Displaying items by tag: Suriye

Cumhurbaşkanı yaptığı konuşmada, “Suriye, Lübnan ve Irak’ta teröristleri finanse etmenin ne anlamı var? Bu işiniz ile nefret tohumunu bölge halkının yüreğinde ektiniz ve er ya da geç bunun hasadını yapacaksınız” dedi.

Mehr Haber Ajansı muhabirinin aktardığı habere göre, İran Ulusal Ordu günü münasebetiyle düzenlenen geçiş törenine katılan İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, yaptığı konuşmada İran İslam Cumhuriyeti Ordusu gününü İran halkı, İnkılap Rehberi ve tüm şehit ve gazi ailelerinin yanı sıra silahlı kuvvetler mensuplarını kutladı ve bazı güçleri bölgede teröristlere sağladıkları yardımlar nedeniyle uyardı.

Ruhani İran Ordusu’nun her daim İmam Humeyni ve İnkılap Rehberi’nin belirlediği yol doğrultusunda hareket ettiğini ve “İmam Humeyni silahlı kuvvetler’in siaysi parti ve siyasi oyunlara  girmemesi gerektiğini söylediklerinden beri Ordu çok iyi bir sınavdan geçmiştir. Ordu sadece ulusal gücün göstergesi değil, belki Ordu düzen, uygarlık, kurumsal ve ekonomik sağlamlığın, siyaset üstü olmanın, islami ve milli olmanın da göstergesi ve sembolüdür” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Ruhani ayrıca sözlerinin bir diğer bölümünde ise bölgede ceryan eden gelişmelere temas ederek, “Neden İran Silahlı Kuvvetleri’nin yarattığı bu fırsatı kullanmıyorsunuz? Neden barış ve dostluk eli uzatmıyorsunuz? Suriye, Lübnan ve Irak’ta teröristleri finanse etmenin ne anlamı var? Yemen’i bombardıman etmenin ne anlamı var? Ne gibi hedefler güdüyorsunuz? yaptığınız bu işlerle nefret tohumunu bölge halkının yüreğinde ektiniz ve er ya da geç bunun hasadını yapacaksınız” dedi.

Published in Rapor

Allah’ın adıyla

Komplo Planlarının Geri Tepmesi

ABD ve bölgesel müttefiklerinin Suriye ve Irak üzerindeki komplo planları geri tepmeye başladı. Daha önce defalarca işaret ettiğimiz üzere oyun kurucu ABD, oyuncu komşu müttefik ülkeler ve taşeron teröristler aynı cephede toplanmalarına rağmen herbirinin farklı hedefleri vardı.

Bu farklı hedefler bazı alanlarda örtüşürken bazı konularda çelişmekteydi. Öngörülen zamanda planları gerçekleşseydi bu kesimlerin her biri pastadan beklediği payı alacaktı. Suriye’de mevcut yönetimin yerine geçirilecek sünni tandanslı bir hükümet ABD ve İsrail’in işine geleceği gibi AKP Türkiyesi, Selefi Arabistan, rejim değişikliğine uğrayan Mısır ve Tunus’un beklentilerini karşılıyacak ve Suriyeli muhalifleri de iktidara geçirecekti. İç savaş uzayıp sahada taşeronlar arası mücadele şiddetleşince ve beklenmeyen aktörler(IŞİD ve Nusra gibi El-Kaide türevleri) ortaya çıkınca zamanında gerçekleşmeyen komplo planının ortakları arasında anlaşmazlıklar da gün geçtikçe derinleşmeye başladı.

Neye mal olursa olsun Suriye yönetimini yıkmaya odaklanan komşu müttefikler kullandırdıkları kimyasal silahları bile bu ülke hükümeti üzerine atmaya kalkışıp ispatlayamayınca kamuoyunun ilk tepkisiyle karşılaştılar. Çünkü onları bu maceraya teşvik eden ve her türlü cinayeti işlemekten çekinmeyen ABD’nin bu defa kendi çıkarları için bu yönteme göz yummamasını beklemiyorlardı.

Suriye’de rejimi yıkma planı geri tepince terörist çetelerini destekleyerek Irak’a yönlendiren komşu müttefikler, Irak içindeki dostlarının da yardımıyla başta Musul şehri olmak üzere kısa sürede birçok önemli merkezi ele geçirdi ve Bağdat kapılarına kadar dayandılar. Irak’ta Amerikan işgalinden sonra gündeme gelen “Sünni Devlet” projesi şimdi fiilen hayata geçirilmeye çok yaklaşmıştı.

