
کارگر
Bakara Suresinin Tefsiri (70 – 86)
قَالُواْ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا هِيَ إِنَّ البَقَرَ تَشَابَهَ عَلَيْنَا وَإِنَّآ إِن شَاء اللَّهُ لَمُهْتَدُونَ (70)
70-“Rabbine bizim adımıza yalvar da, mahiyetini bize bildirsin, çünkü sığırlar, bizce, birbirine benzemektedir. Allah dilerse biz şüphesiz hidayeti bulmuş oluruz” dediler."
Mesajlar ve Nükteler:
1- Vesvese yasaktır ve her işte itidalli olmak bir değerdir. Bazen insanlar çok sade işaretler görünce yakin etmektedirler. Ama bazıları apaçık beyanlara rağmen vesveseye düşüyorlar. “İnek kesmenizi”
2- Feri meselelerde sürekli sorulan sorular insanı asıl meselelere teveccühten alı koyar.
3- Bazen soru; araştırma ve ilmin göstergesidir. Bazen de inat ve yüksünmenin göstergesidir.
4- Hadiste şöyle yer almıştır: “İsrailoğuları onca yüksünmelere ve inatlara rağmen “İnşallah” dedikleri için yine Allah’ın affına mazhar oldu. Aksi taktirde asla hidayete eremezlerdi."
قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ لاَّ ذَلُولٌ تُثِيرُ الأَرْضَ وَلاَ تَسْقِي الْحَرْثَ مُسَلَّمَةٌ لاَّ شِيَةَ فِيهَا قَالُواْ الآنَ جِئْتَ بِالْحَقِّ فَذَبَحُوهَا وَمَا كَادُواْ يَفْعَلُونَ (71)
71- “Yeri sürüp, ekini sulayarak boyunduruk altında ezilmemiş, kusursuz, alacasız bir sığır olduğunu söylüyor” dedi. “şimdi hakkı bildirdin” deyip sığırı boğazladılar; az kalsın bunu yapmayacaklardı. ”
Mesajlar ve Nükteler
1- İlahi emirleri uygulamada aşk gereklidir. Aşk ve sevincin olmadığı işler kınanmıştır: “Az kalsın bunu yapmayacaklardı. ”
2- Projeleri uygulamada çalışan üretim araçlarını ve ekonomik kaynakları yok etmeyiniz. “ekini sulayarak boyunduruk altında ezilmemiş... ”
3- Allah yolunda tüketilenler sağlam olmalıdır. “Kusursuz” ilginçtir hac seferinde Allah’ın evini ziyaret edenlere Kurban bayramında da kusursuz hayvan kesmeleri emredilmiştir.
4- Yahudiler peygamberlerine karşı edepsiz idiler. “şimdi hakkı bildirdin”dediler. Sanki Peygamber daha önce haşa batılı bildirmişti.
5- Gurur ve heves insanı sadece arzularına uyduğu taktirde olayları hak olarak adlandıracak bir konuma düşürmektedir. “Şimdi hakkı bildirdin”
وَإِذْ قَتَلْتُمْ نَفْساً فَادَّارَأْتُمْ فِيهَا وَاللّهُ مُخْرِجٌ مَّا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ (72)
72- “Hani siz bir kimseyi öldürmüş ve bunu birbirinize atmıştınız; oysa Allah gizlemekte olduğunuzu ortaya çıkaracaktır. ”
Tefsir
Cinayet olayı önceki ayetlerde detaylıca beyan edilmiştir. Ama bu ayette yeniden uyarmak için olay özetle ve tümel olarak beyan edilmiştir. İsrailoğulları’nın bir cinayet işlediğini ve bunu birbirinin üzerine attıklarını beyan etmektedir. Ayetteki “İddare’tum” kelimesi def etme manasına gelen “deree” kökünden türemiştir. Allah ineğin boğazlanmasını ve bir parçasının ölüye vurulmasını emrederek ölüyü diriltmiş ve ölüye katilinin kim olduğunu söyleterek bu sırrı ifşa etmiştir. Bu olay herkes için bir uyarıdır. Çünkü Allah herkesin yaptığı kötü işleri açığa vurma gücüne sahiptir.
Mesajlar ve Nükteler
1- Her kim başkalarının günahına razı olursa o günaha ortaktır ve günah ona da isnat edilir. “hani öldürmüştünüz. ”
2- Bazen insan suçsuz görünerek ve o suçu başkalarına isnat ederek en son hilelere baş vurur. Halbuki bilmemektedir; zira Allah dilerse iki ölüden bir canlı yaratarak dahi olsa olayı aydınlatacaktır.
3- Allah çok defa suçluları ifşa etmiştir. “Oysa Allah gizlemekte olduğunuzu ortaya çıkaracaktır. ”
Durr’ul-Mensur’da şu hadis nakledilmektedir. “Eğer insan hiçbir yerden gözükmeyen sağlam kayalar içinde dahi kötü bir iş yapacak olursa Allah (dilerse)onu insanlara ifşa eder. ”[1]
4- Bir başka rivayette şöyle yer almıştır: “orta yaşlı sarı renkli inek bir gencin evindeydi. Ahırın anahtarı ise içerde uyuyan babasının yastığının altındaydı. Bu genç adam babasını uyandırmamak için kendisine teklif edilen büyük paralara rağmen ineği satmaktan vazgeçti. Allah da babasına gösterdiği bu saygıdan dolayı İsrailoğulları’na sadece o gencin evinde bulunan ineğin özelliklerini beyan etti. Böylece illa da o ineğin çok büyük parayla alınmasını sağladı. Hz. Musa da şöyle buyurdu: “Bakınız iyilik sahibi iyi niyetiyle nasıl mükafatlandırılmaktadır!”[2]
فَقُلْنَا اضْرِبُوهُ بِبَعْضِهَا كَذَلِكَ يُحْيِي اللّهُ الْمَوْتَى وَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ (73)
73- “Sığırın bir parçasıyla ona vurun” dedik. İşte böylece Allah ölüleri diriltir ve aklınızı kullanasınız diye size ayetlerini gösterir. ”
Mesajlar ve Nükteler
1- İnsanların itminan ve itimadını kazanmaya çalışın. Hz. Musa ineğin bir parçasını ölüye vurma işini bizzat yapmadı. İnsanlara “siz kendiniz yapın” dedi. “Ona vurun”
2- Bu ayet Allah’ın dünyada ric’at (dönüş) ahirette de hesap için ölüleri diriltmedeki gücünün göstergesidir.
3- İlahi kudretin örneklerini görmek insanların sürekli düşünmesi için olmalıdır; bir anlık şaşkınlığı için değil. “aklınızı kullanın”
4- Ölünün dirilmesi veya canlının ölmesi Allah’ın iradesiyledir. Allah dilemezse bütün canlılar toplansa bir tek sinek yaratamazlar. Ama Allah dilerse iki ölüyü birbirine vurarak canlı yaratır.
5- “Aklınızı kullanınız” kelimesi “umulur ki, diye” kelimesiyle bir arada zikredilmiştir. Zira insanın ruhi ve fikri fezası kirli ve bulanık olursa ilahi ayetleri/mucizeleri görmek dahi insanın aklını başına getirmez.
ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُم مِّن بَعْدِ ذَلِكَ فَهِيَ كَالْحِجَارَةِ أَوْ أَشَدُّ قَسْوَةً وَإِنَّ مِنَ الْحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنْهُ الأَنْهَارُ وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ الْمَاء وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ اللّهِ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ (74)
74- Sonra kalpleriniz yine katılaştı, taş gibi, hatta daha da katı oldu. Nitekim taşlar arasında kendisinden ırmaklar fışkıran vardır; yarılıp su çıkan vardır; Allah korkusundan yuvarlananlar vardır. Allah yaptıklarınızı bilmez değildir. ”
Tefsir
Önceki ayetlerde bir çok ilahi lütuflar ve mucizeler (Firavun’dan kurtuluş, denizin yarılması, buzağıya tapanların affedilmesi, en iyi yiyeceklerin inmesi, bulutların gölge yapması, masum peygamberin önderliği…) hatırlatıldı. Ardından cinayeti ve Allah’ın mucizesiyle katilinin ifşa edilmesi dile getirildi. Bu ayette ise onca ayet ve mucizelerini görmelerine rağmen içlerindeki kin ve inattan dolayı kalplerinin katılaştığı, taşlaştığı ve hatta taştan daha katı hale geldiği beyan edilmektedir.
Mesajlar ve Nükteler
Kasavet ve taş kalplilik ruhsal hastalıkların en zor ve kötü olanıdır. Bu hastalık insanın sürekli inatçılığından oluşmaktadır. “Sonra kalpleriniz yine katılaştı”
2- İlahi mucizeleri ve lütufları görmek bir grubun huzur, iman artışı, ibadet ve şükrüne sebep olurken bir grubun da katılaşmasına, taşlaşmasına neden olmaktadır. Bu insanların hareket ve tutumuyla ilgilidir. Tıpkı bir anahtar gibi bir tek hareketle kapıları kapatmakta, aynı kilit başka bir hareketle de bütün kapıları açmaktadır. Yani bir kilit hem açıcıdır, hem de kapatıcı. İşte Kur’an da müminler için şifa ve rahmet iken, zalimler için ziyan ve zarar nedenidir. [3]
“Yağmurun ki letafetinde şüphe yok,
bahçede lale yetiştirir, tuzlakta kuru ot”
3- Kalpler inat ve kin sebebiyle katılık, sertlik, durgunluk ve başkalarının gelişmesine engel olmak hususunda taşlaşmaktadır.
4- Cansızlar bile bir yere kadar şuur sahibidirler. İlahi korku ve haşiyeti derk etmekte ve tepki göstermektedirler. “Allah korkusundan yuvarlananlar vardır. ”
“Açık ve gizli bütün alem,
gece gündüz sana diyorlar.
Biz duyucuyuz görücü ve akıllı.
Biz siz namahremlere sessiziz.
Suyun, toprağın ve gülün,
Gönül ehlinin anladığı bir dili var. ”
أَفَتَطْمَعُونَ أَن يُؤْمِنُواْ لَكُمْ وَقَدْ كَانَ فَرِيقٌ مِّنْهُمْ يَسْمَعُونَ كَلاَمَ اللّهِ ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُ مِن بَعْدِ مَا عَقَلُوهُ وَهُمْ يَعْلَمُونَ (75)
75- “Size imam edeceklerini umuyor musunuz? Oysa onlardan bir takımı Allah'ın sözünü işitiyor, ona akılları yattıktan sonra, bile bile onu tahrif ediyorlardı. ”
Mesajlar ve Nükteler
1- İnsanların iman etmesini beklemek ve ilgi duymak iyidir. Ama bütün insanlar bu başarıyı elde edemezler.
