کارگر

کارگر

  İsrail ve Hamas arasında ateşkesin başlamasından saatler önce Perşembe akşamı Kuzey Hint Okyanusu'nda bir İsrail kargo gemisi saldırıya uğradı.
 

El-Meyadin kanalı özel kaynaklardan naklen, geçtiğimiz Perşembe akşamı Hint Okyanusu'nun kuzeyindeki Mekran Denizi'nde bir İsrail kargo gemisine saldırı düzenlendiğini ve saldırı sonucu yangın çıktığını açıkladı.

Bu geminin hedef alındığı ilk kez haber olarak veriliyor ve İsrail kaynaklarının bunu örtbas etmeye çalıştığı görülüyor. Öte yandan henüz bu saldırının sorumluluğunu hiçbir taraf üstlenmedi.

Haber kaynakları geçen hafta Pazar günü de bir İsrail gemisinin Kızıldeniz'de kaybolduğunu açıklamıştı. Ortadan kaybolan bu İsrail gemisinin adının "Galaxy Leader" olduğu ve gemide 22 mürettebat bulunduğu açıklandı.

Bu haberin yayınlanmasının ardından el-Meyadin kanalı bilgili kaynaklardan naklen, Yemen Donanmasının Kızıldeniz'de bir İsrail gemisini ele geçirmeyi başardığını bildirdi.

İsrail rejiminin Gazze'deki vahşi saldırıları başladığından beri direniş ekseni Irak'tan Lübnan'a, Suriye'den Yemen'e kadar her yönden işgalcileri hedef alıyor.

Dün, Filistin İslami Cihat Hareketi Genel Sekreteri Ziyad Nahle, Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye ve İzzeddin Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde, dört günlük ateşkesin başlaması vesilesiyle bir konuşma yaptı ve Irak, Lübnan ve Yemen'deki kardeşlerine teşekkür etti.

Mekran Denizi'nde bir İsrail kargo gemisinin hedef alınması, Yemen Donanması'nın geçen hafta Çarşamba günü yaptığı şu açıklamanın ardından geldi: “Gazze'ye yönelik saldırılar sona erinceye ve düşman Filistin halkına karşı suç ve cinayet işlemeyi bırakana kadar, İsrail'in gemilerine ve çıkarlarına yönelik askeri operasyonlarımıza devam edeceğiz."

Yemen Donanması, herhangi bir askeri tarafın, Yemen kuvvetlerinin operasyonu sırasında İsrail gemilerini korumak istemesi halinde, Yemen Donanmasının meşru amaçları olacağını vurguladı.

 Dışişleri Bakanı Hakan Fidan İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile telefonda görüştü.
 

Görüşmede Filistin'deki son gelişmeler ve ikili ilişkiler ele alındı.

Fidan, Türkiye'nin Gazze'de ateşkesi sürdürmesi için çaba göstermeye devam edeceğini söyledi ve “İki ülkenin üst düzey yetkilileri arasındaki istişare ve toplantıların sürdürülmesi ilişkilerin daha da gelişmesine yol açacaktır" dedi.

Siyonist Rejimin Gazze ve Batı Şeria'da Filistin halkına karşı işlediği cinayetlerin tamamen durdurulması gerektiğini söyleyen Emir Abdullahiyan ise "İran ve Türkiye'nin diğer İslam ülkeleri ile birlikte, Filistin halkını desteklemek için daha güçlü adımlar atması gerekiyor" dedi.

Emir Abdullahiyan bu görüşmede İki ülke arasındaki çeşitli alanlarda artan işbirliğinden dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Pazar, 26 Kasım 2023 05:21

Hamas ile İsrail arasında esir takası

 Hamas ile İsrail arasında varılan mutabakat kapsamında karşılıklı esirlerin serbest bırakılmasına bugün de devam edilecek. İsrail ile Hamas arasındaki esir takası kapsamında İsrail hapishanesinde tutulan 39 Filistinli serbest bırakıldı.

Hamas'tan yapılan yazılı açıklamada, çatışmalara insani ara kapsamında 13 İsrailli esir ile 7 yabancı uyruklunun Uluslararası Kızılhaç Örgütüne teslim edildiği belirtildi.

 

HAMAS 13 ESİRİ BIRAKTI 

Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları'ndan yapılan açıklamada ise esirlerle birlikte Uluslararası Kızılhaç Örgütüne teslim edilen yabancı uyruklu sayısının 4 olduğu bildirildi.

