کارگر

کارگر

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Cabiri Ensari, Bağdat ve Lahor’daki terör saldırılarını şiddetle kınadı.

Yaptığı açıklamada Irak’ın başkenti Bağdat ve Pakistan’ın Lahor kentindeki terör saldırılarını kınayan İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Cabiri Ensari, bu terör eylemlerinde hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı dileyerek, dost ve kardeş ülkeler olan Irak ve Pakistan halkı ve hükümetlerine taziyelerini iletti.

Cabiri Ensari, ayrıca “Bu terör eylemleri teröristler ve aşırıcıların insanlık hayatını hedeflediği iyice gösterdi. Terör saldırıları bütün dünya ülkelerinin ciddi şekilde girişimde bulunmasını gerektiriyor” ifadelerini kullandı.

Arap ülkeleri nasıl Siyonist rejime karşı alçalarak barış eli uzattıysa, İran’dan da aynı hareketi beklemekteler.
 

İmam Rıza Türbesinde Yüz Binlere Seslenen İran İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamaney, ABD, Batı, Siyonistler ve Emperyalist güçler bizden, Filistin meselesini görmezlikten gelmeyi ve bölgede ki ülkelerde (Gazze, Bahreyn ve Yemen) faaliyet gösteren Direniş eksenini, siyasi olarak desteklemekten vazgeçmemizi istemekte olduğunu söyledi.

Yani kısaca şunu söylemek istiyorlar: Bazı ülkeler ve devletler İslam ve Müslüman ülkesi olmasına rağmen, nasıl Siyonistlerle işbirliğine gittiyseler, İran İslam Cumhuriyetinden de aynı tavrı sergilemesini istemekteler.

Bu sözün asıl manası yani; Arap ülkeleri nasıl Siyonist rejime karşı alçalarak barış eli uzattıysa, İran’dan da aynı hareketi beklemekteler.

Elbette mesele sadece bunlarla sınırlı kalmayacak, zira düşman İran’dan savunma amaçlı ürettiği ve caydırıcı özelliğe sahip kazanımlarından da vazgeçmesini istenmekte, çünkü kıtalar arası uzun menzilli füze denemelerinin dünya da nasıl bir yankı uyandırdığını gördüler.

Yavaş-yavaş mesele şu noktaya gelecek; neden İran Devrim Muhafızları kuruldu? Neden İran İslam Cumhuriyeti anayasası İslami kanunları içermekte?

Eğer siz düşmanın bu saldırıları karşısında geri adım atacak olursanız, düşman bir adım daha ileri atacak ve git-gide sizin kanunlarınızın Liberalizm ve özgürlüğe karşı olduğunu söyleyecek.

Nükleer mutabakat sonrası hayata geçirilen Kapsamlı Ortak Eylem Planı, Amerikalılar tarafından uygulanmadı, bugün İran tüm dünyada bankacılık işlemlerinde büyük sorunlarla karşılaşmakta, İran’ın bloke edilen mal varlığı henüz geri gönderilmedi.

Bu mutabakat metnine bel bağlayanlar, elbette biz imzalanan mutabakat metnine bağlı kalmalıyız, ama düşman bin bir hile ve desiselerle vermiş olduğu taahhüdü yerine getirmekten imtina etmekte, bu da yani mutlak zarar demektir.

Bizim Filistin’e desteğimizin süreceğini kardeşlerinize söylemenizi vurguluyorum
 

Bildiğiniz üzere bazıları bizim kendi çıkarlarımızdan dolayı Filistin’e destek verdiğimizi söylüyorlar. Ancak bu söz İslam İnkılabının başından beri doğru değildi ve değildir. Çünkü biz, asla Filistin meselesinde Amerika ve diğerleriyle müzakere etmeye yanaşmadık.

Hamas heyeti İran’a gerçekleştirdiği ziyarette Tahran’da yetkililerin çoğuyla görüştü. Ancak bu görüşmelerin en dikkat çekicisi ve önemlisi Hamas heyetinin basına kapalı bir şekilde Kudüs Ordusu komutanı Kasım Süleymani ile gerçekleştirdiği görüşmeydi.

General Kasım Süleymani İslami Direniş Hareketi (Hamas) heyeti ile yaptığı görüşmede şöyle konuştu: Bizim Arabistan’la olan sorunumuz bitecektir. Bu arada farklı taraflarda saf tutanlar zarar edecektir ve herkes kimin, kimin yanında yer aldığını bilecektir.

Sizin savaşınız uzun süreli ve kapsamlıdır. Bütün İslam dünyası size destek vermelidir. Biz, Filistin’in güçlü olmasını ve sizin aranızdaki uzlaşmada başarılı olmayı istiyoruz.

Bu görüşmede General Sülaymani detaylı bir şekilde direniş ve İran’ın ona bakışı hususunda konuştu ve şöyle ekledi: İran İslam Cumhuriyetinin Filistin meselesinde tutarlı ve sağlam bir tutumu vardır. Nükleer anlaşmadan önceki tutumu anlaşmadan sonra da geçerlidir ve değişmeyecektir.

Biz, Filistin’e destek vermeyi sürdürecek ve yüksek sesle batıyla yapılan müzakerelerde nükleer anlaşma sağlanmıştır ve onun haricinde hiçbir konu ele alınmamış ve herhangi bir muamele gerçekleştirilmemiştir, vurgusu yapacağız.

Ülkemizin Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in belirlenmiş ve açık bir görevi olduğunu açıkça söyleyebilirim ve o da nükleer anlaşmaydı. Kendisine başka bir konunun ele alınması görevi verilmemişti. Ancak Amerikalılar başka konuları da işe karıştırmak çok uğraştılar.

