
کارگر
Babek Zencani'ye idam cezası
Türkiye'nin işadamı Rıza Zarrab'ın ortağı olarak tanıdığı, İran'da milyar dolarlık yolsuzluk suçlamasıyla yargılanan Babek Zencani'ye idam cezası verildi.
İran'da milyar dolarlık yolsuzluk suçlamasıyla yargılanan işadamı Babek Zencani'ye idam cezası verildiği duyuruldu. Zencani, İran devletini 2.8 milyar dolar dolandırma suçlamasıyla Aralık 2013'te tutuklanmıştı.
Zencani'nin dosyası, İran tarihinin en büyük yolsuzluk dosyası olarak tanımlanıyor. Geçen hafta yolsuzluktan idam edilen iş adamı Hüsrevi dosyası ise Zencani'den sonra geliyordu.
İranlı iş adamı Babek Zencani, yıllarca İran'a uygulanan BM ambargosunu deldiğini itiraf etmişti. Zencani, tutuklanmadan iki gün önce yazdığı 'Gerçek Nedir' başlıklı yazısında; "İran Merkez Bankası'na ve İran Ulusal Petrol Şirketi'ne uygulanan ambargoya rağmen buralara yıllarca para aktardım. Ambargoyu delerek kendi şirketlerimin ve yurtdışında ortaklığım bulunan şirketlerin kara listeye alınmasını göze aldım. Eğer Amerikalıların eline düşseydim kendimi Guantanamo'da bulurdum" demişti.
Nasrallah: Teröristlerle mücadele ederken nasıl terörist olabiliriz?
Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, bugün yaptığı konuşmada, "Biz, oybirliğiyle terör örgütü olarak kabul edilen bir örgüte karşı savaşıyoruz. O zaman biz nasıl terörist olabiliriz?" diye sordu.
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, Hizbullah komutanı Ali Fayyad'ın Suriye'nin Halep kentinde öldürülmesinin ardından bugün bir konuşma yaptı. Hizbullah lideri, Körfez İşbirliği Konseyi'nin kendilerini ‘terör örgütü' ilan etmesi ve bölgedeki gelişmeler hakkında açıklamalarda bulundu.
‘IŞİD ŞİİLERDEN DAHA ÇOK SÜNNİLERİ ÖLDÜRDÜ'
IŞİD'le savaşmaları için, gelen talep üzerine Irak'a gizlice generaller gönderdiklerini açıklayan Nasrallah, sözlerini, "Irak'a neden müdahale ettik? İstatistik olarak, IŞİD, Irak'ta Şiilerden daha çok Sünnileri öldürdü. Irak hükümeti, bilim insanları ve halk yardım istedi ve en yüksek ses Ayetullah Ali Sistani'nindi. Bizden yardım istendi. Onların liderlere ve generallere ihtiyacı vardı — askerlere değil. Gece yarısı birkaç kişiyi aradık ve onları Irak'a gönderdik. Görevimizin farkındayız. Obama, Irak'ta IŞİD'in işgal ettiği toprakların yüzde 40'ının geri alındığını söylüyor. Bunu kim yaptı? Siz mi biz mi?" şeklinde sürdürdü.
Nasrallah'ın konuşmasından satır başları şu şekilde:
— Suudi Arabistan'ın sinirlenmesini anlıyoruz, çünkü başarısız olan herkes sinirlenebilir.
— Biz, oybirliğiyle terör örgütü olarak kabul edilen bir örgüte karşı savaşıyoruz. O zaman biz nasıl terörist olabiliriz?
— Lübnan ordusu, Lübnan halkı, Lübnan direnişi Lübnan'ı koruyor. Körfez'deki Araplar değil.
— Bizim terör örgütü olarak ilan edilmemizin sebebi, tüm dünyada ezilenlere umut vermemiz.
— Bugün Suudi Arabistan Lübnan'a kızgın. Hizbullah'a da kızgın olabilir, bunu anlıyorum. Çünkü bize karşı sürekli yeniliyor.
