
کارگر
Fitnenin Yeni Adı: Pers Yayılmacılığı
Allah’ın adıyla
Son sıralarda üst düzey yetkili ağızlardan sık sık duyulan tekerlemelerden biri de “ Pers ve Şia yayılmacılığı” sözüdür.
Belli ki rastgele kullanılan bir söz değil. Danışmanların, akıl hocalarının titizlikle belli amaçlar için seçip sık sık kullanması için efendilerine sundukları bir söz olsa gerek.
Bu ifadenin birkaç amaca yönelik kullanıldığı söylenebilir. Misal olarak “Irak’ta mezhebe dayalı olarak Pers milliyetçiliği temelinde yayılmacılık söz konusu” denildiğinde çoğunluğu Arap olan Irak halkının ve bölgedeki öteki Arap halklarının sözde Pers/Fars milliyetçiliğine karşı tahrik edilmesi amaçlanır. Çünkü başta Irak olmak üzere bölgedeki Arap ülkelerindeki müslümanların önemli bir bölümünü Şii Araplar oluşturur. Hedef kitleye Şia yayılmacılığı/Şia Hilali iddiasının ters tepki verdiği dikkate alınarak artık Şia, Alevi veya Nusayri yayılmacılığı daha az kullanılmaktadır.
Halbuki Pers yayılmacılığı iddiası kendi akıllarınca Şii-Sünni Arap, Kürt, Türkmen ve Türk herkesin hazmedebileceği bir ifadedir. Öte yandan Şia Hilali uydurmacasının başta ülkemizdeki Şii ve Aleviler olmak üzere bölge ülkelerinde uyandırdığı rahatsızlık geç de olsa farkedilmiş görünüyor.
Peki bu iddianın gerçeklik payı var mıdır? Bu hususta söylenecekleri birkaç maddede özteleyebiliriz:
1- İran, Arabistan yarımadasından sonra İslam’ı kabul eden ilk ülkedir. İslam’ı Kabul ettikten sonra bu ülkede kurulan ve bölgesel değil de bütün İran’ı kapsayan devletlerin hiç biri Farslar tarafından kurulmamıştır. Önce Araplar, sonra çeşitli Türk boyları ve Moğollar tarafından işgal edilen İran ülkesinde birçok devlet kurulmuş, kavimler birbiriyle karışmış ve bugün Farsı, Türkü, Arabı, Kürdü, Beluçu ve diğer kavimleriyle bir İran millet oluşmuştur. İran’da bütün kavimler kendi dil ve kültürlerini korumakla birlikte herkes İranlı olarak tanıtır kendini. İslam İnkılabı’nın zaferinden sonra ise kavmiyetçilik yasaklanmış, kabul edilen anayasada sadece gayri müslimler azınlık olarak tanınmıştır. Farsçanın resmi dil olarak kullanılması ise yeni bir durum olmayıp İslam’ın kabul edilmesinden sonra İran’da kurulmuş bütün devletlerce resmi dil olarak kabul görmüştür. Kısacası bugünkü İran’da Persçliğin/Farsçılığın bir karşılığı yoktur ve sadece dışarıda İran’ı karalamak için uydurulmuş bir terimdir.
2- İran’da İslam Devriminden sonra kurulan İslam Cumhuriyeti anayasası uyarınca ümmet kavramı millet kavramına tercih edilmiş ve başta Müslüman milletler olmak üzere tüm mustazaf halkların vahdeti, dayanışması vurgulanmış ve pratikte de bu ilkeye bağlı kalmıştır. Arap ve Sünni Filistin’in İslam ümmetinin baş meselesi olarak ilan edilmesi ve Filistinli kurtuluş hareketlerinin desteklenmesi, uluslararası emperyalizmin bölgedeki temsilcilisi konumundaki İsrail ile ilişkilerin kesilmesi ve bu şeytani güçlerin baskılarına 38 yıldan beri direnmesi, Batı ülkeleri yerine komşu müslüman ülkelerle ilişkilerini her sahada artırması İran’ın kavmiyetçilik peşinde olmadığının en açık kanıtlarıdır.
3- İran’ın başta Suriye ve Irak olmak üzere bölgedeki yasal hükümetlerin yardım çağrısına olumlu cevap vermesi de zulme ve işgale uğramış ülkelere yardım edilmesi de İslam İnkılabının temel ilkelerinden olup bu teşebbüsünde ne kadar haklı olduğu gün geçtikçe daha açık bir şekilde anlaşılmaktadır. IŞİD’i başından beri destekleyip, silahlandırıp Irak ve Suriye’ye salanların şu günlerde bu terör makinasına karşı savaşmaları İran’ın ne kadar isabetli bir karar verdiğini ispatlamış bulunuyor. Yarınlarda aynı ülkelerin Nusra, Ahrar-ı Şam, Feylak, Ceyş’ul İslam gibi şimdilerde ılımlı olarak tanımlayarak yardım ettikleri terör çetelerine karşı savaşmayacaklarını kim iddia edebilir?
4- İran’ın son yıllarda bölgede etkisini artırdığı inkar edilemez. Ancak bu nüfuz artışı Suriye, Irak ve Yemen kriziyle başlamış bir süreç değildir. İran’ın bölge ülkeleri ve halkları arasındaki etkisi İslam İnkılabının zaferiyle 1979 yılında başlamıştır. Bunda iki faktör etkili olmuştur; birincisi İslam İnkılabının anti emperyalist ve küresel mesajlarının başta bölge ülkeleri olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerinde zulme uğramış halklar tarafından benimsenmesidir. Müstekbir güçlere karşı dik duruşu, mazlum halklara zalim güçlere karşı mücadelelerinde örnek olmuştur. İkinci faktör bu uğurda ağır bedeller ödemesidir. 38 yıldan beri dayatılan iç karışıklıklar, Irak diktatörü Saddam Hüseyin tarafından dayatılan sekiz yıllık savaş, durmadan artırılan ambargolar ve sayısız komplo planları İran’ı yolundan caydırmamıştır. Ve işte bu ilkelere bağlılığı, dik duruşu ve direniş yöntemini seçmesi bölgenin mazlum halkları ve saldırıya uğramış hükümetleri yanında İran’a haklı olarak itibar kazandırmıştır.
İran bu ilkesel çizgisini koruduğu sürece bölge halkları yanında itibar ve nüfuzunu daha da artıracaktır kuşkusuz. İran’ı kavmiyetçilik ve mezhepçilikle suçlamanın pratikte bir karşılığı yoktur. Bölge halkları bunu anlamayacak kadar bilinçsiz değildir.
Başta Suriye olmak üzere bölge ülkelerindeki iç savaş ve katliamlar konusunda İmam Hamanei tarafından 2012 Nisan’ında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yapılan nasihatler ve uyarılar dikkate alınsaydı bugün Suriye’de ne ABD-İsrail icadı Kürt koridoru kurabilir , ne Rusya bu ülkede üsler kurabilir, ne de öteki bölge dışı güçler müdahale edebilirlerdi. Hepsinden önemlisi İran ve Türkiye’nin Suriye’de dış güçleri işin içine katmadan işbirliği yapmasına dair teklif önce kabul edilip sonrasında unutulmaya terkedilmeseydi bugün Suriye ve Irak’ta bunca katliama tanık olunmazdı.
Bölgenin ve İslam dünyasının iki güçlü ülkesi İran ve Türkiye arasındaki işbirliği teklifine sırt çevirip emperyalist ve Körfez’deki mürteci ve bağımlı şeylikler ve krallıklarla işbirliğini tercih edenlerin bugün İran’ın bölge halkları arasında nüfuzunun artmasından yakınmaya ve “Pers yayılmacılığı” gibi uyduruk teorilere sığınmaya hakkı yoktur.
Yanlıştan dönmek için hala fırsat vardır.
Ziya Türkyılmaz
İleriye Doğru Hareket Eden Her Toplumda Bazı Sorunların Olması Tabiidir
İmam Hamanei, mukaddes savunma döneminin kalıcı derslerinden birinin, ‘eğer Allah’a tam tevekkül amel de ruh derinliğinde kabul olunması şeklinde olursa, kesinlikle bütün engeller ve sorunlara imanla galebe çalmak mümkün olur” ifadesini kullandı.
İslam inkılabı rehberi, Mukaddes Savunma Hatıraları Geceleri Programları’nda emeği geçen komutanlardan, mücahitler, sanatçılar ve diğer çalışanlardan bir grubu kabulünde, ”8 yıllık zorunlu savaş dönemi hatıralarının, sanat, edebiyat ve yeni bir metotla genç nesle aktarılmasının çok değerli ve önemli bir iş olduğunu” söyledi.
İmam Hamanei, zorunlu savaş döneminin yaşandığı mukaddes savunma dönemlerinin maddi ve insani kayıpları ve hasarlarının, bugün ve gelecek için önemli etkileri olduğunu belirterek, ”toplumda inkılabçı ruhun korunması ve güçlendirilmesi ve inkılabın kalıcılığının korunmasının o dönemlerin etkilerinden biri olduğunu belirterek, ”eğer o cihad ve fedakarca hareket olmasaydı, kesinlikle inkılabı ruhiye, tehditle karşı karşıya kalırdı” dedi.
İslam inkılabı rehberi, mukaddes savunma döneminin bir diğer etkisinin ise ”o dönemde somut olarak Allah’a tevekkül’, ”süper güçlerden korkmamak” ve ”bu tevekkül ile engellerin üstesinden gelmek” olduğunu belirterek; ”ileriye doğru hareket eden her toplumda bazı engeller ve sorunların olması tabiidir” dedi.
İslam inkılabı rehberi, İran’ın bugün önündeki bütün sorunların üstesinden gelerek kendi ilerlemesini sürdürebileceğini belirterek, ”çünkü mukaddes savunma döneminde zorluklar ve engellerin üstesinden gelmeye dair çok önemli tecrübeler elde edilmiştir” dedi.
İmam Hamanei, zorunlu savaş döneminde, Amerika, NATO, eski Sovyetler Birliği ve bölgenin gerici rejimleri başta olmak üzere İran İslam Cumhuriyeti’nin bütün güçlerin karşısında durduğunu belirterek, ”o şartlarda, İran bütün bu güçlerin karşısında başarıyla durmuş ve direnmiştir” dedi.
Ramazan’da Melek Olmak
Ramazan ayı insanların Allah‘ın misafiri olduğu ziyafet ayıdır. Ruhumuz ilahi kelimelerden bir kelime, Kuran da ilahi kelamlardan bir kelamdır. Gücünüzün yettiği kadar bu kitabın misafiri olun, bu kitaptan yararlanın, okuyun ve yücelin, kendinizi ucuza satmayın. Ramazan ayında insan böyle bir kitabın misafiri olmalıdır.
Resulullah o nurani beyanlarında şöyle buyuruyor: “Bu ayda istiğfar ederek kendinizi özgür kılın.” Özgürlük en büyük nimetlerdendir. Heva hevesin esaretinden özgür olmak, batıni ve zahiri şeytandan kurtulmak en büyük fazilettir. Yine buyuruyor: “ Allah’ın misafiri olduğunuz bu ayda, günahlarınızın elinde rehin olan nefislerinizi/canlarınızı istiğfar ile kurtarın”. (1) Canlarınız özgür oldu mu melakut aleminin kuşu gibi uçma yeteneğine sahip olacak ve bu ilahi ayetlerin yanında yücelecektir.
Özgür olmayan bir insan, Allah’ın misafiri olmayan bir kimse, bu ziyafetten tatmayan birisinin ne kandisine, ne de topluma bir faydası vardır. Bu insan ne baliğdir ( yetişkin ), ne de mubelliğ (tebliğci). Eğer insan Allah’ın misafiri, “züyufurrahman” olur kendisini özgür kılarak ilahi feyzden nasibini alırsa o zaman tebliğ etme nisabına ulaşır. Öyleyse insan balığ olmadan mubelliğ olamaz.
Biz bu ayda Allah’ın misafirliğine davet edildik; Allah’ın ziyafet sofrasında esma-u hüsna var. Bize buyurmuşlar ki : “Allah’ın ahlakıyla ahlaklanın”.(2) Cuma akşamları Cevşen Kebir duasının okunmasının tavsiye edilmesinin sebebi esma-u hüsna ile ziynetlenmiş bu duadaki isimler ile bereketlenip bu sıfatlara sahip olalım. Allah’ın bu esma-u hüsnasının mazharı olalım. Herkes bulunduğu dalda ve alanda.
Allah’ın misafirlik ayı olan Ramazan ayının en tatlı, en lezzetli ve hazır yemeği Kuran-ı Kerim’in maarifidir. Kur’an bizlere keramet dersi vermektedir. Kur’an kendisini “Kerim” olarak tanıtıyor: “Kuşkusuz bu kitap kerim bir Kuran’dır.”(3) Bu kitap kerimdir, ilim kitabı değildir, hikmet kitabı değildir, fıkıh kitabı değildir. Kerimdir, nuraniyet veren, yayan kitaptır.
Bu kitapta bir yanlışlık yoktur. Bu kitapta hata ve unutkanlık sözkonusu değildir. Bu kitapta aldatma yoktur. Göklerin ve yerlerin gerçeklerini gizleme yoktur; hiçbir varlığın hakkı gözardı edilmemiştir. Bu kitap kerim kitaptır, Ramazan ayı Kur’an ayı diye biliniyorsa o zaman insan keramet dersi alır. Bu kitabın maarifini öğreten öğretmenler de Kerim kimselerdir, kerim varlıklardır, kerim muallimlerdir. Allah-u Teala hepimize iyice anlayalım diye buyuruyor; eğitim sistemindeki kadronun hepsi kerim kadrodur. Önce kendisini Kerim olarak adlandırıyor: “oku seni yaratan Kerim Rabbinin adıyla..”(4) Allah’ın binbir ismi vardır Cevşen kebir duasında okuduğunuz gibi ama Kuran’ın öğretmeni sözkonusu olunca diğer isimlerinin hiçbiriyle tecelli etmiyor, “Kerim” ve “Ekrem” ismiyle tecelli ediyor. Allah insanları Kerim kilmek istiyor sadece Rahim sıfatıyla rahmetini/merhemetini göstermek istemiyor.
