
کارگر
General Selami: İranlı Bilim Adamları Bilimsel Cihad Çerçevesinde Uzaya Uydu Gönderdiler…
Bir törende konuşan General Selami, bugün İranlı bilim adamları bilimsel cihat çerçevesinde uzaya uydu gönderdiğini, bu başarıları en ağır yaptırımlar altında elde ettiklerini belirtti.
General Selami, ancak Batı binlerce nükleer bombayı kendi hakkı gördüğü halde müslümanların nükleer enerjiden barışçıl amaçlı yararlanmalarına bile tahammül edemediğini kaydetti.
Batı düşüncesinde en alçak davranışlar en şık ve en modern davranış sayıldığını kaydeden General Selami, Batı’nın iddia ettiği insan hakları diktatör üreterek başka ülkelere ihraç ettiğini, bu şom düşünce insani fıtratla asla bağdaşmadığını vurguladı.
Tahran Üniversitesi’nde “Seyyid Kutub’un Eser ve Düşünceleri” konulu iki günlük bir panel düzenlendi…
Tahran Üniversitesi’nde “Seyyid Kutub’un Eser ve Düşünceleri” konulu iki günlük bir panel düzenledi.
Son dönem İslam dünyasının yetiştirdiği önemli fikir adamlarından ve Mısır’da dönemin iktidarı tarafından idam edilen şehid Seyyid Kutub’un düşünce, eser ve İslam dünyasındaki etkileri Tahran Üniversitesi’nde gerçekleşen iki günlük panelde ele alındı.
Dünya Müslümanlarının ve Mustazaflarının Rehberi Seyyid İmam Ali Hamaney’in Üniversiteler Temsilciliği tarafından Tahran Üniversitesi’nde düzenlenen panelde, Seyyid Kutub’un yaşadığı dönemde İslam dünyasında mevcut sorunlara çözüm aradığı, bu çerçevede ortaya koyduğu fikir ve düşüncelerden dolayı dönemin Mısır iktidarı tarafından tehdit olarak görüldüğü, bundan dolayı idam edilerek ortadan kaldırılmak istendiği; ancak düşünce ve eserleriyle İslam dünyasını etkilediği belirtildi.
Türkiye’de Said-i Nursi ve Nur Hareketi, Mısır’da İhvan Hareketi ve Hasan El-Benna gibi hareket ve fikir-siyaset adamları üzerinde çalışmalar yürüten ve bu hareketleri yakından takip eden Seyyid Hadi Hosrovşahi panelde yaptığı konuşmada, “Seyyid Kutub’un Mısır ve diğer Arap ülkelerinde başlayan ve diğer İslam ülkelerini de etkisi altına alan ‘Yeniden İslami Düşünce’ hareketinde inkâr edilemez bir yeri vardır” dedi.
Seyyid Kutub’un İslam dünyasının uyanışında kilit bir rol oynadığının altını çizen Huccetulislam Hamid Parsiyan, “Seyyid Kutub’un bir çok eseri Farsça’ya tercüme edildi. Tercüme edenlerden biri de İmam Ali Hamaney’dir. Seyyid Kutub’un fikirleri İran’da geniş bir yankı bulmuştur” şeklinde konuştu.
Akademisyen Dr. Davut Fireyhi ise yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Kutub’un hayatını üç başlıkta değerlendirebiliriz. Bu üç başlıktan biri, eğitim için gittiği ABD dönemidir. Seyyid Kutub için ABD dönemi çok önemlidir. Çünkü bu dönemde fikri gelişim yaşıyor. Mısır hükümetinin bursu ile ABD’ye giden Kutub, orada yaptığı çalışmalarda Mısır hükumetine muhalif bir tavır sergiliyor. Ayrıca, ABD’de kaldığı dönemde batı medeniyetini de yakından tanıma imkanına sahip oluyor. Eserlerine bakıldığında, Kutub’un batı medeniyetini şiddetle eleştirdiğini görürsünüz. Kutup, 1953 yılında 45 yaşında İhvan hareketine resmen katılıyor. Bu dönemi ise Kutup, ‘yeniden doğdum’ ifadesi ile tanımlıyor.
Toplumun yaşantısı üzerine ciddi araştırmalar yapıyor, cahiliyye konusunda ciddi kafa yoruyor, humanizmi modern cahiliyye olarak görüyor.”
Seyyid Kutup’un İslam’ın canlı ve diri olmasını ve hakim olmasını isteyen bir düşünür olduğunu ifade eden Huccetulislam Ahmed Rahdar ise, “Seyyid Kutub, İslam dünyasının sorunlarını yakından takip eden bir düşünürdü. Kutub, İslam’ın yeniden canlı ve diri olmasını ve hakim olmasını istiyordu. Bundan dolayı uzun mesai harcadı. İdam edildiği 1966 yılına kadar eksilmeyen bir tempo ile çalıştı. Bir çok eser yazdı. Bu eserler bir çok dile çevrildi ve bu münasebetle İslam dünyasını eser ve fikirleriyle etkiledi” dedi.
Panelin yapıldığı salonda açılan stantta Seyyid Kutup’un Farsça’ya tercüme edilmiş eserleri satışa sunuldu. Üniversite öğrencileri Kutup’un kitaplarına yoğun ilgi gösterdi.
Bağdat’tan Tahran’a terörizmle mücadeleden ötürü takdir
Irak cumhurbaşkanı birinci yardımcısı, İran İslam cumhuriyetinin Irak’ta IŞİD terör örgütünün ilerlemesinin önlenmesindeki rolünden dolayı takdir ve teşekkürde bulundu.
