کارگر

کارگر

İçinde bulunduğumuz İmam Humeyni'nin bu rihlet ayında, günümüzdeki sözde İslami önderliklerle kendisinin devrimci liderliğinin farklarını ortaya koyan önemli bir analiz yayınlıyoruz...

 Ölüm yıl dönümü bu ay (3 Haziran) olan İmam Humeyni (ra), cesareti ve inançları İslam Devrimi sonrasında İran'da anlamlı bir değişim getiren, önde gelen bir liderdi. Diğer liderler, özellikle de Mısır ve Tunus'takiler cesur politikalar izleyemediler.

 Bazen, can acıtsa bile gerçeği söylemek zorunda oluruz. Ve bu ay, İmam Humeyni'nin ahirete irtihalinin 24. yıldönümü vesilesiyle, onun olağanüstü liderlik nitelikleriyle ilgili yanlış anlamaları ortadan kaldırmak zorundayız.

 Bugün herkes “Arap Baharı”na ve ülkelerini İslami yöne taşımak için adım atan liderlere bakıyor. Şu anda bu bakımdan merkezde bulunan üç veya dört ülke var: Tunus, Mısır, Libya ve Suriye. Üzerinde uzlaşılamayacak kadar fazla ve yoğun oldukları için, Libya ve Suriye hakkındaki özel ayrıntılardan imtina edeceğiz. Açıktır ki bunlar, adına uygun türden bir İslami liderlik sınırları içinde değildir. O halde elimizde Tunus ve Mısır kalıyor. Burada, İslami bilince ve İslami tutkulara sahip karar alıcılar var. Bu yüzden bu ülkeyi, şekillenme yıllarındaki, yani İmam Humeyni'nin halka İslami bir geleceğe doğru liderlik ettiği yıllardaki İslami İran'la yan yana koyacağız.

 İlk olarak, ülkenin anayasasının nasıl hazırlandığını düşünelim. Anayasa, İmam'ın İran'a dönüşünün ilk yılında bütün gereksinimlerle birlikte yapılmıştı. Peki bunu hakir görenler (unutmayın: İslami olanlar) İran İslam Cumhuriyeti'nin anayasası hakkında ne diyor? Maddelerinden birinin, resmi mezhebin On İki İmam inancına dayalı Şii İslam olacağı hükmünü getirdiğini söylüyor. Bunla yanlış olan ne var? Bu anayasa, ağırlıklı olarak On İki İmamcı Şii Müslüman olan İran halkı için yapıldı. Bu anayasaların Müslüman dünyanın geri kalanı için değil, belli bir nüfus için yapıldığı düşünüldüğünde, kendi anayasası için çalışan Tunus'taki İslami hareketin, devlet mezhebinin Maliki fıkhı olacağını söylemesine itiraz eden olur mu? Veya Mısır'da Hanefi fıkhının?

 Sorun, henüz bir İslami anayasa olarak addedilecek (Tunus'a veya Mısır'a özgü) bir şeye bile sahip olmamamız. Mısır'da yapılan şey, İslami sembolizmle süslenmiş laik bir anayasanın yeniden yazılmasından ibaretti: alfabetik karakterler ve keyfi (İslami) görünür izler konuldu. Mısır'da ve Tunus'ta, halkın iradesini bağımsızlık ve egemenlik isteyen bir anayasa oluşturmaya çağıracak bir İmam Humeyni'ye ihtiyacımız var.

Şimdi soralım: neden Mısır'daki ve Tunus'taki liderlik, önde gelen İslami kişilikleriyle, bazıları “İslamcı” bazıları ise laik veya bir İslam devletine karşı olan muhalifleriyle tayin edici şekilde baş edemiyor? İmam Humeyni'nin yetenekli liderliği altında, sulu Müslümanlar ayıklandı. Mehdi Bazergan, İbrahim Yezdi, Sadık Kutubzade, Ebu el-Hasan Beni Sadr, vs. bu türden örneklerdi. Tunus'ta ve Mısır'da nasıl oluyor da böyle bir ayıklama süreci duymuyoruz? Yoksa Bazerganlar, Yezdiler, Kutubzadeler ve Beni Sadr'lar şimdi Tunus'ta ve Mısır'da bizzat lider mi oldular? Tunus ve Mısır'daki Müslümanlar, onlara yapılanı gerçekten bilselerdi, bir İmam Humeyni arıyor olurlardı. 

İmam Humeyni'nin bir İslam devleti kurmasını takip eden ilk iki yıl içinde, İslami katılım partisinin (Cumhuri İslami) merkezlerinde gerçekleşen terörist patlamalar, aralarında Dr. Şehid Seyyid Muhammed Beheşti'nin de olduğu önde gelen 70 kadar kişinin şehadetine neden olmuştu; buna, Ayetullah Mutahhari ve Dr. Mufatteh'e yönelik terörist suikastlar de eşlik etti. Aynı zamanda İmam'ın liderliğini ve halkın İslami azmini yok etmeyi hedefleyen başka suç eylemleri de oldu, ama bunlar başarılamadı. Tunus'ta ve Mısır'da bunun dengi bir gelişme olmadı. Bunun açıklaması, bu iki ülkedeki liderlerin ABD ile uyumlu olması olabilir mi? Şimdi bildiğimiz gibi, İslami İran'daki erken dönem suikastların ve terörist faaliyetlerin büyük bölümünün izleri, ABD hükümetine ve vekillerine gidiyor. 

Diğer yanda, Libya'da çok fazla değilse de Suriye'de, İmam Humeyni'nin liderliğinin ilk yıllarındaki öldürmeleri gölgede bırakacak ölçekte insan öldüren, şiddet kullanan gruplar ve kişiler var. İslami İran'da ilk dönemlerdeki suç eylemleri ve terörist eylemler genellikle şiddet yanlısı ve kanunsuz örgüt Halkın Mücahitleri'ne (MEK) atfediliyordu. İmam, bu holigan ve kınanacak grup karşısında korkusuz ve katiydi. Bu grubun üyeleri, doğmakta olan İslami devletten kaçmak ve dünyanın farklı başkentlerine sığınmak zorunda kaldılar ve buralarda, İslami İran'ı ve İmam Humeyni'nin liderliğini bir numaralı düşman ilan ettiler. 

Bu fitnecilerin eğiticileri olan ABD rejimi ve onun dalkavukları, MEK'i “Sünni-Şii” bölünmeleri temelinde kendi El Kaide'sine dönüştürdü. Tunus'ta Ensar El Şeriat'ın yönetimdeki El Nahda partisine karşı savaşmasında bunun kanıtlarını görmeye başlıyoruz. Müslümanlar Kuzey Afrika'da İmam Humeyni'nin kararlı karakterini arıyorlar. 

İmam Humeyni'nin ilk kararlarından biri, Tahran'daki İsrail büyükelçiliğini kapatmak ve Siyonist düşmanları İran'dan sınır dışı etmekti. Bunu, şu günlerde Mescidi Aksa'yı fiziken işgal etmeye ve bütün Müslümanların ilk kıblesi ve üçüncü önemli kutsal mekanına erişimi engellemeye çalışan İsrail Siyonist rejimiyle diplomatik bağları kesmeyi başaramayan Mısır'daki “İslami” liderlikle karşılaştıralım. Durum daha da kötüye gidiyor: Mısır'ın İslami karar alıcıları, Mısır ve Gazze arasındaki sınırları açamıyor. Mısır'ın bir İmam Humeyni'ye ihtiyacı var. 

İmam Humeyni İran'da bir İslam devleti inşa etmeye çalışırken, kaçan İran Şahı için adaletin yerine getirilmesini istemişti. Şah, farklı ülkelerde kalma hakkı için yalvardı ve en sonunda Mısır'daki Amerikan işbirlikçisi Muhammed Enver Sedat'ın yanına geldi. İran'da İmam Humeyni'nin liderliği, nihai adaletin karşısında hesap vermek üzere Yaratıcı'ya göçünceye kadar Şah'ı kovalamaya devam etti. Bunu, Firavun Hüsnü Mübarek hakkında nihai mahkeme kararını veremeyen resmi Mısır iktidarsızlığıyla karşılaştırın. Yahut Suudi Arabistan şer devletine sığınan Zeynel Abidin bin Ali'nin peşinden koşup onu yargılayamayan Tunus (İslami) liderliğiyle karşılaştırın. Neden Tunus hükümeti, güvenlik aygıtının emriyle Reşid el Gannuşi'nin sürgüne gönderilmesi de dâhil olmak üzere resmi başkanlık yönetimi ve devlet politikaları nedeniyle hesap vereceği bir mahkemeye katılması için Bin Ali'nin Tunus'a iadesini istemiyor? 

