
کارگر
Büyük Şeytanın Düșen Maskesi
Trump yӧnetimi en yakın müttefiklerinden olan Türkiye’yide birçok kez Ortadoğu’da ateș çemberinin içine itmeye çalıșmıș ve sahada yanlız bırakmıștır.
İran islam inkilabı Rehberi merhum imam Humeyni’nin (ra) yıllar ӧncesinden ABD için sӧylediği “büyük șeytan” sӧzü șimdiye kadar gelmiș geçmiș tüm ABD bașkanlarının takmıș oldukları demokrasi(!) maskeleri sayesinde birçok basiretsiz insanlar tarafından dünyanın jandarması olarak kabul gӧrmüștü ve her kim ne yapsa ABD ye sorduk yaptık, ABD’yi bilgilendirdik, ABD demokrasi getirip gӧtürecek safsataları ile bilerek yada bilmeyerek bu büyük șeytanın her șerrin müsebbibi olduğunu gӧrememișler ya da gӧrmek istememișlerdi.
ABD’nin yeni başkanı Donald Trump'ın bu maskeyi kullanma ihtiyacı hissetmemesi ABD’nin gerçek ideolojisini ve yüzünü gӧstermesine sebep oldu, ӧzellikle İran islam Cumhuriyetinin tüm insan hakları ve uluslararası kural ve anlașmalara uymasına, üstelik bunu UAEA'nin İran'ın nükleer anlaşmaya uyduğunu rapor etmesine rağmen, Trump, İran'ın nükleer anlaşmaya bağlı olmadığını iddia ederek, kongrenin karar vermesi gerektiğini bildiriyor hatta kongreden ne çıkarsa çıksın yine kendi kafasındaki șeytani düșüncelerini yani dikta düșüncesini dünya kamuoyuna çeșitli bahanelerle kabul ettirmeye çalıșıyor.
Hatta İran islam Cumhuriyetinin asli unsuru olan Devrim Muhafızlarını dahi terӧr listesine alma düșüncesi ve İran karșıtı tüm sӧylemleri ile dünya barıșına zarar vermektedir. Kaldıki eğer Trump bu konuda görüş bildirip naralar atıyorsa o zaman UAEA'nin görevi nedir?, diye sormak lazım. Gerçi bizim nezdimizde UAEA ve bütün uluslararası kurumların büyük çoğunluğunun ABD eksenli ve yanlı politikalar izlediğini biliyoruz, arada sırada cılızda olsa karșı sesler çıksa dahi veto hakkını(!) kullanarak kurumlarıda susturduklarını biliyoruz.
Yani her zaman kurallar onlardan yana olmalı yoksa o kural kural değildir (!), düșüncesini en azından biz müslümanlar basiretle ve daha geniș bir șekilde değerlendirerek ABD’nin maskesi açık ve net bir şekilde Trump tarafından düșürülmüșken uyanmanın zamanı gelmedimi?, sorusunu kendimize sormamız lazım. Her ne kadar Suud ailesi ve Mısırˈın sultacı yӧnetimi gibi bazı satılmıș müslümanlar(!) tarafından Trumpˈın açıklamaları sevinçle karșılansa bile, biz genel manada tüm mazlum halkların bu șeytani güçlerin açıklamalarını doğru bulmadıklarını ve zalimleri kınadıklarını biliyoruz.
Trump yӧnetimi en yakın müttefiklerinden olan Türkiye’yide birçok kez Ortadoğu’da ateș çemberinin içine itmeye çalıșmıș ve sahada yanlız bırakmıștır. En son açık ve bariz ihaneti ise Türkiyeˈnin ve dünyanın gӧzü ӧnünde YPG’ye gӧnderdiği silah ve teçhizatlardır ki yarın müttefiki ve dostu olduğu(!) Türkiyeˈye karșı kullanılacaktır.
Hani her iște hayır vardırderizya!! ișteTrumpˈın ABD’nin maskesinin düşmesine vesile olması, müslümanların uyanmasına vesile olur inșaallah…..
Mehmet Yüksek
DOĞRULUK / DÜRÜSTLÜK VE ÖNEMİ
İslam dünyasının temel sorunu doğruluk ve dürüstlük sorunudur. Bu sorun çözüldüğü takdirde, Müslümanların sorunları da büyük bir oranda çözüme kavuşacaktır.
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve alihivesellem): “Doğruluktan ayrılmayın. Şüphesiz ki doğruluk cennet kapılarından bir kapıdır.” (Tarih-i Bağdad, 11/82)
Doğruluk ve dürüstlükten söz açılınca düşüncelerimi bazen çok sert ve ağır bir şekilde ifade ettiğimin ben de farkındayım. Ne yapalım İslam dünyası zahirde doğru görüntü veren ama gerçekte eğri olanlardan çok çekmiştir. Dili güzel kalbi bozuk olanlardan çok acı bedeller ödemiştir. Çünkü birçok sorunun kaynağı ve nedeni doğru/dürüst olmama sorununun yan ürünüdür.
İmanın, ahlakın ve omurgalı olmanın esası dürüstlüktür. Yani olduğun gibi görünmek veya göründüğün gibi olmak. İmansız olmak, omurgasız olmak ve ahlaksız olmak yani dürüst olmamak farklı bir şeydir. Hatalı olmak ise bir zaaftır. İmansızlık, omurgasızlık ve ahlaksızlık temel bir çürümedir, kokuşmuşluktur, kötü niyet ürünüdür. Müslümanlar arası çarpıklıkların başında din-ahlak ilişkisindeki çelişki gelmektedir. Zira din-ahlak dürüst olmayı gerektirir. Din ve ahlaktan dem vuran insanlarda doğruluk olmadığı zaman çelişkiler yumağı devreye girer ve devreye girdiği zaman da böyle bir insan zararlı bir çalı haline gelir.
İslam dünyası her geçen gün görülmedik bir hızla ahlaksızlaşmaktadır. Yalancılık, dolandırıcılık, ahlaksızlık, dedikoduculuk, kıskançlık, düzenbazlık... gibiinsanı küfre götürebilecek temel bozukluklar her gün biraz daha artış kaydetmektedir.Ne yazık ki, Müslüman coğrafya bu çarpıklık ve çelişkiden dolayı her türlü günah, suç ve rezilliğin, her türlü ahlaksızlık ve düşüklüğün doruğa tırmandığı bir bölge haline gelmiş bulunuyor. Ahlaksızlığın en zehirlisi olan riyakârlık, yalan, iftira gibi temel çürümelerin tek nedeni Müslümanın dürüst olmamasıdır.
