Displaying items by tag: İran

Pazar, 19 Nisan 2015 02:27

Ulusal Ordu günü

Cumhurbaşkanı bölgede terör gruplarının durdurulması gerektiğini vurgulayarak, “Terörün finans ve düşünce kaynağı ile de daha ciddi mücadele edilmesi gerekiyor” dedi.

 

Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Avustralya Dışişleri Bakanı Julie Bishop ile gerçekleştirdiği görüşmede terör ile mücadele edilmesi ve bilgisiz gençlerin bu terör gruplarına katılmamaları için bu problemin kökten hal edilmesi ve çözülmesi gerektiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Ruhani ayrıca İran’ın terörle mücadele konusunda tüm ülkeler ve Avustralya ile beraber çalışmak için hazır olduğunu belirtti ve “Terör insan oğlu için büyük bir tehlikedir, tüm devlet ve halkların din, mezhep ve ırkına bakmaksızın terör olayları karşısında birlikte ve aynı zamanda tepki göstermeleri için çalışmalıyız”diye konuştu.

Ruhani Yemen konusuna da temas ederek, “Değişik problemlerin bir çözüme kavuşması için siyasi girişim ve diyaloğun kullanılması grekiyor. Bu bağlamda Yemen krizinin de tek çözüm yolu siyasi diyaloğdan geçiyor ve masum halkı bombalamakla bir yere varamazsınız. Bu konuda Birleşmiş Milletler bir heyet göndererek Yemen’e karşı düzenlenen bombardımandan yirmi küsür gün içerisinde kimlerin öldüğünü ortaya çıkarabilir” dedi.

Bu görüşmede Avustralya Dışişleri Bakanı Julie Bishop ise İran Cumurbaşkanı Ruhani’nin bölgesel ve terör konusundaki görüşlerini taktirle karşıladığını belirterek, İran ve Avustralya arasındaki ikili ilşkilerin çok eski olduğunu söyledi.

Bishop sözlerinin bir diğer kısmında İran ve 5+1 Grubu arasında devam eden Nükleer Müzakereler’i desteklediklerini ve nihai bir anlaşma sonrası da İran’a karşı uygulanan ambargo ve yaptırımların kalkmasının yeni bir dönemin başlangıcı olabileceğine vurgu yaptı.

Published in Rapor

İslami İran’ın BM nezdindeki  temsilciliği, İran dışişleri bakanının  Yemen  buhranının çözümüne dair dört maddelik  teklifini içeren mektubu  BM  genel sekreter vekiline teslim etti.

 

İran’ın BM nezdindeki temsilcisi ve büyükelçi Gulam Ali Huşro, İran dışişleri bakanı Muhammed Cevad Zarif’in  Yemen buhranının çözümüyle ilgili dört maddelik teklifini içeren mektubu BM genel sekreteri Ban Ki Muun’un gıyabında  onun vekili Yan İlyason’la görüşmesinde ona teslim etti.

İran dışişleri bakanının sunduğu dört maddelik önerinin yer aldığı mektupta, Suudi Arabistan’ın Yemene başlattığı hava saldırıları sonucu Yemen’de durumun her geçen gün çok daha kötü olduğuna işaret edilirken, bu saldırıların açık bir şekilde en temel insan hakları ilkeleri ve BM bildirgesini çiğnediğine dikkat çekildi.

İran İslam Cumhuriyeti,  Yemen’de buhranın askeri çıkış yolu olmadığını ve  barış ve sebat için tek yolun, Yemen’de bütün partilerin yabancıların müdahalesi olmaksızın  kapsamlı milli uzlaşı hükümetinin kurulmasından  geçtiğine vurgu yapmaktadır.

İran İslam cumhuriyeti bu hedefe varmak için, BM bildirgesi ve insan hakları ilkeleri çerçevesinde 4 maddelik teklifinde;   ateşkesin derhal sağlanması ve yabancıların  askeri saldırıların derhal durması,  kayıtsız şartsız bir şekilde Yemen halkına  sağlık ve  insani  yardımların derhal gönderilmesi, Yemenli bütün siyasi grup ve partiler arasında milli görüşmelerin   tekrar başlaması ve Yemen’de milli uzlaşı ve koalisyon hükümetinin kurulması yer almaktadır.