Bütün sürgünlerin aynı olmadığı anlaşılıyor. İmam Humeyni Şah tarafından sürgün edilmişti, fakat geri döndüğü zaman Şah'ı aradı ve onu mahkemeye çıkarmak için gerekli olan her şeyi yaptı. Reşid el Gannuşi de sürgüne zorlanmıştı, fakat ülkesine döndüğü zaman, kendisini kaçak durumuna zorlayan Bin Ali'nin peşinden koşmayacak veya koşamayacaktı. 

Arkasından İmam'a ve İslami İran'daki Müslümanlara dayatılan sekiz yıllık saldırganlık savaşı geldi. Liderlik, bu zorlu zamanlarda eğilmedi. Yukarıda bahsedilen ülkelerden birine böyle bir savaşın dayatıldığını düşünün; sonuna kadar savaşacak tahammülleri olur muydu? Uzun ve öğütücü bir savaştan gelen keder ve sıkıntılara dayanmayı sağlayacak halk desteğini bulurlar mıydı? Görünenlerden hareketle, bundan ciddi şüphelerimiz var. Mısır (İslami) liderliği, tam da böyle bir savaştan kaçınmak için haklı ve zorunlu olanı yapmıyor – Siyonist İsrail'le diplomatik ilişkileri kesmiyor. Burada bunu söylüyoruz: İmam Humeyni'nin İslami liderliği haklı ve zorunlu olanı, sonucu ne olursa olsun yapıyordu; İhvan'ın “İslami” liderliği ise sonuçlardan korktuğu için haklı ve zorunlu olanı yapmıyor. Tevekkül kavramı Kahire ve Tunus'taki kardeşlerimize yabancı gibi görünüyor. 

İmam Humeyni, her şeyi olduğu gibi söylerdi. Washington rejimini “Şeytan-i bozorg” (Büyük Şeytan) olarak tanımlarken lafı dolandırmadan konuşuyordu. İmam Humeyni ile Muhammed Mursi'nin Avrupa-Amerikan basınına verdiği röportajları karşılaştırın. Avrupa-Amerikan basınından muhabirler İmam'la bir röportaj yapabilmek için kapışırlardı. Fakat Mısır ve Tunus'ta düzinelerce röportaj veriliyor. 

İmam Humeyni, yabancı muhabirlerde gerilmeye neden olurdu. Fakat Muhammed Mursi kendisiyle yapılan röportajlarda ABD'deki yıllarından ve Maymunlar Cehennemi filmi hakkındaki fikirlerinden bahsediyor; Şeyh Reşid el Gannuşi ise dürüstçe, kendisinin bir Humeyni olmadığını söylüyor. Teşekkürler — her şeyi söylediniz. Bu arada, Tunus'ta iktidar koltuğuna oturduktan sonra kaç defa Washington, DC'ye geldiniz? Biz hesabı kaçırdık. 

Popülerlik tabanı Müslümanların kalpleri ve beklentileri olan bir imam — İmam Humeyni — ile, bir İmam ve bir Ümmet arasında gerçekleşen İslami Uyanış'ı boğmak için Suudi Arabistan, Katar vb. gibi temsilcileri üzerinden ifa edilen bir Amerikan-İsrail planını izleyen liderler arasında ne kadar çok fark var!

 “Ve onların içinden, sabrettikleri için, emrimizle insanları doğru yola götürecek önderler kıldık ve onlar, ayetlerimizi yakinen biliyor, iyiden iyiye inanıyorlardı…” (Secde:24)

 medyasafak.com

 

 

İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejad, ülkenin uzay sahasından geçen nesneleri izleme merkezinin açılışına katıldı. İstasyon, başkent Tahran’ın 200 kilometre güneyindeki Delican kentinde bulunuyor.

İran’ın ilk uzay gözetleme üssü Cumhurbaşkanı Ahmedinejad ve Savunma Bakanı General Ahmet vahidi’nin katıldığı törenle Merkezi eyaletin Casb bölgesinde hizmete girdi.

Uzay gözetleme üssünün görevi, atmosferin dışında seyreden her türlü uzay aracını gözetlemek olduğu belirtildi.

İran’ın ilk uzay gözetleme üssü İranlı uzmanlar tarafından tasarlanarak inşa edildi.

Cumhurbaşkanı Ahmedinejad açılış töreninin ardından üssün çeşitli bölümlerini gezdi.

Uzay gözetleme üssü, unutulmaz bir hamasettir

 

Savunma Bakanı General Ahmet Vahidi, İran’ın ilk uzay gözetleme üssünün uzay bilimleri ve teknolojileri alanında unutulmaz bir hamaset olduğunu vurguladı.

İran’ın ilk uzay gözetleme üssünün hizmete girmesi dolaysıyla düzenlenen törenin kulisinde gazetecilere konuşan General Vahidi, siyasi hamaset ve iktisadi hamaset olarak adlandırılan bu yılda üssün hizmete girmesi, İran için yeni bir onur ve izzet kaynağı olduğunu belirtti.

Üssün tamamen İranlı uzmanların emeği ile tasarlanıp inşa edildiğini belirten General Vahidi, hava uzay alanında yakında yeni projelerin hizmete gireceğini müjdeledi.

General Vahidi, uzay gözetleme üssü sayesinde İran’ın semalarında seyreden her türlü uzay aracı rasat edileceğini vurguladı.

İran, eylül ayında SharifSat uydusunu uzaya göndermeyi planlıyor.

 

 

 

The Nation'dan James Harkin, 1 sene sonra Halep'teki şeriatçı militanlarla tekrar mülakat yaptı. Türkiye'deki bir "mülteci" kampında ailesiyle birlikte kalan Abdül Kerim isimli biriyle görüşen Harkin, Kerim'in önerisiyle Halep'te Suriye ordusuna karşı savaşan oğlunun "cephede" ziyaret etmeye gitti.

Halep'ten önce Azaz'dan geçen Harkin, buradaki kontrol noktalarında Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile Nusra Cephesi'nin birbirinden ayırt edilebilmesinin mümkün olmadığını söylerken, 1 yıl öncesine göre dikkat çekici bir gelişmeye de işaret ediyor: Daha önce "muhalifler" tarafından kurulan bir "tugay"ın ismi, sömürgecilik karşıtı Arap mücadelesinin kahramanlarından Ömer el-Muhtar iken, şimdiki isim Peygamber Muhammed'in yakınlarından Ebu Eyüb el-Ensari olmuş.

'Daha dindarız'

Halep duvarlarında "Rusya düşmanımızdır" yazılamaları bulunduğunu söyleyen Harkin, Mülhem isimli bir militana geçen seneye göre daha dindar olup olmadığını soruyor ve "Ölüme yakın olduğumuz için hepimiz daha inançlıyız" devabını alıyor.

Halep'i gerçekten alabilecekleri duruma gelmeden muhaliflerin saldırmaması gerektiğini söyleyen Mülhem, "Rüya bitti. Artık kimse Suriye'nin geleceğini düşünmüyor. Tek istediğimiz, bedeli ne olursa olsun, bu rejimi bitirmek" dedi.

Mülhem'e Nusra Cephesi ile ilgili de soru soran Harkin, şu cevabı alıyor:

"İnançlarına saygı duyuyorum. Mesela ben de onların yanındayken sigara içmiyorum. Onların çoğu radikal değiller ve liderlerinin söylediklerine katılmıyorlar; sadece rejime karşı savaşmak istiyorlar. Alevileri veya Şiileri sevmiyorlar, ancak Hıristiyanlar umurlarında değil. Ve ölümden korkmadıkları için iyi savaşçılar ve çok popülerler. Onlarla görüştük ve beraber çalışmak hakkında konuştuk."

Aleviler ve Şiiler düşman

Harkin, geçen sene yaptığı görüşmelerde "muhaliflerin" nefretinin Alevileri yönelik olduğunu, ancak şu anda hem Alevilerin hem de Şiilerin aynı nefretten nasiplerini aldıklarını söylüyor.

Harkin, bir militana bütün Şiileri mi, yoksa "Şebbiha"ları mı sevmediklerini soruyor ve şu cevabı alıyor:

"Hiçbir Şii'yi sevmiyoruz. Çünkü hepsi bizi öldürüyor. Peygamberimiz hakkında kötü şeyler söylüyorlar. Suriye ordusundan birisini öldürdüğüm zaman üzülüyorum. Fakat Şiileri veya Alevileri öldürmekten zevk alıyorum."

'Azıcık' işkence

Harkin, ÖSO tarafından rehin alınan ve katliam suçunu "itiraf" ettiği söylenen bir adamla karşılaşıyor. ÖSO militanına bu adama işkence edip etmediklerini soran gazeteci, "Birazcık" yanıtını alıyor.

