
کارگر
Zarif: Hem Şii hem Sünniler terörizmin kurbanı
Dışişleri Bakanı Zarif, Medine'de yaşanan patlamaya tepki göstererek, “Artık teröristlerin geçmediği, ihlal etmediği kırmızı çizgi kalmamıştır” dedi.
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, dün sosyal paylaşım sitesi Twiter'den yaptığı açıklamada, “Teröristlere karşı birlikte olunmaması halinde hem Sünni hem Şii müslümanların kurban olmaya devam edecek” diye belitti.
Daha önce de İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi, Suudi Arabistan’ın Mescid-i Nebevi yakını ve Kadif bölgesinde yaşanan patlamaları kınamıştı.
Behram Kasımi, patlamalarda hayatını kaybedenlerin yakınlarıyla dert ortaklığı içinde olduklarını bildirirken; İran’ın daha önce de vurguladığı gibi terörizmin her çeşidinin dünyanın neresinde olursa olsun kınanması gerektiğini ve bununla mücadele için, terörizmin yayılmasına neden olan sebeplerinin bulunarak ciddi olarak mücadele edilmesi gerektiğini bildirdi.
Kasımi, bugün bölgede kontrol edilemeyen terörizmin hiçbir sınır ve milliyet tanımayan bir bela olduğunu ve buna karşı bölgesel ve uluslararası ortak işbirliğinin dışında da mücadele yolunun olmadığını söyledi.
Medine'de Mescid-i Nebevi yakınında ve Suudi Arabistan'ın doğusunda yer alan Kadif bölgesinde bir camide meydana gelen patlamalarda 4'ü güvenlik görevlisi 6 kişi ölürken 5 kişi de yaralandı.
Zarif:Teröre karşı mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, İstanbul, Bağdat ve Dakka’da son dönemde meydana gelen terör saldırılarıyla ilgili attığı Twitte, “Teröre karşı mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz” diye paylaşımda bulundu.
Zarif, Twitter hesabından paylaştığı yazısında, “Bu terör eylemlerinin arkasında birileri varken ve onların ideolojileri yenilgiye uğramamışken, mücadeleden vaz geçmemeliyiz ve vaz geçmeyeceğiz de” cümlesine yer vedi.
İran Dışişleri Bakanı’nın bu Tweetini son günlerde Türkiye, Bengladeş ve Irak’ta meydana gelen ve birçok kişinin ölümüyle sonuçlanan terör olayları nedeni ile attığı belirtildi.
KADİR GECESİ
-‘Velayetsiz Kadir Gecesi’nin ihyası temizliği yapılmadan kılınan namaz gibidir’
‘’Biz Kur’an-ı Kadir gecesinde indirdik….’’
‘’Bilirmisin nedir Kadir gecesi?’’
‘’Bin aydan daha hayırlıdır Kadir gecesi….’’
‘’O gece Rab’lerinin izniyle Ruh ve melekler, her türlü iş için iner de iner….’’
‘’Artık o gece bir esenliktir gider….’’
Ta Fecir sökünceye kadar….’’
Evet! Beşeriyetin hayat kaynağı Kur’an-i kerim ilahi sırların perdesini aralıyarak bir gecenin bin ayda daha hayırlı olduğunu beyan ederek ona Kadir gecesi adını verir. Kadir: “Mevki, şeref, değer, azamet, itibar, kudret sahibi, güçlü ve Allah’ın isimlerindendir.” Kur’an-i kerimde 50’den fazla yerde geçmektedir.
Bu gecenin bin aydan daha hayırlı olduğunu açıklayan Kur’an-i kerim, insaniyet mektebine uyarı yaparak Kadir gecesinin kadrini bilmelerini ister. Kadir gecesi bir insan ömrünün ortalama olarak seksen yılından fazlasına tekabul eder; oldukca düşündürücü bir rakam! Akıllara durgunluk veren ilahi sırrın gizlendiği bir gece; melekler durmadan arzla sema arasında suratla gidip gelmekte, bir haber var hemde önem arzetmekte! Evet! Bütün evreni ilgilendiren bir haber; ins ve cinin beklediği bir haber; melekler uçuşuyor şevku şadi içinde, zira Nubüvvet, Risalet, imamet tacı giydirilecek bu gecede Hz. Muhammed’e (s.a.a); bütün alemler cezbe halinde rahmet peygamberi görevlendirilmiştir Kadir gecesinde.
Evet! Cibrili Emin Muhammed’in(s.a.a) yanıda durmuş saygı ve edeple, verilmiş ilahi görevi iblağ edecektir mana alemindeki merasimde, Ruh ve bütün cunudussemavati vel erd toplanmış mana ile maddenin birleştiği alemde; Cebrail gece merasiminin açılış konuşmasını başlatır Oku emrile: ’’Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini öğreten, kalemle yazmayı öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir.’’ (Alak suresi)
Evet! Gece oldukca mana dolu bir gece, beşeriyetin yol haritası çiziliyor bu gecede; Buna binaen ilk emir ‘oku’ diyor mevlayı layazal insan oğluna;Kur’an’ın ilk emri oku diyor; oku kendini oku, ilim, marifet, hikmet var sende, sen ilahi esrarın hazinesisin oku, kendini tanımık için oku ki Rabbini tanımış olasın, oku Rabbini tanı, tanı ki dünyadaki görevinin ne olduğunu bilmiş olasın, görevini bilmeyen ne kendini tanımıştır nede Rabbini; nerden bilsin Kadir gecesinin kadrini!
Evet! (Bin aydan hayırlı) olan Kadir gecesinden haber veriyor bize yaratan! Düşün tefekür et; bu geceye değer, kıymet veren gerçeği bulmaya çalış ki dünya pazarında kayb ettiğin insaniyet kimliğini bulmuş olasın!
Bu geceyi idrak etmeye çalış; Kur’an’i kerim senin için inmiştir Hz. Muhammed’in (s.a.a) sinesine; ilahi kelam Kur’ani kerim Nebiyi ümminin sinesinden davet ediyor insanı insaniyet kimliğini Muhammed’in (s.a.a) elinden almaya; Aliyel Murteza (a.s) Velayet görevini almış durmuş peygamberin yanında; senin kimliğini, zatını ve sendeki varolan seni senille tanıştırmak için gönderilmişler bu gecede; çünkü senin sen olman için rahmet peygamberini elçi olarak göndermiştir sana. Zalimin zulmundan mazluma kurtulma müjdesi verilmiştir bu gece; bütün hüviyeti elinden alınmış ruhen ve bedenen köleleştirilmiş insanlara özgürlük müjdesi var bu gecede; insaniyet mektebinin yeniden inşası var oku emrile bu gecede; üstün ahlakla insanlığa ahlak abidesi olarak gönderilen Ahmed Muhammed Mustafa (s.a.a) var bu gecede.
Evet! Kimdir dersen Muhammed (s.a.a) Rahmet peygamberidir alemler, haberini vermiştir Allah bize; Allah yüce bir değer vermiştir peygamberine ve şöyle demiştir kelamı olan Kur’ani kerimde:
‘’Resulüm! Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik’’21/107 ve şöyle devam eder mevla:
O gün her ümmetin içinden kendilerine birer şahit göndereceğiz. Seni de hepsinin üzerine şahit olarak getireceğiz. Ayrıca bu Kitab’ı da sana, herşey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.’’16/89
Evet! Bütün alemlere rahmet olan peygamber, bütün insalara şahitlik yapacaktır yavmi mehşerde!..
Düşün şimdi sen tekrar düşün bak bu bin aydan daha hayrlı olan gecede, kim durmuş bu büyük merasimde en önünde, ve bütün mana alemi secde halinde, şükür secdesi yapıyorlar çünkü ilahi velayetin sorumluları belli oldu bu gecede; artık velayet çizgisi belirlendi yol haritası ile birlikte, ta kıyamete kadar bu gecede! İlahi emanet olan velayet, sahibine verilmiştir bu gecede! Devam edecektir ilahi velayet nesli Muhammed’le (s.a.a), ta kıyamete kadar. Evvel imam Ali bulunmuştur Kadir gecesinde ki merasimde! Erzi edeple durur peygamberin yanında; İtaatta kusur etmez hayatını vakfetmiştir Allah elçisi Muhammed’e(s.a.a). Evet! Resuli Ekrem beraberinde götürmüştü Ali’yi bu manevi merasime, çünkü peygamberden sonra velayet görevi kime verileceği belirlenecekti bu gecede! Ali’ye işaret etmişti peygamber o kundakta iken; Evet! Bu gece belirlenmiştir canişini peygamber; ilanını yapmıştır peygamber Gadri Hum denilen yerde!..
Niçin bu geceye Kadir gecesi ismi verilmiştir?
‘’Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır.’’3/190
Akıl sahiplerini muhatap alan Allah, insanın dikkatını yerle gögün, gece ile gündüz nasıl bir düzen içinde işlediğine çekmektedir. İlahi ayet olan gece ve gündüz ilahi kanunlara göre işlemektedir. Gece, güneşin batmasından güneşin doğmasına kadarki süreye verilen isimdir. Yaradılış itibarile hiç bir gecenin diğer bir geceye üstünlüğü yoktur zira aynı özellikleri taşımaktalar. Ancak gece ve gündüze değer veren o gecede veya gündüzde gerçekleşen olay ve hadiselerdir. Buna binaen Kadir gecesinde gerçekleşen manevi ve maddi değerler akıllara durgunluk veren mucizevi olaylardır. Kadir gecesinde vukubulan manevi hadiselerden bir kaçını ele alarak neden bu geceye Kadir gecesi denilmiştir sorusunun cevabını almış olalım!.