İran mektubunda BM’lerin  elindeki yetkileri Yemen sorununun sona erdirilmesi ve Yemen’e yönelik  saldırıların durdurulması için kullanması temennisi yer alırken, bir an önce Yemen’de facianın durdurulması ve sorunun siyasi yolla halledilmesi için  gerçek  görüşmelerin başlatılması için girişimde bulunması umudu dile getirildi.

Published in Rapor
Tagged under

İran ve Rusya savunma bakanları Moskova'da yaptıkları görüşmede, iki ülke arasında bölgesel ve uluslar arası meseleler konusunda görüş alış verişlerinde bulundu.

Mehr Haber Ajansı'nın İRNA'dan aktardığı habere göre, İran İslam Cumhuriyeti Savunma Bakanı Tuğgeneral Hüseyin Dehgan, Rusya Ferderasyonu Savunma Bakanı Sergey Şaygo ile görüşmesinde, dünyada kalıcı bir barışın sağlanması için Amerika ve müttefiklerinin yayılmacılığa dayalı siyasetleri karşısında bir direniş cephesinin olması gerektiğini söyledi.

Dehgan, Rusya'nın bölgesel ve uluslararası meselelerle ilgili görüşünün İran'a yakın olduğunu belirterek, Tahran'ın Amerika'nın güvenilir bir dost ve müttefik olamayacağına dair Rusya'nın görüşüne destek verdiğini söyledi.
Sözkonusu görüşmede Rusya Savunma Bakanı Şaygo da, İran ve Rusya arasında ilişkilerin gelişmesini olumlu olarak nitelerken, ikili ilişkilerin bölgesel ve dünya istikrarında önemli olduğunu söyledi ve yakın bir zamanda, ortak tehditlere karşı mücadele amacıyla, İran, Rusya ve Çin arasında üçlü bir oturumun gerçekleşeceğini söyledi.
İran ve Rusya savunma bakanları ayrıca Rusya'nın İran'a bu yılın sonuna kadar teslimatını yapacağı S-300 hava savunma füze sistemleriyle ilgili olarak teknik konularda da görüştü.

Savunma Bakanı:“Suudi Arabistan, Yemen’e saldırmakla kendi çöküşünü hazırlamıştır”
Şangay İşbirliği Örgütü Güvenlik Konferansı’nda konuşan İran Savunma Bakanı, Suudi Arabistan’ın Yemen’e karşı başlattığı hava saldırıları vesilesiyle kendi çöküşünü kendi elleriyle hazırladığını söyledi.

Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, Moskova’da düzenlenen Şangay İşbirliği Örgütü Güvenlik Konferansı’nda konuşan İran İslam Cumhuriyeti Savunma Bakanı Hüseyn Dehgan, Suudi Arabistan’ın Yemen’e karşı başlattığı hava saldırıları vesilesiyle kendi çöküşünü kendi elleriyle hazırladığını söyledi.

Dehgan ayrıca Suudi Arabistan’ın Yemen’e karşı düzenlediği hava saldırılarında ağır ve gelişmiş bombalar kullanarak, Yemen alt yapısını imha ederken bu ülkenin mazlum  halkının ölümü ve yaralanmasına da yol açtığını ve bu olayların Siyonist İsrail Rejimi’nin mazlum Filistin halkına yönelik gerçekleştirdiği saldırı ve cinayetleri aratmadığını da ekledi.

 

Published in Rapor

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İran’a S-300 füze savunma sistemi sevkiyatının önündeki yasal engeli kaldırdı.


Kremlin Basın dairesinden yapılan açıklamaya göre Rusya’nın İran’a S-300 füzesi sevk etmesini engelleyen yasak, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in kararıyla iptal edildi. Açıklamada, “Karar, Rusya topraklarından (hava sahası dahil) İran İslam Cumhuriyeti’ne transit sevkiyat yapılması ve İran’a deniz ve hava yoluyla S-300 füze savunma sistemleri sevk edilmesi önündeki yasağı kaldırıyor” denildi.

Rusya ve İran, 2007 yılında 800 milyon dolar değerinde S-300 füze savunma sistemi anlaşması imzalamıştı. Ancak BM’nin İran’a nükleer programı nedeniyle uyguladığı uluslararası yaptırımlar nedeniyle, 2010 yılında dönemin Rusya Devlet Başkanı Dmitry Medvedev, İran’a S-300 sevkiyatını askıya almıştı. Bunun üzerine İran Savunma Bakanlığı, Rusya askeri ihracat şirketi Rosoboronexport aleyhine Cenevre Tahkim Mahkemesi’nde Nisan 2011’de 4 milyar dolarlık dava açmıştı.

