
کارگر
Almanya Başbakan Yardımcısı ve Ekonomi Bakanı Tahran’da
Almanya Başbkan Yardımcısı ve aynı zamnda Ekonomi ve Enerji Bakanı da olan Sigmar Gabriel ve beraberindeki üst düzey heyet Tahran’ı ziyaret ediyor.
Pazar günü öğleden sonra İran’a gelen Almanya Başbakan Yardımcısı ve Ekonomi ve Enerji Bakanı ve aynı zamanda hükümet ortağı Almanya Sosyal Demokrat Parti lideri Sigmar Gabriel ve beraberindeki 60 kişilik üst düzey heyetin üç günlük İran ziyareti sırasında başta enerji sektörü olmak üzere Nükleer Anlaşma sonrası iki ülke arasındaki ilişkiler ele alınacak.
Sigmar Gabriel liderliğindeki Alman heyetin bu ziyareti geçen hafta İran ve P5+1 Grubu arasında varılan Nükleer Anlaşma’nın ardından Tahran’a gelen ilk üst düzey ziyaret olma özelliğini taşıyor. Almanya’nın 60 kişilik heyeti ve Ekonomi Bakanı Gabriel’in Tahran’da bulunduğu üç günlük süre zarfında İran İslam Cumhuriyeti Enerji Bakanı Hamid Çitçiyan, Ekonomi Bakanı Ali Tayyibniya ve Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile görüşmesi bekleniyor.
Bu görüşmelerin ana maddesini İran ve Almanya arasında ve geçen yıllarda İran’a karşı uygulanan yaptırımlar nedeni ile gerileyen ticaret hacmini yeniden yükseltmek, Alman yatırımcıların İran pazarına ve özellikle de enerji sektörüne yönelik yatırımları ve petrokimya alnındaki yeni teknolojilerin İran’a aktarılması konuları oluşturuyor.
Ruhani:“Batılı tarafın da bağlı kalması şartıyla biz de verdiğmiz taahhütlere bağlıyız”
İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Tahran'da Almanya Başbakan Yardımcısı ve aynı zamanda Enerji ve Ekonomi Bakanı olan Sigmar Gabriel ve beraberindeki üst düzey heyeti kabulünde, iktisadi ve kültürel işbirliklerin, karşılıklı güven ve taahhütlerin dakik olarak yürürlüğe girmesine zemin hazırladığını söyledi.
Hasan Ruhani, Almanya Sosyal Demokrat Partisi Lideri ve hükümet ortağı Sigmar Gabriel’i dün akşam Tahran’da kabul ettiği görüşmede, sorunların genelinin çözümünün temelinde karşılıklı güven ortamının olduğunu belirterek, bunun için ise taahhütlerin dakik olarak yerine getirilmesi gerektiğini ve İran ile 5+1 Grubu arasında nükleer konuda varılan anlaşmanın İran ve Almanya arasında iktisadi ve ticari ilişkilerin kapsamlı bir şekilde gelişmesine vesile olacağını söyledi.
Cumhurbaşkanı Ruhani, Alman bakanla yaptığı görüşmenin bir diğer kısmında ise “Batılı tarafın da bağlı kalması şartıyla İran da verdiği taahhütlere bağlı kalacak ve verdiği sözleri yerine getirecektir” dedi. Ruhani, İran'ın bölgedeki stratejik konumuna temasla, İran'ın batıyı doğuya bağlayan bir konumda olduğunu, aynı şekilde Orta Asya ülkelerinin serbest sularla bağlantı yolu olduğu ve diğer taraftan batıyı doğuya bağlayan koridor konumunda bulunduğunu belirterek; İran ve Almanya arasında yakın ilişkilerin bölgenin geneli ve Avrupa ilişkilerini daha da yakınlaştıracağını söyledi.
Söz konusu görüşmede Almanya Ekonomi ve Eenerji Bakanı Sigmar Gabriel de, Almanya hükümeti ve işadamlarının bütün imkanlarını kullanarak iki ülke ilişkilerinin gelişmesinde güçlü adımlar atacaklarını söyledi. Sigmar Gabriel ayrıca iki ülke arasında ilişkilerin gelişmesinin zor olmadığını zira bunun için iki ülke arasında ciddi potansiyelin olduğunu hatırlatarak, İran ve Almanya halklarının çok güçlü yeteneklere sahip olduklarını ve aynı zamanda gelişmiş teknolojiye ilgileri olan halklar olduğunu belirtti.
Cumhurbaşkanı Ruhani’den, İslam ülkeleri liderlerine kutlama mesajı
İran Cumhurbaşkanı Ruhani ayrı ayrı kutlama mesajları göndererek, İslam ülkeleri liderlerinin Ramazan bayramını kutladı.
İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Ramazan bayramı dolayısıyla gönderdiği kutlama mesajlarında İslam ülkeleri liderleri, hükümet ve milletlerine Ramazan bayramını tebrik etti.
Hasan Ruhani bu kutlama mesajlarında Ramazan bayramını insani pak fıtratlara dönüş bayramı ve her türlü şiddet ve aşırıcılıktan uzak durma şeklinde nitelendirip, bütün İslam ülkelerinin dayanışması ve vahdetiyle dünya çapında barış, huzur ve maneviyat, itidal ve akılcılık üzerine kalıcı güvenliğin sağlanmasını temenni etti.
İran Cumhurbaşkanı Ruhani, İslam ülkeleri liderlerine gönderdiği bu kutlama mesajının sonunda ise, yüce Allah’tan dünya Müslümanları için izzet ve saadet temennisinde bulundu
İnkılap Rehberi: “Müstekbir Amerika’ya karşı tutunduğumuz siyasetler değişmeyecektir”
İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, bayram namazı hutbelerinde İran’ın müstekbir Amerika devletine karşı benimsediği siyasetlerin asla değişmeyecğini söyldiler.
MHA'nın İslam İnkılabı Rehberi Bilgilendirme Sitsi'nden ktardığı habere göre, Tahran’da kılınan Ramazan bayramı namazına imamlık eden İran İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamanei bayram namazı hutbelerinde “Müstekbir Amerika devletine karşı benimsediğimiz siyasetlerimiz asla değişmeyecektir” dediler.
İnkılap Rehberi geçen Cuma günü dünya genelinde ve özellik de İran’da Dünya Kudüs Günü nedeni ile düzenlenen Siyonist karşıtı yürüyüşlerin ülke atmosferini etkilediğini söyledi ve “Bizim halkı özünden, sloganından, hareketinden ve ortaya koyduğu böylesi yüce cilvelerinden tanımak gerekiyor. Mübarek Ramazan ayı boyunca bölgede baş gösteren bazı hoş olmayan hadiseler vardı ve malesef ki bazı kötü eller mübarek Ramazan ayının tadını bölge halkı için kaçırdı ve Yemen, Bahreyn ve Filistin halkının bir çoğu zor günler geçirdi” diye konuştu.
İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, Tahran Ramazan bayramı namazı hutbelerinin bir diğer bölümünde ise İran ve P5+1 Grubu arasındaki nükleer müzakereler ve varılan nükleer anlaşmaya da değinerek, “İlk husus bu uzun ve zorlu müzakere sürecinde rol alan tüm görevlilerden teşekkür hususudur. Sayın Cumhurbaşkanı ve özellikle de müzakere heyeti gerçekten çok çaba gösterdiler ve bu süreçte en iyi şekilde çalıştılar” dedi ve varılan nükleer anlaşma metninin yasal süreçten geçmesi gerektiğine ve İslami Şura Meclisi tarafından da onaylanması gerektiğine vurguda bulunarak, “Varılan bu metin ister Meclis’ten geçsin ve ister geçmesin, biz bölgedeki dostlarımızı kollamaktan ve savunmaktan vaz geçmeyeceğiz ve mazlum Filistin halkı, mazlum Yemen halkı, Suriye halkı ve hükümti, Irak halkı ve hükümeti, Bahreyn’ın mazlum halkı ve Lübnan ve Filistin’deki Direniş’in sadık mücahitleri hep bizim tarafımızdan desteklenecektir” diye konuştu ve “Yani her ne olursa olsun müstekbir Amerika devletine karşı benimsediğimiz siyasetlerimizde hiç bir değişiklik olmayacaktır” diye ekledi
Sahabelere Hakaret Eden Basiretsiz Şiiler, Irak’ta, Suriye’de, Pakistan’da Öldürülen Şiaların Kanlarından Sorumludur
Gerçekte Hz. Ali (aleyhi selam) ve Ehlibeyt (aleyhimu’s selam) Şiiliğinin içini oymak için İngiliz ve Amerika istihbaratları tarafından eğitilip Şiilerin içine gönderilen (görüntüde Kum’da, Necef’te ders okusalar bile) gulat zihniyetli sapkın Şiiler, Ehlibeyt mektebinin en önemli savunucusu ve koruyucuları olan müçtehitleri ve Ehlibeyt mektebinin temel direklerini hedef almaktadırlar. Geçtiğimiz yüzyıllarda Hıristiyanlar, Yahudiler ve Selefi Vahhabiler tarafından gündeme getirilerek tahrip edilmeye çalışılan müçtehitlik kurumuna yönelik saldırılar son yıllarda şekil değiştirerek mektepten gözüken sapkın gulatçılar tarafından yapılmaktadır.
Şia mektebinin İmam Mehdi’nin (Allah zuhurunu çabuklaştırsın) büyük gaybetinden sonraki en büyük koruyucuları olan müçtehitlere içeriden saldırılar, doğal olarak dış saldırılardan daha etkili olmaktadır. İmam Hüseyin, İmam Ali, Hz. Fatıma, Ehlibeyt sevgi ve muhabbetini bir araç olarak kullanan sapkın gulatçılar mektebi içeriden oymak için bu kutsallardan yararlanmakta ve mekteptenmiş gibi görünmektedirler. Vahhabilerin büyük önderi Muhammed Bin Abdulvahhab’ın İngilizler tarafından kullanılarak İslam’ın Ehlisünnet ekolünün içini oydukları gibi şimdi de aynı taktiği Şiiler üzerinden yapmaktadırlar. (İngilizler gerçi aynı taktiği aynı dönemlerde Bahailer aracılığı ile yapmaya kalktılar, ancak Şia müçtehitlerinin basireti ve yol göstermeleri ile başarıya ulaşamadılar) Vahhilerin önderi Muhammed Bin Abdulvahhab da İslam adına bir şeyler yaptığını zannediyor ve (bilerek veya bilmeyerek İngilizlerden aldığı destekle) ateşli bir şekilde İslam’ın içinde olmayan, İslam’a bulaşmış bidatleri temizleyeceğini, insanlara kutsal görünen kişilere (Peygamber, Ehlibeyt ve sahabe gibi önemli kişilere) tapmaktan vazgeçmeleri ve yalnızca Allah'a kulluk etmeleri gerektiğini, Allah’tan başka her şeyin bir kenara bırakılması gerektiği, tevessül edilmemesi, kabir ziyaretlerinin yasaklanılması, şefaatin söz konusu olmaması… gibi görüntüde saf ve katıksız bir İslam ve tevhide davet ettiğini zannetmesine rağmen gerçekte İslam’ın temellerine karşı saldırıya geçmişti. Görüntüde Allah için İslam için belki de bu iddialarını savunuyor ve bunun gerçekleşmesi için kendileri gibi düşünmeyen Müslümanların kanlarının, namuslarının ve mallarının helal olduğuna dair fetvalar vermekte ve yüzbinlerce masum Müslüman, vahhabiler tarafından bu şekilde şiddetli bir şekilde katledilmekteydi. Cennetü’l Baki mezarlığı tahrip edilmiş orada bulunan Ehlibeyt türbesi yerle bir edilmiş, önemli sahabelerin kabirleri yıkılmış, İmam Hüseyin’in Kerbela’da türbesine saldırılmış, Medine’de Peygamber Efendimizin kabri şeriflerine bile saldırmaya kalkmışlardır. İslam gerçeğini tarihi olarak ortaya koyan eski yaptılar ve yerler vahhabiler tarafından yıkılmış ve yerle bir edilmiştir…
Şimdi aynı zihniyete sahip olan vahhabilerin Şii versiyonu olan gulatçılar, kendi anlayışlarına göre tahrif edilmiş Ehlibeyt mektebini yeniden canlandırmak, katıksız, saf ve öz Ehlibeyt mektebini ortaya koymaya çalıştıklarını iddia etmektedirler. Ehlibeyt dışında her şeyi reddeden vahhabi Şiiler Kur’an’ın bile tahrif edildiğini, İslam’ın gerçek İslam olmadığını, onun da bozulduğunu iddia etmekte ve Öz Ehlibeyt mektebini kendilerinin bildiğini ve savunduklarını iddia etmektedirler. Ehlibeyt İmamlarının tek hakikat olduğunu ve onların bir şekilde Allah’ın bir parçası olduklarını iddia etmektedirler. Savundukları ilkelere bakıldığında bir nevi Ehlibeyte uluhiyet verdikleri görülmektedir. Allah’tan başkalarına uluhiyet vermek şirktir ve bu ilkeyi savunanların kafir olmasına neden olur. Bu düşünce Allah’ın en önemli kırmızı çizgisidir. Bu kişiler İngiltere’de yaşayan Abdulhalim el Gizzi denilen bir kişi tarafından etkilenmiş ve onun din ve Ehlibeyt mektebi karşıtı sözlerinin tesiri altında kalarak yoldan çıkmışlardır.
