
کارگر
2016 Yılı Hac Mesajı
Hac merasiminin başlaması ve hacıların Mekke’de bir araya gelmesiyle birlikte İmam Hamenei dünya Müslümanlarına hitaben önemli bir mesaj yayınladı.
Dünya genelindeki tüm Müslüman din kardeşlerim!
Hac mevsimi Müslümanlar için, tüm beşeriyetin gözünde onur ve ihtişam mevsimi, yaratanın karşısında gönüllerin nuraniyeti ile huşu ve yakarış mevsimidir. Hac, kudsi, dünyevi, ilahi ve insani bir farizedir.
Bu emsalsiz farizede zaman ve mekan güvenliği, aşikar ve parlayan bir yıldız misali, insanların gönlüne huzur verir ve hacıları sultacı zalimlerce sürekli tüm beşeriyeti tehdit eden güvensizlik etkenlerin kuşatmasından dışarı çıkarır ve belli bir dönem için ona güvenliğin lezzetini tattırır.
İslam dininin Müslümanlara hibe ettiği İbrahimî Hac, izzet, maneviyat, vahdet ve ihtişam mazharıdır. İslam ümmetinin azametini ve onların sonsuz ilahi güce dayandıklarını düşmanların ve kötü niyetlilerin yüzüne vurur . Uluslararası zorbaların ve kabadayıların beşeri toplumlara fesat ve aşağılama ve istizaf bataklığınden mesafeli durduklarını ortaya koyar. Hac müşriklerden beraat ve müminlerle kardeşlik ve vahdet konumudur.
Hac farizesini bir ziyaret- seyahat seviyesine indirgeyen ve mümin ve inkılapçı İran milleti ile kin ve düşmanlıklarını “Haccı siyasileştirme” başlığı altında gizleyenler, büyük şeytan Amerika’nın çıkarlarının tehlikeye girmesinden tir tir titreyen alçak ve hor şeytanlardır. Bu yıl İranlı cesur ve mümin hacıların sevdikleri evin yolunu kapatan Suud elebaşıları, zalimane iktidar tahtında bekasını, küresel müstekbirleri savunmakta ve siyonizm ve Amerika ile ittifak kurmakta ve onların isteklerini yerine getirmekte gören ve bu yolda hiç bir ihanetten çekinmeyen yüzü kara sapkınlardır.
Bugün korkunç Mina hadisesi üzerinden yaklaşık bir yıl geçmektedir. Bu hadisede bir kaç bin insan bayram günü ve ihram içinde güneşin altında ve susuz kalan dudaklarla mazlumane hayatını kaybetti. Bundan kısa bir süre önce Mescid-i Haram’da bir grup insan ibadet ve tavaf ve namaz sırasında kana bulandı. Suud elebaşıları her iki hadisede suçludur. Bu, tüm görgü tanıkları ve gözlemciler ve teknik uzmanların üzerinde görüş birliğine vardığı bir konudur; hatta hadisenin kasıtlı olduğu da bazı kanaat önderlerince gündeme getirilmiştir. Kurban bayramında büyük bir şevk ve müştak gönüller ve zikir ve ilahi ayetleri fısıldayan dilleri ile yarı canlı yaralıların kurtarılmasında sergilenen müsamahakarlık ve gecikme de, kati ve kesindir. Suud rejiminin taş kalpli ve cani adamları onları da hayatını kaybedenlerle birlikte kapıları kapalı konteynerlere hapsettiler ve yardım veya tedavi yerine ve hatta susamış dudaklarına biraz su ulaştırma yerine onları şehit ettiler. Binlerce aile çeşitli ülkelerden sevdiklerini kaybetti ve milletler yasa boğuldu. İran İslam Cumhuriyeti’nden de yaklaşık 500 hacı şehitlerin arasındaydı. Ailelerin yüreği hâla yaralı ve yaslı ve millet hâla üzgün ve öfkelidir.
Ancak Suud elebaşıları özür dilemek, pişmanlığını ifade etmek ve bu korkunç hadiseye doğrudan sebebiyet veren suçluların hakkında yargı sürecini başlatmak yerine, büyük bir utanmazlık ve küstahlık örneği sergileyerek, hatta İslamî uluslararası gerçekleri araştırma heyetinin kurulmasından bir kaçındılar ve sanık koltuğuna oturmak yerine, davacı konumuna geçtiler. İran İslam Cumhuriyeti ve küfür ve istikbarla mücadele yolunda İslam’ın dikilen her bayrağına karşı eski düşmanlıklarını daha büyük bir habaset ve alçaklıkla aşikar ettiler.
Suud rejiminin propaganda makinesi, siyonistlere ve Amerika’ya karşı davranışları İslam dünyasının büyük ayıbı olan politikacılarından, açıkça kitap ve sünnete aykırı bir şekilde fetva veren ve haram yiyen ve muttaki olmayan mütfülerine kadar ve hatta meslek vicdanı bile yalan üretmelerine ve yalan söylemelerine engel olamayan medyadaki ayak takımına kadar, bu yıl İranlı hacıların Hac farizesinden mahrum bırakılmalarından İran İslam Cumhuriyeti’ni sorumlu tutma yönünde beyhude bir telaş içindedir. Tekfirci ve şer örgütleri kurarak onları donatan fitneci hükümdarlar, İslam dünyasını iç savaşlara ve masum insanların katliamına veya yaralanmalarına sürükleyen ve Yemen ve Irak ve Suriye ve Libya ve diğer bazı ülkeleri kana bulayanlar, siyonist işgalci rejime dostluk eli uzatan ve gözlerini Filistinlilerin çektikleri acı ve musibetlere kapatan ve zulüm ve ihanet çemberlerini Bahreyn’in kentlerine ve köylerine kadar yayan Allah’tan habersiz politikacılar, Mina’da o büyük faciayı yaratan ve Haremeyn hademeleri adı altında ilahi güvenli mekanın hürmetini kıran ve Rahman Allah’ın misafirlerini bayram gününde Mina’da ve daha önce de Mescid-i Haram’da kurban eden dinsiz ve vicdansız hükümdarlar, şimdi Hac farizesinin siyasileştirilmemesi hususunda dem vuruyor ve başkalarını kendilerinin işlediği veya sebebiyet verdikleri büyük günahlardan sorumlu tutuyor. Onlar Kuran’ı Kerim’in aydınlatıcı beyanının tam olarak yaşayan örneğidir. Allah Kuran’ı Kerim’de şöyle buyurur:
“Bir işe koyuldu mu yeryüzünde çalışır çabalar, orayı bozmak, ekini, soyu sopu helâk etmek için uğraşır. Allah’sa fesadı sevmez.Ona, Allah’tan sakın, kork dendi mi suçla, günahla ululanmaya girişir. Cehennem gelir onun hakkından. Orası, gerçekten de ne kötü, ne pis yataktır.” (BAKARA-205/206)
Bu yıl yine bize ulaşan raporlara göre, İran ve diğer bazı milletlerin hacılarının engellenmesinden başka, bazı ülkelerin hacılarını da Amerika ve siyonist rejimin casusluk örgütlerinin yardımı ile anormal kontrollerin çemberine aldıkları ve ilahi güvenli evi, tüm hacılar için güvensiz hale getirdikleri anlaşılıyor.
İslam dünyası, devletlerinden Müslüman milletlerine kadar, Suud elebaşılarını tanımaları ve onların rezil ve imansız ve maddi ve bağımlı mahiyetlerini doğru biçimde anlaması gerekir; İslam dünyasında işledikleri cinayetleri yüzünden onların yakasını bırakmaması gerekir; Allah’ın misafirlerine yönelik zalimane davranışları yüzünden Haremeyn-i Şerifeyn’in ve Hac farizesinin yönetimi için temelli bir çare bulması gerekir. Bu görevde müsamahakar davranmak, İslam ümmetinin geleceğini daha büyük sorunlarla karşı karşıya getireceği kesindir.
Müslüman din kardeşlerim! Bu yıl İranlı ihlaslı ve müştak hacıların Hac merasimindeki yeri gerçekten boştur, fakat onlar kalpleri ile hazırdır, dünya genelinden gelen hacıların yanındadır, onlar için kaygılanmaktadır ve şu putperest melun şecerenin onlara zarar vermemesi için dua etmektedir. Siz de İranlı din kardeşlerinizi dualarınızda ve ibadetlerinizde ve münacatlarınızda yâd edin. İslamî toplumlardan sıkıntıların bertaraf edilmesi, müstekbirlerin, siyonistlerin ve onların uşaklarının elinin İslam ümmetinin başından kesilmesi için dua edin.