İsrail ordusundan yapılan açıklamada da Uluslararası Kızılhaç Örgütünden alınan bilgiye göre İsrailli esirlerin Refah Sınır Kapısı'na doğru hareket ettiği belirtildi.

 Açıklamada, Gazze'den yola çıkan esirlerin 13'ü İsrailli ve 4'ü Tayland vatandaşı 17 kişi olduğu ifade edildi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisinden yapılan açıklamada da 13 İsrailli ile 4 Tayland vatandaşının İsrail'e ulaştıkları bildirildi.

 

Katar Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Macid el-Ensari, Kassam Tugayları'nın, İsrail'in mutabakat maddelerine uymaması nedeniyle Gazze Şeridi'ndeki İsrailli esirlerin serbest bırakılmasını ertelediklerini duyurmasının ardından X sosyal medya hesabından açıklama yapmıştı.

 Ensari, "Mısır ve Katar'ın, taraflarla gerçekleştirdikleri görüşmelerin ardından mutabakatın uygulanmasının önündeki engeller ortadan kaldırıldı. Bu gece 39 Filistinli esire karşılık 13 İsrailli esir serbest kalacak." ifadesini kullanmıştı.

 

İSRAİL 39 ESİRİ BIRAKTI

İsrail ile Hamas arasındaki esir takası kapsamında İsrail hapishanesinde tutulan 39 Filistinli serbest bırakıldı.

Filistin Kurtuluş Örgütüne bağlı Esirler ve Serbest Bırakılanlar Heyeti'nden yapılan açıklamada, Ofer Hapishanesi'ndeki 39 Filistinlinin Uluslararası Kızılhaç Komitesi'ne ait otobüsle işgal altındaki Batı Şeria'nın Bireh kentine ve Kudüs'e doğru yola çıktığı belirtildi.

Filistin resmi haber ajansı WAFA'da yer alan haberde de İsrail'in 33'ü çocuk, 6'sı kadın 39 Filistinliyi serbest bıraktığı ifade edildi. 

Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, çatışmalara verilen insani ara kapsamında 13 İsrailli esir ile 4 yabancı uyruklunun Uluslararası Kızılhaç Örgütüne teslim edildiği açıklamıştı.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisinden yapılan açıklamada da 13 İsrailli ile 4 Tayland vatandaşının İsrail'e ulaştıkları bildirilmişti.

Hamas ile İsrail arasında çatışmalara 4 gün insani ara verilmesine ilişkin uzlaşının birinci günü olan 24 Kasım'da da 13 İsrailli esire karşılık 39 Filistinli esir serbest bırakılmıştı.

NE OLMUŞTU?

İsrail ile Hamas arasındaki çatışmalara 4 gün insani ara verilmesine ilişkin uzlaşma, 24 Kasım Cuma günü saat 07.00'de (TSİ 08.00) uygulamaya girdi.

Uzlaşıya göre Hamas'ın elindeki 50 İsrailli esire karşılık, İsrail hapishanelerindeki 150 Filistinli serbest bırakılacak.

Serbest kalacak esirler her iki taraftan kadın ve çocuklardan oluşuyor.

 
Siyonizm, Filistin’de “Yahudi yurdu” kurmayı amaçlayan bir harekettir/ideolojidir.

   

    Siyon kelimesi Yahudi kutsal kitabında Kudüs şehrini tanımlamak için kullanılmaktadır. Siyonizm, bu kelimeden türemiş ve Kutsal metinlerde İbraniler, İsrailoğulları, Museviler ya da Yahudiler olarak isimlendirilen halkın kültürel ve dini mirasını siyasallaştıran bir ideoloji olarak ortaya çıkmıştır. M.S 70 yılında Babil’liler tarafından yıkılan Kutsal Mabet’ten itibaren Filistin’e dönme arzusu taşıyan Yahudileri bir araya getirip organize etmeyi amaçlamaktadır.

   Siyonizm, Filistin’de “Yahudi yurdu” kurmayı amaçlayan bir harekettir/ideolojidir. XIX. yüzyılın sonlarında özellikle doğu Avrupa Yahudileri arasında ortaya çıkmış ve dünya Yahudileri arasında yayılmıştır. Siyonizm hareketinin Yahudiler arasında genişlemesinde birçok etken rol oynamış ve kitleleri Filistin’e yönlendirme noktasında başarı sağlamıştır. Kitleleri hareket ettirirken büyük bir tarihi geçmişten, dini metinlerden ve Yahudilere uygulanan pogrom’lardan yararlanılmıştır.