İrna’nın bildirdiğine göre Irak Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı ve Irak eski başbakanı Nuri Maliki İran cumhurbaşkanı birinci yardımcısı İshak Cihangiri ile yaptığı görüşmede, IŞİD terör örgütüne karşı mücadelede İran İslam Cumhuriyetinin zamanında ve her hangi bir şart ileri sürmeksizin Bağdat hükümetinin yanında yer almasına değinerek, İran’ın bu katkısının hem de zamanında olmaması durumunda şimdi Bağdat ve Erbil’in düşmüş olabileceğini söyledi.
Bölge düzeyinde sürdürülmekte olan bir takım komplolara da değinen Maliki, bir takım bölge yönetimlerinin batının da desteğiyle bölgede etnik ve mezhebi anlaşmazlık ve fitneyi daha da artırmaya çalıştıklarını söyledi.
İki İranlı araştırmacı denetiminde akıllı yara bandı üretildi
Yakın gelecekte akıllı yara bandları sayesinde, doktorlar yaranın iyileşme durumunu ve kullanılan ilaçların dozunu daha kolay denetleyebilecek.
Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, Harvard Üniversitesi’nden İranlı doktor Ali Hademhüseyni ve Birmangam Üniversitesi’nden doktor Babak Ziyayi’nin başkanlığında yürütülen çalışmaların bitmesi ve sonuçlanmasıyla, doktorların artık yaraları bandajlamak için akıllı yara bandı kullanmaları mümkün olacak.
Harvard Üniversitesi hocası ve akıllı yara bandı projesi başkanı doktor Ali Hademhüseyni’ye göre, yakın gelecekte ve bu projenin sonuçlanmasıyla beraber, artık doktorlar yaraların bandajında akıllı yara bandı kullanabilecek ve böylelikle de yaranın iyileşmesiyle ilgili ve ya gerekli olan ilaçların dozu ve miktarı konusunda bandajlanan bölgeyi doğrudan görmeden, karar verebilecek ve tedaviye başvurabilecekler.
Bu tür yara bandlarının barındırdığı bir çeşit sensör ve ilaç sayesinde bandajlanan yara bölgesiyle ilgili bilgileri aktarma kabiliyetine sahip olacak.
Doktor Ali Hademhüsyni, bu yara bandının üretim ve kullanım aşamasına geçmesi halinde, en çok yanma, şeker hastalığı sonucu veya yatak yaraları için kullanılacağını ve bu konuda çok yararlı olmasını beklediklerini belirtti.
ABD’nin IŞİD’i desteklemeye devam ettiği belgeleriyle ortadadır
İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamenei, Doğu Azerbaycan iline mensup çeşitli halk kesimlerinden binlerce kişiye hitaben yaptığı konuşmada ülkede egemen ekonomik şartlar hakkında uyarılarda bulundu ve direniş ekonomisinin hayata geçirilmesi gerektiğini vurguladı.
İmam Hamenei ülkedeki ekonomik problemlerin nedenlerini irdelerken, bunlardan birinin, İran'a dayatılan savaş sonrasında emperyalist güçlerin, İran'ın bölge ve dünya çapında etkin bir ekonomik kutuba dönüşmesini önlemek için yaptıkları planlar olduğunu hatırlatarak şunları söyledi: ‘Batılılar ve özellikle de Amerika'lılar, çeşitli yöntemlere başvurarak İran'ın bölge ülkeleriyle olan büyük ekonomik faaliyetlerini baltalamaya başladılar ve İran'ın çeşitli irtibat yolları ile petrol ve gaz hatlarını dışlamaya çalıştılar. Yani pratikte nükleer faaliyetler meselesinden çok öncelerde sessiz sedasız bir şekilde başlattıkları yaptırımlar, bugünkü ekonomik karşılaşmaya dek uzayıp geldi. Bu yüzden, ülkedeki mevcut şartlar ve ekonomik sorunları analiz ederken, Amerika ve onun yandaşı olan bir kaç Avrupa ülkesinin oluşturduğu düşmanın plan ve proğramlarını göz ardı etmemek gerekir.'
İnkılap Rehberi, emperyalist cephenin yoğun çabalarına ilave olarak ülke ekonomisinin petrolcü ve devletçi yapısından büyük sıkıntılar çekildiğini belirterek şu değerlendirmede bulundu: ‘Ham petrol satışı ve bu gelirlerin ülkenin cari meselelerinde harcanması, tağut rejiminden miras kalan ve telafi edilemez hasarlara yol açan bir tutumdur. Bu metod, çok kolaya kaçan bir para kazanma yoludur ve kimi yetkililer çeşitli zamanlarda bu kolay paradan yararlanma yolunu tercih etmişlerdir.'
İmam Hamenei, direniş ekonomisinin gerek ambargolar sırasında ve gerekse ambargolar olmaksızın zaruri olduğunu vurgularken, bunun uluslararası sarsıntılar karşısında bundan etkilenmeyecek bir ekonomik bünyenin düzenlenmesi anlamına geldiğini belirtti ve şöyle konuştu: ‘Eğer ülke ekonomisinin temelleri halkın kapasitesine ve yerli üretime dayalı olarak güçlendirilirse artık ablukalar ve petrol fiyatlarının düşüşü karşısında mateme bürünmeyiz. Bu yüzden, petrol ekonomisinden çıkılması ve ülke bütçesinin petrol gelirlerine olan bağımlılığının kesilmesi büyük önem taşımaktadır.'