Böyle bir çarpıklık İslam tarihinde Müslümanlar arasında ne yazık ki daima görülmüştür. Doğru görüntü veren eğriler ve dürüst olmayanlar çoğaldıkça ahlaksızlık ve ikiyüzlülük de artmıştır. Bu nasıl yozlaşmadır, nasıl bir çöküntüdür, nasıl bir gaflet vegarabettir! Müslümanın, müminin gerçek kimliğinin ve hakiki sıfatlarının yazılıp anlatılmasına bile, “kimliğimiz açığa çıkıyor, tanınacağız, bilineceğiz” korkusuyla karşı çıkan insanların var olduklarına tanık olabiliyoruz. Böylelerine göre Müslüman namazsız, oruçsuz olmaz ama ahlaksız olmasında, yalan konuşmasında bir sakınca yoktur. Böylelerinin inandıkları ve yaşadıkları İslam, ahlaksızlık, yalancılık, iftira, düzenbazlık üreten bir din olarak algılanır oldu. Oysa İslam bu algılardan tamamen uzak bir dindir.
Dindarlık, ne yazık ki, büyük çoğunluğu itibariyle, olduğu gibi görünmeyenlerle göründüğü gibi olmayanların kümelendiği bir hale dönüştürüldü. Neredeyse her gün Müslümanların birbirleri hakkında söylemiş oldukları şu olumsuz cümleleri duyabilmekteyiz: “Falanca mı? Yok ya, o adam bir şey yapamaz, ondan bir şey olmaz, o bu işin ehli değildir, o şöyledir, böyledir…” Aslında haklarında bu olumsuz sözler söylenenlerdüzgün adamlar; yalan-dolan ile işleri olmayan adamlar. İşte bundan dolayı onlar dürüst olmayanlar tarafından en ağır cümleler ile kötülenirler, dışlanırlar, inzivaya itilirler. Aynı kaderi Hz. İmam Ali aleyhisselam yaşamadı mı?
İmam Ali (aleyhisselam) bu bağlamda şöyle buyurmuştur; “Doğruluk her ne kadar kendisinden korksan da seni kurtarır ve yalan her ne kadar kendisinden güvende de olsan seni yok eder.” (Gurer’ul Hikem, 1118,1119)
Selam ve dua ile…
Mehdi AKSU
Irak'tan ABD'ye Sert Yanıt!
Irak Başbakanlık Ofisi'nden yapılan açıklamada; ABD Dışişleri Bakanı Tillerson'un Haşdi Şabi Güçleriyle ilgili sözlerine tepki gösterildi.
Irak Başbakanı Haydar İbadi'nin ofisinden yapılan açıklamada; ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'un Haşdi Şabi ile sözlerinin Irak'ın iç işlerine müdahale olduğu ifade edildi.
Açıklamada ayrıca; Haşdi Şabi'nin gönüllü güçler olduğunu ve ülkeyi savunmakta büyük fedakarlıklar yaptığı vurgulandı.
Irak Başbakanlık Ofisi açıklamanın devamında; hiçbir tarafın Irak'ın iç işlerine karışma ve Iraklıların yaptıkları hakkında tayin hakkına sahip olmadığını, Haşdi Şabi'nin Iraklı olduğunu kaydetti.
Irak'ta savaşan kara kuvvetlerinin sadece Iraklı olduğunu ve Irak topraklarında hiçbir yabancı gücün savaşmadığın bildirildiği açıklamada; uluslararası koalisyon güçlerinin Irak'ta varlığının Irak topraklarında savaşmak için değil; lojistik, hava desteği ve eğitim için olduğu vurgulandı.
Tillerson dün Suudi Arabistan'a yaptığı ziyaret sırasında, Irak'taki Haşdi Şabi güçlerin kendi vatanlarına dönmeleri gerektiğini söyledi, bunun üzerine İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif kendi twitter sayfasında yaptığı açıklama ile tepkisini dile getirdi.
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'un Irak Gönüllü Halk Güçleri (Haşdi Şabi) hakkındaki açıklamalarına tepki göstererek; IŞİD terörizmi karşısında kendi evlerini ve vatanlarını korumak için mücadele eden Iraklıların tam olarak hangi ülkeye dönmeleri gerektiğini sordu.
Zarif, Washington’un bu utanç verici dış siyasetinin petrol dolarlarının bir sonucu olduğunu belirtti.
Zarif ayrıca, Tillerson'un Suudi Arabistan'da yaptığı İran karşıtı konuşmalarına tepki göstererek; “Trump hükümetinin küresel politikaları artık tek başına kalmıştır; günümüzde dünyanın dört bir yerinde ABD'nin en yakın müttefiklerinin bile Trump'ın nükleer anlaşmaya aykırı olan davranışlarına karşı durarak açık şekilde tavırlarını sergilediğine tanık olduk” ifadelerinde bulundu.
Haşdi Şabi'den ABD Dışişleri Bakanı'nın Sözlerine Tepki
GİRİŞ23Irak'ın Haşdi Şabi Güçleri Sözcüsü Ahmed el-Esedi, ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’un Haşdi Şabi açıklamasına tepki gösterdi.
Haşdi Şabi’nin Irak halkından oluştuğunu belirten Esedi, Tillerson’un bu güç hakkında ileri sürdüğü açıklamaların yalan, asılsız ve kabul edilmez olduğunu söyledi.
Esedi ilaveten, “Rex Tillerson’un sözleri bilgi eksikliği, tecrübesizlik ve (Terörle mücadelede) dökülen kanlara karşı saygısızlıktan kaynaklanıyor. ABD bu sözlerden dolayı Irak’tan özür dilemeli” ifadelerinde bulundu.
Esedi, “Irak'taki tüm askeri müsteşarlar Bağdat hükümetinin bilgisi altında faaliyet gösteriyor ve askeri operasyonların sona ermesinden sonra sahadan çekilmeleri istenecektir” açıklamasını yaptı.
Irak Başbakanlık Ofisi'nden de yapılan açıklamada ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'un Haşdi Şabi güçleri ile ilgili sözlerine tepki gösterildi.