İran’ın Suçu

Suriye’de olduğu gibi Irak’ta da zamanında harekete geçen İran eksenli direniş cephesi bu ülkeyi de parçalanmaktan kurtarmak doğrultusunda yerli halk güçlerini örgütlemeye başladı. Yani hem Suriye ve hem de Irak’ta İran’ın yapmış olduğu bu ülkeler gönüllü halk güçlerini örgütlemek ve cepheye sevketmek olmuştur.

ABD ve bölgedeki müttefikleri mezhebi ayrılıkları kullanarak sünnileri Irak’ta ve Suriye’de seçilmiş yasal hükümete karşı örgütlerken ve de Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya ve Kafkasya’dan Güney Asya’ya kadar birçok ülkeden binlerce teröristi bu iki ülkeye aktarırken İran bu ülkeler hükümetlerinin talebi üzerine bu ülkelere yasal yollarla askeri müsteşarlar göndererek yardımda bulunmuş ve bulunmaktadır.

Bölgede öne çıkan konjoktürün İran’ın elini güçlendirdiği inkar edilemez ve hatta İran’lıların bu durumu fırsat bilerek faraza çıkarları yönünde ve kendine yönelik uluslararası baskıları hafifletmek için kullanmaları da muhtemeldir. Ancak Suriye ve Irak ülkelerini kaosa sürükleyen, bu ülkelerde iç savaş çıkaran İran mıdır? IŞİD ve Nusra gibi ölüm makinası terör çetelerini besleyip bölgeye musallat eden İran mıdır? İran’ın suçu Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğü ve bağımsızlıklarını korumaları için yardım etmesi midir? Irak hükümetinin daveti ve talebi üzerine Irak’a müdahale etmeyip IŞİD terör çetesinin Bağdat’a girmesine engel olmamalı mıydı?!

İran’ın bu yardımları ve yasal yönetimlerin çağrısıyla müdahaleleri ister istemez bu ülkenin bölge halkları arasında nüfuzunu artıracaktı. Bölgesel meseleleri çözmek doğrultusunda ABD’nin yedeğine takılmak yerine bölge halklarıyla işbirliğine geçecek her ülke İran gibi aynı nüfuz ve sevgiye mazhar olurdu. İran’ı şiicilik yapmakla suçlayanlara sormak gerekir: Irak Kürdistanı halkı ve Yerel Yönetimi şii oldukları için mi IŞİD’in saldırılarına karşı İran tarafından korundu ve silah yardımında bulunuldu? Daha önemlisi Filistin halkı şii oldukları için mi İsrail’e karşı Gazze savaşında açıkca desteklendi ve bu destek açıkca ilan edildi? Bu yardımlar İran’a yeni bir konum kazandırıyorsa bundan ibret dersi mi almak gerekir yoksa ihtilafları, mezhebi taasupları daha bir körüklemek mi?

Şii Milisler Sünni Şehirlerine Girmesin, Nakaratı

ABD’nin bölgesel müttefikleri Selefi Suudi Krallığından AKP Hükümetine, satılmış kapıkulu ulemasından Barzani’nin yerel yönetimine kadar çeşitli çevrelerin son sıralarda tekrarlayıp durdukları nakaratlardan biri de Irak’lı Şii Milis Güçleri dedikleri gönüllü halk güçlerinin IŞİD’den kurtarılacak şehirlere girmemesi gerektiğine dair saçmalamalardır.

Birincisi; Şii milisler dedikleri bu ülke nüfusunun %65’ini oluşturan Şii halkın çocuklarıdır, Irak’ın toprak bütünlüğü ve bağımsızlığını korumak isteyen, buna herkesten daha çok hakkı olan ve bu yolda canlarını feda etmeye hazır Irak’lı gençlerdir, Kuzey Afrika ve Kafkasya’dan getirilip bu ülkeye musallat edilen teröristler değil.

İkincisi; Şii halk kadar olmasa da bu mücadeleye Irak’ın çeşitli bölgelerindeki sünni aşiret mensupları da katılmaktadır. Daha ilginç olanı bu mücadelenin sünni savunma bakanının komutasında sürdürülmesidir.

Üçüncüsü; Sünni bölgelerine şii milisler girmesin de bu bölgeleri IŞİD işgalinden kim kurtarsın peki? Eğer mevcut Irak ordusu bunu başarabilseydi zaten işgale karşı direnir ve bölge ülkelerinde eğitilip donatılmış ve modern silahlara sahip IŞİD’in bu bölgelere girmesini önlerdi. Önleyemediğine göre halkın seferber edilmesi kadar doğal bir teşebbüs olabilir mi? Buna karşı olanların IŞİD’le açık gizli ilişkileri de dikkate alındığında şii halk güçlerine itiraz etmeleri daha iyi anlaşılmıyor mu?

