi İslam” ve “Yaşamsal İslam” kavramlarının karşısında kapıldıkları dehşetin tercümesidir.

Siyonizm’in tamamen siyasi olan İslamofobiyi yayma girişimleri, meşru olmayan faaliyetlerinin sona erme korkusunun yarattığı tedirginliğin ürünüdür.  

Bizler, mustazafları, zayıf bırakılmışları koruyan “Rahmet İslamı” ve zalimle mücadeleyi öğreten “Cihat İslamı”nın karşısında yaratılmaya çalışılan “Seküler İslamcılık” anlayışı karşısında uyanık olmalı ve insanları bilinçlendirmeliyiz. İslam devletinin bazı düşmanlarının “biz İslam Cumhuriyeti’nin rejimini değil, rejimin izlediği yöntemleri, davranışları değiştirmek istiyoruz” gibi sözleri, halkımızın olgu edindiği değerleri bir kenara bırakması, İslam emirlerini uygularken bir adım geri atması demektir. Bu düşünce gerçekte rejimin izlediği yöntemleri değil rejimin kendisini değiştirmek ve İslam devletini yok etmek manasına gelir.

Yaratılmak istenen İslamofobi düşüncesini bir fırsata dönüştürmek bizim elimizde. Çünkü gençler başta olmak üzere insanları İslam dininden uzaklaştırmak için başlatılan kampanyalar bizlerin insanların aklında “İslam dinine yapılan bunca saldırı ve baskıların sebebi nedir?” gibi bir soru icat etmemizi sağlar. Bu nedenle herkes bu konuda üzerine düşen görevi en iyi şekilde yerine getirmek için azami gayretini sarf etmelidir.

İslam dininin “mazlumun yanında yer alıp zalimin karşısında dikilmek” emri, gençlere yoksulu, ezileni, çaresiz ve korumasız insanları savunmak gerektiği düşüncesini aşıladığından genç ufuklarda İslam’a karşı bir eğilim kapısı aralar.”

Konuşmasının bir bölümünde yürütülen nükleer müzakereler konusuna değinen Ayetullah Hamanei sözlerini şöyle sürdürdü:

“Meseleye basit ve yüzeysel bir bakışla yaklaşmaktan kaçınarak sorunların kökenini iyi teşhis etmeliyiz ki bölgesel sorunların çözüm yollarını da doğru seçebilelim.

Bizim desiseye, hileye, kirli planlara ihtiyacımız yoktur. Bazıları siyasi, ekonomik ve askeri güçlere sahip olan Amerika’nın kendi adına hiçbir plan ve projeye ihtiyacı olmadığını sanıyor. Oysa gerçekler bunun tam aksinedir. Amerika, hile ve yalana muhtaçtır. Şu an bile hile ve yalana başvuruyor. ABD’li yetkililer müzakerelerin nihai sonuca erdirilmesi için belirlenen tarih yaklaştıkça hedeflerine ulaşmak için söz ve eylemlerini daha da sertleştirecektir. Bu durum karşısında uyanık olunmalıdır.

Bildiğiniz gibi İşgal rejiminin Başbakanı (Netanyahu) ABD kongresinde konuştuktan sonra ABD’li yetkililer bazı açıklamalar yaptı. Ama yapılan açıklamalarda İran’ın terörizmi desteklediği sinyallerinin verilmesi gerçektende komikti. Siz (ABD ve İsrail) bugün bölgede daha önce benzeri görülmemiş en vahşi örgüt olan IŞİD ve benzeri terör çetelerini yaratıp besleyeceksiniz ondan sonra kalkıp İran’ı terörizmle aynı safta göstermeye çalışacaksınız!

Amerika, bir yandan bugüne kadar işgal ve terörizmle ün yapmış İsrail rejimini açık bir şekilde desteklerken diğer yandan da İslam Cumhuriyeti’ni terörist olarak isimlendiriyor. Bu nasıl bir çelişkidir?

Tüm dünya ülkeleri uluslar arası yasalarca kabul edilmiş kanunlara saygı duyuyorken Amerikalı senatörler “İsrail devleti yok olursa bütün uluslar arası kanunları yok sayarız” diye feryat ediyor. Bu, siyasi ahlakın ayaklar altına alındığının ve ABD yönetiminin içten içe çatlamaya başladığının resmi değil de nedir?


Published in Rapor

İran'ın Irak ordusuyla birlikte orta doğuda artan rolü hakkında uzmanlar Amerika'nın bölgedeki stratejisinin İran'a bağlı olduğunu söylüyorlar.