Açıklamada, Tillerson'un sözleri için 'içişlerine müdahale' yorumu yapıldı.
ABD Dışişleri Bakanı Tillerson, Suudi Arabistan ziyareti sırasında Haşdi Şabi güçlerinin Irak'ı terk etmesi gerektiğini söylemişti.
Barzani ve Trump Siyonist Rejimin Tavsiyelerini Dinliyor
İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri: Ne yazık ki iki kişi mantıklı sözleri dinlemiyor, biri o konuşmadan önce dünyanın ona söylediği mantıklı açıklamaları dinlemeyen Trump ve diğeri ise referandum öncesi kendisine söylenenleri dinlemeyen Barzani.
İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Şemhani Euronews haber kanalına verdiği röportajda, Trump'ın yalancı olduğunun artık uluslararası camia tarafından bilindiğini belirterek şu açıklamalarda bulundu: Amerika hükumeti sürekli olarak İran'a karşı ekonomik yaptırım uygulamakta, Irak ve Suriye'ye karşı teröristleri eğitmekte, Yemen halkına karşı saldırı düzenlemekte, Bahreyn halkına karşı diktatör rejimleri desteklemektedir, bizleri de herhangi bir delil olmaksızın terörizmi desteklemekle suçlamaktadır.
Şemhani daha sonra sözlerini şöyle sürdürdü: Batıda terörizm afeti ortaya çıkmadan ve birçok masum kişinin ölümüne neden olan 11 Eylül saldırısı yaşanmadan önce biz ülkemizde terörizmle mücadelede 17 bin şehit verdik. Bu günahsız kişiler bugün Trump'ın sözlerini destekleyen 4 koldan biri olan münafıklar terör örgütü tarafından şehit edildi.
Ali Şemhani açıklamalarının devamında Amerikan halkıyla hiçbir zaman düşman olmadıklarını belirterek şu hatırlatmada bulundu: Amerikan halkıyla düşman olmamız için bir sebep yoktu ancak Amerikan hükumeti her zaman İran halkına karşı düşmanlık besledi. Trupm "terörist İran halkı" dediğinde, İran halkının 2500 yıllık hakkını görmezden geldiğinde ve Fars Körfezini Arap Körfezi olarak adlandırdığında, İran halkı hedef alındığını görmektedir. Elbette doğal olarak hem İran halkı, hem dünyadaki özgürlükçüler ve hem de Avrupa’daki aydınlar Trump'ı yaptığı son açıklama nedeniyle eleştirdiler.
Şemhani açıklamalarının devamında kendisine yöneltilen "Avrupa ülkelerinin nükleer anlaşma sonrası İran'a karşı tutumlarını ve uygulamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?" Sorusuna verdiği yanıtta şunları söyledi: Biz kendi değerlerimizi ve sistemimizi koruyarak hiçbir zaman Avrupa ile ilişkileri geliştirmek konusunda kısıtlama yaşamadık, ancak gerçek şudur ki Avrupa nükleer anlaşma sonrasında İran halkının beklentisini karşılayamadı ve Avrupa ülkelerinin birçok uygulaması sadece gösterişten ibaretti. Avrupa ülkelerinin Trump'ın uygulamalarına yönelik itirazları nükleer anlaşma kapsamında olumlu ve dikkate değerdir ancak yeterli değildir ve Amerika hükumetinin yönelişlerine karşı ekonomi ve siyasi alanlarda adımlar atılmalıdır.
İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri daha sonra "Eğer Avrupa Birliği ya da birlikteki bazı ülkeler İran Devrim Muhafızlarının terörist ilan edilmesini desteklerse İran nükleer anlaşmadan çıkar mı çıkmaz mı?" Sorusuna verdiği yanıtta şu ifadeleri kullandı: Böyle bir adım atılmasını uzak bir ihtimal olarak görüyorum, ancak eğer böyle bir şey yaşanacak olursa bu fırsatçı ve sadakatsizce adıma uygun cevap verilecektir.
Şemhani daha sonra "İran sınırlarını Kürdistan Bölgesel Yönetimine kapattı mı" Sorusuna verdiği yanıtta şu hatırlatmada bulundu: Şuan Irak Ordusunun anlaşmazlık bölgesinde bulunması dolayısıyla sınır trafiği biraz aksamış durumdadır. Ne yazık ki iki kişi mantıklı sözleri dinlemiyor, biri o konuşmadan önce dünyanın ona söylediği mantıklı açıklamaları dinlemeyen Trump ve diğeri ise referandum öncesi kendisine söylenenleri dinlemeyen Barzani. Her ikisinin nedeni de Siyonist Rejim'in sözleri ve tavsiyeleriydi.
Ali Şemhani açıklamalarının sonunda "İran ile Türkiye arasında Kürdistan Bölgesel Yönetimine sınırları kapatma konusunda bir işbirliği yapıldı mı yoksa yapılmadı mı?" Sorusuna verdiği yanıtta şunları söyledi: Biz bölgede ülkelerin herhangi bir şekilde parçalanmasına karşıyız, Türkiye de karşıdır, Irak da karşıdır, BM de karşıdır ve bölge dışındaki ülkeler de karşıdır. Bu işbirliği yapılabilecek bir hedeftir.
Hz. Zeyneb’in Faziletlerinden Bir Katre
Halam Zeyneb bütün musibetleri çektiği halde, Kerbela'dan Şam'a kadar bir gece bile sünnet namazlarını terk etmedi.

Yüce Allah’a yaklaşmak, O’na ulaşmak ve kemale varmak için ibadet ve kulluk etmek çok büyük ve iyi vesiledir, ayette geldiği gibi: “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”(Zariyat 56)
Ayet-i kerimede yaratılışta kastın ve hedefin ibadet olduğu zikredilmiştir. Allah’a ibadet etmek sadece kılanacak kaç rekat namaz, maddi bağış ve bedensel hareketlerden ibaret değildir. İbadet tevazu ve gerçeğiyle teslim olmanın en mükkemel şeklidir.
İbadet iki şekildir;
1.Amel ve Fiil
2.Terk ve Uzaklaşma
Ancak günahı terk ederek ondan tamamıyla uzaklaşmak ibadetin yapılmasından daha önemlidir. Rivayette geldiği gibi: En zor ibadet günah yapmaktan kaçınmak ve en iyi ibadet iffetli olup günaha yaklaşmamaktır.Tarihcilerden nakl olunmuştur: Hz. Zeyneb’in fesahet (açık ve belirgin) ve belageti (istenilen manayı en güzel şekli ile muhataba ulaştırmak) ve ibadeti , babası Ali (a.s) ve annesi Fatma (a.s) gibiydi.