2- Suçlu cahiller tehdit edilmektedir; suçsuz/habersiz cahiller değil. “Akılları yattıktan sonra”
3- Bütün Yahudiler tahrif ehli değillerdi. “Bir takımı”
4- Günahkar halkın islah olacağı ümidini taşıyın, ama sapık bilginlerin düzeleceğini beklemeyin. “ona akılları yattıktan sonra, bile bile onu tahrif ediyorlardı. ”
وَإِذَا لَقُواْ الَّذِينَ آمَنُواْ قَالُواْ آمَنَّا وَإِذَا خَلاَ بَعْضُهُمْ إِلَىَ بَعْضٍ قَالُواْ أَتُحَدِّثُونَهُم بِمَا فَتَحَ اللّهُ عَلَيْكُمْ لِيُحَآجُّوكُم بِهِ عِندَ رَبِّكُمْ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ (76)
76- “İman edenlerle karşılaştıkları zaman, “iman ettik” derlerdi; birbirleriyle yalnız kaldıklarında, “Rabbinizin katında size karşı hüccet göstersinler diye mi Allah'ın (Peygamberin sıfatları hakkında) size açıkladığını onlara anlatıyorsunuz? Bunu akıl etmiyor musunuz?” Derlerdi. ”
Tefsir
İsrail oğullarından bazısı Müslümanlarla karşılaşınca onlara şöyle diyorlardı: Hz. Muhammed’in sıfatları bizim Tevrat’ta da yer aldığı için iman ettik. ” Ama baş başa kaldıklarında birbirlerini kınıyor, şöyle diyorlardı: “Neden Muhammed (s.a.a)’in sıfatlarının Tevrat’ta da yer aldığını Müslümanlara söylüyorsunuz? Eğer Tevrat’ta olanları onlara haber verecek olursanız kıyamette bunu aleyhinize kullanacaklardır. ”
Mesajlar ve Nükteler
1- İnsan gerçeği öğrendiğinde ona uyması gerekir. Başkalarının korkutmaları ve tehditleri veya o bu makamın etkisiyle hakikati görmezlikten gelmemelidir.
2- Hakikati gizlemek en kötü günahtır. Zira o gün bilginler hakikati gizlemeselerdi, bu gün bu kadar Yahudi ve Hıristiyan olmazdı.
3- Bazı akılsızlara göre nifak, hakikatleri gizlemek, konumunu korumak ve yersiz bağnazlık aklın ve akıllıca hareket etmenin göstergesidir. “Bunu akıl etmiyor musunuz?”
77أَوَلاَ يَعْلَمُونَ أَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ
77- “Gizlediklerini de, açıkladıklarını da Allah'ın bildiğini bilmiyorlar mı?”
Mesajlar ve Nükteler
1- Allah her şeyi biliyor, o zaman hakkı gizlemek de niçin?
وَمِنْهُمْ أُمِّيُّونَ لاَ يَعْلَمُونَ الْكِتَابَ إِلاَّ أَمَانِيَّ وَإِنْ هُمْ إِلاَّ يَظُنُّونَ (78)
78. Onların bir kısmı ümmi idiler. Kitabı bilmezlerdi; bildikleri sadece bir takım yalan ve kuruntulardı. Onlar ancak zan içindedirler.
Tefsir
Bu ayette de İsrailoğulları’ndan başka bir grup tanıtılmaktadır. Bu grup önceki grubun (ki bilginlerdi Peygamberin Tevrat’taki özelliklerinin bildikleri halde saklıyorlardı. ) aksine sıradan insanlardı. Semavi kitaptan habersiz idiler ve arzu hayal ve kuruntularla yaşıyorlardı. Onlar hayali kuruntularıyla Yahudilerin üstün ırk olduğunu, Allah’ın sevgilisi ve çocukları olduklarını, cehenneme gitmeyeceklerini, eğer bir suçları varsa da sadece birkaç gün ceza göreceklerini söylüyorlardı. Bu grup hayalleriyle yaşarken alimleri de tahrif ve sapıklıklar içinde yüzüyorlardı.
Mesajlar ve Nükteler
1- Müsait ortamda ilim, kitap ve öğretmenin var olduğu bir yerde ümmi olmak eksikliktir.
2- İlim, yersiz arzuların ve kuruntuların kurtuluş yoludur. Cehalet ise bu kuruntuların geliştiği ortamdır.
3- Kuruntular ve beklentiler ilim üzere olmalıdır; hayali değil.
4- İnançlarda zan ve hayale uymak yasaktır. “Onlar ancak zan içindedirler. ”
Ayrıca bilmemiz gerekir ki hayali arzular ve kuruntular şeytani bir hiledir. Nisa Bakara ve Maide surelerinde bu kuruntulardan örnekler zikredilmiştir. [4] Onlar asla cehennem ateşine girmeyeceklerini, Yahudi veya Hıristiyanlardan başka kimsenin cennete girmeyeceğini ve Yahudilerden başka hiç kimsenin doğru yol üzere olmadığını söylüyorlardı.
فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِأَيْدِيهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هَـذَا مِنْ عِندِ اللّهِ لِيَشْتَرُواْ بِهِ ثَمَناً قَلِيلاً فَوَيْلٌ لَّهُم مِّمَّا كَتَبَتْ أَيْدِيهِمْ وَوَيْلٌ لَّهُمْ مِّمَّا يَكْسِبُونَ (79)
79- “Vay Kitabı elleriyle yazıp, sonra da onu az bir değere satmak için, “Bu Allah katındandır” diyenlere! Vay ellerinin yazdıklarına! Vay kazandıklarına!”
Mesajlar ve Nükteler
1- Kur’an’da üç defa “veylün” (vay) kelimesinin kullanıldığı tek ayet budur. Bu ayette de dünyaperest alimlerin ve bilginlerin tehlikesi söz konusu edilmiştir.
2- Bidat din çıkarmak, din ticareti ve halkı sömürmek kötü alimlerden halka gelebilecek en büyük tehlikelerdir.
3- Bidat ve iftiranın nedenlerinden biri dünyalık elde etmektir. “onu az bir değere... ”
4- Din uydurma, tarihin sürekli en büyük tehlikelerinden biri olmuştur. “elleriyle yazıp”
5- En kötü gelir din uydurma ve din satmadan elde edilen gelirdir. “Vay kazandıklarına!”
6- Tahrifçi, zehirli ve tehlikeli kalemlere, kitaplara ve makalelere dikkat ediniz. Her alime güvenmeyiniz.
7- Halk fıtratı gereği dine eğilimlidir. Halkın bu fıtri aşkını kötüye kullanan hainler kendi sözlerini din ve mezhep adı altında halka takdim ederler. “Bu Allah katındandır”
8- En şiddetli azap halkın tefekkür ve inançlarına ihanet eden kimseler içindir. (üç defa “vay”kelimesi kullanılmıştır. )
9- Tarihte bir bidat vesilesiyle oluşan sapıklığın bütün günahları o bidatı çıkaran insanın boynunadır. (“kazandıkları”kelimesi sürekliliğe delalet etmektedir. )
وَقَالُواْ لَن تَمَسَّنَا النَّارُ إِلاَّ أَيَّاماً مَّعْدُودَةً قُلْ أَتَّخَذْتُمْ عِندَ اللّهِ عَهْدًا فَلَن يُخْلِفَ اللّهُ عَهْدَهُ أَمْ تَقُولُونَ عَلَى اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ (80)
80-“Ateş bize sadece sayılı bir kaç gün değecektir”, derler; sor, “Allah katından siz söz mü aldınız?”, Eğer öyle ise Allah sözünden caymayacaktır” Yoksa Allah'a karşı bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz?”
Tefsir
Onların sapık inançlarından biri de şöyle demeleriydi: “Eğer farzen biz Yahudiler günahkar bile olsak cezamız diğerlerinden çok azdır, birkaç gün dışında asla ateşte kalmayacağız. Biz diğerlerinden üstünüz. ” Allah da bu ayette onların bu düşünce tarzının batıl olduğunu ortaya koymaktadır.
Mesajlar ve Nükteler
1- Üstünlük taslamak, ırkçılık, kendini aldatmak ve hayalcilik yasaktır.
2- Üstünlük taslamak Yahudilerin en büyük özelliklerinden biridir.
3- Bütün insanlar kanun karşısında eşittir. Allah hiçbir özel kavmin kurtulacağını vad etmemiştir.
4- Amelsiz arzu ve istek yasaktır.
5- Bilmeden Allah’a uygunsuz isnadlarda bulunmayın.
بَلَى مَن كَسَبَ سَيِّئَةً وَأَحَاطَتْ بِهِ خَطِيـئَتُهُ فَأُوْلَـئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (81)
81- “Hayır öyle değil; kötülük işleyip suçu kendisini kuşatmış olan kimseler; cehennemlikler işte onlardır. Onlar orada temellidirler. ”
Tefsir
Yahudilerin diğer insanlardan farklı ceza göreceklerine inanmaları karşısında bu ayet açıkça şöyle buyurmaktadır: “Bütün insanlar kanun karşısında eşittir. Günahlar içinde boğulup tövbe etmeden ölen herkes temelli ateşte kalacaktır. ”
Mesajlar ve Nükteler
1- Hayali arzu ve temennilere kesin karşı çıkınız. Hayır öyle değil. ”
2- Herkes kanun karşısında eşittir. Cezalar ve mükafatlar insanların arzusuna bağlı değildir; bizzat amellerle ilgilidir. “işleyen, kazanan”
3- Sadece bilerek ve irade üzere yapılan günahların cezası vardır; zorla yapılanların değil. “işleyen, kazanan”
4- Günahkar insan fayda ve nasiplenme hayaliyle günah işlemektedir. “işleyen, kazanan”
5- Her günahın öyle bir takım etkileri, sonuçları ve kapsama alanı vardır ki bazen insanı içine çekmekte ve boğmaktadır. “kuşatmış olan”
6- Günahkarlık melekesi/yetisi insanın ebedi olarak ateşte kalmasına sebep olmaktadır.
7- İnsan fıtratı gereği temizdir. Günahlar ve hatalar insanı ihata eden ve özünü değiştiren ilinekler/belirtilerdir.
وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أُولَـئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (82)
82. İnanıp yararlı işler yapan kimseler cennetlik olanlardır, onlar da orada temellidirler.
Mesajlar ve Nükteler
1- Tehdidin yanında müjde de lazımdır.
2- İman amelden ayrı değildir.
3- Cennete girmenin yeri amel ve imandır; hayal, ırk ve arzular değil. Cennet ehli sadece iman ve amel sahibi kimselerdir. “Onlar oradadırlar. ”
4- Bir tek salih amel yeterli değildir. Tüm ameller salih olmalıdır. “salihat”
وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ لاَ تَعْبُدُونَ إِلاَّ اللّهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً وَذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَقُولُواْ لِلنَّاسِ حُسْناً وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ إِلاَّ قَلِيلاً مِّنكُمْ وَأَنتُم مِّعْرِضُونَ (83)
83- “İsrailoğullar’ından, “Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, anne babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere iyilik edin, insanlarla güzel konuşun, namazı kılın, zekâtı verin” diye söz almıştık. Sonra siz pek azınız müstesna, döndünüz. Sizler zaten döneksiniz. ”
Mesajlar ve Nükteler
1- Allah akıl fıtrat ve peygamberler vasıtasıyla insanlarla sözleşmektedir.
2- Tevhit bütün peygamberlerin mektebinin temel ilkesidir. (Bütün işler ilahi renk taşıdığı ve tevhide dayandığı taktirde insanın saadetine neden olmaktadır. )
3- Kur’an’da defalarca tevhidin yanında valideyne ihsan zikredilmiştir.
4- Allah’a inanmak valideyne, yetimlere ve düşkünlere ihsanda bulunmak zekat vermek, insanlarla güzel geçinmek ve namaz kılmak İslam toplumunun en açık özelliklerindendir.
5- Sadece Müslümanlar ve müminlerle değil bütün insanlarla iyi geçinmek gerekir. “İnsanlara güzel konuşun”
6- Hakların dereceleri vardır. Önce Allah’ın hakkı, sonra valideynin, sonra yakınların, sonra yetimlerin, sonra da düşkünlerin.