Bendeniz geçen sene Mina ve Mescid-i Haram’da şehit düşenleri ve 1986 Mekke şehitlerini saygı ile anıyor ve yüce Allah’tan (cc) onlara mağfiret, rahmet ve yüksek dereceler talep ediyorum ve Hz. Bakiyatullah Azam’dan onu selamlayarak o büyük insanın müstecap olan duasını, İslam ümmetinin yücelmesi ve Müslümanların düşmanların fitne ve şerrinden kurtulmasını talep ediyorum.
Seyyid Ali Hamenei
2 Eylül 2016
Gadir-i Hum Olayı, İslam Toplumunun ve Hükümetinin Temelini Atmıştır
Gadir-i Hum, İmamet ve Velayet Bayramı münasebetiyle bu sabah halkın çeşitli kesimlerinden binlerce kişi İmam Hamanei’yle İmam Humeyni Camisi’nde bir araya geldi.
İmam Hamanei bu görüşmede Gadir-i Hum Bayramı’nı tebrik ederek Gadir-i Hum olayının en önemli mesajının imameti açıklayıp, İslam’da hükümet kurallarını ve ilkelerini belirlemesi olduğunu ifade etti.
İmam Hamanei özellikle hükümet yönetim özellikleri olarak Hazreti Ali’nin şahsına münhasır benzersiz özelliklerine değinerek, Emir’el Mü’minin Ali’nin yoluna bağlılığın gerekliliğinin, onun yolunda ilerlemek ve onun eşsiz tavsiyelerini yetine getirmek olduğunu belirtti.
İmam Hamanei Gadir-i Hum Bayramı’nın ‘İlahi Büyük bir Bayram’ olarak nitelendirilmesi hakkında şunları söyledi: “Bu tabirin kullanılmasının nedeni, Gadir gibi İslam’da hükümet kural ve ilkelerinin belirlendiği büyük bir olayın meydana gelmesinden dolayıdır.Bu kural ve ilkeler, İslam toplumundaki velayet ve imamettir. Allah’ın emri ile, Peygamber tarafından açıklanmıştır.
Gadir’de hükümet kurallarının belirtilmesi ile birlikte, büyük, nurani, mukaddes ve hatasız bir şahsiyet olan Hazreti Ali imametin ölçüsü olarak tanıtılmıştır.
Tabi imamet ve İslam toplumunun liderliği konusunda hiç kimse Emir’el Mü’minin Ali’nin o eşsiz makamına ulaşamaz. İslam tarihindeki İmam Humeyni gibi çok değerli ve her yönüyle kapsamlı büyük ilmi ve irfani âlimler, Emir’el Mü’minin karşısında güneşten yayılan ışığın yansımalarıdır.
Gadir-i Hum olayı, İslam toplumunun ve hükümetinin temelini atmıştır ve İslam’ın imamet ve velayet kuralları dışında, monarşi, kişisel zorba güçler ve aristokrasi gibi hiçbir modeli kabul etmeyeceğini göstermiştir.
Allah-u Teala tarafından Peygamber’in risaletinin tamamlanmasının imametin açıklanmasına bağlı olduğu belirtilmiştir. Bu İslami inanış, sağlam ve inkar edilemez delillere dayanmaktadır ama bu inanca bağlı kalmada ve onu açıklamada, Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin duyguları tahrik edilmemelidir. Çünkü böylesi bir durum, masum İmamlar’ın yaşantısına aykırıdır.”
İmam Hamanei İslam dünyasında vahdetin önemini bir kez daha vurgulayarak, Ehl-i Sünnet’in önde gelen şahsiyetlerine yapılacak bir hakaretin, imamet inancının mantıklı delil ve kaynaklarının duyulmasını da engelleyeceğini belirterek şu hatırlatmalarda bulundu:
“İslam’ın diğer mezheplerinin duygularının Şia adı altında tahrik edilmesi aslında ‘İngiliz Şiiliğidir’ ve bunun sonucu, Amerika ve İngiltere casusluk ajansına bağlı, bölgede birçok yıkım ve cinayete neden olan IŞİD ve Nusra gibi grupların ortaya çıkmasıdır.”
Ruhani: Bazı ülkeler bölgesel ihtilafları kullanarak para kazanıyor
İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Küba’da yaptığı açıklamada, bazı ülkelerin bölgesel ihtilafları kullanarak para kazandığını ifade etti.İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Havana'da İran ve Küba üst düzey heyetleri toplatısında yaptığı açıklamada, iki ülke arasındaki işbirliğinin gelişmesini olumlu karşıladığını belirterek,"İran ve Küba, nükleer anlaşmadan sonraki ortam ve mevcut kapasitelerden faydalanmalıdır. Ayrıca ikili ilişkilerin özellikle de ekonomik alanda geliştirilmesi gerekiyor" diye vurguladı.
Cumhurbaşkan Ruhani, nükleer müzakerelerde İran'nın başarılı olduğuna değinerek,"Dünya güçleri bağımsız ülkelere baskı ve yaptırım uygulayarak, modern teknolojiyi tekel altına almak istiyor" ifadesini kullandı.
İran halkının direnişi sayesinde geliştmekte olan ülkelerin mordern teknolojiyi gelişmiş ülkelerin tekelinden çıkardığına işaret eden Ruhani, bağımsız ülkelerinin nano ve bioteknoloji gibi modern teknoloji alanında işbirliği yaparak, güçlenmeleri gerektiğini vurguladı.
Cumhurbaşkan Ruhani, iki ülke arasındaki ekonomik komisyonlarının anlaşmaları ve ekonomik ilişkileri araştırmak için aktiv olarak çalışmalarını istedi.
Bağımsız ülkelerin sıkıntılar karşısında yan yana olması gerektiğini söyleyen Ruhani, “Küba, uluslararası camiada her zaman İran'nın yakın dostu olmuştur. Umarım bu dostluk ve işbirliği iki millet için yararlı olacaktır. Dolayısıyla işbirliğimiz uluslararası ve bölgesel sorunlar konusunda da devam etmesini temenni ederim" diye ekledi.
Ruhani, İran ve Küba'nın uluslararası ve bölgesel konulardaki ortak görüşlerine işaret ederek,"Bazı ülkeler, bölegesel farklılıklardan gerilim yaratarak, kendi silahlarını satıyor. Böylece dünya ekonomisi de bu durumdan etkileniyor".
Küba Cumhurbaşkanı Raul Castro görüşmeden memnun olduğunu söyleyerek, "Biz sizinle beraber yürüdüğümüz için çok gururluyuz. İran ve Küba ilişkisinin gelişmesine kimse mani olamaz" diye vurguladı.
Castro, "Bazı süper güçler, dünya üzerinde savaş, gerilim ve çatışma oluşturarak, pazarlık yapıyor. Bu yoldan da yüksek kazanç elde ediyor" şeklinde konuştu.
Amerika Suriye’ye Arkadan Bıçak Sapladı
İran İslam Cumhuriyeti Devrim Muhafızları eski Komutanı ve İran Maslahat-ı Nizam Yürütme Konseyi Sekreteri Muhsin Rızai, İran televizyon kanallarından Kanal 2 ile yaptığı röportajda , “Biz bugün Batı Asya’da en büyük güçlerden biriyiz” diyerek şunları söyledi:
“Bu güç hem içeride hem de dışarıda hissedilmektedir. Biz teçhizatlarımızı kendimiz yapıyoruz. Kurum ve kuruluşlarımız da kendi bilgilerimize dayanmaktadırlar. Savunma alanında hem iç üretim yapıyor hem de ihracatta bulunuyoruz. Bugün Hizbullah’ın kendi ayakları üzerinde durması bizden aldığı ilim ve bilgiye dayanmaktadır. Ya da tekfircilerin Irak’ta başarılı olamamasının nedeni, İran’ın oraya gönderdiği teknik yardımlardır.”
Muhsin Rızai İran’ın güvenlik durumunu ve otoritesini koruması hakkında sorulan soru üzerine şunları söyledi: “Bu güvenlik ve otorite birkaç unsura dayanmaktadır, ilk unsur, bugün mukaddes mekânların koruyucularında gördüğümüz iman ve şehadet aşkıdır.