Gece uykudan uyanıp ibadet etme Hz. Zeyneb’in hayatı boyunca terk edilmedi. Muharremin onbirinci gecesinde bile bu ibadeti terk etmemiştir. İmam Seccad buyuruyor: O gece halam Zeynebi gördüm namaza durmuş ve ibadetle meşguldu. Hz. Seccad: Halam Zeyneb bütün müsibetleri çektiği halde, Kerbeladan Şama kadar bir gece bile sünnet namazlarını terk etmedi.
Rivayetlerde şöyle yazılmıştır.
İmam Hüseyin son veda için Zeyneb’in yanına geldi ve şöyle söyledi: Bacım gece namazlarında beni unutma. Hz. Seccad buyuruyor: Halam Zeyneb bütün farz ve mustahap namazlarını yol boyunca Kufeden Şama kadar ayakta kıldı. Sadece bir kaç yerde aclıktan dolayı oturarak kılıyordu. Zira üç geceydi. Bize verilen yemeği çocuklar arasında paylıyordu. O taş kalpli adamlar, gün boyunca bizlere sadece bir ekmekten fazla vermiyorlardı.
Allah’ın risaletini bu yolculukta tebliğ edecek kişi Zeyneb idi. anlayışsız ve beni Umeye’nin hilelerine aldanmış milleti uyarmak, fesahet beyanıyla ve ateşli hutbeleriyle zalim hükümeti rüsva etmek… Bunların her biri ibadet sayılır böylece tevazu ve teslimiyetini Allah’a karşı göstermiştir.
İffet ve Hayası:
İffet ve haya kadınlara en çok yakışan süs ve onlar için en değerli mücevherdir. Zeynep (a.s.) iffet dersini en iyi şekilde babasının mektebinde öğrendi ve buna onun kendi sözü şahittir: Allah'ın yolunda şehit olanın sevabı gücü olup da iffetli olandan daha çok değildir-yani günah etmeye gücü var ama yapmıyor- iffetli insan Allah'ın meleklerinden biri gibidir.
Hazreti Zeynep (a.s.) en zor koşullarda kendi iffetini göstermeyi başardı. O, esir düştüğü zaman ve Kerbeladan Şama kadar hareket ettikleri zaman çok ciddilikle iffetini korumaya tekit ediyordu. Tarihçiler şöyle yazmışlardır: O, yüzünü eli ile örtüyordu, çünkü baş örtüsünü almışlardı.
Ve yine o büyük kadındır ki, haya ve iffeti korumak için Yezidin başına şöyle bağırıyor:Ey (dedem Resulüllahın s.a.a.) serbest bıraktıklarının oğlu! Kendi kenizlerini perde arkasında oturtup da Allah'ın Resulünün (s.a.a.) kızlarını esir düşürerek otaraf bu tarafa çekmek adalet mi? Onların tesettürlerini aldın ve yüzlerini ortaya çıkardın.
Velayetçilikiği:
Kur’anı Kerim Cenabı Allah'a itaat etmenin yanında kayıtsız ve şartsız olarak Resulüllah (s.a.a) ve Emir sahipleri yani İmamlara (a.s.) itaat etmeyi emretmektedir: Allah'a itaat edin. Peygambere itaat edin ve sizden olan Ulul-Emre itaat edin.
Yedi masumu gören Zeynep (a.s.) velayetçiliğin bütün boyutlarında (imamı tanımak, kayıtsız teslim olmak, velayet tanıttırmak, velayet yolunda özverili olmak vs.) birincidir. O, kendi gözleri ile annesinin nasıl kendisini İmamı için bela siperi ettiğini ve veliyyine hitaben şöyle söylediğini görmüş ve duymuştu: (Ey Ebelhasan) benim ruhum senin ruhuna feda olsun ve benim canım senin bela siperin olsun ve sonunda ise kendi canını hazreti Aliyi (a.s.) himayet etme yolunda feda edip velayet yolunun şehidi oldu. Hazreti Zeynep (a.s.) ise velayetçilik dersini annesinden iyice öğrendi ve onu çok güzel biçimde Kerbelada gösterdi.
İlmi:
Ve en üstün ilim ise direk olarak Cenabı Allah tarafından bir kişiye verilen yani Ledünni ilimdir. Cenabı Allah hazreti Hızır (a.s.) hakkında şöyle buyurur: Biz kendi katımızdan ona bir çok ilim öğrettik.
Hazreti Zeynep (a.s.) İmam Seccad'ın (a.s.) buyurduğuna göre böyle bir ilime sahiptir. O, halasına hitab edip şöyle söyledi:Sen bir öğretmenin olmadan âlim ve bilginsin.
İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cihangiri, Ankara'da
Başbakan Binali Yıldırım, İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı İshak Cihangiri'yi resmi törenle karşıladı.
Çankaya Köşkü'ndeki tören, iki ülke milli marşlarının çalınmasıyla başladı.
Cihangiri, daha sonra Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Tören Taburu'nu 'merhaba asker' diyerek selamladı.
İki ülke heyetlerinin takdiminin ardından Yıldırım ve Cihangiri, Çankaya Köşkü'nün merdivenlerinde tokalaşarak basına poz verdi.
Yıldırım ve Cihangiri, yapacakları ikili görüşme öncesinde makam odasının balkonuna çıkarak bir süre sohbet etti.
Törende, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ümit Yalçın, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Muhterem İnce, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Murat Çetinkaya ile diğer ilgililer hazır bulundu.
Başbakan Yıldırım, baş başa ve heyetlerarası görüşmelerin ardından İshak Cihangiri onuruna Çankaya Köşkü'nde öğle yemeği verecek.
Ziyaret kapsamında yapılacak görüşmelerde, Suriye ve Irak'ta yaşanan gelişmelerin yanı sıra bölgesel ve uluslararası meselelerin ele alınması bekleniyor.
Cihangiri, Ankara'daki temaslarının ardından 20 Ekim'de İstanbul'da düzenlenecek Gelişen Sekiz Ülke Teşkilatı (D-8) Zirvesi'ne katılacak.