İslam İnkılabı Rehberi, bu bağlamda üretim ve ticaret sürecindeki vergilerin dengelenmesi, üretimde randımanın arttırılması, yerli kaynaklardan maksimum düzeyde yararlanılması, israftan kaçınılması, kaçakçılığın önlenmesi ve kamu kaynaklarının heba edilmemesinin ne denli öneme sahip olduğunun altını çizdi.
İmam Hamenei, emperyalist cephenin İran milleti aleyhindeki ambargoyu en üst düzeyde kullandığını ifade ederek konuşmasını şöyle sürdürdü: ‘Onların bu girişimlerindeki hedefi, İran milletini küçük düşürmek, bu milletin ve İslam nizamının yeni İslam uygarlığına yönelik büyük hareketini duraksatmaktır. Şuna inanmaktayım ki hatta eğer nükleer faaliyetler konusunda onların dikte ettikleri istekleri yerine getirsek bile yine de ambargolar kaldırılmayacaktır. Zira onlar inkılabın özüne muhaliftirler.'
İslam İnkılabı Rehberi konuşmasının sonunda İran halkının sağlam bir iradeye sahip olduğunu ve İslam Cumhuriyeti'nin, ilgilendiği her meselede yılmaz azmini göstermiş olduğunu kaydederek şunları dile getirdi: ‘İran'ın İŞİD'le ciddi olarak mukabelede bulunması buna bir örnektir. Amerika ve yandaşlarının bu terörist grupla mücadele ettiği şeklindeki yalan ve oyunları ise göz önündedir. Amerika'lılar bizim dışişleri bakanlığımıza bir mektup göndererek, İŞİD'i desteklemediklerini iddia ettiler. Oysa bir kaç gün sonra Amerika'nın İŞİD'e yaptığı askeri yardımların fotoğrafları yayınlandı !'
İslam İnkılabı Rehberi’nin beyanatı, dış basında geniş yankı buldu
İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamanei'nin ABD'nin tehditleri ve AB'nin yeni yaptırımlarıyla ilgili dünkü açıklamaları, dünya basınında geniş yankı buldu.
Dünya ve bölge basını, İmam Hamanei'nin Batı'yı yaptırımla tehdit ettiğini aktardı.
Reuters haber ajansı, İslam İnkılabı Rehberi'nin sözlerine yer vererek, İmam Hamanei'nin Çarşamba günü yaptığı açıklamada, nükleer programı yüzünden küresel yaptırıma rağmen İran'ın direneceğine vurgu yaptığını, İran'ın uluslararası baskılara doğalgaz ihracatını düşürmekle karşılık verebileceğini ifade ettiğini duyurdu.
Reuters, İmam Hamenei'nin, İran halkının da Batı'ya yaptırım uygulayabileceğini belirttiğini yansıttı.
Ekonomi odaklı haber ajansı Bloomberg de, Ayetullah Hamenei'nin Batı'yı petrol satışını durdurmakla tehdit ettiğini yazdı.
Bloomberg, İmam Hamanei, İran'a yönelik uluslararası yaptırımların devam etmesi halinde, bu ülkenin de, petrol ve doğalgaz akışını ihracatını durduracağı uyarısında bulunduğunu ekledi.
Lübnan'da yayınlanan Star Dayly Gazetesi de, İslam İnkılabı Rehberi'nin ABD ve Batı'nın yaptırımlarına karşı koyma zaruretiyle ilgili önemli sözlerine işaretle, İmam Hamanei'nin Batı'yı uyardığını yazdı.
Aynı Gazete, İslam İnkılabı Rehberi'nin Tebriz halkıyla yaptığı görüşmedeki konuşmasının bazı bölümlerine yer verdi.
Siyonist rejim basını da, İmam Hamenei'nin Batı'yı doğalgaz yaptırımıyla tehdit ettiğini kaydetti.
Petrol ve doğalgaz odaklı Amerikan Plats enformasyon sitesi de, İslam İnkılabı Rehberi'nin gerekirse, doğalgaz yaptırımı uygulayacaklarına ilişkin sözlerine yer verdi.
2011-2012’de yaşananları selamlayanlar neden Sana’yı terk ediyor?
Diplomatlar Yemen’i niçin terk ediyor? Amaç bir müdahaleye zemin hazırlamaksa böylesi bir senaryo Yemen’i birkaç parçaya bölebilir. IŞİD’in eline geçmek üzereyken bütün uyarılara rağmen Musul Başkonsolosluğu’nu boşaltmayan Türkiye, Yemen Büyükelçiliği’ni kapatıyor.