Bu nakaratları tekrarlayanlar ya bu bölgelerin IŞİD işgalinde kalmasını ya da kendi yandaşlarına teslim edilmesini istiyorlar. Birinci görüşte olanlar, yani IŞİD işgalinin devam etmesini isteyenler şii milislerin güçlenmesine tahammül edemedikleri için gerçek niyetlerini işte böyle dışa vurmaktalar. Yandaşlara teslim edilmesini isteyenler bunun mümkün olmadığını herkesten daha iyi biliyorlar. Bu bölgeleri IŞİD’e teslim edenler zaten sizin yandaşlarınız değil mi? Bir defa hainlik edenlerin aynı hainliği tekrarlamayacaklarını kim garanti edebilir?

Başkaları da çıkıp Arabistan’da şiilerin yaşadığı doğu bölgelerine veya Türkiye’de Alevilerin yoğunlukta yaşadığı bölgelere Vahabiler veya sünniler giremez dese nasıl bir tepki verirler acaba bu cenaplar?! Yoksa kendi ülkeniz söz konusu olduğunda ayrılıkçılık olarak nitelenen şey Irak ve Suriye’de meşru mu oluyor?!

ABD güdümündeki ve müttefik rejimlerin bu tavırları üstlendikleri görev gereği normal karşılansa da İslamcılık iddiasında bulunan çevreler ve İslam alimi iddiasıyla fetvalar veren – El Ezher alimleri misali- zevatın bu konudaki tavırları ise daha bir üzücü ve bir o kadar da gülünçtür.

Yazarlarımızdan Munatazar Musavi’nin son makalesinde etraflıca üzerinde durduğu üzere Türkiye’nin İslamcıları tam bir akıl tutulmasına yakalanmış bulunuyor.

Bunlara göre; elin oğlu Kuzey Afrika’dan Kafkasya’dan gelip Suriye ve Irak’ta katliam yapınca mücahit oluyor ama Suriyeli ve Iraklı gençler örgütlenip ülkelerini savunmak ve işgalden kurtarmak istediklerinde mezhepçi oluyorlar!

Ziya Türkyılmaz

Tagged under

İran İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu Kudüs Birlikleri Komutanı General Süleymani, terör örgütü IŞİD'in, yolun sonuna geldiğini belirtti.


Kudüs Birlikleri Komutanı General Kasım Süleymanı Kerman'da İslam İnkılabı'nın zafer yıldönümü münasebetiyle düzenlenen bir etkinlikte yaptığı konuşmada, Irak'taki IŞİD ve diğer terörist gruplara indirilen ağır darbelere göre, bu grupların yolun sonuna geldiğinden emin olduğunu dile getirdi.
İslam İnkılabı'nın emsalsiz kazanımlarına işaret eden General Süleymani, emperyalizmin son kozu olarak, tekfirci grupları kullanarak, İslam'ın simasını bozmaya ve Müslümanlar arasında ihtilaf ve savaş çıkarmaya çalıştığını belirtti.
Bugün İnkılab'ın bütün bölgeye, Bahreyn ve Irak'tan tutun Suriye, Yemen ve Kuzey Afrika'ya kadar bir alana ihraç edildiğine dair işaretlere tanıklık ettiklerini söyleyen Kudüs Birlikleri Komutanı, direniş cephesi karşısında art arda yenilgi alan emperyalizm ve Siyonizm'in, İslam Cumhuriyeti'nin gücü ve kendilerinin acziyetini itiraf ettiğini vurguladı.
Lübnan Hizbullah Hareketi'nin son zamanlarda Siyonist rejime karşı gerçekleştirdiği başarılı operasyonuna dikkat çeken General Süleymani, işgal rejim ordusuna yüksek seviyde hazırlıklı olmasına rağmen Hizbullah'ın darbe indirmeyi başardığını gösterdiğini sözlerine ekledi.

Published in Rapor

İran Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri, batılı ülkelerin Orta Doğu halkının haklarını gözardı etmesi ve yönetimleri terörizm ile değişirmeye çalışmak konusundaki yanlıi ısrarı nedeni ile ttekfiri örgütlerin gün yüzüne çıktığını belirtti.


MHA'nın haberine göre, Tahran'a gelen Hindistan Ulusal Güvenlik Danışmanı Ajit Doval ile görüşen İran Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Şemhani, İran ve Hindistan arasıdanki kültürel ve tarihi ortaklıklara dikkat çekerek, stratejik ortak olan iki ülke arasındaki ilişkilerin ulusal çıkarlar ve bölgesel huzur çerçevelerinde gelişmekte olduğunu vurguladı.

Şemhani bu görüşmede ayrıca iki ülkenin liman yapımı ve demir yolları ile ilgili işbirliklerinin gelişmesini ilgi ile karşıladığını belirterek, ekonomik ve ticari anlaşmaların en kısa zaman içerisinde uygulamaya geçmesi ile İran ve Hindistan arasındaki ilişkilerde yeni bir dönem açılacağını söyledi.