Biz, Amerika ile ikili ilişkileri bile kabul etmedik. Zaruri konularda ihtiyaç olmasına rağmen onlarla hiçbir konuyu ele almadık. Bunu size vurguyla söyleyebilirim ki, onlar baskılarını ve yaptırımlarını on katına da çıkarsalardı biz asla Filistin meselesinden vaz geçmezdik. İşte bu nedenle Amerika kongresinin İran terörizme ve Filistin’e destek veriyor iddiasıyla İran karşıtı tutumlarında dayattığını görüyorsunuz.

Bildiğiniz üzere bazıları bizim kendi çıkarlarımızdan dolayı Filistin’e destek verdiğimizi söylüyorlar. Ancak bu söz İslam İnkılabının başından beri doğru değildi ve değildir. Çünkü biz, asla Filistin meselesinde Amerika ve diğerleriyle müzakere etmeye yanaşmadık.

Bizim Filistin’e desteğimizin süreceğini kardeşlerinize söylemenizi vurguluyorum. Çünkü bu, bizim asıl ve inançsal tutumlarımızdan olup bizimle Allah arasında olan bir meseledir.

İran’ın Filistin’e ne ölçüde destek verdiğine de değinen General Kasım Süleymani şöyle ekledi: Bazen desteklerimiz azaldı ve bu bizim Filistin meselesindeki siyasi tutumumuzun değişmesinden değil de iktisadi şartlardan kaynaklanıyordu. Çünkü bizim temel inançlarımızda bir değişiklik yaşanmamıştır. Filistin her zaman olduğu gibi bize göre bir inanç olarak kalacaktır.

İran’ın diğer İslam ülkelerinin Filistin direnişine yardım etmesine karşı çıkmadığına değinen Kasım Süleymani şöyle devam etti: Biz, İslam ülkelerinin size yardım etmesine muhalif değiliz. Bilakis Filistin’in yanında yer alacak her İslam ülkesinin elini öpüyoruz ve bu hususta bir sorunumuz yoktur. Aksine bu ülkelerin direnişe yardım ve destekleri mutluk vericidir.

Bölgenin geçici sorunlarına kimsenin müdahale etmemesini ümit ederiz. Bizim Arabistan’la olan sorunumuz bitecektir. Bu arada farklı taraflarda saf tutanlar zarar edecektir.

Tasnimnews

Ahmet Davutoğlu Suriye'de 100 yıl sonra tezgahlanmak istenen Sykes Picot'ya izin vermeyeceklerini söyledi.

 Davutoğlu, Brüksel ziyareti dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını cevapladı. Davutoğlu Suriye'nin kuzeyinde kurulmak istenen federasyon için 'buna asla izin vermeyiz. 100 yıl sonra Sykes Picot'u bir kez daha yazmak istiyorlar. Bütün mesele bu" dedi.

Davutoğlu'nun açıklamalarından satırbaşları şöyle:

Suriye maalesef öyle bir noktaya getirildi ki; her türlü kirli oyununun oynanabileceği bir zemin oluştu. Bunlardan biri de Sykes Picot’nun (SP) yüzüncü yılı. (Bu anlaşma) Bizi hep böldü. Halep’i Antep’ten vb... Birileri yeni bir Sykes Picot yazma peşinde, biz bunu yok etmeye çalışırken birileri yazma peşinde. Arap Baharı öncesinde Sykes-Picot’yu ortadan kaldırmayı düşünüyorduk, ekonomik hamlelerle. Hedeflerimiz birilerini rahatsız etti, Arap Baharı bunun için kullanıldı. Şimdi Suriye’yi üçe dörde, Irak’ı bölerek yeni SP yazmaya çalışılıyor. Buna direnenler var, biz(im) gibi.

İRAN SURİYE'NİN BÖLÜNMESİNİ İSTEMİYOR

“İran'la görüşmemizde mutabık kaldığımız en önemli husus , Suriye'nin bölünmemesi. Tek bir devlet olarak kalması. Onlar da İsrail karşısında bölgede güçlü bir Suriye istiyorlar. Bugünkü seyre baktığınızda YPG'nin son derece oportünist ve otokratik yöntem benimsediğini görüyorsunuz. Kendileri gibi düşünmeyen Kürtleri o bölgeden sürdüler. Şimdi de de facto durum meydana getirmeye çalışıyorlar. Onları kullananlar onları bir piyon olarak kullanıyorlar, kullanıldıkları ölçüde varlar. Tek tek ülke tavırlarına bakın.”
“Suriye'deki Kürtlerin hakları ile YPG yan yan yana getirilmemeli. Suriyeli Kürtlerin hakları için YPG demek Suriye'deki Kürt kardeşlerimize yapılabilecek en büyük ayıp, sorumsuzluk. Gelişmeleri yakından takip edeceğiz, yeni Sykes Picot olmaması için bölge ile yapmamız lazım.”

ajanslar

 Imam Hamaney, Direniş Ekonomisi’ni ekonomik sorunların çözümü ve halkın isteklerinin cevabı olduğunu söyledi. Konuşmasının devamında şunları söyledi: Direniş ekonomisiyle işsizlik ve durgunlukla savaşabiliriz ve pahalılığın önünü alabiliriz. Yine düşmanların tehditleri karşısında durabilir ve ülke için birçok fırsat yaratabiliriz.

İran İslam İnkılabı Rehberi Imam Hamaney, yeni hicri şemsi yıl için yayınladığı kutlama mesajında tüm vatandaşların, İranlıların ve özellikle muhterem şehit ailelerinin ve fedakârların bayramını kutladı; büyük imam ve şehitleri anarak yeni yılı “Direniş Ekonomisi, Girişim ve Faaliyet” yılı adıyla adlandırdı.