İkinci unsur, fikir, yaratıcılık ve yeniliktir. Bu durum ordu içerisinde fazlasıyla mevcuttur. Hiçbir engel İnkılap kuvvetlerinin önüne geçemez.
Üçüncü unsur da teçhizattır ve hiçbir şekilde bu alanda geri kalmamalıyız ve bahsedilen bu üç unsur konusunda çaba göstermeliyiz.
Bugün bizim füze fırlatma sistemimiz çok dakik bir hale geldi ve bu füzelerin hata ihtimali birkaç metreden bile aza indi. Dünya bizim füze fırlatma sistemimizin iki bin kilometreden sadece iki ya da dört metre hata ihtimalini şaşkınlıkla izlemektedir! Bu muhteşem bir durumdur ve bizim kuvvetlerimiz en az hata ihtimali ve en kaliteli bir şekilde atış yapmaya doğru ilerlemektedir. Aynı zamanda maliyette azalmıştır. Bugün dört beş yıl önceye göre füzeleri eski maliyetinin onda bir fiyatına mal ediyor ve yüzde doksan tasarruf sağlıyoruz. Düşmanlarımız da her geçen gün yeni silahlar üretiyorlar.”
Muhsin Rızai İran İslam Cumhuriyeti’nin doktrininin caydırıcılık olduğunu ve savaşmak istemediğini belirterek şu ifadelerde bulundu: “Eğer savaş olmasını istemiyorsak, kendimizi hazırlamalı ve düşmana eğer saldırıda bulunursa, hayatta kalamayacağını göstermeliyiz. Yani korku oluşturmalıyız ve korku caydırıcı olacaktır ve olmaktadır.
Eğer gerekli hazırlığımız olmazsa, onlar saldırıda bulunacak ve halkın yaşantısı komşu ülkeler gibi bozulacaktır. Etrafımızdaki ülkeler bir kaos içerisindedir; hatta belirli ölçüde güvenliğin olduğu Türkiye bile. Darbe girişimi, patlamalar, ülkenin doğu ve güney doğu şehirlerinde Kürtlerle yaşanan savaş Türkiye’yi güvensiz hale getirmiştir. Hemen hemen her gün Türkiye uçakları kendi ülkesinin şehirlerini bombalamaktadır.
İnkılaptan sonra biz defalarca Amerika’yı denedik ve test ettik. Hükümetin kurulma döneminde Haşimi Rafsancani, Türkiye Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Amerika tarafından, “Eğer Amerika’nın Lübnan’daki esirlerinin serbest bırakılmasına yardım ederseniz, Amerika İranlıların tahmin bile edemeyeceği bir şey yapacak” yönünde mesajını bize iletti. Biz Hizbullah’a emir veremeyiz ama bir arkadaşımızı gönderip esirleri serbest bırakması için Hizbullah’ı zorla ikna ettik.
Daha sonra Turgut Özal’a, defalarca ‘Bizim tahmin bile edemeyeceğimiz sözlere ne oldu?’ diye sorduk. Amerikalılar defalarca denendi. Bu yüzden dönüp kendi ayaklarımız üzerinde durmalıyız. Biz güç olarak ne kadar ilerlersek, Amerikalılar bize yolu açmak zorunda kalacaklardır.”
Muhsin Rızai Amerikalıların diğer bölgesel konularda da müzakere yapmaya çalıştığı hakkında şunları söyledi: “Amerika, bölgesel konularda bizimle doğrudan müzakerede bulunmak istiyor. Bölge Amerika’yı ilgilendirmiyor ki, biz onlarla oturup müzakerede bulunalım. İleride dünyanın sekiz ya da on gücüyle birlikte bir müzakere yapılması muhtemeldir. Mesela Rusya’nın müzakerelere katılması gibi. Bu farklı bir konudur ve Amerika ile müzakere değildir.
Amerika’nın kendisi bizimle müzakere yapmak istemektedir. Biz onlara güvenmiyoruz ve Amerika ile müzakereyi kabul etmiyoruz. Biz genel olarak bölgede önemli ve etkili bir aktör olarak, ilgili ülkelerle müzakerelere katılıyoruz.
Amerika’nın İran ile karşılıklı müzakerede bulunmak istemesinin amacı, Direnişin desteğini sarsmak ve Direniş Kuvvetlerinin savaş gücünü elinden almaktır. Onlar fırsat yakalamaya ve vakit kazanmaya çalışmaktadır.”
Muhsin Rızai şu an Suriye’de ateşkes yok mu? sorusu üzerine şunları söyledi: “Dün Amerika Suriye’ye arkadan bıçak sapladı. Deyrizor bölgesinde ve o bölgedeki havaalanında Suriye Ordusuna saldırdı. Amerika’nın iki F-16 savaş uçağı Ürdün’den ve iki A-10 bombardıman uçağı Türkiye’den Suriye askerlerine saldırdı ve 85 kişinin ölümüne neden oldu ve bu saldırının ardından IŞİD hemen bölgeyi ele geçirdi. Dünden itibaren Suriye, Rusya’nın da desteği ile bölgeyi kurtarmaya çalışmaktadır. Bu olay, ateşkesin ve Amerika’ya güvenmenin sonucudur.”
İran Maslahat-ı Nizam Yürütme Konseyi Sekreteri Muhsin Rızai, İran’ın bölge konularındaki rolüne değinerek şu ifadelerde bulundu: “Bizim rolümüz, Direnişe yardım etmek, kendi kanunlarımıza ve uluslararası kanunlara dayalı olarak, eğitim vermek, askeri danışmanlık yapmak ve direniş cephesini korumak gibi elimizden geleni yapmaktır. Çünkü bölgedeki güvensiz ortam İran’a da sürüklenecektir.
İran’ın güveliği, Irak, Suriye ve Fars Körfezi’nin güvenliğinden ayrı değildir. Bölgenin güvenliği birbirine bağlıdır. Biz bu güvenliği korumalıyız, tabi kendi kapasitelerimiz dâhilinde. Bizim fazla paramız yok ama bilgimiz var. Suriye Ordusu’nun saldırıyı ve savunmayı öğrenmesi ve kurtarılan bölgeleri koruması için askeri danışmanlık yapıyor ve eğitim veriyoruz.”
Türk işadamları Tebriz'e geldi
İran’ın Tebriz kentinde düzenlenen Türkiye-Doğu Azerbaycan Ticaret ve Yatırım Konferansı’nda iki ülke ve işadamları arasındaki işbirliği imkanları görüşüldü.Sondakika.com'un haberine göre, Türkiye'nin Tebriz Başkonsolosluğu, Tebriz Ticaret ve Sanayi Odası ile Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türkiye-İran İş Konseyi tarafından düzenlenen "Türkiye-Doğu Azerbaycan Ticaret ve Yatırım Konferansı" Tebriz'de yapıldı.
Konferansa Türkiye-İran İş Konseyi Eşbaşkanı Bilgin Aygül, Eşbaşkan Yardımcısı ve TTSO Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Hülya Ulusoy, TTSO Meclis Üyesi Mehmet Tayfun Ataman, TOBB Yönetim Kurulu Üyesi Bülent Karakuş ile çeşitli dernek ve odalardan temsilcilerinin oluşturduğu yaklaşık 60 kişilik heyet katıldı.
Konferansın açılış bölümünde konuşan DEİK Türkiye-İran İş Konseyi Eşbaşkanı Bilgin Aygül, Türkiye ve İran'ın toplam 150 milyonluk nüfuslarıyla Ortadoğu'nun iki önemli ülkesi olduğunu belirterek, "Hedefimiz iki ülke arasındaki ticaret hacmini 30 milyar dolara çıkarmak ve üçüncü ülkelerde de işbirliği içinde yatırımlar yapmaktır. Ticaret ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesinin önünde hiçbir engel yok. İki ülkenin ilişkilerini geliştirmesi bölgeye barış ve refah getirecektir. Türkiye ile İran arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesi konusunda her iki ülkenin yöneticileri irade ortaya koymuştur. Biz iş adamları olarak bu iradeyi gerçekleştirmek için çaba göstermeliyiz" dedi.
İran-Türkiye İş Konseyi Başkanı Rıza Kami ise, İran'a uygulanan yaptırımlar döneminde iki ülke arasındaki ticaret hacminin yüksek olduğunu, yaptırımların kalkması sürecinde de karşılıklı ticareti artırmayı hedeflediklerini söyledi. Kami, "İki ülke arasındaki ilişkiler her zaman güçlü oldu. Fakat kimileri Türkiye-İran ekonomik ilişkilerini engellemeye çalıştı. Bu engellemeler yapılacak ortak çalışmalarla etkisiz hale getirilecektir" diye konuştu.
