
کارگر
Allah’ın Ziyafet Ayı Ramazan -1
Gelin bu Ramazan ayında “İsrafa kaçmadan ve kibre düşmeden yiyelim, sadaka verelim ve giyinelim!”
Yeniden ilahi bir nida, can ve ruhumuzu büyük bir ziyafete çağırıp, güncel hayat sürecinde bizi güzel hakikate yöneltiyor. Bu güzel nida, mübarek ve kerametli bir ayın gelişini vaat ediyor. Ramazan ayı her zamanki gibi, rahmet ve bereketiyle birlikte gelip çattı.
Ey insanlar gelin ve büyük manevi yarışa katılın. Bu yarışta herkes mükafatlandırılacak, emeğinin karşılığını bulacaktır. Ey kardeşler gelin, esirgeyen Rabbul Alemin’in nimet dolu sofrasına oturup, ilahî rahmetle özümüzü zenginleştirelim. Allah’ım sana şükürler olsun ki, yeniden bu kıymetli ayın varlık lezzetini bizlere tattırdın. Geçmiş zamanlara baktığımızda zamanın çabuk akıp gittiğini görüyoruz. Dönüp dolaşan zaman akışında gençliği orta yaşa, orta yaşı da ihtiyarlığa ulaştırıyoruz. Gerçekten gelip geçen günlerde neler elde ettik, hayatımızın değerli sermayesine hangi birikim ve zenginlikleri ekledik. Boş kaygılar ve hayatın endişeleri ruhumuzu azarlıyor. Fakat bu günlerde ve benzer saatlerin belirli anlarında bir parlak nur cilvesi kendini gösteriyor.
Ramazan günlerindeki fırsatlar çok sınırlıdır. Fakat aynı halde bu günler ve anlar bizlere yeni güç ve nefes kazandıran anlardır. Çünkü ramazanın anlarında insanlık ve Allah’a kulluk değerlerini yeniden canlandırıyoruz. İslam peygamberi Hz. Muhammed (sav), Ramazan ayını, Allah’ın ayı ve sema kapılarının açıldığı ay olarak nitelendiriyor. Ramazan ayındaki ibadet, insanının vücudu ve ruhunu, en yüce ahlakî ve manevî değerlerle alıştırıp ve idmanlarla yetiştirip, takviye ediyor. Oruç, insana tatlı ve ferahlatıcı anlar yaşatıyor. Fakat bu manevî lezzetlere ulaşma, bilinçli ve faydalı bir çabayı gerektiriyor. Elbette bazı kimseler, Ramazan ayında olup bitenlerin bilincinde olmayıp, nimetlerinden de mahrum kalıyorlar.
Resulullah (sav) şöyle buyuruyor: Ey insanlar, Allah’ın ayı olan Ramazan ayı, bereket, rahmet ve esirgeme ayıdır. Allah katında en iyi ay Ramazan ayıdır. Bu ayın gündüzleri en iyi gündüzler, geceleri de en gözde gecelerdir. Sizler bu ayda Allah’ın konuğu olup, ilahî ziyafete çağrılmışsınızdır. Sizlerin Ramazan ayındaki nefesleriniz tesbihtir. Uykularınız ibadet, amelleriniz kabul edilmiş, dualarınız da icabet edilmiştir. Pak niyetlerle Allah’ı anın, Allah’tan oruç tutma ve kitabı Kur’an-ı tilavet etme başarısını sizlere vermesini kendisinden dileyin.
Hasar ve zarara uğrayan kimse, bu ayda ilahî rahmet ve esirgeyişten mahrum kalan kimsedir. Ramazan ayındaki açlık ve susuzluk anlarıyla kıyamet günündeki açlık ve susuzluğu anın ve düşünün. Yoksul ve yolda kalmışlara sadaka verin. Büyüklere saygılı olun ve küçüklere sevgi üzerine yaklaşın. Ey insanlar, kim ramazan ayında güzel ahlaklı olursa adımları kaydığı günde kolayca sırat köprüsünden geçip, gider. Ey insanlar, ramazan ayında cennet kapıları açılır. Bu kapıların kapanmamasını Allah’tan dileyin. Bu ayda cehennem kapıları kapanır. Bu kapıların açılmamasını da Allah’tan dileyin.
İsrail oğulları kavmine mensup biri yıllarca Allah’a isyan edip, hakkın itaatinden sakındı. Hz. Musa (a.s) Tur dağına çıkarken o adamı gördü. Adam laf olsun diye Hz. Musa (a.s) ya şöyle dedi:
Ey Musa Allah’a deki; ben sana muhtaç değilim ve rızkını da istemiyorum. Musa (a.s) Tur dağına çıktı. Fakat adamın mesajını Allah’a ulaştırmadı. Allah’ın Musa’ya hitaben şöyle buyurdu: Niçin kulumun mesajını bana iletmedin? Musa (a.s) şöyle karşılık verdi: Allah’ım onun ne dediğini sen iyi biliyorsun. İlahi nida Musa’ya buyurdu ki; Ey Musa, ona söyle ki eğer benim senin Allah’ın olmamı istemiyorsan, bil ki senin bana kulluğun benim için bir aşağılık sayılmaz. Sen benim rızkımı istemiyorsan yine de ben karşılıksız seni rızıklandırıyorum. Musa (a.s) Allah’ın mesajını o isyankar yahudiye ulaştırdı. Adam Musa’nın sözünü duyunca, Allah’a karşı beslediği kötü niyetinden dolayı utanarak, pişman olup ağladı. Adam daha sonra şöyle dedi: Ey Musa, Senin Allah’ın ne kadar kerim, esirgeyen ve sevgi sahibi olduğunu bilmiyordum. Fakat maalesef, ben hayatımı boşuna harcamış bulunuyorum. Senden dileğim, dinini bana anlatmandır. Allah’ın hikmetli sözünden hayrete kapılan hz. Musa –s- ilahî dinini o adama anlattı. Adam da Allah’a şükredip, ömür boyu ahdine bağlı kaldı.
Hz. Ali (as) mübarek Ramazan ayı hakkında şöyle buyuruyor:
Ramazan size kutlu olsun. Bu ayda bol miktarda istiğfar dileyip, dua edin. Çünkü Allah’a dua ve niyazda bulunmak, belaları sizden def eder. İstiğfar ve tövbe etmek ise günahları siler.
İran'dan ABD'ye: Hareketlerinize Dikkat Edin Ağır Tokadı Yersiniz
İran silahlı kuvvetleri İSK Sözcüsü General Ebulfazl Şekarçi: Amerikalılar İran karasularına veya İran milletinin çıkarlarına karşı en ufak hareketlerinde geçmişte yedikleri tokatlara nazaran çok daha ağır tokat yerler.
Amerika Başkanı Donald Trump geçenlerde ABD donanmasının Fars körfezinde illegal varlığına işaret etmeksizin savaş gemilerine İran’ın Fars körfezindeki askeri botlarını vurma emri verdi.
İSK Sözcüsü General Şekarçi Salı günü katıldığı TV programında şöyle dedi:
Amerikalı yetkililer psikolojik savaş çerçevesinde, kendi kamuoyunu etkilemek ve gelecek başkanlık seçimleri için propaganda malzemesi üretmek ve kısacası iç sorunlarını örtbas etmek için bu tür lafları ederek tehditler savuruyorlar.
General Şekarçi şöyle ekledi:
İran silahlı kuvvetleri ülkeyi savunmakta hiç kimsenin göz yaşına bakmaz ve çok yönlü savunma için tam hazırlıklıdır.
İSK Sözcüsü General Şekarçi ayrıca asıl Amerikalıların Fars körfezi ve Umman denizinde ne işi olduğunu sorgulamak gerektiğini belirterek, bölge ülkeleri Batı Asya’nın güvenliğini temin edebilecek güce sahip olduklarını vurguladı.
Ramazan Ayı'nın Ortak Amelleri
Gündüz ve Gecelerde Yapılan Ameller
Merhum Seyyid İbn Tâvûs, İmam Sadık (a.s) ve İmam Musa Kâzım'dan (a.s) şöyle rivayet etmektedir:
Ramazan ayının başından sonuna kadar her farz namazdan sonra şu duayı oku:
"Allah'ım! Beni yaşattığın müddetçe Beytü'l-Haram'ının (Kâbe'nin) haccını bu yıl ve her yıl kolaylık, sağlık ve bolluk içinde bana nasip eyle. Beni o değerli mekânlardan, faziletli ziyaretgâhlardan ve Peygamber'inin ziyaretinden mahrum kılma ve bütün dünya ve âhiret hacetlerinde bana yardımcı ol.
Allah'ım! Senden, Kadir gecesinde hükme bağlayıp takdir ettiğin kesin, değişmez ve dönüşü olmayan şeyler arasında, beni de Beytüllahi'l-Haram'ın, hacları beğenilen, çabaları mükâfatlandırılan, günahları affedi-len ve kötülükleri bağışlanan ziyaretçilerinden yazmanı, ömrümü uzatmayı, rızkımı çoğaltmayı, emanetimi ve borcumu ödemeyi kesin hükmüne bağlayıp takdir etmeni diliyorum; âmin ey âlemlerin Rabbi!"