Imam Hamaney, Hazreti Fatıma’nın doğum yıldönümünün 1395 yılının başına ve sonuna denk geldiğine işaret ederek, bu yılın İran milleti için bereketli bir yıl olmasını diledi ve o büyük hanımın maneviyatından en iyi şekilde faydalanmayı, onun irşatlarından ve yaşamından ders almayı temenni etti.

İslam İnkılabı Rehberi geçen yılın değerlendirmesinde, 1394 yılını da diğer yıllar gibi tatlılar ve acılarla, iniş ve çıkışlarla, fırsatlar ve tehditlerle iç içe geçtiğini vurgulayarak şunları söyledi: Acılarından “Mina Hadisesi” ve tatlı günlerinden “22 Behmen yürüyüşü ve 7 İsfend seçimleri” ve aynı şekilde Bercam müzakereleri ve onun yarattığı ümitler ile yanında oluşturduğu kaygıların hepsi 1394 yılının hadiselerindendir.

Imam Hamaney yeni yılın ümitleri, fırsatları ve tehditleri konusuna işaret ederek şunları söyledi: Hüner, fırsatlardan tam manasıyla faydalanmak ve tehditleri de fırsata çevirmek ve ülkede yılsonunda hissedilir değişiklikleri görmektir. Elbette, bu ümitlerin gerçekleşmesi için çabalamak, gece gündüz çalışmak ve hiç durmadan telaş etmek gerekir.

Imam Hamaney, İran milletinin genel hareketinde asli ve temel noktaları hatırlatarak şunları söyledi: İran halkı öyle bir şe yapmalıdır ki, düşmanların tehditleri karşısında oluşabilecek hasarların menzilinden çıkmalı ve hasar görme yüzdesini sıfıra indirmelidir.

İslam İnkılabı Rehberi, bu önemli harekette ilk ve acil konulardan birisinin ekonomi meselesi olduğuna işaret ederek şunları söyledi: Eğer millet, devlet ve tüm sorumlular ekonomi konusunda doğru, yerinde ve sağlam bir şeyler yaparlarsa “toplumsal hasar ve sorunlarda”, “kültürel ve ahlaki meselelerde” de bu işlerin etkisini göstermesini ümit edebiliriz.

Imam Hamaney, “yerli üretim”, “İş olanağı oluşturmak ve işsizliği yok etmek”, “ekonomik canlılık ve durgunluğun yok edilmesi” gibi konuların en önemli ekonomik konular olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: Bu sorunlar halkın günlük içe içe olduğu sorunlardır ve halk bunları hissetmekte ve çözüm talep etmektedir. Yetkili birimlerin verdiği istatistikler ve yaptıkları açıklamalar da halkın bu taleplerinin yerinde olduğunu göstermektedir.

Imam Hamaney, Direniş Ekonomisini ekonomik sorunların çözümü ve halkın isteklerinin cevabı olduğunu söyledi. Konuşmasının devamında şunları söyledi: Direniş ekonomisiyle işsizlik ve durgunlukla savaşabiliriz ve pahalılığın önünü alabiliriz. Yine düşmanların tehditleri karşısında durabilir ve ülke için birçok fırsat yaratabiliriz.

İslam İnkılabı Rehberi, bu başarılara ulaşmanın şartının direniş ekonomisi usulü çerçevesinde çalışma ve telaş olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: Devletin yaptığı bilgilendirmelerde bu alanda birçok işin yapıldığını göstermektedir; ama bu işler, hazırlık çalışmaları niteliğinde olup devlet birimlerine gönderilen yönetmeliklerden ibarettir. Imam Hamaney yetkililerin vazifesinin direniş ekonomi alanında eylemsel girişimlerde bulunmak olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: Direniş ekonomisi alanında yapılan girişim ve faaliyetlerin sürmesi ve bu faaliyetlerin neticesinin halka amel meydanında gösterilmesi gerekir.

İslam İnkılabı Rehberi, “Direniş Ekonomisi, Girişim ve Faaliyet”in halkın ihtiyaçlarını gideren dosdoğru ve aydın bir yol gibi olduğunu söyledi ve bu alanda telaş eden herkese teşekkür ederek şunları ekledi: Elbette, girişim ve faaliyetin bir yıl içinde tüm sorunları gidermesi beklenilmemelidir. Ama eğer girişim ve faaliyet doğru bir program ile birlikte olursa mutlaka yılsonunda sonuçları açıkça görülebilecektir.

ABNA24.COM

İslmi İran cumhurbaşkanı, Afganistan, Tacikistan, Pakistan, Azerbaycan Cum., Türkmenistan, Ermenistan, Türkiye, Kazakistan ve Özbekistan liderlerine ayrı ayrı gönderdiğe mesajlarda tarihi Nevruz bayramını kutladı.


Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani sözkonusu mesajlarda Nevruz'un barış, dayanışma, gönül birliği mesajı vererek, dostluk fidanının ekilmesi için en iyi zaman olduğunu belirtti.

Ruhani ayrıca Nevruz'un doğa ile dostluk ve doğaya saygı sembolü olduğuna işaretle, nevruz'un baharın ılımanlığına saygı duyan milletlerin geleneği ve kültürlerinin birleşmesi olduğunu ifade etti.

Cumhurbaşkanı Nevruz havzası ülkelerin bu gelenekten kaynaklanan zengin kültüre ihtiyaçları olduğunu, böylece İran'ın 5+1 ülkeleri ile vardığı nükleer anlaşması ve ardından yaptırımların kalkması ile dayanışma içinde yaşamak için yeni şartlar oluştursunlar./

Pazar, 20 Mart 2016 02:51

Zarif Ankara’da

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, Türk makamlarla görüşmek için yarın Ankara’da . 