Rusya’nın İran’a yeniden silah sevk edebilmesinin önünü açan gelişme, İran’ın 2 Nisan günü P5+1 ülkeleri ile nükleer programı konusunda çerçeve anlaşma imzalaması oldu. Anlaşma, Tahran’ın uranyum zenginleştirme programını sınırlaması karşılığında İran’a uygulanan yaptırımların kaldırılmasını öngörüyor.

Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov, çerçeve anlaşmasının imzalanmasından sonra vakit kaybetmeden, İran’a uygulanan silah ambargosunun da kalkacağını söylemişti.

sputniknews

Published in Rapor
Salı, 14 Nisan 2015 02:11

İran’dan flaş karar!

İran, umrede İran’lı kadınlara taciz iddiasıyla umre uçuşlarını durdurdu.


İran’la Arabistan arasında yaşanan “umrede taciz” olaylarında yeni bir gelişme yaşandı. İran, umrede İran’lı kadınlara taciz iddiasıyla umre uçuşlarını durdurdu.

NE OLMUŞTU?

Mart ayında İran Hac ve Umre Organizasyonu Başkanı Said Evhadi’nin, yaşadıkları vize sorunu nedeniyle umre seferlerini durdurabileceklerini açıklamasının ardından geçen haftalarda Cidde Havalimanı’nda 2 İranlı gence cinsel tacizde bulunulduğu iddiaları sonrasında iki ülke arasındaki gerilim tırmanmıştı.

İran Dışişleri Bakanı Yardımcısı Hüseyin Emir Abdulahiyan, Suudi Arabistanlı yetkililerin “tacizci” iki güvenlik görevlisini gözaltına aldıklarını ve gerekli işlemlerin yapılacağını duyursa da olay, İran kamuoyunda umre seferlerinin iptal edilmesi talebini gündeme getirmişti.

UMRE KONUSUNUN GÖZDEN GEÇİRİLMESİ İSTENMİŞTİ

İran’ın önde gelen dini mercilerinden Ayetullah Mekarim Şirazi’nin “umreye zillet içeren koşullar altında gitmenin şart olmadığını” açıklaması sonrasında, İran milletvekilleri, umre konusunun gözden geçirilmesi ve sorun çözülene kadar bunun askıya alınmasını istemişti.

İran Meclisi Milli Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Sözcüsü Hüseyin Nakavi Hüseyni, yaptığı açıklamada, 70’e yakın milletvekilinin konuyla ilgili teklifi imzaladığını belirterek, şunları kaydetmişti:

“Hacılara yönelik saygısızlık ve edepsizliğin artış göstermesi ve Cidde Havalimanı’nda iki genç İranlıya yönelik saldırının ardından milletvekilleri bu tasarıyı hazırladı. Tasarı, Suudi Arabistan yönetiminin hacılara saygı gösterilmesi ve güvenliklerinin sağlanması konusunda güvence verene kadar umrenin durdurulmasını içeriyor.”

YEMEN KRİZİ

İran, Yemen’e karşı askeri operasyon başlatan Suudi Arabistan ile ciddi bir gerilim süreci yaşıyor. İran’ın geçtiğimiz hafta Aden Körfezi’ne askeri gemi göndermesi üzerine Suudi Arabistan ‘İran’a savaş tehditi’nde bulunmuştu.

Published in Rapor

İran İslam Cumhuriyeti Hacıları Başkanı ve Veliyyi Fakih’in Hac İşlerindeki Temsilcisi, İranlıların Arabistan’a umre ziyaretlerinin devam etmesinin, Suudi yetkililerinin İranlı ziyaretçileri taciz eden suçlu polisleri cezalandırmalarına bağlı olduğunu bildirdi.

İSNA’nın bildirdiğine göre Arabistan’ın Cidde havaalanında görevli güvenlik görevlilerinin İranlı genci taciz etmesini ağır bir dille kınayan İran İslam Cumhuriyeti Hacıları Başkanı ve Veliyyi Fakih’in Hac İşlerindeki Temsilcisi Huccet’ul İslam Seyyid Ali Gazi Asker, bu adi suçun sorumlularının en ağır cezaya çarptırılmaları gerektiğini bildirdi.

