Displaying items by tag: İsrail

Gazze’ye yönelik savaşın sonuçlanmasından sonra yavaş yavaş İsrail’in 51 günlük savaş boyunca üstünü örttüğü bazı meseleler de ortaya çıkmaya başladı.
 
Telaviv Üniversitesi’ne bağı Ulusal Güvenlik Araştırmaları Merkezi’nin internet sitesinde yeni bir çalışma yayınlandı. Yapılan çalışmada bilişim alanında üst düzey uzman olan bir subayın sözleri aktarılıyor. Subay Gazze’ye yönelik operasyon süresince İran’ın İsrail’i hedef alan çeşitli siber saldırılarda bulunduğunu ifade ediyor: “Bu saldırılar üzerinden İran, İsrail’in mali ve güvenlik şebekelerine zarar vermeye çalıştı. Bu da İran’ın altyapı sistemlerine karşı saldırı gücünü geliştirmek için ciddi bir çaba sarf ettiğini ortaya koyuyor. Dolayısıyla İran yakın bir gelecekte İsrail’in savunma sistemleri için tehlike teşkil ediyor, diyebiliriz.”

Çalışmayı hazırlayan Askeri İstihbarat Şubesi’nde Araştırma Bölümü eski Başkanı olan Gabi Siboni ve Araştırma Merkezi’nden arkadaşı Sam Kronfeld… Çalışmada İran İslam Cumhuriyeti’nin çeşitli kullanım alanlarına saldırı düzenleyebilecek kadar siber saldırı gücünü geliştirdiği ortaya koyuluyor.

Çalışmada ayrıca İran’ın hedef aldığı ve Gazze’ye yönelik saldırılar boyunca siber saldırı gerçekleştirdiği hedeflerin sadece askeri değil aynı zamanda sivil hedefler olduğu da ortaya konuyor.

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, son dönemde İran, Hizbullah ve Hamas tarafından İsrail’deki önemli kurumlara yönelik siber saldırıların arttığını açıklamıştı. Ayrıca Netanyahu teknolojilerini geliştirdikçe bu saldırıların daha da genişleyeceğini vurgulamıştı.

Netanyahu şunları söylemişti: “İsrail bu saldırılara doğru bir şekilde karşılık verebilmek için ABD’yle yardımlaşıyor ve şu anda “Elektronik Demir Kubbe”ye ihtiyaç duyuyor. Siber savaş şu anda meydan savaşının bir parçası haline geldi. Bu savaş gelecekle ilgili bir savaş değil… Bu savaş şu anda burada yaşanıyor. Üstelik bu savaşın daha da kızışması bekleniyor. Bu saldırılara bir çözüm üretmek için İsrail bir çalışma başlattı ve Ulusal Siber Bürosunu kurdu.”

Bu bağlamda Haaretz Gazetesi Şin-Bet Genel İstihbarat Birimi’ndeki üst düzey subaylardan birinin şu sözlerini aktarıyor: “Biz siber saldırıların sebep olduğu zararların farkındayız. Bu konuda uyanık ve hazırlıklı olmak zorundayız. Bundan yaklaşık 2 yıl önce Şin-Bet’te “Siber Saldırılarla Mücadele Etmek İçin Ulusal Heyet” kuruldu. Heyetin çalışanları bu alanda uzman kişiler… Bu birim çeşitli saldırılar gerçekleştirerek İsrail’in savunma gücünü yükseltti. Ancak bu gücün şu anda daha da geliştirilmesi gerekiyor. Çünkü düşman hem savunma hem de saldırı gücünü yükseltmeye devam ediyor. İsrail’deki önemli içeriğe sahip olan siteler sağlam bir şekilde savunuluyor. Ancak İsrail’in elinde geliştirmek için kaynak yok. Amerika ise bu alanda uçaklara sahip… Klasik savaşın tam aksine bu alanda saldırı en iyi savunma biçimidir. Siber âlemde bu anlayış yaygındır. Ancak İsrail şu an için bu hususta ne sağlam bir savunma yapabilecek güçte, ne de saldırı…”

 

islamanaliz

Published in Rapor
Tagged under

İran Genel Kurmay Başkanı Yardımcısı General Mesut Cezayiri, korsan İsrail’in casus İHA’sına gereken cevabı düşmanın işgal ettiği Filistin topraklarında vereceklerini vurguladı.