‘ARAP REJİMLERİ İSRAİL'E KARŞI KOYANLARA KOMPLO KURDU'
— Özellikle Suudi rejimi olmak üzere Arap rejimleri her zaman İsrail'e karşı koyanlara yönelik komplo kurdu.
— Bazı Arap krallıkları İsrail'in koruması olmadan yola devam edemeyeceklerini biliyor.
— Arap ülkelerine diyoruz ki, bizi rahat bırakın. Sizden hiçbir şey istemiyoruz.
— Suudiler Yemen'de kaybediyor ve bu, onları savaş suçu işlemeye itiyor.
— Suriye'deki savaşa dahil olmak bizim görevimiz.
Davutoğlu İranda
Cihangiri ve Davutoğlu, ikili ilişkilerin geliştirilmesine vurgu yaptılar
İran ve Türkiye'nin büyük ve etkili komşu ülkeler olduklarını belirterek, iyi ve gelişmekte olan ilişkilerin bölgenin geleceğini de olumlu yönde etkileyeceğini söyledi.
Cihangiri, iki ülke arasında son yıllarda ikili ticaret hacminin 30 milyar doları hedeflendiğini de hatırlatarak; ama bazı nedenlerden dolayı maalesef bu rakamın gerçekleşmediğini ve 2015'de ticaret hacminin 2013 ve 2014 yıllarına göre daha da düştüğünü ve 13 milyar dolara gerilediğini söyledi.
Bu arada Türkiye başbakanı Ahmet Davutoğlu da, ticaret hacminin 2-3 yıl içinde 30 milyar dolara ulaşacağını söylerken, “İran’la tercihli ticaret anlaşması sonrası gümrük duvarlarını tümüyle indirecek bir yaklaşımı benimsemeyi düşünüyoruz” dedi.
Davutoğlu, Türkiye ile İran’ın kadim komşu ve dost iki ülke olduğunu vurgulayarak, “Bu zemin üzerinde şimdi artık bu coğrafyaları ve halklarımızı birleştiren yeni bir anlayışla yaklaşmamız lazım bu da karşılıklı müzakere anlayışı değil aynı tarafta düşünerek, potansiyelimizi maksimum düzeyde hayata geçirme, potansiyelimizi en üst düzeyde dünya ekonomisiyle rekabette öncülük edecek şekilde devreye sokma” dedi.
Davutoğlu, Türkiye ve İran’ın coğrafyaları, ekonomik yapıları itibarıyla birbirini tamamlayan özelliklere sahip olduğunu belirterek, “Batı Asya’da Türkiye, İran’ın Avrupa’ya açılan kapısı, İran ise Türkiye’nin Asya’ya açılan kapısı. Bu bize ulaştırma ve lojistik alanında olağanüstü imkanlar sunuyor. Bugün karayolu, demiryolu ulaşımı ve hava yolu ulaşımı konularında kapsamlı değerlendirmelerde bulunduk ve çok güçlü bir iradeyle önümüzdeki dönemde bu alanlarda ciddi hamleler yapma kararı aldık. Önümüzdeki dönemde Mersin Limanı ile Bender Abbas Limanı arasında, Trabzon Limanı ile Bender Abbas Limanı arasında, Türkiye’deki hızlı tren koridoruyla, İran’da Tahran’dan Tebriz’e doğru ilerlemesi planlanan hızlı tren koridoru arasında irtibatlarımızı güçlendireceğiz” diye konuştu.
Bölgedeki en dinamik pazarın Türkiye ve İran olduğuna dikkat çeken Davutoğlu “İran riyali ve Türk lirası arasında doğrudan ulusal para birimlerinin kullanılması, eskiden beri aldığımız bir karardı. Önümüzdeki dönemde de bankacılık sistemimizin daha aktif şekilde, iki ülkenin ekonomilerini desteklemesi için de biz devreye gireceğiz ve daha çok sayıda Türk bankasının İran’da çalışmasını, daha çok İran bankasının Türkiye’de faaliyet göstermesini temin edeceğiz” dedi.
Davutoğlu, İran’ın da turizmde keşfedilmemiş bir hazine olduğunu belirterek, Türk işadamlarına yatırım tavsiyesinde bulundu. Davutoğlu, enerji ve ulaştırma konularında da ortak yatırımlar konusunda mutabakata varıldığını da belirtti.