Tıpkı Türkiye’nin diplomatik misyonuna yönelik herhangi bir tehdit yokken ‘bir kurtarma operasyonu’ ile Şam büyükelçiliğini kapattığı gibi. Türkiye, Musul’da konsolosluk çalışanlarının rehine alınmasından ders çıkardığı için mi Sana’da erkenden hareket etti? Sanmıyorum. Burada başka bir hikâye var. Evet, Türkiye’den giden silahlar nedeniyle Yemenliler arasında bir hassasiyet olduğu doğru. Bu hassasiyeti dikkate alan bir refleksle elçilik kapatıldıysa bu adımın bugün değil Husiler eylülde Sana’yı ele geçirdiğinde atılması gerekmez miydi? Bu adım, Suudi Arabistan’ın dümen suyundaki Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ve ABD’nin başını çektiği Batı blokunun elçileri çekme kararının ardından geldi. Peki, 2011-2012’de yaşananları selamlayanlar bugün neden Sana’yı terk ediyor? Arap Baharı ya da ‘devrim süreci’ denen hikâyenin devamında aktörler değiştiği için. Malum İran’ın dümen suyuna gireceği korkusuyla Şii çoğunluğun yaşadığı Bahreyn’de KİK’in askeri müdahalesiyle Sünni hanedanın koltuğu garantiye alınmıştı. Doğulusuyla Batılısıyla tüm ‘devrimciler’ bu ikiyüzlülüğü içine sindirmişti. Yemen’de de İran’ın potansiyel müttefiki olan Husiler değişimi zorlayan aktör haline gelince benzer bir tepki verildi. Şimdi İran’ın heyecanla ‘devrim’ diyerek alkışladığını ötekiler ‘darbe’ diyerek yeriyor. Burada İran’ın çok dürüst ve mezhebi saiklerden uzak davrandığını söylemek niyetinde değilim. Bölgesel nüfuz savaşlarının Yemen’de nasıl nüksettiğini anlatmaya çalışıyorum.
GEÇİŞ SÜRECİ İÇİN MÜDAHALE
Malum Amerikan-Suud ortaklığı, Yemen’de halktan gelen değişim baskısını 2012’de Ali Abdullah Salih’in yerine yardımcısı Abdurabbu Mansur Hadi’yi geçirerek savuşturmuştu. Ama bu gerçek bir devrim değildi. Olup biten Suudilerin vekâlet düzenini ve Amerikan nüfuzunu sürdürecek bir operasyondan ibaretti. Husilerin silahlı gücü Ensarullah, Güney Yemenli solcular ile ordunun bazı unsurlarının desteğiyle başkente gidip 21 Eylül’de Hadi’ye ulusal uzlaşı hükümetinin kurulmasını öngören Ulusal Barış ve Katılım Anlaşması’nı imzalatmıştı. Hadi bu anlaşmanın gereğini yerine getirmeyince Husiler birçok kenti ele geçirip kontrol alanlarını genişletti. Kriz, birinin darbe ötekinin devrim dediği noktaya şöyle vardı: – Husi ilerleyişini durduramayan Suudilerin has adamı General Ali Muhsin el Ahmer 22 Eylül’de ülkeden kaçtı. -Yemen’in altı bölgeye ayrılmasını öneren anayasa taslağı ve Husi karşıtlarının silahlandırmaktan bahseden ses kasetiyle tepki çeken devlet başkanlığı sekreteri Ahmed Avad bin Mübarek 19 Ocak’ta gözaltın alındı. Aynı gün Cumhurbaşkanlığı Muhafızları Komutanı’nın karargâhtaki silahları Husi karşıtı kabilelere nakletme girişiminin ardından Ensarullah başkanlık sarayını ele geçirdi. – Bir nevi ev hapsinde tutulan Hadi’ye Ulusal Barış ve Katılım Anlaşması’nı yerine getirilmesine yönelik 4 maddelik çözüm planı sunuldu. – Buna karşın Hadi, Başbakan Halid Mahfuz Bahhah ile birlikte 22 Ocak’ta istifa etti. Ensarullah lideri Abdulmelik Husi, Hadi ve başbakanın görevde kalmasını istediklerini ama bu ikilinin yönetim boşluğu doğurmak için istifa ettiğini savundu. – Krizden çıkmak için ulusal diyalog çalışmaları sonuç vermeyince Ensarullah, 6 Şubat’ta hükümet ve parlamentoyu fesheden hamleyi yaptı. 2 yıllık geçiş sürecinde ülkeyi yönetmek üzere eski vekillerin de yer aldığı 551 kişilik bir ‘ulusal geçiş konseyi’nin oluşturacağı, bu konseyin devlet başkanının yetkilerini kullanmak üzere 5 kişilik başkanlık konseyi belirleyeceği, bu 5 kişinin hükümeti tayin edeceği ve 17 üyeli ‘yüksek güvenlik konseyi’ kurulacağı ilan edildi. Bu bildiriyi bu süreçte Husilerle gizli ittifak kurduğu öne sürülen Ulusal Kongre Partisi ve Husilerin müttefiki olan güneyliler reddetti. Ancak Husilerin yaptığı teknik olarak ‘darbe’ olsa da ne 5 kişilik konsey, ne hükümet ne de güvenlik konseyine kendi adamlarını atamış değil. Zaten nüfusun yüzde 40’ını oluşturan Zeydi toplumuna mensup Husilerin siyasi gücü iktidarı tek başına sırtlanmaya yetmez. Bu yüzden geçiş dönemi için ısrarla uzlaşı ve katılım çağrısı yapıyorlar. Daha sonraki müzakerelerde de her partiden bir temsilcinin başkanlık konseyine girmesi, parlamentonun korunması, şura meclisinin üye sayısının 200’den 300’e çıkarılması ve parlamento ile genişletilmiş şura meclisinin yeni hükümeti ataması benimsendi.