7- Tüm dinlerin temeli birdir.
8- Bütün itikadi, ahlaki ve fıkhi hükümler insan ile Allah arasında bir sözleşmedir.
9- İhsan en kapsamlı ve en geniş bir kavramdır; fakirlik durumunda mali ihsan, zenginlik durumunda da ruhi ihsan…
10- Zekatın yanı sıra fakirlere ve yetimlere ihsan etmek de gerekir.
11- Önce yakınlar, sonra diğerleri. “yakınlara” Elbette yakınlar arasında da evleviyet ve öncelik hakkı geçerlidir. “yakınların bazısı bazısından evladır. ”
12- İhsan, edep ve minnet olmadığı taktirde (söz güzelliği ile birlikte amel güzelliği) değerlidir. “insanlara güzel söyleyin. ”
13- Bütün insanlara ihsan edilemese de güzel söz söylemek mümkündür. “insanlara güzel söyleyin. ”
14- Allah ile ilişki insanlarla ilişki içinde gizlidir. “insanlara güzel söyleyin, namaz kılın ve zekat verin. ”
15- Valideynin bir ömür sana ihsan etti. Şimdi de sen ihsan et. “ihsanın karşılığı sadece ihsandır. ”
16- Yetimlere ihsan; terbiye, talim ve haklarının korunması gibi yönleri de kapsamaktadır.
وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ لاَ تَسْفِكُونَ دِمَاءكُمْ وَلاَ تُخْرِجُونَ أَنفُسَكُم مِّن دِيَارِكُمْ ثُمَّ أَقْرَرْتُمْ وَأَنتُمْ تَشْهَدُونَ (84)
84. Kanınızı dökmeyin, birbirinizi yurdunuzdan sürmeyin diye sizden söz almıştık, sonra bunu böylece kabul etmiştiniz, buna siz şahitsiniz.
Tefsir
Belki de İsrailoğulları’ndan söz almaktan maksat Maide/32. ayette yer alan insanların kanına saygı göstermek ile ilgilidir. Mezkur ayette şöyle buyurulmaktadır: “Bunun için İsrailoğulları’na şöyle yazdık: “Kim bir kimseyi bir kimseye veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmadan öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu diriltirse (ölümden kurtarırsa) bütün insanları diriltmiş gibi olur. ”
Mesajlar ve Nükteler
1- Önemli işlerin önemini vurgulamak için sadece emir ve tavsiye yeterli değildir. Söz ve misak da gereklidir.
2- Can ve vatan güvenliği bütün dinlerde vardır.
3- Hayat hakkı her insanın ilk hakkıdır ve öldürmek büyük günahlardandır. Nisa/93. ayette şöyle buyurulmaktadır. “Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde temelli kalacağı cehennemdir. ”Hakeza Maide suresi 32. ayette şöyle buyurulmaktadır: “Bunun için İsrailoğulları’na şöyle yazdık: “Kim bir kimseyi bir kimseye veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmadan öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. ” Bir hadiste de şöyle yer almıştır: “öldürülenin bütün günahları öldürenin boynunadır. ” Hakeza “Eğer göklerin ve yerin ehli birini öldürmede ortak olursa hepsi cehenneme gider. ”
4- Vatan sevgisi doğal ve fıtri bir haktır; bu hakkı çiğnemek apaçık zulümdür. “birbirinizi yurdunuzdan sürmeyin”[5]
5- “Dimaekum” ve “enfusekum” kelimelerinden anlaşıldığı üzere birini öldürmek veya sürmek bizzat insanın kendisini öldürmesi veya sürmesidir. Toplum fertlerinin damarlarında olan kanlar hakikatte insanın kendi kanıdır.
“İnsanoğlu birbirinin azasıdır.
Ki yaratılışta bir özdendir. ”
6- Kendi uyanık vicdanlarınızdan yardım alınız. “sonra bunu böylece kabul etmiştiniz, buna siz şahitsiniz. ”
7- Peygamber zamanındaki Yahudileri kınamak atalarının yaptığı sebebiyledir. Her kim geçmiş veya gelecekteki bir şahıs veya kavmin amellerinden razı olursa onlara ortak sayılır.
ثُمَّ أَنتُمْ هَـؤُلاء تَقْتُلُونَ أَنفُسَكُمْ وَتُخْرِجُونَ فَرِيقاً مِّنكُم مِّن دِيَارِهِمْ تَظَاهَرُونَ عَلَيْهِم بِالإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَإِن يَأتُوكُمْ أُسَارَى تُفَادُوهُمْ وَهُوَ مُحَرَّمٌ عَلَيْكُمْ إِخْرَاجُهُمْ أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ فَمَا جَزَاء مَن يَفْعَلُ ذَلِكَ مِنكُمْ إِلاَّ خِزْيٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرَدُّونَ إِلَى أَشَدِّ الْعَذَابِ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ (85)
85- “Sonra siz, birbirinizi öldüren, aranızdan bir takımı memleketlerinden süren, onlara karşı günah ve düşmanlıkta birleşen, onları çıkarmak haramken size esir olarak geldiklerinde fidyelerini vermeye kalkan kimselersiniz. Kitab’ın bir kısmına iman edip, bir kısmını küfür mü ediyorsunuz? Aranızda böyle yapanın cezası ancak dünya hayatında rezil olmaktır. Ahiret gününde de azabın en şiddetlisine onlar uğratılırlar. Allah yaptıklarınızdan gafil değildir. ”
Tefsir
Bir çok hatırlatmadan sonra Allah bu ayette yeniden bu konuda söz verdikleri halde birbirini öldürdükleri ve sürdükleri için kınamaktadır. Halbuki onlar merhamet, aile bağları ve düşkünlere yardım esası üzere kurulu tevhidi bir toplum kurmakla görevliydi. Ama onlar bunun yerine günah ve düşmanlık üzere yardımlaştılar. Toplumda karışıklık, tefrika ve kan dökmeyi yaygınlaştırdılar. Onların yardımıyla müşrik yöneticiler cinayet ve sürgünlere baş vurdu. Lakin ilginçtir Tevrat hükmü gereği bu savaşlarda esir düşenleri de fidye vererek kurtarıyorlardı. Ama Tevrat’ta yer alan öldürme ve sürgünün haram olduğuna dair hükme itaat etmiyorlardı. Birbirini öldürüyor, ama birbirinin esiri olmayı kabul etmiyorlardı. Halbuki esaret kötüyse öldürmek ondan daha kötüdür. Fidye verip esiri kurtarmak Tevrat’ın hükmüyse, öldürme ve sürgün etmenin haram olması da Tevrat’ın hükmüdür. Dolayısıyla onlar gerçekte Allah’ın emrine itaat etmiyorlardı. Onlar kendi arzu ve isteklerine uyduğu taktirde Allah’ın hükmünü kabul ediyor, uymadığı taktirde de çiğniyorlardı.
Mesajlar ve Nükteler
1- Kur’an birbirini öldürmeyi nefsin öldürülmesi olarak kabul etmektedir. Bununla başkalarını öldürmenin insanın kendisini öldürmesi demek olduğunu ve bir toplumun fertlerinin birbirlerinin azası olduğunu hatırlatmaktadır.
2- Günah ve tecavüzde yardımlaşmak haramdır. Bir rivayette şöyle ter almıştır: “Her kim bir zalime zulmünde yardım ederse Cehennemde Firavun’un veziri Harun’a arkadaş olacaktır. ” Başka bir rivayette de şöyle yer almıştır: “Zalime hokka ve kalem hazırlamak bile caiz değildir. ” İmam Kazım (a.s) da zengin Müslümanlardan birine şöyle buyurmuştur: “Hac ziyareti için bile olsa Harun rejimine develeri kiraya vermek caiz değildir. ”[6]
3- Kur’an bazı emirlere itaat eden, diğer bazılarına da isyan edenleri kınayarak şöyle demektedir: “Neden bazısına iman ediyor, bazısına ise küfrediyorsunuz?” Böylece amelin imanın kendisi olduğunu, dolayısıyla amel etmeyenin iman sahibi olamayacağını beyan etmektedir.
4- Gerçek iman, ilahi hükümlerin insanın isteklerine aykırı olduğu yerde itaatinden ortaya çıkmaktadır. Yoksa ilahi hükümlerin insanın arzu ve istekleriyle örtüştüğü yerde gerçek iman asla anlaşılmaz.
5- Bazı ayetleri inkar gerçekte tüm ayetleri inkar etmektir. Dolayısıyla bazı ayetlerle amel etmeyenlerin cezası da dünya ve ahirette rezil rüsva olmaktır.
6- Kur’an bazılarının nasıl olur da ilahi hükümlerin bir kısmına iman ettiği ve bir kısmını da inkar ettiği noktasında bizleri uyarmaktadır.
7- Ferdi hükümlerle amel eden, ama toplumsal meselelere karşı lakayt davranan kimseler dünya ve ahirette rezil olacaklardır. Zira maalesef bazı cahiller namaz ve oruç hakkında dikkatli oldukları kadar, devlet ve idareciler hakkında dikkatli değillerdir. Allah bizim şahsi durumumuzdan gafil olmadığı gibi, toplumun meselelerinden de gafil değildir.
أُولَـئِكَ الَّذِينَ اشْتَرَوُاْ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا بِالآَخِرَةِ فَلاَ يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلاَ هُمْ يُنصَرُونَ (86)
86- “Onlar ahiret karşılığında dünya hayatını satın alan kimselerdir, bu yüzden azapları hafifletilmez, onlar yardım da görmezler. ”
Tefsir
Bu ayet onca ahdi bozmaların, katliamların ve bazı ayetlerle amel etmemenin cezasını beyan etmektedir. Zira onlar dünyevi yaşam peşindedirler, kendi menfaatlerin temin eden kanunlara bağlıdırlar. Kendi dünyevi menfaatlerine zarar veren hükümlere karşı itinasızdırlar. Dolayısıyla Allah asla bu refah düşkünü dünyaperestlerin cezasını indirmez, onlar her ne kadar azab edilmeyeceklerini veya en azından sadece sayılı günler cezalandırılacaklarını söylese de sonuçta diğer suçlular gibi yaptıklarından ötürü cezalandırılacaklar ve kendilerine asla yardım edilmeyecektir.
Mesajlar ve Nükteler
1- İnsan özgürdür ve seçim hakkına sahiptir. Kur’an bir çok ayete bazı insanların ahiretlerini satıp dünyayı aldıklarını veya hidayete karşılık dalaleti satın aldığını ifade etmektedir. Bütün bunlar da insanın özgürlük ve seçim hakkına sahip olduğunu ortaya koymaktadır. İnsan her türlü ticaretinde düşünmekte, mukayese etmekte ve seçimini yapmaktadır.
2- İlahi kanun karşısında herkes eşittir. İsrailoğulları’nın kendilerini üstün görmesi ve Allah’ın dostları olduğunu kabul etmesi boş bir iddiadır. Küfür ve inatçılık yolunda yürüyen hiçbir insan Allah’ın gazabından müstesna değildir.