İran'ın yeni bir terör akımının geliştiği ve bazı batılı ülkeler ve bölgedeki işbirlikçilerinin Suriye ve Irak'taki tekfiri terör örgütlerine destek vermeleri ile ilgili yaptığı uyarıları hatırlatan Şemhani, "Malesef batılı ülkelerin, Orta Doğu halkının hakları ve iradesini gözardı etmek ve ülke yönetimlerini terörizm kullanarak güçten almaya çalışması konusundaki gösterdiği ısrar, tekfiri örgütlerin oluşması ve bölgedeki krizin tırmanmasına neden olmuştur" dedi ve Bağlantızılar Hareketi üyelerinin, terör ile mücadele ve dünyaya barış ve huzur kazandımak konusunda daha ciddi çalışmalar gerçekleştirmesi gerektiğini ekledi.

Hindistan Ulusal Güvenlik Danışmanı Ajit Doval ise bu görüşmede İran'ın terör ile mücadele ve batı Asya'nın huzuru ve güvenliğindeki önemli rolüne dikakt çekerek, iki ülke arasındaki ilişkilerin farklı alanlarda gelişmesi isteğinde bulundu. Doval ayrıca iki ülkenin bölge güvenliği konusundaki önemli rollerine dikakt çekerek, "İran ve Hindistan arasındaki ilişkiler, hiçbir zaman üçüncü bir ülkenin etkisi altında kalmamıştır ve ikili çıkarlar doğrultusunda devam etmiştir" dedi.

Published in Rapor

İran’ın istikrarı ve ilerlemesi neyle açıklanabilir? Bu tek bir kelime ile özetlenebilir: İslam. Liderlerinin gösterişsizliği aşikar biçimde, İmam Hamanei’den başlamak üzere, aşağı doğru akmaktadır.


Emperyalist ve Siyonist güçlerin sürekli saldırılarına rağmen İslam Devriminin 36 yıl nasıl ayakta kaldığı ilham vericidir. Buna sebep, İran halkının İslama olan sadakati ve muttaki liderliğinin takvasıdır.

 Dünyadaki, özellikle Müslüman Doğu’daki (Ortadoğu) birçok karışıklığa rağmen bölgede bir ülke "İslami İran" aydınlığın ve istikrarın yol göstericisi olarak durmaktadır. Onlarca yıldır halen yürürlükte olan Batı’nın gayrimeşru yaptırımlarına, dış saldırılara ve kitlesel iç sabotajlara rağmen gerçekten dikkat çekici olan İslam Cumhuriyeti’nin sadece ayakta kalmayıp iyi ilerlemeler kaydetmesidir. Diğer ülkeler olsa uzun zaman önce çökmüştü.

İran’ın istikrarı ve ilerlemesi neyle açıklanabilir? Bunun sadece ona bahşedilen, fırtınaları dindirecek geniş petrol ve gaz varlığının olmasına bağlanması yanlıştır. Nihayetinde, diğer petrol üreticileri "Irak, Libya, Suriye ve Suudi Arabistan" bile karışıklıklarca kuşatılmıştır. Irak, mükerrer saldırı ve yaptırımlarla harap olmuştur. İslami İran da bu tür saldırılara, ironik bir biçimde Irak tarafından bile, maruz kalmıştır; ancak halen güçlü durmaktadır. Libya tümüyle parçalanmıştır, görüşülecek bir hükümet bile yoktur. Suriye yurtdışından körüklenen ve finanse edilen bir savaş içersinde kaybolmuştur. Bu büyük komploya dayanmasını sağlayan İran destekli Hizbullah’a ve İran’ın kendisine minnet duymaktadır. Yapay krallık Suudi Arabistan, 28 Ocak’ta ABD başkanı Obama tarafından “istikrar adası” olarak tanımlanmasına rağmen -Suudiler Dikkat! Jimmy Carter’ın 1977’nin sonlarında Şah rejimini “istikrar adası” ilan eden felaket getirici sözlerini hatırlayın!- uçurumun kenarında sallanmaktadır. Varlığını sürdürebilmesinin garantisi artık yoktur ve bu sadece bir kralı kaybetmesinden veya yeni kralın akıl sağlığı ile ilgili sorunlar yaşamasından değil iç çelişkilerin birikimindendir.