1-Alemlere rahmet olarak göderilen rahmet peygamberi Hz. Muhammed’e (s.a.a) bu gecede giydirilmiştir, nubuvet, risalet ve imamet tacı onun başına; madde ve mana aleminin manevi varlıkları hazır bulunmuşlar bu merasimde; ins ve cin aleminin manevi şahsiyetleride bulunmuşlardır nubuvet, risalet ve imamet merasiminde. Bu gecede; bütün evrendeki manevi şahsiyetlerin bir araya geldiği bir geceye Kadri yüce ismi verilmiştir Kur’an’ın indiği geceye! Evet! aydınlatıcı nur ve misbahul hüda olarak tanıtmıştır yer ve gökteki olanlara; mevla son peygamerini bu gecede mebus kılmıştır kaffeten linnasa! „Sen olmasaydın ben eflaki yaratmazdım” demiştir Ona!
Allah’ın habibi alemlere rahmet peygamberi ve insanlara hidayet yolunu gösteren siracen ve munira olan Muhammed (s.a.a) nubuvet, risalet ve imamet göreviyle görevledirilmiştir bu gecede!..
2-İnsanlığın hidayet kaynağı muttekilerin yol göstericisi, mümin gönüllerin şifası yüce rabbimizin kelamı Kur’an-i kerim bu gecede indirilmiştir Hz. Muhammedin (s.a.a) sinesine!.
3-Bütün melaikelerin ve ruhun da aralarında bulunduğu bu büyük merasimin bu gecede olması diğer gecelere nisbetle ilahi bir imtiyazdır Kadir gecesine; bütün mana aleminin huzur bulduğu bu ilahi merasimde Ruhunda bulunması geceye ayrı bir özellik verilmiştir.
Ruh kimdir: İmam Sadık’tan (s.a) sormuşlar Ruhdan murad Cibrili eminmidir? İmam buyurmuş Cibrili emin meleklerdendir ruh ise meleklerden üstün bir kimliğe sahiptir buyurmuşlardır.
4-Bu gecenin azametine binaen yüce rabbimiz rahmet, bereket ve mağfiret kapılarını kullarına açmıştır. Bu gecede yapılan ibadet ve ta’atlar bin aydan daha hayırlı kabul edilecektir.
5-Melekler ve ruh Rabbilerinin izni ile her emir için iner dururlar; bu gece beşeriyetin yaşam haritasının tanziminde görev almış olanlar ilahi emirleri birbir yerine getirmek için iner dururlar, zira bir yıllık mukadderatı Allah’ın verdiği emirle belirlerler.
6-Bu gece öyle bir gecedir ki esenlik, rahmet, ilahi berektle donatılmış manevi bir gecedir. Peygamberin nubüvvet, risalet ve imameti, Kur’an-i mecidin bu gecede inmesi geceye değer kıymet ve üstünlük vermiştir. Allah’ın gaybi kuvvetlerinin bu gecede hazır olmaları ayrı bir imtiyaza sahip kılmıştır bu geceyi; Allah kullarına rahmet kapısını açmıştır bu gecede; Allah kullarını af etmek için özel günler özel geceler özel aylarla almak ister rahmet sofrasının başına; buna binaen Kadir gecesini bin aydan hayırlı kılmışt el açıp yalvaran kullarına.
Kadir gecesi hangi gecedir?
‘’leyletül kadr’’ Kadir gecesinin Ramazan ayında olduğ kesindir. Bakara suresinin 185. Ayeti şöyle buyurur: ‘’Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. 2/185
Kur’an-i kerimin Ramazan ayında indiği kesin hükümle beyan edilmiştir; Kadir geceside Kur’an’ın indiği gecedir ‘’Biz Kur’anı Kadir gecesinde indirdik’’ hükmüyle sabitleşmiştir; ancak Ramazan ayının gecelerinden hangi gecededir sorusu cevap beklemektedir. Bu konuda müfessirler farklı farklı gecelerde olduğunu söylemişlerdir, bazıları bir-yedi- ondokuz- yirmibiri- yirmiüçü- yirmiyedi ve yirmidokuz demişlerdir, ama meşhur olan ise son ongünde olması söylenmiştir; yirmibir ve yirmiüçüncü gecelerde olduğu sahih senedle söylenmiştir. Rivayet olunur ki Peygamber Ramazan ayının son on gününü hep ibadetle geçirirdi. İmam Sadık’tan (s.a) sormuşlardır buyurmuşlardır ki: Yirmibir ile yirmiüçüncü geceler de arayın zira bu iki geceden biri Kadir gecesidir. Diğer bir rivayette ise imam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Taktir mukadderat ondokuzuncu gecededir; onun tehkimi ise yirmibirinci gecededir; yirmi üçüncü gecede imzalanmış ve hitam bulmuştur. Ehl-i Beyt rivayetlerinin ekserisi yirmiüçüncü gece olduğunu işaret etmişlerdir. Ehl-i Sünnet ise yirmiyedinci gece üzerinde ittifak etmişlerdir.
Neden Kadir gecesi geceler arasında gizlenmiştir?
Kadir gecesinin geceler arasında gizli olması, insanın arzu ve iştiyakını artırmaktadır; çünkü gizlenmiş bir şeyin cazibesi insanı etkisi altına alır ve onu görme ve ondaki faziletten dah çok istifade etme arzusu gelişir. Bu nedenledir ki insanlar Ramazan gecelerine önem vermiş olsunlar; bir rivayette şöyle deninir:“Allah cellecelaluhu rızasını ibadetler arasına gizlemiştir ki insanlar bütün ibadetlere önem vererek yerine getirmiş olsunlar, gazabini de günahlar arasına gizlemiştir ki insanlar günah işlemekten uzak dursunlar; dostlarını insanlar arasında gizlemiştir ki insanlara ihtirtam edilsin, duanın kabulunu dualar arasında gizlemiştirki insanlar çeşitli yalvarışlarla Allah’a yalvarmış olsunlar;İsmi azamı isimleri arasında gizlemiştir ki tüm isimleri büyük bilerek Allah’ı isimleriyle ansınlar; ölümü gizlemiştir ki insan her an kendini ölüme hazırlamış olsun.”
Kadir gecesi bu ümmete mi hastır yoksa diğer ümmetlerde de varmıydı?
Kadir suresinin metninden anlaşıldığı kadarıyla Kur’an’ın indiği ve peygamberin Risalet görevi aldığı gecenin ismi Kadir gecesi olmuştur. Daha önceki ümmetler de böyle bir gecenin olduğunun haber verilmemekte; bu gecenin Muhammed (s.a.a) ümmetine hediye edildiğini peygamberimiz şöyle buyurur: “Kerim olan Allah, hiç bir ümmete nasip etmediği Kadir gecesini ümmetime hediye etmiştir.” diyerek Kadir gecesinin bu ümmete verildiğini beyan eder.
Kadir gecesi muhtelif bölgelerde ve kıtalarda nasıl değerlendirilmesi yapılır?
Bilindiği gibi kameri aylar kıtalar ve bölgelerde aynı değildir, bir yerde ayın biri olurken diğer bir ülkede ikisi olma ihtimalı olabilir. Bu farklılık gecenin kutsiyetinde bir değişiklik meydana getirmez; zira evren içindeki yeri sabittir. Madde ile mana aleminin birleştiği noktadaki alemde bu ilke değişmez, zira Kadir gecesindeki büyük merasim yaşadığımız dünyada gerçekleşmiş değildir; belki bulunduğumuz dünyanın içinde oluşmuş bir alemde merasim gerçekleşmiştir. Meleklerin, Ruhun ve mana alemindeki cunudus’semavati velard’ın peygamberlik görevinin verildiği bir gecede nasıl Cebelünur ve etrafını tehayul edebiliriz, belki aynı mekanın içinde madde ile manayı birleştirerek oluşturulmuş bir alanda gerçekleştirilmiştir. Bu alanda bir iki geceler yoktur her nerde Ramazanın yirmiüçüncü gecesi varsa Kadir gecesi orda vardır.
Bin aydan hayırlı olan Kadir gecesi evrensel bir gecedir nasıl ki Peygamberi ekrem bütün evrene rahmet peygamberidir görevi aldığı gecedeki değer ve kıymet evrenin tamamına aittir. Bu yüce değeri belli kalıplara sokarak madde ile görmek doğru birşey değildir, belki dönen eflakın tümünde seyr eden bir gecedir. Bin aydan hayırlı kılınmış bir gece evreni kucaklayan rahmet peygamberinin ilahi velayet görevinin yüklediği gecedir, beşeriyetin değil yaratılmış varlık aleminin dengede durabilmesi için verilmiş evrensel bir görevdir; gecenin değeri bu ilahi velayeti verildiği gece olmasındadır; o gün ve bu gün Ramazanın yirmi üçüncü gecesini ihya ederken velayet mihverli ihya edilmesi gerekirki bin ayda yapılmış ibadetin kabulune mazhar olasın; velayetsiz Kadir gecesini ihya etmek temizliği yapılmadan kılınan namaz gibidir!…
WELAYET
Hz. Ali ve Kuran-ı Kerim
-Kamil insanın dengi olan Kuran’ın kendisi kâmil insan hükmündedir;
Hz. Ali’nin (a.s) sözlerinde Kuran’ın varlığı ve Kuran hakkındaki kılavuzluklarının başlıca öğeleri, üç temel esasa dayanmaktadır:
1- Ali’nin (a.s) sözlerinin içeriğinin Kur’anî içerikle uyumu, konularının Allah’ın kitabının ayetleriyle delillendirilmesi ve Kur’anî konuların Hz. Ali’nin (a.s) sözlerindeki zuhuru.