Yine her farizadan sonra şu duayı okursun:
"Ey yüce, ey ulu, ey çok çok bağışlayan, ey Rahim; hiçbir eşi ve benzeri olmayan ve (her şeyi) duyan ve (her şeyi) gören ulu Rab sensin. Bu, yücelttiğin, değer verdiğin, şereflendirdiğin ve bütün aylardan üstün kıldığın bir aydır. O, orucunu bana farz kıldığın aydır. İşte o, ramazan ayıdır ki onda Kur'ân'ı, halkı hidayet etmek, hidayet yolunu açıklamak ve hakkı batıldan ayırmak için indirdin; Kadir gecesini o aya yerleştirdin ve o geceyi bin aydan hayırlı ve üstün kıldın. Ey (yarattıklarına) minnet hakkı olan ve kimsenin onun üzerinde minnet hakkı bulunmayan (Allah), minnettar ettiklerin arasında beni de minnettar kılıp vücudumu (cehennem) ateşinden kurtarıp cennetine yerleştir; rahmetin hakkına, ey merhametlilerin en merhametlisi!"
Merhum Kef'emî Misbâh ve el-Beledü'l-Emin kitabında, Şeyh-i Şehit ise kendi Mecmua'sında Resul-i Ekrem'den (s.a.a) şöyle rivayet etmişlerdir:
"Kim ramazan ayında her farizadan sonra şu duayı okursa, Allah onun günahlarını bağışlar:
"Allah'ım! Kabir ehlini sevindir. Allah'ım! Bütün fakirleri zenginleştir. Allah'ım! Bütün açları doyur. Allah'ım! Bütün çıplakları giyindir. Allah'ım! Bütün borçluların borcunu eda eyle. Allah'ım! Sıkıntısı olanların sıkıntısını gider. Allah'ım! Bütün garipleri (vatanlarına) geri döndür. Allah'ım! Bütün esirleri azat eyle. Allah'ım! Müslümanların bozulan durumlarını/fasit olan işlerini ıslah eyle. Allah'ım! Bütün hastalara şifa ver. Allah'ım! Bizim fakirliğimizi kendi zenginliğinle engelle. Allah'ım! Bizim kötü hâlimizi kendi iyi hâlinle değiştir. Allah'ım! Borcumuzu eda eyle; fakirlik ve ihtiyacımızı gider; muhakkak senin her şeye gücün yeter."
Merhum Kuleynî'nin el-Kâfi'de Ebu Basir'den nakline göre, İmam Cafer Sadık (a.s) ramazan ayında şu duayı okurdu:
Allah'ım! Seni vasıta kılarak hacetimi senden diliyorum. Kim hacetini insanlardan dilerse (dilesin, fakat) ben hacetimi ancak senden dilerim. Sen teksin ve ortağın yoktur. Lütuf ve hoşnutluğun hakkına senden, Muhammed ve Ehlibeyt'ine rahmet etmeni ve bu yıl Beytullahi'l-Haram'ın ziyareti için yolumu açmanı diliyorum; bana öyle beğenilmiş, kabul edilmiş, temiz ve senin için halis kılınan bir hac nasip et ki, onunla gözümü aydınlat, derecemi yükselt ve gözümü (haramlara) kapamayı, iffetimi korumayı ve bütün haramlardan kendimi korumayı bana nasip et; öyle ki, benim için sana itaat etmekten, senden korkmaktan ve senin sevdiğin şeyleri yerine getirip sevmediğin şeyleri terk etmekten daha sevimli hiçbir şey olmasın. Bütün bunları kolaylık, bolluk sıhhat ve verdiğin nimetlerle beraber bana nasip et. (Allah'ım!) Senden Peygamber'inin sancağı altında, velilerinle birlikte yolunda şehit olarak ölmeyi diliyorum. Yine senden, kendi düşmanlarının ve Peygamber'inin düşmanlarının ölümünü benim elimle gerçekleştirmeni niyaz ediyorum. (Yalvararak) senden (rezil etmek) istediğin (kötü kullarından) birisini rezil etmekle beni yüceltmeni ve hiçbir zaman velilerinden herhangi birisini yüceltmeği benim rezil ve rüsva olmama vesile kılmamanı istiyorum. Allah'ım! Peygamber'le birlikte olma yolunu benim üzerime aç. Allah bana yeter ve ancak Allah'ın dediği olur."
Bu duanın ismine "Hac Duası" denir. Merhum Seyyid İbn Tâvûs bu duayı "el-İkbal" kitabında ramazan ayı gecelerinde akşam namazından sonra okunmasını İmam Cafer Sadık'tan (a.s) rivayet etmiştir. Merhum Kef'emî ise "el-Beledü'l-Emin" kitabında bu duanın ramazanın her günü ve ilk gecesinde okunmasının müstehap olduğunu, Merhum Şeyh Müfid de "el-Muhriç" kitabında bu duanın ramazanın ilk gece-sinde akşam namazından sonra okunmasının müstehap olduğunu nakletmiştir.
Ramazan ayının gece ve gündüzlerinin en faziletli ameli Kur'ân okumaktır. Evet, mümkün mertebe bu ayda bol, bol Kur'ân okumak gerekir; zira Kur'ân bu ayda inmiştir. Hadis-i şerifte, "Her şeyin bir baharı vardır, Kur'ân'ın da baharı ramazan ayıdır." buyrulmaktadır. Diğer aylarda her ay bir Kur'ân hatmi müstehaptır. Bazı rivayetlerde ise en az altı günde bir hatim rivayet edilmiştir. Fakat ramazan ayında sünnet olan her üç günde bir Kur'ân hatmidir. Hatta her gün bir hatim yapılırsa, daha iyidir. Merhum Allâme Meclisî, bazı Ehlibeyt İmamları'nın (a.s) bu ayda kırk, hatta daha fazla hatim yaptıklarını rivayet etmiştir. Eğer insan yaptığı hatimleri On Dört Masum'un (a.s) mukaddes ruhlarına (her Masum'a bir hatim olmak üzere) hediye ederse, daha fazla sevap alır. Bazı rivayetlerden bu hatimleri onlara hediye eden kimsenin kıyamet gününde onlarla birlikte olacağı anlaşılıyor.
Yine bu ayda çok dua etmek, namaz kılmak, Allah'tan mağfiret dilemek ve bol bol "lâ ilâhe illallah" zikrini söylemek sünnettir. İmam Zeynülabidin'in (a.s) ramazan ayı girdiğinde dua, zikir, istiğfar ve tekbirden başka bir şey konuşmadığı, rivayet edilmiştir.
Evet, bu ayda hadisler yoluyla nakledilen ibadetler ve müstehap amellere çok önem vermeliyiz.
Ramazan Gecelerinde Müstehap Olan Ameller
1- İftar etmek. Şiddetli halsizlik ve iftar için kendisini bekleyen birileri olmadığı takdirde akşam namazını kıldıktan sonra iftar etmek müstehaptır.
2- Haram ve şüpheli olmayan helâl şeylerle, özellikle helâl hurmayla iftar etmek, insanın kıldığı namazın sevabını dört yüz kat artırır. Rüteb (bir hurma çeşidi), helva, nöbet şekeri, sıcak su gibi şeylerle de iftar etmek iyidir.
3- İftar ederken rivayet edilen iftar dualarını okumak; meselâ şu duayı:
"Allah'ım! Senin için oruç tuttum; senin rızkınla iftar edip sana tevekkül ettim."
Bu duayı, iftar vakti okuyan kimseye Allah, o gün oruç tutanların sevabını bahşeder.
Bazı rivayetlerde Hz. Ali'nin (a.s) iftar edeceği zaman şu duayı okuduğu nakledilmiştir:
"Allah'ın adıyla. Allah'ım! Senin için oruç tuttuk ve senin rızkınla iftar ettik. O hâlde bizden kabul buyur. Muhakkak sen duyan ve bilensin."
4- İlk aldığı lokmada;
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Ey mağfireti geniş olan (Rabbim), bağışla beni." derse, Allah-u Teâlâ'nın mağfiretine mazhar olur. Hadis-i şerifte şöyle geçer:
"Allah-u Teâlâ, ramazan ayının her gününün son saatinde bir milyon insanı (azaptan) azat eder. Allah-u Teâlâ'dan dile ki, seni de onlardan saysın."
5- İftar vakti Kadir Suresi'ni okumak.
6- İftar vakti sadaka vermek ve oruçlu müminlere iftar vermek, hatta bir kaç hurma veya bir içim suyla bile olsa (gücü yetmeyenler için).
Resul-i Ekrem'den (s.a.a) bu konuda şöyle rivayet edilmiştir: "Kim bir oruçlu (mümine) iftar verirse, onun (oruç) sevabının aynısını iftar veren de alır; elbette oruç tutanın sevabından bir şey eksilmeksizin. Yine o yemeğin gücüyle yaptığı her amelin sevabının aynısı, iftar veren için de yazılır."