   Siyonizm, Avrupa’daki Yahudilerin sosyal, siyasal ve ekonomik konumlarının tartışıldığı süreçte ortaya çıktı. Ayrıca 19. yüzyılın ikinci yarısında yaklaşık üç milyon Yahudi’yi barındıran Çarlık Rusya’sı ve Doğu Avrupa’da meydana gelen Anti-Semitizm (Yahudi düşmanlığı ) bu düşüncenin doğmasında etkili oldu. Bu dönemde ortaya çıkan Siyonseverler isimli yapılanma Yahudilerin, Filistin’e göçünü organize etmeye başladı. Yahudilerin sistemli bir şekilde göç etmesine Aliyah denilmektedir. Adı geçen dönemde göçler özellikle ABD’ye yöneldi. Fakat Siyon severlerin Filistin’e göçler düzenlemesi Siyonizm ideolojisinin temellerinin atılmasında çok önemli rol oynadı.[1]

   Göçlerin yanı sıra XIX. yüzyılda Yahudilerin içerisinde bulunduğu zor şartları tartışan ve yayınladıkları eserlerle soruna yeni bakış açıları kazandıran kişiler bulunmaktaydı. Bunların başında Siyonizm kelimesini ilk defa kullanarak literatüre kazandıran Nathan Birnbaum gelmektedir. Mordecai Manuel Noah ise Amerika’da görüşlerini yayınlarıyla paylaşmaktaydı. Noah, Avrupa ülkelerinde ya da başka özgür, güçlü bir ülkede Yahudiler için bir yer kurulmasını istemekteydi.[2]

   İlk Siyonistlerden olan Moses Montefiore ise İngiltere Yahudileri arasında yazdıklarıyla ön plana çıktı. Filistin’de, Yahudi yerleşimleri için ekonomik yardım noktasında aktif oldu. Kendi adına bir sinagog da açtı. Yahudilerin yurt arayışına destek bulmak için İngiltere kraliyeti nezdinde birçok görüşmelerde bulundu. Ön/ilk Siyonistlerin yanı sıra 1850’li yıllara kadar dünya çapında birçok devlet yöneticisi ve yazar, konuyla ilgili destekleyici açıklamalar yaptılar. George Eliot, Walter Scott, Benjamin Disraeli, Edward Ashleyve, Laurence Oliphant bunlardan sadece birkaçıydı. Bu kişiler Yahudilerin güvenli bir yerde yaşamayı hak ettiklerini düşünmekte ve yurt arayışlarına destek vermekteydiler.[3]

Yahudileri, dinleri yerine milli kimlikleriyle değerlendirilmesi gerektiğini savunan Moses Hess, Siyonizm’in kültürel, siyasal alanına en büyük katkılardan birisini yaptı. Avrupa’da yaşanan Aydınlanma dönemiyle birlikte milliyetçiliğin etkin olacağını ön gören Hess, devletleri olmayan ulusların gelecekte farklı bir konumda olacağını da değerlendirmekteydi.[4]

Leo Pinsker ise 1881’de Çarlık Rusya’sında meydana gelen pogrom’ların ardından kaleme aldığı eseriyle erken dönem Siyonist ideolojiye katkı sundu. Ona göre, Avrupa’da yaşayan zengin Yahudiler, zor şartlarda ölüm kalım savaşı veren Yahudilere maddi yardım yapmalı ve onlara bir yurt satın almalıydılar. Ulus olarak kendilerine ait bir devlet olmadığı için sürekli Yahudi düşmanlığına maruz kaldıklarını ifade etmekteydi. Pinsker, ulusal yurtları için en uygun bölgenin Filistin olduğunu savunmaktaydı.[5]

   Yahudi milliyetçiliğini kurumsallaştıran lider Theodor Herzl oldu. Gerçi Herzl öncesinde dünya Yahudileri yapılan çalışmalar neticesinde milli bir kimliğe sahip olduklarına inanmaya başlamışlardı. Fikri zemini hazır olan Siyonizm’in artık siyasallaşarak Yahudileri vaat edilmiş topraklara götürmesi gerekmekteydi. Budapeşte’de doğan Herzl, üniversite yıllarını Viyana’da hukuk okuyarak geçirmişti. 1890’lı yıllarda Paris’e yerleşerek gazetecilikle meşgul oldu. Gazeteci olması hasebiyle Yahudilerin maruz bırakıldığı olayları takip etmekteydi. 1891 yılında Yüzbaşı Alfred Dreyfus davasını haber sütunlarına taşıdı. Bir Yahudi yüzbaşısının ajanlık suçlamasıyla yargılandığı davayı izledi. Basın kuruluşlarının çoğu yüzbaşıyı Yahudi olduğu için mahkûm etmekteydi. Herzl’e göre bunun arka planında uzun zamandır Avrupa, Rusya ve Doğu Avrupa’da devam eden Antisemitizm vardı.[6]