New American haber sitesi, "İran'ın bölgedeki günden güne artan rolü, Amerikalı ve Arabistanlı makamları kaygılandırıyor" başlıklı haberinde, Amerika'nın orta doğudaki siyasetini eleştirdi.

New American haberde "İran destekli yarı askeri Şii birlikler IŞİD'e karşı mücadelede seçkin bir rol oynadıkları gibi İran'ın Irak'taki artan nüfuzu Washington ve Riyad için bir uyarıdır" sözlerini kullandı.

Amerika Genel Kurmay Başkanı Martin Dempsey, geçen hafta senatonun silahlı kuvvetlere yardım komitesinde yaptığı konuşmada "Tikrit'teki Irak güçlerinin üçte ikisi İran destekli Şii kuvvetlerdir" dedi.

John McCain de benzer bir toplantıda "Aslında İran, savaşı eline almış durumda. Bu bir gerçektir. Biz bunu yakından görüyoruz."

Bu Amerikan sitesi Komutan Kasım Süleymani'nin gönüllü halk milislerinin oluşumunda ve Irak kuvvetleriyle IŞİD'e karşı yürütülen mücadelede faal ve etkili rolüne de değinerek şunları yazdı: "Herşey, ABD'nin sanki, onu hayranlıkla izlediği İranlı generalin elinde. Onun adı Kuds birliklerinin başı General Kasım Süleymani'dir."

New American, bu İranlı generalin daha önce Amerika tarafından iki defa terörist ilan edildiğini belirterek "Süleymani, Amerika'nın Irak'taki kayıplarının yüzde yirmisinden sorumlu görülüyordu" dedi.

Published in Rapor

İran Ajansının haberine göre, Kuveyt Meclis Başkanı El-Merzuk el-Ghanem ile görüşen İran İslami Meclisi Başkanı Ali Laricani, iki ülke arasındaki derin ve tarihi ilişkilere dikkat çekerek, İran’ın Kuveyt ile olan ilişkilerini geliştirmeye büyük önem verdiğini belirtti ve “İki ülke parlamentosu arasındaki ilişkiler, iki halk arasındaki tarihi ilişkilerin göstergesidir. İran ve Kuveyt arasındaki deneyim alışverişi, tüm alanlarda yapıcı etkiler yaratacaktır. Ama öte yandan iki ülke arasındaki ticari ilişkiler, siyasi ve meclisler arasın ilişkiler düzeyinde değildir ve bu neden ile her iki ülke, çıkarlar doğrultusundaki tcari ilişkilerin gelişmesi için çaba göstermelilerdir” dedi.

Bölgedeki terör ve aşırıcılık sorunlarına da dikkat çeken Laricani, “Bölgenin günümüzdeki durumlarında birçok karmaşa yaşanıyor ve bölgede belirlenen terörizm, ülkeler arasındaki sorunları tetikliyor. Son yıllarda terör ile gerçek anlamda mücadele edilmediği gibi, terörün belirgin bir şekilde arttığı görüşündeyiz. Örnek olarak, Afganistan ve Irak’a saldıran ABD, terör sorununu azaltmayı başaramadı. Bu neden ile de terör ile mücadele konusunda farklı çözümler belirlenmesi ve yabancı ülekelri bölge içerisindeki müdahelelerinin kesilmesini sağlamak gerekmektedir” dedi.

İran’ın hiçbir bölge ülkesi için her hangi bir tehdit yaratmadığı ve yaratmayacağını belirten Laricani, “İran, sizlerin de deneyimine sahip olduğunuz gibi, hiçbir zaman bölge ülkeleri için tehdit yaratmamıştır. Kuveyt, bazı nedenlerden dolayı İran-Irak savaşında Irak ile işbirliği yaptı. Ama tüm bunlara rağmen İran, Irak’ın Kuveyt’e yaptığı saldırılar zamanında Kuveyt’in yanında durdu. İran, her zaman ülekeler arasında barış çerçevesinde yaşanması gerektiği ve hepimizin kardeş olduğuna inanıyor. İslam Devrimi’nin 36 yıllık yaşamı boyunca, hiçkimse İran’ın tek bir tehlike yarattığını iddia edemez ve bu, İmam Humeyni’nin İslami ülkeler arasındaki birliğe verdikleri önemden kaynaklıdır” dedi.

Published in Rapor
Tagged under

BBC: Operasyonun adı ‘‘Zülfikar’’ Parola ‘‘Lebbeyk Ya Resulallah’’ (s.a.a) komuta eden Kasım Süleymani. Bu başarı Irak Ordusu ve Şii milisler adına tarihe geçecek.
 