Merhum Ayetullah Allâme Hillî, Risâletü's-Sadiye kitabında İmam Cafer Sadık'tan (a.s) şöyle rivayet etmiştir:
"Bir mümin, Ramazan ayında bir mümine bir lokma yemekle (dahi iftar) verirse, Allah onun için otuz mümin köleyi azat etmenin sevabını yazar ve Allah katında bir duası kabul olur."
7- Ramazan ayının her gecesinde bin defa Kadir Suresi'ni okumak da, rivayet edilen ameller arasındadır.
8- İmkânı olan kimse için her gece yüz defa Duhân Suresi'ni okuması sünnettir.
9- Merhum Seyyid İbn Tâvûs, günahların bağışlanması için her gece şu duanın okunmasını rivayet etmiştir:
"Allah'ım! Ey Kur'ân'ı indirdiğin ve orucunu kullarına farz kıldığın ramazan ayının Rabbi, Muhammed ve Ehlibeyt'ine rahmet et; bu yıl ve her yıl Beytullahi'l-Harâm'ın haccını bana nasip eyle. İşlediğim o büyük günahları bağışla; zira onları senden başkası bağışlamaz, ey Rahman ve çok bilen (Allah)!"
10- Akşam namazından sonra birinci bölümde geçen Hac Duası'nı okumak.
11- Ramazanın her gecesinde İftitâh Duası diye meşhur olan duayı okumak.
12- Yine her gece şu duanın okunması müstehaptır:
"Allah'ım! Rahmetin hürmetine, bizi salih kulların arasına kat. Bizi İlliyyîn makamına yücelt. Selsebîl pınarı kaynağından (doldurulmuş) kadehlerle susuzluğumuzu gider. Rahmetin hürmetine bizi hurilerle evlendir. (Gençlik ve dinçlikleri) ebedi kılınmış (her biri) sedefte saklı bir inci gibi olan tertemiz, pırıl pırıl hizmetçi civanları bizim hizmetimize ver. Bizi cennet meyveleri ve kuş etleriyle rızıklandır. Bize hafif ipek ve ağır işlenmiş atlastan elbiseler giydir. Bizi Kadir Gecesi'ni idrak etmeye, Beytullahi'l-Haram'ı ziyaret etmeye ve senin yolunda şehit olmaya muvaffak kıl. Hakkımızda hayır dua ve yakarışı kabul et. Kıyamet gününde ilk insanlarla sonrakileri bir araya topladığında bize merhamet et. Bizim hakkımızda ateşten kurtuluşu yaz. Bizi cehennemde zincirleme. Bizi azap ve alçaklığa düşürme. Bize Zakkum ve cehennemin acı bitkisini yedirme. Bizi şeytanlarla bir araya toplama. Bizi yüzüstü ateşe atma. Bize ateş ve katrandan elbise giydirme; ey kendisinden başka ilâh olmayan! Senden başka bir ilâh olmayışı hakkına, bizi bütün kötülüklerden kurtar."
13- Şu duanın da okunması İmam Cafer Sadık'tan (a.s) rivayet edilmiştir:
"Allah'ım! Senden kesin olarak hükme bağladığın ve takdir ettiğin hikmetli, dönüşü ve değişimi olmayan şeyler arasında beni de hacları beğenilir, çabaları mükâfatlandırılır, günahları bağışlanır ve kötülükleri affedilir olan Beytullahi'l-Harâm'ın hacılarından yazmanı diliyorum. Yine benim için hayır ve sıhhatle geçecek uzun bir ömür ve geniş bir rızık takdir buyurmanı niyaz ediyorum. Beni dinine yardım eden kimselerden kıl; bu konuda başkasını bana tercih etme."
14- "Enisü's-Sâlihin" kitabında ramazan ayının her gecesinde şöyle dua edilmesi rivayet edilmiştir:ا
"(Allah'ım!) Ramazan ayı geçer veya bu gecem sabah olur da üzerimde sana karşı bir suçum veya beni karşılığında azap edeceğin bir günah kalırsa, bundan Kerim Vech'inin yüceliğine sığınırım."
15- Merhum Kef'emî, Seyyid İbn Baki'den şöyle nakletmektedir: "Kim ramazan ayının her gecesinde iki rekât namaz kılarak, her rekâtta Fâtiha Suresi'ni ve İhlâs Suresi'ni üç defa okur, selâm verdikten sonra da şu zikri okur:
"Münezzehtir gaflet etmeyen asıl koruyucu. Münezzehtir (kullarına ceza vermede) acele etmeyen merhametli. Münezzehtir her zaman kaim ve sabit olan ve (hiçbir zaman kullarını) unutmayan. Münezzehtir ebedi ve boş şeylerden uzak olan."
Sonra da yedi defa tesbihat-ı erbaayı okuyup ardından şu zikri söyler:
"Her eksiklikten münezzehsin sen. Her eksiklikten münezzehsin sen. Her eksiklikten münezzehsin sen. Ey azametli ve yüce (Allah)! Be-nim büyük günahımı bağışla."
Ve bilâhare Resulullah'a (s.a.a) ve Ehlibeyt'ine on defa salâvat getirirse, Allah günahlarını bağışlar..."
16- Hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır:
"Ramazan ayının her gecesinde Fetih Suresi'ni sünnet bir namazda okuyan kimse, o yıl korunmuş olur."
17- Ramazan ayı gecelerinin bir ameli de gecelere bölünerek kılınan bin rekâtlık namazdır. Fıkıh ve dua kitaplarında bu namaz, genişçe zikredilmiştir. Namazın kılınış şeklinde ise ihtilâf vardır. İbn Ebî Kurra'nın İmam Muhammed Takî'den (a.s) naklettiği ve Şeyh Müfid'in ve ulemanın çoğunun kabul ettiği kılınış şekli şöyledir:
İlk yirmi günde her gece yirmi rekât olmak üzere sekiz rekâtı akşam namazından sonra, on iki rekâtı ise yatsı namazından sonra ikişer ikişer kılınır. Son on günde ise her gece otuz rekât olmak üzere yine sekiz rekâtı akşam namazından sonra, geri kalanı ise yatsı namazından sonra kılınır. Böylece yedi yüz rekâtı kılınmış olur. Geri kalan üç yüz rekâtı ise Kadir gecelerinde (on dokuz, yirmi bir ve yirmi üçüncü geceler) her gece yüz rekât olmak üzere kılınır.
18- Ramazan ayında sünnet namazlardan sonra şu duanın okunması rivayet edilmiştir:
"Allah'ım! Kadir Gecesi'nde hükmettiğin ve takdir buyurduğun kesin emirlerin ve belirlediğin hikmetli işlerin arasında beni de hacları dosdoğru olan, çabaları mükâfatlandırılan ve günahları bağışlanan Beytullahi'l-Haram'ın hacılarından kıl. Senden itaatin yolunda ömrümü uzatmanı ve rızkımı genişletmeni diliyorum, ey merhametlilerin en merhametlisi!"
ehlader
Oruç ve Nefsi Tezkiye
Oruç özel şart ve adabıyla ve kutlu İslam şarisinin [1] isteğine uygun yapıldığı takdirde kendini yetiştirmede ve nefsin tezkiyesinde oldukça etkili olan çok önemli ve değerli bir ibadettir.
Oruç, nefsi günahlardan, çirkin ahlaktan temizleme ve tekamül, tahliye ve ilahi işraklardan pay alma hususunda oldukça etkilidir. Oruçlu kimse günahları terk vasıtasıyla nefs-i emmareyi dizginleyip kontrol ederek kendi emri altına alır. Oruçlunun oruçlu olduğu günler, günahları terketme ve nefse riyazet vermeye alıştırma devresidir. Nefisle cihad ve kendini sakındırmaya alıştırma devresidir. Bu devrede nefsini günahlardan ve pisliklerden temizlemesi dışında hatta yeme ve içme gibi meşru lezzetlerden göz yumar ve bu vesileyle nefsine sefa ve nur verir. Zira açlık batının safalı olmasına ve Allah’a teveccüh etmeye sebep olur. İnsanın, aç olduğu zaman çoğunlukla neşeli bir hali vardır; ancak midesi dolu olunca bu hali bulamaz.
Velhasıl takva edinme hususunda orucun etkisi pek fazladır ve bu yüzden Kur’an-ı Kerim’de takva edinmek orucun meşruiyetinin hedefi olarak tanıtılmıştır.
Allah-u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç size de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki sakınırsınız."[2]
Ramazan ayında oruç tutan ve oruçlu olduğu için Ramazan ayı boyunca günah işlemekten ve ahlaksızlıklardan sakınan kimse kendi nefsine musallat olmuştur ve Ramazan ayından sonra da bu şekilde günahı terk etmeye devam edebilir.