Suudi yetkililerin bu konuda gerekli işlemleri yapmamaları durumunda Umre hacı ziyaretlerinin düzenlenmesinin İran halkı ve ülkesinin maslahatına olmadığını bildiren İran İslam Cumhuriyeti Hacıları Başkanı ve Veliyyi Fakih’in Hac İşlerindeki Temsilcisi, söz konusu güvenlik görevlilerinin cezalandırılacakları hakkında Suudi makamların söz verdiklerini, Cidde havaalanında iki İranlı ziyaretçi g encin taciz edilmesinin İran halkının duygularını zedelediğini söyledi.

Öte yandan İran’ın Ciddi konsolosluk görevlisi söz konusu tacizci Suud polislerinin belirlenerek tutuklandıklarını bildirdi.


Kaşkavi“İki Suudi güvenlik görevlisi en ağır şekilde cezalandırılacak”
İran Dışişleri Bakan yardımcısı, Suudi yetkililerin İranlı iki gence taciz girişiminde bulunan güvenlik görevlilerinin en ağır şekilde cezalandırılması için söz verdiğini bildirdi.
Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, İran Dışişleri Bakanı yardımcısı Hasan Kaşkavi, geçen Çarşamba günü İran’ın Riyad Büyükelçisi Hüseyn Sadegi ve Suudi yetkililer arasında bu konuyla ilgili bir görüşme gerçekleştiğini ve bu görüşmede üst düzey Suudi Arabistan yetkililerinin İranlı iki gence taciz girişiminde bulunan iki Suudi güvenlik görevlisinin en ağır şekilde cezalendırılacakları sözünü verdiğini açıkladı.

Kaşkavi yaptığı açıklamada, ayrıca bu görüşme esnasında Suudi yetkililerin bu utanç verici olay nedeniyle çok üzüntü duyduklarını dile getirerek, bu iki güvenlik görevlisinin tutuklanarak, cezaevine koyuldukları haberini verdiklerini de ekledi.

İran Dışişleri Bakan yardımcısı sözlerinin devamında ise, bu olayla ilgili olarak bu iki Suudi güvenlik görevlisine en ağır cezadan başka bir şeye razı olmayacaklarını bildirdi.

Mart ayının sonlarına doğru Umre dini görevini gerçekleştirdikten sonra Suudi Arabistan’dan ayrılmak için Cidde havalimanında beklemekte olan İranlı Umre kafilesinden iki gence havalimanı güvenlik görevlilerince taciz girişiminde bulunulmuştu.

Published in Rapor

İsrail’de yayın yapan Haaretz gazetesi analistlerinden Zvi Bar’el, Erdoğan’ın İran’a yaptığı ziyaretin ardından Türkiye-İran arasındaki ilişkileri değerlendirdi.


İsrail’de yayın yapan Haaretz gazetesi analistlerinden Zvi Bar’el, Erdoğan’ın İran’a yaptığı ziyaretin ardından Türkiye-İran arasındaki ilişkileri değerlendirdi. Erdoğan ve Ruhani’nin ilişkilerin tesisi için ciddi bir çaba ortaya koyduğunu ifade eden Bar’el, düzenlenen basın toplantısının her türlü konunun detaylı şekilde konuşulduğu profesyonel bir program niteliğinde olduğunu ifade etti.

Bar’el, Erdoğan’ın “Biz Suriye’de ve Irak’ta akan kanı durdurma sorumluluğunu üstlenmek durumundayız” dediğini, ancak kendisinin Husilere karşı Yemen’e müdahale eden ve İran’a karşı düşmanca oluşturulan Arap ittifakına katıldığı hususunu dile getirmekten kaçındığını belirtti. Erdoğan’ın “Ölenlerin Sünni ya da Şii olması bir şey ifade etmiyor, hepimiz Müslümanız” dediğine de ayrıca dikkat çekti.

Bar’el; Erdoğan’ın, İran’ın aksine Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın yönetimden uzaklaştırılmasını talep ettiğini belirtti ve bu anlaşmazlığın İran ve Türkiye arasındaki ilk anlaşmazlık olmadığına, nitekim bundan yaklaşık iki hafta önce Erdoğan’ın İran hakkında “Tek hedefi bölgeyi kontrolüne geçirmektir ve durdurulması gerekmektedir” dediğine dikkat çekti.