İran’ın istikrarı ve ilerlemesi neyle açıklanabilir? Bu tek bir kelime ile özetlenebilir: İslam. İran, halkının ihtiyaçlarını karşılamada İslami bir yol izlemiş, ezilenlerin adilce muamele gördüğü bir sistem kurmuştur. Doğru, İran mükemmel değildir, hiç olmamıştır ve olmayacaktır, ancak neredeyse diğerlerinin tümünden çok daha iyi durumdadır. Suudi Arabistan ve Pakistan’dan farklı olarak İslam’a yaklaşımı yüzeysel değildir. İslami idealleri yaşatmak için samimi bir sadakat vardır. Liderlerinin gösterişsizliği aşikar biçimde, Rehber İmam Ali Hamaney’den başlamak üzere, aşağı doğru akmaktadır. Takva (Allah’ın gücü ve varlığının öz bilinci) muttaki olan üst liderlerinden örnek yaşamlarına  imrendirecekleri alt kısımdakilere doğru yayılmaktadır ve zenginlik açgözlü bir üst tabakanın elinde toplanmamıştır.

Diğer tüm Müslüman toplumlarda, takva genellikle fakir, ezilmiş kitleler arasında (ya da onu anlayabildikleri kadarı) mevcuttur, ancak bu üst mevkilerdekilere yayılmaz. Bunun yerine, zenginlikler üst mevkilerdekilerin elinde birikmiştir. Bu, toplumda kırgınlık ve istikrarsızlar oluşturur. Türkiye ve Malezya gibi istisnalarda sınırlı manada istikrar oluşu şaşırtıcı değildir.

İslami İran’ın diğer iki dikkat çekici yönü; dış müdahale ve etkilerden tümüyle bağımsız oluşu ve dış borcunun bulunmamasıdır. Hangi kriterlerle ölçülürse ölçülsün bunlar olağanüstü başarılardır. Batı’nın yağmacı güçleri herhangi bir ülkenin bağımsız hakimiyet kurmasına hoşgörü göstermemektedir; büyük askeri güçlerini söz dinlemeyen ülkeyi tekrar çizgilerine getirmede kullanmaktadırlar. Bunu kırk yıla yakın zaman boyunca İran üzerinde de denemişler, ancak çok kötü bir şekilde başarısız olmuşlardır. Benzer şekilde  uluslararası finans sistemlerinin parçası olmaması sayesinde –İran,uluslararası bankerler ve hırsızlar tarafından idare edilen  Uluslararası Kuruluşların Bankalarına üye değildir- zenginlikleri bir azınlıkta toplayıp diğerlerini yoksullaştıran kapitalist finansal sahtekârlıkları da ustalıkla savuşturmaktadır.

Halkın bu baskılara karşı koymasını sadece İslami esaslara bağlılığı sağlamaktadır. İran bu tür değerlerin simgesidir ve diğer Müslümanların, şayet mezhepçi at gözlüklerini çıkarmaları durumunda, gıpta edecekleri bir modeldir.

 Zafar Bangaş/Crescent-online

intizar

 

Çarşamba, 14 Ocak 2015 00:00

AKP bölgede İhvancı rolünde

Türkiye, resmi olarak laik bir devlettir. Ancak bölgede, Irak ve Suriye’de, Sünnileri müdafaa rolünü oynuyor. Halbuki İran her türlü mezhebi rolü reddediyor. İran, Filistin’i destekliyor ki, onlar Sünni… Suriye’yi destekliyor ki, orada da laik Baas Partisi iş başında… İran, mezhep siyasetini kesin olarak reddediyor. İran, siyasetinin merkezine bütün Müslümanları ve İslam’ı alıyor.
 

 
Ruyveran, ‘Türkiye’yi yöneten siyasilerin; yaptıkları yanlışlara, aldıkları risklere ve bölgedeki maceralara son vermelerini ümit ediyorum’ dedi.

İran Dışişleri Bakanlığı Uluslarası İlişkiler Öğretim Görevlisi Dr. Hüseyin Ruyveran ile bölgedeki son durumu ve petrol fiyatlarındaki düşüşü konuştuk. Ruyveran, AKP Hükümeti’nin izlediği dış politikayı eleştirerek ‘İhvan’ endeksli bir çizgi izlediğini ve bunun en çok Türkiye’ye zarar verdiğini söyledi. 

 

- Suriye’nin geleceği için Moskova’da yapılacak toplantıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Suriye’de nizamın değişmesi gerektiğini isteyenler arasında maalesef Türkiye hükümeti de var. Suriye’deki yönetim halkın kararına göre kalır ya da değişir. Türkiye’deki hükümetin müdahaleci girişimlerine göre değil. Bu siyasi tutum tamamen anormal bir durumdur. Türkiye’nin tutumuna uluslararası hukukta ‘içişlerine müdahale’ denir. Bu, komşu bir ülkenin egemenliğine saygısızlıktır.

İran, Suriye’nin geleceğinin bizzat bu ülke halkı tarafından belirlenmesi gerektiğine inanıyor.