TOBB Yönetim Kurulu Üyesi Bülent Karakuş ise, konuşmasında Türkiye ile İran gibi kardeş ülkelerin zor zamanlarda birbirlerinin yanında olduğuna değinerek ekonomik ilişkilerin gelişmesi için her türlü çalışma ve fedakarlığa hazır olduklarını belirtti. Gıda, turizm ve sanayi alanındaki potansiyele değinen Karakuş, üçüncü ülkelerde işbirliği fırsatlarına dikkat çekti.
Tebriz Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Samed Hasanzade, Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la önemli aşamalardan geçtiğini belirterek, "İran halkı Türk halkının ne kadar gayretli olduğunu bilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hikmetli önderliğiyle Türkiye büyük aşamalardan geçti. Mantıklı davranarak önemli başarılara imza attı" ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin Tebriz Başkonsolosu Çağlar Fahri Çakıralp de Türkiye ve İran'ın bölgenin güçlü iki ülkesi olarak sahip oldukları tarihi ve kültürel ortaklıklarla daha fazla iş birliği yapma potansiyeli taşıdıklarını belirtti. Konferansı Türk iş adamlarının önemli yatırım ve projeleri yakından görmeleri amacıyla gerçekleştirdiklerini dile getiren Çakıralp, şunları söyledi:
"Konferansın, iki ülke arasındaki kardeşlik ilişkilerine katkı sağlamasını temenni ediyorum. İran'da faaliyet gösteren Türk sermayeli 166 firma bulunmaktadır. Söz konusu firmaların yatırım tutarı yaklaşık 1.2 milyar dolar değerindedir ve toplam 7 bin 742 kişiye istihdam sağlamaktadırlar. Türkiye'de ise 3 bin 889 İran firması faaliyet göstermekte, yatırım tutarı ise 101 milyon doları bulmaktadır. İran uzun zamandır ülkemizin en fazla ihracat ve ithalat yaptığı ilk 10 ülke arasında yer almaktadır. İran 2015 yılında Türkiye'nin en fazla ihracat yaptığı 10'uncu, en fazla ithalat yaptığı 8'inci ülke olmuştur. Ancak ülkemizin İran'a ihracatı, 2015 yılında bir önceki yıla oranla yüzde 5,7 azalmıştır. İthalatımızda da yüzde 38'lik bir düşüş yaşanmıştır. İthalatımızdaki azalma enerji fiyatlarındaki düşüşten kaynaklanmaktadır. Ticaret hacmimiz ise 10 milyar doların altına düşmüştür. Öte yandan, 2016 yılının ilk yedi ayında İran'a ihracatımız bir önceki döneme göre yüzde 33,3 artarak 2,9 milyar dolara ulaşırken, ithalatımız ise 2015 yılının aynı dönemine göre yüzde 35,9 azalarak 2,5 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Tüm bu rakamlar, daha fazla karşılıklı ticaret ve yatırım yapılması ve 30 milyar dolarlık ticaret hedefimize ulaşmak için tüm gücümüzle çalışmaya devam etmemiz gerektiğine açık bir şekilde işaret etmektedir. İran'a daha fazla yabancı yatırım çekilebilmesi için, sağlanan tüm kolaylık ve teşviklerin yanı sıra, buraya gelen şirketlerin hak ve hukuklarının uluslararası standartlara göre korunmasına azami özen gösterilmesi gereğinin altını çizmek istiyorum. Günümüzde yabancı sermaye bir başka ülkeye ancak hak ve hukukun, ev sahibi ülke tarafından sonuna kadar korunacağından emin olması halinde gönül rahatlığıyla gitmektedir. Bir başka önemli husus ise ticaretin önündeki tüm engellerin kaldırılmasıdır. Bu kapsamda 1 Ocak 2015 tarihinde yürürlüğe giren ve ülkelerimiz arasındaki ticaretin artırılmasına yönelik attığımız en önemli adımlardan bir tanesi olarak kabul ettiğimiz Türkiye-İran Tercihli Ticaret Anlaşması'nın (TTA) tam olarak uygulanması önem arz etmektedir. Öte yandan, ticaretin önündeki kısıtlayıcı engellerin kaldırılması için iki ülke arasındaki ticaretin kolaylaştırılmasına ilişkin bir anlaşma imzalanmasında da yarar gördüğümüzü burada belirtmeliyim."
Doğu Azerbaycan Valisi İsmail Cabbarzade de iki ülkenin komşuluğun ötesinde akraba olduğunu ifade etti. Cabbarzade, "Ben Vali olarak bir ayda İran ve Türkiye vatandaşlarından en az 10'unun nikah akitlerini imzalıyorum. Biz komşuluğun yanı sıra artık akraba da olduk" ifadelerini kullandı.
İki ülke iş adamları arasındaki görüşmelerin ardından Aras Serbest Bölgesi'ne bir ziyaret gerçekleştirildi. Serbest bölge yöneticileri, imkanlar hakkında Türk heyetini bilgilendirdi.
Konferansa TTSO'yu temsilen katılan meclis üyesi Mehmet Tayfun Ataman, İran'ın yatırıma aç bir pazar olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi:
"Türkiye'ye karşı büyük bir sempati var. İran, yatırım yapacak Türk işadamlarına her türlü yatırım desteğinin verileceğini belirtiyor. Gelir vergisi yok. İran'da şu anda tek sıkıntı para transferi konusunda yaşanıyor. Uluslararası bankacılık sistemine dahil olmadıkları için aracılar vasıtasıyla bu tür işlemler gerçekleştiriliyor. Ama para transferinin daha sağlıklı hale getirilmesi için çalışmalar yapıyorlar. Özellikle Tebriz'in merkezi olduğu Doğu Azerbaycan eyaletinde dil sorunu da yok. Çünkü halk Türkçe konuşuyor. Bu durum da iş adamlarımızın oradaki yatırımlarında büyük bir artı olarak göze çarpıyor. Yapılacak yatırımlarda kalifiye eleman ve diğer işçileri Türkiye'den getirme imkanı da bulunuyor. İşçiler için çalışma izni sorunu yok. Aras Serbest Bölgesi de imkanları geniş olan bir yapı. Metrekare fiyatları 10 - 25 dolar arasında değişiyor."
AŞK & TEVEKKÜL
Aşk bir ameldir. Aşk bir fiildir. Aşk bir mukavemettir, isyan bayrağı açılmış yelkenlilerin, ters yönünden esen bir Sam yelidir Aşk. Canından, malından, kanından geçebilmektir en üst düzeyde.
Günahkarların da Rabbinin adı ile;
Karanlıklar’dan Nur’a çıkaran (Bakara 257) kimdir O’ndan başka?
Konfüçyus’un çoklarını etkileyen o sözü akla geliyor hemen ‘Karanlığa küfredeceğine ona bir mum yak!’
Her daim şuarımız olması gereken bir hayat felsefesi değil midir bu bahis? Neden hemen umutsuzluğa kapılırız? Neden hemen sus pus olup yerli yerimizde takılıp kalırız? Biz hür yaratılanlar değil miyiz?
Ne çabuk da unutmuş, nankörlük müptelası olmuşuz. Halbuki el ve ayakları olmasa da insanın, aşk ile kalkmayı bilmesi gerekir. Nitekim öyleleri vardır ki onları en kötü düşüş ve sürçmelerden, Sahibi (Allah) kaldırır da ona ihsanda bulunur.
Böylesi kurtuluşların tek ameli Aşk’tır. Aşk bir ameldir. Aşk bir fiildir. Aşk bir mukavemettir, isyan bayrağı açılmış yelkenlilerin, ters yönünden esen bir Sam yelidir Aşk. Canından, malından, kanından geçebilmektir en üst düzeyde. Eğer gerçek anlamda aşık olabilir isek, karanlıklardan nura çıkarız, tevekkül ehlinden oluruz, yaratılış gayemizi derk ederiz. Samimi ve ihlaslı bir kalp taşırsak hakikatin takip edenlerinden sayılırız.