Merhamet ve şefkat göstermek yardım kuruluşlarının işidir; mazluma, düşküne, yıkılmışa yardım ve merhameti yardım kuruluşları yapar. Ama burda insanın Kerim kılınmasını isteniyor.
Bazıları hangi elbise içinde olurlarsa olsunlar, hangi sınıftan olurlarsa olsun heva heves ve rüşvet gibi fasadın içinde boğulmaktadır çünkü Kerim sıfatına sahip değiller. Bazıları ise kerimane yaşamaktadırlar bellidir ki bunlar iyi ders okumuşlar, Kuran’ın hizmetine girmişler, günahın pis kokularından rahatsız olup günahtan kaçmışlar. İnsan bu dereceye ulaşamazsa iyi insan olabilir, cennete de girebilir ama Kerim olamamıştır, Kuran’ın öğrencisi olamamıştır, melek sıfatlı olamamıştır. Baskı ve kontrolün sayesinde hırsızlık yapmamak, rüşvet almamak hüner değil ki bu bazı İslami olmayan ülkelerde de vardır; ne Allah’a inanıyorlar, ne kıyamet gününe, ne de cennete. Haysiyetinin gideceğinden korkan, yaptığının ortaya çıkıp rezil olacağından korkan kimsenin bu günahları terk etmesi hüner değil ki, inanmayanlar da aynı gerekçelerden dolayı yapmıyorlar. Bizden istenen bu değildir.
Bizden istenen şudur, filan Kerim öğretmen ders veriyor denildiği zaman, yani keramet dersi veriyor, yani Kerim insan yetiştiriyor, sadece öğretmen/ustad değil.
Kuran’ın buyurduğu “ …onlar hayvanlardan daha aşağıdır”(5) tabiri hakkımızda söylenmiş olmamalıdır. Üniversite ve ilim havzalarının böyle olmasını istemiyoruz. Bu keramet değildir; biz melekut aleminin uçan melekleri olmasını istiyoruz, ister üzerimizde bir zor ve baskı olsun ister olmasın, ister başkaları bilsin ister bilmesin, ister başkalarının haberi olsun ister olmasın.
Biz rüşvet gibi günahların pis kokusunu alacak dereceye ulaşamazsak henüz yolun yarısındayız. Bizi hırsızlık yapmamamız, rüşvet almamamız için yaratmadı. Çünkü kafirler de aynısını yapmayabilirler. Bizden başka birşey istenmektedir, bizden adam olmamız istenmiş, melekuti sıfatlara sahip olup melek olmamız istenmiş, bunun için Ramazan ayını bizim için karar kılmıştır.
Resul-u Ekrem (s.a.a) buyuruyor: “Günahın kötü kokusu sizi rezil etmektedir, istiğfar ile kendinizi muattar eyleyin, günahın pis kokusu sizi rezil etmesin.”(6) Bir insan çöp kovasının yanından geçerken burnunu tutmazsa demek ki burnu kapanmış pis kokuyu alamıyor, o insan hastadır. Günah da böyledir; günahın pis kokusunu alamayan hastadır, gaflettedir, tezkiye edilmesi gerekir, insanı tezkiye eden Rabbul alemindir bundan dolayı buyuruyor : “Oku! Rabbin en üstün kerem sahibidir, öyle Rab ki kalem ile öğretti”
Allah en üstün kerem sahibidir yani keramet dersi veriyor, melek terbiye etmek istiyor.
Ayetullah Cevadi Amuli
Terörü Destekleyen Trump’ın İran’ı Suçlaması Mantık Dışı ve Komik
İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri, Donald Trump’ın 11 Eylül saldırılarının sorumlusu ve bölge için terörist üretim fabrikası olan bir ülkeye ziyarette bulunurken, İran’ı terörizmi destekleme suçlamasının çok ilginç olduğunu vurguladı.
İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Şemhani, uluslararası güvenlik yetkililerinin toplantısına katılmak için Rusya’nın Moskova şehrine gitti. Ali Şemhani Kommersant Gazetesine verdiği röportajda, Amerika Başkanı Donlad Trump tarafından Tahran’a yöneltilen suçlamalar, İran askerlerinin Suriye’de çatışmasızlık bölgesinin güvenliğini korumaya katılması ve Rusya’nın diplomatik girişimleri hakkındaki görüşlerini açıkladı.
Şemhani, Trump’ın İran’ın Ortadoğu’daki istikrarsızlıkta rolü olduğu ve terörizmi desteklediği konusundaki iddialarıyla ilgili olarak şunları söyledi: ‘Bu suçlamalar tamamen asılsız olup, gerçekle bir ilgisi yoktur ve kesinlikle uluslararası toplum bu iddiaları ciddiye almamaktadır. Terörizmi gerçekten kimin desteklediğini görmek gerekir. İran yaklaşık 40 yıldır terörizmle mücadele etmektedir ve biz şimdiye kadar bu mücadelede binlerce kişiyi kaybettik. Amerikalılar 11 Eylül saldırılarından sonra terörizmin ne olduğunu yeni anladı ama buna rağmen Trump, ilk yurt dışı ziyaretini tam olarak terörist üretim fabrikası saylan bir ülkeye gerçekleştirdi.’
Arabistan’da terörist üretim zinciri sürekli hareket halindedir
İran’ın bu üst düzey yetkilisi şu ifadelerde bulundu: ‘Bugün artık herkes, petrol satarak elde edilen gelirlerin, siyasi hoşnutsuzlukların ve Suudi Arabistan’daki saltanat hükümetinin Riyad’daki ortamı istikrarsızlaştıracak gücü olmayan radikal gençlerin oluşmasına neden olduğunu biliyor ama onların Suriye, Yemen ve Irak’a gönderilmesinin önünde bir engel bulunmuyor. Aslında Arabistan’da terörist üretim zinciri sürekli hareket halindedir. Eğer dikkat ederseniz, dünyanın hiçbir noktasındaki teröristler ne Şii ne de İranlıdır. 11 Eylül saldırılarını kimin planladığını sormak gerekir? Dönem dönem Avrupa’nın çeşitli noktalarında terör eylemleri gerçekleştirenler kim? Kim Kafkasya’daki radikal kişilere terör eylemleri gerçekleştirmeleri için Rusya’da eğitim veriyor?
Terörizm karşısındaki gerçek koalisyon sadece İran, Rusya, Suriye ve Irak koalisyonudur
Bu yüzden Trump’ın suçlamalarının tamamen mantık dışı ve komik olduğunu görüyorsunuz. Bugün Suriye ve Irak’taki teröristler, Amerika’nın bölgede politikalarını uygulamak için kullandığı bir araçtır ve bölgede teröristlerle gerçekten mücadele eden koalisyon, İran, Rusya, Suriye ve Irak Koalisyonudur ve bu bağlamada dört ülkenin güvenlik konseyi sekreterleri, Moskova’da düzenlenen toplantıda birbirleriyle olumlu müzakerelerde bulunmuşlardır.’
Ali Şemhani, İran’ın Suriye’de çatışmasızlık bölgesi anlaşmasının uygulanmasındaki rolü hakkında şu açıklamalarda bulundu: ‘İran terörizmle mücadelede ve Suriye’de barış ve istikrarın sağlanmasında çok ciddidir ve eğer İran’dan çatışmasızlık bölgesinde düzenin ve güvenliğin korunması için daha fazla askeri kuvvet göndermesi gibi daha fazla eylemde bulunması istense, biz bu konuyu değerlendirmeye hazırız.’
Suriye hükümeti, Amerika’ya topraklarına girme izni vermeyecektir
İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Şemhani, Amerika’nın Suriye’deki çatışmasızlık bölgesinde güvenliğin sağlanmasına katılmasına karşı çıktı ve bu konuda Moskova ve Washington arasındaki müzakerelerle ilgili olarak şunları söyledi: ‘Suriye yasal bir hükümete sahiptir ve bu ülke topraklarında kimin bulunma hakkına sahip olduğu konusunda sadece Şam yetkilileri karar verecektir. Amerikalılar açık bir şekilde Suriye’de terörizmi ve istikrarsızlığı desteklemektedir ve Suriye hükümeti onları topraklarında görmek istemiyor.’
Ali Şemhani, Rusya’nın istihbarat suçlarıyla toplu mücadele konusundaki girişimine İran’ın verdiği destek konusunda şu hatırlatmalarda bulundu: ‘Biz bu girişim hakkında daha kesin ve ayrıntılı bilgili almak istiyoruz. Biz siber saldırılarla ülkelerle mücadele edilmesini onaylıyoruz. Siber saldırıların ana özelliklerinden biri, onun uluslararası boyutunun olmasıdır ve bu olay hiçbir sınır ve ahlak tanımamaktadır ve Rusya Güvenlik Konseyinin bu konuda aktif olması çok iyi bir durumdur ve biz de bu alanda katılım göstermeye hazırız.’
İslam Dünyasının “Çağdaş Firavun”la İmtihanı
İslam’da bu kuraldan beri değildir. Araştırıcı bir mantıkla Kur’an-ı Kerim’e yönelirsek görürüz ki, Cenab-ı Allah kitabın kahir ekseriyetinde mesajını Hz. Adem’den başlayarak eski kavim, millet ve devletlerin kıssaları üzerinden sunmaktadır.
Yalnız İslam, insanlık tarihini ne sınıf ve ne de demokrasi mücadelesi olarak ele almaktadır. İslam’ın bakış açısında tarih, “hak ile batıl”ın mücadele sahnesidir. Tüm tarih boyunca olup biten her şey “hak-batıl” mücadelesinden ibarettir. Yine İslam’ın tarih felsefesinde “hak ile batıl”ın mücadelesi sembolik ve soyut olmayıp bilakis müşahhas ve pratik bir mücadeledir. Kur’an, tarihsel şahsiyet, olay ve olguları kıssa ederken gerek “hak ile batıl”ın ve gerekse “hak ve batılın öncül kişiliklerinin” karakter özellikleri ve tüm sıfatlarını ortaya koyarak onları tüm zamanlar ve mekanlar için tanınır hale getirmeyi amaçlamaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de en kapsamlı bir şekilde ele alınan kıssaların başında hiç şüphesiz “Musa-Firavun” mücadelesi gelmektedir. Bu kıssa da Musa ve Firavun (ki, özel ismi II.Ramses’tir. M.Ö. 1302-1213 yılları arasında yaşamış ve M.Ö. 1279’dan M.Ö. 1213 yılına kadar 66 yıl Firavun olarak Mısır İmparatorluğu’nu yönetmiştir.) birer gerçek kişilik olmakla beraber aynı zamanda tüm çağlar ve mekanlarda hak ve batıl öncülerinin birer sembol tüzel kişilikleridir. Cenab-ı Allah, uzun uzadıya Musa ve Firavun’un karakter yapıları, sıfatları; insana, eşyaya ve tabiata yaklaşımlarını anlatmıştır ki, onları doğru anlayıp kavramakla kendi zamanlarımızın Firavun ve Musa’sını tespit etmekte zorlanmayalım, yolumuzu kaybetmeyelim.
Ancak üzülerek ifade etmeliyiz ki, on beş asırlık İslam tarihinin neredeyse tamamı sultanlar, şahlar ve padişahlar eliyle şekillendiğinden saltanat, makam, mevki, güç ve imkan sahibi sınıflar, kendileri açısından sakıncalı görmeleri hasebiyle Kur’an-ı Kerim’in bu tür mesajlarının güncele uyarlanmaması için bin bir çeşit hile, desise ve kara propaganda üretmişler ve nihayetinde Kur’an’ın bu mesajlarını tarihe hapsetmeyi başarmışlardır.
Tarihin zalimleri kendi konumlarının açığa çıkmaması, imkan ve makamların ellerinden kaymaması için “hamanlar ve karunlar”a yaslanarak “belam”lar eliyle toplumların biriken öfke, enerji ve sorgulama arayışlarını tarihe yöneltmiş ve böylece kendi sulta sistemlerini devam ettirmişlerdir.
Oysa Kur’an-ı Kerim, Firavun’u tanıttı ki, kendi çağımızın “Firavun”unu tespit edelim. İnsanlığın düşmanını, şeytanın yeryüzü imparatorluğunu tanıyalım. Onun tahakküm ve tasallutundan kurtulmak için Musa’nın (tabi ki onun da güncel olması gerekmekte) ayak izlerini takip edelim ki; O, bizi “adalet, hürriyet ve eşitlik” dolu bir dünyaya eriştirsin.
Bu minval üzere her çağın Müslümanları kendilerine şu soruyu sormalı idi: Bizden binlerce yıl önce yaşamış bir Firavun (II. Ramses)’un hayat öyküsünü, karakter özelliklerini, dünya görüşü ve hareket metotlarını öğrenmek bu zamanda yaşamakta olan bizlerin ne işine yarayacaktır? Ve binlerce yıl önceki bir zalime kızmak, ona lanet okumak, onu telin etmek bizim hangi yaramıza merhem olabilecektir..?
Bunca girizgâhı meramımızı anlatabilmek ve şu soruyu sorabilmek için yaptık: “Günümüzün “Firavun”u kimdir? O’na karşı duruşumuz ne olmalı? Ve O’na karşı ne yapmalıyız?
Kur’an-ı Kerim’den anladığımız “Firavun” kendi döneminin insanlık üzerinde en fazla tasallut ve tahakküm kurmuş “güç / devlet”in başıdır. Zulüm sahibidir. Azgın, zorba, büyüklenici, aldatıcı ve aşırıcıdır. Kendisini yeryüzünün sahibi (tanrısı) olarak görmektedir. İnsanlığın rızkının kendisine bağlı olduğu vehmindedir. Büyük bir güce, devasa bir orduya hükümranlık etmektedir. Yeryüzünde kendinden habersiz yaprak kıpırdamasına tahammülü yoktur. Hamanlar (yerel ve küresel yöneticiler), karunlar (yerel ve küresel sermaye sahipleri) ve belamlar (imkan, mevki, makam, statü veya güç için kabiliyetlerini firavun lehine kullanan alimler, bilgeler, entelektüeller, gazeteciler, sanatçılar, şeyhler, hocalar, kanaat önderleri vs.) emrindedirler. “Musa”dan nefret etmektedir. Kendi “dünya düzeni” için tehdit gördüğü en büyük tehlike “Musa”nın söylemidir. Onun için bütün imkanları ile “Musa”yı yok etme peşindedir. “Musa”yı alt edebilmek için fiziki güçler kadar “sihir / saptırılmış din”e de yaslanmaktadır.