Ayetullah Muhsin Kıraati
------------------------------
[1] Durr’ul-Mansur. S. 1, s. 78
[2] Tefsir-u Nur’is-Sekaleyn c. 1, s. 88
[3] İsra suresi, 82. ayet
[4] Nisa suresi, 80-120. ayet, Bakara suresi, 109. ayet, Maide suresi, 21. ayet
[5] Tağutlar ise kendi hakimiyetlerini güçlendirmek için kendileri için saraylar villalar inşa ederken halkı evinden yurdundan etmekte, işkence yapmakta ve değerlerini çiğnemektedir. Halbuki alacaklı bir insan borçluyu evini satmaya bile zorlayamaz. Hata eğer birisi camide bir yere oturursa başka birisi orada namaz kılamaz. Her kim iş, ibadet veya çiftçilik için bir yeri önce alırsa öncelik hakkına sahiptir. Başkaları onu rahatsız edemez.
[6] Etyeb’ul-Beyan Tefsiri, ilgili ayetin tefsirinde.
"Meşhed" İslam dünyasının kültür başkenti ilan edildi
İran'da Hz. İmam Rıza'nın (a.s) mübarek kabirlerinin bulunduğu Meşhed şehri 2017 yılı için kültür başkenti seçildi.
İran İrşad ve Kültür Bakanı, 2017 yılı için İran'ın kutsal Meşhed kentinin İslam aleminin kültür başkenti olarak ilan edilmesinin İran İslam Cumhuriyeti açısından altın bir fırsat olduğunu bildirdi.
İRNA'nın verdiği habere göre dün İslam dünyasının kültür başkenti, siyaset belirleme konseyi üyeleri oturumunda konuşan İran İrşad ve Kültür Bakanı Ali Cenneti, İran İslam Cumhuriyetinin bu fırsattan yararlanması ve kendi medeniyet ve kültürünün boyutlarını tüm dünyaya tanıtması gerektiğini söyledi.
İsfahan kentinin de 2006 yılında İslam aleminin kültür başkenti olarak seçildiğini hatırlatan Cenneti, şimdiye kadar İslam aleminin kültür başkentliğine ev sahipliği yapan ülke ve şehirlerin bu konudaki tecrübelerinden yararlanmak gerektiğini bildirdi.
Ehli Beyt İmamlarının sekizincisinin mübarek türbesinin yer aldığı ve İslam aleminin büyük ilgisini toplayan, her yıl yerli ve yabancı 30 milyon'un üzerinde ziyaretçinin ziyaret ettiği Meşhed kenti İran'ın kuzey doğusunda yer almakta ve Horasan eyaletinin merkezidir.
turkish.irib
‘Askeri tesislerin denetlenmesine asla izin vermeyeceğiz’
Devrim Muhafızları Ordusu komutan vekili Tuğgeneral Hüseyin Selami, İran’da ordu ve İslam İnkılabı muhafızlarının, dünya güçleri seviyesinde birbirini tamamlayan iki güçlü birimler olduğunu söyledi.
Mehr Haber Ajansı’nın İran Devlet Televizyonundan aktardığı habere göre, İran İslam İnkılabı Devrim Muhafızları Ordusu komutan yardımcısı Kanal1’de katıldığı bir programda, 18 Nisan ordu gününü tebrik ederken, rahmetli İmam Humeyni’nin ordunun korunması ve İslam inkılabından sonra devrim muhafızları ordusunun kurulması konusundaki girişimini, onun geleceğe bakışı ve düşüncesi boyutunu gözler önüne serdiğini belirtti.
Tuğgeneral Selami, Suudi rejiminin Yemen’e yönelik saldırısına da temas ederek, Suudi rejiminin İran İslam Cumhuriyetinin inançları ve manevi nüfuzu zannıyla ve Arap dünyasına sulta kurmak amacını güderek Yemen’e yönelik tehlikeli bir girişimde bulunduğunu söyledi.
Tuğgeneral Selami, alınan bilgilere göre, Yemen’e yönelik Arabistan saldırısından yalnızca 6 saat önce oluşturulan sözde koalisyonun bu saldırıdan haberdar edildiklerini belirterek, Suudilerin Mısır ordusunu kendi kontrollerine geçirmeye çalıştıklarını ancak bunun gerçekleşmesi durumunda bu meselenin Mısır ordusunun rezil ve rüsva olmasına neden olacağını söyledi.
İslam İnkılabı Muhafızları Ordusu komutan vekili general Tuğgeneral Hüseyin Selami, İran’ın askeri tesislerinin Batılılar tarafından incelenmesine dair Amerika’nın İsviçre bildirisiyle ilgili gündeme getirdiği ‘facht shit’ konusuna da temas ederek; bu konunun İran açısından son derece önemli olduğunu zira İran İslam Cumhuriyeti’nin sıradan askeri tesislerinin bile batılılar tarafından incelenmesine izin vermeyeceği gerçeğinin bilinmesi gereğine vurgu yaptı ve ‘İran’ın kendi güvenlik alanlarına düşmanların girmesine asla müsaade edemeyiz” dedi.
Hüseyin Selami, İran’la ilgili olarak askeri seçeneğin masa üstünde olduğuna dair bir soruya verdiği cevapta da; İran’ın büyük güçlerle meydanlarla karşı karşıya geldiğini ve bu konuda yeterince tecrübe edindiklerini belirterek, ”şu bilinmelidir ki, İran’a karşı bu gibi dille konuşulması halinde her şey başladığı yere döner” dedi.
İran ve Azerbaycan Cuymhuriyeti savunma alanında işbirliğine gidecek
İran İslam Cumhurieyeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti arasında savunma alanındaki işbirliği geliştirilecek.
Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, İran İslam Cumhuriyeti Savunma Bakanı General Hüseyn Dehgan gittiği Bakü’de Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile gerçekleştirdiği görüşmede, iki ülke arasında savunma ve güvenlik alanlarında daha sıkı işbirliğine gidilmesine vurgu yapıldı.
İran Savunma Bakanı Aliyev ile bir araya geldiği görüşmede, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin İran için önemine dikkat çekerek, “İki ülke de ortak jeopolotiğe sahipler ve ortak manfaat ve tehlikelerle karşı karşıyalar ve bu nedenden dolayı da tüm alanlarda ikili ilişkileri geliştirme yoluna gitmeliler” diye konuştu.
Bu görüşmede ayrıca Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ise General Dehgan’ı Bakü’de ağırlamaktan duyduğu memnuniyeti dile getirerek, “İran’ın istikrarı, güvenliği ve kalkınmasını Azerbaycan’ın güvenliği ve kalkınması olarak görüyoruz ve bu ziyaretin ise Tahran ve Bakü arasındaki savunma ve askeri işbirliğinin geliştirilmesinde yararlı olmasını umuyorum”dedi.
Ali ÖZGÜNDÜZ: “İran ve Türkiye’nin birbirine ihtiyacı var"
Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’e göre, İran ve Türkiye’nin bölgede ceryan eden değişik problem ve krizlerin kalıcı bir çözüme kavuşturulması için birbirine ihtiyacı var ve beraber çalışmalı.
Mehr Haber Ajansı muhabirinin haberine göre, İran ve Türkiye, Suriye krizinin başladığından beri görüş ayrılığı yaşamakta ve değişik çözüm önerileri sonmaktalar. Ama ilginç olan ise Suriye, Irak ve son dönemde ise Yemen konusunda görüş ayrılığına düşseler de, İran ve Türkiye bu olayların iki ülke arasındaki ikili ilişkilere zarar vermesini büyük oranda önlediler ve bu da İran ve Türkiye arasındaki ikili ilişkilerin ne kadar derin ve stratejik olduğunu göstermekte.
Bu konuları ve diğer taraftan ise Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 6 Nisan Tahran ziyaretini ve yaklaşan genel seçimleri, Cumhuriyet Halk Partisi’nin İstanbul TBMM Milletvekili ve ayrıca İran-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Genel Sekreteri Sayın Ali Özgündüz’e sorduk.
Özgündüz ile gerçekleştirilen demeç aşağıdaki gibidir:
Sayın Özgündüz son yıllarda İran ve Türkiye arasında bazı bölgesel konularda görüş ayrılığı yaşanmakta ve kuşkusuz bunların başında ise Suriye krizi gelmekte, sizce bunun nedeni ne olabilir?
Bildiğiniz gibi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti 2012 yılından beri özellikle Suriye politikası nedeniyle İran Islam Cumhuriyetiyle ilişkilerde farklı bir yol izlemektedir.Akp Suriye meselesinde Beşar Esad'ı devirip yerine Müslüman kardeşleri iktidar yapmak istediği için her türlü radikal vahhabi ve selefi terör gruplarına destek verdi.Bu destek sadece sınırları kullandırmak olmayıp silah,lojistik ve istihbarat desteğine kadar vardı.Bu konularda bugün ülkemizde devam eden davalarda bulunmaktadır,örneğin Adana'da durdurulan MİT tırlarında silah bulunduğu artık gizli olmayıp devam eden bir mahkemede olay tüm çıplaklığıyla gözler önüne serildi.
AKP nin sadece Suriye politikası değil aynı zamanda Nuri el-Maliki nin başbakanı olduğu Irak merkezi Hükümeti'yle de ilişkileri bozuktu ve merkezi hükümet yerine Irak Kürt yönetimi yani Barzani'yle ilişki kurup kuzey Irak petrolünün satışı yönünde adımlar attı.Bütün bunların sebebi aslında irana karşı oluşturulmak istenen 'sunni ittifak' hedefiyle ilgilidir.O kadar ki son zamanlarda Recep Tayyip Erdoğan ve Davutoğlu açıktan iranı suçlayıcı beyanlarda bulundular,hatta Erdoğan 'Suriyedeki kanlı rejimi destekleyenler nasıl Müslüman olur' gibi iranı tekfir edici sözler söyledi!.
Irana karşı bu söylemler sadece iç politika malzemesi değil aynı zamanda 'sünni arap' devletlerine de mesaj niteliği taşıyordu.
Efendim Sayın Erdoğan’ın 6 Nisan tarihli Tahran ziyaretini ve bunun ikili ilişkilerde ve bölgesel gelişmelerdeki etkisini nasıl yorumluyorsunuzdur?
En son Suud kralı Selman'ın daveti üzerine Riyada giden Erdoğan ülkeye döndükten yaklaşık 10 gün sonra Suudi Arabistan öncülüğünde oluşan ve Yemen'e müdahale eden Arap silahlı gücüne destek vereceğimizi açıkladı ve bu açıklamadan bir hafta sonra da irana resmi ziyaret düzenledi.
Ziyaret öncesi ben endişeliydim çünkü Tahran'da bilinçli bir kriz çıkararak 'sunni bloklaşmayı' güçlendirmek isteyeceğini düşünmüştüm ancak bu arada İran ile 5+1 ülkelerinin nükleer müzakerelerin başarıyla sonuçlanıp anlaşma sağlanması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan ülkemizde söylediklerinin aksine Tahran'da yaptığı açıklamalarda Suriye konusunda İran ın tezine yaklaşarak 'arabuluculuk' önermesi ve keza Yemen kınusunda da ateşkes için girişimde bulunulması gerektiğini söylemesi bazı gerçekleri gördüğünü göstermesi ve bizim CHP olarak baştan beri savunduğumuz 'komşuların içicilerine saygı ve dostane karşılıklı çıkara dayalı ilişki kurma' anlayışına gelmesi açısından faydalıdır.
Iran ve Türkiye’nin yakın gelecekteki ikili ilişkisi nasıl olacak sizce ve ne tür bir seyir izleyebilir?
Türkiye ve İran birbirlerine muhtaç,üniter yapı ve toprak bütünlüğü açısından çıkarları örtüşen iki ülkedir.Allah korusun bu iki ülkenin birbiriyle çatışması her ikimize de zarar vereceği gibi bu işten sadece emperyalist ve siyonist güçler karlı çıkacaktır,bu nedenle Türkiye ve Iranın çıkarları ortaktır.Birbirine gıpta edip yarışmaları da birlikte kalkınma açısından faydalıdır.