Buraya kadar orucun batını arıtmada nefsanî günah ve pisliklerden temizlemedeki öneminden bahsettik. Ancak orucun müsbet boyutlarda da nefsin tekamülünde, batını tezkiye etmekte ve Allah’a yaklaşmakta birçok etkisi vardır. Biz burada o boyutlardan bazılarına kısaca değineceğiz:
1- Oruç, nefsi sakındırmak ve orucu bozan özel bir takım şeylerden uzak durmak demektir. İhlas ve kurbet kastıyla nefsi yetiştirme ve mükemmelleştirmeye ve Allah’a yaklaşmaya vesile olan diğer ibadetler gibi bir ibadettir.
2- Meşru lezzet ve günahları terk suretiyle oruçlu kimsenin kalbi temizlenir, nurlanır. Allah’ın zikrinden başka her türlü fikir ve zikirden kurtulur ve bu vesileyle kutlu rububi zatın nur ve feyizlerinden feyz almak ve likaullah için istidad ve kabiliyet kazanır. Böyle bir durumda Allah-u Teâlâ’nın lütuf ve inayetlerinin kapsamına girer ve ilahi cazibelerle Allah-u Teâlâ’ya yakın olma (kurb) makamına erişir. Dolayısıyla hadislerde, oruçlu kimsenin nefes alıp vermesi ve uykusunun ibadet sevabı taşıdığı bildirilmiştir.
3- Oruçlu olunduğu günler ibadet, namaz, dua, Kur’an okuma, zikir, hayır ve salih ameller için en iyi ve en güzel vakitlerdir. Çünkü nefis bu durumda kalp huzuru, ihlas ve Allah’a teveccüh etmek için her zamankinden daha hazırlıklıdır. Mübarek Ramazan ayı vakitlerin en hayırlısı, ibadet ve Allah'a teveccüh etmenin baharıdır. Dolayısıyla hadislerde Ramazan ayının fazileti ve o ayda ibadette bulunuş hakkında bir çok tavsiyelerde bulunulmuştur. İşte bir kaç örnek:
İmam Sadık (a.s) Ramazan ayı gelince evlatlarına şöyle tavsiye ediyordu: (Fazla) ibadet etmeye gayret gösterin, çünkü bu ayda halkın rızkı bölüştürülür ve eceller yazılır. Bu ayda, Allah’ın davetine icabet edip gidecek olanlar belli olur. Ramazan ayında bir gece vardır ki o gecede yapılan amel bin gecenin ibadetinden faziletlidir." [3]
Hz. Ali (a.s) halka şöyle buyuruyordu: "Ramazan ayında fazla dua edin; istiğfar edin. Zira dua vasıtasıyla sizden bela giderilir ve istiğfar vesilesiyle günahlarınız mahvolur."[4]
Hz. Ali (a.s) buyuruyor ki: Resulullah (s.a.a) bir gün bir hutbesinde bize şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Allah’ın ayı bereket, rahmet ve mağfiretle size ulaşmıştır. Öyle bir ay ki; Allah indinde her aydan daha üstündür. Gündüzleri en iyi gündüz; geceleri en üstün gece ve saatleri en iyi saatlerdir. Öyle bir aydır ki, o ayda Allah’ın misafirliğine davet edilmiş ve Allah’ın keramet ehlinden kılınmışsınızdır. Nefeslerinizde tesbih sevabı ve uykunuzda ibadet sevabı vardır. Bu ayda amelleriniz makbul ve dualarınız müstecap olur. O halde sadık niyetlerle ve temiz kalplerle sizleri oruç tutmaya ve Kur’ân okumaya muvaffak eden Allah’ı çağırın (dua edin). Zira asıl kötü ve bedbaht kimse, bu büyük ayda Allah’ın mağfiretinden mahrum olan kimsedir. Açlık ve susuzluğunuzla kıyamet günündeki açlık ve susuzluğu hatırlayın. Fakir ve miskinlere sadaka verin. Büyüklerinize saygı gösterin. Akrabalarınıza sıla-i rahim gösterin (akrabalık hakkını koruyun, ilişkiyi kesmeyin), dilinizi tutun, gözünüzü haramdan koruyun ve kulağınızı haramları duymaktan sakındırın. Halkın yetimlerine şefkat gösterin ki sizin de yetimlerinize şefkat göstersinler. Günahlarınızdan tövbe edin ve namaz vakitleri dua için ellerinizi O’na doğru kaldırın; zira bu saatler Allah-u Teâlâ’nın halka rahmet gözüyle baktığı, münacatlarına icabet ettiği ve nidalarına "lebbeyk" dediği en iyi saatlerdir. Ey millet! Nefisleriniz amellerinizin rehinesidir. O halde istiğfar vasıtasıyla onları azad edin, sırtlarınız günahtan ağırlaşmıştır, uzun secdeler ederek yükünüzü hafifleştirin. Bilin ki, Allah-u Teâlâ namaz kılanları ve secde edenleri azaplandırmamak ve kıyamette onları cehennem ateşiyle korkutmamak üzere kendi izzeti hürmetine and içmiştir.
Ey millet! Her kim bu ayda oruçlu bir mümine iftar verirse ona bir köle azad etmenin sevabı verilir ve geçmiş günahları affedilir."
Birisi: "Ya Resulullah (s.a.a)! Bizim hepimiz bir mümine iftar verecek güçte değiliz." demesi üzerine Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Bir hurma tanesiyle veya bir su şerbetiyle de olsa Cehennem ateşinden sakının. Ey millet! Her kim bu ayda ahlakını iyileştirirse onun kıyamette sırat köprüsünden geçmesine müsade edilir. Her kim bu ayda (emri altındaki) kölesinin işini hafifleştirirse Allah-u Teâlâ Kıyamet’te onun hesabını kolaylaştırır.
Her kim bu ayda şerrini halktan uzaklaştırırsa Allah-u Teâlâ Kıyamet’te gazabını ondan uzaklaştırır. Herkim bir yetime ikram ederse Allah da Kıyamet’te ona ikram eder. Her kim akrabasıyla ilgilenip ihsan edip üzerine düşen görevi yaparsa Allah da Kıyamet’te onunla ilgilenir ihsan eder üzerine düşeni yapar. Her kim de akrabasıyla ilişkisini keserse Allah-u Teâlâ Kıyamet’te rahmetini ondan keser. Her kim bu ayda sünnet namaz kılarsa Allah-u Teâlâ onun hakkında ateşten beraeti uzak olmayı kaydeder. Her kim bu ayda bir farizeyi yerine getirirse diğer aylarda yapılan yetmiş farizenin sevabı verilir ona. Her kim bu ayda bana fazla salavat gönderirse Allah-u Teâlâ Kıyamet’te onun salih amellerinin terazisini ağırlaştırır ve her kim bu ayda Kur’an-ı Kerim’den bir ayet okursa diğer aylarda yapılan bir Kur’an hatmi (Kur’an bitirme) sevabı verilir ona. Ey millet! Bu ayda Cennet’in kapıları açılmıştır; Allah’tan o kapıları sizin yüzünüze kapatmamasını isteyin, (bu ayda) Cehennem’in kapıları kapanmıştır; Allah’tan bu kapıları (sizin yüzünüze) açmamasını isteyin, bu ayda şeytanlar bağlanmıştır; Allah’tan onları size musallat etmemesini isteyin.
Hz. Ali buyuruyor ki ben, “Ya Resulullah! bu ayda en iyi amel nedir?” diye arz edince Resulullah (s.a.a), “ya Ebu-l Hasan! Bu ayda en iyi amel takva ve Allah’ın haramlarından kaçınmaktır.” buyurdular."[5]
Hadislerden de anlaşıldığı gibi, mübarek Ramazan ayı bereket ve fazilet dolu bir aydır. İbadet, kendini yetiştirme, dua, teheccüd ve nefsi eğitme ve mükemmelleştirme ayıdır. Bu ayda ibadet etmenin sevabı diğer aylarda yapılan ibadetlerin sevabından katlarca fazladır. Hatta müminin uyumasında, nefes çekmesinde bile ibadet sevabı vardır. Bu ayda Cennet’in kapıları müminlerin yüzüne açık ve cehennemin kapıları ise kapalıdır. Allah’ın melekleri devamlı insanları Allah’a ibadet etmeye davet ederler; bilhassa ibadet ve ihyası (teheccüd için uyanık kalınması) bin gecenin ibadetinden daha hayırlı olan kadir geceleri ve seherleri yapılan ibadetler. Allah-u Teâlâ bu ayda ziyafet vermiş ve herkesi ziyafete davet etmiştir. Bu davetin mesajını peygamberler getirmişlerdir. Oruçlu kimse, Allah’ın misafiridir ve bu misafiri ağırlayan elbette ki O "mutlak cömert”tir. Melekler hizmetçi ve müminler de misafirlerdir. Allah’ın nimetlerinin sofrası genişçe açılmıştır "hiçbir gözün görmediği hiçbir kulağın duymadığı ve hiç bir kalpten geçmeyen" çeşitli hediye ve ikramlar hazırlanmıştır. Allah’ın tevfiki her açıdan hazırdır; ancak bunun için bizim liyakatimiz olması gerekir. Gaflet edecek olursak kıyamette, hasret ve pişmanlığın fayda vermediği günde pişman oluruz.