Zamanın birinde yolda oturup tefekküre dalmıştı bir Alim. Önünden ise genç bir kız geçiyordu. Alimin gözleri bu genç kızın sırtındaki ağzına kadar dolu küfeye ilişti, bir yandan tesbihini çekip,zikirle meşgul olup, diğer yandan da sakallarını sıvazlayıverdi. Genç kız gittikçe yaklaştı alimin yakınına. Alim bu genç kıza merakla bakmaya devam ederken, birden durdurdu kızı ve selam verip dedi ki
-Ey genç, nedir bu acelen?
Kız ise selamına karşılık verip dedi ki
-Acilen yetişmem gereken bir yer vardır
Alim;
-Peki o sırtındaki küfede ne taşıyorsun ?
kız;
-Yarime elma götürüyorum, o elmayı çok sever
Alim şaşırdı ve sordu;
-Peki kaç adet elman vardır küfende?
Genç kız ;
-Sevgiliye verilecek olan bişey sayılır mı? Kaç tane olduğunu bilmem, çünkü onları sevdiğime götürüyorum.
Alim bu sözün karşısında hiç bişey söylemedi, elindeki tesbihe baktı ve tesbihi kopardı, taşları bir tarafa, imamesi bir tarafa dağılıp gitti…
Bazen böyle küçük meseleler derin ufuklar açabiliyor zihnimizde. Bir yanda Aşık olmak, diğer yanda ise bazen bir rutinleşmiş bir şekle bürünen eylemlerimiz. Belki de o Alim hayatının en büyük dersini almıştı bu kızdan, o aciz bir kul olan sevgilisine götürmekte olduğu elmaları saymamışken, alim
yüceler yücesine sayı ile sınırlandırdığı bir zikri söylemekten hicap duydu…
Aklın ve kalbin ortak yönlendirişleri gerçek anlamda salim davranmak, güzel bir eylemdir. Zira insanı bataklığa götürmeyen, yanlışlara düçar etmeyen bir yoldur bu. Bu yollardan nice avamlar, nice Havasslar, alimler, nice dervişler, arifler geçer gider. Ama bir gerçek de şudur ki genellikle düşülmeden, sağlam kalkışlar öğrenilemez. Bu düşüşler hükümdarlar için bile geçerlidir. Hz Yusuf ne güzel demiş;
Omuzlarda taşınanlar, sert düşüşlere meyillidirler.
Tefekkür, Okumaktır alemi. Görmektir baktığını! Derinlemesine işlemektir hakikatı kalbe.
Böylesi bir nimet Adl-i İlahi’nin ne güzel bir delilidir öyle değil mi? İnsanoğlu diyemez ki ben tefekkürden haricim. Ben düşünemiyorum. Hayır böylesi bir söz kendini kandırmaktır. Alim’e tesbihini kopartan şey de aldığı ibret ve tefekkürüdür. Teknolojinin gelişmesi de tefekkürdür. Aslına bakılırsa tefekkür bizi biz yapan Öz dediğimiz şeydir, zira bu sayede hayatımızı idame ederiz.
Ünlü düşünür, siyasetçi, fikir adamı, bilim adamı olan kişilerin hayatları boyunca hep düşünce aleminde hazırladıkları ürünlerin meyvesi olan Başarıyı nasıl yakaladıkları ve bu başarı merhalelerinin kademelerini nasıl aştıklarını, Biyografilerinden kolaylıkla öğrenebilmekteyiz. Başarı, planın, gayretin ve kaliteli bir amelin getirisidir. Bu Havass olan kesim için de geçerlidir, avam olan kesim için de. Zira Havass (seçkin) ‘ ın öylesi vardır ki kendi mahiyetini derk edemeyişinden dolayı Avam kulvarda yer almıştır. Nice de avam vardır ki seçkinlerden olmuştur.
Tarih, bizim hayatlarımızın gelecekteki veya geçmişteki tasviridir bendenizin görüşünde. Başarılardan ibret alındıkça çağ atlatır, hatalardan ders çıkarılmadıkça tekerrür eder ve acımaz göz yaşlarımıza. İşte insanın öğretmeni olan Tarih, bize tefekkürün, Aşk ehlinin, mutluluğun iksirinin Samimiyet, İnce düşünce, Muhabbette olduğunu göstermektedir. Hz Muhammed’in İslam düşmanlarına bile hoşgörü ile davranması onun Seçkin bir yönetici olduğunun ispatı değil midir? Zira getirdiği din Hoşgörü ve güzel Ahlak dinidir. Yusuf’un kölelikten Padişahlığa çıkması hoşgörüsünün, İlahi aşkının neticesi değil miydi? Örnekler çoğaltılabilir ve hepsinin derinlemesine nüfuz edersek, sebeplerinin Tefekkür – Aşk ekseninde olduğunu görebiliriz. Böylesi bir Vahşet döneminde, birbirinin değerini bilen insanları, güler yüzlüleri, Aşık olanları gördükçe Derin bir nefes alabiliyoruz ciğerlerimize.
Tarih çoğu zaman zalimleri affetmiştir, biz tarihimizi kendimiz yazabilir, doğrularımızı da adil bir terazide tartıp bu kitaba dökebiliriz. (Biz kulumuzun kaderini, kendi çabasına bağlı kıldık – İsra ) İyilerden olup, kendimizi affettirme gayreti gösterebiliriz. Hakk’ın safında olan Havass’tan olabilir, sevip – sevilebiliriz. Zira bizim fıtratımızda vardır muhabbet. Belkide Toprağa olan aşkımızdandır tekrar Turab’a dönüşümüz. Belki de o aleme olan aşinalığımızdandır kalplerimizin, Lafzatullah’ı işittiğinde ki titreyişleri. Kesinlikle samimiyet ve Aşkımızın ciddiyetindendir İnna Lillah ve İnna ileyhi Raciun’lar ile sevdiklerimizi O’na tapşırmaklarımız…
Suriye’deki ateşkes sürdürülebilir olmalı
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Suriye’de sağlanan ateşkesin sürdürülebilir olması gerektiği vurgusunu yaptı.Sözcü Behram Kasımi, Suriye’de çatışmaların durdurulması amacıyla ABD ve Rusya arasında varılan anlaşmaya ilişkin yaptığı açıklamada, “İran İslam Cumhuriyeti her zaman olduğunu gibi Suriye’de ateşkesin sağlanması ve insani yardımların halka ulaştırılmasına destek veriyor” ifadesini kullandı.
Bu ateşkesin IŞİD, Nusra Cephesi ve diğer terör örgütlerini kapsamayacağını hatırlatan Kasımi, bütün dünya ülkelerinin terörizme karşı mücadelede bulunması gerektiğinin altını çizdi.
Önceki ateşkeslere terör örgütlerinin uymadığını dile getiren İranlı Sözcü, “Silah ve finansal kaynakların teröristlere ulaştırılmaması için sınırların en iyi şekilde kontrol edilmesi gerekiyor. Suriye’deki ateşkes sürdürülebilir olmalıdır” diye konuştu.
Washington Suriye Krizi Konusunda Sürekli Olarak Ray Değiştiriyor .Amerika’nın Suriye dosyasındaki etkisi çok düşüktür
Batı Asya konuları uzmanı: “ Amerika, Suriye dosyasında etkisinin çok az olması sebebiyle, sürekli olarak ray değiştirmekte ve çelişkili tutumlar sergilemektedir” dedi.
Batı Asya konuları uzmanı Sadullah Zarei yaptığı röportajda Amerika’nın Suriye’deki askeri konumunu sabitlemesiyle ilgili olarak, Amerika’nın Suriyeli Kürtlerle işbirliği yaptığına değinerek şunları söyledi: “ Suriye’nin kuzeyindeki satranç tahtası bir çıkar çatışması sayfasıdır. Amerikalılar özellikle Haseke ve Rakka çevresi olmak üzere hava kuvvetlerinin bu bölgede konuşlanabilmesi ve bölgede askeri konumunu güçlendirmek için bir ortam hazırlamaya çalışıyor.
Amerikalılar bu hedeflerine ulaşmak için bir yıldır Kürtlerle görüşmelerde bulunuyor.”