Suriye’deki tekfirci terörizmin yok edilmesi için askeri çözümün yanı sıra siyasi çözüm de olmalı. Suriye siyasi muhalefet hareketi de siyasi geçiş sürecine katılmalı, çözümün bir parçası olmalı.

İran ve Rusya’nın üzerinde anlaştığı konu, yol haritası belirlemek üzere Suriye’deki siyasi grupların Moskova’da bir araya gelmeleridir. Halihazırda ne Rusya ne de İran’ın bir planı planı var. Ancak her iki ülke de Suriye yönetiminin muhalefetle diyalog kurmasından yana… Ki, böylece ulusal bir uzlaşıya varılsın ve mevcut kriz aşılsın.

 

- Yakın bir tarihte Türk Dışişleri Bakanı Tahran’da “ İran ile Suriye konusunda küçük fikir ayrılıklarımız dışında aynı düşünüyoruz” dedi. Sizce Türkiyenin Suriye meselesine bakışı değişiyor mu?

İran ve Türkiye arasındaki görüş farklılığı birkaç konudadır. Türkiye, resmi olarak laik bir devlettir. Ancak bölgede, Irak ve Suriye’de, Sünnileri müdafaa rolünü oynuyor. Halbuki İran her türlü mezhebi rolü reddediyor. İran, Filistin’i destekliyor ki, onlar Sünni… Suriye’yi destekliyor ki, orada da laik Baas Partisi iş başında… İran, mezhep siyasetini kesin olarak reddediyor. İran, siyasetinin merkezine bütün Müslümanları ve İslam’ı alıyor.

Türk dış politikası “İhvancı” rolünde. Suriye, Mısır, Libya, Tunus ve diğer bazı ülkelerde İhvan taraftarları var. Türkiyenin milli çıkarları bu siyaset sonucu çok büyük zarar görüyor. Ancak Türk hükümetinin bu konuda tamamen çift taraflı bir tutumu var. Hem İsrail hem Filistin ile irtibatı var. Hem NATO’da hem ondan ayrı bir durum içinde… Bir yanda Mavi Marmara diğer yanda İsrail ile askeri işbirliği.

 

AKP MACERACI

İran’ın durumu açık ve net. Ne olduğu belli. Ancak maalesef Türk hükümetinin, bölgedeki çelişkili tutumu hem kendisini şaşkına çevirmiş hem de diğerlerini…

İran, İslam ülkeleri arasında çatışma olmaması gerektiğini düşünüyor. Bu yüzden İran, Suriye konusundaki keskin görüş ayrılığına rağmen Türkiye ile istikrarlı ve sakin bir ilişkiyi sürdürmeye çalışıyor. 

Türkiye yönetimindeki siyasilerin, bugüne kadar yaptıkları yanlışlara, aldıkları risklere ve bölgedeki siyasi maceralara son vermelerini ümit ediyorum. Çatışma, katliam, kafa kesmelerin olmadığı bir döneme yeniden dönülmesini umut ediyorum.

 

- İran ve Türkiye ilişkileri Suriye ekseninde nasıl şekillenir?

Türkiye ve İran, Suriye meselesini dışarıda tutarak, ekonomik ve siyasi ilişkilerini sürdürme konusunda uzlaşmış durumdalar. Bu iyi bir uzlaşmadır. İran, Türkiye ile siyasi ihtilafının artmasını ve farklı yansımalarının olmasını istemiyor.

 

‘TÜRKİYE VE İRAN BELİRLEYİCİ’

- Batı Asya’da yaşanan sorunlar nasıl aşılacak?

Güneydoğu Asya’da ASEAN oluştu. Bölgemizde de EİT var. Suriye ve Irak’ı da içine alarak daha aktif olabilir ve bölge ülkelerinin çıkarları doğrultusunda faaliyette bulunabilir. 5 ülke, 5 deniz de olabilir, ancak irade lazım. Pakt ve birliklerde 1+1 sadece 2 etmez 3, 4, 5 ve daha fazlası olabilir. Bu ülkeler bir araya gelirse ve ekonomik bir birlik oluştururlarsa kesinlikle bölgenin yararınadır.

 

‘BEA’NIN 40 MİLYAR DOLAR AÇIĞI VAR’

- İran, Türkiye ve Rusya son dönemde ticari bir birliktelik içinde… Ticarette dolar yerine milli paraların kullanılması yönünde de bir bir tercihte bulundular. Bu ekonomik olduğu kadar siyasi bir hamle. Ticarette milli paraların kullanılması nasıl değerlendirilmeli?

ABD, aslında Türkiye-İran, Rusya-Türkiye, İran-Rusya arasındaki ticarete doğrudan müdahale etmiyor, ancak doları bir araç olarak kullanıyor ve böylece müdahalede bulunuyor. 

