کارگر

کارگر

  Arap dünyasının önde gelen analistlerinden Abdel Bari Atvan, Siyonist rejimi ablukadan kurtarmak için Dubai-Hayfa koridorunun üç Arap ülkesi tarafından açılmasına değindi ve bu konuyu sert bir dille eleştirdi.
 

Arap Dünyasının önde gelen analistlerinden ve Rey el-Yevm Gazetesi Baş editörü olan Abdel Bari Atvan, bu gazetede yer alan makalesinde, üç Arap ülkesinin, Yemen ordusunun uyguladığı deniz ablukasıyla mücadele için Siyonist rejime yardım etme eylemine değinerek şunları söyledi: ‘Yemenli kardeşlerimizin Kızıldeniz ve Babülmendep Boğazı’nın İsrail gemilerine kapatılması nedeniyle ağır bir mali ve insani bedel ödediği ve ABD ve İngiltere’nin hava saldırılarının hedefi olduğu bir durumda, BAE, Suudi Arabistan ve Ürdün gibi bazı Arap ülkeleri, Dubai-Hayfa kara koridorunu açarak işgalci rejime ihtiyaç duyduğu tüm mal ve taze gıdaları daha düşük fiyata sağlıyor.

Bu kara koridorunun geçtiği ülkeler mutlak bir sessizliğe bürünmüş bir durumdayken ve Gazze'deki soykırım ve etnik temizlik savaşıyla aynı doğrultuda olan bu tehlikeli ve utanç verici normalleşme eylemini meşrulaştırmaya ve bahaneler üretmeye çalışırken, Siyonist rejimin medyası yüzlerce kamyonun bu koridordan geçişine ilişkin video haberleri yayınladı ve bu ülkelerin milletlerinden neyi sakladıklarını ve gizlediklerini ortaya çıkardı.

Birkaç gün önce Siyonist rejim TV Kanallarından Kanal 13, mal ve taze gıda taşıyan yüzlerce kamyonun videosunu yayınlandı. Üç Arap ülkesinin bu eylemi, Gazze'deki toplu katliam ve kan dökme savaşına doğrudan veya dolaylı katılımdır.’

Bu analist ayrıca Ürdün hükümetinin bu konudaki mazeretlerine değindi.

Abdel Bari Atvan bu koridoru, işgal altındaki Kudüs'te İslam milletinin onurunu ve Arap ve İslam kimliğini koruyan Gazze'deki şehitlerin, çocukların, kadınların ve yaşlıların dökülen kanlarını ayaklar altına almak olarak nitelendirdi.

Abdel Bari Atvan şu ifadelerde bulundu: ‘Siyonistlere mal ve yiyecek ulaştırmaya yönelik acelece gerçekleştirilen bu eylem, tıpkı Mısırlı yetkililerin Refah sınır kapısını açmayarak, Gazze'ye insani yardım geçişine izin vermeyip, geçiş başına 5 bin dolar geçiş ücreti uyguladığı gibi, Gazze ve Batı Şeria sakinlerini öldürme ve aç bırakma savaşına doğrudan katılımdır. El-Ariş’ten Refah geçişine kadar 2 bin 500’den fazla kamyonun uzun bir kuyruk oluşturduğuna dair haberler var.’

Atvan, bu üç ülkeden beklentilerin yanlış olduğuna değinerek şu ifadelerde bulundu: ‘Gazze'de çoğu hâlâ enkaz altında olan 30 binden fazla insanın şehit olması, 70 bin kişinin yaralanması, evlerin yüzde 86'sının yıkılması bu ülkeleri harekete geçirmiyorsa daha ne harekete geçirebilir ki?

Ürdün, BAE ve Suudi Arabistan'ın Yemenliler gibi davranarak İsrail'in deniz ablukasını kırmaya çalışan Amerikan ve İngiliz gemileriyle savaşmasını beklemiyoruz ve onlardan bunu beklemememizin nedeni, onların bunu duyacak kulaklarının olmamasıdır ama bizim isteğimiz, çalkantı halinde olan halklarının çığlıklarına kulak vermeleridir.

Ürdün bu günlerde Gazze ve Batı Şeria sakinlerinin öldürülmesi nedeniyle benzeri görülmemiş bir çalkantı yaşıyor ve ayrıca bu ülkenin savaş uçaklarının Ürdün'ün kuzeyindeki ABD üssüne saldıran Irak İslami direnişinden intikam almak için ABD savaş uçaklarıyla birlikte Irak'ın derinliklerindeki hedeflere karşı düzenlenen saldırılara katıldığına dair haberler çıktı.’

Abdel Bari Atvan makalesinin sonunda, Arap ülkelerinden Siyonist rejime yönelmek yerine direnişe dayanmalarını ve güvenmelerini istedi.

  Adil olan Allah’ın adıylaİran‘ın dünyada özellikle Batı Asya‘da hedefi nedir? Gerçekten de İran neyin peşinde? Ne yapmak istiyor? Nereye varmak istiyor?

İran’ın mezhepçilik yaptığı, Pers İmparatorluğu yayılmacılığı peşinde olduğu her fırsatta medyada gündeme getiriliyor. İran‘da Pers imparatorluğunun peşinde olanlar elbette vardır. Bu hedef peşinde olanlar, İslam inkılabını kendi lehlerine çevirmenın gayreti içindeler. Sayıları kaale alınacak miktarda olmasa da bu duygu ile yaşayanlar vardır; geçmiş imparatorluklarıyla övünürler, dedelerinin gücüyle avunurlar. İran’da İrancılık yapan, hakimiyeti ele geçirme peşinde olan azımsanmayacak sayıda olan milliyetçi bir gruplar da var. Hedefleri inkılabın kazanımlarını kendi adlarına yazdırıp, yeni bir dönemin başladığını vurgulayarak Batı ile uyum içinde yaşamaktır. Batı‘ya şirin görünmek, ne pahasına olursa olsun onlarla diyalog ve uyum içinde bulunma peşindeler.

İran‘da mezhepçilik yapanlar da vardır şüphesiz. Hüccetiye, Ahbariler, Gulat gibi akımlar tarihte olduğu gibi günümüzde de Şia içinde kendilerini saklamasını başarmışlardır; güç elde ettiklerinde sesleri çıkan, tehlikede görünce kendilerini kamupfle edebilen bir zümredir bunlar, kendilerinden başkasını görmez, kendilerini hak mihveri görürler. İran’da ayrı bir kesim daha vardır ki, inkılabçı/velayetçi çizgide olanlar olarak tanınırlar. Bunlar İnkılabın gerçek sahibi ve koruyucularıdır. İslam inkılabıyla birlikte asıl hedeflerini ilan ederek, üstelendikleri misyonu hiç kimseden gizlemeyerek dünyaya karşı durmaktan çekinmezler. Hedefleri Peygamberlerin mirası olan din medeniyetini dünya üzerinde hakim kılmaktır. İstikbara/emperyalizme karşı mustazafların mücadelesini savunan bu zümre Muhammedi İslami duruşlarıyla dünyanın tüm ezilmiş müslüman ve mustaz‘aflarının uyanışını istemekte, beklemekte ve buna ortam hazırlamaya çalışmaktadırlar.