DÖRT KAMP
Bu gelişmeler ülkeyi 4 kampa ayırdı: Bir tarafta önemli ölçüde orduyu arkasına alan Husiler, diğer tarafta Suud destekli Sünni aşiretler, bu karmaşada doğu ve güneyde mevzi kazanan Kaide, başlangıçta Ensarullah ile birlikte hareket eden ama sonradan bağımsızlıktan bahsetmeye başlayan Güney Yemenli ayrılıkçılar. Aden’de artık 1990’daki birleşme ile varlığına son veren eski Güney Yemen Halk Cumhuriyeti’nin bayrakları dalgalanmaya başladı. Husilere muhalif bazı vekiller de güneyin merkezi Aden’de üstlenmiş durumda. Niyetleri Husiler gitmezse başkenti buraya taşımak. Sünni kesimlerde Husilerin gücünü İran’a borçlu olduğu iddiası dillendirilse de Yemen ordusunun tutumu manzaraya farklı bir boyut katıyor. Şöyle ki Husilerin ilan ettiği 17 kişilik Yüksek Güvenlik Konseyi’nin başkanlığına feshedilen hükümetin Savunma Bakanı Mahmud Subhi getirildi. Konseyin üyeleri arasında İçişleri Bakanı Celal Rişavi, Genelkurmay Başkanı Hüseyin Hayran, Ulusal Güvenlik Kurulu Başkanı Hasan el Ahmedi, Güvenlik Politikaları Merkezi Başkanı General Halid Sufi de yer aldı. Bu bileşim ordunun genel eğilimini anlatıyor. Buna karşın ordunun bazı unsurlarının Sünni kesimlere silah verdiği söyleniyor.
Husi karşıtı kampta Kaide dışında Ortadoğu’da bazı ezber bozucu ittifaklar da görüyoruz. Suudi Arabistan’ın Mısır’da varlığını bitirmek için uğraştığı Müslüman Kardeşler’in (İhvan) Yemen kolu Islah Partisi burada Husilerin başdüşmanı. Aslında Suud-İhvan ortaklığı Husilerin tetiklediği dönemsel bir ittifak değil. Kısa bir arkaplan bilgisinde fayda var: Suudi Arabistan’ın kurulmasının üzerinden çok geçmeden Yemen bu yeni ülkenin arka bahçesine dönüştü. Riyad komşusundaki siyasi süreçlere her müdahil oldu. Ali Abdullah Salih de 1978’de iktidara gelirken koltuğunu Ahmer aşireti ve Suudi desteğine borçluydu. Ahmer aşiretinin siyasi kolu Islah Partisi de Salih’in en kritik müttefikiydi. Suudi Arabistan, yardım ettiği Salih’i dövmekten de geri durmadı. Salih, Suudilerden ilk zılgıtı Kuveyt’i işgal eden Saddam Hüseyin’i desteklediği zaman yedi. Suudi Arabistan 1 milyona yakın Yemenli işçiyi sınırdışı ederek ve 1994’te Güney Yemen’deki iç savaşta güneylilere destek vererek Salih’i cezalandırdı. Halbuki 1990’da Güney ve Kuzey Yemen’in birleşmesinde Suudilerin rolü az değildi. Eski Savunma Bakanı Sultan bin Abdulaziz, 2011’de ölünceye kadar yaklaşık 50 yıl Yemen dosyasından sorumlu Suudi yetkiliydi. Ahmer aşireti ile Salih arasındaki ittifak 2011’de gösteriler patlak verdiğinde bozuldu. Suudiler Yemen’i yörüngede tutabilmek için Salih’i kızağa alan formülü devreye sokarken yeni dönemde Ahmer aşireti, Islah Partisi ve Islah Partisi’nin kurucularından General Ali Muhsin el Ahmer öne çıktı. Salih sonrası yeni siyasi dengeler, Yemen üzerindeki gizli el Abdülaziz’in ölümü, Kral Abdullah’ın ‘Yemen özel komitesi’ni feshetmesi ve Riyad’ın Mısır’da İhvan’a darbeyi finanse etmesi nedeniyle Islah ile ilişkilerin soğuması Suudilerin Yemen üzerindeki kontrol gücünü zayıflattı. Husilerin son darbesi de Suudi Arabistan’da Kral Abdullah’ın ölümünün ardından yeni Kral Selman saraydaki operasyonlarla meşgul olduğu döneme denk geldi. Şimdi Suudiler Yemen’de oyunu yeniden oynamak istiyor. Bunu yaparken de bölgesel ve uluslar arası müttefiklerini harekete geçirmeye çalışıyor. Yeni kralın ilk sınav yeri Yemen. Birilerinin de yeni krala kur yapma ihtiyacı var.