Sol

 

Pazar, 09 Haziran 2013 06:08

Bakara Suresi’nin Tefsiri (10 - 25)

فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ فَزَادَهُمُ اللّهُ مَرَضاً وَلَهُم عَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ

10- “Kalplerinde hastalık vardır, Allah hastalıklarını artırmıştır. Yalan söyledikleri için onlara elem verici azap vardır. ”

Tefsir

Münafıkların sürekli artan hastalığı, “Neden onlar başarılı oldular?” diye Müslümanlara karşı duydukları hasetten ya da münafıkça sırlarının ifşa edilmesindendir. Onların hikayesi su deposuna düşen, kötü kokan bir leşe benzemektedir. İçine ne kadar su girerse pisliği o kadar yayılır ve kokusu o kadar artar. Nifak, bir leş gibidir; eğer insanın ruh ve kalbinde yer ederse Allah’tan inen her hükme karşı gerçek anlamda teslim olacağına, riyakarlığa baş vurur ve nifakı hususunda bir adım ileri gider. Bu hasta ruh tüm düşünce ve amellerine riya bulaştırır ve bu bir tür hastalığın artmasıdır.

  

Mesajlar ve Nükteler

1- Nifak ruhi bir hastalıktır ve münafık hastadır. Hasta ne ölü ne de sağlam olduğu gibi, münafık da ne mümindir ve ne de kafir.

2- Nifakın kansere benzer bir gelişimi vardır. [1]

3- Yalancılık münafıkların yaygın özelliklerinden biridir.

4- “Allah hastalıklarını arttırır. ” cümlesi beddua cümlesi de olabilir. Yani, “Allah onların hastalıklarını arttırsın. ” Tıpkı, “Allah onları öldürsün” gibi.

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ لاَ تُفْسِدُواْ فِي الأَرْضِ قَالُواْ إِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ

11. “Kendilerine: “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” dendiği zaman, “Bizler sadece islah edicileriz” derler. ”

Mesajlar ve Nükteler

1- Münafıklar sadece kendilerini reformcu/ıslahçı olarak tanıtmaktadırlar.

2- Yersiz yere kendilerini överek halkı kandırmak ve yaptıkları kötülükleri tevil etmek istemektedirler.

3- Münafık, bin bir suratlılığını kurnazlık, halkı idare ve reformculuk olarak kabul etmektedir.

4- Nifak; fesat ve fitne sebebidir.

5- Münafık gerçi öğüt ve nasihat kabul eden birisi değildir; ama yine de onlarla konuşmak ve kötülüklerden sakındırmak gerekir. “kendilerine söylendiğinde”

أَلا إِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلَـكِن لاَّ يَشْعُرُونَ

12- “İyi bilin ki, asıl fesat çıkaranlar kendileridir, lakin farkında değillerdir. ”

Tefsir

Kur’an ayetleri hakkında kısaca yapılacak bir araştırmada açıkça görülecektir ki nifak sıfatı, münafık şahsın ruh ve davranışlarında, kendisini dünya ve ahirette azaba düçar kılacak kötü birtakım etkiler yaratmaktadır. Kur’an onlar hakkında şu tespitlerde bulunuyor:

· Onlar gerçek şuursuzluğa düçar olmaktadır. [2]

· Onlar düşünmezler ve anlamazlar. [3]

· Onlar şaşkınlık içinde bocalarlar. [4]

· Attıkları yalanlar sebebiyle [5] küfürlerinde sabitleşir [6] ve hidayeti bulamazlar. [7]

· Kalbi inançları olmadığı için dehşet ve ıstırap içinde yaşarlar [8] ve elim bir azaba düçar olurlar. [9]

Mesajlar ve Nükteler

1- Münafıkların kibirli hayalcilikleri ve yüksekten uçuşları kırılmalıdır. “Asıl fesat çıkaranlar onlardır. ”

2- Müslümanlar münafıkların aldatıcı sloganlarına ve yalancı oyunlarına kanmamalıdır. “İyi bilin ki”

3- Hayat hak yolunda olmazsa bilinçsizliktir.

4- Münafıklar her zaman fesat çıkarırlar. “Fesat çıkaranlar”

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ آمِنُواْ كَمَا آمَنَ النَّاسُ قَالُواْ أَنُؤْمِنُ كَمَا آمَنَ السُّفَهَاء أَلا إِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَاء وَلَـكِن لاَّ يَعْلَمُونَ

13- “Onlara “İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin” denilince de, “Beyinsizlerin iman ettiği gibi mi iman edelim?”derler; iyi bilin ki asıl beyinsizler kendileridir, fakat bilmezler. ”

Mesajlar ve Nükteler

1- Münafıkların metotlarından biri Müminleri aşağılamaktır. “Beyinsizlerin iman ettiği gibi mi?”

2- Münafıklara göre iman sahibi olmak ve Allah’a teslim olmak beyinsizliktir.

3- Kur’an kültüründe ise hakka teslim olmamak beyinsizliktir. “asıl beyinsizler kendileridir”ü

4- Münafıkların mütekebbir gururları kırılmalı ve onlara aynıyla mukabelede bulunulmalıdır. “İyi bilin ki asıl beyinsizler kendileridir”

5- Her derdin en acısı ve kötüsü o derdi tanımamaktır. “fakat bilmezler”

6- Müslüman akıllı olmalı ve zahiri oyunlara kanmamalıdır. “İyi bilin ki onlar”

7- Allah’ın velilerinin daveti ve irşadı münafıklara etki etmemektedir. “... gibi mi iman edelim?”

8- Münafıklar kendilerin üstün görmekte ve kendilerine ayrıcalık istemektedirler. “... gibi mi iman edelim”

9- İslam toplumu için münafıkların yalancı yüzünü ifşa etmek zaruridir. “Beyinsizler kendileridir. ”

10- Müminlerin aydınlatıcı ve tebliğ metotları güçlü olmalıdır. “İyi bilin ki şüphesiz onlar, ancak onlar... ”

وَإِذَا لَقُواْ الَّذِينَ آمَنُواْ قَالُواْ آمَنَّا وَإِذَا خَلَوْاْ إِلَى شَيَاطِينِهِمْ قَالُواْ إِنَّا مَعَكْمْ إِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِؤُونَ

14- “İman edenlere rastladıkları zaman, “iman ettik” derler, şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında, “Biz şüphesiz sizinleyiz, onlarla sadece alay etmekteyiz” derler. ”

Mesajlar ve Nükteler

1- Münafıklar ikiyüzlüdür. Müminlerle karşılaşınca iman ettiklerini söylerler, ama ele-başlarıyla ve aynı düşüncedeki insanlarla karşılaşınca kendi gerçek inançlarını ortaya vururlar. Ne şişi yakarlar, ne de kebabı.

2- Münafıkların müminlerle ilişkisi açıktır. Ama kafirlerle ve ele-başlarıyla görüşmeleri gizlidir. Doğruluk cesaretine bile sahip değillerdir.

3- Münafıkların dostları şeytan sıfatlı kimselerdir. [10] “Şeytanlarıyla”

4- Münafıklar Müminlerden korkarlar. Bu yüzden de birbirleriyle veya kafirlerle ilişkilerini gizlice gerçekleştirirler. “Baş başa kalınca”

5- Her iman izharında bulunanlara kesin inanmamak gerekir. İslami harekete sızmaya çalışan ajanlara dikkat etmek gerekir.

6- Münafıkların iman iddiası geçicidir. Ama küfürleri sabit ve değişmezdir. (İmanları geçiciliğe delalet eden fiil cümlesi ile beyan edilmişken, küfürleri devamlılığa delalet eden isim cümlesiyle ifade edilmektedir. )

7- Kafirler ve münafıklar birbiriyle örgütsel bir ilişki içindedirler. Münafıklar kafirlerden düşünsel planda çizgi almakta, metot öğrenmektedirler. “Şeytanlarıyla baş başa kalınca”

8- Münafıklar müminlerle konuşmalarını ve ilişkilerini alay kabul etmektedirler.

9- Münafıklar ve kafirler sadece aynı düşünceyi paylaşmakla kalmayıp birbirlerine işlerinde yardımcı da olmaktadırlar. “şüphesiz ki biz sizinleyiz. ”

اللّهُ يَسْتَهْزِىءُ بِهِمْ وَيَمُدُّهُمْ فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ

15- “Allah da onlarla alay eder ve şaşkınlık içinde bocalayıp dursunlar diye onlara taşkınlıklarında mühlet verir”

Tefsir

İmam Rıza (a.s) şöyle buyuruyor: “Allah hile, aldatma ve istihza ehli değildir. Ama onların hile ve istihzasını cezasını vermektedir. ” [11] Nitekim Kur’an da şöyle buyuruyor: “O, sapanları taşkınlıkları içinde bocalayıp dururlarken bırakır. ” [12]

Münafıkların duçar kaldığı taş kalplilik, şeytanın hakimiyeti ve vesvesesi, günah arzusu, ibadete isteksizlik, kötü insanlarla birliktelik ve işbirliği, dünya meşguliyeti ve Hak’tan gafletten daha zor ve çetin bir ceza düşünülebilir mi?!