Sadullah Zarei Amerika ve Suriyeli Kürtlerin eylemlerinin başarısız olmasına dikkat çekerek şunları söyledi: “ Amerika Birleşik Devletleri Rakka’da Kürtlerle IŞİD’e karşı ortak bir operasyon düzenledi ama nihayetinde operasyonları başarısızlıkla sonuçlandı. Amerika ve Kürtlerin ortak programının yenilgisi ve Amerikalıların Kürtlerle bağımsız Kürdistan adı altında bir bölge oluşturmaya dayalı bir anlaşma sağlaması ihtimali, Türkiye’yi endişelendirdi. Bu yüzden Türkiye, Kürt bölgesinde tehlike hissetti ve Suriyeli Kürtlere karşı çatışma başlattı. Bu çatışmaların sonucu, Cerablus’un kuzeyinde ve diğer bölgelerde Kürt bölgelerinin işgaliydi.”
Batı Asya konuları uzmanı Fırat Kalkanı operasyonunun Amerika’nın zımni desteği ile yürütüldüğünü belirterek şu ifadelerde bulundu: “ Amerikalar daha önce de Kürtlerle ortak programlar yürütüyorlardı; ama onlar bu çatışmaların başlamasıyla birlikte açık bir şekilde ve zımni olarak Türkiye’nin operasyonunu desteklediler. Diğer bir noktada Özgür Suriye Ordusu Salih Müslim liderliğindeki PYD ile çatıştı. Ama Özgür Suriye Ordusunun Suriye’de en güçsüz silahlı grup olduğunu söylemek gerekir.”
Sadullah Zarei Suriye’nin kuzeyindeki çeşitli grupların eylemlerinin Suriye sahnesinden silinmemeye çalışmak için gerçekleştirdiğini belirterek şunları söyledi: “Mevcut şartlarda Suriye’nin kuzeyindeki ve Kürt bölgelerindeki yaşanan değişimler, herkesin bu bölgede bir rol oynamaya çalıştığı bir süreç içerisinde ilerliyor ve hiç kimse bu rollerin birbirini destekleyici ve tamamlayıcı roller olmasını dikkate almıyor. Görünüşe göre gruplar sadece Suriye sayfasından silinmemeye çalışıyorlar. Bu yüzden bölgede sonu belli olmayan bazı eylemler şekilleniyor.”
Zarei, Suriye’nin kuzeyinde Pentagon’un desteği altında olan YPG ve CIA ve Türkiye’nin desteği altında olan ÖSO arasında yaşanan çatışma ile ilgili olarak, “bu ihtilafların kaynağı nedir” şeklinde sorulan soruya şöyle yanıt verdi: “ Amerikalıların aslında Suriye’de istikrarlı bir tutumu yoktur ve bu konun sebebinin CIA ve Pentagon arasında yaşanan ihtilaflar olduğu söylenebilir.”
Sadullah Zarei Amerika Birleşik Devletleri’nin Suriye’deki tutumunun istikrarsız olduğunu belirterek şu ifadelerde bulundu: “Aslında Amerika’nın Suriye’de istikrarsız bir tutumu var. Bu ülke bir gün Suriye’ye askeri bir saldırı düzenlemekten ve Suriye’ye asker sevkiyatından bahsediyor, diğer bir gün ise Esad’ı görevden almaktan bahsediyor. Amerika Kürtlerle birlikten bahsettiğinde, Özgür Suriye Ordusu ile birleşme konusu gündeme geliyor ve siyasi müzakereden bahsettiği zaman da hatta Beşar Esad ile birleşmeyi bile kabul ediyor; ama bu ülke diğer bir taraftan da Beşşar Esad’ın görevden alınması konusunu gündeme getiriyor. Amerika Suriye dosyasındaki etkisinin az olması sebebiyle, sürekli ray değiştiriyor ve çelişkili tutumlar sergiliyor.”
Batı Asya konuları uzmanı, PYD ve Rojava Peşmergeleri (Barzani’ye bağlı Suriyeli Peşmergeler) arasındaki çatışmaların kaynağının ne olduğu hakkında sorulan soru üzerine şunları söyledi: “ Barzani’ye ve Irak Kürdistan’ına bağlı grup, Kürt meselesi konusunda Türkiye ile koordine halindedir. Bu yüzden Mesut Barzani ve Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriye ve Türkiye Kürtleri karşısındaki tutumu birdir. Erdoğan Hükümeti ne zaman Kürtlerle çatışsa, Barzani’de az ya da çok aynı pozisyonda yer almaktadır. Buna bağlı olarak Türkiye ve Suriye Kürtleriyle Irak Kürtleri arasında birçok görüş ayrılığı bulunduğu görülmektedir.”
Sadullah Zarei, PKK liderlerinden Duran Kalkan’ın bu grubun PYD’yi destekleyeceği yönündeki açıklamalarıyla ilgili olarak, “acaba böyle bir destek sağlanabilir mi?” yönündeki soruya şöyle yanıt verdi: “ Öcalan ve Salih Müslim’in partileri arasında stratejik bir ilişki bulunmaktadır. Bu nedenle her ikisi de birbirini desteklemektedir. Ancak Türkiye Kürtlerinin Suriye Kürtlerine etkili bir destek sağlayabilecek bir güçte olup olmadığı konusu şüphelidir. Türkiye Kürtleri şu an Suriye’nin Kürdistan bölgesinde çatışma içerisinde değildir.”
Kurban Bayramınız Mübarek Olsun
Hajıj ailesi olarak tüm İslam âleminin mübarek Kurban Bayramını kutlar, bu bayramın ülkemize, dünyamıza huzur ve mutluluk getirmesini yüce Allah’tan niyaz ederiz.
Kurban bayramı (Arapça: عید الاضحی), Müslümanlarınbüyük bayramlarından biridir. Nakledilen hadisleregöre Allah, Hz. İsmail’in (a.s) bugün Hz. İbrahim (a.s) tarafından kurban edilme emrini vermiştir. Hz. İbrahimoğlu Hz. İsmail’i kurbanlığa götürmüş, ancak Hz. Cebrail (a.s) bir koçla nazil olmuş ve o koç Hz. İsmail yerine kurban edilmiştir. Kurban bayramı günü Mina’da kurban kesilmesi bugünün anısınadır. Haclarını yerine getirmek için Allah’ın evine giden hacıların Mina’da kurban kesmek gibi bazı vazifeleri vardır.
Kurban bayramı günü ve gecesi ibadetler oldukça tavsiye edilmiş, kurban bayramı gecesini dua, namazve yakarışla ihya etmek oldukça fazla faziletlidir. Kurban bayramı günü gusül, kurban bayramı namazı, kurban kesmek, İmam Hüseyin’i ziyaret etmek veNudbe duasını okumak müstahaptır. Kurban bayramı günü oruç tutmak Fıtır bayramı gibi haramdır.
Kurban bayramı günü İslam ülkelerinde resmi tatil ilan edilir ve Müslümanlar bugünü şenlikler içinde kutlamaktadır.
Kurbanın Diğer Adları
Kurban bayramının diğer adları “Aydu’l-Azha” (Azh(d)a bayramı) ve kan bayramıdır. Dehhuda sözlüğünde koyun kesenlerin bayramı diye de anılmıştır.[1] Bugün Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in (a.s) başarıyla çıktıkları sınav ve denendikleri gündür.[2]
Kurbanın Tarihçesi
Rivayetlerin naklettiğine göre Hz. İbrahim (a.s) oğlunu kurban etmekle görevlendirildiğini görür. Hz. İbrahim (a.s) Allah’ın emrini yerine getirmek için oğlu Hz. İsmail’le (a.s) birlikte Mina’ya gider. Mina’da birinci Cemreye vardıklarında şeytan ona mücessem (somut) olur ve Hz. İbrahim (a.s) ona doğru yedi taş atar ve sonra ikinci ve üçüncü cemrelerde de şeytana yedi taş atar. Bu üç cemreyi taşlamak haccın ibadetlerindendir.
Kurban kesme esnasında Hz. İbrahim (a.s) oğlunu yere yatırmış ve keskin bıçağı boğazına dayamıştır, ancak bıçak kesmemiş ve sonunda baba ve oğlun Allah’ın emrine tam olarak teslim oldukları anlaşıldıktan sonra Allah, onun amelini kabul etmiş ve Hz. Cebrail (a.s) oğlunun kurban edilmesinin yerine bir koç getirmiş ve o koç kurban edilmiştir.[3]
Kurban Bayramı Gecesi Amalleri
İmam Cafer Sadık’ın (a.s) babasından naklettiği bir rivayette şöyle buyurmuştur: “İmam Ali (a.s) kendisini fariğ etmek için yıldan dört geceyi severdi; Recep ayının birinci gecesini,Şaban ayrının ortasına ait geceyi, Fıtır bayramı gecesi ve Kurban bayramı gecesi.” Öyle anlaşılıyor ki fariğ olmaktan maksat, o geceyi ihya etmek için ibadetler için fariğ olmaktadır. Nitekim kurban bayramı gece ve gündüzünde İmam Hüseyin’i (a.s) ziyaret etmek müstahaptır.[4]
Kurban Bayramı Günü Amelleri
Kurban bayramı günü oldukça faziletli bir gündür. Bugünün amelleri birkaç şeydir:
Gusül: Allame Meclisi’nin dediğine göre bugün içinde gusül almak tekitle müstahaptır. Öyle ki bazı ulemalar vacip olduğunu savunmuştur.