KAİDE PALANLANIRKEN SANA’YI TERKETMEK
Bu süreçte Kaide, silah temin ettiği bazı Sünni aşiretlerle güç birliğine gidip petrol bölgesinde gücü arttırırken Batılı ülkeler ve müttefiklerinin Sana’dan çekilmesi kötüye işaret. Sonuçta 2012’de yetki devrine rağmen bu ülke ne siyaset ve ekonomi ne de güvenlik açısından kendi mecrasını bulamadı. Reformların yapılamadığı, yolsuzluğun sürdüğü ve siyaseti belli aşiretlerin elinde döndüğü anormallikler ortamında Husiler yükseldi. Böylesi bir ülkeyi düze çıkartacak şey ne Husileri sahneden silmek için KİK’in BM Güvenlik Konseyi’nden istediği askeri müdahale ne de siyasi ve ekonomik tecrittir. Ulusal uzlaşı bu krizin yegâne ilacı. Madem ki Ensarullah ‘uzlaşı’ davetinde ısrarlı o halde uluslararası aktörleri Husilerin niyetini test etmekten alıkoyan nedir? Belki bunun için Husilere yaptıkları baskının bir benzerini Ahmer ve Islah için de yapmaları gerekir. Aksi halde Yemen nüfuz savaşlarına kurban gidiyor. Asıl çabalar uzlaşı için harcanmazsa güneyin ayrılmasıyla ülkenin yeniden bölünmesi ve güneydoğu bölgesinde Kaide’nin kendine emirlik kurması yakındır. Bu arada güney bağımsızlık için sabırsızlanıyor ama Kaide’nin güçlendiği yerler eski Demokratik Güney Yemen Cumhuriyeti’nin sınırlarında yer alıyor. Yani merkezi otorite kaybolduğunda Kaide’den Güney Yemenlilere sıra gelmeyebilir. Yemen’deki Kaide tehdidi Batı’yı da vuracak şekilde büyümeye devam ederken ABD’nin bu belaya karşı potansiyel ortak olarak öne çıkan Husileri tepelemesi çok manidar gelmiyor. İran’a yakınlıklarına ve ‘Amerika’yla ölüm’ sloganlarına rağmen Husilerle ortaklık mümkün. Sorun İran etkisinden duyulan korku ise Suudilerin arzuladığı türden bir müdahale Tahran’ı işin içine daha fazla sokabilir ve patlak verecek vekalet savaşının sonu gelmez, Suriye’de gelmediği gibi.
radikal
E-Mailiniz
Yorumunuz
ABD uçakları Irak’taki IŞİD mevzilerine cephane ve erzak yüklü 11 balon attı
Diyala vilayeti konseyinde güvenlik komisyonu başkanı Sadık el-Hüseyni, büyük bir ABD uçağının el-Dayiniyye ve Hamrin bölgeleri üzerinde uçtuğunu ve IŞİD militanlarına yardımlar attığını açıkladı.
El-Anbar Operasyon Komutanlığı’ndan bir kaynak pazartesi günü (16.02.2015), kimliği belirsiz savaş uçaklarının pazar (15.02.2015) gece el-Remadi doğusunda el-Cerayişe köyünde IŞİD’ın kontrol altında tuttuğu bölgelere balonlar attığını açıkladı.
Uçakların radikal örgüt militanlarının aydınlatma fişekleri attıktan sonra yardımları attığına dikkati çekti. Kaynak, 2. Alay’a bağlı 4. bölüğün örgütün mevzilerine 11 balon atıldığını gözlemlediğini sözlerine ekledi.
Diyala vilayeti konseyinde güvenlik komisyonu başkanı Sadık el-Hüseyni, büyük bir ABD uçağının el-Dayiniyye ve Hamrin bölgeleri üzerinde uçtuğunu ve IŞİD militanlarına yardımlar attığını açıkladı. El-Hüseyni, Şubat ayı içerisinde uluslararası koalisyona ait 2 uçağın Irak’ın kuzeyinden gelerek Hamrin’e bağlı Seyyid Mübarek bölgesine 30 IŞİD militanı indirdiğini açığa çıkarmıştı.
İran’dan Batı’ya karşı ‘Milli İnternet’ hamlesi
İran, milli arama motoru Yooz’u devreye soktu.
Proje yöneticisi Nakavi’ye göre Yooz, “Batı ülkeleri tarafından İran’a uygulanan internet kısıtlamalarını etkisiz bırakacak.”
Mehr Haber Ajansı’na göre, proje yöneticisi Mehdi Nakavi, milli arama motorunun Batı ülkeleri tarafından İran’a uygulanan internet kısıtlamalarını etkisiz bırakacağını söyledi.
Nakavi, İran İletişim ve Enformasyon Bakanlığınca geliştirilen arama motorunun, ilk aşamada, “1 milyar Farsça site arama kapasitesine sahip” olduğunu belirterek, “İkinci aşamada Farsça, Arapça ve İngilizce sitelerin de eklenmesiyle Yooz’un kapasitesi 6 milyara yükselecek. Son aşamada ise 24 milyon internet sitesi arama kapasitesine sahip olacak” ifadelerini kullandı.
‘IŞİD gerçek hedefi Kudüs değil,Mekke ve Medine’dir’
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Hizbullah Komutanı İmad Muğniye’nin bir terörist saldırı sonucu şehit olmasının yıldönümü münasebetiyle yaptığı konuşmada Lübnan’da ve bölgede yaşanan gelişmelere de değindi.
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Hizbullah Komutanı İmad Muğniye’nin bir terörist saldırı sonucu şehit olmasının yıldönümü münasebetiyle yaptığı konuşmada Lübnan’da ve bölgede yaşanan gelişmelere de değindi.
Sözlerine IŞİD’in Libya’da başlarını keserek öldürdüğü 21 Mısırlı Hıristiyan’ın katledilmesini kınayarak başlayan Nasrallah, Mısır devletinin, halkının ve Kıbti kilisesinin acılarını paylaştığını söyledi.
İmad Muğniye’den sonra oğlu Cihad Muğniye’nin de İsrail saldırısında hayatını kaybettiğini hatırlatan Nasrallah, İmad Muğniye’nin kanının İsrail’in yakasını bırakmayacağını söyledi.
Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri’nin ölüm yıldönümü dolayısıyla Hariri ailesine de başsağlığı dileyen Nasrallah, Hizbullah olarak terörle mücadeleye yönelik bir strateji planı hazırlanmasını desteklediklerini söyledi ve “Terörle mücadele konusunda bir strateji oluşturulması konusunda görüş birliği var; ama maalesef İsrail’e karşı mücadele konusunda görüş ayrılıkları söz konusu” dedi.