5 mart  tarihinde İran'a gelen ve Cumhurbaşkanı Ruhani ile görüşen Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu, Ankara'nın Tahran'la ikili ilişkileri geliştirmek istediğini ve bu ilişkilerin her alanda geliştirilmesi için her türlü işbirliğine hazır olduklarını bildirmişti.

Zarifle Çavuşoğlunun ortak basın toplantısı

 İRİB'in haberine göre, İran dışişleri bakanı Muhammed Cevad Zarif bugün Türkiyeli mevkidaşı ile ortak basın toplantısında İranla Türkiyenin ortadoğu gelişmelerine yönelik bakış açılarının birbirlerine çok yakın olduğunu ve İranla Türkiyenin Suriyenin vahdetine vurgu yaptıklarını belirtti.

Zarif İranın Suriye topraklarının parçalanmasına muhalif olduğunu İranın siyasetinin ülkelerin vahdeti ve hakimiyetine saygı ilkesine bağlı olduğunu belirtti.

Suriyede çatışmakta olan bütün taraflar ve gruplardan ateşkese saygı duymalarını isteyen Zarif İranın bütün Suriyeli tarafları Suriye kirizinin bitmesine yönelik diyalog sürecini sürdürmelerine çağırdı.

İran dışişleri bakanı İstanbulda bugün 4 kişinin ölmesi ve 30 dan fazla kişinin yaralanmasına neden olan bombalı saldırıyı Türkiye milletine başsağlığı diledi.

 

Zarif Erdoğan’la görüştü
Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, İstanbul temaslarının devamında Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüştü.

Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, İstanbul temaslarının devamında Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüştü.

İstanbul’da gerçekleşen bu görüşmeden önce Zarif Türk mevkidaşı Mevlüd Çavuşoğlu ile görüşmüştü.

İstanbul havaalanında gazetecilerin sorularına cevap veren Zarif, yaptırımlardan sonra başlayan yeni dönemde Türkiye ile en iyi iktisadi ilişkilerin peşinde olduklarını kaydetti.

Zarif ziyaretinin bir başka amacını bölgede yaşanan önemli gelişmeleri masaya yatırmak şeklinde ifade etti.

Pazartesi, 14 Mart 2016 02:13

Allah Hakkı ve Kul Hakkı

 Allah hakkı ve kul hakkı veya hakullah ve hakkunnas (Arapça: حق‌اللّه و حق‌الناس), Fıkıh ve hukukta yer alan ünlü iki kavramdır. Allah hakkından maksat, Allah’ın kulları üzerindeki hakları; kul hakkından maksat ise can, mal ve ırz güvenliği dâhil olmak üzere insanların bir birlerine olan haklarıdır. Tüm dini vazifelerin Allah hakkı yönü olduğu gibi bazılarının kul hakkı yönü de vardır.

Bu haklardan bazıları vacip, bazıları ise müstahaptır. Vacip bir hakkın zayi edilmesi durumunda tövbenin yanı sıra vacip namazların kaza edilmesi veya insanlara ait (çalınan, gaspedilen veya haksızlıkla alınan) malların sahibine geri verilmesi gibi bir çok yerde bu hakların telafi edilerek eda edilmesi gerekir. Kul hakkı tövbe ile bağışlanmamaktadır. Bunun için tövbenin yanı sıra hakkına geçilen insanın haklarının iade edilmesi veya hak sahibinin hakkını helal etmesi gerekir.

Kur’an-ı Kerim’in en uzun ayeti, kul hakkı ile ilgilidir. Hadislerde Allah ve kullarının haklarının eda edilmesine oldukça vurgu yapılmış ve insanın boynunda bulunan kul hakkının kişinin dualarının kabul olmamasına neden olacağı ileri sürülmüştür.

Etimoloji

Allah hakkı ve kul hakkı, fıkıh ve hukukta yer alan ünlü iki kavramdır. Allah hakkından maksat, Allah’ın kulları üzerindeki hakları; kul hakkından maksat ise can, mal ve ırz güvenliği dâhil olmak üzere insanların bir birlerine olan haklarıdır. Tüm vacip ve haram hükümler Allah hakkıdır.(1) Mali veya mali olmayan başkalarını kapsayan haklar, aynı zamanda kul hakkı veya insan hakkıdır da. Bu iki terimin edebiyat ve yaygın örfte daha has bir manası vardır: Başkaları için hukuki bir etkisi olmayan, yalnızca Allah’a yakınlık için yerine getirilen ibadet hükümleri, Allah hakkı olarak belirtilmiş, buna karşın, kişilerin kendilerine has dünyevi hak ve çıkarlarını korumak ve onların haklarını tespit için konulmuş haklara kul veya insan hakkları denmiştir.(2)

Bazı fakihler, hakları (özellikle kul hakkının Allah hakkı mukabilinde kullanıldığı zaman) üç bölüme ayırmaktadırlar: halis kul hakkı: insanların can ve malına riayet etmek gibi haklar; halis Allah hakkı: namaz, oruç kılmak gibi haklar; Allah hakkı ve kul hakkı: zekât ve hums gibi Allah ve kul hakkı yönü olan haklar.(3)

Hadislerde ve fıkıh kaynaklarında, kul hakkı yerine; abd/kul hakkı, kulların hakkı, insan hakkı, insanların hakları ve Müslümanların hakları gibi ifadeler kullanılmıştır.(4)

Kur’an ve Hadislerde Hakların Önemi

Allah hakkı ve kul hakkının Kur’an’da çok özel bir yeri vardır. Bir çok ayette namaz, Allah haklarının sembolü, zekât ise kul haklarının sembolü olarak zikredilmiştir.(5) Mutaffifin, Hucurat ve Hümeze gibi sureler, kul haklarına yöneliktir. Kur’an-ı Kerim’in en uzun ayeti olan Bakara suresinin 282. Ayeti de kul hakkı ile ilgilidir. Allame Tabatabai, tüm Allah haklarını iki cümle ile özetlemiştir: dini öğrenmek ve amel etmek.(6) Açıktır ki bu iki konu tüm dini vacip ve haramları kapsamaktadır.