Bar’el ayrıca Türkiye’nin Yemen’de Suud’un yanında, Husilerin karşısında yer aldığını ve Suud’un Türkiye’yi İran’a karşı oluşturmaya çalıştığı Sünni Blokta müttefiki olarak gördüğünü belirtti.

Her halükarda İran ve Türkiye arasında çok sayıda ortak çıkarların olduğuna işaret eden Barel, iki ülke arasındaki ticaret hacminin en az 14 milyar dolara tekabül ettiğini ve her iki tarafında bunu üçe katlamaya çalıştığını; yine bağımsız bir Kürt devleti fikrinin tehlikesi hususunda her iki tarafın da aynı düşündüğü yazdı.

İki ülke arasındaki bazı anlaşmazlıklara rağmen Türkiye için İran’la ilişkilerin siyasi ve ekonomik anlamda özel olarak önem arz ettiğini dile getiren Bar’el, Türkiye’nin Suud’la arasındaki ilişkiyi asla bozmadığını ve bu ilişkinin belki de Türkiye’nin 2013’te Sisi’nin yönetimi ele geçirmesiyle bozulan Mısır’la ilişkilerinin yeniden düzeltilmesine vesile olabileceğini ifade etti.

Türkiyeli bazı muhalif yazarların, Türkiye’yle bölgede kritik bir rol oynayan İran’ı hızlı bir şekilde kıyaslama yoluna gittiğini ifade eden Bar’el, söz konusu yazarların İran liderinin Twitter ve Facebook kullandığını, buna karşılık Türk hükümetinin sosyal paylaşım sitelerinin engellenmesine karar verdiğine dikkat çektiğini belirtti. Bar’el bu kıyaslamanın gerçekçi bir kıyaslama olmadığını, İran’ın Türkiye’deki insan haklarını ülkesine taşımak için bile önünde uzun bir yol olduğunu söyledi. 

 

MHA'nın haberine göre, yapıaln görüşmelerden sonra  gazetecilerin sorularını yanıtlayan İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, müzakerelerin siyasi iradeye bağlı olduğu ve karşı tarafın siyasi iradesinde her zaman sorun yaşandığını belirtti.

Bazı bakanların ülkelerine döndüklerine de dikkat çeken Zarif, "Bazı bakanlar ve yetkililer, yürt içi programları nedeni ile ülkelerine dönmek zorunda kaldılar. Gerekir ise bakanlar döneceklerdir. Tabi siyasi müdürler ve yardımcılar düzeyindeki heyetler çalışmalarına devam ediyorlar" dedi.

Zarif açıklamasının devamında ise detayların incelendiği görüşmelerin çok kritik bir noktaya ulaştığını belirterek, ilerleme kat edilmesini umut etti ve sözlerine "Müzakereler hala ve tüm heyetler arasındaki görüşmeler hala devam ediyor. Müzakereler artık iki heyet arasında düzenlenmiyor. Farklı heyetler, farklı görüşler ve endişeler ile hem hukuksal ve hem politik açıdan müzakereleri sürdüyorlar ve bu da işlerin biraz karmaşık olmasına neden olmuştur. Bu karmaşıklık, hem İran ile diğer ülkeler arasında ve hem P5+1 ülkeleri arasında görülüyor. Birçok konuda anlaşmaya varıldı, ama hala iniş ve çıkış yaşandığı bazı konular var" diye ekledi.

İran'ın bu müzakerelerde farklı görüşlere sahip 6 ülke ile görüşmeler düzenlediğini belirten Zarif, açıklamasının devamında ise "Ama bence önemli olan nokta, İran halkı ve devletinin tüm dünyaya hırs ve gaddarlık karşısında boyun eğmeyeceklerini göstermelidir. Karşı tarafın İran halkının hırsları karşısında direniş göstereceklerini algıladıkları zaman, halkımız eski yanlışların telafi edilmesi için değerli bir fırsat verecektir. Daha önce hem Kutsal Savunma dönemi ve hem İran'ın nükleer çalışmaları sürecinde, İran halkının kesin hakları defalarca gözardı edildi. Şimdi ise bu geçmişi telafi etmeleri için bir fırsata sahipler ve İran halkı ile iletişim kurma yolunu seçebilirler. Eğer karşı taraf da bunun değerini bilir ise, böyle bir iletişimin kurulabilmesi için çok uygun bir düzeye sahibiz" dedi.