1.Cihan savaşında her iki ülkede zarar görmüş ve emperyalistler karlı çıkmıştır,yeniden tarihin tekerrür etmemesi için her iki ülkenin çok dikkatli ve dostane ilişki kurmaları zaruridir.Her devletin rejimi ve mezhebi kendisine,ülkeler arası ilişkiler mezhep eksenli değil karşılıklı çıkar esasına dayalıdır.Umarım Cumhurbaşkanı Erdoğan İran ziyareti sonrası bugüne kadar hükümetin sürdürdüğü mezhep eksenli dış politikadan dönüşe ve her iki ülkenin ortak çıkarları doğrultusunda yeni işbirliğine vesile olur.
Efendim son olarak yaklaşmakta olan 7 Haziran seçimleriyle ilgili tahmin ve yorumunuz ne?
7 Haziran'da yapılacak seçimlerde HDP'nin %10'luk seçim barajını aşması halinde hiç bir parti tek başına iktidar olamıyor.Yani önümüzdeki dönemde kuvvetle muhtemel koalisyon hükümeti olacak .Ancak Hdp barajı aşamaz ve meclis dışında kalırsa da bu parlamento dört yıl görev yapamaz,bir yıl en geç iki yıl içinde seçim barajı düşürülecek ve erken seçime gidilecek diye düşünüyorum.
İslam İnkılâbı Rehberi: Amerikalılar İran ve Afganistan’ın İşbirliği ve Gönül Birliğini İstemiyorlar”
Elbette Amerikalılar ve bir takım bölge ülkeleri Afganistan’ın kapasitesinden haberleri yoktur ve iki ülke arasında işbirliği ve gönül birliğinin sağlanmasına da taraftar değiller. Fakat İran kendi komşusu Afganistan’ın güvenlik ve kalkınmasını kendi güvenlik ve kalkınması olarak kabul ediyor”
İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamaney Afganistan Cumhurbaşkanı Muhammed eşref Gani’yi kabulünde, iki ülke arasındaki sayısız kültürel ve tarihi bağlar ve ortaklıklara temasla, İslami Maarif ve Farsça dilinin yayılması ve gelişmesinde Afganistan âlimleri ve edebiyatçılarının rolünün çok önemli olduğunu bildirerek, Afganistan’ın zengin insani ve kültürel kaynaklara sahip olmanın yanı sıra zengin doğal kaynaklara da sahip olduğunu ve tüm bu kapasite ve ortak yönlerin iki ülke işbirliği seviyesinin yükseltilmesi amacıyla kullanılması gerektiğini söyledi.
İran ile Afganistan arasında işbirliği ve gönül birliğinin güçlendirilmesi yönünde irade ve kararlılığın şart olduğunu hatırlatan İslam İnkılabı Rehberi, “Elbette Amerikalılar ve bir takım bölge ülkeleri Afganistan’ın kapasitesinden haberleri yoktur ve iki ülke arasında işbirliği ve gönül birliğinin sağlanmasına da taraftar değiller. Fakat İran kendi komşusu Afganistan’ın güvenlik ve kalkınmasını kendi güvenlik ve kalkınması olarak kabul ediyor” ifadesini kullandı.
İmam Hamaney ayrıca iki ülke arasında işbirliği alanı olarak muhtelif bilimsel, teknoloji, kültürel ve diplomasi alanlarında İran’ın elde ettiği sayısız kazanım ve gelişmelere de değinerek, göçmenler, su, transit ve güvenlik gibi iki ülke arasında var olan mevzuların tümünün ise çözümlenebilir mevzulardan olduklarını ve tüm bu meselelerin tam bir ciddiyet ve bir zamanlama süreci içinde incelenerek çözümlenmesi gerektiğini söyledi.
Afganlı göçmenler meselesinin çözümlenmesinin zaruretini de hatırlatan İslam İnkılâbı Rehberi İmam Hamaney, yüz binlerce Afganlı göçmenin muhtelif kademelerde İran’da eğitim almalarına temasla, Afganistan halkının oldukça yetenekli ve zeki insanlar olduklarını ve bu yeteneğin bilim elde edilmesi hususunda doğru bir şekilde kullanılması gerektiğini, zira Afganistan’ın onarımı için bizzat Afganlı tahsilli insanların ihtiyaç olduğunu söyledi.
Tahran’ın Afganlı kardeşlerin evi olduğunu da belirten İmam Hamaney, komşu devletle kalıcı ve eskiye dayanan ilişki ve dostluğu hatırlatarak, Afganistan halkı ve devletinin iç başarı ve kudretinin her geçen gün daha da artması temennisinde bulundu.
İslami İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin de katıldığı bu görüşmede Afganistan cumhurbaşkanı Muhammed Eşref Gani, Tahran’ı ziyaret etmekten duyduğu mutluluğu belirterek, İran ve Afganistan ülkeleri arasında derin ve eskiye dayanan tarihi ve kültürel bağlara temasla, kendi amaçlarının Afganistan’ı bölgenin bir bağlantı merkezi haline getirmek ve bölgesel ilişkilerdeki dört yol kavşağı olmak gibi geçmiş kimliğini yeniden kazandırmak olduğunu söyledi.
Şu anda İran ve Afganistan’ın ortak fırsat ve tehlikeler ile karşı karşıya olduğunu belirten Gani, kendi siyasi iradelerinin, iki ülke ilişkilerini geliştirmek ve iki ülke arasındaki ortak yönlerin ve müspet hususların güçlendirilmesi için daha fazla çaba harcanması gerektiğini bildirdi.
Afganistan’ın halı hazırda terörizm, uyuşturucu, göçmenler ve sınır bölgesi ortak sular gibi sorunlarla yüz yüze olduğunu belirten Afganistan cumhurbaşkanı Gani, iki ülke arasındaki meselelerin, her iki devletin siyasi iradeleri ve bu ziyareti sırasında hazırlanmış ortak bir zamanlama cetveli uyarınca çözümlenmesini istedi. Uyuşturucu kaçakçılığı ile mücadelede İran’ın en büyük zararı gördüğünü, çünkü komşu devletlerden hiç birinin uyuşturucu kaçakçılığı meselesini İran gibi ciddiye almadığını ve ona karşı mücadele vermediğini, ancak kendilerinin bu alanda İran’ın yanında yer alarak uyuşturucuyla mücadelede ciddi katkıda bulunmak istediklerini söyledi.
Taşımacılık, yatırım ve kültürel ve ekonomik alanlarda işbirliğinde bulunmak konularında ikili ilişkilerin geliştirilmesi meselesini de hatırlatan Gani, İslam İnkılâbı Rehberine hitaben, “İran, zatı âlinizin akıllıca liderliği sayesinde kendi tarihi kimliğini sağlama almıştır ve bu akıllıca liderlik sayesinde iki ülke arasındaki işbirliğinin gelişmesine de tanık olmayı temenni ederim” ifadesini kullandı.
İslam İnkılabı Rehberi: “Silahlı Kuvvetler güç ve hazırlığını artırsın”
İslam İnkılabı Rehberi, İran İslam Cumhuriyeti Ordusu mensuplarına hitaben yaptıkları konuşmada, “Tüm Silahlı Kuvvetler askeri ve savunma alanındakı gücünü ve hazırlığını artırsın” diye konuştular.
İmam Hamanei İran İslam cumhuriyeti Ordusu komutanları, çalışanları ve ordu şehitleri ailelerinden bir grubu kabulünde yaptığı konuşmada, silahlı kuvvetlerden kendi basiretlerini, dini ve inkılapçı eğilim ve davranışlarını korumalarını ve güçlendirmelerini, müdafaa ve silahlanma gücünü ve yüksek moralini korumalarını isteyerek, İran İslam Cumhuriyetinin asla bölge için ve komşu ülkeler için tehdit olmadığını ve olmayacağını, ama her türlü saldırı karşısında büyük bir kudretle hareket edeceğini söyledi.
“Ordu ve Kara Kuvvetlerinin hamaseti” günün kutlanması münasebetiyle gerçekleşen bu görüşmede, İslam İnkılabı Rehberi ve baş kumandan bugün dolayısıyla tebriklerini bildirerek, İran takvimiyle 29 Ferverdin (18 Nisan) gününün “İran İslam cumhuriyeti Ordu Günü” olarak isimlendirilmesinin, İslam inkılabının ilk günlerinde bir takım akımların orduyu dağıtmaya yönelik girişimleri karşısında rahmetli İmam Humeyni’nin büyük girişimlerinden biri olduğunu hatırlattı ve “Rahmetli İmam Humeyni’nin üstün zekası sayesinde ordu tam iktidar ve gücüyle baki kaldı, inkılapçı bir kuruluş olarak, sekiz yıllık kutsal müdafaa savaşı gibi muhtelif alanlarda üzerine düşeni yaptı ve ülke için iftihar ve hamaset yarattı” dedi.
18 Nisan gününün, ordunun İnkılâp yolundan ayrılmadığını ve halkın amaçları doğrultusunda hareket ettiğinin belirtisi olduğunu belirten Ayetullah Hamanei, İslam cumhuriyeti ordusunun özelliklerinden birinin dini sorumluluk ve kanunlara bağlı kalması olduğunu söyledi.
Zafer veya yenilgi anında dünya ordularının bir çoğunun uluslar arası kanunlara ve insani ilkelere bağlı kalmadığını hatırlatan İslam İnkılâbı Rehberi, bu mevzuunun en belirgin örneğinin, uluslar arası kanunlar ve insani ilkeleri kesinlikle riayet etmeyen ve her türlü cinayete baş vuran başta Amerika olmak üzere dünya güçlerinin davranışları olduğunu belirtti.
Yemen olayları, Gazze savaşı ve Lübnan savaşının uluslar arası kanunlara uyulmadığına dair örnekler olduğunu belirten İmam Hamanei, “İran İslam Cumhuriyeti Silahlı Güçleri her zaman kendi İslami sorumluluk ve kanunlarına bağlıdırlar ve hiçbir zaman zafer anında zulüm ve isyanda bulunmadıkları gibi yenilgi anında da yasak silah ve metotlardan yararlanmamaktadırlar” ifadesini kullandı.
İran İslam cumhuriyetinin nükleer silahlar peşinden gitmeyeceğini açıklamasının işte bu dini bağlılık çerçevesinde olduğunu belirten İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei, konuşmasının devamında İran’ın muhtelif ülkelerin içişlerine müdahale ettiği yolundaki propaganda ve suçlamalara temasla, bu suçlamaların tamamen gerçek dışı olduğunu, çünkü İran’ın ülkelerin meselelerine karışmadığı gibi bundan böyle de karışmayacağını söyledi.
“Biz, sivillere, kadınlara ve çocuklara saldıranlardan nefret ediyoruz ve onların İslam ve insani vicdandan habersiz olduklarına inanıyoruz ama başka ülkelerin meselelerine de müdahalede bulunmuyoruz” diyen Ayetullah Hamanei, İran silahlı kuvvetlerinin, İslami ilkelere ve ilahi kanunlara bağlı kalmasının en açık özelliğinin onların halk içerisindeki popülerliğinden kaynaklandığını hatırlatarak, İran İslam Cumhuriyeti silahlı kuvvetlerinin bir diğer özelliğinin de “و اَعِدّوا لَهُم مَا استَطَعتُم مِن قُوَّه” (Yani: Düşmanlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvetler, güçlü ordular ve atlı birlikler, hareket kabiliyeti yüksek birimler hazırlayın.) ayeti kerimesi uyarınca savunma, teçhizat ve silahlanma alanındaki hazırlık konumunu her geçen gün daha da artırması meselesidir.