2- Müminlerin Emiri’nin (a.s), Kur’an^’ın özel ayetlerini şahit olarak göstermesi ve bazı özel durumlarda hikmet dolu Kur’an’ın ilahi ayetlerine sarılması.
3- Ali b. Ebi Talib’in (a.s) diliyle Kuran-ı Kerim’in hakikatlerinin tanıtımı, daveti ve beyanı.
İlk ve ikinci maddelerde yer alan başlıca öğelerin, üçüncü maddede yer alan öğelerden temel farklığı şudur ki ilk iki maddenin başlıca öğesi içeriden Kuran-ı Kerim ile irtibat halinde olması, ama 3. maddenin dışarıdan irtibat halinde olmasıdır. Bu yüzden önceki iki öğeyi Kuran tefsiri ve Kuranî kavramların açıklanması ve üçüncü öğeyi ise Kuranî ilimler ve temel esaslarını tanıma türünden kabul etmek mümkündür. Başka bir ifadeyle birinci ve ikinci maddelerin temel sonucu, Kuran’ın ne dediğidir. Ama üçüncü maddenin temel sonucu, Kuran’ın ne olduğu ve nasıl anlaşılabileceğidir.
Bazı kitap veya ilmi tekniklerin içsel ve dışsal tanımının birbirinden farklı olması mümkündür. Ama özel bir kitabı veya özel bir ilmi tekniği metnine istinad ederek dışsal tanımını temin etmek mümkün değildir. Ama Kuran-ı Kerim bu özelliğe sahiptir ve bu esas üzere önceki ve sonraki Kuran bilimini, bizzat Kuran’ın incelenmesiyle temin etmek mümkündür. Zira Kuran zahir, batın, evvel ve ahir olan Allah’ın kelamı ve kitabıdır. Eğer mütekellim ve kitap sahibinin iç ve dışı aynı olursa kelam ve kitabının derun ve harici de birbirine yabancı olmaz. Bu yüzden Kuran-ı Kerim’in derununu inceleyerek hem Kurani kavramları ve hem de Kuranî ilimleri elde etmek mümkündür. Yani hem Kuran’ın ne dediğini ve hem de Kuran’ın nasıl anlattığını anlamak mümkündür.
Hz. Ali (a.s) Kuran-ı Kerim hakkındaki tam bilgisi esasınca, Kuran bilimin birinci ve ikinci öğesini sunmakla birlikte, dışarıdan bu büyük semavi kitap hakkında incelemeye koyulan diğerlerine, Kuran bilimin üçüncü temel öğesini de öğretmiştir.
Kamil İnsanın İlmi
Hz. Ali b. Ebi Talib (a.s) kâmil insanın ve ilahi kâmil halifenin en açık bir örneğidir. Böyle bir insan Allah’ın güzel isimlerinin tecelli yeri ve yüce sıfatlarının mazharı olan imkân âlemindeki tüm hakikatleri bilmektedir.
“Ve Adem’e bütün isimleri öğretti, sonra onları meleklere göstererek, ‘Eğer doğru sözlü iseniz bunların isimlerini bana söyleyin’ dedi.” [1]
Ayeti esasınca Adem’in özel şahsiyeti değil de, ademiyetin yüce makamı olan kâmil insan bütün tekvini ve ilahi isimleri husuli ilimle değil, şuhudi bir ilimle bilmektedir ve böyle bir ilim, malumu (bilineni) bulmak ile birliktedir.
Bu açıdan Allah’ın güzel isimlerinin aynası olan tüm isimler ilahi halifenin müşahede ve ihata ettiği gerçeklerdir. Böyle bir vicdan (bulmak/ermek) ve ihata, kitabın mektuba (yazılmış olana) ihatası gibidir.
Kamil İnsan, Cami (Kapsamlı) Kitaptır
Eğer her varlığı bir kelime, ayet veya özel bir sure olarak kabullenecek olursak, kapsamlı varlık olan kâmil insan da bütün âlemdeki ayet ve surelere sahiptir. Böylesine bir ilahi halifenin hakikati, Allah’ın kapsamlı kitabıdır.
Önceki bilgiler ışığında anlaşıldığı üzere hiç kimse ismet Ehl-i Beyt’inden daha iyi bir şekilde Kuran’ı dışarıdan tanıtamayacağı gibi, Kuran’ın deruni muhtevasını da açıklayamaz.
Kamil insanın dengi olan Kuran’ın kendisi, kâmil insan hükmündedir; ondan daha üstün değil. Elbette mülk aleminde ve teklif yurdunda kâmil ve melekuti insanın düşük aşamaları, Kuran hakikatinde tabidir. Ama değerlendirme noktasında Kur’an’ın her aşamasında hesabını kamil insanın yüce makamlarından özel bir aşamayla kıyaslayarak dikkatle incelemek gerekir.
Kamil insan tüm kemallere sahiptir ve tüm kelimeleri ihtiva etmektedir. Bu yüzden de şöyle diyebilir:
“Bana kapsamlı kelimeler verildi.” [2]
Nitekim bu hakikat Resul-i Ekrem (s.a.a) hakkında nakledilmiştir. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) Müminlerin Emiri (a.s) hakkında şöyle buyurmuştur:
“Ali’ye kapsamlı ilimler verilmiştir.” [3]
Gerçi “kapsamlı kelimeler” başlığı da yeterlidir. Zira kâmil insanın makamı, bir hakikatten fazla değildir ve mülk âleminde
“…ve nefislerimiz ve nefisleriniz.” [4]
Ayeti esasınca Ali b. Ebi Talib’in (a.s) mübarek varlığı, Resul-i Ekremin tertemiz ruhudur.
Dolayısıyla insanbilimci görüş sahiplerinin de şehadeti esasınca kamil insanın hakikati, diğer kitaplar, kelimeler ve varlıklara egemen olan, kuşatan kitabın ta kendisidir. Zira kamil insan Allah’ın en büyük isminin mazharıdır. Ama diğer varlıklar, diğer isimlerin mazharıdır.
Kamil İnsan, Allah’ın Halifesidir
Kapsamlı varlık olan insan, tüm her şeyi ihata eden Allah’ın halifesidir. Zira halifenin, halifesi olduğu varlığın boşluğunu doldurması gerekir. Dolayısıyla halifesi olduğu varlıkta herhangi bir boşluk yoksa halifesi, onun ihata ediciliğinin mazharı olur. İhata eden Allah’ın mazharı ise, kapsamlı varlığın ta kendisidir.
Müminlerin Emiri (a.s) ilahi hilafetin melekuti makamına sahip olan ilahi insanların faziletlerinden bazısını şöyle dile getirmiştir:
“İlim, hakikatin basireti üzere aniden onlara yönelmiştir; yakin ruhunu elde etmişlerdir; refah içerisinde olanların zor gördüğü şeyleri onlar kolay bulmuşlardır; cahillerin korkup kaçtıkları şeylere onlar ünsiyet etmişlerdir. Ruhları en yüce makama (Allah’ın rahmetine) asılı olduğu halde, bedenleriyle dünyada yaşamaktalar. İşte bunlar Allah’ın yeryüzündeki halifeleri ve halkı O’nun dinine davet etmekteler. Âh! Âh! Onları görmeyi ne kadar da arzuluyorum!” [5]
İnsanın yeryüzündeki hilafetinden maksat, hilafet sınırlarının yeryüzü ile sınırlı olması değildir. Aksine maksat, insanın hilafet bölgesinin çok geniş olduğudur. Ama insanın mülki ve elementsel varlığı yeryüzünde yaşamaktadır.
Kamil İnsan Konuşan Kuran’dır
Hz. Ali (a.s) kendisini Allah’ın halifesi ve velisi olarak anmaktadır. Nitekim mali ve sadaka işlerinden sorumlu olanlara yazdığı resmi mektubunun bir bölümünde şöyle demiştir:
“Sonra şöyle söyle: “Ey Allah’ın kulları! Allah’ın velisi ve halifesi, beni size gönderdi.” [6]
Aynı şekilde Hz. Mehdi’ye (ruhlarımız ona feda olsun) uyarlanan kamil insan hakkında da şöyle buyurmuştur:
“O, dinin hüccetlerinin bakiyesi, ilahi peygamberlerin halifelerinden bir halifedir.” [7]
O halde dış evren, suskun kitaptır. İç evren; yani kamil insan ve ilahi halife ise konuşan bir kitaptır. Yazılı Kur’an, dış evrenin sırlarını bağrında taşımaktadır. Kamil insan ise bütün bu sırları kendi içinde müşahede etmektedir. Nitekim Şeyh Mahmud Şebosteri bu konuda Golşen-i Raz kitabının bir yerinde şöyle buyurmaktadır:
“Evreni tümüyle Hakk’ın nurunun ışığı bil,
Hak onun içinde açıklığından gizlidir,
Evren insan oldu ve insan bir evren,
Bundan daha temiz bir açıklama yoktur,
Evren senindir ve sen zavallı aciz,
Senden daha mahrumunu görmemiş kimse,
Evreni tümüyle kendinde görmelisin,
Sonunda gelecek her şeyi önceden görmelisin.”
Hilafetin Allah’a İsnadı
Bazen “halife” unvanı münezzeh olan Allah hakkında ifade edilmektedir. Örneğin Allah için salik, salih ve mütevekkil kulun halifesi denmektedir. Tıpkı mümin sıfatı gibi ki hem Allah ve hem de Allah’ın kulu hakkında kullanılmaktadır.