Mesajlar ve Nükteler

1- Cezalar günahlarla uyumludur. “Biz sadece alay etmekteyiz. ” ayetine karşılık, “Allah da onlarla alay eder. ” buyrulmaktadır.

2- Münafıklar iki türlü davranmaktadırlar, onlara da iki türlü davranılmaktadır. Dünyada Müslümanların hükmüne tabidirler, ama kıyamette kafirlerin cezasını göreceklerdir.

3- Allah’ın mühlet vermesinden ve fazla ihsanından dolayı gururlanmamak ve azmamak gerekir.

4- İsyan ve dik kafalılık insanın bu niteliklerinde bocalaması için kendisine adeta ortam hazırlamaktadır. “şaşkınlık içinde bocalayıp dursunlar diye onlara taşkınlıklarında mühlet verir”

5- Allah münafıklar karşısında müminlere destek vermektedir. Münafıklar hayallerince müminlerle alay etse de Allah müminleri himaye etmekte ve onları aynıyla cezalandırmaktadır.

أُوْلَـئِكَ الَّذِينَ اشْتَرُوُاْ الضَّلاَلَةَ بِالْهُدَى فَمَا رَبِحَت تِّجَارَتُهُمْ وَمَا كَانُواْ مُهْتَدِينَ

16- “Onlar, hidayet yerine dalaleti aldılar da alışverişleri kar getirmedi; hidayeti de bulamamışlardır. ”

Tefsir

Münafıkların kaybedecekleri bir hidayeti olmadığı halde onu dalaletle değiştirdiklerinin beyanından maksat belki de hidayetin nedenlerini ve ortamını da kaybetmiş olmalarıdır. Nitekim bir ayette şöyle buyrulmaktadır: “şüphesiz ki imanı verip küfrü alanlar”[13] Hakeza “ahiret karşılığında dünya hayatını satın alan kimseler” [14] Hakeza “mağfiret yerine azabı alanlardır. [15] Yani iman kabiliyeti ve mağfiret mükafatını kendi kötü amelleriyle yok etmektedirler.

“Sonunda ilahi nur duman oldu

Hakk’ı arayan fıtratı Nemrud oldu. ”

Mesajlar ve Nükteler

1- Müminin akibeti, “Rablerinden bir hidayet üzeredirler” gerçeğidir, münafıkların akibeti ise “Onlar hidayete ulaşamazlar. ” hakikatidir.

2- İnsan özgür ve seçicidir. Çünkü muamele ve ticaret yapmaktadır.

3- Dünya bir pazardır, insanlar ise tüccardır. Satılan ve muamele edilen şey ise amellerimiz ve tercihlerimizdir. [16]

مَثَلُهُمْ كَمَثَلِ الَّذِي اسْتَوْقَدَ نَاراً فَلَمَّا أَضَاءتْ مَا حَوْلَهُ ذَهَبَ اللّهُ بِنُورِهِمْ وَتَرَكَهُمْ فِي ظُلُمَاتٍ لاَّ يُبْصِرُونَ

17- “Onlar, ateş yakan kimseye benzer; ateş etraflarını aydınlatınca Allah nurlarını yok eder, onları karanlıklar içinde terk eder de (hiçbir şeyi) göremezler”

Tefsir

Bu ayet, ruh ve haletleri teşbih makamındadır. Münafıklar ateş yakıyorlar, ama Allah ışıklarını söndürüyor ve onlar için duman, kül ve karanlıklar bırakıyor.

Mesajlar ve Nükteler

1- Münafıkların programları ve planları yarıda kalmaktadır. “Allah nurlarını giderir. ”

2- Münafıkların geleceği ve akıbeti karanlıktır. “Karanlıklarda”

3- Münafıkların muhatabı Allah’tır. “Allah nurlarını giderir. ”

4- Münafıklar ıstırap ve dehşet içindedirler. Karar alma durumlarında da şaşkınlık içinde bocalamaktadırlar. “Karanlıklar içinde (hiçbir şeyi) göremezler”

5- İslam nur, küfür ise karanlıktır.

6- Münafık aydınlanmak için ateşten istifade eder ki bu ateşin de kül, duman ve yakıcılığı vardır.

7- Bir nurdan nasiplenmeyenler çeşitli karanlıklarda kalırlar. (Nur kelimesi tekildir. Ama “zulumat” kelimesi ise çoğuldur. )

8- İslam’ın nuru alemi kuşatmıştır. Ama münafıkların, gölgesinde İslam izharında bulundukları nurun sahası dardır “etraflarını” ve aydınlığı geçicidir.

صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَرْجِعُونَ

18- “Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, bu yüzden (hatalarından) dönmezler. ”

Tefsir

Bunlar adeta, özürlü olmalarının gereklerini bizzat hazırlayan doğuştan özürlüler gibidirler. Onlar bilgi ve tanımanın yol ve araçlarını kaybetmişlerdir. Bu surede münafıklar hakkında, “Farkında değillerdir, bilincinde değillerdir, bilmezler, görmezler, bocalarlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, dönmezler... ” gibi tabirler kullanılmaktadır.

Ayrıca bilmek gerekir ki bakmak görmekten ayrı bir şeydir. Nitekim Kur’an şöyle buyurmaktadır: “Sana baktıklarını görürsün”[17]

Mesajlar ve Nükteler

1- Nifak insanı ilahi marifet ve gerçekleri derkten alıkoymaktadır.

2- Hak yolda ilahi nimetlerden nasiplenmeyenler o nimetlere sahip olmayanlar gibidir. “sağırdırlar, dilsizdirler”

3- Münafıklar inatçı ve bağnazdırlar. “dönmezler”

4- Kendi yüzlerine bilgi ve marifet yollarını kapamışlardır. Dil, kulak ve gözlerinden istifade edememektedirler.

5- Bilgi ve marifet imkanlarından hakkıyla istifade edememek insanlığın ölümüyle eşittir. [18]

6- Dünyadaki bu körlük sağırlık ve dilsizliğin cezası ahiretteki körlük sağırlık ve dilsizliktir. [19]

أَوْ كَصَيِّبٍ مِّنَ السَّمَاء فِيهِ ظُلُمَاتٌ وَرَعْدٌ وَبَرْقٌ يَجْعَلُونَ أَصْابِعَهُمْ فِي آذَانِهِم مِّنَ الصَّوَاعِقِ حَذَرَ الْمَوْتِ واللّهُ مُحِيطٌ بِالْكافِرِينَ

19- “Veya (onlar) karanlıklarda, gök gürlemeleri ve şimşek arasında gökten boşanan sağanağa tutulup, yıldırımlardan ölüm korkusu ile parmaklarını kulaklarına tıkayan kimseye benzer. şüphesiz Allah kafirleri çepeçevre kuşatmıştır. ”

Tefsir

Allah münafıkları, sahip oldukları ruhsal haletleri hasebiyle sağanak yağmura, gece karanlığına, gök gürlemesine, yıldırımlara ve ölüm korkusuna duçar olan yağmur altındaki kimseye benzetmektedir. Bu kimsenin ne yağmurdan sığınacağı bir sığınağı, ne karanlıklardan kurtulacağı bir ışığı, ne gök gürlemesinden uzak kalacağı bir kulağı ve ne de ölüm düşüncesinden huzura kavuşacağı bir ruhu vardır.

Mesajlar ve Nükteler

1- Münafıklar problemler ve endişeler içindedirler. Bu dünyada da en büyük endişelere rezaletlere ve zilletlere düçardırlar.

2- Münafıklar binbir suratlarıyla her şeye sahip olmak isterler. Ama sonunda bütün hayırlardan mahrum kalırlar.

3- Münafıklar ölümden korkarlar, “Ölüm korkusuyla”

4- Allah onları çepeçevre kuşatmıştır. Her an istediğinde ayetler nazil buyurarak onların sırlarını ve komplolarını ifşa etmektedir.