Davutoğlu:Dostluğumuzu İran’a ispatladık
Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu, İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı İshak Cihangiri ile Tahran’da yaptığı görüşmede Türkiye’nin Nükleer Program sürecinde dostluğunu İran’a ispatladığını ayrıca İran ve Türkiye işbirliğinin bölgedeki çatışma ortamını sonlandırmada etkili olacağını belirterek, “Geçen hafta düzenlenen başarılı İran seçimleri nedeni ile İran halkını kutluyorum” dedi.
Davutoğlu ayrıca Dışişleri Bakanı olduğu dönemde İran Nükleer Programı’nın çözüme kavuşturulması için gösterdiği çabayı hatırlatarak, “Bu konuda gösterdiğim çabalar dolayısıyla sevinç duymaktayım” dedi ve “Nükleer Program konusunda İran zor günler yaşarken tüm gücümzle İran’ın yanında yer aldık. Dostlar zor günlerde belli olur ve biz de dostluk sınavını geçerek bunu İran’a isbatladık” diye konuştu.
Davutoğlu, Cihangiri ile birlikte katıldığı ortak basın toplantısında İran’a karşı uygulanan yaptırımların kalkmasından her ülkeden daha ziyade Türkiye’nin sevinç duyduğunu da ekleyerek, “Yaptırımlar hedeflenen 30 milyar dolarlık ticaret hacmine ulaşmamız konusunda büyük bir engeldi ve işte bu engel kalkmış durumda” dedi.
Başbakan Davutoğlu, iki ülkenin bazı konularda farklı görüşlere sahip olduğnu da hatırlatarak, “Ama İran ve Türkiye arasında çok köklü komşuluk ilişkileri mevcuttur ve ortak coğrafi havzayı paylaşmaktayız” diyerek, “Enerji konusunda İran dünyanın en büyük üreticilerinden ve Türkiye ise en büyük enerji tüketicileri arasında. Turizm konusunda ise Türkiye dünyanın en çok turizm çeken ülkeleri arasında 6. sırada ve İran ise keşfedilmeyi bekleyen büyük bir potansiyele sahip ülkedir” dedi.
İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Cihangiri ile birlikte düzenlenen ortak basın toplantısnda konuşan Ahmet Davutoğlu sözlerinin devamında ise, “İran ve Türkiye işbirliği bölgede devam etmekte olan mezhepsel ve etnik çatışmaları bitirme konusunda çok etkili olacaktır” dedi.
Ruhani: "Ankara ve Tahran Suriye’de Hemfikir"
İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Tahran ile Ankara’nın Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması ve ateşkesi desteklediğini söyledi.
İran haber ajanslarının aktardığı habere göre, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani Türkiye ile aralarında ‘savaşın durması ve evsiz kalan insanlara yardım sağlanması’ konularında hiçbir farklılık olmadığını söyledi.
Ruhani’nin bu açıklamaları Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Tahran ziyaretinin hemen ardından geldi.
Başbakan Davutoğlu iseİran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Cihangiri ile ortak basın toplantısında şunları söylemişti:
“Bölgemizdeki kardeş kavgasının sona ermesi, etnik ve mezhebi çatışmaların durması için Türkiye ile İran’ın ortak bazı perspektifler geliştirmesi büyük bir önem taşımaktadır.
Görüş ayrılıklarımız, farklı kanaatlerimiz olabilir ancak bölgemizin kaderini bölge dışı aktörlere bırakmamalıyız”
Her iki taraftan yapılan bu açıklamaların neticesi ne olur bilinmez ama birbirinden vazgeçemeyen iki ülke arasında siyasi ilişkilerin sürekli olarak anlaşmazlıklar üzerine kurulu olması dikkat çekici.
Davutoğlu, geçtiğimiz Ağustos ayında Zarif'in iptal ettiği Türkiye ziyaretinin ardından üst düzeydeki ilk ziyaretini gerçekleştirdi.