Allah hakkında halife unvanı Nehc’ül Belağa2da da vardır. Hz. Ali (a.s) yolculuğa çıkmak istediğinde yaptığı duasında şöyle buyurmuştur:
“Allah2ım sensin yolculukta yoldaşımız ve sensin ehlimizi bıraktığımız/emanet ettiğimiz. Bu ikisi senden gayrisinde toplanmaz. Zira ehlimizi emanet ettiğimiz, bizimle yoldaş olamaz, bize yoldaş olan da ehlimizle/ailemizle geride kalamaz. (Her yerde hazır/nazır olan sadece sensin.)” [8]
Allah hakkında halife unvanının kullanılmasını karmaşık hale getiren şey Allah’ın asaleti ve kulunun fer’i oluşudur. O halde hilafet için, aslolandan feri olanı doğru bir şekilde algılayabilmek nasıl mümkündür?
Aynı şekilde kul hakkında Allah’a oranla halife unvanının kullanımını zorlaştıran şey, her şeyi ihata eden, hiçbir zerreden uzak olmayan Allah’a oranla kulun hilafeti hakkında doğru bir düşüncenin olmayışıdır. Zira Allah hiçbir şeyden uzak ve gaib değildir ki Allah için bir halef ve öte diye bir şey düşünülebilsin ve bu kulu, Allah’ın gıyabında Allah’a ait işlerin yönetimini üstlenebilsin.
Ali B. Ebi Talib, Kuran-ı Hekim’in Tanıtıcısıdır
Kuran’ı çeşitli boyutlarını incelemek için Müminlerin Emiri’nin liyakat ve uygunluğu iki cihetten ispat edilebilir:
1- Hz. Ali (a.s) tertemiz Ehlibeyt’ten (a.s) sayılmaktadır. Dolayısıyla o mukaddes zatların Kuran ve marifetleri hususunda liyakatini ve ehliyetini ispat eden deliller, Hz. Ali’yi (a.s) de kapsamıştır.
2- Hz. Ali’nin (a.s) ilmi ve ameli salahiyeti hususunda çok özel naslar mevcuttur.
Ehl-i Beyt (a.s) Kuran’ın Yegâne Tanıtıcısıdır
Ehlibeyt’in tayin edilmesinin önceliğinin ve Kur’anî kavramlar ve ilimleri açıklamak için kesin ehliyetinin delillerinden biri de, Sünni ve Şia’nın senet ve metnine kesin olarak inandıkları Sekaleyn hadisinin yanı sıra, Hz. Ali’nin (a.s), ismet Ehlibeyt’inin azameti hakkındaki sözlerdir. Nitekim Hz. Ali (a.s) Nehcul Belağa’da şöyle buyurmaktadır:
“Allah’ın sırrının yeri, emrinin sığınağı, ilminin kaynağı, hükümlerinin merkezi, kitaplarının barınağı, dininin dağları Ehlibeyt’tir. Dinin bel büküklüğü onlar ile doğrulur ve titremesi onlar sayesinde gider, dincelir.” [9]
“Bu ümmetten hiç kimse Muhammed’in (s.a.v) Ehlibeyt’iyle mukayese edilemez. Hiç bir zaman (Ehl-i Beyt’in) nimetlerinin üzerine aktığı kimseyle (Ehl-i Beyt) bir sayılmaz. Onlar dinin esası, yakinin direğidir… Velayet hakkının özellikleri sadece onlarındır. Vasiyet ve veraset de onlardadır.” [10]
“Hidayet bizimle istenebilir, körlük bizimle giderilebilir.” [11]
“Kuran’ın yücelikleri onlardadır. Onlar, rahmanın hazineleridir; konuştukları zaman doğru söylerler. Sustuklarında kimse onları geçemez.” [12]
“Onlar, (Ehlibeyt) ilmin hayatı ve dirilişi, cehaletin ölümüdürler. Size, hilimleri ilimlerinden, zahirleri batınlarından ve sükûtları konuşmalarındaki hikmetlerinden haber verir. Hakta ayrılığa düşmez, ona karşı durmazlar. Onlar, İslam’ın direkleri ve halkın sığınaklarıdır. Hak, onlarla yerine gelir, batıl onlarla yerinden ayrılır ve dili kökünden kesilir. Dinin hükümlerini işitip rivayet ederek değil, kavrayıp uygulayarak anlamışlardır. Çünkü ilmi rivayet eden çoktur, ama riayet/amel eden çok azdır.” [13]
“Şüphesiz Allah, bizleri tertemiz kıldı, bizi masum kılıp korudu, bizleri yaratıkları üzerinde şahitler, kulları üzerinde hüccetler kıldı. Bizleri Kur’an ve Kur’an’ı da bizlerle beraber eyledi: Böylece ne biz ondan ve ne de o bizden ayrılmaz.” [14]
“Nereye gidiyorsunuz? Nasıl da döndürülüyorsunuz?… Oysa Nebinizin Ehlibeyt’i aranızdadır. Onlar hakkın öncüleri, dinin alameti, doğruluğun dilidirler. Onları Kur’an’ın en güzel menzillerine (kalplerinize) indirin. Susuz kimsenin suya koşuşu gibi onlara koşun. Ey insanlar! Son Peygamberin söylediği şu sözü alın. ‘Bizden olup da ölen gerçekte ölmemiştir ve bizden olup da eskiyen gerçekte eskimemiştir” [15]
“Bizler Peygamberlik ağacı, risaletin indiği mekân ve meleklerin inip çıktığı yeriz; ilmin madeni, hükmün kaynağıyız.” [16]
“Çünkü bizler Rabbimiz tarafından terbiye edilmiş kişileriz ve halk da bizim tarafımızdan terbiye edilmektedir.” [17]
Ehlibeyt’in ilmi ve ameli faziletleri Nehcul Belağa’da yer alanlardan çok daha fazladır. Hakeza söz konusu kitapta yer alanlar bile orantı olarak burada naklettiklerimizden çok daha fazladır.
Ayetullah Cevadi Amuli
[1] Bakara, 31.
[2] Bihar’ul Envar, c. 16, s. 323
[3] Bihar’ul Envar, c. 8, s. 27
[4] Al-i İmran suresi, 61.
[5] Nehc’ul Belağa, 147. Söz.
[6] Nehc’ul Belağa, 25. Mektup.
[7] Nehc’ül- Belağa, 182. Hutbe.
[8] Nehc’ûl Belağa, 46. Hutbe.
[9] Nehc’ul Belağa, 2. Hutbe.
[10] Nehc’ul Belağa, 2. Hutbe.
[11] Nehc’ul Belağa, 144. Hutbe.
[12] Nehc’ul Belağa, 154. Hutbe.
[13] Nehc’ul Belağa, 239. Hutbe.
[14] Mustedreku’l-Nehci’l-Belağa, s. 183
[15] Nehc’ul Belağa, 87. Hutbe.
[16] Nehc’ul Belağa, 109. Hutbe.
[17] Nehc’ul Belağa, 28. Mektup.
ehlader
Oruç İlahi Bir Şereflenmedir
Bismillahirrahmanirrahim
Orucun Merhaleleri ve Bıraktığı Mirası
“Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere yazıldığı gibi size de yazılmıştır; umulur ki takvalı olasınız.” (Bakara/183) Bu okuduğum ayet-i celile, geçen ümmetlere farz kılınan orucun bizlere de farz kılındığını beyan etmektedir. Beşerin tarih boyunca muhtaç olduğu ilahi farizelerden ve vacibattan biri de oructur. Oruç da namaz ve zikir gibi farzdır. Bütün zamanlarda, her durumda, bütün medeniyetlerde, beşer toplumunun hayatının her asrında insan, sahip olduğu özellik gereği farizelere ve vacibata muhtaçtır. Bu amellerden biri de oruçtur.
İlahi teklif/görev olarak adlandırdığımız oruç hakikatinde ilahi bir şereflenmedir; oruç tutmak, isteyenler için çok kıymetli ve değerli bir fırsattır. Elbette zorlukları da vardır; hiçbir hayırlı ve mübarek amel zorluksuz değildir, insan zorluklara tahammul etmeden biryerlere ulaşamaz. İnsanın oruç tuttuğunda çektiği zahmet ve gördüğü zorluk, oruçtan elde edeceklerinin yanında naçiz kalır; az bir sermaye ile büyük karlar elde etmektedir. Oruç hakkında üç merhale zikr etmişlerdir;
Açlık ve sussuzluk
Birinci merhale orucun genel merhalesidir; yani yemek, içmekten ve oruçu batıl eden diğer şeylerden kaçınmaktır. Orucun muhtevası sadece bu merhale olsa bile birçok faydaları vardır; hem bizi imtahan ediyor, hem bizi eğitiyor; yaşamımız için hem derstir, hem de imtahan, alıştırma ve idmandır. Beden için yapılan spordan daha önemli ve faydalı bir spordur. İmamlardan nakl edilen rivayetler bu merhaleye işaret etmektedir; İmam Sadık (a.s) buyuruyor: “ Allah orucu, zengin ve fakir eşit olsun diye farz kıldı”. Allah-u teala orucu, belli günlerde ve günün belli saatlerinde fakir ile zengin aynı olsun diye farz kılmıştır; fakir ve eli boş olan insan günün her anında canı istediğini satın alamaz, bulup yiyemez-içemez, ama zengin ve varlıklı kimseler gün boyunca canalarının çektiğini temin etme imkanları var, herşey hazırdır onlar için. Zengin, bu bolluk ve varlığın içinde fakirin çektiği açlık ve sussuzluğu , yokluğu idrak edemez ama oruç tutulduğu zaman herkes aynıdır ve kendi ihtiyarlarıyla isteklerinden elçekerler.