5- Nifakın akıbeti küfürdür. ”Allah kafirleri çepeçevre kuşatmıştır. ”[20]

يَكَادُ الْبَرْقُ يَخْطَفُ أَبْصَارَهُمْ كُلَّمَا أَضَاء لَهُم مَّشَوْاْ فِيهِ وَإِذَا أَظْلَمَ عَلَيْهِمْ قَامُواْ وَلَوْ شَاء اللّهُ لَذَهَبَ بِسَمْعِهِمْ وَأَبْصَارِهِمْ إِنَّ اللَّه عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

20- “Şimşeğin çakması neredeyse gözlerini alır; onları aydınlattıkça ışığında yürürler ve üzerlerine karanlık basınca durakalırlar. Allah dileseydi işitme ve görmelerini giderirdi. Doğrusu Allah her şeye Kadir'dir. ”

Tefsir

Münafıkların nurani delilleri ve ilahi ayetlerin nurunu görme güçleri yoktur. Gece karanlığında çöllerde yürüyen bir yolcu gibi şimşekler çakınca gözlerini kapamakta ve yürüyememektedirler. Münafıklar İslam toplumunda bazen birkaç adım ilerlese de ortaya çıkan olaylar karşısında durmakta, gerilemektedirler. Onlar batını fıtrat nurlarını söndürmüşlerdir ve dış güçlerden bir ışık beklemektedirler.

Mesajlar ve Nükteler

1- Münafıklar şaşkınlık ve hayret içindedirler. “durakalırlar”

2- Münafıkların hareketi başkalarının ışığı sayesindedir. “Onları aydınlattıkça”

3- Münafıklar yaptıkları sebebiyle her an Allah’ın gazabına uğrayabilirler. “Allah dilerse”

4- Allah’ın sünneti herkese özgürlük verme temeline dayalıdır. Aksi taktirde Allah onları kör ve sağır kılardı. “İşitme ve görmelerini giderirdi. ”

يَا أَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

21- “Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb’inize ibadet ediniz; umulur ki takva sahibi olursunuz. ”

Tefsir

Kanun kitaplarında kanun maddelerinin külliyatı/tümelleri hitapsız beyan edilmektedir. Ama Kur’an insanların ruh ve duygularıyla ilgilendiğinden kanunlarını beyan ederken hitap etmektedir. Kur’an hitaplarının seyri ve gelişimi farklıdır. [21]

Bu ve sonraki birkaç ayette de tevhit nübüvvet ve ahiret konuları ele alınmaktadır.

Mesajlar ve Nükteler

1- peygamberlerin daveti geneldir. Yani küfür, nifak ve gruplaşmayı bir yana bırakarak hepsini Allah yoluna davet etmektedir. “Ey insanlar”

2- İbadet felsefesi ve delillerinden biri de velinimete şükürdür. “Sizi yaratan Rabbinize ibadet ediniz”

3- Nimetlerin en büyüğü ve ilki yaratılış nimetidir. Bütün insanlara edilen ilk emir de kulluk ve ibadettir. “Sizi yaratan Rabbinize ibadet ediniz”[22]

4- İbadet takvanın nedenidir. Eğer bir ibadet bizde takvayı vücuda getirmezse ibadet değildir. “İbadet edin…umulur ki takva sahibi olursunuz. ”

5- Atalarınızın putperestliği ve sapıklıkları sizleri Allah’a ibadetten alıkoymamalıdır. Onlar da Allah’ın yaratıklarıdır. “ve sizden öncekileri”

6- İnsan ve evrenin yaratılış hedefi insanların tekamülüdür. Yani yaratılışın hedefi insanların nasiplenmesidir. [23] İnsanların yaratılış hedefi de ibadettir. [24] İbadetin hedefi ise takvadır. [25] Takvanın hedefi de kurtuluştur. [26]

7- İbadetlerinizle gururlanmayınız, onlara güvenmeyiniz, umulur ki muttaki olursunuz. “umulur ki takva sahibi olursunuz. ”

الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الأَرْضَ فِرَاشاً وَالسَّمَاء بِنَاء وَأَنزَلَ مِنَ السَّمَاء مَاء فَأَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقاً لَّكُمْ فَلاَ تَجْعَلُواْ لِلّهِ أَندَاداً وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ

22- “O, yeryüzünü size bir döşek ve göğü de bir bina kıldı. Gökten su indirip onunla size rızık olmak üzere ürünler meydana getirdi. O halde Allah'a eş koşmayın. Halbuki siz de biliyorsunuz (ki onlar ne sizi yaratmış ve ne de sizlere rızık vermektedir. )”

Tefsir

Allah bu ayette her biri diğer bir çok nimetin kaynağı olan çeşitli nimetlere işaret etmektedir. Örneğin yer yüzünün döşek kılınması, diğer bir çok nimetin özetidir. (Yeryüzünün sertliği veya yumuşaklığı güneşten uzaklığı, havanın sıcaklık derecesi nehirler, vadiler, dağlar, bitkiler ve çeşitli hareket biçimleri yeryüzünün döşek kılınmasını temin etmiştir. ) Kur’an’da yeryüzü için çeşitli tabirler kullanılmıştır. Yeryüzü hem beşiktir, hem ram ve itaatkardır ve hem de kuşatıcıdır…

Mesajlar ve Nükteler

1- İlahi nimetleri zikretmek en iyi tanrıbilim yollarından ve ibadete davet metotlarından biridir.

2- En iyi istidlal metodu el altındaki nimetler ve hissedilir şeylerden istifade etmektir.

3- Yaratılış aleminde tam bir uyum göze çarpmaktadır. Yeryüzü gökler, yağmur, bitkiler, meyveler ve insanlar arasında tam bir uyum vardır. (Uyum ve düzen delili)

4- Yaratıkların her biri belli bir hedef için yaratılmıştır. “Sizler için rızık çıkardı. ”

Yağmurun hedefi meyvelerin yetişmesidir. Meyvelerin yetişme hedefi ise insanın rızıklandırılmasıdır. (hedef delili)

5- Bütün alem insan için yaratılmıştır, ama insan Allah içindir. “Sizleri yaratan Rabb’inize ibadet edin.”

6- Yaratılış aleminde görülen uyum ve düzen tevhit göstergesidir. O halde siz de muvahhid olmalısınız. “Allah’a eşler koşmayın”

7- Allah’a tapmanın (Teizm’in) kökleri her insanın fıtrat ve vicdanındadır. “siz de biliyorsunuz”

8- Siz vicdanen biliyorsunuz ki Allah için koştuğunuz ortakların hiçbir gücü yoktur. Yaratıcı güce sahip olan birisi bu güce sahip olmayan biri gibi olabilir mi? “siz de biliyorsunuz”

9- Yağmur ve yeryüzü birer araçtır. Bitkilerin ve meyvelerin yeşermesi Allah’ın elindedir. “ürünler meydana getirdi. ”

وَإِن كُنتُمْ فِي رَيْبٍ مِّمَّا نَزَّلْنَا عَلَى عَبْدِنَا فَأْتُواْ بِسُورَةٍ مِّن مِّثْلِهِ وَادْعُواْ شُهَدَاءكُم مِّن دُونِ اللّهِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ

23- “Kulumuza indirdiğimizden suizanla karışık şüphe ediyorsanız, siz de onun benzeri bir sure getirin; eğer doğru sözlü iseniz Allah'tan başka, şahitlerinizi de (yardıma) çağırın. ”

Tefsir

Kur’an’da Allah defalarca İslam düşmanlarını savaşa çağırmıştır ki eğer bu kitabı ilahi kabul etmiyor ve beşeri bir kitap sayıyorsanız, o zaman bunca savaş veya cizye ödeme yerine İslam'ın sesini kısmak içi Kur’an’ın benzeri bir kitap getirin.

Allah peygamber ve kitabının hakkaniyetini ispat etmek için bir benzerini getirme hususunda sürekli indirim yapmıştır. Örneğin önce şöyle buyurmaktadır: “Kur’an gibi bir kitap getirin” sonra başka bir yerde şöyle buyurmaktadır: “On sure” Bir başka yerde ise şöyle buyurmaktadır: “Bir sure” Ayrıca da şöyle buyurmaktadır: “Bu iş için dünyanın dört bir yanındaki bütün güçleri, dostlarınızı ve ortaklarınızı da çağırabilirsiniz. ” Ama muhalifler el ele verdilerse de Kur’an’ın bir benzerini getiremediler.

Mesajlar ve Nükteler

1- Vahyi algılamanın şartı Allah’a kulluktur. “Kulumuza indirdik. ”

2- Kur’an delil ve hüccet kitabıdır. Şek ve vesveseye geçit vermemektedir.

3- peygamberlerin mucizesi olmalıdır ve Kur’an Hz. Muhammed (s.a.a)’in mucizesidir.

4- Ebedi din; her insanın, her zaman ve mekanda şüpheye düştüğünde bizzat deneyebileceği ebedi bir mucize sahibi olmalıdır.