Ziyaretin İran'da yapılan seçimlerin ardından gerçekleşmesi de başka bir dikkat çekici nokta.
Ekonomik çıkarlardan pay almak için Türkiye de atağa kalkmış durumda.
İRAN’IN GELİŞMİŞ TEKNOLOJİYE SAHİP YENİ TANKI “KERRAR” GÖRÜCÜYE ÇIKTI
“KERRAR” tankı İran’ın Savunma Bakanı Hüseyin Dehkan tarafından son günlerde açıklanan en yeni askeri araçlarındandır.
Bu tank, Savunma Bakanının yaptığı açıklamaya göre teknolojik olarak “Ti 90” tankından bir adım daha ileridedir. İran’ın ürettiği ilk tank “Zülfikar” adındaki tanktır.
İsrailli Subay: "İran En Büyük Tehdit!"
Al-Monitor sitesinde yazan Ben Caspit, İsrail'in korkusunu ve İran'ı nasıl tehdit olarak algıladığını yazdı.
Medya Şafak tarafından Türkçeye çevrilen analiz makale şöyle:
İsrail, İran'ı en büyük tehdit olarak görüyor
Bu haftanın başında, isminin belirtilmemesi şartıyla konuşan üst düzey bir İsrailli subay Rusya'nın Suriye'deki eylemlerini keskin bir dille eleştirdi ve İsrail'in yüzleştiği, gelişmekte olan radikal Şii ekseninden kaynaklı tehlikelere değindi.
İsrail ordusunun üst kademesinde yer alan bu subay, İsrail'in yönetim aygıtı içinde İran-Şiilik-Hizbullah tehlikesini İsrail için radikal Sünni koalisyondan çok daha ciddi bir tehdit olarak gören yetkililerin pozisyonunu yansıtan iğneleyici sözler kullandı.
Bu yetkili şöyle konuştu:
"Bizler Şii ve Sünni eksenleri arasındaki titanlar savaşındayız. Bu tarihsel bir olay ve neslimizin en büyük destanı. Bu denklemde bizim kimin iyi kimin kötü taraf olduğunu tayin etmemiz imkansız. Herkesten yana dikkatli olmamız gerekiyor. Bununla birlikte, yine de Sünni radikal ekseni Şii eksen ile karşılaştırdığımda kimin daha tehlikeli olduğu benim için çok açık. İslam Devleti'nin başarılarına olan tüm saygımla birlikte, Sünni tehdidi 'aynısının bir başkası' cinsinden. Tanıdığımız, alıştığımız bir şey. Fakat öte yandan Şii ekseni İran'da üslenmiş halde. Dünya doğalgaz rezervlerinin %25'ine, petrolünün de %11'ine hakim bölgesel bir güçten söz ediyoruz. Çok görkemli bir insani sermayeye, bilim, teknoloji, altyapı, operasyonel yetenekler ve siber gelişmelerde yüksek kapasiteye sahip bir ülke. İran, Irak, Suriye, Hizbullah ve şimdilerde de ayrıca Rusya Sünni eksen karşısında hizalanıyor ve buna bizi sersemleten bir şekilde ABD'nin önderlik ettiği bir uluslararası koalisyon da dahil ki bu bizi endişelendirmeli. İran'ın hemen kapımızın eşiğinde oturmasını mı istiyoruz? De facto olarak Irak, Suriye ve Lübnan'ı yöneten ve Rusya'nın desteğinden faydalanan bir ülke olan İran'ın bu mücadeleyi kazanmasını mı istiyoruz? Ayrıca bir nükleer devlet olmanın eşiğinde olma pozisyonunu koruyan bir ülkeden bahsediyoruz."