Şimdi tekrar soralım: Bu özelliklerin sahibi olan “çağdaş firavun” kimdir? Bu sorunun cevabı benim açımdan güneş kadar berraktır. Benim açımdan yukarıdaki özellikleri üzerinde taşıyan güç Amerika, şahsiyet ise onun bugünkü başkanı “Trump”tır. Trump’ın kendisinin firavun unvanını kullanıp kullanmamasının hiçbir önemi yoktur. O, karakteri ve sıfatları itibariyle “Çağdaş Firavun”dur!
Şöyle bir soru sorulabilir: “Diyelim ki, çağdaş firavunu tespit ettik. Bu ne işimize yarayacak? Ne derdimize deva olacak?” Evet, hakikaten konunun en can alıcı sorularından birisi budur ki, eğer bu soruya cevap verilemezse konu kadük kalacaktır.
Birincil olarak yapmamız gereken iş, Kur’an-ı Kerim’in tanıttığı firavun olarak II. Ramses’e takılıp kalmayıp, firavunla ilgili mesajları “çağdaş firavun” üzerinden algılamalıyız. Böylece yeryüzünde tüm saflar bizim için yavaş yavaş netleşecek ve zamanla “kavmiyetçilik, faşizanlık, mezhepçilik, cehalet ve taassup” batağından kurtularak yeryüzünün mustazaflar ile zalimlerin mücadele alanı olduğunu idrak etmeye başlayacağız.
Firavun’u tanıdıkça yeryüzünde olup biten tüm sosyal, siyasal, dinsel, askeri, ekonomik, kültürel ve sanatsal olaylar bizim için anlam kazanacak ve çözümlenecektir.
Zira her kim bilinçle veya cehaleten çağdaş firavun ile iş tutuyorsa veya bir ve beraber olma peşindeyse o batıldır, batıldadır! Her kimin ibadeti, ahlakı, ilmi, siyaseti onu çağdaş firavundan uzaklaştırmıyor, ona karşı durmaya itmiyorsa ziyandadır, kayıptadır. Hangi şeyh, hacı, hoca, kanaat önderi, alim, entelektüel kısaca din adına bilim adına ahkam kesen, söz söyleyen, kalem oynatan her kim var da toplumu çağdaş firavuna karşı bilinçlendirmiyorsa direkt veya dolaylı olarak ona hizmet ediyor demektir. Hangi yapı hangi kurum hangi devlet kaderini çağdaş firavunun politikalarına eklemlemişse o çağdaş firavuna hizmet etmektedir veyahut cehaletten yapıp ettiği bu işler çağdaş firavunun işine yaramaktadır.
“Firavun”u doğru tanımanın en bereketli yanlarından biri de bu doğru tanıyışın “Musa”yı bulmamıza yardımcı olacak olmasıdır. Zira Firavun, karakteri gereği tüm benliği ile öncelikle “Musa”yı yok etme onun ideolojisi ve hareketini bastırma peşindedir.
Bu gerçeklikten yararlanarak gözümüzü “Çağdaş Firavun”a dikerek “Musa”ya giden yolu bulmakta mümkündür. Dikkatle yoğunlaşalım “Çağdaş Firavun” tüm politikaları, plan ve desiseleri ile kimi kuşatmak kimi boğmak kimi yok etmek üzerine inşa edilmişse bilelim ki, “Çağdaş Musa” o yöndedir. Geriye sadece o yöne doğru “akıl ve basiret” ile bakmak kalıyor.
İşte tüm bunlardan sonra zalimler ile mustazafların safları netleştiğinde artık bizde kendi konumumuzu sorgulama ve safımızı seçme aşamasına ulaşmış olacağız.
Muntazar Musavi
Nasrullah: İslami direnişin terörizm ile mücadelede kararlı
Lübnan'ın 25 mayıs 2000 tarihinde siyonist rejime galibiyetinin 17. yıldönümü münasebeti ile bir konuşma yapan Seyid Hasan Nasrullah, Rİyad oturumunun büyük bir fiyasko olduğunu, Suudi rejimin terörizme destek suçundan aklanmak için Amerika'ya rüşvet verdiğini belirtti.
İRİB'İn bildirdiğine göre Lübnan Hizbullah'ı genel sekreteri Seyid Hasan Nasrullah Amerikan-Arap oturumuna işaretle, oturumun İslami direnişi hiç bir şekilde etkileyemeyeceğini belirterek, İslami direnişin terörizm ile mücadelede kararlı olduğunu, tüm milletlerin isteklerine ulaşıncaya kadar da mücadeleden vazgeçmeyeceklerini belirtti.
Lübnan Hizbullah'ı genel sekreteri Riyad oturumunun Donald Trump'a haraç vermek için olduğunu, oturumla ilgili sadece Amerika ve Suudi basının yaygara kopardıklarını söyledi.
IŞİD'in Irak ve Suriye'ye saldırdığı zaman sadece İran'ın bu ülkelere destek çıktığını belirten Nasrullah, fakat Arabistan'ın teröristlere mali yardım yaptığını belirtti.
Bahreyn olaylarına da değinen Nasrullah, Bahreyn halkının öldürülmesi ve hapse atılmasının da Riyad oturumu ve Amerika başkanının bölge ziyaretinin sonuçları olduğunu söyledi.
Lübnan Hizbullah'ı genel sekreteri Seyid Hasan Nasrullah, Al-ı Halife rejimine hitaben Bahreyn'de huzurun sağlanması için Şeyh İsa Kasım'ı derhal serbest bırakması gerektiğini de belirtti.
Kasımi: Füze Programına Güçlü Bir Şekilde Devam Edeceğiz
İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Arabistan yetkililerinin boş ve asılsız hayallerine değinerek, “Suudilerin ülkemize karşı askeri saldırıda bulunma hayalleri gerçekleşmeyecektir” dedi.
İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi, Arabistan yetkililerinin İran’ı bir savaş alanına çevirecekleri yönündeki açıklamaları hakkında sorulan bir soru üzerine şunları söyledi: ‘Birçokları boş ve asılsız hayaller gündeme getirebilirler. Bazıları uzun süreler boyunca uzun hayallere sahiptir ama bu hayallerini kendileriyle birlikte mezara götüreceklerdir ve onlar İran’a karşı böylesi ifadelerde bulunamazlar.’
Behram Kasımi Suudi Arabistan yetkililerine şu tavsiyelerde bulundu: ‘Arabistan, bölge ötesi ülkelerden güvenlik satın almak yerine, kendi halkına dayanmalı ve komşu ülkelerin halkın oyuna dayalı demokratik yapılarından ders almalı ve güvenliğini daimi kılmalıdır.
Doğal olarak güvenlik, sayısız silah alarak elde edilemeyecektir ve günümüz tarihi, büyük cephaneliklere ve birçok askeri yeteneklere sahip olan ülkelerin, kendi durumlarının alt üst olduğuna şahit olmaktadır ve bu başkalarının da başına gelebilir.
Eğer halk gücüne dayanılmazsa, sonunda silahla da işlerin ilerletilemeyeceği çok açıktır ve bütçelerini kendi varlıklarını korumayı ve daim kılmayı garantileyemeyecek askeri konulara harcayan ülkelerin, halkına başvurması daha iyidir.’
Füze programına güçlü bir şekilde devam edeceğiz
İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, İran’ın füze ve savunma programının güçlü bir şekilde devam edeceğini vurguladı.
Behram Kasımi, Amerika Dışişleri Bakanının Arabistan’da yaptığı İran karşıtı açıklamalar ve onun İran’ın füze programını durdurması yönündeki talebi hakkında şu açıklamalarda bulundu: ‘Bunlar saçma, mantıksız, yalan ve aldatıcı ifadelerdir.
Dünyada radikalizmi ve terörizmi yayan ülkeler bellidir ve bu sözler onları temizleyemez ve farklı bir şekilde tanıtamaz. Gerçek her zaman kendini gösterir.
Ülkemizin füze programı hakkında yapılan bu açıklamalar yersiz ve yanlıştır. Biz, caydırıcı, bölgede istikrar ve güvenliğin sağlanmasına ve terörizmle mücadeleye yardım eden kendi savunma programımıza milli politikalarımız çerçevesinde güçlü bir şekilde devam edeceğiz ve başkalarının bu konuda konuşmasına izin vermeyeceğiz.
Biz başkalarına bu konuda konuşma hakkı vermeyeceğiz. Çünkü geçen 40 yıl boyunca çeşitli olaylara şahit olduk ve halkımız adına bu olaylardan en barizi, dünya tarafından ciddi ve şiddetli yaptırımlar dayatılırken ülkemizi savunmak zorunda olduğumuz ve başkalarının bize hatta en küçük bir silah göndermeye bile yanaşmadığı 8 yıllık dayatılan savaştır.
O dönemde milli imkanlara, İran’ın kabiliyetine ve zekâsına dayanmak ve kendimizi savunmak ve başkalarının İran’a saldırmak gibi kirli düşüncelerini tekrarlamasına izin vermemek için güçlü savunma programları oluşturmak zorundaydık. Bu yüzden böylesi açıklamalar yersiz ve kabul edilemez açıklamalardır.’
Trump’ın İran karşıtı açıklamaları yersiz ve düşmancadır
İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Amerika Başkanı Donald Trump’ın Arabistan’da yaptığı İran karşıtı açıklamaları yersiz, yanlış, düşmanca ve saldırgan ifadeler olarak değerlendirdi.
Behram Kasımi, Trump’ın Arabistan’daki İran karşıtı açıklamaları hakkında sorulan bir soru üzerine şu açıklamalarda bulundu: ‘Ülkemizde çok özgür bir şekilde yapılan ve ülkemiz için bir gurur kaynağı olan ve dünyayı hayran bırakan seçimlerin üzerinden 48 saat bile geçmeden, bir ülke lideri, ne özgürlüğün ne de demokrasinin olduğu bir bölgeye ziyarette bulunuyor ve bu tip açıklamaları dile getiriyor.
Arabistan onlarca yıl öncesinden şimdiye kadar terörizmin ve radikalizmin yetiştirildiği bir beşik gibiydi ve hala da öyledir ve Trump orada ülkemizin egemenliğine ve halkına karşı düşmanca ve yersiz açıklamaları dile getirmiştir.
Bu olay, dünya için bir sürpriz olmuştur ve dünya toplumu yıllardır birçok savaş dayatılan ve birçok sorunla karşı karşıya olan bölgede, bu ülkenin yetkililerinin nasıl Arabistan yöneticileri ile 110 milyar dolarlık silah satmaya ve bölgedeki gerginlikleri arttırmaya hazır olduğu konusunda düşünmelidir.
Amerika yetkilileri açık bir şekilde, Arabistan’a silah satarak yüzlerce Amerikalı gence iş imkânı sağladıklarını açıklamışlardır. Yani Yemen’de ve diğer bölgelerde şahit olduğumuz gibi, binlerce kişinin ölümüne neden olacak silahları, bu halkı bastırmak için kullanmaktadırlar.’
Kasımi, bir grup Amerikalıya iş imkânı sağlamak için Arabistan tarafından silah satın alınmasını eleştirerek şunları söyledi: ‘Uluslararası toplum şu noktaya dikkat etmelidir, Trump 2014 yılı şubat ayındaki seçim mitinginde, eğer seçilirse, 11 Eylül’de ikiz kuleleri kimin hedef aldığını ve kimlerin nerde terörizm adına yetiştirildiğini açıklayacağını söyledi.
Şu an Trump’ın silah satmak için ilk ziyaretini böylesi bir ülkeye gerçekleştirmesi ve ülkemize karşı bu tip açıklamalarda bulunması çok şaşırtıcıdır. Oysa ki İran sürekli olarak terörizm ve şiddetin karşısında durmaya, bölgede istikrar ve güvenliği sağlamaya çalışmaktadır ve İran, özgür, demokratik ve hakimiyeti halkının oyuna dayalı bir ülkedir. Bu nedenle, bu süreçte Amerika hükümetinin düşmanca ve İran karşıtı yöntemlerinin şekillenmesi şaşırılacak bir durum değildir ve biz onları tanıyoruz ama ülkemizdeki muhteşem seçimlerden hemen sonra onların bölgede İran fobiayı şiddetlendirmeye çalışmaları çok düşündürücüdür.’
Oruç
Oruç (Arapça: الصوم, İngilizce: Fasting or Sawm), İslam’ın önemli ibadetlerinden ve bu dinin ibadet düsturlarından olup namazdan sonra en önemli ibadetlerden biri sayılmaktadır. Bu anlamda insanın sabah ezanından akşam ezanına kadar yemek ve içmekten kesilmek gibi bazı işlerde Allah’ın buyurduğu şekilde davranmasından ibarettir.
Önceki Dinlerde Oruç Konusu
Oruç, sözlükte bireyin kendisini herhangi bir işten alıkoyması; şeriat terminolojisinde ise, insanın kendi nefsini orucu batıl edecek birtakım şeylerden alıkoyması anlamına gelmektedir.
Kur’an-ı Kerim, açıkça bu ilahi farzın diğer dinlerde de olduğunu beyan etmektedir.[1] Bununla birlikte İslam'da olduğu gibi Müslüman olmayan diğer dinlerde de bu teklifin aslı mevcuttur, ancak özellikleri ve hususiyetleri fark etmektedir. İlk oruç tutan kişi Hz. Âdem'dir.[2]
Oruç tutmak, Yahudilerin temel ibadetlerinden biri idi. Tevrat'ta defalarca bu konuya işaret edilmiştir. Hazreti Musa Allah’tan levhaları almadan önce kırk gün kırk gece Sina dağında oruç tuttu ve yemekten içmekten uzak durdu.[3]-[4]-[5]
Yahudi şeriatında Allah’a yakınlaşmanın en çok bilinen yollarından birisi oruç tutmaktır. Oruç, günümüzde herkes tarafından bilinen ve umuma yayılmış bir ibadet şekli olarak dünya Yahudilerinin ayininde de oldukça yaygındır. Vacip ve ihtiyari (isteye bağlı) oruçlar olarak iki kısımda uygulanmaktadır.