5- Kur’an’ın hakkaniyeti hususunda o kadar büyük bir yakin vardır ki eğer Kur’an’ın benzeri bir tek sure dahi getirilecek olursa bütün Kur’an yerine kabul edilecektir. “Bir tek sure”

6- En iyi hüküm veren hakem, vicdanlar ve tarihtir. Biz ise sizi hakem kılıyoruz. “getirin”

7- İnsanların kalbinden, özellikle de itikadi meselelerde her türlü şek ve şüpheyi gidermek gerekir. “suizanla karışık şüphe ediyorsanız”

فَإِن لَّمْ تَفْعَلُواْ وَلَن تَفْعَلُواْ فَاتَّقُواْ النَّارَ الَّتِي وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ

24- “Yapamazsanız, ki yapamayacaksınız, o halde, kafirler için hazırlanan ve yakıtı insanlarla taş olan ateşten sakının. ”

Tefsir

Enbiya suresinde şöyle buyurulmaktadır: “Siz ve Allah'tan başka taptıklarınız, cehennemin yakıtısınız” [27]

Dolayısıyla ayetteki taşlardan maksat tapılan putlardır. Böylece onlar bilsinler ve gözleriyle görsünler ki o putlar hiçbir şey yapabilme gücüne sahip değillerdir ve suç dosyasındaki kanlı bıçak gibi, bu taşlar/putlar da onların suç ve günah senedidir.

Mesajlar ve Nükteler

1- Hedefe yakin ve kesin inanç da rehberliğin temellerinden biridir. “yapamayacaksınız, ”

2- Şimdi acizlik içinde kaldığınız için de hakka teslim olunuz. “Yapamayacaksınız, o halde sakının”

3- Lâkayt ve kafir insan taş gibidir.

4- Günahkar insanın batini pislikleri kıyamette tecessüm edecek ve yakıcı bir ateşe dönüşecektir.

5- Küfür ve inat Allah’ın halifesi olan layık insanı cehennem odununa/yakıtına dönüştürmektedir.

6- Kur’an gelecekten ve gaybten haber vermektedir. “ve yapamayacaksınız”

7- Cehennem şuanda mevcuttur. “Kafirler için hazırlanmış”

وَبَشِّرِ الَّذِين آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ كُلَّمَا رُزِقُواْ مِنْهَا مِن ثَمَرَةٍ رِّزْقاً قَالُواْ هَـذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِن قَبْلُ وَأُتُواْ بِهِ مُتَشَابِهاً وَلَهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

25- “İman edenler ve salih işler yapanlara, kendilerine altlarından ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele. Onlara buranın bir ürünü rızık olarak verildiğinde, “Bu daha önce de rızıklandığımızdandır” (ama bunlar ne kadar da güzel ve iyidir. ) derler. Kendilerine getirilen meyveler (güzellik ve iyilik açısından) hep birbirine benzer. Onlara orada tertemiz eşler vardır ve orada temelli kalırlar. ”

Mesajlar ve Nükteler

1- (Önceki ayetteki) ihtar ve uyarıyla birlikte verilen müjdeler terbiye metodlarından biridir.

2- Kalbi iman salih amelle içice olmalıdır.

3- Bütün salih ve iyi işler etkilidir; sadece bazıları değil. “Salihat”

4- Salih ameller imandan kaynaklanmalıdır; şahsi temayüller ve toplumsal cazibelerden değil.

5- Mümin bir insanın bu dünyada helal ve harama riayet ettiği için çektiği yoksunluklar ahirette telafi edilecektir.

6- Biz bu dünyada ya nimetlere ulaşma düşüncesindeyiz veya onlardan ayrı düşme endişesindeyiz. Ama ahirette bu endişe yoktur. “Orada temelli kalacaklardır. ”

7- Nimetlerin geçmişini bilmek, mutluluk lezzetini artırmaktadır. [28] “Önceden rızıklandığımızdandır. ”

8- Cennetteki kadınlar da tertemizdir. [29]

Ayetullah Muhsin Kıraati

ABNA.İR

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kur’an’da bir çok ayette ilim, hidayet ve iman gibi özelliklerin gelişim ve artış kaydettiği beyan edilmiştir: “ilmimi artır”(Taha suresi, 114), “İmanımızı artır”(Enfal suresi, 2. ayet), “doğruluklarını artırır” (Muhammed suresi, 17. ayet).

Hakeza pislik, nefret, korku, ve ziyan gibi kötü sıfat ve hastalıkların da artış kaydettiği belirtilmiştir: “Pisliklerine pislik katmıştır” (Tevbe suresi, 125. ayet), “Onların nefretini artırır. ” (Furkan suresi, 60. ayet), “Size bozgunculuktan başka bir katkıları olmazdı” (Tevbe suresi, 47. ayet), “O, zalimlerin ise sadece kaybını artırır. ” (İsra suresi, 82. ayet)

Bu ayetlere teveccüh edildiğinde her iki hayır ve şer grubuna da mühlet ve özgürlük vermenin Allah’ın sünneti olduğu anlaşılmaktadır. “Onların ve bunların her birine Rabbinin nimetinden ulaştırırız. ”(İsra suresi, 20. ayet)

[2] “Farkında değillerdir”, “Asıl akılsızlar onlardır. ” (Bakara suresi, 12-13. ayet)

[3] “Anlamazlar”, “Bilmezler” (Bakara suresi, 13. ayet ve Tevbe suresi, 87. ayet)

[4] “şaşkınlık içinde bocalarlar”, “görmezler” (Bakara suresi, 15-17. ayet)

[5] “Yalanladıkları için” (Bakara suresi, 10. ayet)

[6] “Küfrettikleri için” (En’am suresi, 170. ayet)

[7] “Onlar hidayete erişemezler” (Bakara suresi, 16. ayet)

[8] “Ölüm korkusuyla” (Bakara suresi, 19. ayet)

[9] “Onlar için elim bir azap vardır. ” (Bakara suresi, 10. ayet)

[10] Kur’an kültüründe sapıklığı ilka ve telkin edenlere şeytan denmektedir.

[11] Tefsir-u Nur’is-Sekaleyn c. 1 s. 30

[12] A’raf suresi, 186. ayet

[13] Al-i İmran suresi, 177. ayet

[14] Bakara suresi, 86. ayet

[15] Bakara suresi, 175. ayet

[16] Kur’an münafık ve kafirlerin ticareti hususunda şöyle buyurmaktadır: “Ticaretleri kar etmedi. ” , “Ne kötü ticaret yaptılar”, “Apaçık zarar ve ziyan”, “amel açısından en çok zarar edenler”

[17] A’raf suresi, 198. ayet

[18] A’raf suresi, 179. ayette şöyle buyurulmaktadır: “Onların kalpleri vardır ama anlamazlar; gözleri vardır ama görmezler; kulakları vardır ama işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha sapıktırlar. İşte bunlar gafillerdir. ”

[19] “Biz onları kıyamet günü yüzükoyun, körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. ”(İsra suresi, 97. ayet)

[20] İran İslam inkılâbında münafıkların akıbeti ve davranışlarına bakacak olursak bu ayetin gerçeğini görürüz. Bunlar amelleri neticesinde endişe ümitsizlik cehalet, tefrika, yenilgi, avarelik, gurbet, fakirlik, haysiyetsizlik ve kafirlere tağutlara sığınmak ve onlara ajanlık etmek gibi bir çok kötülüklere duçar kaldılar. Onlar dini şahsiyetlerden ve sloganlardan istifade ederek “Ateş yakarak” zafere erişeceklerini sanıyorlardı. Ama komplolarının etkisiz hale getirilmesi ve halkın onların gerçek yüzünü tanıması sebebiyle “Allah nurlarını giderdi. ” Onları kararsızlığa, fitneye, körlüğe ve karanlıklara duçar kıldı. Onlar alimlerden hak söz dinlemeyi ve gerçek haberleri yasaklamakla sağırlar gibidirler. Batıni bulgularını ve gerçekleri ifade edemedikleri içinde dilsizdirler. İslam'ın zaferini ve ilerlemesini görecek gözleri olmadıkları içinde kördürler inatları ve bağnazlıkları sebebiyle “dönmezler” ayetinin örnekleridirler. Ama bizim zaferimiz bir yıldırım ve halkın feryadı gibi; ifşa eden ayetler ise yıldırım ve şimşek gibi onları dehşete düşürmüştür.

[21] İnsanların geneli için “Ey insanlar!” diye buyurmaktadır. Müminler için ise “Ey iman edenler!” demektedir.

[22] Kur’an’da ilk ilahi emirdir.

[23] “Sizlere musahhar kıldı”, “Sizler için yarattı”.

[24] İnsanları ve cinleri sadece bana ibadet etsinler diye yarattım.

[25] Rabb’inize ibadet edin…umulur ki takva sahibi olursunuz.

[26] Allah’a karşı takvalı olun, umulur ki kurtuluşa erersiniz.

[27] Enbiya suresi, 98. ayet

[28] Radyodan veya televizyondan tanıdığımız birinin sesini işitince daha bir aşk ve ilgiyle dinleriz veya daha önce gördüğümüz bir yerin fotoğrafını görünce büyük bir dikkatle bakarız.