İmam Rıza’dan (a.s) nakl edilen bir rivayette İmam, orucun bu merhalesinde açlık ve sussuzluğun başka bir boyutuna işaret etmektedir. İmam (a.s) şöyle buyuruyor: “ Açlık ve sussuzluktan doğan zorluklara sabr edin...”. Oruç insana açlık ve sussuzluğa dayanma ve sabır etme gücü kazandırmaktadır, nazlı büyüyen, açlık ve sussuzluk çekmemiş kimselerin zorluklara tahammul ve sabrı da yoktur. Mücadele meydanında çok çabuk meydanı terk ederler; hayatın zorlukları ve zor imtahanlar, onları zorlar ve onlar bu zorluklar altında ezilirler. Açlık ve sussuzluğu çekmiş insan bunların manasını anlamaktadır ve yaşamın bu yönünden gelecek zorluklara karşı sabır ve tahammül sahibi olmuştur. Mubarek Ramazan ayı insana bu sabır ve tahammulü kazandırıyor. Diğer bir rivatette İmam Rıza (as ) şöyle buyuruyor: ” …Oruç, insana hayatında diğer ilahi teklifleri/ emirleri yerine getirme gücü kazandıran riyazettir…”. Ramazan ayında açlığa ve sussuzluğa tahammül etmek ve nefsani isteklerden uzak durmak bir nevi riyazet olarak görülüyor; elbette şeri ve ihtiyari bir riyazet kasedilmektedir. İnsanın iradesini güçlendiren ve hayatın zorlu yollarını aşma azmini artıran faktörlerden biri riyazet çekmektir. Bir çokları bu şeri riyazete sığınmışlardır. Öyleyse okuduğumuz bu bir kaç rivayette görülüyor ki orucun bu merhalesi zenginler de fakirlerle aynı renge bürünüyorlar. Açlık ve sussuzlukla kıyametin açlığını insana hatırlatıyor, insana sabır ve tahammülü kazandırıyor, ilahi rizayeti insana öğretiyor; bütün bu faydalar sadece bu birinci merhalede sözkonusudur. Bunların yanısıra oruç insana, midesini boş bırakarak normal zamanda mubah olan işlerden kaçınmasıyla insanın kalbine nuraniyet ve sefa bağışlamaktadır.
Günahtan kaçınmak
Orucun ikinci merhalesi günahtan kaçınmaktır; yani gözü, kulağı, dili ve kalbi günahlardan korumak gerekir. Hatta bazı rivayetlerde derisini, cildini haramdan koruması gerektiği zikr edilmiştir. Hz. Ali (a.s) buyuruyor: “Oruç haramlardan kaçınmaktır, insanın yemek- içmekten ( kendisini ) koruduğu gibi.” Yemek, içmek ve helal nefsani isteklerden kaçınıldığı gibi haramlardan da kaçınılması gerekir, bu merhale oruç için bir üst merhaledir. Ramazan ayı günahlardan kaçınmak için güzel bir fırsattır.
Gençlerden bazıları benden, kendileri için dua etmemi istiyorlar, devamlı diyorlar “ siz bizim için dua edin ki günah işlemeyelim”, elbette dua etmek iyi ve gereklidir ama günah işlememek insanın iradesine bağlıdır; günah işlememeye karar vermeniz gerekir, eğer karar verirseniz günahı terk etmek kolay olacaktır. Günahtan kaçınmak, insanın gözünde bir dağ kadar büyük görünür ama insanın azmi ve kararılılığıyla dümdüz bir yol olur. Ramazan ayı bunu denemek için en büyük fırsattır.
Hz. Fatıma Zehra (s.a) kendisinden nakl edilen bir rivayette şöyle buyuruyor: “Oruçlu kulağını, gözünü, dilini ve azalarını haramdan korumadıktan sonra orucun ona ne faydası vardır?”
Diğer bir rivayette şöyle nakl edilmektedir; bir kadın, hizmetcilerinden birine ihanette bulunuyor, bunu duyan Resulullah (s.a.a) elindeki yiyeceği ona uzatıyor ve yemesini istiyor, o kadın: “Ben orucum”, deyince Resulullah (s.a.a) buyuruyor: “Sen nasıl oruçsun hizmetcine ihanette bulunuyorsun? Oruç sadece yemek-içmekten korunmak değildir. Allah orucu, bu ikisinin yanısıra sözlü ve ameli günahlardan korumak için bir hicab/perde olarak karar kılmıştır.” Allah orucu farz kılmıştır ki, insan günaha doğru gitmesin, dilin günahlarından kendisini korusun, kötü söz söylemek başkasına ihanettir. Bu günahlardan biri de kalbin günahlarıdır. Kalpte başkalarına karşı düşmanlık, kin beslemek kalbi günahlardandır.
Öyleyse orucun ikinci merhalesi, insanın kendisini günhalarından uzak tutmasıdır. Özellikle siz gençler bu fırsattan yararlanın çünkü siz gençsiniz; gencin bunu yapmaya hem gücü var, hem de kalbinin temizliği ve nuraniyeti onun için bir avantajdır/ bir fırsattır. Günhaları terk etme çabası içinde olun.
Gafletten kaçınmak
Orucun üçüncü merhalesi, insana Allah’ı unuttuıran her şeyden kaçınmaktır. Bu merhale, orucun en yüksek mertebesidir. Resulullah (s.a.a) kendisinden nakl edilen bir hadiste Allah-u tealaya azr ediyor: “ Ey Rabbim! Orucun mirası nedir?” Yani oruç insana ne kazandırır, neyi miras bırakır? Rabbulalemin buyurur: “Oruç hikmeti miras bırakır, Hikmet, marifeti kazandırır, Marifet ise yakine ulaştırır, kul yakin derecesine ulaşınca artık kolay mı, zor mu sabahladığını düşünmez ( onun için fark etmez ).”
Oruç, hikmet çeşmelerini insanın kabinede cari eder, hikmet insanın kabine hakim oldu mu ilahi/nurani marifet gelir, marifet oluştu mu yakin derecesine ulaşır, bu yakin hz. İbrahim’in (a.s) Allah’tan istediği yakindir. Bu ayın dualarında devamlı tekrar edilmektedir. İnsan yakin derecesine ulaşınca hayatın bütün zorlukları ona kolay gelir, insan olumsuz olaylardan etkilenmez hale gelir. Bakın ne kadar önemlidir; yükselme ve tekamül yolunu bir ömür boyu kat etmek isteyen bir insan yakin sayesinde yaşamın zorlukları ve dünyada meydana gelen olumsuzluklar karşısında etkilenmez hale geliyor. Bunların hepsi orucun sayesindedir; oruç insanın kalbinde Allah’ı yad etmeyi ihya edip, ilahi nurun kalpte parlamasını sağlayınca ve kalbi aydınlarınca bunların hepsi peşinden gelecektir.
İnsanı Allah’ı anmaktan alı koyan ( gaflete düşüren) herşey orucun bu merhalesine zarar verir. Ne mutlu kendisini bu merhaleye ulaştıranlara! Bizlerin arzusu ve Allah’tan isteğimiz bizi bu merhaleye ulaştırması olmalıdır.
Vesselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuh
Beyaz Saray: İran Hizbullah’a Desteğini Kesmelidir
Beyaz Saray sözcüsü, İran’ın uluslararası pazarlara ulaşabilmesi için bir şart daha getirdi ve “bunun gerçekleşmesi, İran’ın Hizbullah ile irtibatını kesmesine bağlıdır” dedi.
ABD Beyaz Saray sözcüsü Eric Schultz Pazartesi günü Hizbullah karşıtı iddialarda bulunarak şu açıklamalarda bulundu: İran’ın Hizbullah’a destek vermesi, uluslararası pazarlarda bu ülke için sorun oluşturacaktır.
Ekonomide söz sahibi kimseler, terörizme mali destek veren bir ülkeyle ticaret yapmak istemiyorlar. Bu nedenle biz, sadece –terörizme destek vermelerinin- ulusal güvenlik için iyi olmadığından ötürü değil bilakis kendi çıkarlarıyla da uyumlu olmadığı için İran’dan bu desteği kesmelerini istiyoruz.
Washington, Hizbullah ile mücadele için yaptırımlar da dâhil olmak üzere sahip olduğu bütün olanakları kullanacaktır.
Amerika’nın, Hizbullah’ın ticaret kanallarını ve onunla ilişkili şirketleri hedef alan önceki yaptırımları bir miktar etkili oldu.
Ancak İran Hizbullah’a destek verecek olursa bu grup eskiden olduğu gibi para ve diğer şeyleri temin etmek için bir kaynağa sahip olacaktır. Bu nedenle eğer İran uluslararası pazarlara ulaşmak istiyorsa, davranışlarını kontrol etmesi gerekir.
İmam Hamanei ve Filistin
Dünya Kudüs Günü’ne yaklaşmaktayız ki Filistin topraklarında Hak-Batıl mücadelesi sahnesinde temel değişiklikler meydana gelmiş ve Müslümanlar, ibret alınması halinde olaylar sürecinde kader belirleyici rol oynayacak çok büyük dersler edinmişlerdir.
“Andolsun, biz sizi bir parça korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenlere müjdele.” (Bakara / 155)
Mescidi Aksa intifadası, Filistin halkının mücadelesinde çok büyük bir değişim ve gelişmenin başlangıcıdır. Filistin’in direnişi iniş çıkışlarla dolu bir yol denemiş, çok sayıda entrika ve oyunlardan geçmiş ve çok çetin engelleri geride bırakmış, çeşitli silahların patlamasını ve düşmanın savaş uçakları ve topçu birliklerinin kükreyişlerini duymuş ve bugün artık şu sonuca varmıştır ki, canilerin ve onların destekçilerinin kanlı pençelerinden tek kurtuluş yolu sürekliliğini koruyan bir direniştir
İmam Hamanei’nin Filistin sorunu karşısında tutumu ve konuşmalarını incelediğimizde sanki karşımızda imam Humeyni’yi (r.a) görmekteyiz ki onun gibi, Müslümanların vahdeti, Filistin ve dünyanın ezilmiş halkları için mücadele etmektedir.