 Irak Hükümeti, Devrik Lider Saddam Hüseyin’in doğum yeri olan Tikrit’i IŞİD terör örgütünden kurtarmak için geniş çapta bir temizlik operasyonu başlattığını duyurdu. Ordu birlikleri Tikrit etrafındaki birçok bölgeyi tamamen kontrolü altına aldı.

BBC Farsça, İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani’nin opersyonu komuta etmek için Selahaddin iline geldiğini duyurdu. General Kasım Süleymaniyi taşıyan uçağın Selahaddin ili havaalanına iniş yaptığı gelen habaerler arasında.

Yerel kaynakların bildirdiğine göre, Gönüllü Şii Halk Güçleri Tikrit’e 2 km yakınlıktaki bölgeleri IŞİD terör örgütünden geri aldığını doğruladı. IŞİD terör örgütü, sivil halkı siper olarak kulanarak Tikrit’in şehir merkezine doğru geri çekilmek zorunda kaldı. Irak Hükümeti tarafından yapılan açıklamada, operasyona 30 bin kişinin katıldığı belirtildi. Irak Ordusu 3 koldan Operasyonu yürütüyor.

Irak Başbakanı Haydar Elibadi Selahaddin ilinde IŞİD terör örgütüyle savaş için hazırlık yapan askeri komutanlarla bir araya geldi. Irak Başbakanı, IŞİD terör örgütüyle işbirliği içerisindee olan Sünni kabile ve aşiretlerin IŞİD’den desteklerini çekmeleri halinde affedileceklerini duyurdu.

 Irak Devlet Televizyonu, IŞİD terör örgütü militanlarının Selahaddin ili etrafına yayıldıklarını ve Tikrit’i terkettiklerini duyurdu. Elimize ulaşan haberlere göre, Irak Ordusu ve Gönüllü Şii Halk Milisleri IŞİD terör örgütüyle savaşmak için Tikrit’e doğru ilerliyorlar.

Published in Rapor

İnsanların şer ve fitne gruplarından kurtulması için IŞİD’le mücadele edilmeli, savaşılmalıdır…
Mısır’ın en büyük İslami kurumu olan El Ezher, insanlık dışı vahşi cinayetler işleyen IŞİD terör örgütünü İslam ümmeti içerisinde yeni türeyen Hariciler olarak isimlendirerek IŞİD’in yok edilmesi için çaba harcamanın tüm ülke yöneticilerine vacip olduğunu vurguladı.

Bu bağlamda bir bildiri yayınlayan El Ezher, bildiri de şu ifadelere yer verdi:

“IŞİD’in özellikle gençleri kendi saflarına katmak için yaptığı faaliyetleri kınıyor, bu faaliyetlerin delalet olduğunu ve tek hedefinin İslam ülkelerindeki istikrar ve güveni zedelemek olduğunu açıkça ilan ediyoruz.

IŞİD üyesi her fert birer teröristtir. İslam’ın adını kullanarak gençleri yanlış ve sapkın yollara davet ediyorlar. Kutsal İslam dini bu ve benzeri terör gruplarından müberradır. IŞİD, günümüzün Haricileridir. İnsanların bu şer ve fitne gruplarından kurtulması için herkes IŞİD’le mücadele etmeli, savaşmalıdır.

IŞİD’in Haricilerden hiçbir farkı yoktur. Hariciler, müminlerin emiri Ali b. Ebu Talib başta olmak üzere Peygamberin ashabını dinden çıkmakla itham eden ve kendileri gibi düşünmeyen herkese savaşan açan hatta tekfir eden sapkın bir gruptu.

Bugün, dün yaşanan bu tekfir etme sahnelerini yeniden görüyoruz. Zira İslam’dan dem vuran ama İslam’ın adından başka hiçbir şeyini bilmeyen aşırıcı gruplar, kendilerini rahmet ve kardeşlik dininin bir üyesi gibi tanıtarak İslam’ın çehresini zedeliyor, Müslümanları dinden çıkmakla suçluyor.

İnsanları tekfir etme eylemlerinde İslam’la alakası olmayan yalan ve batıl sözleri referans alınıyor. Sözde Müslüman olan bu din düşmalarının amacı insanları İslam dininden uzaklaştırmak, İslam’dan nefret etmelerini sağlamak ve İslam’ı sadece kanla beslenen savaş diniymiş gibi tanıtmaktır.

Bugün Suriye ve Irak’ta bazı bölgeleri işgal eden IŞİD terör örgütünün uzantıları şimdi de Mısır ve Libya’da faaliyet göstermeye ve bu ülkelerde yaşayan masum insanları öldürmeye başladı.”