[29] Cennetteki kadınlar iki çeşittir:

1- Hur’ul-Ayn ki bakire ve inci gibidirler ve o alemde yaratılmışlardır. “Yeniden yaratmışızdır”

2- Dünyadaki mü’min eşlerdir ki en güzel yüzlerle eşlerinin yanında yer alırlar. “Babalarının, eşlerinin, çocuklarının salih olanları da oraya beraber girecekler. ”(Ra’d suresi, 23. ayet)

 

Irak’ın Diyale kentinde İranlı ziyaretçileri taşıyan otobüse düzenlenen intihar saldırının bilançosu 16 şehit ve 44 yaralı olduğunu bildirildi.

Kirmanşah eyaleti Kızılay Cemiyeti Gene Müdürü Adil Şefii, Irak'ın Diyale kentinde İranlı ziyaretçileri taşıyan otobüse düzenlenen intihar saldırının bilançosu 16 şehit ve 44 yaralı olduğunu bildirdi.

Şefii, çeşitli hastanelerde yaralıların tedavileri sürdüğünü ifade ederek, 14 şehit üzerinde kimlik tespit çalışmaları devam ettiğini konuşmasına ekledi.

Kirmanşah eyaleti Kızılay Cemiyeti Gene Müdürü, şehit cenazelerin ülkeye intikalı için çalışamalar devam ettiğini ve bu konuda Irak yetkilierini beklediklerini dile getirdi.

Önceki gün Irak'ın Diyala şehrinde, aralarında İranlı ziyaretçilerinde bulunduğu otobüse düzenlenen intihar saldırısında toplam 17 kişi öldü, 45 kişi de yaralandığını bildirilmişti.

İran, Irak’ta İranlı ziyaretçilere düzenlenen saldırıyı kınadı

Irak’ın Diyale bölgesinde İranlı ziyaretçileri taşıyan araçlara düzenlenen hain terör saldırısını şiddetle kınadıklarını açıklayan Irakçi, saldırının namertçe düzenlenen ve insani ve İslamî ilkelere aykırı olan kör bir saldırı olduğunu belirtti.

Irakçi, böyle bir saldırının İslam Peygamberi’nin –s- Bisat gününde düzenlenmesi, saldırıyı düzenleyen teröristlerin İslam ümmeti düşmanları olduğunu ve ecnebilerin hedeflerine hizmet ettiklerini ortaya koyduğunu vurguladı.

Irakçi ayrıca İran milleti ve devleti ve Irak yönetiminin teröristleri destekleyen ve silahlandıran devletlere karşı haklarının saklı olduğunu ve uygun zamanda bu hakkın takipçisi olacaklarını kaydetti.

 

Gezi Park’ı protestosunda bir İran vatandaşın tutuklandığı tahrik edici haberine tepki gösteren İran İslam Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliği, İranlıların gergin olan mahalle ve bölgelerden uzak durmalarını istedi.

Mehr haber ajansının bildirdiğine göre, Gezi Park’ı protestosunda bir İran vatandaşın tutuklandığı tahrik edici haberine tepki gösteren İran İslam Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliği, T.C. Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği resmi yazıyla konsolosluk bölümün söz konusu şahısla görüşmesini izin verilmesini talep etti.

T.C. Dışişleri Bakanlığı ise söz konusu İranlı vatandaşın tutuklandıktan kısa sürede serbest bırakıldığının bilgisini verdi.

İran İslam Cumhuriyeti vatandaşları aleyhinde yalan haberler üreten bazı Türk basın kuruluşlarına tepki gösteren İran İslam Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliği, Türkiye’de mukim İranlılar, İran’lı öğrenciler ve turistlere tavsiyede bulunrak gergin olan veya polist tarafından kontrol altna alınan mahallerler ve bölgelerden uzak durmalarını istedi.

 

 

Cumartesi, 08 Haziran 2013 05:33

İmam Humeyni(ra)’nin Biyografisi

 İran İslam Cumhuriyeti lideri ve kurucusu, fakih ve arif İmam Humeynî, 24 Eylül 1902’de Humeyn şehrinde doğdu.04 Haziran 1989 yılında Tahran’ın kalp hastanesinde vefat etti.

 Asıl adı Ruhullah soyadı Mustafavî olan, ancak Musevî-yi Humeynî olarak tanınan İmam Humeynî’nin babası, zamanın ulemasından sayılan Seyyid Mustafa idi. Beş aylık iken babasını kaybetti. Dönemin hükümetine bağlı feodal güçler tarafından şehid edilerek öldürülen babasının akrabaları, katilin kısas edilmesi için "Darul Hükümeye" Tahran’a gelerek bu konuda ısrarları sonucu katil kısas edilmiştir.

Çocukluk dönemini Ayetullah Hansarî’nin (Zubdetu’t-Tesanif’in yazarı) torunlarından olan annesi Hacer hanım ve halası Sahibe hanımın yanında geçirmiş, fakat onbeş yaşında iken hem annesini hem de halasını kaybetmiştir.

Çocukluk yıllarından itibaren dinî medreselerde temel dersleri (Arap dili ve edebiyatı, mantık, fıkıh ve usul) almaya başlamış ve Mirza Mahmut İftiharu’l-Ulema, Hac Mirza Necefî-yi Humeynî, Ayetullah Şeyh Ali Muhammed Burucerdî, Ayetullah Muhammed Gulpayganî ve Ayetullah AbbasErakî gibi bölgenin büyük ulema ve hocalarından

dersler alarak 1919 yılında Erak İlmiye Medresesine girdi. Burada birçok dersleri okuduktan sonra Kum İlmiye medresesine geçerek felsefe ve ahlak derslerini, Ayetullah Muhammed Şahabadî ve Seyyid Ebu’l-Hasan Hakîm Kazvinî ve Hac Mirza Cevad Ağa Melikî-yi Tebrizî’nin yanında okudu. Menkul fıkıh ve usul derslerini ise Ayetullah Abdulkerim Hairî-yi Yezdî, ve Ağa Mir Seyyid Ali Kaşanî’den aldı. Fıkıh ve usul derslerinde çok başarılı olarak kısa zamanda ictihad (Muctehidlik) derecesine ulaştı.

İmam Humeynî, Hicri 1339 yılında Ayetullah Abdulkerim Hairî’nin vefatından sonra artık kendisi felsefe, tehzibi nefs ve ahlak derslerinde Kum’un ünlü ulemasından biri olmuş; daha sonraları ise fıkıh ve usul derslerinin de ünlü hocaları arasında yer almıştır. O dönemde hükümet karşıtı olan şahsiyetlerle irtibat halinde olan İmam Humeynî, genç yaşına rağmen Şah Rıza Pehlevî rejimine karşı mücadele vermeye çalışıyordu. Ayetullah Hairî’den sonra Kum’un önde gelen ulemasından Ayetullah Burucerdi’ye bir süre güncel meseleler hususunda yardımcı olan İmam Humeynî, o büyük zatın da vefat etmesinin ardından, Kum Medresesi ve ilmî çevrelerde "Ayetullahi’l-Uzma" olarak tanındı.

1958’de Eyalet ve Vilayet Cemiyetlerinin kurulması ve Şah’ın "Altı maddelik tasarıları"nın ortaya konulmasıyla, Şah rejimi aleyhine şiddetli mücadelesini başlattı. 5 Haziran 1961’de meydana gelen kanlı olaylardan sonra rejim aleyhine yaptığı bir konuşma sonucu tutuklanarak Tahran’daki İşretâbâd askeri ceza evine konuldu. 

Serbest kaldıktan bir yıl sonra, kapitülasyon tasarısı aleyhine yaptığı ateşli konuşmasının ardından tekrar tutuklandı. Ancak bu kez cezaevine değil, 4 Kasım 1965’te Türkiye’ye sürgüne gönderildi. Bir süre sonra İmam Humeynî, Türkiye’den Irak’a geçti ve bu, Irak’ın Necef kentinde talebe yetiştirmekle meşgul olacağı onbeş yıllık uzun bir sürgünün başlangıcıydı.

İmam’ın oğlu Seyyid Mustafa’nın Şah rejimi gizli istihbarat servisleri tarafından öldürülmesinin ardından İran’da karışıklıklar meydana geldi. Şah rejiminin aleyhine bir ayaklanma başlatıldı. İmam Humeynî’nin önderliği altında yürütülen bu hareketler sonucunda İrak’tan Fransa’nın Paris kentine geçti. 1 Şubat 1979’da Şah’ın İran’dan kaçmasının ardından İmam Humeynî onbeş yıllık bir sürgünün ardından büyük bir karşılama ile ve İran halkına bağımsızlık, özgürlük ve İslâm Cumhuriyetini hediye olarak getirerek İran’a geri döndü. Onun geri dönüşü devrimin gidişatını daha da hızlandırdı ve 11 Şubat 1979’da İmam Humeynî’nin başlattığı uzun mücadele zafere ulaştı ve halkın büyük desteği ile Şah rejimi tarihe karışarak yerine İran İslâm Cumhuriyeti rejimi kuruldu. İmam Humeynî İnkılabın zaferinden on yıl sonra, 4 Haziran 1989’da Tahran’da vefat etti.