Kul Haklarının Yeri

Bazı hadisler, kul hakkını Allah hakkından daha önemli bilmiştir, zira kul hakkı, aynı zamanda Allah hakkıdır, ancak Allah hakkı kul hakkı değildir. Her kim günah işlerse fakat Allah’a borçlu olur, ancak insanların haklarının zayi olmasına neden olan bir şey yaparsa, Allah hem hak sahibi olur.

Şia İmamları (a.s), müminlerin haklarını eda etmekten daha üstün bir ibadet çeşidi yoktur demişlerdir. (notlar1) Yine mümine borçlu kalmak ve hakkında hıyaneti müminin konumundan uzak bilmektedirler.(notlar2) İmam Hüseyin (a.s) Aşura gecesi yârenlerinden üzerinde kul hakkı olanların ordusunda yer almamasını istemiştir.(notlar3) İnsanların tövbesi bile Allah ve kul haklarının eda edilmesi ile kabul olmaktadır.(notlar4)

Hz. Resulullah Efendimizden (s.a.a) nakledilen “menahi hadisi”nde; kişi yerine getirme gücü olduğu halde boynunda olan hakkı ödemezse, her gün amel (defterine) zalim bir reisin günahı kadar günahın yazıldığı belirtilmiştir. Altıncı imam, Hz. İmam Cafer Sadık (a.s), insanın kıyametteki en zor halinin zekât ve humusa müstahak olanların kişinin önünü keserek hakkını istedikleri: Allah’ım! Bu kişi malının zekât ve humusunu bize vermedi, dedikleri ve Allah’ın da bu kişinin iyiliklerini onlarla değiştirdiği, haldir demiştir.

Dini açıdan, kul hakkı insanların malına özgü değildir, insanın can ve ırzını da kapsamaktadır.(notlar5) Hatta insanları yersiz bir şekilde korkutmak, huzursuz etmek, rahatsız etmek de kul hakkı olarak sayılmış ve kıyamette ağır cezaları gerektirmektedir.(notlar6)(notlar7) Alay etmek, iğnelemek, kişinin şahsiyet ve onuruyla oynamak, sırlarını ifşa etmek de şiddetle yasaklanmış haklardandır.(notlar8)notlar9) İnsanlara zulüm ve kul hakkı, aynı zamanda duaların kabul olmama nedenlerindendir.(notlar10)

İmam Seccad’ın Hukuk Risalesi

Allah ve kul haklarının açıklayan en kapsamlı ve en veciz hadislerden birisi İmam Seccad’dan (a.s) nakledilen hukuk risalesi adlı hadistir. Bu hadiste İmam Zeynel Abidin (a.s) Allah’ın en önemli haklarını, imamların, yöneticilerin, cemaat imamlarının, anne, baba, eş, çocuk, komşu, öğretmen, öğrenci… Haklarını belirtmiştir.

Teşhis Ölçüsü

Allah hakkını kul hakkından ayırmak ve teşhis etmek için bir takım kaideler belirtilmiştir. Bunların en önemlilerinden birisi Allah hakkının umumi ve kamu yararı yönünün bulunması, kul hakkının ise ihtisasi ve özel bir yönünün bulunmasıdır. Yine Allah hakkı, (günahkâr kişinin tövbe etmesi gibi bazı özel durumlar dışında) (zarara uğrayan) insanların razı olması ile insanın boynundan kalkmaz ve hakeza Allah hakkı olan günahlarda (zina gibi, bireyin) kendisine karşı yapılan haksızlık ve suçu bağışlaması ile cezalandırma işlemi sakıt olmaz, oysa bazı kul hakları, bağışlanma veya intikal özelliğine sahiptir.

İran Yüksek Yargı Konseyinin görüşüne göre, suçlarla ilgili konularda, her zaman Allah hakkı ve suçun umumi olma yönü dikkate alınarak tercihte bulunulmakta ve kişilerin razı olmaları cezaların düşmesine neden olmamaktadır…(7) İran Yüksek Yargı Konseyinin görüşüne “Birey veya belli bir toplumun zararına neden olan suçlar kul hakkı; düzen ve sistemde kargaşa ve düzensizliğe neden olan, sosyal ve umumi haklara zarar veren suçlar ise Allah hakkı olarak sayılmaktadır…”(8)

Bu İki Hak Arasındaki Farklı Hükümler

Halis ve mutlak olarak nitelenen Allah ve kul hakları, özellikle yargı ve şehadet baplarında derin farklara sahiptir. Bu farkların en önemlisi şuradan kaynaklanmaktadır ki (bilhassa suçlar ve cezalandırmalar konusundaki) Allah hakları ile ilgili hükümler, hoşgörü, tolerans ve hafifletici sebeplere tabidir, buna karşın kul hakları dikkat, titizlik ve ihtiyata tabidir.(9) Buna göre, şüphe ve kuşku durumlarında hududun icra edilmemesi söylenmiştir.(10)

İkisi arasındaki farklardan bazıları şunlardır:

* Allah hakkının yargıç ve hâkim karşısındaki ispatı daha zordur, zira Allah hakkı; bir erkek ve iki kadının tanıklığı veya erkeğin yeminle birlikte tanıklığı veya kadınların yalnızca tanıklığı ile ispat edilememektedir, ancak buna karşın bazı kul hakları, bu tanıklıklarla ispat edilebilmektedir.(11)