   Herzl, Fransa’da meydana gelen Dreyfus olayından etkilenerek kendi manifestosu diye adlandırabileceğimiz Yahudilerin Devleti isimli eserini yayınladı. Ona göre azınlık olarak gettolarda yaşamaya maruz bırakılan Yahudiler, yaşadıkları ülkelerde huzur bulamayacaklardı. Bunun için Yahudilerin kendi milli kimliklerini, dillerini, tarihlerini yaşatacak bir devlet kurmaları elzemdi. Bu sayede Yahudiler, Avrupa’dan göç edecek ve diğer devletler gibi eşit şartlarda uluslararası platformlarda yer alacaklardı. Herzl’e göre Kutsal kitaba dayanarak Vaat edilmiş toprak kavramsallaştırılması yapılmalı ve topluluklar ikna edilmeliydi. Antisemitizmin yoğun olarak yaşandığı devletlerde Yahudileri ülkelerinden uzaklaştırmak için bu süreci destekleyeceklerdi.[7]

Herzl’in bu kavramsallaştırmasına Yahudiler arasından tepkiler hatta karşı çıkışlar gelse dahi genelde kabul gördü. Özellikle dini çevreler, siyasi Siyonizmin Tanrı’nın bir lütfu olarak değerlendirdi. Mesih’in gelerek özlenen Yahudi devletini kuracağı inancı siyasi Siyonizme geniş kitleleri etkileme fırsatı verdi. Herzl’in ilahi bir planın parçası olarak algılanması ona olan inancı artırmaktaydı.[8]

   Yahudilerin Avrupa dışında göç edeceği bir yurt arayışına başlaması kurumsallaşmayı da beraberinde getirdi. Herzl önderliğinde 29 Ağustos 1897'de İsviçre Basel'de ilk Siyonist kongresi toplandı. Kongreye farklı ülkelerden gelen 400’ün üzerinde delege katıldı. Basel kongresi siyasi Siyonizm’in kurucu metninin de yazıldığı bir kongre oldu. Alınan kararlara bakıldığında milli bir devletin meydana getirilmek istendiği rahatça anlaşılmaktaydı. Basel Kongresinde alınan kararlar ile Filistin'de bir yurt edinilmesine çalışılması kararı alınmış ve Filistin’de bir Yahudi devleti kurma düşüncesi düzenli siyasi bir program haline dönüşmüştü.[9]

Kongrenin toplandığı yıllarda Filistin’in bir Osmanlı toprağı olması, Dünya Siyonist Örgütü lideri Theodor Herzl’in Osmanlı yetkilileriyle temasa geçmesini zorunlu kılmaktaydı. Herzl’in amacı, Osmanlı Devleti’nden Yahudilerin Filistin'e göç edebilmesine ve bölgeye yerleşmelerine izin alabilmekti. Bu amaç doğrultusunda Herzl, 1896-1902 yılları arasında beş defa İstanbul’a gelerek II. Abdülhamit ile görüşmek için çabaladı.[10] Herzl, yerleşim izinlerine karşılık Sultan’a Osmanlı dış borçlarını ödemeyi teklif etmiştir. Fakat II. Abdülhamit bu teklifini 5 Şubat 1902’de ki görüşmelerinde kabul etmemiştir.

  Yahudi ulusal evine nasıl gidileceğine dair sorular tartışılırken I. Dünya Savaşı’nın başlaması bir fırsat olarak değerlendirildi. Kongrelerde alınan kararların en önemlileri arasında yer alan büyük bir devletin desteğinin sağlanması ilkesi savaş yıllarında hayata geçirilmeliydi. Doğru tarafta saf tutulduğu takdirde Filistin’de bir Yahudi Devleti’nin kurulması kaçınılmaz olabilirdi. Hedefler etrafında planlar yapılırken beklenmedik bir şekilde Herzl öldü.