Oruç, İbranicede, “Ta’niyet” yani, insanın kendisini zahmete sokması, nefsine eziyet edip ıstırap vermesi anlamındadır. Bu adla anılmasının nedeni, Şer’i bir gün boyunca insanın kendisini yemekten ve içmekten alıkoymasından dolayıdır. İbrani takviminde 6 gün vacip oruç unvanı dikkat çekmektedir.
Ahd-i Cedid'de nakledildiğine göre Hz. Meryem oruç tutuyordu. Hz. İsa da oruç tuttuğu gibi havarilerine de kendisinden sonra oruç tutmalarını emretmiştir.[6]
İslam’da Oruç
Hindistan’da İftar Sofrası
Ramazan ayı orucu, hicretin ikinci yılında Şaban ayının yirmi sekizinci günü kıblenin değişmesinden 13 gün sonra vacip olmuştur.[7]-[8]-[9] Gerçi ondan önce de Peygamber-i Ekrem (s.a.a) ve bazı Müslümanlar oruç tutuyorlardı.
Sadr-ı İslam’da oruç tutanlar için şimdiki durumlarına ilaveten, iki şeye daha riayet etmeleri vacip kılınmış, ancak daha sonraları bu iki vacip nesholunmuş, yani kaldırılmıştır:
Oruç tutanlar, yalnızca iftardan gecenin bir vaktine kadar, yani uyuyuncaya kadar yemek yiyebilirlerdi.
Ramazan ayı gecelerinde cinsel ilişki haram kılınmıştı.
Kur’an ayetlerinde açıkça belirtildiği üzere,[10] Hz. Peygamberin (s.a.a) ashabından bazı kimseler bu süre zarfında bu konuda kendilerine ihanet etmekteydiler.[11]
İslam peygamberi (s.a.a) kendisine yöneltilen “Niçin İslam’da oruç 30 gündür” sorusuna karşılık, şöyle buyurmuştur: "Hz. Adem (a.s), yasak meyveden yediği zaman 30 gün boyunca bu meyve onun bedeninde kaldı, daha sonra Allah onun çocuklarına 30 gün açlığı ve susuzluğu vacip kıldı.[12]
Kur’an’da Oruç
Kur’an’da, 14 surede oruç zikredilmiştir. Ramazan ayında oruç tutma emri ve onunla ilgili hükümlerin çoğu, Bakara suresinin 183. ayetinden 185. ayetine kadar ve 187. ayetinde gelmiştir. Buna ilaveten, oruç tutmanın bazı günahlara kefaret olacağına dair bir takım ayetler de nazil olmuştur.[13] Veya bazı hac merasiminin adabının yerine getirilmesi anlamında beyan edilmektedir.[14]
“Saimun ve Saimat” yani “oruç tutan erkekler ve oruç tutan bayanlar” unvanı Kur’an-ı Kerimde, Ahzap suresinin 35. Ayetinde, insanlardan iki zümreye hitap etmekte ve iki grubun adı getirilerek, Allah’ın bağışlamasına müstahak olarak tanımlanmışlardır. Meryem suresinin 26. Ayetinde, Hz. Meryem, kendisiyle susmayı ahdetmiş ve Kur’an bu durumdan oruç adıyla bahsetmektedir.
Rivayetlerde Oruç
Rivayetlerde, oruç hakkında, şu unvanlar adı altında bahsedilmiştir:
İslam’ın Beş temel direğinden biri.[15]
Hikmet, kalbe ait marifet ve yakin.[16]
Zengin ve fakir arasında eşitlik sebebi.[17]
İhlasın tespiti ve imtihan vesilesi.[18]
Bir çeşit cihattır.[19]
Bedenin zekâtıdır.[20]
Kıyamet günü açlık ve susuzluğu hatırlamak.[21]
Kıyamet günü açlık ve susuzluk derdinden kurtulur.[22]
Ahiret ateşi karşısında korunma ve siper.[23]
Kıyamette şad ve sevinçli olma nedeni.[24]
Orucun, oruç tutan hakkında şefaatçi olması.[25]
Dünya ve ahiret zorlukları karşısında yardımcı.[26]
İftar vakti duaların kabul edilmesinin nedeni.[27]
Bedenin sağlıklı olma sebebi.[28]
Hafızanın takviye ve güçlenmesi.[29]
Dünya afetlerine karşı siper.[30]
Kalplerin sakin olma sebebi.[31]
Şeytanın uzaklık nedeni.[32]
İlahi özel ödül (veya Allah’ın bizzat kendisi, oruç tutanların sevabının karşılığıdır.).[33]
Ramazan ayında oruç tutanlara, cennetin müştak oluşudur.[34]
Orucu terk etmek, imansızlık sebebidir.[35]
Rivayetlerde ve hadislerde, gerçek orucun, Allah’ın beğenmediği her şeyi terk etmekten ibaret olduğu vurgulanmıştır.[36] Bir oruç ki, göz, kulak, saç ve hatta derinizin dahi oruçlu olması gerekir.[37] Ayrıca, ağızla oruç tutmak, mide orucundan daha üstün ve kalp orucunun da ağız orucundan daha üstün olduğu bildirilmiştir.[38]
Oruç tutmanın Mertebeleri
Oruç tutmanın üç derecesi vardır: Biri genel anlamda bildiğimiz oruç, diğeri özel oruç ve üçüncüsü hasların orucu olarak nitelendirilebilir.
Genel anlamda oruç şudur: İnsan, orucu batıl eden şeylerden uzak durur.
Özel oruç şudur: İnsan, birincisine ilaveten gözünü, kulağını, dilini, elini, ayağını ve diğer azalarını da oruçlu kılar. Gündüzleri oruç tutar, geceleri dua ile uğraşır. Halka eziyet etmekten, haset etmekten uzak durur ve kişisel düşmanlıklarını bir kenara bırakır. Oruç tuttuğu günlerde, diğer günlerden daha farklı davranır.
Has kimselere ait olan oruç şudur: Yukarıdaki durumlara dikkat etmekle birlikte, onun kalbi de oruçlu olur. Yani kalbini, Allah’tan gayrısına teveccüh etmekten keser, kendi nefsini, nefsin isteklerinden ve şehvetlerinden korur. Öyle ki, günahın düşüncesi dahi kalbine gelmez.
Oruç Tutmanın Felsefesi
Oruç tutmanın, bedenin sıhhati, cismin salim olması..vs.gibi farklı boyutlarda birçok faydası vardır. Orucun vacip kılınmasının en önemli felsefelerinden birisi, takvalı ve ihlaslı kişideki iradenin takviye olunması ve güçlendirilmesidir. İbadetlerle ünsiyete ve seherlerde uyanık olmaya neden olmaktadır. Oruç, insanların; açlık ve susuzluk derdini tatmalarına, böylece ölüm anını, öldükten sonra karşı karşıya bulunduğu ebedi ahiret yaşamını hatırlamalarına ve kendilerini o güne hazırlamalarına sebep olmaktadır. Oruç tutan kişi, açlığın kendisine verdiği rahatsızlığı idrak ettiğinden, kibirlenmekten uzaklaşmış, diğer vacipleri yerine getirmeye hazır hale gelmiş ve hatta malıyla ilgili ibadetleri yapmaya meyillenmiş olur.[39]-[40]
Kutsi bir hadiste, orucun meyvelerinden birinin “Hikmet” olduğu, kalbe ait marifet ile Allah’ı tanımaya neden olduğu şeklinde beyan olunmuştur. Bunun sonucu da insanın ruh ve psikolojisinin sükûnete ve rahata ermesi, yaşamın zorluklarını oldukça kolay atlatmasının temel nedeni olarak bildirilmiştir.[41] Oruç tutmak, oruç tutanlar arasında bir bağlılık, gönül birliği ve fedakârlığı da kendisiyle getirmekle birlikte, onlarla işbirliğinde bulunmak, mahrumlara yetişmek, onların elinden tutmak ve onları takviye etmeyi de gerektirir.
Bütün bunlara ilaveten oruç, insanda düzenlilik ve kanaat oluşturur, günahlara karşı sabırlı olmak ve yaşamın zorluklarını göğüsleyebilmek gibi özellikler kazandırarak, toplum içerisinde yaşayan insanları takviye eder. Ramazan ayında toplumsal yaşamda yapılan yanlış davranışların daha çok azaldığı dikkat çekmektedir.
Oruç tutmak, insanda sabır ve tahammül sınırlarını genişleterek, ona hedeflerine ulaşma yolunda dayanıklılık gücü, çaba ve gayret bahşeder.
Orucun Kısımları
Şer’i hüküm açısından, dört kısım oruç vardır: Vacip oruçlar, Müstehap oruçlar, Mekruh oruçlar ve Haram oruçlar.
Farz Oruçlar
Ramazan ayı orucudur.
Kaza orucudur.
Anne veya babanın kaza orucudur.
İtikâf günlerinin üçüncü gününün orucudur.
Hac’da kurban yerine tutulan oruçtur.[42]
Nezir ve yeminin kefaret orucudur.
Vacip orucu kasıtlı bozmanın kefareti orucudur.
Müstehap Oruçlar
Oruç tutmanın haram ve mekruh olduğu günler dışında, yılın her gününün orucunu tutmak, müstehaptır. Ancak bazı günlerde oruç tutulması üzerinde özel olarak tekit edilmiştir. Onlardan bazıları şunlardır:
Her kameri ayın ilk ve son perşembeleri ve her ayın ikinci Çarşambası (yani onuncu gününden sonraki ilk çarşambası)
Her kameri ayın 13, 14 ve 15. günleri
Recep ve Şaban aylarının bütün günleri bu ayların her gününün kendine ait büyük faziletleri vardır
Şevval ayının 4. gününden 9’una kadar olan günler.
Zilkade ayının 25. günü olan “Dahvu’l-Arz” günü ve bu ayın 29. Günü.
Zilhicce ayının 1. gününden 9’una (Arefe Günü) kadar. Fakat eğer kişi, bedensel bir zaaf nedeniyle oruç tutamayacak olursa Arefe gününün duasını okumalıdır. Ancak bu günde oruç tutmak mekruhtur.
Zilhiccenin 18. gününe denk gelen “Kadir-i Hum” gününün orucu.
Zilhiccenin 24. günü olan “Mübahele” gününün orucu.
Muharrem ayının 1. , 3. ve 7. Günleri.
Peygamberin (s.a.a) doğum günü olan Rebiulevvel ayının 17. günü
Cemadiyelula ayının 15. günü
Recep ayının 27. günü olan, Peygamber-i Ekrem’in peygamberliğe meb’us olduğu günün orucu.
Mekruh Oruçlar
Aşura gününün orucu.
İnsan, eğer kurban bayramı mı, yoksa arefe günü mü diye şek ederse, bu günde oruç tutmak mekruhtur
Misafirin, ev sahibinin izni olmaksızın oruç tutması mekruhtur.
Haram Oruçlar
Ramazan bayramında ve kurban bayramında oruç tutmak
insan eğer şaban ayının sonu mu yoksa ramazan ayının başı mı diye şüphe halinde kalır da eğer bu durumda ramazanın birinci günü niyeti ile oruç tutacak olursa bu haramdır. Ama eğer Şaban ayının son günü niyeti ile oruç tutarsa bu doğrudur. Daha sonra ramazan ayının birinci günü olduğu ortaya çıkarsa, Ramazanın birinci günü orucu sayılır.
Eğer bir kimse orucun kendisi için zararlı olduğuna yakîn eder veya zanneder, fakat yine de oruç tutacak olursa, onun orucu batıldır.
Sükût orucu; yani bir insan orucu batıl eden diğer şeylerden kaçındığı gibi, gün boyunca konuşmaktan da perhiz etmesi haramdır.
Visal orucu da haram oruçlardandır. Yani kasıtlı olarak iki günün orucunu birbirine bitiştirmek, arada hiç iftar etmeksizin oruç tutmak haramdır.
Teşrik günleri orucu da haram oruçlar dandır. Mina topraklarında olan kimseler için bugünlerin orucu haramdır.
Yolculuk halinde olan kişinin oruç tutması da haramdır.[43]
Nükte: İnsan, üzerinde vacip oruç olduğu müddetçe, müstehap oruç tutamaz. Eğer bir kimse, mestehap oruç tutacak olursa, onu günün sonuna kadar devam ettirmesi vacip değildir. Örneğin: Eğer mümin bir kardeşi onu yemeğe davet ederse, bu davet öğlenden önce gerçekleşirse, o kardeşinin davetini kabul edip, gün ortasında iftarını açması müstehaptır. Müslümanlar arasında revaçta olan şudur: Henüz buluğa ermemiş ve yeni gençlik çağına basan çocukların tam gün orucuna hazırlanması için, bazı günlerde sabah kahvaltısından öğlene kadar veya öğlenden iftar vaktine kadar yarım günlük oruç ile onları oruca teşvik ederler, buna yöresel adıyla, “Tekne tabak orucu” da denir.
Oruç Tutması Farz olmayan Kimseler
Yaşları ilerlemiş veya iyileşme ümidi olmayan hastalar, eğer bu konuda sıkıntıya girerlerse, oruç tutmayabilirler hatta kazasını etmek dahi onlara vacip değildir. Bu kimseler her günlük tutamadıkları oruçlarına karşılık bir mod (750 gr. Arpa, Buğday, Pirinç vb.) yemek vermeleri gerekir.
Eğer hamile kadınlar veya süt veren hanımlar, orucun kendilerine veya çocuklarına zarar vereceğinden korkacak olurlarsa, oruçlarını açmaları vaciptir. Ancak bu durumda tutmadıkları oruçların kazası onların boynundan kalkmaz.