 

Published in Rapor
Tagged under

Irak ordusu, IŞİD’e silah götüren bir ABD helikopterini daha düşürdüklerini belirtti.


İran’ın Fars Haber Ajansı’nın shafaqna sitesinden aktardığı habere göre, Irak ordusu Anbar ilinde IŞİD’e silah taşıyan bir ABD helikopterini düşürdü. Iraklı yetkililer, ABD ve NATO kuvvetlerinin bölgedeki çatışmanın sürmesi için IŞİD’e silah ve erzak yardımı yaptığını savunuyor.

Tekfirci IŞİD teröristlerine karşı Irak ordusunun yanında savaşan gönüllü halk birliklerinden “el-Haşdu’ş Şa’bi” (الحشد الشعبی) grubu perşembe günü Anbar ilinde IŞİD’e silah taşıyan bir ABD helikopterini daha düşürdüklerini duyurdu.

Published in Rapor

Irak cumhurbaşkanı birinci yardımcısı, İran İslam cumhuriyetinin Irak’ta IŞİD terör örgütünün ilerlemesinin önlenmesindeki rolünden dolayı takdir ve teşekkürde bulundu.

İrna’nın bildirdiğine göre Irak Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı ve Irak eski başbakanı Nuri Maliki  İran cumhurbaşkanı birinci yardımcısı İshak Cihangiri ile yaptığı görüşmede, IŞİD terör örgütüne karşı mücadelede İran İslam Cumhuriyetinin zamanında ve her hangi bir şart ileri sürmeksizin Bağdat hükümetinin yanında yer almasına değinerek, İran’ın bu katkısının hem de zamanında olmaması durumunda şimdi Bağdat ve Erbil’in düşmüş olabileceğini söyledi.

Bölge düzeyinde sürdürülmekte olan bir takım komplolara da değinen Maliki, bir takım bölge yönetimlerinin batının da desteğiyle bölgede etnik ve mezhebi anlaşmazlık ve fitneyi daha da artırmaya  çalıştıklarını söyledi.

 

 

Published in Rapor

İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamenei, Doğu Azerbaycan iline mensup çeşitli halk kesimlerinden binlerce kişiye hitaben yaptığı konuşmada ülkede egemen ekonomik şartlar hakkında uyarılarda bulundu ve direniş ekonomisinin hayata geçirilmesi gerektiğini vurguladı.


İmam Hamenei ülkedeki ekonomik problemlerin nedenlerini irdelerken, bunlardan birinin, İran'a dayatılan savaş sonrasında emperyalist güçlerin, İran'ın bölge ve dünya çapında etkin bir ekonomik kutuba dönüşmesini önlemek için yaptıkları planlar olduğunu hatırlatarak şunları söyledi: ‘Batılılar ve özellikle de Amerika'lılar, çeşitli yöntemlere başvurarak İran'ın bölge ülkeleriyle olan büyük ekonomik faaliyetlerini baltalamaya başladılar ve İran'ın çeşitli irtibat yolları ile petrol ve gaz hatlarını dışlamaya çalıştılar. Yani pratikte nükleer faaliyetler meselesinden çok öncelerde sessiz sedasız bir şekilde başlattıkları yaptırımlar, bugünkü ekonomik karşılaşmaya dek uzayıp geldi. Bu yüzden, ülkedeki mevcut şartlar ve ekonomik sorunları analiz ederken, Amerika ve onun yandaşı olan bir kaç Avrupa ülkesinin oluşturduğu düşmanın plan ve proğramlarını göz ardı etmemek gerekir.'
İnkılap Rehberi, emperyalist cephenin yoğun çabalarına ilave olarak ülke ekonomisinin petrolcü ve devletçi yapısından büyük sıkıntılar çekildiğini belirterek şu değerlendirmede bulundu: ‘Ham petrol satışı ve bu gelirlerin ülkenin cari meselelerinde harcanması, tağut rejiminden miras kalan ve telafi edilemez hasarlara yol açan bir tutumdur. Bu metod, çok kolaya kaçan bir para kazanma yoludur ve kimi yetkililer çeşitli zamanlarda bu kolay paradan yararlanma yolunu tercih etmişlerdir.'