İmam Hamanei, rehberliğe seçildiği ilk günden, günümüze kadar her fırsatta Filistin’in dünya Müslümanları için en önemli ve başlıca sorun olduğunu söylemiştir. Dolayısıyla da Filistin davasını desteklemek, maddi-manevi, kültürel ve politik alanlarda yanlarında yer almak her Müslüman’a farzdır, diye buyurmuştur.
Aynı şekilde, tüm dünya Müslümanlarını, özellikle toplumun önde gelen düşünür ve devlet adamlarını Kudüs meselesi üzerinde durmaya çağırmaktadır. Zira bugün Siyonist rejim, bütün Müslümanların ortak kutsal değeri olan Kudüs’ü Yahudileştirmeye ve orada bulunan Mescidul Aksa’yı da tahrip etmeye çalışmaktadır. Bunun mukabilinde durmak, sesimizi yükseltmek gerekmektedir, sessiz kalmak asla caiz değildir.
İmam Hamanei 1998 yılında Tahran’da şeyh Ahmet Yasin ile yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Filistin halkı Müslüman bir halktır, dolayısıyla İslami savununa, İslam’dan bahseden ve Filistin halkının izzetini düşünen kimseler, bu halkın gerçek temsilcileridir. Hedefi İslam olmayan ve Filistin halkını zelil eden kimselerin böyle bir temsilciliğe hakları yoktur.”
“İran halkı ve politikacıları şimdiye kadar Filistin’in yanında yer almış ve İsrail’in karşısında durmuştur, bundan sonrada bu konumunu koruyacaktır. Her ne kadar Filistin yanında yer almak uluslararası alanda İran devleti için birçok sorunları beraberinde getirse de, biz İslam için çekilen bu sıkıntıları ilahi bir nimet olarak görmekteyiz. Biz sonuna kadar Filistinli direnişçileri hem politik ve hem de askeri alanda destekleyeceğiz ve ne kadar baskı uygulanırsa uygulansan bundan asla vazgeçmeyiz.”
Cuma namazına katılacak tüm Müslümanlar dünyada “Dünya Kudüs Günü” merasimlerini muhteşem bir şekilde düzenlemeye hazırlanmakta olup; bir kez daha mazlum Filistin halkına karşı sonsuz desteklerini göstereceklerdir. Rahmetli İmam Humeyni bugünü “Dünya Kudüs Günü” olarak ilan etmekle Filistin meselesini beşeriyetin vicdanında canlı tuttuğu inkar edilemez bir hakikattir.
Ehlader Araştırma
İmam Humeyni ve Dünya Kudüs Günü
Müslümanlar Dünya Kudüs Günü’ne hazırlanırken İmam Humeyni’yi rahmetle anıyor.
İmam Humeyni İslam dünyasını birleştirecek en önemli unsurlardan birinin bu olduğunu fark etmiş ve her yılın Ramazan Ayı’nın son Cuma’sını “Dünya Kudüs Günü” ilan ederek bu günde bütün Müslümanların sokaklara dökülüp mazlum Filistin halkını savunmasını ve işgalci İsrail’i lanetlemesini vasiyet etmişti. İşte İmam’ın Dünya Kudüs Günü’yle ilgili konuşmalarından bazı bölümler.
Bismillahirrahmanirrahim
Ben uzun yıllar boyunca gasıp İsrail tehlikesini Müslümanlara hatırlatıp durdum; bugünlerde Filistinli bacı ve kardeşlerimize karşı saldırılarını artırmış durumda. Bilhassa Güney Lübnan’da; Filistinli savaşçıları ortadan kaldırabilmek için evleri teker teker bombalıyorlar. Ben bütün Müslüman devletler ve dünya Müslümanlarından bu gasıp ve destekleyicilerinin ağzının payını verme amacıyla birleşmelerini istiyorum. Keza bütün dünya Müslümanlarına; Filistin halkı için kader belirleyici olabilecek olan ve Kadir günlerinden de sayılan mübarek Ramazan ayının son Cuma gününü “Kudüs Günü” olarak seçip bu günü Müslüman Filistin halkının kanuni haklarını destekleme konusunda dünya Müslümanlarının milletlerarası dayanışma günü olarak belli program ve merasimlerle geçirmeyi öneriyorum. Allah Teâlâ’dan Müslümanları küfür ehline galip kılmasını dilerim.
Müslümanların Müstekbirlere Karşı Direniş Günü
Kudüs günü evrensel bir gündür, sırf Kudüs’e münhasır bir gün değildir; mustazafların müstekbirlere karşı direniş ve başkaldırı günüdür de aynı zamanda. Amerika ve diğerlerinin zulüm baskıları altında bulunan milletlerin bu zulme karşılık verme günüdür.
Mustazafların müstekbirlere karşı hazırlanıp teçhizatlanmaları ve onların burunlarını yere sürmeleri gereken gündür, münafıklarla gerçek dindarlar arasında fark gözetileceği gündür. Gerçek dindarlar bu günü Kudüs günü bilir ve bu cihette gerekeni yaparlar; Münafıklarsa, yani perde gerisinde süper güçlerle anlaşıp İsrail’le dostluk kuran yöneticilerse bugüne karşı ya kayıtsız kalırlar, ya da milletlerin gösteri ve protestoda bulunmalarını engellerler.
Kudüs günü, mustazaf milletin kaderinin belirlenmesi gereken gündür. Bugün mustaz’af milletler müstekbirlere karşı varlıklarını ilan etmelidirler; İran’ın kıyam edip müstekbirlerin burnunu sürtmesi gibi bütün milletler kıyam etmeli ve bu fesat tümörünü çöplüğe atmalıdırlar.
Kudüs günü entrikacılarının durumlarının aşikâr olması gereken bir gündür; Mustaz’afları müstekbirlerin pençesinden kurtarmamız gereken gündür, dünya Müslümanlarının sahnede varlığını görmemiz gereken gündür. Bütün müstekbirlere, mustaz’afları rahat bırakmaları ve çekilip yerlerine oturmaları için ihtarda bulunulması gereken gündür. Bütün İslam ülkelerinden onların elinin kesilmesi gerekir; İslam ülkelerinden bütün satılmış uşak ve piyonları sahne dışı bırakılmalıdır. Kudüs günü, böyle bir gündür işte; İslam milletlerini sahne dışı bırakıp süper güçleri sahneye çıkarmak isteyen şeytanlara bunu anlatır. Kudüs günü onların bütün emellerini boşa çıkaracak ve eski günlerin artık geçtiğini ihtar edecek bir gündür.
Kudüs günü İslam günüdür; İslam’ın ihya edilmesi, ona yeniden canlılık kazandırılması gereken gündür; İslam’ı ihya edelim, İslam kanun ve hükümlerinin İslam ülkelerinde uygulanmasını sağlayalım. Kudüs günü bütün süper güçlere ihtarda bulunarak “bundan böyle İslam, habis piyonlarınız aracılığıyla sizin tasallutunuzda olmayacaktır artık!” dememiz gereken gündür. Kudüs günü İslam’ın hayat günüdür, Müslümanlar akıllarını başlarına devşirmeli ve sahip oldukları onca maddi ve manevi güç ve servetlerin farkına varmalıdırlar. Müslümanlar 1 milyarı aşan bir nüfusa sahipler, Allah gibi bir dayanakları, İslam gibi, iman gibi bir dayanakları var, neden korksunlar ki?!
Dünyadaki devletler şunu bilmelidirler: İslam yenilmezdir! İslam ve Kur’an hükümleri bütün ülkelere hükmetmeli, galip olmalıdır, din, ilahi bir din olmalıdır; İslam Allah’ın dinidir ve bütün beldelerde ilerlemelidir. Kudüs günü böyle bir konunun ilanıdır işte; “Müslümanlar ileri!” diye haykırarak bunu ilan etmektedir. Bütün dünyada ilerlemek yani…
Kudüs günü sadece Filistin günü değildir, İslam günüdür aynı zamanda İslam devleti günüdür, İslam cumhuriyeti bayrağının bütün ülkelerde dalgalanması gereken gündür. İslam ülkelerinde artık ilerleyemeyeceklerini süper güçlere anlatma günüdür.
Ben Kudüs günü’nü İslam ve Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.av) günü biliyorum. Bütün güçlerimizi hazır hale getirmemiz ve Müslümanları itildikleri inzivadan çıkarak bütün güçleriyle harekete geçip ecnebilerin karşısına dikilmeleri gereken gündür. Biz olanca gücümüzle ecnebilerin karşısına dikilmişiz ve başkalarının bizim ülkemize karışmasına izin vermeyeceğiz; Müslümanlar, başkalarının gelip onların ülkesine karışmasına müsaade etmemelidirler. Kudüs günü milletler ihanette bulunan devletlere ihtarda bulunmalıdır! Kimlerin ve hangi rejimlerin uluslararası komplocularla işbirliğinde bulunup İslam’a karşı olduğunu anlayacağımız gündür bu! Bugüne katılmayanlar İslam’a karşı ve İsrail’den yanadırlar; katılanlar ise dindar, ahdine sadık ve İslam’dan yana ve Amerika’yla İsrail’in başını çektiği İslam düşmanlarına karşıdırlar. Hakk’ın batıla üst geldiği, hakkın batıldan ayrıldığı gündür.
Allah Teâlâ’dan İslam’ı bütün kesimlere ve mustaz’afları müstekbirlere üstün kılmasını dilerim. Aynı şekilde Allah Tebarek ve Teâlâ’dan dileğim Filistin ve dünyanın neresinde bulunursa bulunsun bütün kardeşlerimizi müstekbirler ve yağmacıların elinden kurtarmasıdır.