İyileşme ihtimali olan hastalar, eğer hâlihazırda açlık ve susuzluğa tahammül edemiyorlarsa, oruçlarını bu ayda tutmaz ancak iyileştikleri zaman, kazasını yaparlar. Eğer bir insan ölüm tehlikesi ile karşı karşıya veya beden uzuvlarından birini elden verme tehlikesiyle karşı karşıya ise, orucunu yemek ona vaciptir.
Hanımlar aylık adet ve nifas hallerinde oruç tutamazlar. Onların bu hallerde oruç tutması da haramdır.
Oruç Tutmanın Niteliği
Oruç tutmak için, mükellef, öncelikle Allah’a yakınlaşmak kastıyla, niyet etmeli ve daha sonra orucun ne tür bir oruç olduğunu kendi kalbinde muayyen etmelidir. Daha sonra da orucu batıl eden şeylerden kaçınmalıdır.
Ramazan Ayı Orucu
Kaza Orucu
Müstahap Oruçlar
Sabah ezanından önce o günün orucuna veya Ramazan ayının ilk gününden, bütün Ramazan ayının orucuna niyet edilir.
Eğer öğlen ezanından önce orucu batıl edecek her hangi bir iş yapmamış ise kaza orucuna niyet edebilir.
Eğer akşam ezanına kadar orucu batıl eden herhangi bir iş yapmamış ise müstehap oruca niyet edebilir.
Orucu Batıl Eden Şeyler
Dokuz şey orucu batıl eder:
Yemek ve içmek (ayrıca normal yollardan olmayan, iğne yaptırmak veya başka mahalden verilen gıda maddeleri de buna dâhildir)
Cinsel ilişkide bulunmak
Allah’a, peygambere ve imamlara yalan isnatta bulunmak.
Yoğun miktarda toz ve toprağın (sigara dumanı ve benzerlerinin) boğaza gitmesi. Fakihlerin çoğu bu görüştedir.
Sabah ezanına kadar hayız, nifas veya cenabet halinde kalmak.
İstimna, insanın bilerek kendisinden meni getirmesidir.
Bazı fakihlerin fetvasına göre bazı sıvı şeyleri şırınga etmek.
Kasıtlı olarak kendini kusturmak.
Bazı fakihlerin fetvasına göre, başın tamamını suya sokmak.
Şiddetli Zorluk Anında Su İçmek
Fakihlerden bazıları, zarara uğrama veya zorunlu durumlarda su içmeyi caiz biliyorlar. Elbette bu durumda olan insanın, o günün orucunun kazasını tutması gerekiyor.
Esadullah Beyat Zencani, imam Sadık’tan[44] nakledilen bazı rivayetlere istinaden, şöyle fetva vermiştir: Oruç tutan bazı kimselerin susuzluğa tahammülü yok ise, susuzluklarını giderebilecekleri miktarda su içebileceklerini ve bu durumda oruçları bâtıl olmadığı gibi, kazasının da olmadığına hüküm vermiştir.[45]-[46]
Aynı şekilde, Ayetullah Cafer Süphani kendi risalesinin 1256. meselesinde şöyle diyor: “Eğer oruçlu kişi bir hadde kadar susar da susuzluğa tahammül etmek, onun için bir güçlüğe sebep olursa, zorluğu giderecek miktarda su içebilir ve bu durumda orucu da batıl olmaz.”[47]
Yeni Buluğa Ermişlerin Orucu
Kızların, buluğ çağına ermesi, hicrî kamerî yıla göre 9 yaşını doldurmaları, güneş yılına göre ise yaklaşık sekiz yıl, dokuz aylık dönemi doldurduktan sonradır. Bu yaştan sonra oruç onlara da vacip olmaktadır. Elbette eğer oruç tutmanın sürekliliği halinde, bu yeni buluğa ermiş çocuk yaştaki kızların özellikle de sıcak ve uzun yaz günlerinde hastalanmasına sebep olacaksa, bu durumda, güçlerinin yettiği miktarda oruç tutmalıdırlar. Bir nüktenin hatırlatılması zaruridir: Halsiz olmak, oruç tutmamaya delil olamaz. Ancak eğer oruç tutmak, haddinden fazla rahatsız edecek veya kişinin hastalığının artmasına neden olacaksa, ondan fazlası vacip değildir. Bazı aileler, birtakım müsait ortamlar hazırlıyorlar ki, aile fertleri seher vaktinde uyanıyorlar, su ve gerekli yiyeceklerini bu saatte temin ediyorlar ve gündüz büyük oranda istirahat ettikleri için de orucun zorlukları onlar için büyük oranda azalmaktadır. Böylece zihinlerinde Ramazan ayına ait güzel hatıralar oluşmaktadır.
Kutuplara Yakın Bölgelerde Oruç
İsveç gibi kutba yakın bazı ülkelerde yaşayan Müslümanlar, uzun süren gündüzler nedeniyle Ramazan ayının oruçlarını tutmakta büyük zorluklarla karşı karşıyadırlar. İslami teşkilatlar ve taklit mercileri, bu konuda muhtelif görüşlere sahiptirler. Fakat bugüne kadar bu Müslümanların nasıl oruç tutacakları konusunda, ortak bir görüş birliğine de varılamamıştır. Ancak bu, oradaki Müslümanların, günün bütün saatini oruç tutmak zorunda oldukları anlamına gelmez.[48]
Orucun Kefareti
Eğer bir mükellef şahıs, hastalığı, yolculuğu veya başka bir nedenle Ramazan ayının orucunu yemiş olursa, Ramazan ayından sonra, her hangi bir gün, onun kazasını tutmalıdır. Eğer mükellef, diğer yılın Ramazan ayına kadar orucunu kaza etmeyecek olursa, bu orucun kazasını tutmaya ilaveten, kefaret olarak, her gün için bir fakire bir mod, yani 750 gramlık un, buğday, pirinç, ekmek vb. miktarda yiyecek vermesi gerekir. Ama eğer özrü olmaksızın, kasıtlı olarak orucunu bozacak olur veya orucu batıl eden bir iş yapmış olursa, her gün için orucun kazasını tutmaya ilaveten, altmış yoksula, altmış mod yiyecek vermesi veya onun parasını ödemesi gerekir. Yahut fakihlerin meşhur fetvasına göre, 31 günü aralıksız olmak kaydıyla, 60 gün oruç tutması gerekir.
Eğer haram yolla orucu batıl etmiş ise, altmış yoksul kişiye her gün için yemek vermesine ilaveten, 60 gün aynı şekilde oruç tutması gerekiyor.
Ramazan ayı orucunun kazasını tutan kimse, eğer öğleden sonra orucunu batıl edecek bir iş yaparsa, on fakire, her birine bir mod yemek ya da yiyecek vermesi gerekir. Eğer buna gücü yetmezse, her bir gün için, üç gün oruç tutması gerekir.
Orucu Açmak (İftar etmek)
İmam Rıza’nın Türbesinde İftar Sofrası
Orucu yemeğe veya oruç açmaya iftar denir. [49] Ehlisünnet fıkhında, oruçlu olan insanın, güneşin batımıyla birlikte orucunu açmakta acele etmesi tavsiye olunur. Hâlbuki Şia fıkhındaki meşhur görüşe göre:
Oruçlu kimsenin, doğu yarım küresindeki kızıllık kayboluncaya kadar sabretmesi tavsiye edilmektedir.[50]
Müslümanlar, genel olarak orucu hurma ile açarlar. Müslümanlardan bazıları oruçlarını açtıktan sonra namaz kılarlar, daha sonra asıl yemeklerini yemeye başlarlar; genel olarak bu aya ait yemekler yaparlar. Oruçlu kimseye iftar yemeği vermek oldukça faziletli sayılmaktadır.[51]-[52]
Bu tür yemek vermeler, yakınların, komşuların ve dostların birbirlerini ziyaret etmesi için güzel bir fırsat sayılmaktadır. Bazı mekânlarda, örneğin: imam Rıza’nın (a.s) haremi ve bazı mescitler, cemaatle kılınan akşam ve yatsı namazlarından sonra özel bir iftar sofrası açarlar ve namaz kılanları iftar ile karşılarlar. Geçmiş tarihlerde, iftar ve imsak vakitlerinde, top atarlardı veya korna çalarlardı.[53]
Tıp Açısından Oruç
Bedenin asıl enerjisi, glikoz ile temin edilmektedir ve beyin sağlığı bakımından hayati öneme sahiptir. Beden, 4 ila 8 saat arası glikoz almazsa, glikoz yerine karaciğerde depolanmış olan glikojeni glikoza çevirir ve kullanır. Bu durumda beden, kendisinde olan proteinlerin bir kısmını da yakarak masraf etmektedir. 12 saat bu durum devam ederse, beden var olan glikojeni kaslarda kullanmaya başlar, Eğer aynı şekilde bedene dışardan glikoz temin edilmezse, bu durumda bedendeki yağları yakmaya başlar.
Dubai'de bulunan Amerikan Hastanesi’nin kalp mütehassıslarından bir grup araştırmacının söylediklerine göre, Ramazan ayının orucu, lipit rahatsızlığı olan hastaların üzerinde olumlu etki bırakmakta ve kalp hastalıklarına duçar olabilecek durumları azaltmaktadır. Bu grubun söylediklerine göre, LDL’nin (kötü yağlanma) büyük oranda düşmekte olduğu ve HDL’nin (iyi yağlanma) arttığı gözlenmiştir.
Buna ilaveten bu araştırmanın sonucunda Ramazan ayı orucunun, kandaki kolesterolü düşürdüğü görülmüştür.[57] Bu araştırmalar gösteriyor ki: Bir gün arayla kalori kısıtlamak, insanın sağlığı açısından oldukça önemlidir. Bu durum kanser riskini azalttığı gibi, kalp hastalıkları, diyabet ve insüline karşı mukavemet etmekte, vücudun savunma sistemi ile ilgili sorunları da ortadan kaldırmakta, aynı zamanda yaşlılık belirtilerinin insanda kendini göstermesini de yavaşlatmaktadır.[58] Paul Broke’ın söylediğine göre,[59] bedendeki zehirli atıkların atılması, damarların temizlenmesi ve kalp hastalıklarının önüne geçilmesi, diyabete müptela olma tehlikesinin azalması, alzheimer hastalığının [60] önlenmesi orucun diğer faydalarındandır.
Orucun yan etkilerine bakacak olursak, bir miktar insanın kendini zayıf hissetmesi, kan basıncının azalması (yani tansiyon düşmesi), fazla terleme, zaaf, yorgunluk hissi, enerji kaybı, baş dönmesi, özellikle ani hareketlerde baka kalmalar gibi durumlar baş gösterebilmekte ve insanın renginin atması veya düşme hissini uyandıra bilmektedir ki, bütün bunlar daha çok öğleden sonraki vakitlerde kendini gösterir.[61] Aynı şekilde, kişi oruçlu olduğu müddet içerisinde, zamanla tanıma ve teşhis gücünde zayıflıklar olduğu, baş ağrıları, sinirlilik durumu gibi bir takım arızaların meydana geldiği görülmektedir.
Araştırmacılardan bir grup, sahur vakitlerinde, yemek yeme amacıyla katlanılan uykusuzluğun, bu gibi şeylere neden olabileceğini söylüyorlar.
İnsanın dengesini kaybetmesine neden olan birtakım sıvılar vardır. Bedende bunların azalması, orucun yan etkilerinden sayılmaktadır. Ancak araştırmacıların söylediğine göre, bu arızalar göze gelmeyecek cinsten ve zararlı tesiri olmayan şeylerdir. Gerçi ramazan ayında oruç tutmanın, fizyolojik açıdan sağlıklı olan insanlara hiçbir zararı olmadığı gibi, üstelik yararları vardır; ancak çeşitli hastalıklara duçar olmuş insanların, doktorlarıyla istişare ederekten durumu değerlendirmeleri gerekir.
Araştırmaların gösterdiğine bakılırsa, kolesterol serumu, tiroksin ve üre asidi, kanda dikkat çekecek miktarda artış göstermektedir.[62] Hamileliği önleyici hapların kullanılması veya aylık adetleri uzatacak cinsten hapların ramazan ayında kullanılması, kişinin kanındaki su miktarını azaltmakta ve bu durum, beyindeki kanın pıhtılaşmasına neden olabilmektedir. Oruç tutmaya ilaveten, az su içmek veya aşırı çalışma, bedendeki suyun haddinden fazla atılmasına neden olacağından, yine beyinde kan pıhtılaşmasına neden olabilen sebeplerden bir diğeridir.
Yemek Tavsiyeleri
Ramazan ayında, oruç tutan kimselerin ağır gıdalar tüketmekten ve özellikle gece vakti ağır yiyecekler yemekten kaçınması gerekir. Onun yerine imsak vaktinde, sahurlarda daha mükemmel yemeklerin yenilmesi tavsiye edilmekte ve sahur yemeklerinin kesinlikle terk edilmemesi gerekmektedir. Buna ilaveten, su içmek konusunda dikkat edilmesi ve yeterli suyun alınması tavsiye edilmektedir. Oruç tutan kimselerin sebze ve meyvelerden olabildiğince tüketmesi, çay gibi idrar arttırıcı yiyecek ve içeceklerden kaçınması, özellikle sahur vaktinde bu gibi besinlerin yenilmesi ve içilmesinden uzak durması gerekir. Bazı kaynakların önerisine göre, oruç tutan kişinin iftardan sahura kadar 2 litre civarında su içmesi gerekmektedir. [63]-[64]
Elbette sıvı şeyler tüketilmesinden maksat, demli çay, kafeinli içecekler, şerbetler, meyve suları ve çok miktarda şeker içeren içecekler değildir. Zira bu tür sıvı karışımlar, bizzat hem susuzluğa sebep olmakta hem de bedendeki suyun zamanından önce atılmasını sağlamaktadırlar. Burada maksat sadece suyun kendisidir. En güzel içecekler az şekerli olmak kaydıyla, limonata, özellikle taze limon ve bal ile yapılan şerbet; Skencebin (bal-sirke) şerbeti veya skencebinin rendelenmiş hıyar ile karıştırılmış şekli; az tuzlu ayran; demsiz çay; hakşir şerbeti ve karpuz suyu cinsinden meyve suları tavsiye edilmektedir. Zira bu meyvelerin su miktarı fazla ve tabiatları da soğuktur.