Başta İmam Humeyni olmak üzere İnkılabın gerçek sahipleri mezhepçilik ve milliyetçiliği kabul etmediklerinden ne pers imparatorluğunun peşindeler, ne İran milliyetciliğini savunurlar, ne de mürteci, kuru ve münzevi bir Şiiliği benimserler.

İmam Humeyni, “2500 yıllık imparatorluğu yıktık“ derken İran coğrafyasında kurulmuş tüm imparatorlukların batıllığını ilan ediyor ve “bazıları İslam’ı İran için istiyorlar ama ben İran‘ı İslam için istiyorum“ derken de milliyeçi ve mezhepçilere gereken cevabı veriyordu. Bu son gruptakiler kendilerini peygamberlerin varisi gördüklerinden Şii-Sünni, Arap-Acem, Afrikalı-Asyalı arasında fark gözetmeden “Muhammedi İslam’ın“ peşindedirler.

Sünni-Şii kardeşliğine vurgu yapıp İslami vahdeti savunmalarının arkasındaki espiri de budur. Bunlar fedakarlıklarıyla, şehadetleriyle, direnişleriyle bugün istikbara, tağuutlara karşı direniş cephesini oluşturmayı başaranlardır.Müstekbirlerin müslümanlar arasındaki mezhepçi tefrika ve fitne planlarını deşifre ettiler. Muhammedi İslam‘ın karşısına önce liberal müslümanlar, daha sonra da tekfirciler aracılığıyla çıkarılan Amerikancı İslamı dünyaya tanıttılar.Bütün bunların bir bedeli olduğunun bilincindeydiler, istikbarın karşısında dimdik durdular; Filistin’de, Irak’ta, Lübnan’da, Suriye’de, Yemen’de halkları uyandırdılar.

Velayet çizgisindeki inkılabçılar bu bölgelerde üst rütbeli komutanlarını dahi şehid vermekten çekinmedi ve kimseden korkmadılar. Bunu idrak edemeyenler veya hazmedemeyenler İran’ı milliyetçilik ve Şiicilik ile suçluyorlar.Unutulmamalıdır ki mezhepçilik ve milliyetçilik yaptığı anda İran’ın müstekbirlerle hiçbir farkı kalmaz ve ilahi takdir gereği kaybetmeye mahkum olur. Zaten kimsenin anlatmasına, tanıtmasına gerek kalmadan halklar bu durumda İran’dan nefret duyarlar. Aynen diğer mezhepçilere, milliyetçilere ve Batı emperyalizminin güdümündeki işbirlikçilere ve kuklalara nefret duydukları gibi.İslam İnkılabını şu şekilde okumanın en doğru yorum olacağını düşünüyoruz:1-İran’da İslami inkılabını gerçekleştirmek atılmış ilk adımdı; İran’a musallat olmuş tağuutu devirerek zalimlerin zülmüne son vermek, sömürünün karşısında durmak, korku imparatorluğunu yıkmak, emperyal gücün yenilebilirliğini ortaya koymak ilk hedefti. Bundan sonra inkılab ruhu yaşatılmalıdır ki, inkılabı başka bölgelere ihraç etmek mümkün olsun, müstazafların ümit kaynağı olmaya devam etsin, bölgesel inkılablar gerçekleşsin, müslüman ve mustaz‘af halklar uyansın. Günümüzde “İnkılab bitti veya İmam Humeyni‘nin hattından ayrıldılar“ diye düşünenler inkılabı tanıyamadıklarından böyle bir yanılgı içine düşmekteler.

İnkılap canlı tutulmalı, inkılap ruhu diri tutulmalıdır; tağutlara karşı dik duruş, şehadet, kıyam ruhu korunmalıdır. İmam Humeyni’nin(r.a) “İslam inkılabını bütün dünyaya ihraç edeceğiz“ sözü bu hakikati beyan ediyordu.2- „İslam hükümeti/devleti kurmak“ ikinci adımdı; İnkılab yapıp tağuutu devirdikten sonra ikinci merhale başlıyordu; İslam cumhuriyeti kurmak; ilahi hükümleri icra etmek, ahkamı toplum hayatında pratize etmek, sosyal adaleti sağlamak, İslam devlet modelini sunmak, siyasal İslam doktrinini pratize ederek dini yönetimi hakim kılmak, İslam hukukuna dayalı İslam devlet modelini İslam ümmetine tanıtmak için bir model sunmak. Müslüman ve mustazaflara haklarını geri alacakları adalet eksenli bir devlet modeli var olduğunu, Batı sömürü sistemlerine mahkum olmadıklarını bildirmek.3- “İslami toplumu oluşturmak“ asıl hedefe götürecek son adımdır; İslam hukukunu icra edecek İslam devletini kurduktan sonra din medeniyetini hakim kılmak, örnek toplum oluşturmak, örnek insan yetiştirmek, evrensel adalet devletinin zeminin oluşturmak asıl hedefe ulaşatıracak son adım olacaktır.

İmam Humeyni, “Bizim inkılabımızın hedefi evrensel adalet devletini kuracak hz. Mehdi (af) inkılabına ortam hazırlamaktır“, derken tam olarak bunu buyurmaktaydı. İmam Hamenei son vahdet haftası konferansında “Yeni İslam medeniyeti oluşturulmalıdır“, derken tam da bu noktaya işaret ediyordu.İslam inkılabı bu üç aşamada incelendikten sonra İslami İran’ın hedefi daha iyi anlaşılacaktır. Sadece İslam Cumhuriyetini korumak nihai hedef olmamalıdır; hükümeti/iktidarı korumak için istikbar karşısında taviz vermek, onlarla uzlaşma yoluna girmek şeytanla masaya oturmaktır. Statükoculuk, mevcut durumu korumak pasifleşmeyi getirir, nihayi hedeften uzaklaşmay neden olur. İmam‘ın hattından sapma inkılabi ruhtan ayrılmakla başlar.

İran’ın dünyada ve bölgede başarısının sırrı aşağıdaki hedeflerinde yatmaktadır:-İslam‘ın evrensel değerlerini coğrafya, ırk, milliyet ayrımı yapmadan bütün milletler için istemesi,-İnkılabın başlangıcından günümüze kadar istikbara karşı tavizsiz bir dik duruş sergilemesi,-Müslüman ve mustazafların dertleriyle dertlenerek dünya halklarına el uzatması,-Batı sömürü sistemlerinin karşısında İslam siyasi doktrinini ortaya koyması,-Hedefinin İran için değil müslüman ve mustazafların uyanıp haklarını talep etmelerini sağlamak olması, İranın dünyada müslüman ve mustazaf halkaların kalbinde yer etmesini sağlamıştır.Kısacası İran’ın yaptığı, mustazafların müstekbirlere başkaldırısına ortam hazırlamak ve küresel çapta adaletin talep edilmesidir.

Sabahattin Türkyılmaz

Pazartesi, 12 Şubat 2024 05:25

ABD Günah mı Çıkarıyor?