Mübarek Ramazan ayının amel ve duaları "Mefatih-ül Cinan" kitabinda ve diğer dua kitaplarında vardır, Allah’a yaklaşmak için ihlas, teveccüh ve kalp huzuruyla onlardan yararlanılabilir.
tebyan
-----------------------------------------------------------
[1]- Dini kanun ve hükümleri bırakan; maksat Allah Teala ve Resulüdür.
[2]- Bakara / 183.
[3]- Vesail-uş Şia, c.7, s.221.
[4]- Vesail-uş Şia, c.7, s.221.
[5]- Vesail-uş Şia, c.7, s.227.
Kissinger’den Skandal Açıklama: Son Halka İran...
Yahudi asıllı Amerika Birleşik Devletleri'nin 56. Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, gündeme bomba gibi düşecek skandal açıklamalarda bulundu.
“İRAN BAŞLANGIÇ NOKTASI OLACAK”
Kissinger, Amerikan gazetesi ‘Daily Scape’ ile yaptığı röportajda, "3. dünya savaşı geliyor ve İran, İsrail'in mümkün olduğu kadar çok Arap öldürmesi ve Ortadoğu'nun yarısını işgal etmesi gereken savaşta başlangıç noktası olacak.” dedi.
“7 ÜLKEYİ İŞGAL ETTİK, SON HALKA İRAN”
Yahudi asıllı ve Almanya doğumlu olan Henry Kissinger, yaptığı açıklamada şunları ekledi: "ABD ordusuna, stratejik önemi nedeniyle, özellikle bizim için petrol ve diğer ekonomik kaynakları içerdikleri için Orta Doğu'daki yedi ülkeyi işgal etmek zorunda olduğumuzu bildirdik ve İran'a vurmak için sadece bir adım kaldı." diyerek hedefte İran’ın olduğunu söyledi.
“İSRAİL ORTA DOĞU’NUN YARISINI KONTROL EDECEK”
Yaptığı skandal açıklamalara Siyonist İsrail’in emellerini de ekleyen Kissinger, “Çin ve Rusya uykularından uyanmaya başladıklarında, Dünya Savaşı patlayacak. Sadece iki süper güç İsrail ve Amerika zafer kazanacak. İsrail tüm gücüyle savaşmak zorunda kalacak ve silahlarını, mümkün olduğunca çok sayıda Arap'ı öldürmek ve Orta Doğu'nun yarısını işgal etmek için kullanacak.” diyerek Arz-ı mev’ud hayallerinin peşinden gittiklerini gösterdi.
Savaş davullarının uzun bir süreden beri Orta Doğu'da çaldığını ve sadece sağır olanların bu sesleri duyamayacaklarını söyleyen Kissinger, “eğer işler olması gerektiği gibi giderse, İsrail Orta Doğu’nun yarısını kontrol edecek.” dedi.
Muhammed Özdemir/MilliGazete
Tebes Çölü Olayı
25 Nisan günü, Amerika’nın İran'a yönelik askeri müdahalelerinden birinin yıldönümüdür.
Bu günde Amerika tarihinde bir başka büyük fiyasko ve yenilgi kayda geçti. Tebes olayı aslında Amerika’nın İran’a askeri saldırı projesinin başlangıcı ve aynı zamanda sonu oldu. Bu operasyon çok titiz bir plan çerçevesinde ve İran’ın Tebes çölündeki iklim şartları ve bu bölgede terk edilmiş bir havaalanının tespit edilmesine dayanarak hazırlanmıştı.
25 Nisan 1980 tarihinde Amerika’ya ait bir kaç askeri uçak önceden hazırlanan çok titiz bir plan çerçevesinde gece yarısı İran hava sahasına girerek ülkenin doğusunda ve Tebes çölünün tam ortasında terk edilmiş bir havaalanına iniş yaptı. Bu açık tecavüz İranlı inkılapçı ve İmam Humeyni –ks– çizgisinde hareket eden öğrencileri kendiliğinden gelişen bir hareketle ve Amerika’nın İran’a yönelik müdahalelerini ve komplolarını protesto etmek amacıyla 4 Kasım 1979 tarihinde Amerika’nın Tahran’daki casusluk yuvasını veya büyükelçiliğini fethetmelerine tepki olarak gerçekleşiyordu.
İranlı inkılapçı öğrenciler Amerika’nın casusluk yuvasında diplomat kılığında casusluk faaliyeti yürüten casuslarını rehine olarak tutuyordu. Amerika ise bu konudan İran’a askeri müdahale bahanesi olarak yararlanmak ve böylece İran’a müdahalelerini örtbas etmek istedi.
Amerika Tebes operasyonunu Kartal Pençesi olarak adlandırmıştı ve amacını sözde Amerikalı rehineleri kurtarma şeklinde açıkladı. Ancak Kartal Pençesi operasyonu hezimete uğradı ve böylece Amerika’nın İran’a karşı müdahaleci hedeflerinin bir başka bölgesi olarak İslam inkılabı tarihinde kayda geçti.
Bu operasyonu gerçekleştirmek için ilkin Amerikalı askerleri taşıyan üç adet MC-130 kargo uçağı ve üç adet EC-130 yakıt tankeri uçağın Umman kıyılarında yer alan Miser adasından kalkıp İran hava sahasına girmesi ve Çöl-1 olarak adlandırılan bir bölgede operasyona başlamak üzere inmesi gerekiyordu. Operasyona, Umman körfezinde bulunan Amerikan uçak gemisinden kalkan 8 askeri helikopterinin katılması ile tamamlanması gerekiyor. Böylece bu operasyon Amerika açısından mükemmel bir operasyon olacaktı.
Aslında Amerika bundan önce de İran’a doğrudan müdahalede bulunmuş ve hatta askeri darbe yaptırmıştı. Şimdi ise Tebes çölü üzerinden tecavüz planı, tüm detayları iyice düşünülen ve İslam inkılabının zaferinden iki yıl sonra uygulanan bir plan olacaktı.
Ancak bu operasyon ta başından Amerikan askeri uçaklarının Tebes çölünde kum fırtınaya yakalanması ile birlikte hezimete uğradı. Aslında bu operasyon Amerikalı devlet adamları için yeni bir macera değildi, çünkü bu zümrenin tecavüzcü uygulamaları dosyası oldukça ağır ve karaydı ve Tebes olayı bu cinayetlerin karşısında pek de büyük sayılmazdı, ama yine bu komplonun hezimete uğramış olması Amerika için büyük bir rezalet ve fiyasko sayılıyordu.
Tebes olayı Amerika’nın İran’a yönelik müdahale eğiliminin bir başka yüzünü sergiledi ve geniş boyutlara ulaştı ve tüm dünya neden İran milleti Amerika’dan, yani bu milletin haklarına el uzatan devletten nefret ettiğini anlamaya başladı.
Amerika yönetimi Tebes macerasından sonra izlediği tutumu ise bir kez daha beyaz saray elebaşılarının bu maceradan ders almadığını ve hatta Amerikalı casuslar serbest bırakıldıktan sonra müdahaleci tutumu daha da genişlediğini ve her gün bu müdahalelere bir yenisi eklendiğini gösterdi.
Amerika hiç bir zaman İran milletine karşı müdahaleci tutumundan el çekmedi ve sadece zaman zaman yöntemlerini ve senaryolarını değiştirdi.
Kum Fırtınası
Nur 1 Uydusu İsrail'in Korkulu Rüyası Oldu
Siyonist İsrail Uzay Ajansı Başkanı, İran’ın Nur 1 uydusunu uzaya başarılı bir şekilde göndermesinin Siyonist rejimin güvenliği açısından tehlikeli olduğunu söyledi.
Tesnim’in haberine göre, İran’ın uzaya gönderdiği Nur 1 isimli uydunun yörüngeye yerleşmesini değerlendiren korsan İsrail Uzay Ajansı Başkanı şunları söyledi: ‘İran bu uydu sayesinde dünyanın her noktasından haber alabilecek. Biz bu uydunun yörüngeye yerleşmesinden ve bunun ortaya çıkaracağı sonuçlardan endişeliyiz.’
İran’ın ilk askeri uydusu uzaya fırlatıldı
İran İslam Cumhuriyeti’nin ilk askeri uydusu, İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu tarafından uzaya fırlatılarak yörüngeye yerleştirildi.
İran İslam Cumhuriyeti’nin ilk askeri uydusu “Nur” İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu tarafından "Kasıd" (Haberci) adlı uydu taşıyan füze ile uzaya fırlatıldı.
Uydu yerden 425 kilometre yükseklikte belirlenen yörüngeye yerleşti. Bu operasyon İran İslam Cumhuriyeti’nin uzay faaliyetleri alanında büyük bir kazanım ve gelişme sayılıyor.