 

 

Cumartesi, 08 Haziran 2013 05:24

İRAN ,Katar'ı uyardı

İran İslami şura meclisi dış siyaset ve milli güvenlik komisyon başkanı, Katar'ı, İran milli güvenliğini bozmaya çalışmak konusunda uyardı.

Alaeddin Brucerdi Lübnan'ın El-Meyadin TV kanalına verdiği demeçte İran'da 11. dönem cumhurbaşkanlığı seçim sürecini sabote etmek ve sorun oluşturmak için Katar'dan teröristlerin İran'a giriş yaptığını vurgularken, Katar'ın bölgedeki sabotajcı rolünün aşikar olduğunu ifade etti.

Brucerdi İran'ın kendi milli güvenliği konusunda kimse ile müsamaha etmeyeceğine işaretle, tecrübe ve tarihin de gösterdiği gibi son yıllarda İran İslam cumhuriyeti, İngiltere ve Amerika'nın komplolarına karşı iktidarla direnirken, söz konusu ülkelere kıyasla çok zayıf bir ülke olan Katar'ın mevzu bahis bile olamayacağını belirtti.

İran İslam cumhuriyeti istihbarat bakanlığı iki gün önce yayınladığı bildiride İran istihbarat ve güvenlik güçlerinin, 14 Haziran tarihinde düzenlenecek olan cumhurbaşkanlığı seçimlerine sabotaj planları yapan bir grup teröristi yakaladıklarını duyurdu.

Bu bağlamda bildiri yayınlayan istihbarat bakanlığı söz konusu terör grubu elebaşının bölgenin arap irticai ülkelerinden birinin casuslarından olduğunu belirtti.

 

 

 Başbakan Erdoğan İstanbul Boğazı'na yapılması planlanan üçün köprünün isminin neden Yavuz Sultan Selim olarak seçildiğini ilk kez açıkladı...

RASTHABER-Tunus'ta gazetecilere gündemle ilgili açıklamalar yapan Başbakan Erdoğan, üçüncü köprüye Yavuz adının verilmesiyle ilgili sorulara da cevap verdi. Erdoğan, "Ben Osmanlı padişahları içerisinde Yavuz Sultan Selim’i çok farklı yere yerleştiren bir insanım. 8 yıla neleri sığdırdığı ortadadır. Mekke’nin fethi, kutsal emanetler... Dirayetli olmanın yanında haksızlığa tahammül edemeyen bir insandı... Şah İsmail’le aralarında geçen meselelerin nedenleri var. Yavuz olayına böyle baktık. Bu, asla Alevi vatandaşlarımıza yönelik bir tavır olmadığını'' iddia etti

 İstanbul Boğazına yapılacak olan üçüncü köprüye tabii ki Yavuz Sultan Selim ismi verilecekti, ne bekliyordunuz ki?

11 yıldır bu ülkede yaşananlara bir bakın şunu göreceksiniz; Yavuz unvanlı I. Selim, AKP iktidarının yerinde olsaydı aynı şeyleri yapardı.

Hemen itiraz etmeyin, bir sakinleşin önce… Biraz tarihe ilgi duymak yeterlidir yukarıdaki tespitimin doğruluğunu görmek için.

Şimdi size Yavuz unvanlı I. Selimin icraatlarından birkaçını sıralayayım, varın siz onu Türkiye’nin son 11 yılında yapılanlarla kıyaslayın.

Yavuz dönemini anlatan tarih kitaplarına baktığınızda şu önemli vakalarla karşılaşırsınız:

- Babası II. Bayezid, şehzadeyken onu Trabzona gönderir ki payitahttan uzak olsun. Çünkü hırslı ve zulme meyilli fıtratını çok iyi bildiğinden, kendisinden sonra Selimin tahta geçmesini bu yolla engelleyeceğini düşünüyordu II. Bayezid.

- Selim, babası II. Bayezide karşı ciddi bir yıpratma politikası izlemiştir. Trabzonda önemli devlet adamlarını yanına alarak güçlenen Şehzade Selim, babasını korkaklıkla suçlamış, özellikle Payitahtta yaydığı yalan haberlerle padişahı milletin gözünden düşürmüştür.

- Daha da ileri giden Selim babasının üzerine ordu çıkararak onunla Çorum yakınlarında savaşmıştır.

- Bu manevralarla iktidarı iyice zayıflayan II. Bayezid, oğlu Selimin darbesiyle tahttan uzaklaşmıştır. Hatta babasının ölümünden Selimi sorumlu tutan tarihçiler vardır.

- Padişah olduktan sonra Yavuzun ilk hedefi II. Bayezid’in veliahtı, ağabeyi Ahmedi ortadan kaldırmak olmuştur. Ayrıca zerre iktidar hırsı taşımayan, tam bir kitap kurdu olan kardeşi Korkutu taa Antalyada sığındığı mağaralara kadar takip ettirip öldürten yine Selimdir.

- Enteresandır, Yavuz, kardeşlerini acımadan ortadan kaldırdıktan sonra Batıdaki bütün Hıristiyan devletlerle barış anlaşmaları imzalamış ve devletin yönünü tamamen Doğuya yani Müslüman devletlere çevirmiştir. Meşhur Çaldıran savaşıyla binlerce Müslüman öldürülmüş, özellikle Ehl-i Beyt yolunun takipçilerine hiç merhamet edilmemiştir.

Kısaca bir özet yaptım size. Tabii ki bu konular, üzerinde uzun uzadıya konuşulup değerlendirilecek konulardır. Yerimiz buna müsaade etmez.

Tarihten günümüze dönelim ve bakalım:

İktidarın AB politikası neredeyse sevda boyutunda, dolayısıyla, AB ülkeleri hep baş tacımız,

ABD sanki bizim öz kardeşimiz,

İsrail zaten doğal müttefikimiz…

Yani Batı cephesinde her şey süt liman.

Peki, Doğu cephesindeki durum…

Bize dost bir tane Müslüman ülke kalmadı,

Irakın mevcut halinin en büyük müsebbibiyiz,

Libyayı parçalayan sürecin payandası olduk,

Suriyede akan kan elimize bulaştı.

Kısaca, İslam coğrafyasında Haçlı marifetiyle akıtılan Müslüman kanında Hükümetimizin Yavuzca politikasının direkt katkısı var.

Küresel güçlerin gönüllü askeri olarak yürütülen yanlış politikalarla tamamen yalnızlaşan Türkiye ayrıca bölünmenin de eşiğinde.

Tabii ki, böyle bir iktidar profilinden, Taksimde başlayıp tüm ülkeye dalga dalga yayılan yeter artık feryatlarına karşı vatandaşa gül dağıtmasını beklemek abesle iştigal olurdu.

Rol model Yavuz olunca, manzara-i umumiye böyle şekillendi.

İlginç bir notla bitirelim:

Hükümeti Yavuz gibi ol diyerek gazlayıp, istediklerini elde edenler şimdi neden vatandaşına gaz sıkıyorsun deyip yalnız bıraktılar.

Bu da size ders olsun diyeceğim ama dönecek yolunuz da kalmadı ki…

Okan Egesel 7 Haziran 2013

İngiliz The Guardian gazetesi, İran'ın uranyum zenginleştirme hakkı tanınmadan nükleer enerji konusunun çözülmeyeceğini açıkladı.

Gazete yazarlarından Peter Auburn ve David Morrison şöyle yazdı:

"İran(cumhurbaşkanlık) seçimlerinde kimin kazanacağının pek bir önemi yok. Çünkü bütün adaylar, İran'ın kendi topraklarında nükleer enerji üretme hakkına sahip olduğu görüşünde.

2003-2005 yıllarında İran barışçıl nükleer enerji üretimine devam etmeyi teklif ederek gayet mantıklı teklif sunmuştu.İran, Atom silahlarının çoğalmasını engelleme anlaşmasının 4.1 maddesine istinaden bu teklifi sunmuştu.

Ama buna rağmen bu teklif reddedildi. Peki neden? Çünkü, Avrupalılar ABD'nin baskısıyla bu teklifi reddetmek zorunda kalmıştı.

İran'ın uranyum zenginleştirme hakkı resmi olarak tanınmadan, nükleer enerji müzakerelerinde hiç bir ilerleme yaşanmayacak."