Bu kişiler Ehlibeyte feda olmak gerektiğini (İslam ve Kur’an’ın da görüşü bu yöndedir, ancak buradaki kasıt o değildir) ve onlar için kan vermenin, can vermenin gerekli olduğunu iddia etmektedirler (gerçekte de böyle olmalı, ancak buradaki hedefleri daha farklıdır). Dolayısıyla Ehlibeyt mektebinin içine 150-200 yıl kadar önce İngilizler tarafından atılan en büyük bidat olan kama ve zincir vurmayı savunmakta, bu şekilde Ehlibeyti savunduklarını iddia etmektedirler. Buna karşı gelen herkesi hain olmakla, mektebi anlamamakla itham etmektedirler. Kama vurmanın bidat ve haram olduğunu savunan müçtehitlere hakaretler etmekte ve lanet okumaktadırlar. Bu sapkınlara göre Kur’an ve Allah’ın emri olan Müslümanlar arası birlik ve vahdet haramdır ve ihanettir. Her kim Müslümanlar arasında vahdeti savunursa onlardan olur, onlar da kafir olduklarından bu Şiiler de kafir olmaktadır!! İmam Humeyni, İmam Hamaney, Ayetullah Hoi, Ayetullah Sistani… gibi müçtehitler bu görüşleri savunduklarından kafirdir, haindir!!! Dolayısıyla bu gulatçılar çok rahat müçtehitlere hakaretler edebilmekte ve hatta lanet bile okuyabilmektedirler. Şimdiye kadar hiçbir kafir ve münafığın açıkça cesaret edemedikleri küfür ve hakaretleri bu sapkın gulatçılar rahatlıkla edebilmekte ve halkın arasında dolaşabilmektedirler!!
Şia halkın kutsalları olan Ehlibeyt ve İmam Hüseyin (aleyhi selam) bunlar tarafından kullanılmakta ve halk bu isimlerle kandırılmaktadır. İmam Hüseyin için başvuruyoruz, bu onun için çok mu? O canını verdi, çocuklarını feda etti, biz başımızdan biraz kan akıtmışsak çok mudur? Diyerek halkın duygularını bu şekilde tahrik ederek kabartmaktadırlar. Ancak İmam Hüseyin’in düşmanları olan vahhabi selefiler bugün Irak’ta, Suriye’de, Pakistan’da, Afganistan’da, Yemen’de… Ehlibeyt taraftarlarını kesmekte ve İmam Hüseyin’e yaptıkları muamelenin aynısını onun taraftarlarına yapmaktadırlar. Bu sapkın gulatçıların kendi kanlarını akıtmaları yerine oradaki sapkın IŞİD ve Nusra gibi Ehlibeyt düşmanı katillerin kanlarını akıtmaları gerekmez mi? İnsanların kılıçlarını kendi kafalarına değil de IŞİD gibi Nusra gibi Ehlibeyt katillerinin başlarına vurmaları gerekmez mi? Her gün Şia kesen bu katiller, açıkça Muaviye, Yezit taraftarları olduklarını ve tüm Şiaların başlarını keseceklerini açıklamaktadırlar. Bu sapkın gulatçılar insanları aldatacağına ve Ehlibeyt mektebini bozmaya kalkacaklarına gidip onlarla savaşmaları, halkı onlara karşı uyarmaları gerekmez mi? İmam Hüseyin İslam için Kur’an için şehit olmadı mı? Bunların da İslam ve Kur’an için şehit olmaları gerekmez mi? Ehlibeyt İmamlarının hangisi başlarına kama vurmuş, sırtlarına zincirlerle dövmüşlerdir?! Veya Ehlibeyt imamlarının hangi yakın veya uzak ashabı bu bidati yapmıştır?! Ancak bu sapkınlar, bunu Ehlibeyt için yaptıklarını iddia ederek gerçekte Ehlibeyt mektebine darbe vurmaktadırlar. Açıkçası savundukları ve iddia ettikleri şeylere bakılırsa nasıl kama vurmak bir İngiliz icadı ise kendilerinin ve düşüncelerinin de bir İngiliz icadı olduğu ortaya çıkmaktadır.
Müslümanlar arası birlik ve vahdet hem Kur’an’ın hem de Ehlibeytin emridir, ancak bu sapkın gulatçılar buna da karşı çıkmakta ve vahdeti savunan herkes bunlar tarafından tekfir edilmektedir. İslam’da ve Ehlibeyt mektebinde tam olarak ispatlanmamış, zayıf, meçhul hadislerle insanları aldatan sapkın gulatçıların tüm söylemleri Ehlibeyt mektebi düşmanları olan Amerika, İsrail, İngiltere ve Vahhabilerin söylemleri ile birebir örtüşmektedir. Bir çok hadisi kafalarına göre yorumlayarak insanları aldatan bu sapkınlar İslam’ı tam olarak bilmedikleri için İslam’ın gerçek sahipleri olan âlimlere düşmanlık gütmektedirler.
Ehlibeyt mektebinin gerçek savunucu ve koruyucuları olan Şii müçtehitlerine hakaretler ederek lanet etmekte ve bir şekilde Müslümanları müçtehitlerden uzaklaştırarak Ehlibeyt mektebini tahrif etmeye kalkmaktadırlar.
Sünniliği içeriden yıkmak için Muhammed bin Abdulvahhab denen sapkın alimi kullanan İngilizler aynı plan ve projeyi yeniden (gerçi öz Muhammedî İslam olan Ehlibeyt mektebini yıkmak için her daim planlar ve projeler üreten İngilizler hiçbir zaman boş durmamışlardır) düzenleyerek Şia’nın içine atan İngilizler bu kez Amerika, İsrail ve Vahhabi Suudi Arabistan’dan da destek almaktadırlar. Şia’dan görünen mektebi iyi anlamamış, beyinsizleri bu yönde ilmi olarak beslemekte ve sözde gerçek Ehlibeyti insanlara tanıtmaktadırlar. Ehlibeytten başka her şeyin batıl, haram ve gereksiz olduğu, onlar için her şeyin feda edilmesi gerektiği, Ehlibeyti kabul eden herkesin mümin, kabul etmeyenlerin kâfir oldukları, Ehlibeyti kabul ederek Şia olsalar bile Hıristiyan, Yahudi ve Sünnilerin gerçek anlamda Şia olamayacakları… gibi İslam’da yeri olmayan sapkın görüşleri insanların dimağlarına atmaktadırlar. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) ve Ehlibeyt İmamları tarafından Şiaları çıkmazdan ve yanlış yollara sapmaktan kurtarmaları için bizzat görevlendirilen müçtehitler, her daim kafir ve münafıkların karşısında durmuş ve Ehlibeyt mektebinin bozulmaması için mücadele etmişlerdir. Bizzat İmam Mehdi’nin (aleyhi selam) emri ve isteği ile Şiaların yol göstericileri olan Müçtehitlere dil uzatmak gerçekte İmam Mehdi’ye ve Hz. Peygambere dil uzatmaktır. Bunun da anlamı kişinin kafir olması ve dinden çıkmasıdır.