Son yıllardaki denemeler başarısız olmuştu
İlk yerli üretim uydusunu Şubat 2009'da uzaya gönderen İran, daha sonraki yıllarda uzaya birçok uydu fırlattı ancak bunların uzayda kalma süresi kısa oldu. İran, geçen yıl ocak ayında uzaya fırlattığı bir uydunun yörüngeye yerleştirilme aşamasının başarısızlıkla sonuçlandığını açıklamıştı.
Son olarak 9 Şubat'ta "Zafer" adlı gözlem uydusunu uzaya fırlatan İran, taşıyıcı roketin istenen hıza ulaşamaması nedeniyle uydunun yörüngeye yerleşemediğini duyurmuştu.
ABD, İran'ın balistik füze faaliyetlerinin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) 2231 sayılı kararına aykırı olduğunu, İran'ın "Orta Doğu ve Avrupa'yı tehdit eden kıtalar arası balistik füze programını uydu faaliyetlerinin arkasına gizlediğini" iddia ediyor. İran ise geliştirilen füzelerin konvansiyonel olduğunu savunuyor.
Velayeti: Nur uydusu İran’ın kalkınmadaki azminin göstergesidir
İran İslam inkılabı rehberinin uluslararası işler danışmanı Ali Ekber Velayeti, 'Nur' uydusunun başarılı bir şekilde uzaya gönderilmesinin, İran İslam inkılabının kalkınmaya dayalı, ülkenin bağımsızlığının korunmasındaki azim ve gücünün bir göstergesi olduğunu söyledi.
İRNA ajansına göre, Ali Ekber Velayeti, ‘Nur’ uydusunun gönderilmesini İslam inkılabı tarihine, İran’ın bilimdeki kazanımları ve yetenekleriyle ilgili olarak altın bir sayfa olarak geçeceğini belirterek, bu başarının aynı zamanda İran’ın çeşitli alanlarda kendine yeterli olmasının bir başarısı olduğunu söyledi.
Velayeti, İran’ın korona ile mücadele ettiği ve aynı zamanda Amerika’nın zalimce ve tek yanlı yaptırımlarının en ağır gerçekleştiği bir zamanda İran devrim muhafızları ordusunun ‘Nur’ uydusunu uzaya başarıyla göndermelerinin İran İslam Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı koruma ve kalkınmadaki azmini yeniden ispatladığını söyledi.
Ali Ekber Velayeti, her türlü düşmanlıklara ve senaryolara karşı İslam Cumhuriyetinin bağımsızlık, kalkınma, ilerleme yolunu sürdüreceğini söyledi.
İran, Irak ve Haşdi Şabi
Bismillah
ABD’nin Irak’ı işgal ettiği 2003 yılından beri ne zaman ABD işgali ve sultası gündeme gelse İran’ın da adı geçer kuşkusuz. Irak’ta anayasa tedvin edilir İran, referandum düzenlenir İran, seçim olur İran, Irak’lı partileri uzlaştırma gerekir İran, hükümet kurulmak istenir İran, DAİŞ işgaline karşı Haşdi Şabi (halk seferberliği ve eğitimi) gündeme gelir İran, Irak’ın parçalanmasına karşı duruş vb gelişmelerde İran hep ilk sözü edilen ülke olur.
Peki niçin başka komşu ülkelerin değil de hep İran’ın Irak üzerindeki nüfuzu, yaptırım gücü, arabuluculuğu ve yardımları gündeme gelir?
Suriye dışında Irak’a komşu öteki ülkeler işgalci ABD ile her bakımdan ittifaklar ve işbirliği içerisinde olmalarına ve tarihi geçmişleri, dil, mezhep vb ortak değerlere sahip olmalarına rağmen niçin Irak üzerinde İran kadar veya daha az nüfuz sahibi olamamaktalar? Halbuki askeri, ekonomik ve medya gücü bakımından İran’dan daha zayıf sayılmazlar. Hatta komşu ülkelerden hiç biri İran gibi bu ülkeyle sekiz yıllık bir savaş geçmişine de sahip değiller.
Burada şu soru öne çıkmaktadır: Ya öteki komşu ülkeler Irak üzerinde yanlış hesaplar yapıyorlar? Ya da İran’ın yaptığı bazı şeyleri yapamıyorlar? Ya da her ikisi.
Evet, bu ülkeler Irak’ta yanlış çevrelerle ilişki geliştirdiler. En başında Amerikan işgalini onayladılar, işgalden rant sağlamaya , pay almaya çalıştılar. Ardından hesaplarını Irak’ı parçalama planı üzerine yaptı ve her biri mezhep ve kavmiyet taassubuyla ayrılıkçı, bağnaz ve terörist çevreler üzerine yatırım yaptı ve onları sonuna kadar desteklediler. DAİŞ terör çetesinin Musul’u işgali öncesi ve sonrasında bölge ülkeleri resmi makamlarının neler söyledikleri hala kulaklarda çınlamaktadır.
İran ise Amerikan işgalinin ilk gününden beri ABD’yi bu ülkeden nasıl çıkaracağının planlarını yaptı ve hala da aynı çizgide sabırla çalışmaktadır. Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması için –iddia edildiğinin aksine- sadece Şiilerle değil Sünni Araplar ve Kürtlerin liderleriyle de daima sıkı ilişkiler geliştirdi. Elbette Irak’a yardım ederken kendi çıkarlarını gözettiği inkar edilemez.
İşgal sonrası Irak’a genel vali (Paul Bremer) atayan, Irak’taki bütün mülki ve askeri idareyi kontrolüne alan, sınır güvenliğinden petrol satışına kadar ülkeyi tek başına bu vali aracılığı ile yönetmeye başlayan ABD nasıl oldu da anayasa tedvini ve halkın oyuna sunulmasını engelleyemedi?
Çünkü, İran’ın yönlendirmesi ve yardımlarıyla başta Ayetullah Sistani olmak üzere Irak dini merceiyeti varlığını ortaya koydu. Saddam döneminde çetin mücadeleler vermiş Şii ve Kürt siyasal oluşumlar İran’ın yardım ve yönlendirmeleriyle Amerika’nın genel vali yönetiminin devamına karşı çıkmaya başladılar.
İdeal olmasa da yeni bir anayasa hazırlanması, ivedilikle halkın oyuna/onayına sunulması, yeni devlet organlarının bu anayasaya göre şekillenmesinde İran’ın rolünü kim inkar edebilir?
ABD 2. Dünya savaşından bu yana girdiği hiçbir ülkeden kendi isteği ile ayrılmamıştır. Askeri birliklerine yer/üs veren ve besleyen/giderlerini üstlenen ülkeler olduğu sürece niçin ayrılıp gitsin ki?! Hem askeri giderlerini ev sahibi ülkeye ödettiriyor hem de sultasını sürdürebiliyorsa ABD veya herhangi bir işgalci güç kendi rızasıyla bundan vazgeçer mi hiç?
ABD askeri güçlerinin işgal ettiği veya çöreklendiği yerlerden sökülüp atılması ancak ve ancak halk direnişiyle olmuştur. Hükümetlerle yapılan anlaşmalar çerçevesinde gerçekleşmiş olsa da o ülke halkının hükümete baskı ve ısrarlı talepleriyle olmuştur. Ve nitekim on binlerce Amerikan askerinin yapılan bir anlaşma çerçevesinde 2011 yılında Irak’ı terk etmeleri de İran destekli hükümetin çabaları ve halkın baskıları sonucunda sağlanmıştır.
Kendi ifadeleriyle bir trilyon Dolardan fazla harcama yapan ve on binlerce askerini kaybeden ABD’yi Irak’ta başarısızlığa sevkeden faktörlerin başında hiç kuşkusuz İran’ın izlediği siyaset, eğitim ve organizelerinde yardımcı olduğu silahlı direniş grupları gelmektedir.
ABD 2003 yılında Irak’ı işgal ederken Saddam Hüseyin rejimini yıkıp yerine bu ülke halkının iradesiyle işbaşına geçecek bir rejim kurmayı amaçlamıyordu herhalde. ABD’nin öyle demokrasi gibi bir kaygısı olsaydı bölgede Saddam’dan önce yıkılacak o kadar krallık, şeyhlik ve emirler var ki, Saddam’a zor sıra gelirdi
Amerikalıların defalarca itiraf ettikleri üzere Saddam’ın elinde kitle imha silahları bulunduğu iddiası işgal için kullanılan bir kamuflajdı sadece.
ABD’nin çok yönlü planları vardı ve bunların başında İran’ı kuşatarak İslam İnkılabının yayılışını engellemek, BOP planını hayata geçirmek, Irak ve bölgedeki petrol yataklarını kontrol altında tutarak durmadan büyüyen Çin’e karşı elini güçlendirmek ve nihayetinde işgalci Siyonist rejimin varlığını korumak gelmektedir.