Bu yetkili Rusya'nın müdahalesi konusunda da çok net ve sivri idi:
"Bu gelişme İsrail için çok kötü oldu, bu durum radikal Şii eksenini dikkate değer bir biçimde güçlendiriyor. Ruslar Şiilerin durumuyla çok ilgili olduklarından değil bu. Gerçekte istedikleri şey tüm Kafkasya'yı çalkalayan Sünni uyanışının dizginlerini ele geçirmek. Ruslar Dağıstan ve Çeçenya'da savaştalar ve kendilerini tehdit eden Sünni dalgayı durdurmak istediklerinden Suriye'de eyleme geçtiler. Bu müdahaleleri her şeyi bozabilir, hatta İran'ın yardımıyla Esad'ın ve Hizbullah'ın nihai zaferine bile yol açabilir. Tüm bu hadiseler sonlandığında Esad'ın koltuğunda kaldığını ve buna ilaveten 7000 Hizbullah savaşçısı, 1000-2000 Devrim Muhafızı ve tüm dünyadan toplanmış binlerce Şii milisinin de Suriye'de kaldığını tasavvur edin. Tüm bunların İran gücü ve Rus desteğiyle ve hemen arka bahçemizde gerçekleştiğini düşünün."
Al-Monitor'un bu yetkiliye yönelttiği "Sünni eksen, özellikle de IŞİD hakkında da aynı endişeyi duyup duymadığı" şeklindeki bir soruyu da şöyle cevapladı:
"Hayır. Sünni eksenin çok şaşırtıcı başarıları olsa da tamamen izole edilmiş durumdalar ve herhangi bir önemli dış güçten destek almıyorlar. Karşılarında İran gibi bölgesel bir güçle desteklenen radikal Şii ekseni, Rusya gibi bir dünya gücü ve ABD'nin önderliğindeki uluslararası bir hava koalisyonu var. Dünyanın en büyük güçleri bunlarla savaşmasına rağmen onu gücünden yoksun kılamadılar, bu şaşırtıcı bir fenomen. Fakat yine de organize ve devlete benzer bir sistemden dağınık, çete benzeri bir aygıttan daha fazla endişe ediyorum. Son derece komplike bir durumdan bahsediyoruz ve hiç kimse bunun ne zaman ve nasıl biteceğini bilmiyor. Bunu Amerikalılara da söylüyoruz."
"Ve hala tarihin Doğu'dan gelen büyük imparatorlukların Yahudi halkına uğur getirmediğini ispatladığına inanıyorum. Bugün tanık olduğumuz şey Pers İmparatorluğu'nun geri dönüşüdür. İran ile Batı arasındaki nükleer anlaşma İran'ın nükleer programını on yıl veya biraz daha fazla süreliğine donduruyor fakat onun bir imparatorluk olmasının ve Ortadoğu'daki etkisini ve aktivitelerini arttırmasının yolunu açıyor. Bizim perspektifimizden bu gerçekten kötü haber. İran'ın düşmanlığı ve yüz yüze geldiğimiz tehdidin büyüklüğü bugüne kadar karşılaştığımız herhangi bir düşmana benzemiyor. İran uygarlığı bugün Arap ülkeleri arasında gördüklerimizden çok daha etkileyici, gelişmiş ve güçlü. Tüm bunlar bizi çok endişelendirmeli."
Hizbullah’tan ‘Terör Örgütü’ İlan Edildiği Körfez Ülkelerine Cevap
Fars Körfez İşbirliği Konseyi’in Hizbullah ile ilgili aldığı karar ile ilgili Hizbullah’tan yapılan açıklamada, “Körfez İşbirliği Konseyi tarafından alınan karar hem pervasızca hem de düşmancadır. Bu karar kınanmalıdır.Suudi rejimi bu kararın sonuçlarına ve sorumluluklarına katlanacaktır” denildi.
Öte yandan İran Dışişleri Bakanı Yardımcısı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Körfez İşbirliği Konseyi’nin Hizbullah’ı ‘terör örgütü’ ilan etmesine tepki gösterdi ve Fars Körfez İşbirliği Konseyi’in Lübnan’ın bütünlüğüne ve güvenliğine zarar verdiğini söyledi.
Tasnim’de yer alan habere göre, Abdullahiyan, “En etkili direniş hareketi olan Hizbullah’ı terör örgütü ilan etmek ve Siyonist rejimin suçlarını görmezden gelmek, bölgenin istikrarı ve güvenliğinin çıkarı doğrultusunda olmayan yeni bir hatadır.” ifadesini kullandı. İran’ın Hizbullah’la gurur duyduğunu söyleyen Abdullahiyan, Hizbullah’ı “bölgede terörle savaşta öncü” sözleriyle nitelendirdi.