Rivayetlerde şu nükte üzerinde tekit olunmuştur: Oruç, oruç tutanların fizyolojik yapılarının sağlıklı olması içindir. Ancak unutmamak gerekir ki, oruç tutanların bedensel sağlıkları ve ruhsal sağlıklarını elde etmeleri gerekir. Yalnızca bu şartla bu söylenenler tahakkuk edebilir. Dolayısıyla doğru bir şekilde oruç tutulmuş sayılır. Aşağıda önerilen tavsiyelere riayet edilirse, ramazan ayında oruç tutan kişilere büyük oranda yardımcı olacağı kanaatindeyiz.
Sahur Yemeği
Unutmayınız ki, sahur vakti çok yemek günün son saatlerinde açlık hissinin önünü almadığı gibi, hatta sahurdan sonra ilk saatlerde, mideye fazla baskı yapmakla birlikte, sindirim sistemini olumsuz etkilemekte ve bu durumda hazımsızlık ve ve bağırsak gazına sebep olmaktadır.
Ramazan ayında geceler erken yatmaya çalışınız. Sahur vaktinde, zamanında uyanabilmemiz açısından bu durum önemlidir. En azından 1 saat sabah ezanından önce uyanmanız gerekir. Bu yöntemle, haddinden fazla yemeğin ve sıvı şeylerin mideye yığılmasından uzak durmuş ve daha rahat bir hal almış oluruz.
Sahurlarda yemek için uyanmamak, oldukça yanlış bir harekettir. Zamanla oruç tutan kişilerde bir zaaf ve halsizlik şeklinde kendini gösterir.
Sahur vakitlerinde proteinli yiyecekler, örneğin: yumurta, hububat, süt ve ürünleri ve etli yemekler yenmelidir. Çok su içmek yerine, sulu meyveler tüketilmelidir.
Sahur için tavsiye edilen sıvılar, ağır ağır içilmelidir. Bir bardak bal şerbeti veya şeker şerbeti faydalı olacaktır.
Sahur vakitlerinde, rejim yemekleri tüketilmesi daha uygundur. Bu, çeşitli yemekleri içerebilir. Bu durum, özellikle yeni yetişen gençlik için oldukça önemlidir. Şekerli, proteinli ve yüksek enerjili yiyeceklerden istifade edilmesi gerekir.
Fazla tuz kullanmaktan kaçınınız. Çünkü tuz, sıvıların bedenden çabuk atılmasına ve dolayısıyla, özellikle günün ilerleyen saatlerinde, susuzluk hissinin şiddetlenmesine sebep olmaktadır. Normal bir rejim yemeğinde zaten yeteri kadar tuz alınmaktadır. Öyle ise fazladan tuz almaya gerek yoktur.
Sahur yemeğinden hemen sonra yatmayınız. Çünkü uzanmak, yemeklerin yemek borusuna geri dönmesine ve ekşimelere sebep olacağı için, gün boyu rahatsızlık hissedersiniz.
İftar
Bedenin ihtiyaç duyduğu enerjinin çoğunun sahur yemeğinde alınması gerekir. Öyle ise iftarda, mideye ağırlık çökmemesi için, olabildiğince hafif yiyiniz.
İftar yemeği oldukça hafif, ama çok kalorili, çabuk hazmedilebilen cinsten olmalıdır. Örneğin: Hurma, sütlaç, az miktarda süt, açık çay gibi. Az miktarda yemek yenmelidir. Zira aksi takdirde mideyi rahatsız eder.
Orucunuzu tatlı çay veya hurma ile açmanız tavsiye edilir. Çok su içmekten kaçınınız. Çünkü bu, halsizlik, zaaf ve mide ağrılarına sebep olabilir. İftar yapıldıktan daha sonraki saatlerde, fazla su içmek yararlıdır.
İftar ve sahur zamanında, çok yağlı yemeklerden olabildiğince kaçınınız.
İtiraz/Ölüm Orucu
Orucun dini açıdan rolüne ilaveten, birtakım toplumsal ve siyasi inançları izhar ve beyan etmek amacıyla da kullanıldığı görülmektedir. Özellikle bir şeye itirazın ve yalnızlığın dile getirilmesi açısından bu sembol haline gelmiştir. Bunun en klasik örneği, Mahatma Gandi’nin, yirminci yüzyılın başlarında yapmış olduğu ölüm orucudur. O, zindanda kendi takipçilerinin, İngilizlerle karşı karşıya geldiklerinde başvurdukları yöntemlerin, kendisinin hiçbir şekilde kaba kuvvete başvurmayı kabul etmeyen öğretisine karşı, takipçilerinin bu dikkatsizliklerini protesto amacıyla, ölüm orucu tutmuştur.
Oruç, defalarca, savaş karşıtı anlamında, toplumsal açıdan istenmeyen birtakım şeyler karşısında, adaletsizlikler karşısında tutulmuş ve bu yöntemden istifade edilmiştir. Bunun diğer bir örneği de Dick Gregory Komodin adındaki zencinin yapmış olduğu eylemdir. Miladi 60’lı yıllarda zencilerin medeni hukuklarından yoksun edildiği, Amerika’nın yerli halkı olan zencilerin medeni haklarının görmezden gelindiği ve çiğnendiği iddiasıyla, Amerika ordusuna karşı itiraz anlamında, güneydoğu Asya’da böyle bir ölüm orucu tutmuştur.
Ayrıca, 1981 yılında, 10 kişilik İrlandalı vatanperver ve milliyetçi bir grup, (Baby Sandes gibi), Belfast zindanında ölüm orucu faaliyetinde hayatlarına son vermişlerdir. Bu grubun hedefi, kendilerinin resmen tanınmaları, kendilerinin ve kendilerine bağlı olan kişilerin, siyasi mahpuslar olarak tanınmaları idi.[65]
Aynı şekilde, Bahreyn ve Filistin halklarının ölüm orucu tutmaları ve bunun benzeri örneklerinde, itirazlarını oruç vasıtasıyla dile getirmeleri ve bazen yemek içmekten kesilmek suretiyle bu işi yapmaları, dikkat çekicidir.
Kaynakça
Yukarı git↑ Bakara suresi, 183.
Yukarı git↑ Hz. Resulü Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur: «Adem (a.s) yasak meyveden yediği gibi, 30 gün bu onun midesinde kaldı. Ondan sonra Allah Adem’e ve onun nesline 30 gün aç ve susuz kalmayı vacip kıldı.» Men La Yehzuruhu’l-Fakih, c. 2, s. 74.
Yukarı git↑ Huruç 34: 29.
Yukarı git↑ Hz. Davud (a.s), oğlu hastalandığı sırada oruç tuttu. 2. Semuel, 12:15.
Yukarı git↑ Yehoşafıt, Yahudilerin, Muabilere ve Amunilere karşı zafer kazanmasından sonra, kırk gün oruç tutmuştur. 2. Tevarih, 20:3.
Yukarı git↑ Lukas İncili 5: 34.
Yukarı git↑ Bihar'ul Envar, c. 19, s. 139.
Yukarı git↑ Kafi, c.4, s. 37.
Yukarı git↑ Tarih-i Yakubi, c.2, s. 25.
Yukarı git↑ Bakara suresi, 187 [Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar, size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz. Allah, (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak) kendinize zulmetmekte olduğunuzu bildi de tövbenizi kabul edip sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi arayın. Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (tan yeri ağarıncaya) kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar orucu tam tutun. Bununla birlikte siz mescitlerde itikâfta iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. Allah, kendine karşı gelmekten sakınsınlar diye, ayetlerini insanlara böylece açıklar.]
Yukarı git↑ Cevamiu’l-Cami, c.1, s.106; Vesailu’ş-Şia, c.7, s. 81.
Yukarı git↑ Men La Yehzuruhu’l-Fakih, c. 2, s. 74.
Yukarı git↑ Nisa suresi, 92; Maide suresi, 89 ve 95; Mücadele suresi, 4.
Yukarı git↑ Bakara suresi, 196.
Yukarı git↑ İmam Muhammed Bakır: «İslam beş şey üzerine kurulmuştur: Namaz, zekât, Hac, Oruç ve Vilayet. (Yani İslam’ın rehberliği)» Kâfi (İslamiye baskısı), c. 4, s. 62.
Yukarı git↑ Peygamber-i Ekrem (s.a.a), Allah’a şöyle soruyor: «İlahi! Orucun sonucu nedir? Allah buyurdu: Orucun sonucu hikmettir ve hikmetin sonucu marifet, marifetin sonucu da yakindir. Öyle ise ne zaman kulum yakin derecesine yetişirse, artık dünyanın kendisi için nasıl olacağı ve nasıl geçeceği onun için bir önem arz etmez. İster zorluklarla geçsin, ister kolaylıkla.» Bihar'ul Envar, c. 74, s. 27.
Yukarı git↑ İmam Sadık (a.s) buyuruyor: «Allah, varlıklı zenginlerle varlıksız fakirleri eşitlemek üzere, Ramazan orucunu vacip kılmıştır.» Men La Yehzuruhu’l-Fakih, c. 2, s. 73, h. 1766.
Yukarı git↑ İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: «Allah, insanların ihlasını imtihan etmek amacıyla oruç tutmayı vacip kılmıştır.» Nehc'ul Belağa, Suphi Salih, s. 512 h. 252; Tasnif-i Gürerü’l-Hikem ve Dürerü’l-Kelim, s. 176 h. 3376. Hz. Zehra (a.s), oruç hakkında şöyle buyuruyor: «Allah, orucu, ihlâsı tespit etmek için vacip kılmıştır.» Biharu’l-Envar, c. 93, s. 368.
Yukarı git↑ Hazreti Muhammed (s.a.a) şöyle buyuruyor: «Sıcak günlerde oruç tutmak, cihattır.» Bihar'ul Envar, Beyrut, c. 93, s. 257, h. 14.
Yukarı git↑ Hazreti muhammed (s.a.a), şöyle buyuruyor: «Her şeyin bir zekatı vardır ve bedenlerin zekâtı oruçtur.» Men La Yehzuruhu’l-Fakih, c. 2, s. 57, h. 1774.
Yukarı git↑ İmam Rıza (a.s) şöyle buyuruyor: «Halk, açlık ve susuzluğun derdini çeksinler ve bu vesileyle ahirette karşılaşacakları fakirliği ve biçareliği idrak etsinler diye oruç tutmakla emrolundular.» Vesailu’ş-Şia, c. 10, s. 9, h.12701.
Yukarı git↑ Hazreti Muhammed (s.a.a) şöyle buyuruyor: «Ne mutlu o kimselere ki, Allah için aç ve susuz kalıyorlar, onlar kıyamet günü doyacaklardır.» Hidayetu’l-Eimme, c. 4, s. 268, h. 9.
Yukarı git↑ Hz. Muhammed (s.a.a) şöyle buyuruyor: «Oruç, cehennem ateşine karşı bir siperdir. Yani, insan oruç vasıtasıyla cehennem ateşinden âmânda olacaktır.» Kafi (İslamiye baskısı), c. 4, s. 62, h. 1; Tuhefu’l-Ukul, s. 258. / İmam seccad (a.s) şöyle buyuruyor: «Orucun hakkı şudur: Allah’ın, ateşi sana karşı örtü altına almak için, diline kulağına, gözüne, endamına ve midene çekmiş olduğu bir perdeden ibaret olduğunu bilmendir.» Tuhefu’l-Ukul, s. 258.
Yukarı git↑ İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: «Oruç tutan kişi için, iki mutluluk ve sevinçvardır: Biri: iftar vakti ve diğeri ise Rabbi ile buluştuğu zamandır. (Ölüm zamanı ve kıyamet gününde), Kâfi (el-İslamiye baskısı), c.4, s. 65.
Yukarı git↑ Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur: «Oruç ve Kur’an, kıyamet gününde insana şefaat ederler. Oruç der ki: ey rabbim! Ben, bu insanı yemekten ve şehvet peşine gitmekten alıkoydum. Beni ona karşı şefaatçi kıl. Kur’an der ki: Bu insanı gece uykusundan men ettin, beni de ona şefaatçi karar kıl. Süphan olan Allah, onlara şefaat etme izni verir ve onlar da şefaat ederler. (28)
Yukarı git↑ İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: «Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: Sabır ve namaz ile yardım alınız, sabırdan maksat, oruçtur.» Tefsir-i Kummi, c. 1, s. 46; Tefsir-i Eyaşi, c. 1, s. 44, h. 41.
Yukarı git↑ İmam Musa Kâzım (a.s) şöyle buyuruyor: «Oruç tutan kişinin iftar vaktinde duasına icabet edilir.» Biharu’l-Envar, (Beyrut baskısı), c. 93, s. 255, h. 33.
Yukarı git↑ Hz. Muhammed (s.a.a) şöyle buyuruyor: «Sağlıklı kalmak istiyorsanız, oruç tutunuz.» Nehcü’l-Fesahe, s. 547, h. 1854.
Yukarı git↑ Müminlerin Emiri hazreti Ali (a.s) şöyle buyuruyor: «Üç şey vardır ki, balgamı azaltır ve hafızayı güçlendirir: Misvak, oruç ve Kur’an okumak.» Mekarimu’l-Ahlak, s. 51.
Yukarı git↑ İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: «Oruç, dünya afetlerine karşı bir siper, ahiret azabına karşı da bir perdedir.» Misbahu’ş-Şeriat, s. 135; Müstedreku’l-Vesail ve Müstenbitu’l-Mesail, c. 7, s. 369, h. 8441.
Yukarı git↑ İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyuruyor: «Oruç ve hac, kalplerin sakinleştiricisidir.» Emali-yi Şeyh Tusi, s. 296, h. 582.
Yukarı git↑ Hazreti Muhammed (s.a.a) şöyle buyuruyor: «Şeytanı sizden uzaklaştıracak bir şey öğreteyim mi size? O zaman doğunun batıdan uzak olduğu gibi, şeytan da sizden uzak kalır. Arz ettiler: Neden olmasın ey Allah Resulü. O zaman hazret şöyle buyurdular: Oruç şeytanın yüzünü siyahlaştırır, sadaka onun belini kırar, Allah için birbirini sevmek ve iyi işlerde birbirlerine yardımcı olmak onun köküne balta vurmaktır, istiğfar etmek onun şah damarını vurur ve her şeyin bir zekatı vardır bedenlerin zekâtı ise oruçtur.» Minhacu’l-Berae, c. 7, s. 426.