Peki yüz binlerce insanın ölümü, yaralanması, evlerini barklarını bırakıp başka bölge ve ülkelere göçmesine sebep olan bu işgal sonucunda ABD planladığı hedeflerine ulaşabildi mi? Şimdiye kadar yukarıda sayılan hedeflerine ulaşamadığını söylemeye gerek yok herhalde. Batı emperyalizmi bölgemiz üzerinde kurduğu sultasına karşı hiçbir zaman şimdiki kadar direnişle karşılaşmamıştır. Başta Irak ve Suriye olmak üzere Batı’ya karşı direnişin merkez ve destekçisinin İran olduğunu kim inkar edebilir?
Gözlerini mezhep ve kavmiyetçi taassubun bürüdüğü birtakım çevreler bu gerçeği göremiyor veya görmek istemiyorlar. Ama kendi basiretsizliklerini görememeleri ve kıskançlıkları onları bu gerçeği kabullenmekten alıkoymakta ve hatta bilerek veya farkında olmadan emperyalist Batı’nın safında bulunmayı tercih etmektedirler.
Bir Haşdi Şabi düşmanlığıdır bunları kahretmektedir. İran’ın desteklediği, İran taraftarı, İran güdümlü Haşdi Şabi milisleri ifadelerini Irakla ilgili her haberin bir başında bir sonunda tekrarlamaktadırlar.
Irak içerisindeki Amerikancı çevreler de Irak dışındakilerden farklı değil. Haşdi Şabi gündeme gelince, devlet kontrolü dışındaki silahlı birlikler yasaklanmalı vb ifadelerle Amerikalıların sözlerini tekrarlamaktadırlar.
Peki kimdir bu Haşdi Şabi güçleri?
2016 yılında Irak topraklarının önemli bir bölümünü işgal edip başkent Bağdat’a doğru ilerleyen DAİŞ terör çetelerine karşı koymak için dini merceiyetin fetvası ve İran’ın yardımıyla organize olan ve silahlandırılan halk seferberlik güçlerinin adıdır Haşdi Şabi.
DAİŞ her ne kadar Irak ve Suriye’de şehirler ve yerleşim merkezlerinden çıkarılıp yenilgiye uğratılsa da kalıntıları hala Irak ve Suriye’de devam etmekte olup terör ve cinayetlerinden vazgeçmiş değildir.
Peki, DAİŞ ve benzeri terör örgütlerine karşı hala çetin bir mücadele veren Haşdi Şabi güçlerine yönelik Irak içi ve dışındaki bu kin ve nefretin sebebi nedir öyleyse?
Çünkü Haşdi Şabi kendisi bir halk seferberlik gücü olduğu gibi Irak halkını da her türlü iç ve dış tehlikeye karşı organize edecek bir kapasiteye sahiptir. Bu ise ABD ile Irak içindeki ve dışındaki uzantıları ve müttefiklerinin tahammül edebileceği bir durum değildir. Hükümetler ve ordu komutanları üzerinde öteden beri nüfuz ve kontrol kurmaya alışmış, askeri ve sivil darbeler planlayan müstekbir güçler Haşdi Şabi, Besic ve genel olarak meydanı terk etmeyecek halk güçlerini uğursuz planları karşısında engel görmektedirler.
Ve nitekim 2011 yılından sonra sadece belli üslerde konuşlanan sınırlı sayıda askeri varlığına rağmen 2016 yılında DAİŞ ile mücadele bahanesiyle Irak’taki zayıf/basiretsiz yöneticilerin davetiyle yeniden Çok Uluslu Koalisyon Güçleri adı altında Irak’a çağrılan Amerikan askeri birlikleri Irak Meclisi’nin geçen Ocak ayında aldığı kararla ülkeyi terk etmek zorundadır.
Irak’tan ayrılmak niyetinde olmayan ABD bu ülkedeki hassas dengeleri ve anlaşmazlıkları kullanarak Irak yönetimini önümüzdeki Haziran ayında stratejik işbirliği adı altında düzenlenecek görüşmelerde yeni bir anlaşmaya mecbur bırakmak ve bir süre daha Irak’ta kalmak istemektedir. İşte böyle hassas bir dönemde Haşdi Şabi Irak’ın imdadına yetişmekte ve ABD’nin kayıtsız şartsız alınan karara uymasını ve Irak’ı terk etmesi gerektiğini, aksi takdirde silahlı saldırıda bulunacağını açıkca deklare etmiş bulunuyor.
İçte ve dışta Amerikan dostlarının Haşdi Şabi’ye olan düşmanlıklarının sebebi böylece daha iyi anlaşılmaktadır. İçtekiler Amerikan güçlerinin gitmesiyle istedikleri gibi at koşturamayacakları, bölücülük planları suya düşeceği için; bölgedekiler ABD’nin Irak’tan çıkmasıyla Direniş Cephesinin güçleneceğine tahammül edemedikleri için; ABD ise Irak’tan çıkarsa bütün bir Batı Asya’ya elveda edeceğini bildiği için.
İran’ın Irak halkına 2003 yılından beri vermiş olduğu destek ve hediyelerin en büyüğü işte bu Haşdi Şabi’dir.
Ziya Türkyılmaz
Bekleyin, yeni ‘paralel ordu’ geliyor
İdlib’deki yeni yapılanma Türkiye’nin muhalif grupları dağıtıp tamamen kendi milis gücünü kurması anlamına geliyor. Bu planlamaya Suriye ordusuna karşı savunma ve saldırı planlarının hazırlıkları da eşlik ediyor.
Yani Türkiye her türlü tehlikeyi içinde barındıran ve cihadî karakteri ağır basan milis güçlerine veda etmiyor.Türkiye’yi 5 Mart’ta Moskova’da yeni bir mutabakata götüren gelişmeler pek dramatikti. İdlib sathında olup bitenler, Suriye’yi Türkiye açısından da bataklığa dönüştüren siyasetten dönülmesini zaruri kılıyordu. Moskova Mutabakatı M-4’ün açılması, yolun iki tarafından toplam 12 km’lik güvenlik koridoru oluşturulması ve BM Güvenlik Konseyi’nin terör örgütü saydığı grupların elimine edilmesini öngörüyordu. Bu, özü itibariyle Rusya’nın Suriye’yi Suriye’ye bırakmaya dönük stratejisinde yeni bir fasıl. Sahada atılan adımlar mutabakat adına ama kurgu örtülü ajandaya göre işliyor.
Nedir bu ajanda? Bu klikte “Nasipse” diye başlar her şey. “Gün ola hayrola” diye mola verir. Fırsatını kollar, boşluk doldurur, atlar, zıplar.
Belli ki Erdoğan bu mutabakatı yeni bir “kontrol hattı” olarak algılıyor. Haritaya bakılırsa Türkiye, Kobani kesintisi hariç Hatay’dan başlayıp Mardin’e kadar sınır hattı boyunca 30-40 km derinliğinde bir bölgeyi çevirmiş durumda. İmkansızı zorlayarak çemberi nasıl tamamlayacaklarına bakıyorlar.
Şimdi 5 Mart’tan beri İdlib’e yığınak kaldığı yerden devam ediyor. M-4’te Ruslarla atılan devriyeler Türkiye’nin şimdiye kadar açık-örtülü desteğini almış cihatçı yığınların engeliyle karşılaşıyor.
Bu düğüm müdahalesiz aşılacak mı?
“Meseleyi askerileştirmek istemiyoruz” dercesine M-4’ü kapatan silahlı adamların karşısına Türk polis birliği çıkartılıyor. Sanki birileri E-5’i kapatmış da toplum polisi işbaşında. “Siz bizdensiniz, vatandaş bile sayılabilirsiniz” kıvamında bir incelik! Afrin, Tel Rıfat, Menbic, Tel Temir değil ki obüsler konuşsun!
Kâğıt üzerinde “kökünü kazımaktan” bahsettikleri örgütlerle öncelikli tercih savaş değil müzakere. Yaklaşım basit; “Bir zahmet çekilin, Türk-Rus ortak devriyesi yapılabilsin, hiç olmazsa mutabakatın bir maddesi uygulanmış olsun, zevahiri kurtaralım, gerisine de bakarız!”
***
“Gerisi” daha da önemli. Bu örgütleri sahadan silmek değil daha kullanışlı hale getirmektir dertleri. Suriye ordusunun önüne bariyer dikmek, Kürt güçlerine karşı kullanmak, bunlara çıkar bekçiliği yaptırmak, ‘sakıncalı hakları’ bunlarla terörize etmek. Yetmez, Suriye dışında Libya gibi yeni cephelere sürmek…
Bunlar oluyor zaten. Bakınız Libya’ya gönderilenlerin sayısı 5 bini geçti. Üstelik YPG’yi baskılamak için Barzani yönetiminin uhdesinde eğitilip donatılan Roj Peşmergelerinden de gidenler ve ölenler olduğuna dair haberler bugünlerde Kürdistan coğrafyasını sallıyor.