Cihangiri ile Yıldırım ortak basın toplantısı düzenledi
Resmi bir ziyaret kapsamında Ankara'da bulunan İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı İshak Cihangiri Türkiye Başbakan Binali Yıldırım ile bir araya geldi.
Resmi bir ziyaret kapsamında Ankara'da bulunan İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı İshak Cihangiri, Türkiye Başbakanı Binali Yıldırım ile bir araya geldi. Görüşmenin ardından Binali Yıldırım ile İshak Cihangiri Çankaya Köşkü'nde ortak basın toplantısı düzenledi.
Cihangiri yaptığı açıklamada; Tahran ve Ankara'nın ekonomik münasebetlerini geliştirme çabalarına temasla, iki ülkenin ikili ticaret hacmini 30 milyar dolara çıkarmak için planlama yaptığını vurguladı.
Yıldırım ile yaptığı görüşme hakkında ise Cumhurbaşkanı 1. Yardımcısı, görüşmede Rohginyalı Müslümanlar'ın krizinin çözümlenmesi ve katliamlarının durdurulması gerektiğine vurgu yapıldığını ifade etti.
Cihangiri ayrıca, görüşmede Filistin meselesinin de ele alındığını ve Filistin halkının tüm haklarına ulaşmaları gerektiğine vurgu yapıldığının altını çizdi.
Türkiye Başbakanı Yıldırım, burada yaptığı konuşmada da, "Türkiye'nin son 40 yıldır baş ağrısı olan PKK terör örgütüyle daha etkin bir mücadele gerçekleştirilmesi konusunda İran'ın yakın iş birliğini önemsiyoruz ve bu konuda artan işbirliğimizden de memnuniyet duyuyoruz." ifadelerini kullandı.
Başbakan Yıldırım, Irak'ın kuzeyindeki gelişmelere ilişkin şunları kaydetti: Burada yapılmaya çalışılanın ne yazık ki bölgede yaşayan Kürt, Arap, Türkmen, Ezidi, Asuri, birçok etnik grubun daha iyi bir gelecek beklentisi değil, bölgedeki yöneticilerin kişisel hırsları ve istikbal arayışlarının bir sonucu olduğu net olarak ortaya çıkmıştır. Bu şartlar altında bu maceraya sebep olanların bölgede artık var olmaları ve yönetici olarak hayatlarını sürdürmeleri zor gözükmektedir. Daha fazla bölge insanına eziyet edilmemesi konusunda gereken adımların da atılmasında fayda vardır.
Yıldırım şöyle devam etti: Bölgenin geleceğiyle ilgili hassasiyetimiz, İran'ın da Türkiye'nin de aynıdır ve bu konuda iş birliğimiz kapsamlı şekilde devam edecektir.
İmam Hamanei: Karşı taraf anlaşma metnini yırtarsa biz ufalar ayaklar altına alırız
İmam Hamanei, ABD Başkanı Donald Trump'ın yırtıp atabileceğini söylediği nihai nükleer anlaşmaya ilişkin olarak "Karşı taraf anlaşma metnini yırtarsa biz ufalar ayaklar altına alırız" dedi.
ABD Başkanı Trump'ın 13 Ekim'de yaptığı açıklamada "Eğer Kongre ve müttefiklerimizle bir çözüme ulaşamazsak iptal edilecek" dediği nihai nükleer anlaşmanın akıbetiyle ilgili bir açıklama da İmam Hamanei'den geldi.
Tahran'da öğrencilere konuşan İmam Hamanei ABD Başkanı Donald Trump'ın yırtıp atabileceğini söylediği nihai nükleer anlaşmaya ilişkin olarak "Anlaşmaya imza atan ülkelerden biri çekilmediği sürece biz de çekilmeyiz" dedi.
'CEVAP VEREREK ZAMAN HARCAMAYACAĞIM'
İmam Hamanei ayrıca "Kaba ABD Başkanı'nın boş laflarına ve bağırmalarına yanıt vererek zamanımı harcamak istemiyorum. Ancak Karşı taraf anlaşma metnini yırtarsa biz ufalar ayaklar altına alırız" ifadelerini kullandı.
'IŞİD'İ ABD YARATTI'
'ABD'nin IŞİD'in yaratıcısı ve uluslararası siyonizmin bir ajanı' olduğunu söyleyen İmam Hamanei "ABD öfkeli çünkü Tahran, Washington'ın Lübnan, Irak ve Suriye'deki planlarını bozdu" diye konuştu.
Konuşmasının devamında Avrupalılara da seslenen İmam Hamanei, füze programımıza ve bölgesel politikalarımıza kimseyi karaıştırmayız, Avrupalılar boş yere çaba harcamasınlar, dedi.
RİYAKÂRLIK; İÇİMİZİ KEMİREN MİKROP
Bu hastalığın kökü ve kaynağı makam sevgisi ve dünyaya âşık olmaktır.
Riya büyük günahlardan birisi olup, insanın tevhit dairesinden çıkarak amellerin yok olmasına sebep olan ve insanın helak olmasını sağlayan günahlardan bir tanesidir. Riya insanın başkalarının kalbinde bir makam edinmek veya yanlarında, hiç bir ilahi maksat gözetmeksizin sadece iyilik, doğruluk, emanet ve diyanet ehli bir kimse olarak şöhret kazanmak için iyi bir amelini veya beğenilmiş herhangi bir hasletini ya da hak inancını insanlara göstermesi ve başkalarına gösteriş yapması demektir.
Bu hastalığın kökü ve kaynağı makam sevgisi ve dünyaya âşık olmaktır. Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a) şöyle buyuruyorlar; “İnsanlara öyle bir zaman gelecektir ki, o zamanda insanların dünyaya olan tamahlarından dolayı batınları çirkin ama zahirleri güzel olacaktır. Riya ile Allah’ın katında olanı irade etmezler, onların dini riya üzere olacaktır.” (Usulu Kâfi, c.2, s.296) İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyuruyorlar; “Riyanın her türlüsü şirktir. Şüphesiz ki insanlar için amel eden kimsenin sevabı insanların üzerine, Allah için amel eden kimsenin sevabı ise Allah'ın üzerinedir.” (Usulu Kâfi, riya babı, 3. Hadis)
Riyakârlık, Kuranın açık ifadesiyle şirktir.Şirk ise en büyük yozlaşmadır. Riyakâr insanlar gerçek dindarları toplumdan saf dışı etmek ve dindarlık vadisinde her türlü melaneti yapmak için büyük günahları bile meşru görürler. Tarihin her döneminde ve günümüzde durum bundan ibarettir.