  ABD yönetiminin, işgal altındaki Batı Şeria'da görev yapan İsrail askerlerine yaptırım uygulamaya hazırlandığı belirtildi.
 

Siyonist İsrail rejiminin Filistin topraklarındaki katliam ve soykırımı sürerken, Amerika’dan “neler oluyor” dedirten haber geldi. İsrail basını, Siyonist rejimin en büyük destekçisi olan ABD’nin Batı Şeria’daki İsrail askerlerine yaptırım uygulamaya hazırlandığını yazdı.

İsrail’in Orta Doğu’daki soykırım ve katliamlarının en büyük destekçisi konumundaki ABD yönetiminin, işgal altındaki Batı Şeria’da görev yapan İsrail askerlerine yaptırım uygulamaya hazırlandığı iddia edildi. İsrail devlet televizyonu KAN, ABD yönetiminin, İsrail’i, Filistinlilere yönelik yerleşimci şiddetine karşı defalarca uyardığı ancak Tel Aviv yönetiminin cevabının tatmin edici olmadığını belirtti.

Haberde, ABD’nin, Batı Şeria’daki Yahudi işgalcilerin şiddetiyle ilgili yönelttiği soru ve taleplere 60 gün içinde İsrail’den bir cevap alamaması durumunda askerler ve komutanlar da dâhil olmak üzere İsrail ordusu mensuplarına yaptırım uygulayacağı kaydedildi.

İsrail’in, Biden yönetiminin tehditlerini ciddiye aldığı ve yaptırımların ordu yetkilileri, meclis üyeleri ve bakanları da kapsayacak şekilde genişletilmesi olasılığına hazırlandığı aktarıldı. ABD Dışişleri Bakanlığından 1 Şubat’ta yapılan açıklamada, işgal altındaki Batı Şeria’daki 4 Yahudi işgalcinin “şiddet eylemlerine dâhil olmak” ve “Filistinlileri öldürmek” gerekçeleriyle yaptırım listesine alındığı duyurulmuştu. Söz konusu hamle, ikiyüzlü ABD’nin İsrail’in suç ortağı olduğuna dair yükselen tepkiler karşısında kamuoyunun adeta gazını alma ve günah çıkarma operasyonu olarak değerlendiriliyor/milligazete

 Arap dünyasının ünlü yazarlardan Abdulbari Atvan, Londra'da yayınlanan Ray el Yevm gazetesindeki köşe yazısında, Paris'teki Gazze toplantısında varılan anlaşmanın ABD'nin kurduğu bir tuzak olduğunu belirterek, "550 bin Siyonist asker Gazze'yi kontrol etmekte başarısız oldu." dedi.
 

Son günlerde Fransa'nın başkenti Paris'te İsrail, ABD, Katar ve Mısır arasında esir takası konulu bir toplantı yapıldı. İsrail tarafının yeni bir esir takası anlaşması için sunulan taslağı kabul ettiği öne sürüldü.

Anlaşma, kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere Gazze'deki tüm Siyonist esirlerin serbest bırakılması ve İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarının aşamalı olarak duraklatılmasını içeriyor. Anlaşma kapsamında ayrıca İsrail, Gazze'ye daha fazla yardım girişine izin verecek ve daha fazla Filistinli mahkumu serbest bırakacak.

Arap Dünyasının önde gelen analistlerinden olan ve aynı zamanda Rey el-Yevm Gazetesi Baş Editörü Abdulbari Atvan, yeni yazısında, Paris'teki Gazze toplantısında varılan anlaşmanın ABD'nin kurduğu bir tuzak olduğunu söyledi.

Atvan, Paris toplantısı ile ilgili kaleme aldığı yazısında şu ifadelerde bulundu:

"Gazze'deki Hamas hareketinin liderliği şu ana kadar Katar, Mısır, Siyonist İsrail ve ABD'nin Paris'te yaptığı dörtlü toplantı sonucunda ortaya çıkan ateşkes teklifine yanıt vermedi.

Paris Toplantısının Amacı İsrail'i Kurtarmak

Büyük ihtimalle direnişin söz konusu plana cevabındaki gecikme kasıtlıdır. Eğer direniş önerilen planı kabul edecekse, herhangi bir anlaşma işgalci ordunun Gazze Şeridi'nden tamamen çekilmesi ve saldırılarının kalıcı olarak durdurulması şartına bağlı olacaktır.

Paris Anlaşması taslağının işgalci rejimi kurtarmayı ve bölgede kaybolan Amerikan nüfuzunu yeniden tesis etmeyi hedeflediği açıktır. Anlaşma taslağı Hamas'ı yok etme hedefinin imkânsız olduğu ve yaklaşık 4 ay süren savaşın ardından Filistin direnişinin savunma güçlerinin ve tünellerinin yüzde 80'inden fazlasını elinde tuttuğu için sunuldu.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun bugünlerde planladığı tek şey, en fazla sayıda Siyonist esiri serbest bırakmaktır. Böylece hiçbir iç ve dış baskıya maruz kalmadan Gazze halkını yerinden etme, bölgeyi kontrol altına alma, Gazze'nin devasa gaz ve petrol zenginliklerini yağmalama ve bu Gazze konutları projesini hayata geçirmeye çalışıyor; Uluslararası Siyonist projenin yanı sıra, ABD askerden arındırılmış Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde bağımsız Filistin devletinin tanınmasına yönelik iddia edilen planı gündeme getirdi.

ABD'nin Yeni Tuzağı: Bağımsız Filistin Devletine Destek İddiası

Son günlerde ABD Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'in bağımsız bir Filistin devletini tanımayı düşündüğü belirtildi. Açıklamada Blinken'ın danışmanlarından böyle bir devletin oluşumunda model oluşturabilmek için silahsızlandırılmış ülkelerden örnekler vermelerini talep ettiği kaydedildi.

Bu konuda yaygın bir atasözü vardır: "Bir yalanı büyüklüğünden anlayabilirsin." Bu atasözü ABD'liler ve İngilizlerin bağımsız bir Filistin devletinin oluşumunu destekleme konusundaki iddiaları için de geçerlidir.

Ortadoğu'daki yıkıcı savaşlarda her zaman bir arada olan Amerikalılar ve İngilizler, bu kez direnişe ve Filistin halkına yeni bir tuzak kurup Filistinlilerin 7 Ekim 2023'te (Aksa Tufanı operasyonu) elde ettiği büyük zaferi yok etmeye ve Siyonistlerin kayıplarını azaltmaya etmeye çalışıyor.

Bu arada ifade ettiklerimizin doğruluğunu ispatlayan birkaç gerçek var:

-Birinci konu, ABD Kongresinin alt kanadı Temsilciler Meclisinde "Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve diğer Filistinli grupların üyelerinin ülkeye girişini yasaklayan" tasarının, 2 "hayır" oyuna karşı, 422 "evet"le kabul edilmesidir.

Amerika, bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını iddia ederken, "Oslo" anlaşmasını imzalayan, İsrail'i tanıyan, tarihi Filistin topraklarının yüzde 80'ini rejime devreden ve 60 bin askerini Siyonist yerleşimcileri korumak için kullanan Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) tüm üyelerinin ABD'ye girişini yasaklayan tasarıyı nasıl destekliyor? 