Kurban bayramı namazı: fıtır bayramı namazı gibi kılınır. Kurban bayramı namazı meşhur Şia fakihlerinin görüşüne göre İmam Mehdi’nin (a.s) gaybeti döneminde tekitle müstahaptır (ister cemaatle isterse ferdi olarak kılınsın).
Kurban bayramı namazından önce ve sonra okunması tavsiye edilen duaların okunması müstahaptır. En üstün dua, Sahife-i Seccadiyenin kırk sekizinci duasıdır. Duanın başı şu şekildedir: «أللّهُمَّ هذا يَومٌ مُبارَك» ancak kırk altıncı duanın okunması daha iyidir.[5]
Nudbe duası: bugün ve diğer bayram günlerinde nudbe duasının okunması müstahaptır.
Kurban kesmek: bugün kurban kesilmesi tüm Müslümanlar için müstahaptır. Bazı ulemalar maddi gücü olanların kurban kesmelerini vacip bilmektedir. Bayram namazından sonra bir miktar ondan yemek müstahaptır.[6] Kurban kesildiği sırada İmam Sadık’tan (a.s) nakledilen şu duanın okunması müstahaptır:
«وَجَّهْتُ وَجْهِی لِلَّذی فَطَرَ السَّمواتِ وَ الارْضَ، حَنیفاً مُسْلِماً وَ ما أنَا مِنَ الْمُشْرِكینَ، إنَّ صَلاتی وَ نُسُكی وَ مَحْیای وَ مَماتی لِلّهِ رَبِّ الْعالَمینَ، لا شَریكَ لَهُ، وَ بِذلِكَ أُمِرْتُ وَ أَنَا مِنَ الْمُسْلِمینَ. اَللّهُمَّ مِنْكَ وَلَكَ، بِسْمِ اللّهِ وَاللّهُ اَكْبَرُ. اَللّهُمَّ تَقَبَّلْ مِنّی»[7]
Nakledilen bir hadiste İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İmam Ali bin Hüseyin veİmam Muhammed Bakır (a.s) kurban etini üçe ayırırlardı: bir bölümünü komşulara verirlerdi, bir bölümünü ihtiyaç sahiplerine ve bir bölümünü de ev halkı için ayırırlardı.”[8]
Bugüne ait meşhur tekbirlerin söylenmesi: bugünlerde hac mevsiminde ve Mina sahrasında olanların on beş namazın ardından bu tekbirleri okuması, yani bayram günü öğlen namazından başlamalı, onüçüncü günün sabah namazına kadar devam etmelidir. Ancak orada olmayanlar on namazdan sonra onu söylerler. Bayram günü öğlen namazından başlarlar on ikinci günün sabah namazına kadar. O tekbirler Kâfikitabının nakline göre şunlardır:
«اَللهُ اَكْبَرُ اَللهُ اَكْبَرُ، لا اِلـهَ اِلاَّ اللهُ وَ اللهُ اَكْبَر اَللهُ اَكْبَرُ، و للهِ الْحَمْدُ اَللهُ اَكْبَرُ عَلی ما هَدانا ااَللهُ اَكْبَرُ عَلی ما رَزَقَنا مِنْ بَهیمَةِ الانعامِ وَ الْحَمْدُ لِلّهِ عَلی ما أبْلانا»[9]
İmam Hüseyin’in (a.s) ziyaret edilmesi.[10]
Kurban Bayramında Oruç Tutmanın Hükmü
Kurban bayramı günü oruç tutmak, Ramazan bayramında oruç tutmak gibi haramdır.[11]
Hac İbadetlerinde Kurban Kesmek
Hacıların kurban bayramı günü gittikleri yer Mina’dır. Mina topraklarında yapılması gereken ibadetler üç tanedir:
Cemrelerin taşlanması
Kurban kesmek
Saçların kısaltılması veya tıraş edilmesi.
Akabe cemresinin taşlanmasından sonra kurban kesilir.[12]
Hacda Kurban Kesmenin Şartları
Temettü haccını yerine getirenlerin deve, sığır veya koyun kesmeleri vaciptir. Elbette deve ve daha sonra sığır kesilmesi daha iyidir. Üç hayvan dışındaki hayvanların kurban edilmesi yeterli değildir.[13] Müstahap ihtiyat gereği kurban eti üçe ayrılır: bir kısmı hediye, bir kısmısadaka ve bir kısmını yemek.[14]
İslam Ülkelerinde Kurban Bayramı
Kurban bayramı, İslam ülkelerinin resmi tatillerinden biridir. Bir günden bir haftaya kadar bugün resmi tatil ilan edilir. İslam ülkelerinde bugün şenlikler ve kutlamalar içinde geçer.İran İslam Cumhuriyetinde bugün resmi tatildir.[15]
http://tr.wikishia.net/view/Kurban_Bayram%C4%B1
WİKİSHİA.NET
Kaynakça
1.↑ Dehhuda, lügat name, koyun kesenler maddesi.
2. Ziyaabadi, Seyyid Muhammed, Hac bernamei tekamül, s. 332.
3.Saffat, 104, 105.
4.↑ Meliki Tebrizi, Mirza Cevad, el-Murakabat, s. 371.
5. Meclisi, Zadu’l-Mead, s. 426, 427.
6. Meclisi, Zadu’l-Mead, s. 426, 427.
7. Meclisi, Zadu’l-Mead, s. 426, 427.
8. Seyyid İbn Tavus, İkbal, s. 451.
9. Kuleyni, el-Kafi, c. 4, s. 517.
10. Kummi, Abbas, Mefatihu’l-Cinan, s. 445.
11. Necefi, Cevahiru’l-Kelam, c. 16, s. 324.
12.Atai İsfahani, Ali, Esrar Hac, s. 123, 126.
13. İmam Humeyni, Menasik-i Hac, s. 207.
14. İmam Humeyni, Menasik-i Hac, s. 213.
15. Cam cam online, Sazman Tebligatı İslami websitesi.
Bibliyografi
Dehhuda, Ali Ekber, lügat name.
Humeyni, Seyyid Ruhullah, Menasik Hac, müessese tanzim ve neşri asar İmam Humeyni (r.a), ş. 1386.
Seyyid Bin Tavus, İkbalu’l-A’mal, Tahran, Daru’l-Kutubu’l-İslami, ş. 1367.
Ziyaabadi, Seyyid Muhammed, Hac Bername Tekamül, Tahran, Daru’l-Kutubu’l-İslami.
Atai İsfahani, Ali, Esrar Hac, Kum.
Kummi, Şeyh Abbas, Mefatihu’l-Cinan, Kum, Usve.
Kuleyni, Muhammed Bin Yakup, El-Kafi, Tahran, Daru’l Kutubu’l-İslami.
Meclisi, Muhammed Bakır, Zadu’l-Mead, Kum, Cilve Kemal, ş. 1389.
Meliki Tebrizi, Mirza Cevad, El-Murakabat, Beyrut, Daru’l-İ’tisam.
Necefi, Muhammed Hasan, Cevahiru’l-Kelam, Beyrut, Daru ihyau’t-Turas el-Arabi, ş. 1362.
http://tr.wikishia.net/view/Kurban_Bayram%C4%B1
WİKİSHİA.NET
“Lanetlenmiş Al-i Suud’un Haremeyn-i Şerifeyn’i Yönetmeye Hakkı Yok”
İmam Hamanei Mina faciasına ilişkin olarak; “Sekiz bine yakın kişi şehit oldu. Ancak İran dışında hiçbir ülke bir tepki göstermeyerek sessiz kaldı” dedi.