Dindarlık Allah katında bir üstünlük ölçüsüdür. Ama riyakâr insanlar arasında dindarlık üstünlük ölçüsü değil de riyakârlık üstünlük ölçüsüdür. Onların dünyasında kim daha çok riyakârlık yaparsao daha da üstün sayılacaktır. Fazilet ve üstünlük ölçüsünün takva, ehliyet ve hizmet olduğunu da Kur’an ve hadisler bize haber veriyor. Takvayı, ehliyeti ve hizmeti riya ile yaşatmak mümkün değildir. İşte bundan dolayı Kuran, ibadetlerle öne çıkmayı imanın yok olması olarak görmüş, o yolu kapatmıştır.Riyakârlık sahtekârlığı, Kur’an’ın kapattığı bu yolu sürekli açık tutarak kendi nefsi kuruntuları ve çıkarları doğrultusunda işletmektedir.
Gerçekler çarpıtıldığından, insanlar genelde bilgisizlik yüzündendinci riyakârlara teslim olmayı dine teslim olmak zannetmiş ve kendilerini felaketlerin, mikropların içine atmışlardır.
Riyakârlar daima kendilerini her konuda överler ve vazgeçilmez olduklarını anımsatırlar. Oysa Allah’u Teâla onlar hakkında şöyle buyurmuştur; “Siz kendi kendinizi aklayıp yüceltmeyin; kimin takva sahibi/dindar olduğunu en iyi Allah bilir.” (Necm suresi, 32)
İnsanlar objektif değil de sübjektif olarak işlerine gelenler hakkında “filan veya falana”, “dindar”, “ehliyetli”, “liyakatli” sıfatı verirlerse riyaya, sahtekârlığa kapı açmış olurlar.
Hayatı Hüseyni davaya hizmet edenlere karşı uğraşmak olan niceleriKerbelacı, Hüseyniciolup çıkmış, hayatında abdest nedir bilmeyen birçokları, mah-ı matem Muharrem’de cami avlularında fotoğraf çektirmeye soyunmuştur. İşte Hüseyni şuurdan/basiretten uzak olmanın ve riyakârlığın toplumu içine yuvarladığı tablo budur.
Bu hastalığa yakalanan insanlar bunu tedavi etmenin yollarına başvurmalıdırlar. Aksi takdirde bu hastalık insanlarda var olduğu müddetçe, insan ve toplum kemale doğru ilerleyemez.
Eğer riya ve gösteriş, sırf insanların kalbini kazanmak, gönüllerini ısındırmak, kalplerde değer ve makam sahibi olmak ve iyilik sahibi kimse olarak ün salmak içinse, bu olay insanın tasarruf ve kudretinin dışında olup tamamıyla Allah'ın tasarrufu altında bulunmaktadır. Kalplerin rabbi ve gönüllerin gerçek sahibi, insanların kalbini istediği kimseye doğru çevirir. İnsan böyle yaptığında tam tersi bir neticeyle de karşılaşabilir. Nitekim birçok riyakâr insan, kalpleri temiz ve pak olmadığından, sonunda rüsva olmuşlar ve elde etmek istediklerinin tam tersiyle karşılaşmıştırlar. İnsanın vücut memleketinde nefs sevgisi, makam, celal, şöhret ve Allah'ın kullarına hükmetme arzusu hâkim olduğu müddetçe, insan memleketinin üstün ve ahlakının ilahi bir ahlak olduğu söylenemez. O zaman, insan memleketinde çalışan şeytandır demektir.
Selam ve dua ile
Mehdi AKSU
Hamas ile Fetih Anlaştı
Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye, Hamas ile Fetih'in Mısır'ın başkenti Kahire'deki görüşmelerde uzlaşmaya vardığını duyurdu.
Heniyye'nin basın danışmanı Tahir en Nunu, yaptığı yazılı açıklamada, "Heniyye, Hamas ile Fetih'in, Mısır'ın ara buluculuğunda, sabah saatlerinde anlaşmaya vardığını ilan ediyor" ifadesini kullandı. Nunu, konuyla ilgili ayrıntılı bilgi vermedi.
Filistinli kaynaklar ise Fetih ile Hamas'ın öğle saatlerinde anlaşmanın ayrıntılarıyla ilgili bir basın toplantısı düzenleyeceğini kaydetti.
Mısır arabuluculuğundaki uzlaşı görüşmeleri geçen salı günü başlamıştı.
Referandum’un Getirileri;Neden Siyonistler ''Batılı Devletlerin Aksine'' Kürt Devletinin Kurulmasını İstiyor?
Kuzey Irak’ta, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi tarafından düzenlenen referandumun en büyük amacı; Irak Kürdistan’ının tamamen bağımsız bir ülke olarak, Irak Merkezi Hükümetinden ayrılmasıydı ve bu hedefe ulaşmaları için uluslararası arenada sadece Siyonist İsrail rejimi tarafından desteklendiler zira bağımsız bir Kürdistan’ın kurulmasında en büyük menfaat, yine Siyonist İsrail rejimine sağlanacaktır.
Siyonist rejim İsrail başbakanı Benyamin Netanyahu, neden Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kurulmasını desteklediklerinin sırrını açıkladı. Netanyahu’ya göre; Irak Bölgesel Yönetiminin düzenlemiş olduğu referandum, Kuzey Irak’ın, Irak merkezi hükümetinden ayrılması için yapılmış bir eylemdir ve İsrail bu referanduma destek vermektedir zira İsrail bu sayede Tel Aviv’e düşman olan bölge ülkelerine karşı daha rahat bir şekilde mücadele edecek, bu düşmanların başında da stratejik düşman olan İran gelmektedir.
Kuzey Irak’ta, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi tarafından düzenlenen referandumun en büyük amacı; Irak Kürdistan’ının tamamen bağımsız bir ülke olarak, Irak Merkezi Hükümetinden ayrılmasıydı ve bu hedefe ulaşmaları için uluslararası arenada sadece Siyonist İsrail rejimi tarafından desteklendiler zira bağımsız bir Kürdistan’ın kurulmasında en büyük menfaat, yine Siyonist İsrail rejimine sağlanacaktır.