-30 yıl önce Beyaz Saray'ın bahçesinde imzalanan Oslo Anlaşmasının sponsoru olan ABD, son 20 yılda BM Güvenlik Konseyi'ndeki veto yetkisini kullanarak Filistin'in Birleşmiş Milletlere üye olma hakkı engelledi. Dolayısıyla ABD'nin, Filistin devleti kurma planını pratikte gerçekleşemez ve rafa kaldırılır.

-Washington hükümeti her zaman, herhangi bir Filistin devletinin kurulmasının İsrail-Filistin tarafından kabul edilmesi gerektiği konusunda ısrar ediyor ve bunun sivil bir devlet (silahtan arındırılmış bir devlet) olacağını söylüyor. Askeri gücü olmayan bir Filistin devletinin silahla donatılan düşmanla bir arada olabilir mi? Filistin halkına karşı her türlü suçtan çekinmeyen bir düşman saldırılarını tekrarlamak isterse Filistinlilerin kendilerini savunacak silahları olmayacak.

-Bugünlerde ABD'nin gerçek hükümdarı Joe Biden değil, Netanyahu'dur. İsrail'in ABD'nin Gazze savaşıyla ilgili tüm taleplerini reddetmesinde de bu açıkça görülüyor. ABD daha önce Gazze'de ateşkes ve bölgenin yeniden inşasına ilişkin 2013'teki "Şarm El-Şeyh Anlaşması" da dahil olmak üzere tüm anlaşmaları uygulamayı taahhüt etmişti ancak taahhütlerinin hiçbirine uymadı.

550 Bin Siyonist Asker Gazze'yi Kontrol Etmekte Başarısız Oldu

-Son 75 yılda Siyonist rejime en büyük tarihi yenilgiyi yaşatan Gazze Şeridi'ndeki direniş liderlerinden, ateşkes için belirlediği şartlarından vazgeçmemelerini ve ABD'nin kurduğu tuzağa düşmemelerini istiyoruz; Çünkü Paris toplantısı sonucunda ortaya çıkan anlaşmanın en belirgin hedefleri İsrail'i yenilgiden kurtarmak ve rejimin şartlarını direnişe dayatmaya çalışmaktır. Bu anlaşmanın destekçisi olan ABD'nin, Batılı müttefikleriyle birlikte İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarını savunan, aynı zamanda Gazze'de 2 milyonu aşkın insana karşı açlık savaşı başlatan taraf olduğunu da hatırlatmalıyız. Onlar ekmeğin ve süt tozunun Gazzeli çocuklara ulaşmasını bile engelliyor."

Direnişin zafere yaklaştığına inandıklarını belirterek Arap yorumcu Atvan, "550 bin Siyonist asker bile Gazze Şeridi'ni kontrol altına alıp direnişi yok edemedi. Bütün bunlar bizim söylediklerimizin doğruluğunu kanıtlıyor.

Atvan, ABD Kongresinin alt kanadı Temsilciler Meclisinde onaylanan Hamas, "Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve diğer Filistinli grupların üyelerinin ülkeye girişini yasaklayan" tasarıyı değerlendirerek, "Yahya el-Sinvar (Gazze Şeridi'ndeki Hamas'ın lideri) ve İslami Cihad Hareketi Genel Sekreteri Ziyad el-Nihale ile Gazze ve Batı Şeria'daki tüm direniş savaşçıları, Washington'un bu tür eylemlerini önemsemiyor ve Amerika Birleşik Devletleri'ne girmeyi düşünmüyor; Çünkü onlar ebedi cennete şehit olarak girmek istiyorlar ve Amerika'nın bu kararı onlar için değersiz." diye konuştu.

 

 İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhsin Mensuri, ABD'nin ekonomik yaptırımlarına rağmen ülkesinin petrol gelirinin yüzde 20 arttığını söyledi.
 

Mensuri, "İran'da ekonomik büyüme oranı yüzde 6'yı geçerken, petrol geliri de yüzde 20 arttı" dedi.

İranlı yetkili, petrol satışı için müşteri bulabildiklerini ve üretildiği kadarını satışa sunduklarını kaydetti.

ABD, 2018'de Başkan Donald Trump'ın nükleer anlaşmadan çekilmesinin ardından İran'a yönelik ekonomik yaptırımları artırmış, petrol satışını da sınırlandırmıştı.

İran Petrol Bakanlığının istatistiklerine göre, ABD nükleer anlaşmadan ayrılmadan önce Nisan 2018'de günlük 3.8 milyon varil ham petrol ve kondensat üretimi yapan Tahran, bu miktarın 2.8 milyon varilini ihraç ediyordu.

Bütçe ve Planlama Kurumu Başkanı Davud Menzur, 13 Ağustos 2023'te yaptığı açıklamada, ülkesinin günlük petrol ihracatının 1 milyon 400 bin varili aştığını kaydetmişti.

Petrol Bakanı Cevad Ovci, 1 Kasım 2023'te yaptığı açıklamada, "Hükümete geldiğimiz dönemde petrol üretimimiz günde 2 milyon 200 bin varildi. Bakanlığımızın 24 ay içindeki çalışmalarıyla bu rakam 3 milyon 400 bin varile yükseldi" ifadelerini kullanmıştı.

Petrol Bakan Yardımcısı Muhsin Hucestemehr de 19 Aralık 2023'teki konuşmasında, ülkesinde petrol üretiminin son 2 yılda yüzde 60 arttığını söylemişti.

İran, 2023'ün 5 aylık döneminde petrol geliri açısından OPEC üyeleri arasında beşinci sırada yer almıştı.

İran'ın 2022'de toplam petrol gelirinin 54 milyar dolar olduğu tahmin edilirken, petrol satışının yüzde 24'ünü Çin'e, yüzde 18'ini Hindistan'a gerçekleştiriyor.

 ”İsrail’e karşı HAMAS ile birlikte omuz omuza mücahede veren İslami Cihad Hareketi’nin liderlerinden olan İhsan Ataya, Millî Gazete’ye önemli açıklamalarda bulundu.

İsrail’i rejiminin Gazze’de başarılı olması halinde sıranın diğer İslam ülkelerine geleceğini aktaran Ataya, “Müslüman ülkelerin asli sorumluluklarının en önde geleni İsrail’e karşı durmaktır. Tabii bunu yapmaları bir sorumluluk. Bence İslam ülkeleri, Filistin direnişine teşekkür etmeli. Çünkü İsrail, Filistin direnişini yok edebilirse tek tek İslam ülkelerini hedef alacak. O nedenle Filistin direnişi aslında tüm İslam ülkeleri için savaşıyor” dedi.

7 Ekim 2023 tarihinde başlayan “Aksa Tufanı Operasyonu” yoluna doludizgin devam ediyor. İşgalci İsrail rejimine karşı verilen mücadelenin bileşenlerinden birini de İslami Cihad Hareketi teşkil ediyor. İsrail’e karşı HAMAS ile birlikte omuz omuza mücahede veren İslami Cihad Hareketi’nin liderlerinden olan İhsan Ataya, Millî Gazete’ye yapmış olduğu açıklamalarda İsrail’in sonunun yakın olduğunu vurgulayarak, Filistin direnişinin kesin zafere çok yakın olduğunu belirtiyor.