Kudüs Günü Canlı Tutulsun
Kudüs günü bütün Müslüman milletlerin dikkat edip ilgi göstermesi ve canlı tutması gereken bir gündür. Eğer bütün Müslüman milletler hep birlikte seslenip gürültü koparacak olursa, mübarek Ramazan ayının son Cuması olan Kudüs gününde bütün milletler hep birlikte kıyam ederlerse, şu bildiğimiz gösteri ve yürüyüşleri yapacak olurlarsa, bu girişim, bu fesatçıların önünü almamız ve İslam beldelerinden bunların kökünü kazımamız için iyi bir başlangıç olur inşaallah. Gevşek davranıyoruz hep… Müslümanlar hep gevşek davranıyorlar.
Milletler tarafsız kalıyorlar, çok az gösteride bulunuyor, bu hususlar için çok az harekete geçip çok az kıyam ediyorlar… şundan emin olunuz ki gevşek davranmanız halinde bunlar -siyonist İsrailliler- Fırat’a kadar ilerleyeceklerdir; bütün oraların kendilerine ait olduğunu söylüyorlar -görmüyor musunuz?- Bunların karşısına güçlü ve kararlı bir şekilde dikilmeniz gerekir; eğer Müslümanlar, Müslüman milletler bunların karşısına dikilir, ama başlarındaki devletler bunu engellemek isterse ağızlarının payını verip yumruğu vurun! İran Muhammed Rıza’nın -şah- ağzına nasıl yumruğu yapıştırdıysa siz de öyle yapın. Muhammed Rıza İslam ülkelerinin başındaki devletler arasında en güçlü olanıydı, hepsinden fazla desteğe sahipti; ama bizim milletimiz kıyam etti ve İslamı istedi, Allah-u Ekber feryadıyla bu gücü -şahı- ortadan kaldırdı. Diğer güçler -için de durum- aynıdır. Nitekim bütün güçler sonuna kadar el ele verseler böyle bir millete hiçbir şey yapamazlar.
İnşallah Kudüs’te Namaz Kılarız!
İnşallah Allah Teâlâ bir gün Kudüs’te namaz kılmaya muvaffak eder bizi! Umarım Müslümanlar Kudüs gününü büyük bilir ve mübarek Ramazan ayının son Cuma’sı olan Dünya Kudüs gününde gösteri ve programlar düzenlerler, camilerde programlar düzenleyip feryatlarıyla ses getirir, ortalığı çınlatırlar. Bir milyarlık bir cemiyet ortalığı bir çınlattı mı İsrail neye uğradığını şaşırır, bizzat bu feryatlardan korkar. Bugün bir milyarı aşkın sayıda bulunan Müslümanlar -Kudüs günü- evlerinden çıkıp sokaklara dökülerek “Amerika’ya ölüm!”, “İsrail’e ölüm!”, “Sovyetler’e ölüm!” diye haykıracak olurlarsa bizzat bu “ölüm” feryatları onlara ölüm getirecektir. Bir milyar nüfus… Bunca yeraltı ve yerüstü zenginliğine sahip… Bütün devletler sizin zenginliğinize muhtaçtırlar; bu yüzdendir ki sizi daima birbirinize düşürmek, aranızda ihtilaflar yaratıp siz bu ihtilaflarla uğraşırken varınızı-yoğunuzu yağmalamak, sonra da “kimse sesini çıkarmasın” demek istiyorlar!
Kudüs Günü Herkes Haykırırsa Zafer Kazanılır
Eğer Kudüs günü bütün milletler kıyam edip haykırsalardı o ahmak devlet onların haykırmasına engel olamazdı -ama ne yazık ki herkes değil- sadece az bir grup kıyam ediyor.
Eğer Kudüs günü bütün Müslüman ülkelerin insanları hep birlikte kıyam ve feryat etselerdi, sırf Kudüs değil, bütün İslam ülkelerinde zaferi kazanırlar. Biz haykırıp feryat ederek Muhammed Rıza’yı -şahı İran’dan- kovduk. Biz onu tüfekle mi kovduk sanıyorsunuz? Bağırarak, feryat ederek Allah-u Ekber’lerle! Beyinlerine o kadar Allah-u Ekber balyozu çarptı ki neye uğradıklarını şaşırıp dehşetle kaçtılar bu memleketten. Müslümanlar feryat etmeli, bağırmalıdırlar; slogan ve bağırıp çağırmanın yararsız olacağı sanılmasın; hayır, slogan yararlıdır; ama herkes hep birlikte haykırırsa tabi. Benim tek başıma bağırmam hiçbir şey değildir. Bir mahalle veya bir şehrin bağırması da pek bir şey değildir. Bakınız; İran’da yükselen feryatlar Tahran, Kum veya Ahvaz şehirlerine münhasır değildir; bilâkis; bir bakarsınız İslam İnkılâbı -devrim- muhafızları millete “falan gece evlerinizin damına çıkıp tekbir getirin” der, herkes itaat eder.
Kudüs’te Vahdet Namazı
İnşallah bir gün bütün Müslümanlar yekdiğeriyle kardeş olacak ve bütün İslam ülkelerindeki hastalıklı kökler kazınıp temizlenecek ve İsrail -adlı- bu hastalıklı kök; Mescid’ul Aksa ve İslami ülkemizden sökülüp atılacak ve hep birlikte Kudüs’e gidip orada vahdet namazı kılacağız inşallah.
Politik oyunları bir kenara bırakmak ve cücünü imandan alan silahlar kullanmak gerekir!
Mübarek Ramazan’ın son Cuma’sı Kudüs günüdür ve Ramazan’ın son on günü büyük bir ihtimalle Kadir gecesidir. İhyasının sünnetullah olduğu bir gece… Kadri ve kıymeti, münafıkların bin ayından üstündür bu gecenin; kulların mukadderatının temellerinin atıldığı gece.
Kadir gecesiyle komşu olan Kudüs günü Müslümanlar tarafından önemle ihya edilmeli, onların uyanma ve bilinçlenmelerine yol açmalı ve tarih boyunca; bilhassa son yüzyıllarda yakalandıkları gafletten silkinmelerini sağlamalıdır ki bu bilinç ve uyanış günü dünya münafıkları ve süper güçlerinin onlarca yılından daha üstün olsun ve dünya Müslümanları kendi kaderlerini kendi güçlü elleriyle hazırlayabilsinler.
Kadir gecesi Müslümanlar Allah’a yalvarıp bütün geceyi dua ve ibadetle geçirerek Allah Teâlâ’dan gayrisine -ki bunlar insanlarla cinlerden müteşekkil şeytanlardır- kul olmaktan kurtulur ve Allah’a kulluk şerefine erişirler. Keza şehrullah-ı A’zam’ın -mübarek Ramazan ayı- son günleri olan Kudüs gününde dünya Müslümanlarının süper güçlerle büyük şeytanların kulluk ve esaretinden kurtulup Allah’ın sınırsız kudretine katılmaları ve tarihin canilerinin elini mustaz’afların ülkelerinden keserek iştahlarını kursaklarında bırakmaları gerekir.
Ey dünya Müslümanları! Ey dünya mustaz’afları! Kalkın, harekete geçin ve mukadderatınızı kendi ellerinize alın. Ne zamana kadar oturup kaderinizi Washington veya Moskova’nın tayin etmesini bekleyeceksiniz böyle?! Sizin Kudüs’ünüz ne zamana kadar Amerika’nın artıklarının, gasıp İsrail’in çizmeleri altında ezilecek daha?! Kudüs, Filistin ve bu beldelerin mazlum Müslümanları daha ne zamana kadar canilerin egemenliği altında inleyecek ve sizler oturup seyredecek, başınızdaki kimi hain idareciler de onlara ateş koşturacak böyle?!
Dünyadaki 1 milyarı aşkın Müslüman ve yüz milyonu aşkın Arap; sahip oldukları onca geniş ülkeler ve türlü sınırsız zenginliklere rağmen doğuyla batının çapulculukları ve onlarla onlara uşaklık eden artıklarının insanlık dışı cinayet ve katliamlarına daha ne kadar seyirci kalacak?! Afganistan ve Filistin’deki kardeşlerinin vahşice katliam edilmesine daha ne kadar susacak ve onların yardım isteyen seslerine ne zaman cevap verecek?! İslam düşmanlarına karşı durup Kudüs’ün kurtulması için askeri ve ilahi güçten, ateşli silah gücünden yararlanmak yerine daha ne zamana kadar politik oyunlar ve süper güçlerle uzlaşma yollarına giderek zaman öldürüp İsrail’e yeni cinayetler işleme fırsatı kazandıracak ve katliamlara şahit olacak böyle?!
Milletlerin başlarındakiler güçlü politikacılar ve tarihin canileriyle yapılan siyasi görüşme ve müzakerelerin Kudüs ve Filistin’i kurtarmayacağını, bilakis, cinayet ve zulümlerin günden güne artacağını görmediler mi ve bilmiyorlar mı?! Kudüs’ün kurtulması için İslam ve iman gücüne dayalı makineli tüfeklerden faydalanmak ve süper güçlerin fincancı katırlarını ürkütmemeye çalışma ve uzlaşma kokusu veren siyasi oyunları bir kenara bırakmak gerekir artık.
Müslüman milletler politik oyunlarla vakit geçirmeye çalışanları cezalandırmalı ve mazlum millet için zarar ve ziyandan başka netice vermeyecek olan siyasi oyunlara gelmemelidirler. Doğu ve batının yapmacık mitolojileri daha ne zamana kadar güçlü Müslümanları büyülemeye devam edecek ve içi kof propaganda borazanlarından korkacaklar böyle?!