Müçtehitler İslam’ın hükümlerini yerli yerinde araştırarak İslam’ın özünü insanlara ulaştırmak için gecelerini gündüzlerine katmakta ve insanlara haramlara düşmemeleri ve farzlarını doğru bir şekilde yerine getirmeleri için yol göstermektedirler. Dolayısıyla gerçekte müçtehitlerin yaptıkları Peygamber ve İmamların yaptıkları ile aynıdır (bu yüzden müçtehitler, peygamberlerin varisi ve peygamberlik derecesinden yalnızca bir derece aşağıdadırlar) ve sevapları Allah katında mahfuzdur. Şia mektebi, tek amaçları Ehlibeytin sözlerinin doğru anlaşılması için çaba sarf eden müçtehitlere her zaman sahip çıkmış ve emirlerine uyarak mektebi bugüne kadar taşımışlardır. İngilizler ve batılı emperyalist güçler Şia mektebini ayakta tutan gücün müçtehitler olduğunu anladıkları ilk günden itibaren müçtehitlere saldırmakta, her daim müçtehitlerin itibarını zedelemek ve kötülemek için tüm fırsatlardan yararlanmaktadırlar. CIA, MI5, MI6 ve Mossad’ın yayınladığı raporlarda da bu gerçeklere açıkça temas edilmiş ve Şia mektebinin yıkılması için Velayeti Fakih ve Müçtehitlik kurumunun ortadan kaldırılması gerektiğine dair kesin görüşler ortaya konulmuştur. Bunun için yıllarca vahhabi-selefileri kullanan istihbarat örgütleri, son yıllarda Şia’dan görülen, ancak kendileri tarafından yetiştirilerek gizliden ve açıktan desteklenen (şu anda İngiltere ve Amerika’da kendi güdümlerinde olan onlarca sözde Şia kanalları yayın yapmakta ve Şia mektebinin kutsalları ve kırmızı çizgilerine saldırılmaktadır. Bu kanalları kuran ve besleyen Amerika ve İngiltere, yoksa Şia’nın dostu mu oldular? Şia’dan haz etmedikleri kadar hiçbir şeyden haz etmeyen Amerika ve İngiltere neden bu kanallara milyarlarca dolar para akıtmakta ve kuklalarını korumaktadır? Yoksa İngilizler Ehlibeyt İmamlarını, İmam Hüseyin’i, Kur’an’ı sevmeye mi başladı, yoksa bu kutsallara darbe vurmak için bu satılmış gulatçıları kullanarak Ehlibeyt mektebini içeriden yıkmaya mı çalışıyor?) gulatçıları da kullanmaya başladı. Bunun için yıllardır mektepten görülen, ancak mektebin özünü anlamamış, bağnaz, kullanılmaya müsait kişiler tespit edildi ve ardından Vahhabiliğin kurucusu Muhammed İbn Abdulvahhab’ın kullanıldığı gibi bu kişiler (Sadık Şirazi, Abdulhalim el Gızzi gibi) kullanılmaya başlandı. Bu kişiler maddi ve ekonomik olarak desteklenerek, güçlendirildi. Ardından bu kişiler çeşitli yollarla edindikleri paraları Ehlibeyt yolunda (Muharrem ayında, önemli veladet günlerinde, şehadet günlerinde ihsan vererek, yemekler dağıtılarak…) ve hayır işlerinde kullanmaya başladılar, zayıf ve yoksul halklara çeşitli bahanelerle yardımlarda bulundular. Bu şekilde halka güven verildi ve insanları kendi yanlarına çekmeye başladılar. İngiliz ve Amerikalıların yardımları ve projeleri çerçevesinde kurdukları televizyon, radyo, internet, gazete ve dergi yayınları ile insanlara Ehlibeytin yolunu sürdürdüklerini, onlar için feda olacaklarını anlatmaya çalıştılar. İnsanlar bu şekilde kandırıldı ve ağlarına düşürüldü. Daha sonra yavaş yavaş zehirlerini kusmaya başladılar ve yine Ehlibeyt adına Ehlibeyt mektebinin kutsallarına savaş açtılar. Kendi yanlarına çektikleri halk, çoğunlukla bilinçsiz ve mektebi iyi idrak edememiş avam kesim olduğu için istedikleri şekilde sözlerini bunlara kabullendirdiler ve rahatlıkla batıl sözlerini insanlara yutturdular. İçlerinden bazıları gerçeği görmüş ve yanlarından ayrılsalar da her geçen gün güçlenmiş ve Şia mektebinin en azılı düşmanlarına dönüşmüşlerdir. Her zaman iç düşman en tahrip edici ve yıkım getirici olmuştur. İç düşmandan daha azılı hiçbir düşman yoktur. Bunu bilen Amerika ve İngilizler son yıllarda bu taktiği her yerde uygulamaya koymuşlardır. Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da, Pakistan’da ve son olarak Yemen, Lübnan, Mısır, Tunus, Libya… kısacası tüm Müslüman ülkelerde bu proje uygulanmaya konmuştur. Hem Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmak, düşman etmek, hem Sünni’yi Sünni’ye, hem Şia’yı Şia’ya hem de birbirlerine karşı savaştırmak ve birbirine düşürme projesi uygulanmaya konmuştur. Dolayısıyla bugün Irak’ta Suriye’de masum bir Müslüman öldürülüyorsa, Masum bir Şia öldürülüyorsa, masum bir Sünni öldürülüyorsa, aynı şekilde Türkiye’de, Pakistan’da… Şia ve Sünnilerin birbirlerine düşmeleri için projeler üretiliyorsa ve yine Şia içinden birileri çıkıp Şia’nın kutsallarına saldırıyorsa ve müçtehitlik gibi kırmızı çizgilerine hakaretler ediyorsa bunlar sebepsiz ve gelişi güzel yapılmamaktadır. Hepsi bir yerlerden kontrol edilmekte ve organize bir şekilde planlı ve projeli bir şekilde hareket edilmektedir.