“İSRAİL, BÜYÜK KAYIPLAR VERDİ”

İslami Cihad hareketinin liderlerinden olan İhsan Ataya, gazetemize yapmış olduğu açıklamalarda İsrail’in gerçekleştirdiği soykırımın en büyük destekçilerinin ABD ve İngiltere olduğunu söyledi. Filistin direnişinin tüm zorluklara rağmen İsrail’in saldırılarına karşılık verdiğini ve Siyonistlerin özel birliklerinin büyük bir kayba uğradığını kaydeden Ataya, “Direniş sabırlı ve metanetli bir şekilde İsrail’in saldırılarına karşılık veriyor ve İsrail’in özel birliklerine dahi zarar veriyor. İsrail, çok sayıda kayıp verdi” ifadelerini kullandı.

“İSRAİL, HİÇBİR HEDEFİNİ GERÇEKLEŞTİREMEDİ”

Ataya, savaşın ilk gününden bugüne dek dünyanın dört bir yanındaki vicdanlı insanların Gazze ile dayanışma adına birtakım etkinlikler düzenlediğini ve yöneticilerinin İsrail ile iş birliği yapmalarına rağmen halkların dik durduğunu belirtti. İsrail’in büyük bir yenilgi aldığını dile getiren Ataya, “Burada şunu da unutmamak gerekir; Filistin direnişine destek veren toplulukların verdiği destek Gazze halkına büyük destek oldu. Ayrıca hem askeri hem de siyasi anlamda direniş ekseninin verdiği destek de çok önemli ve etkilidir. Sonuç olarak bu süreçte İsrail, hiçbir hedefini gerçekleştiremedi. İsrail, büyük bir yenilgi aldı” diye konuştu.

ATEŞKES, FİLİSTİN LEHİNE OLACAK

İsrail rejimi ile HAMAS arasındaki ateşkes görüşmelerine dair de değerlendirmelerde bulunan İhsan Ataya, ateşkesin ancak Filistin lehine olursa kabul göreceğini kaydetti. Ataya, konuya ilişkin olarak, “Siyonist rejim ve yandaşı ABD sahada katliama devam ettiği sürece ve Filistin halkının haklarına riayet etmediği sürece savaş sürecek. Eğer ateşkes olacaksa da Filistin lehine bir ateşkes olacak” dedi.

“FİLİSTİN DİRENİŞİ TÜM ÜMMET İÇİN SAVAŞIYOR”

İslami Cihad liderlerinden olan Ataya, Gazze’de yaşanan soykırım sürecinde İslam ülkelerinin liderlerinin sergilediği tutumun hayal kırıklığından ibaret olduğunu da vurguladı. Ataya, konuya dair, “Müslüman ülkelerin asli sorumluluklarının en önde geleni İsrail’e karşı durmaktır. Tabii bunu yapmaları bir sorumluluk. Bence İslam ülkeleri, Filistin direnişine teşekkür etmeli. Çünkü İsrail, Filistin direnişini yok edebilirse tek tek İslam ülkelerini hedef alacak. O nedenle Filistin direnişi aslında tüm İslam ülkeleri için savaşıyor” sözlerini sarf etti.

“FİLİSTİN HALKINA TEŞEKKÜR EDİLMELİ”

Güney Afrika Cumhuriyeti’nin İsrail’e karşı dava açmasının İslam ülkelerini mahcup etmesi gerektiğini söyleyen Ataya, “Biraz önce de bahsettiğimiz gibi Batı ülkeleri açık açık ve hukuka aykırı bir şekilde İsrail’e destek veriyorlar. Peki Gazze’de ümmetin mukaddesatını savunan Müslüman kardeşlerimize İslam ülkelerinin yöneticilerinden bir destek gelmesi gerekmez miydi? Filistin’de İsrail’e karşı savaşırken şehit olan mücahitlere teşekkür etmemiz lazım. Filistin halkı tam anlamıyla bu savaşta kurban veriyor. Bu anlamda asıl teşekkürü bu insanlara etmemiz gerekiyor” dedi.

“DİRENİŞE DESTEK İÇİN YAPILABİLECEK ÇOK ŞEY VAR”

İhsan Ataya, Filistin direnişine destek olmak isteyen halkların yapmaları gerekeni de anlattı. Türk halkının ve diğer halkların yapması gereken çok şey olduğunu belirten Ataya, “Evvela basın ve enformasyon noktasında sizlere büyük iş düşüyor. Bunun dışında sosyal medyayı aktif kullanmanız ve insanlara gerçekleri ulaştırmalısınız. Aynı zamanda kültürel alanda gençleri ve bilgisiz vatandaşları bilinçlendirmemiz gerekiyor. Filistin direnişine her alanda destek olabilirsiniz. Böylece Filistin halkının zaferine katkıda bulunabilirsiniz. Ayrıca dua edebilir ve Filistin’e manevi destek sağlayabilirsiniz. Boykot uygulamayı da unutmamalıyız. Direniş hareketlerine maddi destek vermeniz de önem arz ediyor” ifadelerini kullandı.

“DİRENİŞİN SIRRI İMAN”

Gazetemizin yönelttiği “Direnişin sırrı nedir?” sorusunu da yanıtlayan Ataya, dikkat çeken sözler sarf etti. Ataya, sorumuza cevaben, “Direnişin başarısının sırrı güçlü bir imana sahip olmalarıdır. Allah’a iman etmeleri ve topraklarına sahip çıkmaları çok önemli. Gazze halkı, kurban vermekten ve bedel ödemekten çekinmiyor. Aynı zamanda bu savaştaki soykırıma rağmen gerçekleştirdikleri direniş büyük önem arz ediyor. Bununla birlikte şuurları çok güçlü. İsrail’in amacının farkındalar. Bütün bu faktörler Filistinlilerin destan yazmasını sağlıyor” dedi.

ABD Senatosunun, güney sınırının güvenliği ile Ukrayna ve İsrail'e yardımları da içeren 118 milyar dolarlık paketin görüşmelerine bu hafta başlayacağı bildirildi.
 

ABD Senatosundaki Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasında uzun süredir pazarlıklara konu olan sınır güvenliği paketi, bu hafta Senato gündemine geliyor.

Sınır güvenliğinin artırılmasına ve sınırda daha fazla tedbir alınmasına imkân sağlayan tasarı, aynı zamanda Ukrayna ve İsrail'e yardımları da barındırıyor.

118 milyar dolarlık paketin Çarşamba günü Senato Genel Kuruluna alınmasını istediğini açıklayan Demokratların Senato Çoğunluk Lideri Chuck Schumer, iki partiden de bu sefer destek istedi.

Lindsey Graham gibi bazı Cumhuriyetçi senatörler, halen paketin bazı maddelerinin tartışılması gerektiğini kaydederken, tasarının oylanmasının zaman alabileceğine dikkat çekti.