Silahlı kuvvetlerin askeri ve müdafaa alanındaki ilerleme ve kazanımlarının ülkenin üstün bilimsel ve teknolojik gelişmesi ve başarısı içerisinde örnek olduğunu ve en üstünleri arasında bulunduğunu belirterek, “Bu ilerlemeler ve kazanımlar, eşsiz baskı ve yaptırımların var olduğu ve şiddetli kaynak kıtlığının bulunduğu bir ortamda elde edilmiştir. Bu ise büyük fevkalade bir çalışmadır ve aynen tüm hızıyla sürdürülmesi gerekir” dedi.
İran düşmanlarının, silahlı kuvvetlerin savunma alanındaki bu ilerlemesinden rahatsız olduklarını ve bu süreci engellemeye çalıştıklarını hatırlatan Ayetullah Hamanei, “İşte bunun içindir ki onlar kendi propaganda baskılarının büyük bölümünü bu konuya özellikle de füze ve İHA alanındaki kazanımlara odaklamış bulunmaktadırlar. Fakat rasyonel sahih mantık Kur’an-ı Kerim’in bu ayeti kerimesi uyarınca bizden, bu yolun var güçle sürdürülmesi gerektiğini belirtiyor.
İslam İnkılabı Rehberi konuşmasının devamında Amerikalıların çirkef tehditlerine değinerek, karşı tarafın bir süreliğine sessiz kalması ardından onların yetkililerinden birinin son dönemde yeniden masa üstü seçeneklerinden söz ettiğini, onlar bir yandan bu gibi tehditlerde bulunduklarını ve diğer yandan İran İslam cumhuriyetinin kendi savunma alanındaki gelişmelerini durdurmaları gerektiği gibisinden aptalca laflar ettiklerini söyledi.
“İran İslam cumhuriyeti asla bu aptalca lafı kabul etmeyecek ve İran halkı, bir saldırıya uğraması durumunda büyük bir güçle kendini savunabileceğini, saldırgan karşısında yek vücut ve güçlü bir yumruk gibi duracağını ispatlamıştır” ifadesini kullanan Ayetullah Hamanei sözlerini şöyle sürdürdü: “Savunma bakanlığından ordu ve Sipah’a (İslam İnkılabı Muhafızlar ordusu) kadar tüm kurumlar, kendi askeri, müdafaa hazırlığını, kendi savaş kabiliyet ve moralini her geçen gün daha da artırmalıdır ve bu resmi bir genelge mesabesindedir.”
Ülkenin silahlı kuvvetleri ve bu cümleden ordunun moralinin çok yüksek olduğunu hatırlatan İslam İnkılabı Rehberi, İran İslam cumhuriyeti’nin kendi savunma ve askeri gücünü yükseltmesine rağmen hiçbir zaman kesinlikle bölge ülkeleri ve komşular için bir tehdit olmayacağını söyledi.
Amerikalılar, Avrupalılar ve onların çizgisindeki bazı ülkelerin İran’ın nükleer silah elde etmek istediği yolunda uyduruk öyküler oluşturmalarına ve İslam Cumhuriyetini tehdit göstermek istemelerine temasla, “Bugün dünya ve bölge için en büyük tehdit Amerika ve Siyonist İsrail rejimidir ve hiçbir sınır tanımaksızın, vicdani ve dini kanun ve ilkelere bağlı olmaksızın dilediği her yere müdahalede bulunuyor ve katliam gerçekleştiriyorlar” dedi.
Yemen olaylarını, Amerika ve Batının saldırganları desteklemesinin dünyanın güvensizleştirilmesiyle ilgili bir örnek olduğunu hatırlatan İmam Hamanei, İran İslam cumhuriyetinin, kontrolsüz güçlerin aksine güvenliği en büyük ilahi nimet olarak kabul ettiğini, kendi ve başkalarının güvenliğinin korunması için direndiğini ve müdafaa verdiğini, ülkenin, sınırların ve halkın genel yaşamının güvenliğinin korunmasının askeri ve güvenlik yetkililerinin başlıca görevlerinden olduğunu söyledi.
İslam İnkılabı Rehberinin konuşmasından önce Ordu genel komutanı Tümgeneral Salihi yaptığı konuşmada 18 Nisan ordu günü dolayısıyla tebriklerini bildirerek, İran İslam cumhuriyetinin inkılapçı ve Hizbullahi ordusunun İran’ın mukaddes sınırlarını ve ülkenin stratejik çıkarlarını koruma hususunda tam bir hazırlık içinde olduğunu bildirdi.
Tümgeneral Salihi, silahlı kuvvetlerin uluslar arası denklemlerde anlaşmanın olup olmayacağı konusunda en ufak bir beklenti içinde olmaksızın izzet ve onur seçeneğinden başka bir seçenek tanımadıklarını ve her şartta yeniden ebedi bir hamaset yaratmaya hazır olduğunu söyledi.
Ulusal Ordu günü
Cumhurbaşkanı bölgede terör gruplarının durdurulması gerektiğini vurgulayarak, “Terörün finans ve düşünce kaynağı ile de daha ciddi mücadele edilmesi gerekiyor” dedi.
Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Avustralya Dışişleri Bakanı Julie Bishop ile gerçekleştirdiği görüşmede terör ile mücadele edilmesi ve bilgisiz gençlerin bu terör gruplarına katılmamaları için bu problemin kökten hal edilmesi ve çözülmesi gerektiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Ruhani ayrıca İran’ın terörle mücadele konusunda tüm ülkeler ve Avustralya ile beraber çalışmak için hazır olduğunu belirtti ve “Terör insan oğlu için büyük bir tehlikedir, tüm devlet ve halkların din, mezhep ve ırkına bakmaksızın terör olayları karşısında birlikte ve aynı zamanda tepki göstermeleri için çalışmalıyız”diye konuştu.
Ruhani Yemen konusuna da temas ederek, “Değişik problemlerin bir çözüme kavuşması için siyasi girişim ve diyaloğun kullanılması grekiyor. Bu bağlamda Yemen krizinin de tek çözüm yolu siyasi diyaloğdan geçiyor ve masum halkı bombalamakla bir yere varamazsınız. Bu konuda Birleşmiş Milletler bir heyet göndererek Yemen’e karşı düzenlenen bombardımandan yirmi küsür gün içerisinde kimlerin öldüğünü ortaya çıkarabilir” dedi.
Bu görüşmede Avustralya Dışişleri Bakanı Julie Bishop ise İran Cumurbaşkanı Ruhani’nin bölgesel ve terör konusundaki görüşlerini taktirle karşıladığını belirterek, İran ve Avustralya arasındaki ikili ilşkilerin çok eski olduğunu söyledi.
Bishop sözlerinin bir diğer kısmında İran ve 5+1 Grubu arasında devam eden Nükleer Müzakereler’i desteklediklerini ve nihai bir anlaşma sonrası da İran’a karşı uygulanan ambargo ve yaptırımların kalkmasının yeni bir dönemin başlangıcı olabileceğine vurgu yaptı.
Ruhani: “Teröristleri finanse etmenin ne anlamı var?”
Cumhurbaşkanı yaptığı konuşmada, “Suriye, Lübnan ve Irak’ta teröristleri finanse etmenin ne anlamı var? Bu işiniz ile nefret tohumunu bölge halkının yüreğinde ektiniz ve er ya da geç bunun hasadını yapacaksınız” dedi.
Mehr Haber Ajansı muhabirinin aktardığı habere göre, İran Ulusal Ordu günü münasebetiyle düzenlenen geçiş törenine katılan İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, yaptığı konuşmada İran İslam Cumhuriyeti Ordusu gününü İran halkı, İnkılap Rehberi ve tüm şehit ve gazi ailelerinin yanı sıra silahlı kuvvetler mensuplarını kutladı ve bazı güçleri bölgede teröristlere sağladıkları yardımlar nedeniyle uyardı.
Ruhani İran Ordusu’nun her daim İmam Humeyni ve İnkılap Rehberi’nin belirlediği yol doğrultusunda hareket ettiğini ve “İmam Humeyni silahlı kuvvetler’in siaysi parti ve siyasi oyunlara girmemesi gerektiğini söylediklerinden beri Ordu çok iyi bir sınavdan geçmiştir. Ordu sadece ulusal gücün göstergesi değil, belki Ordu düzen, uygarlık, kurumsal ve ekonomik sağlamlığın, siyaset üstü olmanın, islami ve milli olmanın da göstergesi ve sembolüdür” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Ruhani ayrıca sözlerinin bir diğer bölümünde ise bölgede ceryan eden gelişmelere temas ederek, “Neden İran Silahlı Kuvvetleri’nin yarattığı bu fırsatı kullanmıyorsunuz? Neden barış ve dostluk eli uzatmıyorsunuz? Suriye, Lübnan ve Irak’ta teröristleri finanse etmenin ne anlamı var? Yemen’i bombardıman etmenin ne anlamı var? Ne gibi hedefler güdüyorsunuz? yaptığınız bu işlerle nefret tohumunu bölge halkının yüreğinde ektiniz ve er ya da geç bunun hasadını yapacaksınız” dedi.
Emri Bil Marûf ve Nehyi Anil Münker
Emr-i bi’l ma’rûf ve nehy-i anil münker (Arapça: الأمر بالمعروف و النهي عن المنكر), “İyiliği emretmek ve kötülükten men etmek” anlamına gelen Füru-u dinden iki farzı barından Kur’an kökenli bir Arapça ifade. Emr-i bi’l ma’ruf: farz bir ameli terk eden birisini o ameli yerine getirmesi için davette bulunmak, nehy-i anil münker ise günahkâr bir kimsenin haram bir işi yapmasına engel olmak için çaba sarf etmektir.
Emr-i bi’l ma’ruf, dini öğretiler ve dindar gelenekte beğenilen ve istenilen şeylerin tahakkuku için bir aktivite, nehy-i anil münker ise beğenilmeyen uygunsuz şeylerin ortadan kaldırılması için ortaya konulan tepkidir diyebiliriz.
Kur’an ve Sünnette
Kur’an-ı Kerim’de emr-i bi’l maruf ve nehy-i anil münkerden İslam Peygamberinin (s.a.a) ümmetinin özel görevi unvanı ile defalarca bahsedilmiş ve bazen Allah’a ve Mead’a imanın yanında yahut namaz ve zekat gibi ibadetlerle birlikte zikredilmiştir.(1) Ayatu’l Ahkam kitaplarında bilhassa bu kitapların tematik konulara göre yazıldığı göz önünde bulundurulursa bu kitaplarda “emr-i bi’l maruf” adındaki baplarda bu konuyla ilgili ayetler incelemeye tabi tutulmuştur.(2)
Bireysel Yoksa Toplumsal Görev mi
Tarih boyunca İslam fıkhında emr-i bi’l maruf ve mezheplerin siyasi perspektifi arasında doğrudan bir bağlantının olduğuna dair genel bir yaklaşım olduğu görülmekte ve emr-i bi’l maruf konularının yaygınlaşması ile o mezhebin siyasi konumu arasında uyum olduğu görülmüştür. Hiç kuşkusuz emr-i bi’l maruf ve nehy-i anil münker birey ve bireyler “emrolunan” yahut “nehyolunan” olmadan tahakkuk bulmaz. Dolayısıyla emr-i bi’l maruf ve nehy-i anil münker, iyiliği emreden yahut kötülüğü men eden bireyin kişisel ihtiyar ve hukuk dairesinden öteye geçmekte ve diğer toplumsal bireylerin hukukuyla ilişkilenmektedir.