Dolayısıyla şu anda İngiltere ve Amerika’dan yayın yapan Şia kanalları, Amerika ve İngiliz çıkarları için yayın yapmakta ve tek amaçları Ehlibeyt mektebini içeriden yıkıp yok etmektir. Eğer Şia mektebinin önderleri Ehlisünnetin değerlerine ve kutsallarına dil uzatmayın diyorsa, her kim böyle yaparsa Amerika, İsrail ve İngiltere’ye hizmet ediyor diyorsa bu sebepsiz değildir. Ehlisünnetin kutsallarından kabul edilen halifeler, Ayşe, Talha, Zübeyr gibi sahabelere dil uzatmak şu anda kimin işine gelmektedir? Suudi Arabistan ve aşırı radikal selefiler basiretsiz Şiaların bu türden hakaretlerini alıp Ehlibeyt mektebini karalamakta ve masum Şiaların öldürülmesi için bunları insanlara anlatmaktadırlar. Bugün Irak’ta, Suriye’de ve Pakistan’da eğer Şialar hunharca selefi vahhabiler tarafından katlediliyorlarsa bunun en önemli nedenlerinden birisi basiretsiz Şiaların bu türden söylemlerinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla dünyanın çeşitli yerlerinde öldürülen Şiaların kanlarından bu tür basiretsiz Şialar da sorumludur…
ABNA24.COM
İmam’dan Ruhani’ye: “Karşı Tarafın Sözünde Durmasına Dikkat Edin!
İslam inkılabı lideri İmam Hamaney, müzakere heyetini çalışmalarından ötürü takdir ettikten sonra bazı uyarılarda bulundu.
İmam Hamaney, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin kendilerine yazdığı mektuba cevaplarında zahmetlerinden ötürü teşekkür ettiğini, çabalarını takdirle karşıladığını ve müzakere heyetinin görüşmeleri bir sonuca bağlamasının önemli olduğunu ifade ettiler.
İmam Hamaney, bu altı ülke içinden bazılarının güvenilir olmadığını belirtirken: “Hazırlanan metin dikkatle okunmalı ve kanuni halini almalıdır. Onaylanması halinde ise karşı tarafın sözlerinde durmama ihtimalini göz önünde bulundurmalı ve tüm yollar kapatılmalıdır” ifadelerini kullandı.
İşte İslam İnkılabı Lideri İmam Hamaney’in Cumhurbaşkanı Ruhani’ye yazdıkları cevap mektubu:
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
Saygıdeğer Cumhurbaşkanı
Öncelikle selamlarımı iletir ve çektiğiniz zahmetlerden ötürü teşekkür ederim. Öncelikle müzakere heyetinin sonsuz çaba ve yorucu çalışmalarından dolayı samimi bir şekilde teşekkürlerimi iletiyor ve çalışmalarınızı takdir ediyorum. Onların mükafatlandırılmalarını Allah’tan niyaz ediyorum.
Müzakerelerin sonuçlanması önemli bir adımdır. Şu halde hazırlanan metin dikkatle okunmalı ve kanuni halini almalıdır. Onaylanması halinde ise karşı tarafın sözlerinde durmama ihtimalini göz önünde bulundurmalı ve tüm yollar kapatılmalıdır.
Şunu biliyorsunuz ki bu altı ülkeden bazıları hiçbir şekilde güvenilir değildir.
Yüce milletimizden vahdet ve metanetlerini korumalarını ve bu şekilde ulusal menfaatlerimize ulaşacağımızı düşünüyorum.
Vesselamu aleyküm ve rahmetullah.
Seyit Ali Hamaney
Uyuyan Dev Uyanıyor
İRAN’a yönelik ambargoların kalkmasını sağlayacak anlaşmanın yapılmasıyla dikkatler dev ülkenin kaynaklarına yöneldi. İran, şüphesiz dünyanın enerji süper güçlerinden biri.
Cam Haber Ajansı (JAM)-Dünyanın kanıtlanmış en büyük ikinci doğalgaz ve dördüncü petrol rezervlerinin üzerinde oturuyor. İran, yıllık 10 milyar metreküplük doğalgaz ile Rusya’dan sonra Türkiye’nin ikinci doğalgaz tedarikçisi konumunda. Batının yaptırımlarına rağmen petrolde ise Türkiye’nin talebinin yüzde 30’una yakın bir bölümünü İran karşılıyor. İşte şimdi tüm bu dengeler değişebilir. Tüpraş’ın petrol alımını arttırması beklenirken, ilerleyen dönemlerde İran’dan aldığımız doğalgaz miktarının da artması ihtimaller arasında. Tabii bunun için önce İran’dan beklenen doğalgaz indiriminin alınması gerekiyor. The Bosphorus Energy Club Başkanı Mehmet Öğütçü, “Türkiye’nin, İran ile enerji konularında ortaklaşa çaba gösterilmesi, güven yaratılması, uluslararası yatırımcılar ile birlikte çalışılması, siyasi ve bürokratik pürüzlerin giderilmesini sağlamak üzere ortak bir üst düzey enerji işbirligi konseyi kurması faydalı olur” önerisi yapıyor.
İRAN PETROLÜ ARTACAK
Yıllarca süren zorlu bir sürecin ardından İran ile Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi ve Almanya (P5+1 ülkeleri) arasında gerçekleştirilen nükleer müzakerelerde anlaşma sağladı. Yani İran’ın nükleer programını kısıtlaması karşılığında Tahran’a uygulanan ekonomik yaptırımlar hafifleyecek. Bu tarihi gelişmeden etkilenecek başlıca ülkelerden biri kuşkusuz komşusu Türkiye olacak. Türkiye, yaptırımlardan önce ithal ettiği petrolün yarısını İran’dan karşılıyordu. Ancak ambargo baskısı nedeniyle İran’dan aldığı petrol miktarını yarı yarıya azaltarak, Irak gibi ülkelere yöneldi. Tüpraş 2011’de 9.7 milyon ton ham petrol aldığı İran’dan, geçtiğimiz yıl 5.28 milyon ton ithal etti. Konuya yakın kaynaklar, İran petrolünün dünyadaki en kaliteli petroller arasında yer aldığına işaret ediyor ve Türkiye’nin İran’dan daha fazla ham petrol almasına kesin gözüyle bakıyor. Hatta Enerji Bakanlığı kaynakları, ambargo öncesindeki yüzde 50 seviyesinden bile daha fazla bir miktara çıkılabileceğini vurguluyor. Öte yandan, İran’a yönelik yaptırımların yumuşaması Türkiye’nin enerji ithalat faturasını da olumlu etkileyebilir. Uzmanlar, son dönemde Suudi Arabistan ve Irak’ın petrol ihracatını artırdığına işaret ederek, “Piyasaya bir de İran petrolü girerse fiyatlar düşecektir. Ucuz petrol ise Türkiye ekonomisi için olumlu bir haber” yorumunu yapıyor. Dün İran ile P5+1 ülkelerinin anlaşmaya vardığına dair haberler üzerine petrol fiyatları inişe geçti. Petrol fiyatlarındaki her 10 dolarlık düşüş Türkiye’nin cari açığını 5 milyar dolara kadar etkileyebiliyor.