* Allah hakkıyla ilintili konuların icra edilmesi birisinin talep etmesine bağlı değildir, ancak kul hakkında hak sahibinin bunu talep etmesi gerekmektedir.(11)

* Allah hakkında “teberrü şehadet” kabul edilmekte, ancak bazı fakihlere göre, kul hakkı olduğu yerlerde hak sahibinin yargıçtan şehadet talep etmesinden sonra yargıcın şahitlerden istemesi ile ikame edilmektedir.(12)

* Kul hakkı olan yerlerin aksine Allah hakkı olan yerlerde yargıç, suçluyu ikrar etmekten vazgeçirebilir.(14)

* Allah hakkı olan yerlerde, yargıcın orada olmayan kayıp kişi hakkında yargı ve hükümde bulunmaya hakkı yoktur.(15)

* Allah hakkı ile ilgili davalarda, müştekinin şahidi olmaz ve sanık da ikrar etmezse iki taraftan da yemin etmesi istenmez.(16)

Allah Hakkı

Yalan konuşmak, namahreme bakmak, zina etmek… gibi bazı günahlar tövbe ile temizlenmektedir. Ancak namaz kılmamak gibi bazı günahlar, tövbenin yanı sıra namazların kaza edilmesine de gerektirmektedir.

Kul Hakkı

Hırsızlık, faiz, gıybet, töhmet, iftira, dil yarası, onurla oynanması… vb. gibi günahlar, Allah’a istiğfar ve tövbenin yanı sıra, kişi veya kişilerden helallik alınması ve haklarının telafi edilmesini de gerekli kılmaktadır. Hatta Allah yolunda şehit olmak bile bu tür günahları telafi etmemektedir.(notlar1)

Ergenlik ve Buluğ Öncesine Ait Kul Hakları

Eğer bir kişi çocukluğunda birey veya bireylere zararda bulunmuşsa, borçlu, tazmin etmeye mecbur ve sorumludur. Eğer çaldığı veya gasp ettiği mal halen mevcutsa onu geri vermelidir; eğer mal mevcut değilse bir şekilde onu telafi etmeli veya mal sahibini razı ederek helallik almalıdır. Eğer hak sahibi ölmüşse varislerine kişinin hakkını geri vermelidir...(17)

Çocukların anne ve babaları çocuklarının zarar ve ziyanlarını o anda telafi edebilir ve çocuklarını bu şekilde başkalarına borçlu bırakmayabilirler. Bu hem çocuklara konunun önemini vurgulamış olur ve hem de başkalarının haklarına saygılı olmalarını sağlar.

Notlar

“ما عُبِدَ اللّه بِشَیء اَفضَلُ مِن اَداء حَقّ المُؤمن”, Mizanu’l-Hikmet, c. 2, s. 481.
Ebu Sumame şöyle diyor: “İmam Bakır’ın (a.s) yanına giderek şöyle dedim: ‘Fedanız olayım! Ben Mekke’de yaşamak isteyen birisiyim, ancak Mürcie mezhebine mensup birisi benden alacaklıdır ve ben ona borçluyum. Sizin görüşünüz nedir; vatanıma dönüp o kişiye olan borcumu mu ödemeliyim? Yoksa o kişinin batıl bir mezhebe mensup olduğunu göz önünde bulundurarak borcumu geciktirerek bu şekilde Mekke’de mi kalmalıyım?’ İmam Muhammed Bakır (aleyhi selam) şöyle buyurdu: ‘Alacaklı olduğun kişinin yanına git ve borcunu öde. Öyle bir şekilde yaşa ki ölüm anında ve Allah’la mülakat ettiğinde boynunda başkalarının bir alacağı ve talebi olmasın, zira mümin asla hıyanet etmez.” Biharu’l-Envar, c. 103, s. 142.
Musa bin Umeyr adlı bir kişi İmam Hüseyin’in (a.s) babasının imamın yârenlerinin arasından ayağa kalkarak yüksek sesle şöyle demesini emrettiğini nakletmektedir: ‘Halka borcu olan kimsenin benim ordumun içinde bulunmaya hakkı yoktur. Zira medyun olup da ölen ve sonra borcu eda edilmeyen kimse yoktur, ancak borcundan dolayı ateşe atılır. “ناد فی الناس ان لا یقاتلن معی رجل علیه دَینٌ” İhkaku’l-Hak, c. 19, s. 430.
Naha hanedanı ileri gelenlerinden birisi İmam Bakır’ın (aleyhi selam) huzuruna gelerek şöyle dedi: ‘Ben Haccac’ın (katliamları ile meşhur vali) zamanında her zaman tağut hükümetlerin komutanlarından biriydim. Tövbe edersem tövbem kabul olur mu?’ İmam (a.s) sustu ve bir şey demedi. Adam yeniden sordu. İmam Bakır (a.s) bu kez şöyle buyurdu: ‘yapamazsın, ancak tüm hak sahiplerinin haklarını vermen gerekir.” “لا، حتّی تؤدّی الی کل ذی حق حقّه”, Kâfi, c. 2, s. 331.
 Hz. Resulullah Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müminin her şeyi; ırzı, namusu, malı ve kanı haram ve muhteremdir.”  الْمُؤْمِنُ حَرَامٌ کُلُّهُ عِرْضُهُ وَ مَالُهُ وَ دَمُ, Biharu’l-Envar, c. 74, s. 160.
Hz. Resulullah Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim mümin birisini üzer ve ardından tüm dünyayı ona bağışlarsa, bu onun kefareti olmaz ve karşılığı sayılmaz.”, مَن اَحَزن مُومِنا ثُم اَعطاهَ الدُنیا لَم یکُن ذَلک کَفارتُه ولَم یوجَر عَلیه Kâfi, c. 5, s. 125.
Hz. Resulullah Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir mümine korkutmak için bakarsa, Allah Azze ve Celle, Allah’ın gölgesi dışında hiçbir gölgenin olmadığı (kıyamet) günde onu korkutur.” El-Kafi, c. 2, s. 369.
İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim mümin birini başka müminlerin içinde maskara eder alaya alırsa, en kötü bir biçimde ölür ve hiçbir zaman hayır yüzü görmemesinin yeri vardır.” El-Mahasin, c. 1, s. 101.
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim birisinin bir yanlış yaptığını anlar, onu gizlemez ve ifşa ederse ve ardından tövbe etmezse, Allah nezdinde günah işleyen ve müminin günahını ifşa etme günahını da üstlenen kişi gibi olur, öyle ki Allah günah işleyen müminin günahını onuruna sürülen lekeden dolayı bağışlar.” Hakunnas, Rahimi, Abbas, s. 117.
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizlerden her kim duasının kabul olmasını istiyorsa, kazancını temizlemeli, insanların haklarını geri vermelidir. Şüphesiz Allah, karnında haram (lokma) olanın veya kullarından birinin hakkı üzerinde olanın duasını yukarı kaldırmaz (yani kabul etmez). Biharu’l-Envar, c. 90, s. 321.
İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şehitten akan ilk kan, günahlarının kefaretine neden olur, ancak kefareti eda edilmesine bağlı olan üstündeki borçlar (mal, para, hak) hariç. Vesailu’ş-Şia, c. 13, s. 85.
ABNA24.COM