Öte yandan paketle ilgili olarak yazılı bir açıklama yapan ABD Başkanı Joe Biden, sınır güvenliğinin artırılması için daha fazla kaynak ayrılması ve Ukrayna ile İsrail'e yardımların bir an önce gönderilebilmesi için paketin bir an önce geçmesi noktasında Kongre üyelerine çağrı yaptı.

Biden, "Tasarıyı masama gönderin, derhal imzalayacağım." ifadesini kullandı.

Aralık ayında söz konusu tasarının önceki hali Senato'da Cumhuriyetçilerin engeline takılmış, bu sebeple Ukrayna'ya askeri yardımlar kısmi olarak yavaşlamıştı.

Gazze'deki Filistin Sağlık Bakanlığının açıklamasına göre, Siyonist İsrail'in 7 Ekim'den bu yana düzenlediği saldırılarda çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan 27 bin 478 kişi şehit edildi, 66 bin 835 Filistinli de yaralandı.

Açıklamada, hala enkaz altında ve yol kenarlarında ölülerin bulunduğunu ancak işgalci İsrail güçlerinin engellemesi nedeniyle sağlık ekipleri ile sivil savunma görevlilerinin cenazelere ulaşamadığı ifade edildi.

Öte yandan Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini, İsrail'in 7 Ekim'den bu yana bombaladığı Gazze Şeridi'nde 100 bine yakın kişinin öldürüldüğü, yaralandığı veya kaybolduğunu belirtti.

Lazzarini, X sosyal medya platformundan yaptığı açıklamada Gazze nüfusunun yüzde 80'inden fazlasının yerinden edildiğine dikkati çekti.

Gazze'de 17 bin çocuğun korumasız kaldığı ya da ailesinden ayrıldığına işaret eden Lazzarini, şunları kaydetti: "4 ay süren savaşta Gazze'de 100 bine yakın insan öldürüldü, yaralandı veya şu anda kayıp. Bu nüfusun yaklaşık yüzde 5’ine tekabül ediyor. Bunun şehrinizde veya ülkenizde ne anlama geldiğini kolaylıkla anlayabilirsiniz."

Lazzarini, Gazze'de çatışmaların devam ettiğini vurgulayarak "Savaş hız kesmeden devam ediyor ancak kazanan olmayacak. Yalnızca acı, sefalet ve keder olacak. Ateşkesin vakti geldi. Gazze'deki, İsrail'deki, bölgenin başka yerlerindeki ve ötesindeki insanların iyiliği için farklı bir yola ihtiyaç var." değerlendirmesinde bulundu.

 

İsrail, Gazze'ye Giden BM Yardım Tırını Hedef Aldı
Birleşmiş Milletler Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA), bir BM yardım tırının İsrail Deniz Kuvvetleri tarafından hedef alındığını bildirdi.

IRNA'nın bildirdiğine göre, Birleşmiş Milletler Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA), yerel saatle Pazartesi günü şunu belirtti: Bombalama ve ateş altında insani yardım ulaştıramayız.

UNRWA şunu açıkladı: Gazze'nin kuzeyi de dahil her yerde güvenli ve sürdürülebilir insani erişim zorunludur.

UNRWA'nın belirttiğine göre bu tır, hedef alındığında Gazze Şeridi'nin kuzeyine gönderilmek üzere gıda yüklemek için bekliyordu.

 

Netanyahu Katliama Doymadı; Saldırılar Aylarca Sürecek
Likud Partisi’nin Siyonist İsrail Meclisi’ndeki (Knesset) haftalık toplantısında konuşan işgalci rejim Başbakanı Binyamin Netanyahu, 7 Ekim’den bu yana işgalci İsrail ordusunun Gazze’ye yönelik saldırılara ilişkin açıklamalarda bulundu.
 

Netanyahu, "Amacımız Hamas'a karşı kesin bir zafer. Hamas lider kadrosunu öldüreceğiz, bu nedenle Gazze Şeridi'nin her bölgesinde aktif olmaya devam etmeliyiz." ifadelerini kullandı.

Hamas’ın lider kadrosu öldürülmeden saldırılarının nihayete ermemesi gerektiğini savunan Netanyahu, "Savaş o zamandan önce bitmemeli ancak yıllar değil, aylar sürecek." dedi.

Times of Israel gazetesinin haberinde, Gazze Şeridi'nde esir tutulanların yakınlarının Likud Partisi haftalık toplantısına alınmadığı belirtildi.

Haberde, düzenli olarak aylardır Knesset’te esirlerin serbest bırakılması için lobi yürüten esir yakınlarının, haftalardır toplantıya girmek için çabaladıkları aktarıldı.

  Yemen'e düzenlenen hava saldırılarına katılan İngiltere’nin bugün Kızıldeniz'deki bir kargo gemisi hedef alındı.
 

İngiltere Deniz Ticaret Merkezi (UKMTO), olayın batı Yemen'deki el-Hudeyde limanının yaklaşık 57 mil batısında meydana geldiğini bildirdi.

İngiltere’nin Embry Deniz Güvenlik Şirketi, bir İngiliz kargo gemisinin İHA tarafından vurulduğunu bildirdi. Söz konusu firma bu gemide herhangi bir hasarın olmadığını iddia etti.

Henüz bu saldırının sorumluluğunu üstlenen olmadı ancak son gelişmelere ve olaylara dayanarak, bu misilleme operasyonunu Yemen ordusunun gerçekleştirmiş olması muhtemel gibi görünüyor.

Yemen ordusu defalarca Siyonistlerin Gazze'deki suç ve cinayetlerini durdurmak amacıyla sadece İsrail gemilerini veya işgal altındaki topraklara giden gemileri hedef alacaklarını ve bunu engelleyen her ülkenin, Yemen silahlı kuvvetlerinin İHA ve füze saldırılarının hedefi olacağını açıkladı.

11 Ocak'ta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Kızıldeniz'deki saldırılara ilişkin ABD ve Japonya'nın Yemen'e karşı önerdiği kararı onayladı. Bu karar 11 lehte oy ve Rusya, Çin ve Cezayir'in 4 çekimser oyuyla kabul edildi. Bu karar, Yemen'in saldırı ve misilleme operasyonlarına karşı İsrail rejimine yardım etmek ve bu Arap ülkesine denizden ve yakın üslerden hava saldırıları düzenlemek için ABD ve İngiltere'ye yeşil ışık yaktı.

Geçtiğimiz birkaç gün içinde Saada, Hudeyde, Bayda ve San’a eyaletleri ABD koalisyonunun saldırılarının hedefi oldu. Ancak Yemen ordusu bu saldırılara her defasında misilleme yaptı ve bu hafta iki İngiliz gemisi hedef alındı. Yemen Ulusal Kurtuluş Hükümeti, saldırıların durdurulmasının Gazze'ye yönelik savaşın durdurulmasına bağlı olduğunu söyledi.

 

Ensarullah’tan Kızıldeniz'de Operasyon Açıklaması
Yemen Silahlı Kuvvetleri sözcüsü Tuğgeneral Yahya Seri, bu sabah yaptığı açıklamada, “Mazlum Filistin halkına yönelik zulme ve ülkemize yönelik Amerikan-İngiliz saldırganlığına cavap olarak, Yemen Silahlı Kuvvetleri'nin Deniz Kuvvetleri, Kızıldeniz'de iki askeri operasyon gerçekleştirdi” dedi.