Zarif açıklamasının devamında ise yayınalacak bildiri hakkında "Daha bildiri veya müzakerelerin sonucu hakkında kesin bir karar alınmış değildir. Bu konu ile ilgili geçtiğimiz akşamdan itibaren farklı görüşmeler yapılıyor. Hatta yazım konusunda da bazı çalışmalar düzenlendi. Ama hala müzakerelerin sonucunun ne olacağı hakkında konuşma etabına ulaşmadık. Ama kesinlikler bir bildiriden fazla olmayacaktır. Müzakerelerin 2 ve 3 Nisan tarihlerinde de devam etmesi daha kesin olarak belli değil" dedi.

Published in Rapor

Nükleer Müzakereler’e yakın bir kaynak, BM Antlaşması’nın 7. Bölümü çerçevesinde bir kararın olmaması halinde, İran ve Batı arasında bir Nükleer Anlaşma’ya varılmasının mümkün olmayacağını bildirdi.


Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, İran ve 5+1 Grubu arasında devam etmekte olan Nükleer Müzakereler’e yakın bir kaynak, nükleer bir anlaşmaya varılacak ise eğer, Birleşmiş Milletler Örgütü Antlaşması’nın 7. Bölümü çerçevesinde alınacak bir kararla pekiştirilmesi gerektiğine vurgu yaptı.

BBC muhabiri bu haberi Nükleer Müzakere heyetlerine yakın bir kaynaktan aktardığını belirterek, İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in ise, bir anlaşmaya varılacak ise eğer, bu BM Antlaşması çerçevesinde ve Güvenlik Konseyi tarafından alınacak bir kararla pekiştirilmesi gerktiği üzerinde israr ettiği haberini verdi.

Bundan önce de İran Dışişleri Bakanı Zarif, tüm ve özellikle de teknik konularda tam bir uzlaşmaya varmanın mümkün olduğunu ama varılacak bu uzlaşıyı bir anlaşmaya çevirmek için Birleşmiş Milletler Örgütü Antlaşması’nın 7. Bölümü kapsamında, Güvenlik Konseyi tarafından bir karar çıkarılmasının da zorunlu olduğunu bildirmişti.

İranlı yetkili:“Bir anlaşmaya varıncaya kadar Lozan’dan ayrılmayacağız”
İsviçre’nin Lozan kentinde bulunan İran müzakere heyetinin üst düzey bir üyesi, bir anlaşmaya varıncaya kadar Lozan’dan ayrılmayacaklarını bildirdi.
Mehr Haber Ajansı muhabirinin haberine göre, İran nükleer müzakere heyeti üst düzey üyesi, MHA muhabirine yaptığı açıklamada, İran ve 5+1 Grubu arasındaki Nükleer Müzakereler’in önceden planlandığı gibi Cuma günü son bulmasını beklediklerini ama henüz ne zaman Lozan’ı terk edeceklerinin tam olarak belli olmadığı haberini verdi.

İranlı yetkili, ‘bir anlaşmaya ulaşabilmek için Lozan’da mı kalacaksınız?’ sorusu üzerine, “Bu gelecek iki gün içerisinde müzakerelerde ne kadar ilerleme sağlanacağına bağlı” diye yanıt verdi

Daha önce de İran nükleer müzakere heyetinin bir başka üyesi, bakanlar düzeyinde gerçekleştirilen toplantı sonrası işi bitirene kadar Lozan’da kalacakları açıklamasını yapmıştı.

Aktarılan haberlere göre, İran ve 5+1 Grubu arasındaki nükleer görüşmelere Cuma gününe kadar devam edilecek ve müzakerelerin Cuma günü sonrası da devam edip etmeyeceği henüz netlik kaznmış değil.

Published in Rapor
Perşembe, 19 Mart 2015 19:13

Şiiliği iyi okumadan yazıyorlar…

Âdem’den bugüne kadar batıl cephesinin yaptığı şey hep aynıdır. Sadece ismiler ve resimler değişmiş, izlenen metot hep aynı olmuştur.