Eğer iyiliğe emrolunan veya kötülükten sakındırılan kişi açıklıkla emir ve nehyi kabul ederse, toplumda bir çatışma ve kargaşa ortaya çıkmaz. Ancak bu durumun her zaman yaşanacağı beklenemez. Aynı şekilde kişinin bu bireysel faaliyeti ve toplumun yaşam tarzını değiştirmeye davet, yönetici güçlerin siyaseti ile çatışma halinde olursa ve hatta emrolunan ve emredenin tevafuku durumunda dahi bunun anlamı bu çalışmaların toplum düzeyinde kabul edildiği anlamı çıkmaz.
Fıkıh tarihi boyunca, emreden ve nehyedenlerin faaliyet istikakı ile emrolunan ve nehyolunanların hukuku ve ayrıca devletin görev ve yetkileri arasındaki sürtüşmeler çeşitli mezheplerin her birisinin kendisine has siyasi bakışla emr-i bi’l maruf ve nehy-i anil münkerin meşru özelliklerini incelemeye koyulmasına ve pratik alanını mutlak alandan kısıtlı ve mukayyet alana çekmesine neden olmuştur.
Şia Nezdindeki Yeri
İmamiye Şiası nezdinde emr-i bi’l maruf ve nehy-i anil münker “Füru-u din”in on kısmından kendisine yedinci ve sekizinci sırada yer bulmuştur. İslam fıkhında her birinin kendisine has konularının olduğu bölümler kitap unvanı ile belirtilmektedir. İmamiye fıkıh kaynaklarının bazılarında emr-i bi’l maruf ve nehy-i anil münker hakkında doğrudan kitaplar bulunmaktadır. Cihad kitabından sonra ibadet konularının son bölümünde kendisine yer verilmiştir. Emr-i bi’l maruf ve nehy-i anil münkerin ibadetler sıralamasında kendisine yer bulması ve cihadın yanında yer alması, onun fakihler nezdinde ibadetlerden sayıldığını ortaya koymakta ve elbette cihat gibi sosyal etkinliği olan ibadetlerden biri olarak telakki edilmiştir.
Dokuzuncu ve onuncu yüzyıllar arasında İmamiye fıkıh eserleri arasında Hüseyin bin Said Ahvazi’nin(3) “Kutub” kitabında, İbn Babaveyh’in eserleri ve ayrıca İbn Cüneyt İskafi’nin(4) tehzibu’ş Şia gibi içtihat ehli fakihlerinin eserlerinde emr-i bi’l maruf konusuna özel bir yer verilmediği görülmektedir. Buna karşın Kuleyni’nin(5) el-Kafi ve Fıkhu’r Rıza(6) gibi kitaplarda ilk kaynak olarak cihad kitabının unvanı adı altında, ikinci kaynak olarak ahlaki konuların ekleri unvanı ile kitabın sonunda emri bil maruf konularına yer verilmiştir.
Şeyh Müfid, gaybet asrının koşullarını göz önünde bulundurarak, emr-i bi’l maruf ve nehy-i anil münker konusunu hududun ikame edilmesi gibi hükümet konuları arasına koymuştur. El-Muknia adlı fıkıh kitabında hudud kitabının bir eki olarak “Kitabu’l Emri Bi’l Marufi ve’n Nehyi Ani’l Münker ve İkametu’l Hudud” unvanı ile kitabında emri bil marufa yer vermiştir. Bu bölüm kitabının en önemli kısmından sayılmaktadır. Şeyh Müfid, bu bölümde siyasi ve sosyal görüşlerini paylaşmıştır.(7)
Seyyid Murtaza, yöneticilerle işbirliğinin sınırları ile ilgili kaleme aldığı risalesinde emri bil maruf ve neyhi anil münkerin haktalep bir mümin için şartlar münasip olduğunda kabul edilmesinin farz olduğunu ileri sürmüştür.(8) Şeyh Tusi, emri bil maruf konusunu cihad konusundan sonra ele almış ve hakkında detaylı bilgiler vermiştir. Şehid Evvel, ed-Durus kitabında “bu bölüme “kitabu’l hesbe” adını vermiştir.(9)
Safeviler döneminde hükümet kapılarının İmamiye’ye açılmasından sonra ve fıkhın toplumsal konularına ihtiyaç duyulmasının ardından emri bil maruf konusu nispi olarak gelişmiştir. Nitekim bu konuda doğrudan kitapların yazılmasının önü açılmıştır. Bu konuda onaltıncı yüzyılda Hasan bin Ali bin Abdulali Kereki’nin kaleme aldığı “el-Emru bil maruf ve nehyi anil münker” kitabına işaret edilebilir.(10) Yine aynı adla Mirza Muhammed Ahbari’nin (1817) yazdığı kitap şu anda elimizde bulunmaktadır.(11)
İmamiye Fıkhi
Emr-i bi’l ma’ruf ve nehy-i anil münker, İmamiye Fıkıh kaynaklarında, daha çok emr-i bi’l maruf ve nehy-i anil münkerin temeli, amel etme şartları ve ayrıca aşamaları gibi konularda ele alınmıştır. Maruf, farz ve müstahap olarak ele alındığından, farza emretmek farz, müstahaba emretmek müstahap olarak sayılmıştır; ancak münker mutlaka haram ve ondan men etmek farzdır. Emr-i bi’l maruf ve neyhi anil münker, vacibi kifayidir. Farz oluşunun akli mi yoksa yalnızca şer’i mi olduğu konusunda kadim ulemalar arasında bahisler olmuştur.(12)
Farz Oluşunun Şartları
Emr-i bi’l maruf ve neyhi anil münkerin farz oluşunun bazı şartları vardır:
# Neyh edicinin gerekli bilincinin olması ve maruf ve münkeri teşhis edebilmesi;
# Nehy olunan kişinin müteessir olma ihtimali;
# Muhatabın marufu terk etmesi veya münkeri işlemesinde devamlılık ve ısrarın olması;
# Nehiyde her hangi bir zararın olmaması, dolayısıyla nehiy sırasında nehyedici veya başka birisine her hangi bir zararın gelmesi durumunda farz olmaktan çıkar.
Çeşitleri
Emr-i bi’l maruf ve neyhi anil münker, aşama açısından 3 bölüme ayrılır:
# Marufun güzelliği yahut münkerin inkâr edilmesi ve hiçbir şart olmadan farz sayılan kalben nefret etmek; söylenmesi gerekir ki münker yapmaktan kaçınmak ve uzak durmak da buna mülhak olmuştur.
# Şartların oluşması durumunda dille emir veya nehiy,
# Dille nehyin etkili olmadığı yerlerde elle münker, nehiy yahut mani olmak.(13)
Kifai Farz
Emr-i bi’l maruf ve neyhi anil münker konusunda Şia âlimlerinin görüşü kifia farz olduğudur.(14) Şeyh Tusi bir grupla birlikte onu ayni farz bilmektedir.(15) Görüldüğü gibi bu hükmün o kadar da istihkâmı bulunmamakta ve hikmet muktezası, şeri menkulat medluluna ve ahkâmın füruat doğasıyla uyumu yoktur.(16)
Farzın Aşama ve Mertebeleri
Şeyh Müfid, Emr-i bi’l maruf ve neyhi anil münkerin aşamalarına amel etmeyi hükümet işlerinden ve sultanın tekelinde veya onun temsilcilerinden saymış ve onu İmamiye mezhebinin kısımlarından bilmiştir.(17) Ancak Seyyid Murtaza, eğer cisme zarar vererek acıtmasıyla sonuçlanan durumun yöneticilerin elinde olduğu ve bir çeşit azap olduğu şüphesini reddederek münkerin def ve men edilmesini doğru saymıştır velev ki münkeri defeden şahsın ölümü ve telef olmasıyla sonuçlansın.(18) Şeyh Tusi de İmamiye şeyhlerinin zahiri görüşleriyle(19) muhalif görülen bu görüşü güçlendirmiştir.(20)
Ehli Sünnetteki Yeri
Mutezile
Mutezile’nin görüşü konusunda, emri bil maruf ve neyhi anil münker arasındaki mahiyet farkı birincisinde, yalnızca emretmek ve marufa amel etmek konusunda gerekli motivasyonun icat edilmesi yeterlidir ve kişinin icbar edilmesi ve zorlanması gerekmemektedir. Ancak ikincisinde böyle değildir. şartlar oluştuğunda yalnızca davet yeterlidir.(21) Bu görüşü bazen (ayet ve hadisler paralelinde) kötülükten sakındırmanın aşaması olarak şu şekilde teşhis etmek mümkündür: kalben nefret etmek, dille men etmek, pratik olarak engel olmak ve son olarak karşı karşıya gelmek ve silahla mücadele etmek.
Mutezile, her ne zaman daha aşağı mertebe etkili olmazsa o zaman kılıca sarılmak tüm Müslümanlara farz olur görüşündedir.(22) Mutezile tarih boyunca bu görüşlerini şiddetle savunmuş ve ispat etmek için her türlü çabadan kaçınmamışlardır.(23) Pratik ve ameli olarak da kendileri buna bağlı kalmışlardır.(24) Mesudi, mutezile ehlinin bu farizanın (sultan veya başka cemaatlere karşı kıyam gibi) yerine getirilmesi için bunun cihat şekline bürünebileceğini ve bu konuda kâfir ve fasık arasında bir farkın olmadığına dair icma ettiklerini nakletmiştir.(25)
Aşaire
Bu vacibin aşamaları Aşariler’de de farklıdır. Bir grup emri bil marufun yalnızca kalp ve dille olacağı görüşünde ve bundan öteye gitmemektedirler.(26) Her ne kadar İbn Hazm, adil imamı himaye etmek için fasık birisi ona huruç ederse silaha başvurmanın farz olduğu görüşündedir.(27) Başka bir grup ise Eşari bir yerde onlara “ashabı hadis” demekte(28) silaha sarılmanın doğru olmadığı ve yalnızca fiziksel olarak (kötülüğü) savunma durumunda silaha başvurulabileceği görüşündedir.(29) Üçüncü bir grup ise başka bir çare olmaması durumunda silaha sarılabilineceği görüşündedir.(30)
Hanefiler
Ebu Hanife, siyasi duruşundan anlaşıldığı kadarıyla emri bil maruf ve nehyi anil münkeri savunmuş ve bu görüşünü “Fıkhi Ekber” kitabında belirtmiştir. Bu kitapta emri bil maruf ve nehyi anil münker mezhebin temel şiarı unvanı ile ele alınmıştır.(31)
ABNA24.COM
Dipnotlar
1. Bkz. Al-i İmran, 104, 110, 114; A’raf, 157; Tevbe, 67, 71, 112; Hac, 41; Lokman, 17.
2. Kenzü’l İrfan, c. 1, s. 404, 408.
3. Neccaşi, er-Rical, s. 58, Fihrist ebvab.
4. Neccaşi, er-Rical, s. 358- 387, Fihrist ebvab.
5. Kuleyni, el-Kafi, c. 5, s. 55.
6. Fıkhu’r Rıza, s. 375.
7. El-Muknia, s. 808.
8. Meseletu fi’l Amel maa sultan, s. 89.
9. Şehid Evvel, ed-Durus, s. 164-165.