Bugün İran; ecnebi borazanlarıyla Amerika, Siyonizm ve inkılâptan şamar yiyenlerin onca propaganda araçlarına rağmen nihaî yapılanmaya doğru ilerlemektedir ki bu; İslami güçlerini bulmaları ve doğu, batı ve bunların artıkları olan bağımlı uşaklarının yaygaralarından çekinmeyerek Allah Teâlâ’ya güven ve İslam ve iman gücüne imanla harekete geçerek canilerin elini ülkelerinden kesmeleri ve değerli Kudüs’le Filistin’in kurtuluşunu birincil amaç edinerek Amerika’nın iğrenç artığı “siyonist sultası”na boyun eğme alçaklığından kurtulup Kudüs gününü canlı tutma yolunda İslam ülkeleri ve dünya mustazafları için iyi bir örnektir.
Umarım bugünü canlı tutmak suretiyle kayıtsızlık ve gafletler giderilir ve değerli milletlerin kıyamıyla; Müslümanlar ve İslam’a rağmen İsrail’le el ele verip Amerika’nın emirlerini bekleyerek Müslümanların maslahatlarının aleyhine olan bu tavırla utanç ve cinayet dolu yaşamlarını sürdüren baştaki bazı hainler sahneden uzaklaştırılarak tarihin mezarlığına gömülürler. İsrail’le Saddam vb uşaklarının İslam’a karşı açtığı savaşta küffarın yanında yer alarak İslam’a ve Müslümanlara darbe vuran gasıp yöneticiler İslam -ve iktidar- sahnesinden uzaklaştırılmalı ve Müslümanlara hükmetme kanunundan dışlanmalıdırlar.
Kudüs Günü Mustaz’aflar Günü
İslami vahdet ve ilahi birlik sayesinde bugün bir tek safta birleşen İran millet, devlet, meclis, ordu ve diğer silahlı kuvvetleri insan haklarına tecavüzde bulunan her şeytanî güce karşı durarak mazlumları savunmaya ve Kudüs’le Filistin tekrar Müslümanlara dönünceye kadar aziz Filistin ve Kudüs’ü desteklemeye kararlıdırlar. Dünya Müslümanları Kudüs gününü dünyadaki bütün Müslümanların, hatta dünya mustaz’aflarının günü olarak kabul etmeli ve o hassas noktadan hareketle müstekbirler ve dünyayı sömüren yamyamların karşısına dikilerek mazlumları müstekbirlerin zulümlerinden kurtarıncaya kadar mücadeleden vazgeçmemelidirler.
Kudüs Gününde Milletlere Düşen Vazife
Kudüs günü ve insanlık tarihinin büyük insanının şehadet yıldönümünün eşiğinde bulunduğumuz şu sıralarda milletlere düşen vazife; gösteri, yürüyüş ve programlar düzenleyip başlarındaki devletleri ciddi olarak petrol ve silah gücüyle Amerika ve İsrail’in karşısına dikmeye çağırmalı ve bunu kabul etmemeleri halinde; bugün bütün bölgeyi, hatta Haremeyn-i şerifeyn’i tehdit eden ve gerçek emelleri artık tamamen anlaşılmış bulunan İsrail’i onaylamaları halinde toplu grev, tehdit ve türlü baskılarla onları tavır almaya zorlamaktır. İslam ve onun mukaddes mekanları tecavüz tehdidi altındayken hiçbir Müslüman birey buna kayıtsız kalamaz. Bugün İsrail Müslüman beldelere karşı geniş bir saldırıya geçip hiçbir sığınağı olmayan savunmasız Müslümanları kanlı bir şekilde katletmekle meşgulken bölgedeki devletler tam anlamıyla manasızlık ve uzlaşmacılıktan başka bir şey yapmamakta.
Daha da üzücü olanı, İsrail’in elinden Amerika’ya, yani asıl caniye sığınıyor ve gerçekte yılandan kaçıp ejderhanın kucağına atılıyor ve onlara karşı çıkabilecek gerekli şeylere sahip oldukları halde bir çift sert laf söylemeye veya tehditte bulunmaya yanaşmıyorlar.
Bu durumda herkes yok olmaya ve hayatı boyunca alçaklık ve zillete katlanmaya hazırlanmalıdır!
Ehlader Araştırma
Kürdistan Demokrat Partisine Bağlı 11 Kişinin Öldürüldü
Kürdistan Ordu Komutanı, Kürdistan Demokrat Partisine bağlı 11 kişilik bir ekibin Servabad şehrinde etkisiz hale getirildiğini açıkladı ve “bu gruba bağlı 11 kişi şehrin yerel devrim muhafızları tarafından öldürüldü” dedi.
Komutan Muhsin Hüseyin Recebi şu ifadelerde bulundu: “Demokrat Partiye bağlı İnkılap karşıtı 11 kişi ülkeye girmeyi planlıyorlardı ve o ilk andan itibaren Kürt Ordu Kuvvetlerinin takibi altına girdiler.
Şehir ordu güçleri bu grubun girmeyi planladıkları yerlere barikat kurdular ve bu grubun mensuplarını kendi istediğimiz yerlere yönlendirdik.
10 gün takibin ardından, onları Servabad şehrinin Kuhsalan bölgesine yönlendirdik ve orada bizim güçlerimiz bu grubun 11 mensubunu öldürdüler.
Öte yandan bu operasyonda Kürdistan yerel Devrim Muhafızlarından üç kişi de şehit oldu.
Atatürk Havalimanı’nda düzenlenen terör eylemlerine İranın tepkisi
Zarif İstanbul’daki terör eylemlerine tepki gösterdi
İran Dışişleri Bakanı Zarif, twitter hesabından yayınladığı mesajda, dün gece İstanbul’un Atatürk Havalimanı’nda düzenlenen terör eylemlerine tepki göstererek, bu saldırıları terörün çirkin yüzü olarak nitelendirdi.
Zarif, yayınladığı mesajda, “Terörün çirkin yüzü bu defa dost ve kardeş ülkenin bir havalimanında ortaya çıktı. Şiddet ve aşırıcılık evrensel bir tehidttir ve hep beraber buna karşı çıkmalıyız” ifadelerinde bulundu.
Dışişleri Bakanlığı, Atatürk Havalimanı saldırısını kınadı
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi yaptığı açıklamada, “İran İslam Cumhuriyeti birçok suçsuz insanin hayatını kaybetmesi veya yaralanmasına sebep olan bu gayrı insani cinayetten dolayı dost ve kardeş Türkiye devleti ve milletine başsağlığı dilemekte” dedi.
Terörizm ve radikalizmin sınır tanımadığını belirterek bu konuda uluslararası iradenin şekillenmesi gerektiğini vurgulayan Kasımi, İran’ın bu konuda bölge ülkeleriyle işbirliğine hazır olduğunu söyledi.
İran Büyükelçiliği, Türkiye'ye başsağlığı diledi
İran Ankara Büyükelçiliği'nden İstanbul Atatürk Havalimanı'ndaki terör saldırısıyla ilgili yapılan açıklamada, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve halkının acılarını paylaştıkları bildirildi.
İran Ankara Büyükelçiliği'nden Atatürk Havalimanı'nda meydana gelen terör saldırısıyla ilgili yapılan açıklamada, “Maalesef mübarek Ramazan ayında ve Kadir Gecesi arifesinde terörizm çirkin yüzünü İstanbul havaalanında tekrar göstermiştir. İran İslam Cumhuriyeti'nin Türkiye'deki Büyükelçiliği ve başkonsoloslukları Türkiye Devleti ve milletine, özellikle hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı dileyerek, olaydan duyulan acıyı paylaşmaktadır. Bu cinayetkar girişim, bir kez daha uluslararası toplumun terörizm ve aşırıcılıkla çok yönlü ve ciddi bir şekilde mücadele etmesi gerektiğini göstermektedir” denildi.
Suudilerin İran ile Türkiye’ye Hac İçin Aynı Sözleşme Metnini Verildiği İddiaları Yalandır
İran Hac ve Ziyaret Kurumu Başkanı Said Ohedi, Türkiye Diyanet İşleri Başkanı’nın İran’ın hacdan yoksun bırakılmasıyla ilgili sözlerine işaretle, Suudi Arabistan’ın Türkiye Büyükelçisi’nin Türkiye’ye verilen sözleşme metninin aynısının İran’a verildiği iddiasının yalan olduğunu belirtti.
İran Hac yetkililerinin geçtiğimiz hafta Türkiye Diyanet İşleri Başkanı Görmez ile yaptığı görüşmeye işaret eden Ohedi, bu görüşmede Görmez’in Suudi Arabistan Büyükelçisi’nin Türkiye’ye verilen sözleşme metninin aynısının İran’a sunulduğunu söylediğini bildirdiğini ifade etti.
İran Hac ve Ziyaret Kurumu Başkanı bu görüşmede İran ve Türkiye yetkililerin İranlı ziyaretçilerin haçtan yoksun bırakılması meselesini ele aldıklarını belirtti.
Ohedi sözlerinin devamında, İran’ın diğer ülkeler verilen sözleşme metinlerini dikkatle incelediği ve hiçbir ülkeye İran’a verilen anlaşmadaki ayrımcılık gözeten 5. Maddenin yer almadığı anlaşıldığını kaydetti.
Ohedi, Suudi yetkililerin hac konusunda siyasi hesaplaşma peşinde olduklarını, gerekirse, kendi ve diğer ülkelerinin sözleşme metinlerini, Suudilerin iddialarının yalan olduğunun kanıtlanması için yayınlayacaklarını belirtti.
ajanslar