Nasrallah, “Lübnan’ın Beka bölgesinde bir güvenlik planı uygulanmasını bir kez daha desteklediğimizi açıklıyoruz. Hepimiz güvenlik ve istikrar için Lübnan ordusunu, güvenlik güçlerini ve hükümeti desteklemeliyiz” dedi.
Hizbullah ile Ulusal Özgürlük Hareketi’nin anlaşması önemli
“IŞİD, Libya’dan bizim bölgemize kadar uzanıyor. Arsel eteklerine kadar varlıkları söz konusu. Hükümet, bu tehlikeli durumu ve doğu dağlarındaki IŞİD ve Nusra varlığını dikkatle izlemelidir. Hükümet ve halk, Arsel’de IŞİD’le mücadele konusunu ciddiye almalıdır. Hizbullah ve Ulusal Özgürlük Hareketi arasındaki anlaşma önemlidir. Biz bu ilişkinin daha da derinleştirilmesini istiyoruz. Biz Hizbullah ve Ulusal Özgürlük Hareketi arasındaki anlaşmanın benzerinin ulusal düzeyde de gerçekleşmesini istiyoruz” diyen Nasrallah, cumhurbaşkanlığı seçimleri konusunda da azami düzeyde çaba gösterilmesi gerektiğini söyledi.
Hizbullah-Mustakbel görüşmelerinin olumlu etkileri oldu
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Sa’ad Hariri liderliğindeki el-Mustakbel Partisi ile sürdürülen görüşmelere de değinerek şunları söyledi:
“El Mustakbel Partisi ile yapılan görüşmelerin olumlu sonuçları oldu. Öngörülerimiz doğrultusunda bunu sürdürüyoruz ve olumlu sonuçlara varmayı umuyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimleri konusunda, uluslararası ve bölgesel güçlerden yana beklenti içine girmemek gerekiyor; çünkü bunalım daha da derinleşiyor.
Çevremizde yaşanan olaylar konusunda tarafsızlıktan söz edilmesi mantıksız ve gerçek dışıdır. Bizim bölgemizin yazgısını bölge yaratıyor, tek bir ülke değil. Bugünün dünyasının yazgısı, bölgede belirleniyor. Biz, Lübnan’ın bölgede yaşanan olaylardan etkilenmediğini söyleyemeyiz. Lübnan bugün her zamankinden çok daha fazla bölgeden etkileniyor.
Suriye, Irak, Lübnan, Ürdün ve diğer ülkelerinin kaderi bölgede belirleniyor. Bizi Bahreyn tutumumuz konusunda eleştirenler, diğer ülkelerin, özellikle de Suriye’nin iç işlerine karışmamalıdır. Suriye’ye askeri ve siyasi anlamda müdahale edenlerin bizim Bahreyn konusundaki barışçı tutumumuzu eleştirmeye hakkı yoktur. Bahreyn hükümeti, muhaliflerle diyalog konusunda kör ve sağır davranıyor ve her haklı sözden korkuyor.”
IŞİD’in hedefi Kudüs değil, Mekke ve Medine
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, bölgedeki tekfirci teröre değindiği konuşmasında şunları söyledi:
“Biz en başından beri tekfirci terörün herkese, bir din olarak İslam’a yönelik tehlikesi konusunda uyarılarda bulunmuştuk. Dünya bugün bunu anlamaya başladı. Şu an IŞİD ve Nusra’yı tehlike ve tehdit olarak görmeyen tek taraf İsrail’dir. Şu an IŞİD’in yaptığı her şey bütünüyle İsrail’in çıkarınadır.
IŞİD’in hedefi Kudüs değil, Mekke ve Medine’dir. IŞİD Lideri Ebu Bekir Bağdadi’nin Mekke ve Medine için emir tayin ettiğini duyuyoruz.
Tekfirci akımlar belirli bir rejime değil, tüm bölgeye tehdittir, tüm halklara ve bir din olarak İslam’a yönelik bir tehdittir.
IŞİD’in işlediği cinayetler dehşet vericidir. Mossad, ABD ve İngiliz istihbaratları IŞİD’e hedef gösterme konusunda rol oynuyor.
İtalya, terörizmin sınırının 350 kilometresinde bulunduğunu ve dağlarının eteklerine geldiğini açıkladı.
Bölgedeki tüm devletlerden ve halklardan tekfirci terörizm konusunda ortak adımlar atmasını istiyoruz. İslam’ı savunmak için fikri, siyasi ve askeri düzeyde terörizmle mücadele etmek gerekiyor. İnsan fıtratına zıt olan hiçbir şey İslam’a mal edilemez. Biz tekfirci teröre karşı İslam’ı savunuyoruz.”
IŞİD’le Nusra’nın bir farkı yok
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Ürdünlü Plot Muza Kesasbe’nin yakılarak öldürülmesi sonrasında Ürdün hükümetinin tavrına değindiği konuşmasında şunları söyledi:
“IŞİD’le Nusra arasında bir fark yok. Her ikisi de aynı akımdır, onların tek farkı liderlerinin ayrı olması. Ürdün, Irak’ta IŞİD’le savaşırken Suriye’de Nusra’yı destekleyemez.
Yemen’deki devrim, Suriye’ye hakim olup oradan Arabistan’a ulaşmayı planlayan el-Kaide’ye karşı durdu. Öfke ve çözümsüzlük, Yemen’i herkese tehdit oluşturabilecek noktalara götürüyor.