Korsan İsrail’in düşürülen casus İHA’sı hakkında bir açıklama yapan Genel Kurmay Başkanı Yardımcısı General Mesut Cezayiri, Tel aviv İHA’nın vurulduğunu doğruladığını, çünkü bunu doğrulamaktan başka çaresi olmadığını belirtti.

İran semaları silahlı kuvvetlerin mutlak gözetiminde olduğunu vurgulayan General Cezayiri, her türlü hareketliliği gece gündüz rasat ettiklerini ifade etti.

General Cezayiri, korsan İsrail’in casus İHA’sının düşürülmesi İran’ın son tepkisi olmadığını, İsrail’in casus İHA’sına gereken cevabı düşmanın işgal ettiği Filistin topraklarında vereceklerini vurguladı.

Uçağın hangi ülkeden havalandığını bildiklerini belirten General Cezayiri, bu ülkenin adını şimdilik açıklamadı.

Published in Rapor
Tagged under


Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, 2006’daki Temmuz Savaşı zaferinin yıldönümü münasebetiyle bir konuşma yaptı.
 
 
 Hizbullah Genel Sekreteri el-Menar ve el-Meyadin televizyonları tarafından canlı olarak yayımlanan dün geceki konuşmasında bölgede yaşanan son gelişmelere de değindi.

Nasrallah, 2006 ve 2008’de Lübnan ve Filistin direnişlerini yok etmeye yönelik hedefin direnişin zaferi sonucu başarısız olduğunu belirtti, ABD’den yeni Muhafazakarların seçim yenilgisine ve Obama yönetiminin Irak’tan çekilme kararı almasına rağmen Washington’un bölge hedeflerinden vazgeçmediğini söyledi.

Amerika’nın hedefine ulaşmak için birçok farklı yolu gündemine aldığını belirten Nasrallah ABD-İsrail planı var oldukça imkanlar doğrultusunda yeni yolların deneneceğini vurguladı ve şunları söyledi:

“İsrail’in Gazze’ye saldırısı, eski yolun başarısız olmasından sonra aynı hedefe giden yeni yolun bir parçasıdır. Bu hedef, petrol ve gaz kaynaklarına hakim olmak ve İsrail’in bölgedeki sultasını gerçekleştirmektir. Bu yol da Gazze savaşından önce başladı.

Bu yeni yol eskisinden daha tehlikeli ve daha zorludur. Çünkü şimdiki yol rejimleri devirip yerine yeni rejimler kurmak değildir. Ülkelerin, değerlerin, toplumların tahrip edilmesi, yok edilmesidir. Şu an yaşanmakta olanlar bunun bir delilidir. Bunun hedefi de parça parça edilmiş bir ceset üzerine yeni bir harita çizmektir.

Cesetten, insan cesedini değil, ülkelerin halkların cesedini kastediyorum. Yaşanan olaylardan dolayı küle dönen ülkeler ve şaşkına dönmüş akıllar üzerine çizilmeye çalışılan haritadan söz ediyorum. Bu sahneyi gözlemlemek mümkün. Sincar dağlarında kadın ve çocukların bir Amerikan helikopterine binmesini göz önünde bulundurun ve kadınları ve çocukları düşünün.

Hepimizin bölgede facia yaşamasını ve bu faciadan kurtulmak için her şeyi kabul edecek hale gelmemizi istiyorlar. En kötü şey, asli düşmanın bir kurtarıcıya dönüştüğü zamandır.

Bu yeni yolun temel unsurları da direnişe darbe vurmak için İsrail ve şu an IŞİD olarak görünen tekfirci akımdır.

Bu yeni yolla mücadele etme imkanları bulunmaktadır; ama bu çalışma ve çaba gerektirmektedir. Öncelikle tehlikenin hacmini anlayalım ve bu tehdide karşı koymak ve onu yenmek için gerekli olan araçları bulalım.