İmam Hamanei bugün sabah Mina ve Mescid-i Haram şehitlerinin yakınlarıyla gerçekleştirdiği görüşmede; Al-i Suud’un bu olaydaki ihmalinin, bu Şecere-i habise-i mel’une’nin(lanetlenmiş soy) Haremeyn-i Şerifeyn-i idare etmede ve yönetmedeki liyakatsizliğini bir kez daha ispatladığını belirterek şunları söyledi:
“Eğer doğru söylüyorlarsa ve gerçekten de bu olayda suçsuzlarsa İslami ve uluslararası inceleme heyetinin olayın gerçeğini yakından incelemesine ve olayı aydınlatmasına izin versinler.”
İmam Hamanei Mina faciası şehitlerinin aileleriyle gerçekleştirdiği görüşmenin geçen yıl yaşanan acı olayı hatırlattığını belirterek şu ifadelerde bulundu: “Mina faciası ve İranlı hacıların ibadet esnasında, susuz ve güneşin altında hayatını kaybetmesi derinden üzücü ve asla unutulmayacak bir olaydır. Tabi bu olayın siyasi, sosyal, ahlaki ve dini olarak ta çeşitli boyutları bulunmaktadır ve asla unutulmamalıdır.
Geçen yıl ailelerin, yakınlarını kaybettiği haberini almaları ve onların cenazelerinin getirilmesi çok zor bir olaydı ama o azizlerin, şehitlerin zümresinde Allah’ın rahmetine ve mağfiretine mazhar olacağı bu musibet karşısında teselli vesilesi olmalıdır.”
İmam Hamanei yaklaşık yedi bin hacının Mina faciasında şehit olmasına değinerek, diğer ülkelerin bu acı ve ağır olay karşısında neden sessiz kaldığı konusunda ciddi eleştirilerde bulundu.
İmam Hamanei, hükümetlerin ve hatta siyasi aktivistlerin, âlimlerin, aydınların ve İslam Dünyasının önde gelenlerinin 7 bin masum hacının şehit olması karşısındaki sessizliğini “ İslam Ümmetinin başındaki büyük bir bela” olarak nitelendirerek şunları söyledi: “Mina gibi zor ve acı olaylar karşısında duyarlı olmamak, İslam Dünyası için gerçek bir musibettir.”
İmam Hamanei Suudi yetkililerin hatta bir özür bile dilememelerinin onların ahlaksızlığının boyutunu gösterdiğini belirterek sözlerine şöyle devam etti: “Hatta bu olayda bir kasıt olmasa bile, siyasi bir iktidar ve egemenlik için bu kadar ihmal ve liyakatsizlik bir suç sayılır.
Bir rejim kendisine gelir bile sağlayan Allah’ın misafirlerini idare etmede aciz kalıyorsa, benzer dönemlerde Mina faciası gibi olayların tekrarlanmayacağının bir garantisi var mı?
İran halkı Al-i Suud’un cehaleti ve sapkınlığı karşısında cesurca direnmiş, Kurani ve hak duruşunu gururla dile getirmiştir. Diğer milletler ve ülkeler de Suudilerle cesurca mücadele etmelidir.
Suudilerin liyakatsizliği ve Allah’ın evini ziyaret eden hacılar için onlar tarafından meydana getirilen güvensiz ortam, gerçekten de bu hükümetin Haremeyn-i Şerifeyn’i idare etmeye liyakatleri olmadığını göstermiştir ve bu gerçek İslam Dünyası tarafından görülmeli ve kabul edilmelidir.”
İmam Hamanei Mina faciasının diğer bir boyutunu insan hakları savunucusu olduğunu iddia edenlerin ölümcül sessizliği olarak nitelendirdi.
İmam Hamanei insan hakları savunucuları olduklarını iddia edenlerin bazı ülkelerde yargı kararlarının uygulanması karşısındaki siyasi ve medya tartışmalarına değinerek şunları söyledi:
“Bir hükümetin görevini yerine getirmedeki ihmali ve yaklaşık 7 bin masum insanın hayatını kaybetmesi karşısında tam anlamıyla sessiz kalınması, uluslararası insan hakları savunucuları olduğunu iddia edenlerin sahte yüzlerini ortaya çıkarmıştır. Uluslararası kuruluşlara ümit besleyenler bu olaydan ders çıkarmalı ve ibret almalıdır.”
İmam Hamanei inceleme heyetlerinin oluşturulmasının İslami ülkeler ve insan hakları savunucuları için vacip ve gerekli olduğunu belirterek sözlerine şöyle devam etti: “Bu acı olayın üzerinden bir yıl geçmesiyle birlikte, görsel ve yazılı belgelerin incelenmesi olayın hakikatini belirli ölçüde aydınlatacaktır.
Eğer Al-i Suud Mina faciasında ihmali olmadığından eminse, para ile insanları susturmamalı ve inceleme heyetinin olayı yakından takip etmesine izin vermelidir.”
İmam Hamanei konuşmasının başka bir bölümünde Suudi rejimini destekleyenlerin bu rejimin Mina faciasında işlediği cinayetlere ortak olduğunu belirterek şunları söyledi: “Suudi rejimi Amerika’nın desteği ile apaçık bir şekilde Müslümanların karşısında durmaktadır ve Yemen’de, Suriye’de, Irak’ta ve Bahreyn’de kan dökmektedir. Bu yüzden Amerika ve Riyad’ı destekleyen diğer ülkeler Suudilerin cinayetlerine ortaktır.”
İmam Hamanei bu rejimlere bağlı medyanın Mina faciasını örtbas etmek için Şii ve Sünni ya da Arap ve Acem tartışması çıkarmaya çalıştığına değinerek şunları söyledi: “Suudi rejimini destekleyen medya, Mina’daki çoğunluğu İranlılardan oluşan 7 binden fazla şehidin Ehl-i Sünnet’ten olduğu yalanını tekrarlamaya devam ediyor.
Al-i Suud ve onların yetiştirdiği cellat teröristler, Suriye’de, Yemen’de ve Irak’ta Arap halkını katletmektedir. Bu yüzden Al-i Suud ve Batı’nın söylentilerinin aksine, Suudiler Arap halkının destekçisi değildir ve Mina olayının medyanın uydurduğu Arap ve Acem kavgasıyla alakası yoktur.
Olayın gerçeği Suudilerin İslam Dünyasında nefret edilen bir grup olmasıdır ve onlardan bazıları bilerek ve bazıları da bilmeyerek Müslümanlara düşmanlıkla meşguldür ve İslam dünyası onlar karşısında durmalı ve Suudilerin Amerika ve İngiltere gibi habis liderlerinden uzak durmalıdır.”
İmam Hamanei konuşmasının sonunda Dışişleri Bakanlığı, Hac Kuruluşu ve Şehitler Vakfından Mina faciası karşısında sorumluluklarını ciddi bir şekilde takip etmesini ve yerine getirmesini istedi.
İmam Hamanei’nin konuşmasından önce Hac ve ziyaretler konusunda Velayet-i Fakihin Temsilcisi Hüccet’ül İslam ve’l Müslimin Gazi Askeri 8 Eylül 1978 yılında Mekke’deki kanlı Cuma ve 2015 yılında yaşanan olaydan dolayı başsağlığı dileyerek şunları söyledi: “Mina ve Mescid-i Haram faciası aileleri acıya ve yasa boğmuştur. Bu üzücü Mina faciası Al-i Suud’un kötü yönetiminin ve liyakatsizliğinin bir sonucudur.”
Pentagon İddia Etti;İran Savaş Gemisi ‘‘ABD Uçak Gemisine’’ Rota Değiştirdi
ABD donanmasına ait uçak gemisi, Fars körfezinde İran savaş gemisinin yaklaştığını görünce, rotasını değiştirmek zorunda kaldı.
ABD savunma bakanlığı, Fars körfezinde tehlike hisseden uçak gemisinin rotasını değiştirmek zorunda kaldığını duyurdu.
Pentagonun iddiasına göre; İran savaş gemisi ile ABD uçak gemisi arasında ki mesafe 90 metreye inince, ABD uçak gemisi bunu tehdit olarak algıladı ve hızla rotasını değiştirdi.
İran donanma komutanlığı, ABD savunma bakanlığının iddiasına herhangi bir yanıt vermedi.
ABD donanmasına ait filolar, son yıllarda Arap ülkelerinin güvenliğini sağlamak bahanesiyle, Fars körfezinde bulunmakta.
ABD donanmasına ait 5. Filo, Bahreyn’de üslenmiş durumda.