WİKİSHİA.NET

Dipnotlar

“أَكْبَرُ حُقُوقِ اللّهِ عَلَيْكَ مَا أَوْجَبَهُ لِنَفْسِهِ تَبَارَكَ وَ تَعَالَى.” İmam Zeynel Abidin, Hukuk Risalesi.
Kitabu Mustalahat el-Fıkh, s. 215.
El-Mebsut fi Fıkhi’l-İmamiye, c. 8, s. 163; el-Kavaid ve’l-Fevaid, fi’l-Fıkh ve’l-Usul, kısım. 2, s. 42, 43.
Kafi, c. 7, s. 220, 413; Vesailu’ş-Şia, c. 28, s. 57, 29 ve c. 29, s. 174.
El-Mizan, c. 20, s. 97.
El-Mizan, c. 2, s. 444.
Ayini Dadresi Keyferi, c. 1, s. 162, dipnot.
Sukut Mücazat der Hukuk Keyferi İslam ve İran, s. 114.
Şeraiu’l-İslam, kısım, 4, s. 875.
Mesaliku’l-Efham, c. 13, s. 469.
El-Mebsut fi Fıkhi’l-İmamiye, c. 7, s. 248, 249.
Dirasat fi Velayeti’l-Fakih, c. 2, s. 201.
Mebabi Tekmiletu’l-Minhac, c. 1, s. 107.
Mukaddes Erdebili, c. 12, s. 91.
Bkz. İbn Kudame, c. 11, s. 486.
El-Mebsut fi Fıkhi’l-İmamiye, c. 8, s. 215, 216; İbn Kudame, c. 12, s. 127, 128.
Camiu’l-Mesail Fazil, c. 1, s. 387.
Kaynaklar

* Pejuh Websitesi.

* Danışnamei Cihan İslam.

* Mahmut Ahundi, Ayini Dadresi Keyferi, c. 1, Tahran, ş. 1368.

* İbn İdris Hilli, Kitabu’s-Serair el-Havi Li-Tahriri’l-Fetava, Kum, 1410.

* İbn Abdusselam, Kavaidu’l-Ahkâm fi Mesalihu’l-Enam, Beyrut, 1998.

* İbn Kudame, el-Muğni, Beyrut ofset baskısı, 1983.

* Mecmua Ceraim ve Mücazat ha, Tahran, Muavinet Pejuheş, Tedvin ve Tankih Kavanin ve Mukarerat, üçüncü baskı, ikinci tashih, 1385.

* Şiri, Abbas, Sukut Mücazat der Hukuk Keyferi İslam ve İran, Tahran, merkez İntişarat Cihad Danişkahi Şehit Beheşti, 1372.

* İbn Kudame Mukeddesi, eş-Şerhu’l-Kebir, Rıza Üstadi, Hakkullah ve Hakkunnas, Nur Ali.

* Hürrü Amuli, Ali Hüseyni Milani, Kitabu’l-Kaza, Takrirat Dersi Ayetullah Gulpeygani, Kum, 1413.

* Ahmed Huseri, Nazariyetu’l-Hukm ve Mesadiri’t-Teşri fi Usulu’l-Fıkhu’l-İslami, Beyrut, 1986.

* Muhsin Hekim, Müstemseku’l-Urvetu’l-Vuska, Kum ofset baskısı, 1404.

* Ebu’l-Kasım Hoi, Mebani Tekmletu’l-Menahic, 1975.

* Vehbet Mustafa Zuheyli, el-Fıkhu’l-İslami ve Edilletuhu, Dımeşk, 1984.

* Muhammed bin Mekki Şehidi Evvel, el-Kavaidu ve’l-Vefaid, fi’l-Fıkh ve’l-Usul ve’t-Arabi, Abdulhadi Hekim baskısı, Necef, Kum ofset baskısı.

* Zeynuddin bin Ali Şehid Sani, Mesaliku’l-Efham ila Tenkihu Şeraiu’l-İslam, Kum, 1413.

* Muhammed bin Hasan Tusi, el-Mebsut fi Fıkhi’l-İmamiye, Tahran, el-Mektebetu’l-Murtazeviye, 1387.