Peygamberimiz (s.a.a) insanların fıtratına hükmeden ilahi emirleri getirdiğinde fıtratı fazla kirlenmemiş çok az sayıda insan bu emirlere teslim olup o hazreti canla-başla savundu. Ama insanların ekseriyeti ona karşı başkaldırdı. Meseleye sosyolojik açıdan yaklaşıldığında görülmektedir ki: Peygamberin yanında bulunanlar güçlerini haktan aldıkları için hiçbir haksızlığa boyun eğmemişlerdir. Savundukları şey uğrunda her türlü işkenceye, baskıya, ambargoya ve eziyete katlanmışlardır. Oysa Peygamberin karşısına çıkanlar, güçlü oldukları için kendilerini haklı görmekteydi. Bu yüzden söz konusu gücü korumak için Peygambere bazı tavizler vermeyi dahi teklif etmişlerdir…

Yani hak taraftarları her zaman durdukları yerde durmuş, hezimet pahasına da olsa asla taviz vermemiştir. Fakat batılın safında bulunanlar hezimetten kurtulmak için tavizin her türlüsüne yeltenmişlerdir. Hakkın tarafında bulunanların insani değerlerin egemen olmasından başka dert ve tasaları yoktur. Batıl yandaşlarının tek derdi ise sadece kendi egemenliklerini sağlamlaştırmak olmuştur. Bu yüzden onların durdukları yer sürekli değişkenlik gösterir… Çünkü onlar gücü nerede görseler oraya üşüşürler. Daha güçlünün yanında yer almalılar ki kendi çıkar çarklarını sürdürebilsinler. Aslında onların yandaşlıklarının da bir değeri yoktur; çünkü bu tür insanlar sadece kendi çıkarlarının yanındadırlar… Onlar çıkarları için kendi babalarını bile satarlar. Karşılarına çıkan kişi Allah Resulü bile olsa “hezeyan söylüyor, hastalık ona galebe etmiş, ne dediğini bilmiyor” derler… Böylece kirli çıkarlarını temin etmeyi planlarlar…

Bugün de durum aynıdır. Daha düne kadar mevcut iktidarı yere göğe sığdıramayanların bir anda nasıl da “u dönüşü” yaparak yönetimle kanlı-bıçaklı hale geldikleri herkesin malumudur. Bu iktidara ters düşenlerin baypas edildiğini fark eden en şiddetli muhaliflerin ise çıkarlarını korumak adına “maslahatın gereğini yerine getirerek” mevcut yönetimin şakşakçılarına dönüştükleri de herkesçe bilinen bir gerçektir…

Irak, Suriye ve Mısır’da birer Sünni devleti kurulacağı, Türkiye’nin de tarihi geçmişine dayanarak büyük İslam imparatorluğunun saltanat merkezi olacağı düşünü kuranlar gelinen süreçte büyük bir hayal kırıklığına uğradılar. Dış politikada yapılan bunca yanlışın zaten daha farklı bir sonuç vermesi sünnetullaha aykırı olurdu ve böyle bir şey de imkânsızdır.

“Hak geldi batıl zail oldu, zaten batıl yok olmaya mahkûmdur” ayeti bölgede tecelli etti. Binlerce insan haksız yere öldürüldü veya evinden-barkından edildi. Ama herkes şunu anladı ki; ilkeli duruş her zaman kazanmıştır, yense de yenilse de…

Hilal Kaplan, Şiiliği iyi okumadığını ele veren bir yazı kaleme almış. Diyor ki: İran İslâm Cumhuriyeti’nin ‘kurucu dışarısı’ artık ABD değil. Bilakis İran, İsrail’den sonra ABD’nin askeri olarak en çok işbirliği yaptığı ülkelerden biri haline geldi. Şiilik hareketinin ilham kaynağı İmam Hüseyin’dir (a.s). İmam Hüseyin’in mantığında ise zorba güçlerle işbirliği yapmak veya onların isteklerine teslim olmak asla düşünülemez. Zaten İran’a otuz yılı aşkın süredir uygulanmakta olan ambargolar da bunun kanıtıdır.