Suriye’deki savaş, bazılarının Suriye’yi yıkma pahasına inadıyla sürdürülüyor. Suriyeliler arasında teröristler hariç olmak üzere bir siyasi çözüm yolu bulunmalıdır.”
ABD’ye umut bağlayanlar serap görüyor
Hizbullah genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, terörle mücadele konusunda Amerika’ya umut bağlayan ülkeleri eleştirdi ve şunları söyledi:
“Körfez ülkeleri bölgeye yönelik farklı bir tutum sergilemelidir; çünkü tehdit herkese yöneliktir. Bölgedeki tüm ülkeler, bölgedeki sorunların çözümü yönünde hareket etmelidir.
Amerika, IŞİD’le mücadele bahanesiyle bölge ülkelerinin kaynaklarını yağmalıyor. Umutlarını Amerika’ya bağlayanlar, kuruntu içindedir ve serap görmektedir. Bizi yıkmaya ve yok etmeye çalışanlara nasıl umut bağlanır? Direniş, düşmanla mücadele için Arapların veya uluslararası güçlerin stratejisini beklemeyecektir. Bu tekfirci gruplarla mücadele etmek ve onların yayılmasını engellemek gerekiyor.
Amerika, IŞİD’i ortaya çıkararak bizi yıpratma, bölgede büyük kin, düşmanlık ve yıkımla İsrail’in egemenliği yönünde hareket ediyor. IŞİD’e karşı duran Iraklılar, teröristlerin Kuveyt’e ve Arabistan’a ulaşmasını önlediler.”
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Hizbullah’tan Suriye’yi terk etmesini isteyenlere hitaben de “Gelin hep beraber Suriye’ye, Irak’a ve bölge ülkelerine yönelik tehditlerin olduğu yerlere gidelim” dedi.
Hizbullah’ın Irak’ta terörle mücadeleye katılıp katılmadığı yönündeki belirsizliğe de açıklık getiren Nasrallah, “Şimdiye kadar Irak konusunda konuşmamıştık; ama şu an Irak’ın halen geçirmekte olduğu hassas aşamadan dolayı Irak’ta sınırlı bir askeri varlığımız var” dedi.
Ruhani: Bilimsel Gelişim için Hiç Kimseden İzin Almadık, Almayacağız
İran Uzay Fuarı sonrasında konuşma yapan İran Cumhurbaşkanı, İran'ın şimdiye kadar bilimsel gelişmler konusunda hiç kimseden izin almadığı ve bundan sonra da almayacğını belirtti.
MHA'nın haberine göre, uzay teknolojile alanında elde edilen başarılar hakkında konuşan İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, İran'ın özellikle nano bilimi, nükleer bilimler ve uzay bilimleri ve teknoloji alanlarında büyük gelişimler kat ettiğini belirterek, "Devletimiz boyunca nükleer bilimler alanında birçok gelişme sağlanmıştır. Ama nükleer müzakerelerin çok ses getirmesi nedeni ile bu gelişimler her zaman arka planda kalmıştır" dedi.
Ruhani açıklamasının devamında "İran İslam Cumhuriyeti ve devletimiz, bilimsel gelişim için şimdiye kadar hiç kimseden izin almamış ve bundan sonra da almayacaktır. Hiç kimse, dünyaya daha yaklaştığımız ve müzakere yaptığımızdan dolayı, bazı bilimleri kenara atacağımızı düşünmesin. Müzakerelerde bir bilimin kenara atımasını görüşmüyoruz. Bazen düşmanlarımız bilimsel gelişim konusunda bahaneler üretmeye çalışıyor ve devletimiz de sadece bu bahanelerin önüne geçmeye çalışıyor" dedi.
Bazı açıklamalar ve sözlerin düşmanların bu bahane arayışlarına yardımcı olduğunu belirten Ruhani, "Bazı açıklamalar, kelimeler ve tutumlar da düşmanlarımızın bu bahane arayışına yardım ediyor. Düşmanlarımız bazı yanlış ve asılsız suçlamalardan yola çıkarak ve kelimeleri seçerek, İranlı yetkililerden itiraf aldıklarını öne sürüyorlar. Bu neden ile devletimiz, İran aleyhine çalışan güçlerin elinden bu bahaneleri almaya çalışıyor. Biz düşmalamızın bu taktiklerini, tümünün yanlış ve gerçek dışı iddialar olduğunun aydınlandığı zamana kadar etkisiz kılmaya çalışıyoruz" dedi.
Ruhani açıklamasının devamında ise uzay biliminin önemi hakkında da konuşarak, "Uzay bilimi ülkemiz için hem strateji ve hem kullanım açısında ve ayroca düşman tehditlerinin gelişimini engelemmek açısından büyük önem taşımaktadır. İran olarak havacılık ve uzay alanında büyük başarılara imza attık ve daha ilerlememiz gereken uuzn bir yolumuz var" dedi.
İran'ın tüm uzay alanındaki bilim adamları ile gurur duyduğunu belirten Ruhani, "Bu oturumda siz bilim adamlarını tebrik ediyor, ve sizlere İran halkının şükranlarını sunuyorum. Halkımız mutludur ve bilim adamarı ile gurur duyuyorlar. Sizlerde çalışmalarınız değerli olduğunu bilmelisiniz. Devletimiz de uzay bilimleri gibi tüm modern bilimlerin gelişiminin devam etmesi ve hız kazanmasına büyük önem veriyor ve bu konuda elinden gelen herşeyi yapıyor" dedi.