ŞİRKETLER TAHRAN’DA OTELLERİ KAPATTI
Mehmet Öğütçü, anlaşmayı şöyle yorumluyor: “İran’ın doğalgaz ve petrolde potansiyelini tamamen harekete geçirmesi halinde, küresel oyun değiştiricilerden biri olması mümkün. Ardında yalnızca 1979’dan bu yana süregelen İslam Cumhuriyeti değil, binlerce yıllık Pers medeniyeti ve mirası var. Nükleer anlaşma çok önemli ama asıl İran’a yönelik yaptırımların aşamalı olarak nasıl kaldırılacağı, ülke içinde uluslararası yatırımlar için elverişli iklimin yaratılıp yaratılmayacağı, Rusya, Çin ve Körfez ülkeleri ile stratejik denklemin nasıl kurulacağı sorularına ikna edici yanıtlar da eşit derecede önemli. Dünya petrol ve gaz piyasasında talep durgunluğu, arzın beklenenden daha fazla artması, fiyatların düşmesi ve fiyat düzeylerinin belirlenmesinde alıcıların öne çıkması, yenilenebilir ve nükleer enerjinin, kayagazı ve petrolünün ticari hale gelmesi üretici ülkeleri ciddi şekilde zorluyor. Böyle bir ortamda İran’a yaptırımlar kalktıktan sonra, sadece bundan 15-20 yıl sonrasını öngören ve cepleri derin olan şirketlerin yatırım düşüneceği söylenebilir. Tahran’da birçok uluslararası enerji şirketi otelleri kapatıp, durum değerlendirmesi, fırsaltarın incelenmesi sürecini çoktan başlattı. Ancak büyük sermaye yatırımlarının durduğu, hatta ertelendiği bir ortamda İran’a kısa sürede büyük fonların akmasını beklemek aşırı iyimserlik olur. Bence ilk etapta küçük ve orta ölçekli şirketler girecek, zemini yoklayacak ve büyük şirketlere yol açacaktır.”
TANAP’a İran gazı
ÖĞÜTÇÜ, Türkiye boyutuna yönelik ise “Türkiye ile İran arasındaki ilişkiler Kasr-ı Şirin’den bu yana belli bir dengede yürüyor. Enerjide doğalgaz ticareti pürüzsüz olmadı. Hem Türk tarafı, hem İranlılar ‘al ya da öde’ gibi yükümlülüklerini zaman zaman yerine getiremediği için tahkime kadar gidildi. Şu anda Türkiye doğalgazda en yüksek fiyatı İran’a ödüyor. İran, şayet Türkiye alımlarını artırırsa, fiyatı düşürebileceğinin sinyallerini verdi. Hatta Güney Pars sahasından çıkacak gazı Türkiye üzerinden Avrupa’ya satma konusunda da istekli. Şahsen İran gazının öncelikle iç piyasada tüketileceğini, fazlasının Umman üzerinden LNG olarak ihraç edilebileceğini, daha sonra İran-Pakistan-Hindistan hattının devreye girebileceğini düşünüyorum. Türkiye pazarı İran için önemini korumaya devam edecek ama Avrupa’ya boru hattı üzerinden gaz ihracatı hem Avrupa’da talep daralması hem de İran fiyatının ekonomik olmayacağı gibi gerekçelerle mümkün görünmüyor. Belki jeopolitik nedenlerle bir miktar gaz TANAP üzerinden aktarılabilir. Türkiye’nin bölgesel enerji merkezi olma arzusunu gerçekleştirmede İran petrol, gaz ve elektriğinin önemli bir girdi olduğunu da akıldan çıkartmayalım. Elbette ki tüm bu karşılıklı bağımlılıklar iki ülkeyi siyasi ve ekonomik olarak yakınlaştıracak, bölgesel rekabet yerini bölgesel işbirliği projelerinin gerçekleştirilmesine bırakabilecektir” şeklinde konuşuyor. Enerji Bakanlığı kaynakları, daha fazla gaz alınması için İran’ın Türkiye’ye yönelik tavrında değişiklik olması gerektiğini de vurguluyor.
2018’den sonra
HAZAR Strateji Enstitüsü İstanbul Enerji Programı Koordinatörü Emin Emrah Danış, İran’ın 2011’de 3.6 milyon varil/gün olan petrol üretiminin yaptırımlar sonrası 2015’de 2.8 milyon varile kadar düştüğüne işaret ederek, “Yaptırımların İran’ın anlaşma kapsamındaki maddelere uyup uymama durumuna göre kademeli olarak kaldırılacak olması İran’ın petrol ihracatının kısa sürede artırmasına imkan vermeyecek. İran’ın yaptırımlar sonrası yaşadığı ekonomik sıkıntıları aşmada petrol ihracatı çok önemli bir araç olacak. Küresel ekonomi ve petrol talebinde hızlı bir toparlanma olmaması durumunda, önümüzdeki yıllarda İran kaynaklı ilave petrol arzının yaratacağı düşük fiyat sorunu İran için aynı zamanda önemli bir risk de olabilir” diyor.
Ambargo hemen kalkacak mı?
ANLAŞMANIN tam olarak uygulamaya konması aylar sürebilir ancak yaptırımların kaldırılmasının zamanla petrol zengini İran’ın enerji ihracatını etkinleştirmesine, ülkenin uluslararası finansmana erişimin kolaylaşmasına ve küresel yatırımcılara kapılarını açmasına yardımcı olması bekleniyor. Konuya yakın diplomatlar, ambargonun en azından Birleşmiş Milletler’in aralık ayındaki raporuna kadar kalkmayacağını, Uluslararası Atom Enerji Ajansı’nın ise 15 Aralık’ta bir rapor yayınlayacağını söylüyor. Batı ülkeleri tarafından uygulanan yaptırımlar; İran devletine ait petrol şirketleri, bu şirketlerle işbirliği yapan yabancı şirketler ve İran’ın ihraç ettiği petrolü taşıyan denizcilik şirketlerine yönelik ekonomik ve hukuki yaptırımlardan oluşuyor.
Türkiye’den ilk tepkiler
ENERJİ Bakanı Taner Yıldız, “İran önemli bir rezervdir. Enerji sektörü açısından baktığımızda ciddi doğalgaz ve petrol kaynaklarına sahip olan bir ülkedir. O ülkenin kaynaklarını gerek öncelikle bölge daha sonra da dünya için sunmak dünyadaki petrol fiyatları açısından son derece önemli olacaktır” değerlendirmesinde bulundu. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, İran nükleer anlaşmasının Türk ekonomisi için çok iyi bir haber olduğunu kaydetti ve anlaşmanın iki ülke arasındaki ticaret ve yatırımları artıracağını vurguladı. Kaynaklar, yabancı şirketlerin İran’a girmesiyle taşeron olarak Türk şirketlerin de girişinin hızlanacağını kaydediyor.