Kuruntular ve başarısız olmuş eski seçeneklere yönelmemeli tecrübelerimize dayalı başarılı seçeneklere başvurmalıyız bu şekilde bu yeni yolu yenebilmemiz mümkündür. Tehlikenin olmadığını söyleyenler gerçeklikten uzak yaşıyor. 20. Yüzyılın başlarında Filistin’e gelen siyonistlerin sayısı çok fazla değildi. Bunların orada devlet kuracaklarını söyleyenlere kimse inanmıyordu. O dönemde bu tehlikenin gerçekliği öngörülemedi.

Bu aileler gelip yerleşim yerlerini, güvenliği ve siyasi yapıyı taksim etmeye başlayınca bazıları neler olduğunu anlamaya başladı. Elbette bazıları neler olduğunu biliyordu; ama halkın çoğu durumu kavramıyordu.

1948’e geldik, tehlikeyi anlamadılar, 1967’de de bazı Araplar İsrail’in adımlarına karşı bahaneler ürettiler, İsrail’in bu adımları Arapların kader belirleyici nihai savaş hazırlığını önlemeye yönelik bir savaş olduğunu söylediler.

Tehdidi ve hacmini kavrayamadığımız için bu noktaya geldik. Bazıları, uluslar arası topluma ve uluslar arası müdahaleye, bazıları Arap Birliği’ne ve Arap Bütünlüğü stratejisine, bazıları İslam Konferansı Örgütüne umut bağladı. Ama geçen 70 yıla rağmen hala beklemedeyiz. Uluslar arası insan hakları örgütlerine bel bağlayanlar da oldu. Ama doğru olan tek seçenek silahlı mücadeleydi. Çünkü Filistin’i işgal edip Filistin halkını mülteci durumuna düşürenler silahlı gruplardı. Buna karşı doğru reaksiyon, ümmetin ayağa kalkıp işgalcileri buradan sürmesi doğru olan yoldu.”

 

Direniş tek gerçekçi seçenek

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, İsrail rejiminin kurulmasını sağlayan eski acı tecrübelere ve uluslar arası toplumla Arap Birliği’nin kararlarına umut bağlayan yanlış seçeneklere işaret ederek Filistin’in işgalden kurtarılmasının tek gerçekçi seçeneğinin direniş olduğunu söyledi ve şunları ifade etti.

Bu, İsrail dosyasında yaşanan tecrübedir. Bugün eğer Gazze, halk ve direniş grupları buna dayanıyorsa bu, İsrail’e teslim olmak istenmemesinden dolayıdır. Bugün herkes, silahlı direniş seçeneğinin tek doğru seçenek olduğunu bilmektedir.

 

IŞİD bir devlete dönüştü

IŞİD bugün bir devlete dönüştü ve Irak ve Suriye’de işgal ettiği topraklarla bölgedeki bazı ülkelerden bile güçlü hale geldi. Enerji kaynaklarını ve sınırları ele geçirdi. Şu an çok sayıda silahı var, petrol satıyor, bazıları da uluslar arası toplumun gözünün önünde ondan petrol satın alıyor, bunun satışını kolaylaştırıyor.

Bu grup dışarıdan adam getirilmesinin kolaylaştırılması sayesinde çok sayıda savaşçıya sahip. Bu grup cinayetler işliyor, eski müttefikleri de dahil olmak üzere kendine muhalif gördüğü herkesi öldürüyor. Kameraların önünde kafa kesiyor. Bu, bu grubun psikolojik savaş yöntemidir ve bu grup birinci derecede Sünnilere yönelik cinayetler işliyor.

IŞİD, kendi öngördüğü yaşam tarzını silah zoruyla halka dayatıyor. Bunun İslam’la, Peygamberle ve Kur’an’la hiçbir ilgisi yok.

Sahne son derece açık ve ciddi. Hepsinden daha tehlikelisi de tüm Arap ülkelerinde IŞİD için uygun bir zeminin bulunmasıdır. Bunlar, İslam’la hiçbir ilgisi olmayan tekfirci düşünceyi destekliyorlar.