Zarif: Amerika ile olan ihtilaflarımız çözülmemiş
Dışişleri Bakanı, İran ile Amerika’nın ihtilaflarının devam ettiğini söyledi.
Muhammed Cevad Zarif bugün Tahran’da Dışişleri Bakanlığı binasında düzenlenen Nükleer Gazetecileri Anma Töreni’nde bir konuşma gerçekleştirdi.
Zarif yaptığı konuşmada, halkın 10. İslami Şura Meclisi ve 5. Uzmanlar Meclisi seçimlerine katılmasının anlamlı ve bilinçli olduğunu belirterek, “Böylece nükleer anlaşmanın güçlü bir şekilde yürürlüğe girmesiyle Direniş Ekonomi temelli ekonomik kalkınmaya tanık olabiliriz” dedi.
2013 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde halkın %73’ü seçimlere katılmasaydı, kendilerinin güçlü bir şekilde müzakere etmelerinin mümkün olmayacağını açıklayan Zarif, “Halk son seçimlerde de ciddiyetlerini gözler önüne sererek, hiç kimsenin onların seçim sandığına gitmelerini önleyemeyeceğini gösterdi” diye konuştu.
Geçen 30 ay süresince bütün gazetecilere teşekkürlerini sunan Zarif, “Günümüzde ciddi ve titiz basın olmadan dış politikayı uygulamak imkansız. Müzakere odasındakiler bir tür ve dışındakiler başka tür baskı altındaydı” diye ifade etti.
İran’ı ziyaret eden yabancı heyetlerin sayısında bir hayli artış yaşandığını dile getiren Zarif, “Bugün bütün farklı bakış açılarına rağmen, hepimizin halka bağlı olduğu gerçeğini kabul etmeliyiz” açıklamasında bulundu.
İran’ın bir gün milli menfaatlerine uygun olduğu takdirde Kapsamlı Ortak Eylem Planı’ndan vazgeçebileceğini de belirten Zarif, “Sizi temin ederim ki karşı tarafımızdan daha hızlı bir şekilde eski duruma dönebiliriz” diye ekledi.
İnsan Hakları; siyasi saiklerin kurbanı
BM İnsan hakları konseyi üstlendiği görev itibarıyla önemli bir konumu bulunuyor. Bu kurum doğru hareket ettiği takdirde dünyada insan hakları durumunun iyileşmesine yardımcı olabilir, ama maalesef konseyin küresel güçlerin etkisi altında hareket ettiği gözleniyor.
BM insan hakları konseyi Cenevre'de 31. Yıllık zirvesine başladı. Zirveye İran'dan insan hakları merkezi Başkanı Muhammed Cevad Laricani bir heyet başkanlığında katıldı. Laricani Salı günü zirvede yaptığı konuşmada insan hakları alanında kültürel çeşitlilik ve kültürül farklılıklara saygı gösterme zaruretine işaretle dünya camiasına tek bir yaşam tarzı ve tek bir standardı dayatmanın asla kabul edilemez olduğunu belirtti. Laricani, insan hakları konseyi her türlü ayrımcılıktan ve siyasi baskıdan ve çifte standart tutumdan uzak bir şekilde şeffaf hareket etmesi gerektiğini vurguladı.