Yukarı git↑ Hazreti Muhammed şöyle buyuruyor: Yüce Allah şöyle buyuruyor: «Oruç, benim içindir ve onun karşılığı da bana aittir.» Men La Yehzuruhu’l-Fakih, c. 2, s. 75, h.1773.
Yukarı git↑ Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyuruyor: «Cennet dört kişiye müştaktır: Aç olanları doyuran, dilini koruyan, Kur’an okuyan ve Ramazan ayında oruç tutan kişi.» 14
Yukarı git↑ İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: «Her kim Ramazan ayında özrü olmaksızın orucunu yerse, iman ruhu ondan ayrılır.» Men La Yehzuruhu’l-Fakih, c. 2, s. 118, h.1892.
Yukarı git↑ İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: «Oruç tutmak, yemek içmekten kesilmek değildir. Belki oruç tutmak, süphan olan Allah’ın beğenmediği her türlü şeylerden çekinmektedir.» İbni Ebi’l-Hadid, Nehc'ül-Belağa Şerhi, c. 20, s. 299, h. 417.
Yukarı git↑ İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: «Oruç tuttuğun zaman, gözün, kulağın, saçın ve derin, bunların tamamının hep birlikte oruç tutması gerekir. (Yani günahlardan tamamiyle kaçınmak gerekir.)» Kafi, (İslâmiye baskısı), c. 4, s. 87.
Yukarı git↑ Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor: «Kalp ile tutulan oruç, dil ile tutulan oruçtan ve dil ile tutulan oruç da mide ile tutulan oruçtan daha faziletlidir.» Tasnif-i Gürerü’l-Hikem ve Dürerü’l-Kelim, s. 176, h. 3363.
Yukarı git↑ Biharu’l-Envar, c. 55, s. 341
Yukarı git↑ Biharu’l-Envar, c. 93, s. 370.
Yukarı git↑ Peygamber-i Ekrem (s.a.a), Allah’a şöyle bir soru soruyor: «Ey benim rabbim! Orucun neticesi nedir? Allah buyuruyor:
Orucun sonucu, hikmettir. Hikmetin neticesi, marifet ve marifetin neticesi ise yakindir. Bu durumda, ne zaman kulum yakin derecesine ulaşırsa, artık onun için dünyanın nasıl olacağı, yani kolaylıkla mı zorlukla mı geçeceği bir önem ifade etmez.» Biharu’l- Envar, c. 74, s.27.
Yukarı git↑ Bakara suresi, 196: « Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın. Eğer (düşman, hastalık ve benzer sebeplerle) engellenmiş olursanız artık size kolay gelen kurbanı gönderin. Bu kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden her kim hastalanır veya başından rahatsız olur (da tıraş olmak zorunda kalır)sa fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi, ya da kurban kesmesi gerekir. Güvende olduğunuz zaman hacca kadar umreyle faydalanmak isteyen kimse, kolayına gelen kurbanı keser. Kurban bulamayan kimse üçü hacda, yedisi de döndüğünüz zaman (olmak üzere) tam on gün oruç tutar. Bu (durum), ailesi Mescid-i Haram civarında olmayanlar içindir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve Allah’ın cezasının çetin olduğunu bilin.»
Yukarı git↑ Tabatabai, c. 3, s. 662.
Yukarı git↑ Men Yesihhe minhu’s-Sawm, Vesailu’ş-Şia, Bab, 16, h. 13252-13253.
Yukarı git↑ Oruç tutmanın hükmü ve Çaresizlikten su içmek, Seyit Ziya Murtezevi, Paygah-i Ittıla resani ve Haberi-yi Cemaran- Tahran, 27 Tir, 1392 h.ş
Yukarı git↑ Beyat Zencani’nin, “Su içtiği halde orucun bozulmayacağı” hakkında yeni fetvası. Paygah-ı Haberi-yi Aftab, 22 Tir 1392 h.ş.
Yukarı git↑ Risale-i Tevzihu’l-Mesail, Şeyh Cafer Süphani, Mes’ele-i 1256.
Yukarı git↑ Hicdeh saat Ruzedari der Suid, Be Gozariş-i Şia Online, Be nakl ez Mehr, 11 Mordad 1390.
Yukarı git↑ Ferheng-i Farsi-yi Amid, «İftar»
Yukarı git↑ Fasting: Encyclopedia Iranıca.
Yukarı git↑ İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: «Her kim oruç tutan birine iftar verecek olursa, oruç tutanın sevabı kadar, ona da sevap verilir.» Tehzibu’l-Ahkâm (Tahkik: Heresan), c. 4, s. 201, h. 579; Kâfi, (El-İslamiye baskısı) c. 4, s. 68, h. 1.
Yukarı git↑ İmam Kazım (a.s) şöyle buyuruyor: «Oruçlu kardeşine iftar vermek, müstehap oruç tutmaktan daha üstündür.» Kafi (El-İslamiye baskısı) c. 4, s. 68, h. 2; Mehâsin, s. 396, h. 66.
Yukarı git↑ Danişname-i Cihan-ı İslam, «Bug»
Yukarı git↑ Zilhicce Ayı'nın 11, 12 ve 13. günlerine Teşrik Günleri denir. (Yani Kurban bayramının ikinci, üçüncü ve dördüncü günleri)
Yukarı git↑ Müd: Bir ölçüm aracıdır. Yaklaşık olarak 750 grama tekabül etmektedir. Taam: Buğday, un, ekmek, arpa, hurma vb. gibi hububat.
Yukarı git↑ el-Fıkh ale'l-Mezahibi'l-Hamse, s. 149-165.
Yukarı git↑ Ramadan fasting is good fort he heart.
Yukarı git↑ Every Other Day Fasting May Reduce Cancer Risk Worldhealth. Net Anti-Aging News.
Yukarı git↑ The Miracle of fasting: Proven through history for physical, mental and spiritual Health Science, rejuvenation Publications, Inc. 2004; pp. Ff1ii-52.
Yukarı git↑ Carrie, Van Dusen, Brigham Young University, 05/25/2010.
Yukarı git↑ Ramazan ayında baş ağrısını önlemek için, Yeşil çay tavsiye edilebilir. Hemşehri, 15 Mordad 1391.
Yukarı git↑ Changes in certain blood constituents during… [Am] PubMed – Clin Nutr. 1982.
Yukarı git↑ Bir Diyabet uzmanının, oruçlu kimselere tavsiyeleri.
Yukarı git↑ Bedenin su miktarının azalmasını önlemek için, oruç tutanlara tavsiyeler.
Yukarı git↑ Encyclopedia Britanica.
http://tr.wikishia.net/view/Oru%C3%A7
http://tr.wikishia.net/view/Ana_Sayfa
On Bir Ayın Sultanı: Ramazan
Bu ayın en önemli ibadetleri şunlardır; oruç tutmak, Kur’an tilavet etmek, Kadir gecelerini ihya etmek (geceyi uyumadan ibadetle geçirmek), dua, istiğfar, iftar (yemeği) vermek, yoksullara yardımda bulunmak.
Ramazan ayı veya Ramazanu’l-Mübarek (Arapça: رَمَضان المُبارَک), oruç tutmanın Müslümanlara farz olduğu Kameri ayların dokuzuncusudur. Kur’an-ı Kerim, bazı ayetlerin de vurguladığı gibi Ramazan ayında nazil olmuş ve Kadir Gecesi bu aydadır. Şiaların birinci imamı, Hz. İmam Ali (a.s) Ramazan ayının yirmi birinci günü şehit olmuştur. Bu sebeple bu ay Şialar nezdinde daha da önem kazanmıştır.
Bu ayın en önemli ibadetleri şunlardır; oruç tutmak, Kur’an tilavet etmek, Kadir gecelerini ihya etmek (geceyi uyumadan ibadetle geçirmek), dua, istiğfar, iftar (yemeği) vermek, yoksullara yardımda bulunmak. Bu ay, Müslümanlar arasında özel bir konum ve saygınlığa sahiptir. Bu ay ibadet ayıdır. Müminler Ramazan Ayının manevi bereket ve güzelliklerinden daha fazla istifade etmek için Recep ve Şaban aylarında manevi hazırlıklara başlamaktadırlar.
Ramazan İsmi
Ramazan sözcüğü, şiddetli sıcaklık, yakıcı hararet ve yakmak anlamına gelen “r-m-z” kökünden mastardır.[1]Bazı dil bilimciler, bu ayın Ramazan olarak adlandırılmasının nedenini, bu ayın mevsimsel şiddetli sıcaklarda yer almasına bağlamışlardır. Dolayısıyla bu ayın oruç hükmüyle bir ilgisi yoktur. Zira oruç tutma emri, İslam dininden sonra farz olmuştur. Oysa Ramazan ismi, İslam’dan önce bu isimle isimlendirilmiştir.[2]
Kur’an’da Ramazan Ayı
Ramazan sözcüğü, Kur’an’da bir kere geçmiş ve onda da Ramazan ayı kastedilmiştir. Bu ay Kur’an’da ismi açıkça geçen ve değer verilen tek aydır: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin…” (Bakara, 185)
Hadislerde Ramazan Ayı
Bu ayın azamet ve büyüklüğü hakkında masumlardan (a.s) çok sayıda hadis nakledilmiştir. Onlardan bazıları şunlardır:
Ramazan ayı, Allah Teâlâ’nın adlarından biridir.[3]
Öyle bir aydır ki eğer değeri bilinirse insan, bütün yılı oruç tutmayı arzu eder.[4]
Öyle bir aydır ki eğer kul o ayda bağışlanmazsa, başka aylarda bağışlanma ümidi yoktur.[5]
Semavi kitapların nazil olduğu aydır.[6]
Allah’ın ayıdır.[7]
İlahî rahmet ve mağfiret ayıdır.[8]
Günahların döküldüğü aydır.[9]
Göklerin kapılarının açıldığı aydır.[10]
Sevapların iki katına çıktığı aydır.[11]
Kur’an’ın baharıdır.[12]
Cehennem kapılarının kapandığı aydır.
Cennet kapılarının açıldığı aydır.
Şeytanların zincire vurulduğu aydır.[13]
İmam Sadık’tan (a.s) nakledilen bir hadise göre, bu ayda güzel ahlaklı olmak insanın sırat köprüsünde sabitkadem olmasına neden olur.[14]
Gökten Bu Ayda Ses Gelmesi
Hadislerde geçen İmam Mehdi’nin (a.s) zuhur alametlerinden biri olarak “gökten ses gelmesi” hadisesi bu ayda gerçekleşecektir. Ayrıca rivayetlerde Ramazan ayının on üçüncü ya da on dördüncü gününde güneş tutulacağı ve yirmi beşinde ay tutulmasının beklenmedik bir şekilde gerçekleşeceği bildirilmiştir.
Semavi Kitapların Nazil Olduğu Ay
Nakledilen bazı rivayetlerde Kur’an-ı Kerim, İncil, Tevrat, Zebur ve sahifeler bu ayda nazil olmuştur.[15]
Ramazan’ın Başlangıç ve Sonunun Belirlenmesi
Ramazan ayı da öteki Kameri aylar gibi hilalin görülmesi (rüyeti hilal) ile başlar veya bir önceki ayın (hilalin) üzerinden otuz gün geçmesiyle başlar. Ramazan ayı başladığında müstahap amellerden biri de Ramazan hilalinin gözlemlenmesidir. Bazı hadislerde Ramazan ayının otuz gün olduğu ve hiçbir zaman ondan daha az olmayacağı[16] nakledilmiş ve bazı kadim fakihler buna inanmışlardır.[17] Ancak buna karşın, bazı hadislerde Ramazan ayının da öteki aylar gibi aynı olduğu ve 29 veya 30’dan çıkabileceği zikredilmiştir.[18] Fakihlerin çoğunluğu buna kaildirler.[19]
Ramazan Ayının Amelleri
Ana Madde: Ramazan Ayının Amelleri, Ramazan Ayı Namazları, Ramazan Ayının Günlük Duaları
Ramazan ayı, Müslümanların en önemli ibadet ayıdır ve rivayetlerde bu ay için çeşitli amel ve ibadetler nakledilmiştir. Bu amel ve ibadetlerden bazıları müşterek, bazıları da bazı günlere özeldir.
Ramazan
1 • 2 • 3 • 4 • 5 • 6 • 7 • 8 • 9 • 10 • 11 • 12 • 13 • 14 • 15 • 16 • 17 • 18 • 19 • 20 • 21 • 22 • 23 • 24 • 25 • 26 • 27 • 28 • 29 • 30
Ramazan Ayındaki Önemli Olaylar
Ana Madde: Ramazan Ayı Olayları ve Etkinlikleri
Hz. Hatice’nin (s.a) vefatı; 10 Bi’set, 10 Ramazan.
İmam Hasan Mucteba’nın (a.s) kutlu doğumu; h. 3, 15 Ramazan.
Kadir gecesi ve Kur’an’ın (19 Ramazan, 21 Ramazan veya 23 Ramazan’da) nazil oluşu.
Mekke’nin Fethi; h. 8, 20 Ramazan.
İmam Ali’nin (a.s) şehadeti; h. 40, 21 Ramazan.
Kudüs Günü
Ana Madde: Kudüs Günü
İmam Humeyni (k.s) Filistin meselesini zinde tutmak için Ramazan ayının son Cumasını Kudüs günü olarak ilan etmiştir. Her yıl Ramazan ayının son Cuması dünya Müslümanları Filistin halkını desteklemek için yürüyüşler düzenlemektedirler.
Halkın Gelenek ve Görenekleri
Çok eski yıllardan beri, insanlar Ramazan ayının ilk gününden itibaren bir cüz Kur’an tilavet etmekte ve ayın sonuna kadar Kur’an hatmemektedirler. Geçmişte Kur’an hatmi daha çok camilerde yapılırdı. Günümüzde radyo ve televizyonlar da Kur’an hatmi programları yaparak yayınlamaktadır. Cami ve ziyaret yerleri bu ayda daha çok şenlik ve festival havasındadır.