RAKAMLARLA İRAN’IN ENERJİ POTANSİYELİ
Dünya kanıtlanmış petrol rezervlerinde payı
Yüzde 9.3
Toplam petrol rezervleri
157.8 milyar varil
2015’te günlük petrol üretimi
Ortalama 2.8 milyon varil
2015’te günlük petrol ihracati
1.1 milyon varil
İran petrolünün başlıca alıcıları
Çin, Güney Kore, Japonya, Hindistan, Türkiye ve Tayvan
Toplam doğalgaz rezervi
34 trilyon metreküp
Günlük doğalgaz üretimi
120 milyon metreküp
Denizlerde petrol tankerlerinde tuttuğu petrol miktarı
20-30 milyon varil
İran petrol üretimini ne kadar artırabilir?
Ambargo kalkar kalkmaz 500 bin varil/gün
İran gaz ihracatında Türkiye’nin payı
Yüzde 90
Merve ERDİL
Hürriyet
İran ve Batılı devletler nükleer müzakerelerde anlaştı
İran ile Batılı devletler arasında Avusturya’nın başkenti Viyana’da gerçekleştirilen nükleer müzakerelerde anlaşma sağlandığı bildirildi. Dünyanın gözü, Almanya ve BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa’nın oluşturduğu P5+1 grubu ile İran arasında 17 gündür devam eden müzakerelerdeydi.
Reuters, İran’ın nükleer programını kısıtlaması karşılığında Tahran’a uygulanan yaptırımların hafifletilmesini öngören anlaşmanın taraflarca kabul edildiğini belirtti. Reuters’a konuşan İranlı bir diplomat, “Sıkı çalışma sonucunu verdi ve anlaşma sağladık” dedi. Ajansa göre, müzakereler hakkında bilgi sahibi olan Batılı bir kaynak da görüşmelerde anlaşmaya varıldığını doğruladı.
SİLAH AMBARGOSU 5 YIL DAHA KALACAK
Anlaşmanın detayları konusunda Reuters’a bilgi veren diplomatlar, BM’nin İran’a uyguladığı silah ambargosunun beş yıl daha yürürlükte kalacağını, füze yaptırımlarının da sekiz yıl kaldırılmayacağını belirtti.
Batılı bir diplomat, Associated Press’e yaptığı açıklamada, anlaşma kapsamında Birleşmiş Milletler müfettişlerinin İran’da, denetim amacıyla askeri tesislere girmeleri konusunda uzlaşma sağlandığını belirtti. Diğer taraftan anlaşma kapsamında, İran’ın BM tarafından gelecek askeri tesislere giriş talebini sorgulama hakkı bulunuyor.
Taraflar “nihai” görüşme için öğle saatlerinde Viyana’da bir kez daha masaya oturdu. Bu görüşmenin ardından anlaşmanın resmen duyurulması bekleniyor.
İnkılap Rehberi; İran nükleer müzakere heyetinden teşekkür ettiler
İran İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, hükümetten ve İran nükleer müzakere heyetinden müzakereler sürecinde gösterdikleri sadık çabalarından dolayı teşekkür ettiler .
MHA’nın İnkılap Rehberi Bilgilendirme Sitesi’nden aktardığı habere göre, İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamanei Ramazan ayı münasibeti ile bakanlar kurulu ve hükümette görev alan yetkilileri kabul ettikleri görüşmede, bakanlar kurulundan ve İran nükleer müzakere heyetinden müzakereler sürecinde gösterdikleri sadık çabalarından dolayı teşekkür ettiler.
İmam Hamanei bu görüşmede Hz. Ali’nin (a.s), Malik Eşter için kaleme aldığı fermanı anlatarak, “Manevi ve fikri altyapı tüm sorunların halledilmesi için en önemli etkendir ve Muttakilerin Mevlasının Nehcül Belağa’sında teamül ve tefekkürle böylesi bir altyapı yaratmak mümkün” dediler.
İslam İnkılabı Rehberi Hz. Ali’nin, Malik Eşter’e fermanında yetkililer için belirlenen sorumluluk ve görevlere de değinerek, “Halkın devlete karşı olan hakları ve vergi almak, halkı ve topraklarını müdafaa, toplumun salah ve kurtuluşa hidayet ettirilmesi, ülkenin kalkındırılması ve bayındır hale getirtilmesi, Emir’ul Muminin Ali’nin (a.s) Malik’e yazdığı mektubunda yöneticilerin omuzlarına yüklemekte” dedi.
İmam Hamanei, “Tüm şartlarda ve konumlarda İslam yöneticilerinin ilahi takvaya davet edilmesi, farzlar, sünnetler ve müstehapların yerine getirtilmesinde tam ciddiyet, Kalpte, dilde ve amelde ilahi nusret ve yardım ve tüm şehvetler, heva ve heves karşısında nefsin kontrol altına alınması” hususlarının Hz. Alinin (a.s) kendi nefsini tezkiye ve yapılandırmayla ilgili olarak Malik Eşter’e yazdığı fermanında gündeme getirdiğini söyledi.
İslam İnkılabı Rehberi, halkın samimi kalple sevilmesi, onlara karşı sevgi ve muhabbet gösterilmesinin İmam Ali (as)ın Malik Eşter’e yazdığı fermanının bir diğer bölümünü oluşturduğunu belirterek, İmam Ali (as)ın emri üzerine, ilahi hudut ve düsturların çiğnenmesinin veya İslam devletine karşı isyan ve savaşma gibi bir durumun dışında halkın hata ve yanlışlarını affetmek gerektiğini söyledi.
İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei’nin konuşmasından önce ise Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani yaptığı konuşmada, nükleer görüşmelerin sonuçlarına temasla, İslam İnkılabı Rehberine, hükümeti ve müzakere heyetini nasihatte bulunması, gerekli direktifleri ve yol göstermelerinden dolayı teşekkürlerini bildirerek, bu meselenin düşmanların İran İslam Cumhuriyeti aleyhindeki yersiz suçlama ve baskılarının son bulmasına vesile olması ve ülkenin kalkınması yönünde yeni bir hareketin başlatılması yönünde gerekli ortamı oluşturması temennisini dile getirdi.
İmam Hamaney: “Zorba güçlere karşı mücadele devam ediyor”
- İran İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamanei, üniversite öğrencileri ve üniversite teşekküllerinin temsilcilerini kabulünde yaptığı konuşmada, dünya zorbalarının İran milletine yönelik düşmanlığının temelinde, İran İslam Cumhuriyetinin 'sultacı sistemi kabul etmemesinin' bulunduğunu söyledi.
İslam inkılabı rehberi, dün yüzlerce üniversiteli ve üniversite teşekküllerinin temsilcilerine hitaben yaptığı konuşmada, onların eleştirileri, görüşleri, talepleri ve önerilerini dinlerken, bölge meseleleri başta olmak üzere dünya emperyalizminin İran milletine karşı düşmanlığı ve ayrıca üniversitelilerin meseleleri hakkında onlarla konuştu.