Birkaç haftadır Türk askeri ve istihbarat unsurları bu örgütleri yoğurma, evirme, çevirme ve kendi yedeğine alma işine yeniden koyulmuş gözüküyor. Esasen Suriye’de 8-9 yıldır denedikleri bitmek tükenmek bilmeyen bir ameliyedir bu. Silahlı grupların bir kısmını maaştı, mühimmat desteğiydi, koruma taahhüdüydü derken Suriye Milli Ordusu çatısı altında birleştirmeyi başardılar. Ama bu hâlâ düzenli bir ordu değil. Her grup kendi emir ve bayrağı ile özerkliğini yani başıbozukluğunu sürdürüyor. Türkiye şimdi bunu ileri bir aşamaya taşımak istiyor. Hedef ordu gibi ordu kurmak. Sahada Suriye Milli Ordusu’na katılmayan daha keskin İslamcı gruplar Ulusal Kurtuluş Cephesi çatısı altında hareket ediyor. Bu ortaklığın teşekkülünde de MİT’in emeği var kuşkusuz. Bu yapı El Kaide gömleğini çıkarmış ama terk ettikleri dünyayla kardeşlik hukukunu koruyanlarla dolu. Bunlar da yeni düzenli ordunun potansiyel adayları. Fakat mesele şu ki İdlib’in asıl ağası Heyet Tahrir el Şam (HTŞ). Türkiye diğer grupları Astana düzlüğüne götürüp geri kalanları terör örgütü olarak hedefe konulmasına kendi imzasıyla rıza gösterdiğinde HTŞ de daha önce birlikte hareket ettiği grupları İdlib’den silip süpürmüştü. Moskova Mutabakatı’nın hedefinde HTŞ ve El Kaide bağlantılı diğer gruplar var. Türkiye ise hepsine “Bizdensiniz, yeter ki gelin bizim çatımız altına girin” diyen bir akılla saha düzenlemesine gidiyor.
Ne yapıyor? Muhalif kaynaklara göre İdlib’de sayıları artık 60’a yaklaşan askeri gözlem ya da kontrol noktalarında yeni ordunun teşekkülüne yönelik çalışmalar yürütülüyor. Silahlı grupların gözlem noktalarını kendilerine kalkan yapıp Suriye ordusuna saldırılar düzenlediğini yazdığımızda “Asla” diye öfkeyle yanıt veriyorlardı. Şimdi silahlı gruplar bu üslere rahatça giriyor. Her bir askeri noktayla bağlantılı 300 milisin olması hedefleniyor. Bunun için eğitilip donatılıp organize edilecekler. Emir-komutası düzgün işleyen bir ordu kurulursa ikinci aşamada HTŞ’nin kendini feshetmesi ve bu yapıya dahil olması istenecek.
***
HTŞ yani IŞİD’in 2012’de Suriye’deki orijinal yapılanması olan Nusra Cephesi’nin ardılı. Bu örgütler fikren ve amelen ‘selefî cihadî’ çizgide gidiyor. Bu çizginin iyi anlaşılması lazım ki Türkiye’nin kimleri ordu yaptığı görülebilsin. “HTŞ’nin epey ılımlılaştığı”, “Suriye’ye odaklandığı”, “El Kaide gibi küresel cihat ağı olmadığı”, “Esad yönetiminden başkasını tehdit etmediği”, “Suriye’nin başka coğrafyaya saldırılarda sıçrama tahtası olarak kullanmasına izin vermeyeceği” yönünde kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlar. ABD Özel Temsilcisi James Jeffrey de bu kervanda. TRT World de “HTŞ terör örgütleri listesinden nasıl çıkar” sorusuna kafa yoran bir habere imza atıverdi. Hepsi akıl veriyorlar, acaba HTŞ nasıl kara listeden çıkar diye. Evvela Rusya ve Çin’in veto yetkisiyle oturduğu BM Güvenlik Konseyi’ni yeni bir karar için ikna etmeleri lazım. Sahte cilayı bu iki ülke de yutmaz.
Bu örgütlerin aklı-fikri “muhkem kaidelere” bağlıdır. Ve ilkelerden sapmak onlar için “küfre delalettir”. Elbette maslahatçı yanları da var. Fakat bize, bölgenin geleceğine taalluk eden yönleri nedir? Cihatçıların kendi iç yazışmalarına ve konuşmalarına bakınca bunu görüyoruz.
HTŞ’nin önde gelen isimlerinden Ebu el Fetih Yahya el Ferğali, tahminen şubat başında, örgüt üyeleriyle bir toplantı yapıyor. Henüz Türkiye’nin M-5 üzerinde ilerleyen Suriye ordusuna karşı koymaya başladığı günlere tekabül ediyor. O toplantıda Türkiye ile ilişkilerin meşru olup olmadığına dair soruları yanıtlıyor. Bu tartışma HTŞ’nin 2017’de İdlib’in etrafında Türk askeri gözlem noktalarını kurmasına izin vermesiyle başlamıştı. Bu ilişkinin şerri boyutunu irdelerken Ferğali, Türk halkını “Müslüman”, Türk ordusunu “kâfir kurum” olarak gördüklerini söylüyor. “Bir kâfire karşı diğer bir kâfirin yardımını” aldıklarını belirtiyor. Yani cihadî ideolojinin kitabındaki kurala atıf yapıyor: “Al-isti’ana bil-kâfir ala al-kâfir.”
Ferğali 2017 ve 2018’de Türk ordusunun gözlem noktalarına izin verirken şartları kendilerinin belirlediğini savunuyor. Ancak bu işbirliğine rağmen Türkiye’yi “işgalci” olarak niteliyor. Türkiye’ye karşı savaş seçeneğini de asla dışlamıyor: “Bütün işgalcilere karşı savaşırız çünkü bir işgalcinin yerini başkası alsın diye kanımızı akıtmayız.” Bir taraftan da şart dayatacak pozisyonda olan HTŞ’nin 2019’un ikinci yarısından itibaren el üstünlüğünü yitirdiğini ve artık Türkiye’ye ‘gelme’ diyecek durumda olmadıklarını vurguluyor. Konuşmadaki ilginç nokta Ekim 2017’deki pazarlıklarda Türkiye’ye kabul ettirdikleri üç şart: “Askeri olarak kontrol HTŞ’de olacak ve HTŞ gerektiğinde Türk ordusunu gönderebilecek”. İkincisi, “Türkler şeriat mahkemeleri dahil İdlib’in yönetimine karışmayacak”. Üçüncüsü de, “Türkiye cihadî gruplara nerede ve nasıl savaşacaklarına dair sınırlayıcı müdahalelerden uzak duracak.”
Dönüştürülebilir diye bel bağladıkları örgütün fikir dünyası böyle. Diğer cihadî örgütlerle ne yapacakları ya da nasıl el sıkışacakları da hayli merak konusu. Kim bunlar? Sıralayalım da belki birileri uyanır, “Biz neyle uğraşıyoruz” diye sorar: Dört ana grup Hurras el Din, Ensar el Din, Ensar el Tevhid ve Ensar el İslam. Bunlar “Müminleri (Savaşa) Teşvik Et Operasyon Odası” altında güç birliği yapıyor. Hurras el Din çatısı altında HTŞ’nin El Kaide’den boşanmasına itiraz eden şu örgütler yer alıyor: Ceyş el Melahim, Ceyş el Badiye, Ceyş el Sahil, Saraya el Sahil, Sariyat Kabil, Cund el Şeria ve Cund el Aksa’nın eski hücreleri.
Fikir babaları arasında El Kaide dünyasının ciddiye aldığı Ebu Humam el Şami, Ebu Culeybib Tubas, Ebu Hatice el Ürdüni, Sami el Aridi, Ebu el Kassam ve Ebu Abdurrahman el Mekki gibi isimler yer alıyor.
Bunların dışında Çeçenler, Uygurlar ve Özbeklerin başını çektiği yabancı cihadî örgütler var. İdlib mevcut statüko korunduğu sürece bütün bu örgütler için güvenli sığınak olmaya devam edecek. Bunları yoğurur şekil veririm diyenlerin yüzleşecekleri hezimet ve belaları görmesi için son 40 yılın vekil örgütler tarihine bakmaları yeterlidir.
***
Özetle İdlib’deki yeni yapılanma Türkiye’nin muhalif grupları dağıtıp tamamen kendi milis gücünü kurması anlamına geliyor. Bu planlamaya Suriye ordusuna karşı savunma ve saldırı planlarının hazırlıkları da eşlik ediyor. Yani Türkiye her türlü tehlikeyi içinde barındıran ve cihadî karakteri ağır basan milis güçlerine veda etmiyor. Sahadan silinmelerine de izin vermiyor. Bunlara format atıp Türk ordusuyla ilintili paralel bir orduya dönüştürmek istiyor.
Bu orduyla ne yapacak? Suriye’de ne yaptığını zaten dünya alem görüyor. Libya deneyimi de Suriye dışında ne yapacaklarına dair fikir veriyor. Kafalarında başka ne var? Bunları, Türkiye içinde iktidarlarını ebedi kılmak için terör ve hainlikle yaftaladıkları kesimlere karşı kullanma ihtimalleri var mı? Sergiledikleri cüret kimseye “Hayır olmaz” deme şansı bırakmıyor.
gazeteduvar