Lübnan el-Ahbar gazetesi, bölge konusunda ve Ortadoğu’da değişen dengeler noktasında uzman olan analistlerin görüşlerine yer verdi. Analistler, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi tarafından düzenlenen referandumun en çok Siyonist rejim İsrail’in yararına olduğunun altını çizmekteler zira Ortadoğu ve bölge ülkeleri son 30 yılda emperyalistler, Siyonistler, batılı güçler ve ABD’nin mustakim veya dolaylı yollardan müdahale etmeleri sonucu kanlı iç savaşlara maruz kaldı.
Emperyalist küresel güçler ve Siyonistlerin hazırlamış oldukları bu staretejik plan ve projeler neticesinde, bölge ülkeleri özellikle Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen Filistin’in 1948 yılında duçar olmuş olduğu problemlerden daha da büyük sorunlarla karşı karşıya kaldı.
Elbette ABD, Batı, Siyonistler ve Arap müttefiklerinin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) hazırlamış oldukları plan ve projeler, tüm çabalarına rağmen akamete uğramıştır netice itibariyle özellikle Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen’de sürdürülen vekâlet savaşında küfür cephesi, Direniş Ekseni karşısında bozguna uğramıştır.
Lübnan el-Ahbar gazetesi baş editörü İbrahim Emin bu konu hakkında yazmış olduğu makalesinde şunlara yer veriyor: Batı ve sömürgeci güçler bölge ülkelerinde gerektiğinde kendi menfaatlerini gözetecek kişileri işbaşına getirmeye çalışmaktalar.
Küresel güçlerin yöneticileri, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi tarafından düzenlenen referandumu bu hedef doğrultusunda kullanmaya çalışmaktadır.
Gidişata bakılırsa Mesut Barzani ve taraftarları Emperyalistlerin ve Siyonist lobilerin maşası haline gelmişler. Küresel sömürgeci güçler bu sayede Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’u hayata geçirmeye bir adım daha yaklaşmış olacak.
Arap ülkeleri, bir zamanlar topyekûn olarak Siyonist rejimin varlığına karşıydılar fakat günümüzde bu işgalci rejim bağımsız bir devlet olarak dünya ülkeleri tarafından tanınmakta ve yoluna devam etmekte.
Irak Kürt Bölgesel Yönetimine karşı uygulanan ambargo ve yaptırımlar hiçbirşeyi değiştirmeyecek ve referandumdan bir müddet sonra Arap ülkeleri birbiri ardınca Irak Bağımsız Kürdistan Devletini resmen tanıyacaklarını ilan edecektir.
Elbette bir grup Kürt siyasitçilerin, önemli şahsiyetlerin ve siyasi parti liderlerinin yapmış olduğu bu yanlış adım, çok ağır bir bedel ödemelerine neden olacaktır. Bu bedellerin en tehlikelisini Kürtler kendi başlarına ve bölge ülkeleri başlarına getirmektedir.
İşte sırf bundan dolayı Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ve Mesut Barzani, Siyonist rejim İsrail’den başka hiç bir ülke tarafından destek görmedi.
Burada asıl sorulması gereken soru şudur: Nasıl olur da Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ve İşçi Partisi böyle yanlış bir politikaya ortak oluverdiler? Herhalde bu siyasi parti kendi ilkeleri ve sloganları karşısında geri adım atarak, Amerikan projesinin maşası olmaya ve Siyonist rejim İsrail ile ortak hareket etmeye karar verdi.
El-Ahbar, diğer bir makalesinde şunları yazıyor: Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin açıklamalarına göre; Kuzey Irak Kürt Bölgesinde yapılan referandum sırasında herhangi bir problem yaşanmadı ve referanduma katılım beklenenin çok üzerinde oldu.
Elbette referanduma katılım oranının bu denli yüksek olması, Kürt liderleri ve grupları ikna etmiş değil zira referandum Irak Merkezi Hükümeti ve bölge ülkeleri tarafından gayri meşru ilan edildi.
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi tarafından düzenlenen bu referandumun doğuracağı kötü sonuçlar, Irak Merkezi Hükümet ve bölge ülkeleri tarafından Mesut Barzani ve taraftarlarına birçok kez hatırlatılmasına rağmen, Kürt siyasetçiler bu sevdadan vazgeşmedi.
Düne kadar Irak Merkezi Hükümeti ve komşu ülkelerin özellikle İran ve Türkiye’nin uyarıları tehditten öteye geçmiyordu ancak refrandum sonrası özellikle Haydar el-İbadi hükümeti Irak Kürt Bölgesel Yönetimine karşı daha ciddi adımlar atmak zorunda kalacaktır.
Aynı zamanda Ankara ve Tahran’da, Erbil yönetimi ve Barzani’ye karşı daha yeni ve daha ciddi caydırıcı yaptırımlar uygulamaya başalayacaktır.
Barzani kendisini Kürtlerin lideri olarak lanse etme başarısını gösterse de, Irak’ta ki tüm grupların kendisine karşı bir cephede yer alamsına neden oldu zira bu gruplar referandumun Irak’ı bölmeye ve parçalamaya yönelik olduğuna ve Tel Aviv cephesinde yer almalarına sebep olduğunu çok iyi bilmekteler.
Bu makale de yazılanlardan şu sonuş çıkmaktadır; Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ve Barzani’nin düzenlemiş olduğu referandum, Bağdat yönetiminin Kuzey Irak’a ve Erbil yönetimine karşı geri adım attıracak yaptırım paketlerini devreye sokacaktır.
Iraklı bir devlet yetkilisinin söylediğine göre; Irak Merkezi Hükümeti, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi tarafından düzenlenen referanduma karşı cezalandırıcı adımlar atacaktır.
Erbil yönetiminin şimdiye dek almış olduğu mesajlar, siyasi ve ekonomik olarak oldukça fazlaydı.
Irak Kürt Bölgesel Yönetimine verilen bu mesajların başında; Irak parlamentosunun talep ettiği şeyler ve Irak Türkiye sınır hattında Ankara ve Bağdat’ın ortak tatbikat düzenlemesini de sayabiliriz.
Diğer taraftan, Irak ordusu, Irak gönüllü halk birlikleri Haşdi Şabi mücahitlerinin ve Irak direniş güçlerinin tartışmalı bölgelerde ki varlığı, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ve Mesut Barzaniye verilmek istenen ültimatomlardan bazılarıydı.