 

IŞİD herkes için bir tehlike

Bu, sadece Hizbullah’a yönelik bir tehlike midir, herkese yönelik bir tehlike midir? Bu tehlike sadece Şiileri, Alevileri, Hıristiyanları ve Dürzileri mi tehdit ediyor? Kesinlikle herkesi, birinci derecede de Sünnileri tehdit ediyor.

Bu savaş bir taifeci veya mezhebi savaş değildir. IŞİD’in ve tekfircilerin kendilerine karşı gördüğü herkese yönelik savaşıdır. Bunlar bölgenin tüm tarihini yok etmeye çalışıyor bu yüzden de herkesi için bir tehlikedir.

Öncelikle hepimizi tehdit eden bu tehlikenin hacmini anlayıp onunla mücadele yollarını araştırmamız gerekiyor. Acaba, siyonist tehlike tecrübesinden yararlanabilir miyiz? Acaba uluslar arası topluma mı sığınmalıyız?

Uluslar arası toplum neden müdahale etsin? Hıristiyanlara yönelik cinayetler işlendiğinde neden müdahale etmedi?

Herhangi bir saldırıya uğramaları durumunda Lübnanlı Hıristiyanların ABD ve Batılılar için zerre kadar bir önem taşıdığını düşünenler büyük bir kuruntu içerisindedir. Iraklı Hıristiyanlara yaptıkları çağrının aynısını sizin için de yapacaklar. (Avrupa ülkelerine sığınma)

 

Hizbullah Suriye’den çekilirse Lübnan’a yönelik tehlike ortadan kalkmış mı olacak?

Lübnan için bir tehlikenin var olduğu ve bunun açık ve yakın bir tehlike olduğu konusunda görüş birliğine varırsak her an her şey bir gecede olabilir. Bu tehlike, Irak ve Suriye’ye yönelik gözüküyor; ama asında tüm bölge ülkelerini tehdit ediyor.

Dolayısıyla ne yapabileceğimizi araştırmamız gerekiyor. Biz artık ulusal diyalog çağrısı yapmıyoruz; çünkü bir sonuca ulaşamıyoruz. Bu yüzden gruplar arası ikili görüşme çağrısı yapıyoruz.

Bazıları bizim Suriye’den çekilmemizi istiyorlar. Peki Hizbullah Suriye’den çekildiğinde Lübnan’a yönelik tehlike ortadan kalkmış mı olacak? Bazı Lübnanlı liderler, Ebu Bekir Bağdadi’nin yanına gidip haritadan 10452 kilometre çekilmesini mi söyleyecek?

Bu tür tartışmaların hiçbir faydası yok şu an büyük ve açık bir tehlikeyle karşı karşıya bulunuyoruz ve ulusal sorumluluğumuz da bize halkımızı savunmamız gerektiğini söylüyor.

 

Suriye’den çekilirsek mi yoksa orada kalarak mı Lübnan’ı savunmuş oluruz?

ABD çıkarlarına dokununca müdahale etti

IŞİD, Erbil’e ulaşıp ABD ve Batı çıkarlarını tehdit ettiği zaman ABD müdahale etti. ABD açısından Şiilerin, Sünnilerin kafaları kesilerek toplu katliamlara uğratılmasında bir sorun yok. Ama Erbil’in onlar açısından özel bir önemi var. Böyle bir uluslar arası topluma umut bağlayıp dayanabilir miyiz? Ya da Arap Birliği ve Arapların bütünlüğü projesine?

Herkes vazgeçse de biz savaşacağız

Biz, halkımızı ve mukaddesatımızı savunmak için hiçbir fedakarlıktan geri durmayacağız. Bu, bir onur ve varlık savaşıdır. Sorumluluğumuzu asla bırakmayacak ve bu toprakları terk etmeyeceğiz. Herkes vazgeçse de biz zafere ulaşıncaya veya şehit oluncaya kadar savaşacağız.

Biz bölgedeki bu yolu tıpkı Temmuz Savaşı’nda olduğu gibi değiştireceğiz. Sorumlu davranmamız durumunda IŞİD’e galip gelmek mümkün.

Published in Rapor