Yahya Seri, iki gemiden biri olan Star Nasia'nın Amerika Birleşik Devletleri'ne, Morning Tide adlı diğer geminin ise İngiltere’ye olduğunu söyledi.

Kızıldeniz'deki bu iki geminin uygun deniz füzeleriyle isabetli bir şekilde hedef alındığını bildiren Yahya Seri açıklamasına şu şekilde devam etti: "Yemen Silahlı Kuvvetleri, saldırılara karşı meşru cevap hakkı olarak ve Yemen'in ve onun mücadeleci halkının savunulması kapsamında, Kızıldeniz ve Arap Denizi'ndeki Amerikan ve İngiliz hedeflerinin hepsine karşı daha nitelikli askeri operasyonlar gerçekleştirecektir."

Tuğgeneral Yahya Seri açıklamasının sonunda şunları vurguladı: “Yemen Silahlı Kuvvetleri’nin, Gazze’deki Filistin halkına yönelik abluka kaldırılana ve saldırılar durana kadar İsrail seyrüseferine ve işgal altındaki Filistin limanlarına giden gemilere karşı Kızıldeniz ve Arap Denizi'ndeki askeri operasyonları devam edecektir.”

Bu bağlamda, Birleşik Krallık Deniz Ticareti Operasyonları (UKMTO), bu sabah, Yemen'deki Hudeyde limanının yaklaşık 57 deniz mili batısında, Kızıldeniz'de bir olay meydana geldiğini duyurdu. İngiliz deniz güvenlik şirketi Ambrey de bir İngiliz kargo gemisinin insansız hava aracı tarafından vurulduğunu söyledi./ydh

 

ABD ve İngiltere Yemen’i Bombalamaya Devam Ediyor
  ABD ve İngiliz kuvvetlerinin, ülkenin batısındaki Kızıldeniz sahilinde bulunan Hudeyde kentine saldırı düzenlediğini duyurdu.
 El-Mesire haber sitesinin bildirdiğine göre, ABD ve İngiltere, Hudeyde kentindeki El-Kesib bölgesine saldırı düzenledi.

Saldırının sonuçlarına ilişkin bilgi verilmezken, ABD ve İngiltere'den de henüz açıklama yapılmadı.

Görgü tanıklarından alınan bilgiye göre ise hava saldırıları Hudeyde Limanı'na bakan Ard el-Ahlam Bahçesi yakınlarındaki Husilerin kontrolündeki bir bölgede yoğunlaştı.

Pazartesi, 05 Şubat 2024 10:07

İmam Musa Kazım kimdir?

İmam Kâzım diye ünlenen Musa bin Cafer veya İmam Musa Kazım  (Safer 7, H.128, Medine- Recep 25, 183 H. Bağdat) On İki İmam'ın yedincisidir. İmam Kâzım (a.s) Ebva'da (Mekke ve Medine arasında) bir yerde dünyaya geldi.

Ehl-i Beyt'in yedinci İmamı İmam Musa Kazım (a.s) Hicri Kameri 148 - 183

Değerli babası İmam Cafer Sadık’ın (a.s) şehadetinin ardından imamet makamına erişti. İmameti hicri 148 yılından 183 yılına kadar yani 35 yıl sürdü. Hicretin 183. yılında Recep ayının yirmi beşinde Bağdat’ta Sindi b. Şahik hapishanesinde, zamanın zalim yönetimi tarafından zehirlenerek şehit edildi.

Ehl-i Sünnet'in büyük ulemalarından İbn Hacer Heytemi (ö. 974) İmam Musa Kâzım’ın (a.s) ahlâkî özellikleri hakkında şöyle yazmaktadır: Onda olan çok bağışlama ve hoşgörüden dolayı ona “Kâzım” denilmiştir. Iraklılar arasında “Babu Kazai’l Havaic İndellah” (Allah katındaki hacetler kapısı) diye ünlüydü. Zamanının en abidi, en bilgini ve bağışta bulunanıydı.” Denildiğine göre 37 çocuğu olmuştur. En meşhur çocukları İmam Rıza (a.s), Ahmed b. Musa, Hamza b. Musa, Muhammed b. Musa’dır. En meşhur kızı ise Hz. Fatıma Masume’dir.

Nesep, Künye ve Lakapları

Annesinin adı, Hamide Berberiyye’dir. Künyeleri: Ebu İbrahim, Ebü’l Hasan, Ebu Ali’dir. Şeyh Müfid’in dediğine göre İmam Musa (a.s), “Abd-ı Salih” (Salih kul) diye tanınmıştır ve “Kâzım” diye anlatılmaktadır. Meşhur künyeleri: Ebü’l Hasan el-Evvel veya Ebü’l Hasan el-Mazi’dir. Züht ve ibadetinin çokluğundan “Salih kul” diye meşhur olmuştur. Zalimlerin zulmü ve hasetçilerin hasedi karşısında öfkesini yenerek sabır gösterdiği için kendisine “Kâzım” denilmekteydi. Şialar arasında “Babü’l Havaic” (Hacetler kapısı) diye ünlüdür.

Doğumu ve Şehadeti

İmam Musa Kâzım (a.s) hicretin 128 veya 129’unda Safer ayının 7’sinde Ebva’da (Mekke ve Medine arasındaki bölgede) dünyaya geldi. Bazıları da Medine’de dünyaya geldiğini belirtmiştir. İmam Musa Kâzım’ın (a.s) şehadeti 25 Recep 183’te Bağdat’ta meydana gelmiştir. Orta boylu, nur yüzlü, buğday tenli olup gür ve siyah renkli sakalı vardı. Şeyh Saduk’un naklettiğine göre yüzüğünün üzerinde “Hasbiyallah” (Allah bana yeter) yazılıydı. Başka bir rivayette ise “el-Mülkü lillahi vahde” (Mülk tek olan Allah’ındır) yazılıydı. Şeyh Müfid şöyle yazmaktadır: İmam Musa (a.s) en abid, en fakih, en çok bağışta bulunan ve insanların en üstünüydü.”

İmamet

Babası İmam Cafer Sadık’ın (a.s) şehadetinin ardından hicretin 148. yılında Şiaların imamet görevini üstlendi. İmamet süresi 35 yıldır. Her ne kadar İmam Cafer Sadık (a.s) Abbasi halifesinin İmam’ı (a.s) öldürmek için tezgâhladığı komployu ortadan kaldırmak için halifenin de aralarında olduğu beş kişiyi kendisi için vasi tayin etmiş olsa da gerçek Şialar İmam Musa Kâzım’ın (a.s) imametini kabul etmişlerdir.