10. Hatlı nüshalar için Bkz. Müderrisi, s. 170.
11. Fihrist eserler için Bkz. Müderrisi.
12. Muhakkik Hilli, Şeraiu’l İslam, c. 1, s. 343; Allame Hilli, Muhtelefu’ş Şia, c. 4, s. 471-474; Şehid Sani, er-Ravzatu’l Behiyye, c. 1, s. 262; Sahibu Cevahir, Cevahiru’l Kelam, c. 21, s. 385-365.
13. Muhakkik Hilli, Şeraiu’l İslam, c. 1, s. 342-343; Şehid Sani, er-Ravzatu’l Behiyye, c. 1, s. 265; Sahibu Cevahir, Cevahiru’l Kelam, c. 21, s. 366-385.
14. Şeyh Müfid, Evailu’l Makalat, s. 56; Seyyid Murtaza, ez-Zehire, s. 554-560; Seyveri, İrşadu’t Talibin, s. 381.
15. Şeyh Tusi, el-İktisad, s. 147, 150-151.
16. Seyrevi, el-İktisad, s. 385; Ebu’l Fetih Hüseyni, Miftahu’l Bab, s. 218.
17. Şeyh Müfid, Evailu’l Makalat, s. 56.
18. Seyyid Murtaza, ez-Zehire, s. 559-560.
19. Ebu’l Fetih Hüseyni, Miftahu’l Bab, s. 217.
20. Ebu’l Fetih Hüseyni, Miftahu’l Bab, s. 150; şartları ve diğer konular için Bkz. Seyyid Murtaza, ez-Zehire, s. 555- 559; Şeyh Tusi, el-İktisad, s. 148- 149, 150; Seyrevi, İrşadu’t Talibin, s. 384; diğer ekoller için; Eşe’ri, Makalatu’l İslamiyyin, c. 2, s. 125; İbn Hazm, el-Fasl, c. 4, s. 172; İbn Murtaza, el-Bahru’zuhar, s. 97.
21. Kadı Abdulcabbar, Şerhu’l Usulu’l Hamse, s. 744-745; Kasım bin Muhammed, el-Esas Li-Akaidi’l Ekyas, s. 178.
22. Eş’eri, Makalatu’l İslamiyyin, c. 1, s. 311; c. 2, s. 125; İbn Hazm, el-Fasl, c. 4, s. 171.
23. Bkz. Hiyat, el-İntisar, s. 127; Multi, et-Tenbih ve Redd, s. 42-44.
24. İbn Hazm, el-Fasl, c. 4, s. 172.
25. Mesudi, Murucu’z Zeheb, c. 3, s. 222; Ayrıca Bkz. Ebu’l Kasım Belhi, babu zikru mutezile, s. 64; İbn Murtaza, el-Bahru’l Zihar, s. 97.
26. Eş’ari, Makalatu’l İslamiyyin, c. 2, s. 126.
27. İbn Hazm, el-Fasl, c. 4, s. 171.
28. Eş’ari, Makalatu’l İslamiyyin, c. 2, s. 125.
29. İbn Hazm, el-Fasl, c. 4, s. 171.
30. Bkz. Bend, 2, Ena nemuru bilmarufu ve nenha anil münker.
31. Bkz. El-Fıkhu’l Ekber, s. 15; Nesinuk, 103- 104; Bu bölüm mevcut değildir.
32.
Kaynaklar
* İbn Esir, Mübarek, Camiu’l Usul, Abdulkadi Ernaut baskısı, Beyrut, m. 1969.
* İbn Ehuh, Muhammed, Maalimu’l Kurbet, Robin Levi baskısı, Cambridge, m. 1937.
* İbn İdris, Muhammed, es-Serair, Tahran, k. 1270.
* İbn Bute Akberi, Ubeydullah, el-İbanetu an Şeriati’l Firaku’n Naciye, Rıza bin Naşan Mutis baskısı, Riyad, m. 1988.
* İbn Hazm, Ali, el-Fasl, Beyrut, m. 1986.
* İbn Hamza, Muhammed, el-Vesile, Muhammed Hasun baskısı, Kum, k. 1408.
* İbn Şehri Aşub, Muhammed, Muteşabihu’l Kur’an ve Muhtelif, Tahran, ş. 1328.
* İbn Murtaza, Ahmed, el-Bahru’l Zihar, Beyrut, m. 1975.
* İbn Meymun, Ebu Bekir, Şerhu’l İrşad, Ahmed Hicazi Ahmed Saka baskısı, Kahire, k. 1407.
* Ebu Davud Secistani, Mesailu Ahmed, Muhammed Raşid Rıza baskısı, Beyrut, Daru’l Marifet.
* Ebu’l Salah Halebi, Taki, el-Kafi, Rıza Ütadi baskısı, İsfahan, k. 1403.
* Ebu Amr Dani, Osman, es-Sünenu’l Varidetu Fi’l Fiten, Zahiriye kütüphanesi.
* Ebu’l Fetih Hüseyni, “Miftahu’l Bab” el-Babu’l Hadi Aşere, Allame Hilli, Mehdi Muhakkik baskısı, Meşhed, ş. 1368.
* Ebu’l Kasım Belhi, Abdullah, “Babu Zikru’l Mutezile”, Fazlu’l İtizal ve Tabakatu’l Mutezile, Fuad Seyyid baskısı, Tunus, m. 1984.
* Ebu Ali, Muhammed, “el-Ahkamu’s Sultaniye”, Muhammed Hamid Fıkhi baskısı, Kahire, m. 1966.
* Aynı kişi, el-Mu’temdi Fi Usulu’d Din, Vedi Zeydan Haddad baskısı, Beyrut, m. 1986.
* Eşe’ri, Ali, Makalatu’l İslamiyin, Muhammed Muhyiddin Abdulhamdi baskısı, Kahire, m. 1950.
* Behşel, Eslem, Tarihu Vasit, Kurkis İvad, Bağdad, m. 1967.
* Taftazani, Mesud, Şerhu’l Makasid, Abdurrahman Amire baskısı, Beyrut, m. 1989.
* Curcani, Ali, Şerhu’l Mevakif, Muhammed Bedreddin Nasani baskısı, Kahire, k. 1325.
* Cuveyni, Abdulmelik, el-İrşad, Muhammed Yusuf Musa ve Ali Abdulmunim Abdulhamdi baskısı, Kahire, m. 1950.
* Hayyat, Abdurrahim, el-İntisar, Neybrek baskısı, Beyrut, m. 1988.
* Hürrü Amuli, Muhammed, Vesailu’ş Şia, Beyrut, k. 1391.
* Ravendi, Said, Fıkhu’l Kur’an, Ahmed Hüseyni baskısı, Kum, km. 1397.
* Rıza Muhammed Raşi, Tefsiru’l Menar, Beyrut, Daru’l Marifet.
* Zamahşeri, Mahmud, el-Keşşaf, Beyrut, Daru’l Kitabu’l Arabi.
* Seyyid Murtaza, Ali, “Meseletu Fi’l Amel Maa Sultan”, Resailu’ş Şerif Murtaza, Ahmed Hüseyni baskısı, Kum, k. 1405.
* Seyyid Murtaza, Ali, ez-Zehire, Ahmed Hüseyni baskısı, Kum, k. 1411.
* Seyveri, Mikdad, Kenzu’l İrfan, Muhammed Bakır Şerifzade ve Muhamed Bakır Behbudi baskısı, Tahran, ş. 1343.
* Aynı kişi, İrşadu’t Talibin, Mehdi Recai baskısı, Kum, k. 1405.
* Şerhu Fıkhu’l Ekber, Ebu Mensur Maturudi’ye mensup, er-Resailu’s Sabatu Fi’l Akaid, Haydarabad, Dükn, m. 1980.
* Şerif Razi, Muhammed, Hakaiku’t Tevil, Muhammed Rıza Al-i Kaşifu’l Gıta, Beyrut, Daru’l Muhacir.
* Şehid Evvel, Muhammed, ed-Durus, taş baskı, İran, k. 1269.
* Şehid Sani, Zeynuddin, er-Ravzatu’l Behiyye, Tahran, k. 1309.
* Şeyh Tusi, Muhammed, el-İktisad, Kum, k. 1400.
* Aynı kişi, el-Cumel ve’l Ukud, er-Resailu’ş Aşer, Kum, k. 1403.
* Aynı kişi, en-Nihayet, Beyrut, m. 1970.
* Şeyh Müfid, Muhammed, Evailu’l Makalat, Mehdi Muhakkik baskısı, Tahran, ş. 1372.
* Aynı kişi, Muhammed, el-Muknia, Kum, k. 1410.
* Sahibu Cevahir, Muhammed Hasan, Cevahiru’l Kelam, Mahmud Kuçani baskısı, Tahran, k. 1394.
* Allame Hilli, Hasan, Envaru’l Melakut, Muhammed Necmi Zencani baskısı, Kum, ş. 1363.
* Aynı kişi, Keşfu’l Murad, İbrahim Musevi Zencani baskısı, Beyrut, Muessese A’lemi, Fahrattin Razi, Tefsir, Beyrut, m. 1985.
* Aynı kişi, Muhtelefu’ş Şia, Kum, k. 1415.
* Gazali, Muhammed, İhyau Ulumu’d Din, Kahire, k. 1289.
* El-Fıkhu’l Ekber, Ebu Hanife’ye mensup, Şerhu’l Fıkhu’l Ekber.
* Fıkhu’r Rıza, Meşhed, k. 1406.
* Kasım bin Muhammed, el-Esasu Li-Akaidu’l Akyas, Elbir Nasri Nadir baskısı, Beyrut, m. 1980.
* Kadı Abculcebbar, Şerhu’l Usulu’l Hamse, Abdulkerim Osman baskısı, Kahire, k. 1384.
* Kiran Keri.
* Kuleyni, Muhammed, el-Kafi, Ali Ekber Gaffari baskısı, Tahran, k. 1377.
* Maturudi, Muhammed, Akide, es-Seyfu’l Meşhur Sebki, Mustafa Saim Pepram baskısı, İstanbul, m. 1989.
* Maverdi, Ali, el-Ahkamu’s Sultaniye, Halif Abdullatif es-Sabu’l İlmi baskısı, Beyrut, m. 1990.
* Aynı kişi, Edebu’d Dünya ve Din, Muhammed Sabah baskısı, Beyrut, m. 1986.
* Muhakik Hilli, Cafer, Şeraiu’l İslam, Abdulhüseyin Muhammed Ali baskısı, Necef, k. 1389.
* Mesudi, Ali, Murucu’z Zeheb, Kum, ş. 1363.
* Mutekidu’l İmamiye, Muhammed Taki Danşi Pehuj baskısı, Tahran, ş. 1339.
* Multi, Muhammed, et-Tenbih ve Redd, m. 1949.
* Neccaşi, Ahmed, er-Rical, Musa Şubeyri Zencani, Kum, k. 1407.
* Laoust, H. X Essai sur les doctrines sociales et politiques d’Ibn Taimiya n, M E langes de philologie et d’histoire d’IFAO, Cairo, 1939.
* Modarressi Tab? tab? ‘i, H. An Introduction to Sh / q / Law, London, 1984.
* Wensinck, A. J. The Muslim Creed, London, 1965.
Dış Bağlantılar
* Makalenin Kaynağı: Dairetu’l Maarif Bozorg İslami