* Hasan bin Yusuf Allame Hilli, Tahriru’l-Ahkâm eş-Şeria ale Mezhebi’l-İmamiye, İbrahim Bahadiri baskısı, Kum, 1420.

* Kuleyni, Kâfi.

* Ali bin Muhammed Maverdi, el-Havi el-Kebir fi Fıkhi Mezhebi’l-İmami Şafi, Şerh Muhtasar el-Mezeni, Ali Muhammed Muavvez ve Adil Ahmed Abdulmevcut, Beyrut, 1994.

* Cafer bin Hasan Muhakkik Hilli, Şeraiu’l-İslam fi Mesaili’l-Hilal ve’l-Haram, Sadık Şirazi baskısı, Tahran, 1409.

* Ali Meşkini, Kitab Mustalahat el-Fıkh, Kum, ş. 1379.

* Ahme bin Muhammed Mukaddes Erdebili, Mecmeu’L-Faide ve’l-Burhan fi şeri İrşadi’l-Ezhan, c. 12, Kum, 1414.

* Muhammed Ali bin Hüseyin Mekki Maliki, Tehzibu’l-Furuk ve’l-Kavaidi’s-Sünnet fi’l-Esrari’l-Fıkhiyye, Ahmed bin İdris Karafi.

* Hüseyinali Muntezeri, Dirasat fi Velayeti’l-Fekih ve Fikhi’d-Devleti’l-İslamiye, Kum, 1411.

* Muhammed Hasan bin Bakır Necefi, Cevahiru’l-Kelam fi Şerhi Şerai’l-İslam, Beyrut, 1981.

* Ahmed bin Muhammed Mehdi Neraki, Müstenedu’ş-Şia fi Ahkami’ş-Şeriat, c. 17, Kum, 1419.

Pazartesi, 14 Mart 2016 01:57

Ehlibeyt Türbeleri Kırmızı Çizgimiz

Ruhani, "İran, Irak ve Suriye'deki Şii türbeleri İran'ın kırmızı çizgisi, terör örgütleri buralara saldırırsa yanıtımız da sert olur" dedi.

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, İran, Irak ve Suriye'deki Şii türbelerinin İran'ın kırmızı çizgisi olduğunu ifade ederek, terör örgütlerinin buralara saldırması sonucu verilecek yanıtın da sert olacağını söyledi.

Ruhani, Tahran'da şehitleri anmak için gerçekleştirilen forumda yaptığı konuşmasında, "Ehlibeytin tüm Şii türbeleri bizim kırmızı çizgimizdir. Terör örgütlerinin bu türbeleri hedef alması halinde, bunu hoş karşılamayız" dedi.

Gençlerin İran'daki ve komşu ülkelerdeki türbeleri savunmaya hazır olduğunu kaydeden Ruhani, İran'ın türbeleri korumak için de olası yollara başvuracaklarını kaydetti. Hasan Ruhani, İran'ın terör örgütlerinin Ehlibeyt türbelerine saldırmak istemeleri halinde terörizme karşı duracağını sözlerine ekledi.

ABD’de bir mahkeme, İran’ı 11 Eylül kurbanlarının ailelerine ve bazı sigorta şirketlerine 10 milyar doların üzerinde tazminat ödemeye mahkum etti. 11 Eylül’le İran’ın kanıtlanmış bir doğrudan bağı bulunmuyor, ancak saldırıyı düzenleyen çok sayıda Suudi vatandaşının kendi devletleriyle ve ABD’yle olan ilişkileri biliniyor.


ABD’de New York Bölge Yargıcı George Daniels, 11 Eylül 2001’deki El Kaide katliamında ölen kişilerin ailelerine İran’ın tazminat ödemesine hükmetti.

Bloomberg‘de yer alan habere göre, yargıcın kararında, ölenlerin ailelerine ve sigorta şirketlerine toplam 10.5 milyar dolar ödenmesina karar verildiği yazıyor.

Bu paranın 7.5 milyarı ailelere, kalanı ise binaların gördüğü zarar nedeniyle sigortacılara verilecek.

Yargıç Daniels’e göre, İran devleti, 11 Eylül saldırganları ile ilişkili olduğuna ilişkin iddialar konusunda kendini savunmada “yetersiz kalmıştı.”
Ancak birçok belge, ayrıca eski cihatçıların tanıklıkları, 11 Eylül saldırıları ile Suudi Arabistan ilişkilerini ortaya seriyor.

Örneğin, Zacarias Moussaoui, 46 yaşında Fransız asıllı bir cihatçı. 11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan El Kaide saldırısının ardından, terörizm suçlamasıyla ABD’de ömür boyu hapse mahkum oldu.

Zacarias, 11 Eylül saldırganlarının saldırıdan önce uçuş dersi aldığını, bu derslerin Suudi bir prens tarafından finanse edildiğini söylemişti.

CIA, 2015 yılında, 11 Eylül saldırıları hakkındaki raporunu yayımlamıştı.
Raporun “Suudi Arabistan’la İlgili Meseleler” başlığını taşıyan 30 sayfalık son bölümünün ise yalnızca 1 sayfası sansürsüz olarak kamuoyuyla paylaşılmıştı.

Suudi Arabistan’ın 11 Eylül saldırılarıyla ilişkisinin araştırıldığı bölümün kalan 29 sayfası ise yine gizli tutulmuştu.

Öte yandan, Suudi Kraliyeti’nin, 1980’lerde Sovyetler Birliği’ne karşı savaşan Afgan “mücahidleri” ABD ve Pakistan ile birlikte finanse ettiği ve silahlandırdığı, artık herkesin bildiği bir gerçek.