Bir çok şehirde iftar saatinde dükkânlar kapatılır ve caddeler boşalır.[20] Bazı camilerde akşam ezanından hemen sonra cemaat namazı kılınmakta, bazı yerlerde iftardan sonra ikame edilmekte ve namazdan sonra konuşma ve münacatlar yapılmaktadır. Yaz gecelerinde halk iftardan sonra alış veriş ve gece için hazırlıklar yapmaktadırlar. Bazı yerlerde iftar saatindeki tatil saatlerini geç saatlerde çalışarak telafi etmektedirler. Bazı televizyon kanalları Ramazan ayına özel yayınlar yaparak halkın manevi duygularına hitap etmeye çalışmaktadır.
İmam Hasan’ın (a.s) kutlu doğum günü ve yine İmam Ali’nin (a.s) şehadet yıl dönümü Şia bölgelerinde büyük şenlik ve yas ve matem içinde geçmektedir. İftar yemeği vermek ve ihtiyaç sahiplerine ve yetimlere yardımda bulunmak bu ayda daha çok göze çarpmaktadır. Merhum Müezzin Zade’nin ezanı, Seher Duası ve Rabbena münacatı, bu ayın unutulmaz hatıralarındandır.
Yerel Gelenekler
Bazı bölgelerde ilk kez oruç tutan gençlere hediyeler verilmektedir.[21]-[22] İftar vermek, dargınları barıştırmak, ziyaretlerde bulunmak da bu ayda halkın yaptığı etkinliklerdendir.[23]-[24]-[25] Yine bazı yörelerde halkın kendisine has özel programları vardır.[26] Arapların yaşadığı bölgelerde her gece Hüseyniyeler, camiler ve evlerde konuşma ve mersiye meclisleri düzenlenmektedir. Bu etkinliklerde halka ikram olarak daha çok kendine has bir biçimde kahve verilmesidir.[27]
Yiyecekler
Bu ayda halk arasında daha çok hurma, tulumba ve yerel yatlı ve yiyecekler yaygın bir şekilde tüketilmektedir.[28]-[29]-[30]-[31] Bazı yörelerde camilerde sade bir sofra açılarak iftar verilmektedir.[32]
Eski İran
Son yıllara kadar İran’da Ramazan ayında insanlar en iyi yiyecek ve gıda maddelerini en ucuz fiyatlara dükkânlara getirir ve en ucuz fiyata satılırdı. O dönemlerde satışlar kaç katına çıkardı. Kadınlar evleri temizler, eve ihtiyaç maddeleri alınır ve camilere gidilerek camiler temizlenirdi.[33]
Top Atışları
O dönemler radyo, televizyon ve alarm gibi teknolojik aletler olmadığı için ezan saatlerinin girdiği belli olmamaktaydı. Bu yüzden akşam ve sabah ezan vakitlerinde davul, def, nakkare gibi şeyler çalınır ve halk ezan vaktinden haberdar edilirdi. Büyük şehirlerde iftar ve sahur vakitlerinde top atışları yapılırdı. Tahran’da iki top bu iş için ayrılmıştı. Bu toplar iftar ve sahur vakitlerinde üç kez ateşlenirdi. Halk da bu şeylerle tam olarak yetinmemekte ve sahur kafilesinden geri kalmamak için birbirlerinin evlerinin ışıklarına bakar ve birbirlerinin evlerine yumruklarla vurarak uyandırırlardı.[34] Kürt bölgelerinde halkın ezan saatlerinden haberdar olması için bunların yanı sıra müzik aletleri ve ilahîlerden de yararlanılırdı.[35]
Münacatlar, seher duası ve sahur yemeklerinde ortaya çıkan ses ve coşkular o kadar çok yaygındı ki "Tahran-ı Kadim" kitabında bu coşku şu şekilde özetlenmektedir: “bu şamata ve kargaşalar seher vakitlerinde o kadar çok artmaktaydı ki şehir bir bütün halinde feryat etmekte ve coşmaktaydı. Öyle ki nakledildiğine göre Avrupalı diplomatlardan birisi Ramazan ayında seher vaktinde şehre girdiğinde yankılanan ses ve gürültüden ürkmüş ve halkın protestolar için ayaklandığını ya da devrim olduğu düşüncesiyle geri dönerek kaçmıştır.”[36] Bu ayda işler neredeyse tatil olmaktaydı. Halk ibadetle meşgul olur ve evlilikler daha az yaşanırdı.[37]
Cami ve İmamzadeler
Tahran’da da halk bu ayda vaktini daha çok camilerde, ziyaret yerlerinde ve imamzadelerin türbelerinde geçirirlerdi. İnsanlar bu mukaddes yerlerde ibadet eder ve vakitlerini ibadet ve Allah’ın Ramazan ayındaki emirlerini yerine getirmek için çaba gösterirlerdi.
Kahvehaneler ve Spor Salonları
Ramazan gecelerinde de halk vakitlerini kendilerini meşgul edecek eğlencelerle geçirirlerdi. Bazıları iftardan ve namazdan sonra bir mahalleden başka bir mahalleye ziyaret ve gezmeye giderlerdi. Sporcu olanlar cami ve vaaz programlarından sonra spor salonlarına gider[38] daha genç olanlar ise bazen kahvehanelere giderlerdi. Mahalle camileri de oruçluların vakitlerini geçirdikleri en kalabalık yerlerden biriydi.
İbn Mülcem’in Öldürülmesi
Ramazan ayının Fıtır bayramından önceki son töreni yirmi yedinci gününde yapılmaktaydı. Bir çok insan Ramazan ayının yirmi yedinci gününü İbn Mülcem’in (İmam Ali’nin katilinin) öldürüldüğü gün olarak bilmekte ve insanlar yirmi yedinci gece kelle paça ve kuruyemiş yerlerdi.[39]-[40] Kirman, Hamedan, Erdebil, Şahrud ve Zencan gibi bir çok şehirde, “murat kesesi” adıyla bir para kesesini yıllık bereket getirmesi için dikerlerdi.[41]-[42]-[43]-[44]-[45]
Kitap Tanıtımı
Şehrullah fi’l-Kitab ve’s-Sünnet kitabından telhis edilen “Mah-ı Huda” kitabı. Bu kitap; Allah’ın ayının faziletleri, Allah’a konuk olmak için hazırlık, Allah’a konuk olmanın adapları, Kadir gecesi, ziyafet ayından çıkış.
el-Murakabat A’malu’s-Sene, telif: Mirza Cevad Ağa Meliki Tebrizi. Bu kitap, vakitlerin mürakabatı için yazılmış ve yıl boyunca kullanılmaktadır. Kitap, mukaddimeden sonra on iki bölüme ayrılmış ve her ayın değer ve amelleri tek tek zikredilmiştir. Ramazan ayı bölümü hacim ve manevi değer olarak daha kapsamlıdır.
Kaynakça
Yukarı git↑ Mesudi, c. 2, s. 189.
Yukarı git↑ Mustafavi, et-Tahkik li-Kelimati’l-Kur’an-ı Kerim, 4/243.
Yukarı git↑ Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ramazan demeyiniz, şüphesiz Ramazan Allah Teâlâ’nın isimlerinden bir isimdir; lakin Ramazan ayı deyiniz.” Mizanu’l-Hikmet, h. 7442.
Yukarı git↑ Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer kul Ramazan ayında ne olduğunu bilseydi, tüm yıl Ramazan olmasını isterdi.” Biharu’l-Envar, c. 93, s. 346.
Yukarı git↑ İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Ramazan ayında bağışlanmazsa bir sonraki Ramazan ayına kadar bağışlanmaz, şayet Arefe’de hazır olursa.” Mizanu’l-Hikmet, h. 7461.
Yukarı git↑ İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tüm Kur’an-ı Kerim, Beytü’l-Ma’mur’a nazil oldu, sonra yirmi yıl zarfında Resulü Ekrem’e (s.a.a) nazil oldu; İbrahim’in suhuf’u Ramazan ayının ilk günü; Tevrat Ramazan ayının altıncı günü; İncil Ramazan ayının on üçüncü günü; Zebur Ramazan ayının on sekizinci günü nazil oldu.” El-Kâfi, c. 2, s. 628.
Yukarı git↑ İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ramazan ayı, Allah’ın ayı, Şaban ayı, Resulullah’ın ayı, Recep ayı ise benim ayımdır.” Vesailu’ş-Şia, c. 7, s. 266, h. 23.
Yukarı git↑ Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ramazan ayının başı rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennem ateşinden özgürlüktür.” Biharu’l-Envar, c. 93, s. 342.
Yukarı git↑ Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ramazan, günahları yaktığı için Ramazan olarak adlandırıldı.” Mizanu’l-Hikmet, h. 7441.
Yukarı git↑ Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Göklerin kapısı Ramazan ayının ilk günü açılır ve ayın son gününe kadar kapatılmaz.” Biharu’l-Envar, c. 96, s. 344.
Yukarı git↑ Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ramazan ayı, Allah’ın ayıdır ve bu ayda Allah azze ve celle, hasenatı (sevapları) arttırır, günahları siler ve bu ay bereket ayıdır.” Biharu’l-Envar, c. 93, s. 340.
Yukarı git↑ İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her şeyin bir baharı vardır, Kur’an’ın baharı da Ramazan ayıdır.” Kâfi, c. 2, s. 630.
Yukarı git↑ Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ramazan ayının hilali çıktığında cehennem kapıları kapatılır, cennet kapıları açılır ve şeytanlar zincire vurulur.” Mizanu’l-Hikmet, h. 7453.
Yukarı git↑ Şeyh Saduk (r.a), güvenilir bir senetle Hz. Resulü Kibriya’nın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Ey insanlar! Her kim bu ayda ahlakını güzelleştirirse, ayakların titrediği günde sıratta ona (geçiş) izni verilecektir. Sizlerden her kim köle ve cariyesini bu ayda rahatlatırsa, Allah da onun hesabını rahatlatır.” Emali, Şeyh Saduk, s. 154; Ravzatu’l-Vaizin, c. 2, s. 346.
Yukarı git↑ İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tüm Kur’an-ı Kerim, Beytü’l-Ma’mur’a nazil oldu, sonra yirmi yıl zarfında Resulü Ekrem’e (s.a.a) nazil oldu; İbrahim’in suhuf’u Ramazan ayının ilk günü; Tevrat Ramazan ayının altıncı günü; İncil Ramazan ayının on üçüncü günü; Zebur Ramazan ayının on sekizinci günü nazil oldu.” El-Kâfi, c. 2, s. 628.
Yukarı git↑ Vesailu’ş-Şia, c. 10, s. 268, 274.
Yukarı git↑ El-İkbal, c. 1, s. 33, 35.
Yukarı git↑ Vesailu’ş-Şia, c. 10, s. 261, 268.
Yukarı git↑ El-Hedaiku’n-Nadire, c. 13, s. 270, 271; Misbahur’l-Huda, c. 8, s. 384.
Yukarı git↑ Hemşehri Online.
Yukarı git↑ Kum televziyonu.
Yukarı git↑ Hemşehri Online.
Yukarı git↑ Samane-i Samta.
Yukarı git↑ Tebyan.
Yukarı git↑ Hemşehri Online.
Yukarı git↑ Hemşehri Online.
Yukarı git↑ Hemşehri Online.
Yukarı git↑ Dena.
Yukarı git↑ Hamedan televizyonu.
Yukarı git↑ Zencan valilik websitesi.
Yukarı git↑ Tebyan.
Yukarı git↑ Kürtpress.
Yukarı git↑ Hemşehri Online.
Yukarı git↑ Asrı İran.
Yukarı git↑ Kürtpress.
Yukarı git↑ Asrı İran.
Yukarı git↑ Tebyan.
Yukarı git↑ Hemşehri Online.
Yukarı git↑ Tebyan.
Yukarı git↑ Zencan valilik websitesi.
Yukarı git↑ Samane-i Samta.
Yukarı git↑ Dena.
Yukarı git↑ Hamedan televizyonu.
Yukarı git↑ Zencan valilik websitesi.
Yukarı git↑ Hemşehri Online.
http://tr.wikishia.net/view/Ramazan
http://tr.wikishia.net/view/Ana_Sayfa
İran Dışişleri Bakanı Bahreyn Rejim Güçlerinin Ayetullah İsa Kasım’ın Evine Baskın Düzenlemesine Çok Sert Tepki Gösterdi
Sosyal medya hesabı Twitter üzerinden olaya karşı tepkisini dile getiren Zarif, şunları yazdı: ABD cumhurbaşkanının Riyad’ düzenlediği seferin ilk semeresi: Bahreyn rejim güçlerinin barışçıl gösteri düzenleyen protestoculara, öldüresine saldırı düzenlemesine neden oldu.
İran dışişleri bakanı ‘‘Muhammed Cevad Zarif’’ el-Halife rejim güçlerinin Ayetullah Şeyh İsa Kasım’ın ‘‘ed-Deraz’’ bölgesinde ki evine baskın düzenlemesini sert bir dille kınayarak, tepki gösterdi.
Sosyal medya hesabı Twitter üzerinden olaya karşı tepkisini dile getiren Zarif, şunları yazdı: ABD cumhurbaşkanının Riyad’a düzenlediği seferin ilk semeresi: Bahreyn rejim güçlerinin barışçıl gösteri düzenleyen protestoculara, öldüresine saldırı düzenlemesine neden oldu.
Bahreyn rejim güçleri, bugün Ayetullah Şeyh İsa Kasım’ın ‘‘ed-Deraz’’ bölgesinde ki evine saldırı düzenledi.
Saldırı sırasında rejim güçlerine karşı koyan Ayetullah Şeyh İsa Kasım’ın özel koruması şehit edildi, çıkan çatışma şırasında onlarca Bahreyn vatandaşı yaralandı.
Bahreyn İnsan Hakları Örgütü Başkanı ‘‘Yusuf Rabi’’ yaptığı açıklamayla; Bahreyn rejim güçlerinin, Ayetullah Şeyh İsa Kasım’ı ev hapsinde tuttuğunu duyurdu.