İmam Hamanei, mübarek Ramazan ayının son günlerine yaklaşılmasına temas ederken, herkesin bu maneviyat ve safa baharında, kalbini rahmet yağmuru ve ilahi lütfün etkisine bırakması gereğine işaret ederken, gelecekte bu manevi bereketin meyvelerinin toplanacağı ve istifade edileceği temennisinde bulundu.
İslam inkılabı rehberi, dünya emperyalizminin İran milletine karşı düşmanlığının temelinde, İran İslam cumhuriyetinin zorba sistemi kabul etmemesi ve kabule yanaşmamasının bulunduğunu belirtirken, öte yandan İran'ın bölgede 'manevi nüfuzu ve varlığının da ilginç boyutta olduğunu belirtti ve bu durumun aslında üniversitelilerin üzerinde önemle durması gereken bir konu olduğunu söyledi.
İmam Hamanei, Amerikalılar ve bölgenin gerici güçlerinin gizli oturumlarında, İran'ın bölgedeki nüfuzundan dolayı rahatsızlıklarını birbirlerine bildirdiklerini ama onların ellerinden hiçbir şeyin de gelmediğini söyledi.
Masum ve mazlum Yemen halkının 100 günü aşkın bir şekilde zalimce bombardımana ve katliama tabii tutulmasına da işaret eden İslam inkılabı rehberi, liberal batı ve özgürlük iddiasında olanların Suudilerin bu cinayetleri karşısında sessiz kaldıklarını öte yandan Güvenlik Konseyi'nin ise bombardımanı gerçekleştirenleri kınamak yerine bombalar altındakileri kınayan bildiri yayınladığını belirterek böylece tarihinin en utanç verici bildirisini de yayınladığını söyledi.
Yemen'in bombalanmasının asıl sebeplerinden birinin Suudiler ve hamilerinin İran'ın bölgedeki nüfuzundan duydukları öfke olduğunu belirten İslam inkılâbı rehberi, iddiaların aksine, İran'ın bölgedeki etkinliği gerçekte kendiliğinden gelişen bir muhabbet olduğunu ve fiziki olmadığını söyledi.
İmam Hamanei, üniversitelilerden başta Yemen, Irak ve Suriye olmak üzere bölge ve uluslar arası meselelere kafa yormalarını isterken, üniversite teşekküllerinin oluşumunu yalnızca seçimlerde kullanılmak istenmesinin üniversite toplumuna bir tür hıyanet olduğunu belirterek, bir kullanımlık bu teşekküllerden uzak olmanın ötesinde, İslami teşekküller ve ilginin İran'ın genel hareketinde çok önemli ve etkili olacağını söyledi.
İslam inkılabı rehberi, sultacı ve emperyalist düzenle mücadelenin, Kuranı Kerim öğretilerine dayalı, hiçbir zaman tatil olmayacak bir konu olduğunu belirterek bugün Amerika'nın, emperyalizmin en bariz simgesi olduğu söyledi.
İmam Hamanei, emperyalizmle mücadelenin inkılabçı ve temel işlerden olduğunu belirterek, bundan dolayı öğrencilerin bu konuda kendilerini her zaman hazırlamaları gerektiğini söyledi.
İslam inkılabı rehberi, İran gençliğini dünyanın en dinamik, en yapıcı ve faal gençliği olarak nitelerken, buna karşı Avrupa gençliğindeki intihar rakamlarının yüksek olmasının da batı dünyasının bir bunalım ve çıkmaz içinde olduğunun göstergesi olduğunu söyledi.
İmam Hamanei, Avrupalı gençlerin terör örgütü IŞİD içinde yer alarak intihar saldırılarıyla cinayetlere olan eğilimlerine de temasla, bu durumun aslında Avrupa gençliğinin bir bunalım içinde olduğunun açık göstergesi olduğunu belirterek, buna karşı, İran gençliğinin, oruçlu ağızla ve kadir gecesi boyunca uyanık kalarak yaptıkları ibadetler ardından yazın sıcağında Kudüs Günü yürüyüşleri için caddelere akın ettiklerini ve bu durumun ise İran gençliğinin bunalımdan uzak ve dinamik olduğunu gösterdiğini söyledi.
Nükleer Müzakereler; Uzatmalar da sona erdi; Nükleer Anlaşmaya penaltı vuruşlarıyla mı varılacak?
Viyana’da devam eden nükleer müzakere süreci bir kaç kez uzatılsa da, dün akşam 3 günlük ek sürenin dolmasıyla sonuç sanki penaltı vuruşlarıyla belirlenecekmiş gibi gözüküyor.
Viyana, İran ve BM Güvenlik Konseyi beş daimi üyesi ve Almanya’dan oluşan 5+1 Grubu arasındaki nükleer görüşmelerin daha önce 30 Haziran’a kadar bir anlaşmaya bağlanması planlansa da, bu süre iki kez uzatıldı ve tanınan son ek sürenin dün akşam son bulmasına rağmen hala taraflar arasında varılmış bir anlaşma yok.
Son iki haftadaki müzakere sürecinde Fransa Dışişleri Bakanı Fabius başta olmak üzere görüşmelere katılan bazı ülkelerin dışişleri bakanları 5 kere Viyana’yı terk etti ve daha sonra ise müzakere sürecine dahil olmak için yeniden Coburg Oteli’ne geri döndü. Diğer taraftan ise İran ve ABD dışişleri bakanları Zarif ve Kerry ise geçen iki hafta zarfında Viyana’yı hiç terk etmedi ve görüşmelere aralıksız olarak devam ettiler.
Tabi ki nükleer müzakere sürecinde sözünü tutmamakla ünlenen Batılı taraf ve özellikle de Amerika daha önce varılan bazı anlaşma konularını hiçe saydı ve tüm dünyaya Amerika’ya ne kadar güvenilebileceğini bir kez daha göstermiş oldu. Şimdi ise Viyana’da ve artık dünyanın en ünlü otellerinden birine dönüşüen Coburg Oteli’nde konaklayan tüm taraflar nihai anlaşmaya varabilme sürecinin ne bir kaç günlüğüne ve ne de bir kaç aylığına uzatılmayacağını biliyor. Taraflar artık bu saatlerde veya günlerde bir anlaşmaya varmak veya anlaşmaya varamamak üzerine anlaşmalı.
Bir çok uzmana göre İran ve 5+1 Grubu arasındaki yeni dönem nükleer müzakerelerin devam ettiği geçen 22 aylık süreçte kalıcı bir anlaşmaya varılabilmesi için gereken tüm imkan ve fırsatlar ortaya konuldu. Taraflar hatta tanınan uzatma süresini ve uzatmaların uzatmasını bile tüketti!
Hala ise nükeer müzakerelere katılan tarafların önünde penaltı vuruşları var!
Muhammed Mehdi Rahimi