İnsan hakları konseyinin etkili bir kurum olduğunu ispat edebileceği arenalardan biri Yemen, Suriye ve Filistin gibi ülkelerde yaşayan insanların haklarını gerçek manada savunmasıdır. Bugün Arabistan gibi bir ülke açıkça tekfirci IŞİD terör örgütünü destekleyerek Suriye'nin yasal yönetimini devirmeye çalışırken cezalandırılmak yerine BM insan hakları konseyinin komitelerine başkanlık ediyor. Oysa Arabistan teröristlere hibe ettiği paralar ve silahlarla düşünmediği tek şey varsa, o da insan haklarıdır. Arabistan'ın her gün Yemen'de Amerika ve İngiltere'den aldığı silahlar ve uçaklarla Yemenli kadınları ve çocukları katletmesi insan hakları ihlallerinin en bariz mısdakıdır. Benzer cinayetler her gün Gazze şeridinden yaşanıyor, oysa insan haklarını savunduklarını iddia eden Batılı ülkeler korsan İsrail'in bu cinayetlerine karşı ses çıkarmıyor. Amerika, İngiltere, Kanada ve diğer insan hakları savunuculuğunu iddia eden ülkeler bu cinayetlere karşı susuyor, çünkü bu zümre için korsan İsrail'i korumak ve Arabistan'ın petrolü insan haklarından daha önemlidir. İlginçtir ki aynı ülkeler İran'ı uyuşturucu madde kaçakçılarını idam ettiği için insan hakları ihlali ile suçluyor.
Evet, bugün maalesef insan hakları meselesi zorba devletlerin siyasi saiklerine kurban ediliyor. Batılı zorba devletlerin insan haklarına karşı çifte standart tutumu ise BM insan hakları konseyinin gerçek manada görevini yerine getirmesi yolunda en büyük engeldir.
Imam Hamanei: Halkın seçime katılmasını kutluyorum
İslam İnkılabı Rehberi Imam Seyyid Ali Hamanei, yayınladığı mesajda, kararlı ve şuurlu İran halkının seçimlere görkemli katılımıyla dünyaya dine dayalı demokrasiyi gösterdiğini bildirdi.
İslam İnkılabı Rehberi Imam Seyyid Ali Hamanei, dün akşam yayınladığı mesajda, İran halkını takdir ederken, ülkenin yöneticilerine hitaben; İran halkına samimi bir şekilde hizmeti bir görev olarak nitelerken, ülkenin kendi içinde ve bütün alanlarda gelişmesini asıl hedef olarak niteledi.
İslam inkılabı rehberinin mesajının ayrı bir yerinde, "İran, kendi halkıyla onur duymakta ve milli gücün yenilenmesi ve giderek gelişmesi için çok güzel fırsatları ortaya koyan kuralların muhkem oluşuyla iftihar etmektedir" ifadesini kullanan İslam inkılabı rehberi ayrıca İslami Şura Meclisi ve Uzmanlar Meclisi'ne seçilenler yada diğer kurumlardaki yetkililere hitaben, onlardan, sade yaşantı, ülkenin milli çıkarlarını şahsi ve grup çıkarlarının önünde tutma, yabancıların müdahalelerine karşı cesaretle direnme, kötülük ve hainlerin senaryoları karşısında inkılapçı tepki göstermeleri, her zaman cihatçı düşünce ve amel içinde olmayı, her zaman programlarında dikkate almaları gereken önemli unsurlar olarak niteledi.
İslam inkılabı rehberi, ülkenin ilerlemesini asıl hedef olarak gösterirken, ülkenin milli izzeti ve bağımsızlığı olmaksızın yapay ilerlemenin kabul edilemez olduğunu söyledi.
Kalkınmanın, dünya müstekbirliği sindirme sisteminde çözülme anlamında olmadığını da hatırlatan İslam İnkılabı Rehberi, izzet, onur ve milli kimliğin korunmasının ise ancak ülke içinden kaynaklanan geniş kapsamlı kalkınmayla elde edilebileceğini bildirdi.
İran'da seçime katılım oranı yüzde 62
İran'da Cuma günü yapılan ve çok yoğun ilgi gerekçesiyle oy verme işleminin 5 kez uzatıldığı seçimlere katılım oranının yüzde 62 olduğu açıklandı.
İran'da Cuma günü yapılan ve çok yoğun ilgi gerekçesiyle oy verme işleminin 5 kez uzatıldığı 10. İslami Şura Meclisi ve 5. Uzmanlar Meclisi seçimlerine katılım oranının yüzde 62 olarak gerçekleştiği belirtildi.
İçişleri Bakanı Abdurrıza Rahmani Fazli, başkent Tahran'da ise seçmenlerin yaklaşık yarısının sandık başına gittiğini duyurdu.