Irak parlamentosu bu bağlamda Irak başbakanı Haydar el-İbadi’den, Irak silahlı kuvvetlerini tartışmalı bölgelere konuşlandırmasını istedi.
Irak başbakan’da Irak parlamentosunun bu isteği üzerine, Irak ordusundan sivil halkı koruma ve destekleme amacıyla, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi kontrolünde olan bölgelere müdahil olmaları emrini verdi.
Irak parlamentosu başkanı Selim el-Cubeyri, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi tarafından düzenlenen bu referandumun kanunlara aykırı tarihi bir hata olduğunu söyledi ve tüm taraflardan Irak’ın toprak bütünlüğünü koruyacak adımlar atmasını istedi.
Irak parlamentosu aynı şekilde Irak Kürt Bölgesel Yönetimine yaptırım uygulama kapsamında petrol ve petrol şirketlerine karşı bazı uygulamaları hayata geçirme kararı aldı.
Irak parlamentosu diğer taraftan Kürtler arasında referanduma katılan ve destek veren tüm kamu çalışanları hakkında soruşturma açılmasını talep etti.
Bazı haber kaynakları, Irak devletinin Irak Kürt Bölgesel Yönetimine ait hesapların bloke edilmesi ve dondurulması yönünde karar alacağını duyurdu.
Yine aynı şekilde Irak parlemantosu Irak hükümetinden özellikle tartışmalı bölgelerde ki petrol kuyularını, Irak Merkezi Hükümetine geri vermesi ve bu bölgelerde ki petrol kaynaklarının yönetimini de Irak enerji bakanlığına verilmesi gerektiğini istedi.
Bölge konusunda uzman olan Ali Haydar adlı analist, Lübnan el-Ahbar gazetesinde yer alan değerlendirmesinde Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin Irak Merkezi Hükümetinden ayrılmak için düzenlemiş olduğu referandumu, Siyonist rejim İsrail başbakanı Beneyamin Netanyahu’nun açık ve net olarak desteğini aldığına ve bunun kimse için gizli olmadığını vurguladı.
Netanyahu’nun Irak’ın kuzeyinde bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasını destekliyor, zira stratejik açıdan Siyonist rejim İsrail’in çıkarlarına hizmet edecektir ve bunuda kimseden saklamadan açık ve aleni olarak savunmaktadır.
Zaten Siyonist rejim İsrail başbakanı, Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti kurulması noktasında ABD kongresinde gündeme getirmiş ve onayını almıştır.
Siyonist rejim İsrail televizyonu Kanal 10, Netanyahu’nun ABD kongre üyeleriyle yaptığı görüşmelerde, Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devletinin kurulması noktasında geçerli nedenler sunduğunu haber verdi.
Netanyahu’ya göre; Kürtler Siyonist rejim İsrail’in müttefiğidir. Netanyahu, Mesut Barzani başkanlığında ki Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ve Tel Aviv arasında ki iyi ilişkilere işaret ederek, Kürtlerin İran, Türkiye, Suriye ve Irak arasında yer alan stratejik bir bölgede yer almasının, İsrail için son derece önemli olduğuna inanmaktadır.
Siyonist rejim İsrail başbakanı Benyamin Netanyahu’nun, Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin Irak Merkezi Hükümetinden ayrılması ve tamamen bağımsızlığını ilan etmesi için düzenlenen referanduma vermiş olduğu açık destek, Yahudilerin asıl hedefi olan; Nil’den Fırat’a kadar olan en büyük hayallerini gerçekleştirecek bir adım olmsada, Siyonist rejim İsrail açısından tarihi bir zafer olarak tarihe geçecektir.
Siyonist rejim İsrail hiçbir maddi ve insani yatırım yapmadan böylesine bir referandum sayesinde, bölge ülkelerini meşgul edecek ve yeni siyasi krizler oluşturarak, kendi emniyet ve güvenliğini tehdit eden unsurlardan bir nebzede olsa âmânda olacaktır.
Netanyahu, açıklamalarında; Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devletinin kurulması noktasında İsrail ile herhangi bir Kürt partisinin işbirliği içerisinde olduğunu söylemesede, bölgede değişen dengeler üzerinde her iki tarafında ortak görüşlere sahip olduğunu belirtti.
Siyonist rejim İsrail başbakanı Benyamin Netanyahu, stratejik yatırımların olduğunu güzel cümleler kurarak anlatmaya çalışsada, Kuzey Irak’ta kurulacak bağımsız bir Kürt devletinin kurulması noktasında, Tel Aviv’e karşı düşmanlık besleyen ülkelere karşı faydalanacaklarını belirtti.
Likud partisi eski liderlerinden Cedun Sagir, daha önce yapmış olduğu bir açıklamada; Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin düzenlemiş olduğu referanduma katılımda çoğunluk elde edilirse, Irak Kürdistan’ın bağımsızlığın ilan etmesi durumunda uluslararası camiada dünya ülkeleri arasında ilk olarak İsrail tarafından resmen tanınacağını söylemişti.
Bu bağlamda Tel Aviv’de oluşan genel kanı sayesinde, Siyonist rejim İsrail haber alma teşkilatı MOSSAD eski başkanı İliazer Zefrir’in 1965-1975 yılları arasında Kürt halkının haklarını savunmak adına bağımsızlık projesinin asıl tasarlayıcısı ve savunucusu olduğu herkes tarafından bilinmektedir.
MOSSAD eski başkanı açıklamalarında, Iraklı Kürtlerin Iraklı Türkler ve Araplardan daha çok bağımsız bir devleti hakettiklerini vurgulamakta.
MOSSAD eski başkanı, Siyonist Maryo gazetesinde yazdığı makalesinde şunlara yer vermiş: Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devletinin kurulması, Türkiye’nin bölünmesine neden olabilir zira Türkiye’de 20 milyona yakın Kürt yaşamaktadır.
Kürt halkı referandum sonrası daha büyük bir karar alarak, yani bağımsız bir devlet kurma yönünde ilk adımlarını atmalıdır aynı Bin Guryo’nun yaptığı gibi. Mearyo’nun yazdığına göre MOSSAD eski başkanı, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi başkanı Mesut Barzani’ye Mesut bin Guryon el-Barzani olarak hitap etmekte.