Çağdaşı Halifeler

İmam Musa Kâzım (a.s) kendi imameti döneminde Abbasî halifelerinden dördüyle aynı zamanda olmuştur:

Mensur Devaneki (Hükümeti: H. 136-158)

Mehdî (Hükümeti: H.158-169)

Hadi (Hükümeti: H.169-170)

Harun Reşit (Hükümeti: 170-193)

Şiaların Bölünmesi

Bazı Şialar, İmam Cafer Sadık (a.s) daha hayatta iken oğlu İsmail’in imametine inanmaktaydılar! Kendisi İmam Cafer Sadık (a.s) hayatta iken ölmesine rağmen ölümüne inanmamış ve onu aynı şekilde imam olarak kabul etmişlerdir. İmam Cafer Sadık’ın (a.s) şehadetinin ardından bir grup İsmail’in yaşamından ümidini kesmiş ve onun oğlu “Muhammed b. İsmail”in imam olduğuna inanmışlardır. Bu fırka İsmailiyye diye meşhurdur. Bazıları ise İmam Cafer Sadık’ın (a.s) şehadetinden sonra Abdullah b. Eftah’ı takip etmiş ve ona tabi olmuşlardır. Bu gruba ise “Eftahiyye” denilmektedir. İmamın (a.s) asrında ortaya çıkan bir diğer fırka ise Navus adlı bir kişiyi takip eden “Navusiyye” fırkasıdır. İmam Musa Kâzım’ın (a.s) şehadetinin ardından, İmam Rıza’nın (a.s) imametine inanmayan bazıları, İmam Musa Kâzım’ın (a.s) imametinde sabit kalmışlardır. Bu kişiler İmam Kâzım’ın Mehdi ve kaim olduğuna inandıklarından “Vakıfiyye” diye anılmaktadırlar. Mehdiyet ve kaimiyet akımı, Şiaların temel ilkelerindendir ve Masumların (a.s) hadislerinden esinlenilerek elde edilmiştir. Kaim ve Mehdi adlı birisi Hz. Muhammed’in (s.a.a) neslinden gelerek dünyayı adaletle dolduracaktır.

İmam Kâzım Dönemindeki Şii Kıyamlar

Hüseyin b. Ali b. Hasan b. Hasan b. Ali b. Ebu Talib’in Abbasîlere karşı başlattığı kıyam başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu kıyamın adı Şehit Fehh kıyamı diye meşhurdur. Her ne kadar İmam (a.s) kıyam emri vermemiş olsa da kıyamın şekillenmesinden haberdardı ve Hüseyin b. Ali ile irtibat halindeydi. Naaşı, cihadı ve şehadeti hakkındaki buyrukları, İmamın (a.s) Şehit Fehh’ın kıyamından haberdar dolduğunu ortaya koymaktadır. Alevi seyyidlerinin gerçekleştirdiği diğer kıyamlar ise Yahya b. Abdullah ve İdris b. Abdullah’ın kıyamlarıdır.

Tutuklanması ve Hapse Atılması

İmam Kâzım’ın (a.s) tutuklanmasının nedeni hakkında farklı görüşler nakledilmiştir ki bunlar İmam Kâzım’ın (a.s) Şiaların yanındaki güçlü konum ve makamını ortaya koymaktadır. İmam Kâzım (a.s) iki kere Harun Reşit’in emriyle hapse atılmıştır. Birinci zindan hayatının ne kadar sürdüğü bilinmemektedir, ancak İmamın şehadetine neden olan ikinci zindan hayatı 179 ile 183 yılları arasında gerçekleşmiştir. Tarih yazarlarının rivayetlerine göre İmam'ın (a.s) Hârûn tarafından tutuklanmasının sebebi, Yahya b. Bermeki veya İmam'ın yeğenlerinden birinin İmam Kâzım’ı (a.s) kıskandığı için Harun Reşit’in yanında iftira atması ve İmam aleyhinde propaganda yapmasıdır. Elbette İmam'ın (a.s) defalarca tutuklanmasının asıl sebebi Abbasî halifelerinin İmamet makamının Müslümanlar arasında kuvvetlenerek onların hilafetini zayıflatacağı endişesiydi. Bazı Şiaların İmam'ın takiyye yapmaları için emir vermesine rağmen, bu emre uymayarak değişik yerlerde başka mezhep mensupları ile tartışma yapmaları, İmam Kâzım’ın (a.s) tutuklanmasında etkili olan faktörlerdendir. Çünkü Şiaların bu tartışmaları ve sahip oldukları keskin deliller ve güçlü mantık, halifelerin konumunu zayıflatıyordu. Casuslar tarafından halifelere rapor edilen bu olaylar da onları endişelendiriyordu. Harun Reşit, İmam Musa Kâzım’ı (a.s) hicretin 179. yılında Medine’de tutukladı. İmam (a.s), zilhicce ayının 7’sinde İsa b. Cafer zindanı diye meşhur olan Basra’daki zindana atıldı. Daha sonra imamı Bağdat’taki Fazıl b. Rebi’ zindanına intikal ettirdiler. Fazıl b. Yahya ve Sindi b. Şahik zindanları İmamın (a.s) ömrünün sonuna kadar yaşadığı zindanlardır.

Şehadeti Nasıl Gerçekleşmiştir

İmam Musa Kâzım’ın (a.s) şehadeti hicretin 183. yılında Recep ayının 25’inde Bağdat’ta Sindi zindanında gerçekleşmiştir. İmam Musa Kâzım’ın (a.s) şehadetinin ardından Sindi, İmamın naşını Bağdat köprüsü üzerinde yere bırakarak İmamın doğal yollardan öldüğünü insanlara ilan ettirmiştir. İmam Kâzım’ın (a.s) nasıl şehit olduğuna dair farklı görüşler ileri sürülmüştür. Tarihçi yazarların birçoğu İmamın (a.s) zehirletilerek şehit edildiğine inanmaktadır. Tarihçilerin çoğuna göre İmam (a.s) Yahya b. Halit ve Sindi b. Şahik tarafından zehirletilerek şehit edilmiştir. Ancak bazı yazarlar ise şöyle demiştir: Halıya sarılmış ve boğularak şehit edilmiştir. Bir grup ise dökme kurşun hazırlanarak İmamın mübarek boğazına döküldüğüne ve o şekilde şehit edildiğine inanmaktadır.

İmamın Türbesi ve Ziyaret Sevabı

Şialar, İmam Kâzım’ın (a.s) şehadet haberini aldıktan sonra toplanarak İmamı Kureyş kabristanı diye meşhur olan Kâzımeyn’de defnetmişlerdir. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: Her kim babamın kabrini ziyaret ederse Allah Resulü (s.a.a) ve Ali b. Ebu Talib’i (a.s) ziyaret etmiş gibi olur. Başka bir yerde ise İmam Kâzım’ın (a.s) kabrinin ziyaret edilme sevabını İmam Hüseyin’in (a.s) kabrinin ziyaret edilme sevabı gibi olduğunu açıklamıştır.

Hatip Bağdadi’nin Açıklaması

Hatip Bağdadi, Hasan b. İbrahim Ebu Ali Hilal’den –Kendi zamanının Hanbeli şeyhi- şöyle nakletmektedir:

Her ne sıkıntıyla karşı karşıya gelsem Musa b. Cafer’in (a.s) kabrinin yanında tevessül ederdim ve Allah Teâlâ istediğim şeyi bana kolaylaştırırdı.