İran, Türkiye ve Rusya arasındaki ticarette dolar yerine milli paraların kullanılması öncelikle Batı’nın müdahalesini ortadan kaldırır. Bu ülkelerin daha bağımsız hareket etmelerini sağlar. Doların uluslararası dolaşımını da sınırlamış olur. 

İlgili ülkelerin doların kullanılmaması yönündeki kararının çok olumlu sonuçları olabilir. Batı’nın müdahalesi olmadan daha rahat ve bağımsız karar verebilirler.

 

- İran ve Rusya şu sıralar petrol fiyatlarının düşmesinden dolayı sıkıntı yaşıyor. Bu durumu biz, Amerika’nın nükleer müzakerelerde İran’ı zor duruma düşürmek için Suudi Arabistan eliyle yaptığı müdahale olarak okuyoruz. Siz nasıl yorumluyorsunuz?

Suudi Arabistan, petrol üretimini artırdı ve fiyatlar 50 küsur dolara kadar düştü. Suudi Arabistan’ın başlattığı bu oyun aslında ‘kaybet-kaybet’ çerçevesinde ele alınabilir. Sadece Rusya, İran ve Venezuela değil, Suudi Arabistan’ın kendisi de bundan zarar görüyor ki 40 milyar doları bulan bir bütçe açığı söz konusu. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Kuveyt, Katar, Umman, Bahreyn bunların hepsinin bütçesi açık verdi. Oyun ‘kaybet-kaybet’ oyunudur. Bu süreçte İran da etkilenecek ancak bu çok ağır olmayacak. Çünkü zaten İran petrolüne ambargo uygulanıyor.

aydınlık

Tagged under

Türkiye’de Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, Türkiye’den Suriye’ye gelip terör örgütü IŞİD ve Nusra Cephesine katılan 12 bin kişinin bulunduğunu söyledi.

 

Rotahaber web sitesinin haberine göre Özdağ; Suriye’ye gelen söz konusu bu kişilerin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğunu belirtti. Özdağ, bunların bir kısmının tek başlarına geldiklerini, bir kısmının ise ailesini de yanında aldıklarını ifade etti.

Suriye’de tekfirci terör örgütlere katılımların sadece Türkiye’den olmadığına da dikkat çeken Özdağ, “Örneğin Kazakistan’ın kuzeyinden 400 kişilik bir aile gidip Rakka’ya yerleşmiş, bazıları ailece gidiyorlar” dedi.

Ümit Özdağ, başkanı olduğu enstitüdeki çalışmayla ilgili ortaya çıkan bilgileri Taraf’a anlattı. Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’in büyükelçiler konferansında söylediği, “Türkiye sınırından Suriye’ye geçmek isteyen 100 bin kişiyi önledik. Bunun yedi binden fazlası yabancı savaşçıydı” sözüne atıfta bulunan Özdağ, “Bunun anlamı 93 bin tanesi Türk demektir” dedi.

Bilindiği üzere ordu birliklerimizin muhtelif bölgelerde terör çetelere yönelik operasyonlarında şu ana dek çok sayıda Türkiye vatandaşı terörist öldürüldü, birçoğu da canlı olarak tutuklandı.
 

Published in Rapor

İran İslami Şura Meclisi Başkanı Suriye, Lübnan ve Irak’a gerçekleştirdiği 6 günlük bölgesel ziyaretin ardından Tahran’a döndü.


Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, İran İslami Şura Meclisi Başkanı Ali Laricani 6 günlük bölgesel ziyaretinin ardından dönüş yaptığı Mehrabad Uluslararası Havalimanı’nda gazetecilere karşı yaptığı açıklamalarda bölgesel konularda bölge ülkeleri arasında görüş birliği hakim olduğunu belirtti.

Laricani  Suriye, Lübnan ve Irak’a gerçekleştirdiği ziyaret sırasında ekonomik konuların da ele alındığını söyleyerek, “Bu üç ülkeye gerçekleştirdiğimiz ziyaretin en önemli hedeflerinden birisinin tabi ki terör ile mücadele konusuydu, çünkü bu önemli sorun şu anda bölgenin en önemli sorunlarının başında gelmekte ve Irak, Suriye ve Lübnan ülkeleri de bu sorun ile yüz yüze olan ülkelerin başında gelmekteler” dedi.

İslami Şura Meclisi Başkanı ayrıca Suriye’de artık koşulların eskisi gibi olmadığını ve bu ülkenin yavaş yavaş teröristlerin ağırlığı ve baskısından kurtulduğunu ama uluslararası medyada Suriye’nin bu gerçeklerinin yer almadığını belirterek, “Lübnan temaslarımız sırasında ise bu ülkenin terörist akımlara karşı etkili ve başarılı bir mücadele yürüttüğünü gördük ve Lübnan bu konuda büyük başarılara imza atmıştır, diğer taraftan ise Irak’ta bir siyasi uzlaşının hakim olduğuna şahitizdir, bu olumlu gelişme yakın zamanda sağlanmış ve ne mutlu ki şu anda Irak’a milli birlik ve uzlaşı ortamı hakim” diye açıklamalarda bulundu.