Hilal Hanım’ın kurduğu bir diğer cümle de şöyle: İran Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani’ye bağlı, Irak ve Suriye’de etkinlik gösteren Kudüs Ordusu ve Şii milis gruplarının sponsoru da ABD. Örneğin geçtiğimiz günlerde, Kasım Süleymani ve ona bağlı milislerin yer aldığı, Tikrit’te çekilmiş bir fotoğraftaki askeri teçhizattan araçlara dek hepsi ABD malıydı. Ancak buna rağmen hem Esed hem de Hamaney, söylemlerinde antiemperyalizmcilik oynamayı sürdürüyorlar. Hilal hanıma soruyorum: Söz konusu askeri teçhizatın “IŞİD”den ele geçirilmediğinden emin misin?! Ayrıca gerçek manada aniemperyalizmcilik oynayanların kimler olduğunu sen daha iyi bilirsin…

Ayrıca İran’la ABD arasında eğer bir yakınlaşma varsa ve senin tabirinle “aynı yatağa girme” söz konusuysa burada demek ki İran ABD’yi dize getirmiştir. Ayrıca ABD tarafından birilerine tevdi edilmiş BOP projesi çökmüştür ve ABD İran’ın dünyadaki etkin gücünün farkına varmıştır. Ayrıca Şiiliğin modern dünyadaki gelişmelere büyük bir katkı sağlayacak en itidalli görüş olduğunu da kavramıştır. Eğer ABD İran’a yaklaşacaksa ve aralarında işbirliği olacaksa İran ve ABD’nin çıkarlarına dönük bir işbirliği olacaktır. Zaten İran’ın ABD dışındaki diğer ülkelerle de bu tarz ilişkileri vardır. Bundan İran’ın antiemperyalist tutumu ile çeliştiği çıkarımı da yapılamaz.

İran 1979 yılında durduğu yerde durmaktadır. Ayrıca İran İslam Cumhuriyeti o günden bugüne kadar çektiği tüm sıkıntılarıSünni Filistin’i savunduğu için çekmiştir. Yani İran mezhepçi bir saikle İslam dünyasına bakmamıştır. Esasen Şiilik orijinal İslami anlayış olduğu için hep İslam’ı savunmayı kendisine prensip edinmiştir. Ama aynı şeyi maalesef Sünnicilik yapan anlayış için söylemek mümkün değildir. Bunu şu tarihi vaka ile açıklayayım: Rivayete göre Hz. Ali’nin (a.s) hilafeti döneminde küçük bir çocuğun üzerinde iki kadın ihtilafa düşmüş. Onlardan her biri kendisinin çocuğun annesi olduğunu iddia ediyormuş. Bunun üzerine Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuş: Bu çocuğu iki parçaya böleceğim; yarısı senin, yarısı da senin.. Bu sözü duyan (gerçek) anne: “Aman, efendim ben yanıldım, çocuğun annesi bu kadın!” diye ileri atıldı… Böylece kadının bu gayri ihtiyari savunma refleksi, onun gerçek anne olduğunu ispatlamıştı…

Şiilik anlayışı da tarihten günümüze kadar hep İslam ümmetinin maslahatı için susmuştur ve susmaya da devam etmektedir. Çünkü bu anlayış, Muhammedi İslami anlayıştır; “ne koparırsam kârdır” anlayışı siz de bilirsiniz ki bu ekolde asla zemin bulmamıştır…

Üçüncü halifeyi öldürenler, onun intikamını (!) Hz. Ali’den (a. s) almak için Cemel harbini başlattılar. Onlar bir deveye Peygamberin zevcesi Ayşe’yi de bindirdiler. Onu Cemel ordusuna komutan yapmak suretiyle kendilerine meşruiyet kazandırmaya çalıştılar. Ama Ayşe’nin deveye binmesi dahi onları kurtaramadı. Ne dünyayı kazanabildiler, ne de ahireti.. Çünkü yanlış yerde durmuşlardı… Sakın ola ki siz de birilerinin çıkarlarını sağlamak için deveye binme hevesine kapılmayasınız! Sonra dünyanızı da yakarsınız, ahiretinizi de… Kulağınıza küpe olsun Hilal Hanım!

Ayrıca “Neo-Pers” tabiri de sizin bugün karşısında durduğunuz paralel yapının çokça dillendirdiği bir söylem.. Dikkatli olmanızı tavsiye ederim…

Mikail Gürel

Hilal Kaplan’nın yazısı