İmam Hamenei, direniş ekonomisinin gerek ambargolar sırasında ve gerekse ambargolar olmaksızın zaruri olduğunu vurgularken, bunun uluslararası sarsıntılar karşısında bundan etkilenmeyecek bir ekonomik bünyenin düzenlenmesi anlamına geldiğini belirtti ve şöyle konuştu: ‘Eğer ülke ekonomisinin temelleri halkın kapasitesine ve yerli üretime dayalı olarak güçlendirilirse artık ablukalar ve petrol fiyatlarının düşüşü karşısında mateme bürünmeyiz. Bu yüzden, petrol ekonomisinden çıkılması ve ülke bütçesinin petrol gelirlerine olan bağımlılığının kesilmesi büyük önem taşımaktadır.'
İslam İnkılabı Rehberi, bu bağlamda üretim ve ticaret sürecindeki vergilerin dengelenmesi, üretimde randımanın arttırılması, yerli kaynaklardan maksimum düzeyde yararlanılması, israftan kaçınılması, kaçakçılığın önlenmesi ve kamu kaynaklarının heba edilmemesinin ne denli öneme sahip olduğunun altını çizdi.

İmam Hamenei, emperyalist cephenin İran milleti aleyhindeki ambargoyu en üst düzeyde kullandığını ifade ederek konuşmasını şöyle sürdürdü: ‘Onların bu girişimlerindeki hedefi, İran milletini küçük düşürmek, bu milletin ve İslam nizamının yeni İslam uygarlığına yönelik büyük hareketini duraksatmaktır. Şuna inanmaktayım ki hatta eğer nükleer faaliyetler konusunda onların dikte ettikleri istekleri yerine getirsek bile yine de ambargolar kaldırılmayacaktır. Zira onlar inkılabın özüne muhaliftirler.'
İslam İnkılabı Rehberi konuşmasının sonunda İran halkının sağlam bir iradeye sahip olduğunu ve İslam Cumhuriyeti'nin, ilgilendiği her meselede yılmaz azmini göstermiş olduğunu kaydederek şunları dile getirdi: ‘İran'ın İŞİD'le ciddi olarak mukabelede bulunması buna bir örnektir. Amerika ve yandaşlarının bu terörist grupla mücadele ettiği şeklindeki yalan ve oyunları ise göz önündedir. Amerika'lılar bizim dışişleri bakanlığımıza bir mektup göndererek, İŞİD'i desteklemediklerini iddia ettiler. Oysa bir kaç gün sonra Amerika'nın İŞİD'e yaptığı askeri yardımların fotoğrafları yayınlandı !'

İslam İnkılabı Rehberi’nin beyanatı, dış basında geniş yankı buldu

İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamanei'nin ABD'nin tehditleri ve AB'nin yeni yaptırımlarıyla ilgili dünkü açıklamaları, dünya basınında geniş yankı buldu.
Dünya ve bölge basını, İmam Hamanei'nin Batı'yı yaptırımla tehdit ettiğini aktardı.
Reuters haber ajansı, İslam İnkılabı Rehberi'nin sözlerine yer vererek,  İmam Hamanei'nin Çarşamba günü yaptığı açıklamada, nükleer programı yüzünden küresel yaptırıma rağmen İran'ın direneceğine vurgu yaptığını, İran'ın uluslararası baskılara doğalgaz ihracatını düşürmekle karşılık verebileceğini ifade ettiğini duyurdu.
Reuters,  İmam Hamenei'nin, İran halkının da Batı'ya yaptırım uygulayabileceğini belirttiğini yansıttı.
Ekonomi odaklı haber ajansı Bloomberg de, Ayetullah Hamenei'nin Batı'yı petrol satışını durdurmakla tehdit ettiğini yazdı.
Bloomberg,  İmam Hamanei, İran'a yönelik uluslararası yaptırımların devam etmesi halinde, bu ülkenin de, petrol ve doğalgaz akışını ihracatını durduracağı uyarısında bulunduğunu ekledi.
Lübnan'da yayınlanan Star Dayly Gazetesi de, İslam İnkılabı Rehberi'nin ABD ve Batı'nın yaptırımlarına karşı koyma zaruretiyle ilgili önemli sözlerine işaretle,  İmam Hamanei'nin Batı'yı uyardığını yazdı.
Aynı Gazete, İslam İnkılabı Rehberi'nin Tebriz halkıyla yaptığı görüşmedeki konuşmasının bazı bölümlerine yer verdi.
Siyonist rejim basını da,  İmam Hamenei'nin Batı'yı doğalgaz yaptırımıyla tehdit ettiğini kaydetti.
Petrol ve doğalgaz odaklı Amerikan Plats enformasyon sitesi de, İslam İnkılabı Rehberi'nin gerekirse, doğalgaz yaptırımı uygulayacaklarına ilişkin sözlerine yer verdi.

Published in Rapor