 

Published in Rapor
Tagged under
Pazartesi, 22 Aralık 2014 00:00

İran Meclis Başkanı Suriye'de

İran İslami Şura Meclisi Başkanı Ali Laricani 4 günlük Suriye, Lübnan ve Irak ziyaretinin ilk ayağı olan Suriye'de.

İran Meclis Başkanı Beşşar Esed ile görüştü
İran İslami Şura Meclisi Başkanı Ali Laricani Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esed ile bir araya geldi.
Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, üst düzey bir diplomatik heyet eşliğinde bölge ülkelerine 4 günlük bir ziyaret çerçevesinde Suriye’nin başkenti Şam’da bulunan İran İslami Şura Meclisi Başakanı Ali Laricani Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esed ile bir arya gelerek ikili ilişkiler ve bölge gelişmeleri ele alındı.

Laricani’yi Suriye, Lübnan ve Irak’a  gerçekleştireceği bu ziyarette, İran İslami Şura Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Siyaset Komisyonu başkanı Alaaddin Burucerdi, Dışişleri Bakan yardımcısı Hüseyn Emir Abdullahiyan ve bazı milletvekillerinin yanı sıra dışişleri bakanlığı yetkililerinden oluşan üst düzey bir heyet de eşlik etmekte.

“İran Suriye’nin yanında”
İran İslami Şura Meclisi Başkanı Suriye Meclis Başkanı ile görüştü.
İran İslami Şura Meclisi Başkanı Ali Laricani Suriye, Lübnan ve Irak’a gerçekleştireceği ziyaret çerçevesinde Suriye’nin başkenti Şam’a vardı ve Suriye Meclisi Başkanı Muhammed el Laham ile bir araya geldi.

Laricani el Laham ile yaptığı görüşmede “Teröristleri destekleyenler Suriye savaşı sayesinde direnişin nasıl bir şey olduğunu görmüşlerdir”dedi.

İran İslami Şura Meclisi Başkanı ayrıca terör örgütlerinin kendilerini destekleyen ülkeler için bazı zorluklar ve sorunlar çıkardıklarını belirterek, “Suriye halkı ve devleti büyük acılar ve zorluklar yaşamıştır ama şu aşamada en zor aşamayı geçmeyi başarmış ve elde ettiklerini korumalı”diye konuştu.

Ali Laricani İran’ın her zaman Suriye’nin yanında olduğunu ve İran’ın Suriye’ni direnişçi bir ülke olarak gördüğünü ekledi.

Bu ikili görüşmede Suriye Meclisi Başkanı Muhammed el Laham ise İran devleti ve halkına Suriye halkının yanında oldukları için teşekkür etti.

 

O/SH

 

Published in Rapor

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, Tahran’ı ziyaret eden Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na Suriye halkının kendi geleceğini kendisinin belirlemesi gerektiğini söyledi.
 

İrna haber ajansının haberine göre İran’a bir günlük resmi bir ziyaret gerçekleştiren Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, İranlı yetkililerle ikili ilişkiler ve bölgesel konularda görüş alışverişinde bulundu.

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, görüşme ile ilgili yaptığı açıklamasında Türkiye ile İran arasında tüm alanlarda geniş kapsamlı bir ilişki bulunduğunu belirterek ikili işbirliğinin sürmesinin bölgedeki güvenlik ve istikrara da katkı sağladığını söyledi.

Türkiye ile birçok konuda görüş birliği içinde olduklarını, bazı konularda görüş farklılıklarının olmasının da doğal olduğunu belirten Cevad Zarif, görüş farklılıklarının diyalog ve işbirliği ile ortadan kaldırılabileceğini söyledi ve “ortak düşman; bölgedeki aşırılıklar, terörizm ve taifeciliktir” dedi.

Türkiye ve İran arasındaki en önemli görüş ayrılıklarından birini oluşturan Suriye konusuna da değinen Zarif, “Suriye halkı yabancı herhangi bir ülkenin müdahalesi olmadan kendi kaderi konusunda kendisi karar vermelidir. İran İslam Cumhuriyeti bu konudaki bakış açısını 4 maddelik çözüm planı ile ortaya koymuştur” dedi.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da IŞİD’in tüm bölge için bir tehdit olduğu belirterek Türkiye ve İran’ın teröre karşı işbirliği içinde olduğunu vurguladı.

 Ajanslar

 

 

Published in Rapor