   Siyonistlerin liderliğine 1905 yılında Manchester Üniversitesi Kimya Fakültesi öğretim üyesi Chaim Weizmann geçti. Weizmann, patlayıcı yapımında kullanılan asetonu geliştiren bir kimyager olarak. I. Dünya Savaşı sırasında İngiltere’nin savaşta kullanacağı patlayıcı ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir konumdaydı. Bu özelliği sayesinde Weizmann, Lordlar Kamarası’nda görev yapan İngiliz devlet adamlarıyla ilişkilerini rahatça geliştirdi. David Lloyd George, Herbert Samuel ve Arthur James Balfour İngiliz dostlarından sadece bir kaçıydı.[11]

Weizmann, İngiliz yönetimi nezdinde Siyonizmin hedeflerini sürekli gündemde tuttu. İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour 2 Kasım 1917’de, İngiltere’de bulunan Siyonistlerin ileri gelenlerinden Lord Rotschild’e “Filistin’de Yahudi halkı için bir ulusal yurt” kurulması için İngiliz sempatisini içeren bir mektup yolladı.[12]

   Balfour Deklarasyonuyla İngiltere, Yahudilere desteğini açıkça belli etti. Balfour Deklarasyonu İngiliz mandasının oluşturulma sürecinde önemli bir dönüm noktası oldu. 1917 yılı aralık ayında İngiliz General Allenby’nin Kudüs’ü işgal etmesiyle Filistin’de İngiliz askeri yönetimi başladı. 16-25 Nisan 1920’de toplanan San Remo Konferansı’nda Filistin, İngiltere’nin mandasına bırakıldı. Filistin’de 1917 işgalinden beri süren İngiliz askeri yönetimi yerini sivil manda yönetimine bıraktı. 1922 yılında sivil manda yönetiminin Milletler Cemiyeti tarafından onaylanması İngiltere ve Yahudi milliyetçileri için Filistin’de uluslararası bir sistem kurulduğunun belgesi oldu.

..........................................

[1] Rusya’da Yahudi düşmanlığının artmasından sonra özellikle ABD’ye Yahudi göçü hızlanmıştır. Örneğin sadece 1891 yılında bu sayı, 17.659’dur. Vahdettin Engin, Pazarlık, Yeditepe Yayınları İstanbul, 2010, s. 39.
 [2] Seymour Brody, Jewish Heroes & Heroines of America: 150 True Stories of American Jewish Heroism, United States,1996, , s. 33-35.
 [3] 4Moses Montefiore, http://www.montefioreendowment.org.uk/sirmoses/about/ Erişim Tarihi: 22 Aralık 2014.

[4] Moses Hess, Roma ve Kudüs isimli eser için bakınız http://www.zionismontheweb.org/Moses_Hess_Rome_and_Jerusalem.htmhttp://www.jewishencyclop%20edia.com/articles/7649-hess-moses-moritz%20Eri%C5%9Fim%20Tarihi%2022%20Aral%C4%B1k%202014. 
[5] http://www.jewishvirtuallibrary.org/jsource/biography/pinsker.html Erişim Tarihi: 22 Aralık 2014.
[6] Mim Kemal Öke, Siyonizm’den Uygarlıklar Çatışmasına Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul, 2002, s. 33-41.
 [7] Herzl’in kitabının doğru başlığının Yahudilerin devleti olması gerekmektedir. Theodor Herzl, Yahudi devleti, çev. Sedat Demirer, İstanbul, 2012, Ataç Yayınları, s. 31-42. Theodor Herzl’in hatıraları için bakınız. Theodor Herzl, Siyonizm’in ve İsrail’in kurucusu Theodor Herzl Hatıralar, çev. Ergun Göze, Boğaziçi yayınları, İstanbul, 2007. Cambridge Archive Editions, The Middle East İntellıgence Handbooks Palestine and Transjordan , Oxford, Printed By CPI AntonyRowe, 1987, s. 121.
 [8] Emma C. Murphy, Siyonizm ve Filistin sorunu, Ed: Youssef M. Choueri, Ortadoğu Tarihi, İnkılap Yayınevi, İstanbul, 2013, s. 323-328. 
[9] Siyonist kongreler hakkında yayınlanan İngiliz arşiv belgeleri için bkz. Cambridge Archive Editions, Zionism, Printed By CPI Antony Rowe, Oxford, 1987, Cilt.1-2. - Cambridge Archive Editions, 1987. s. 121. 
[10] Herzl, İstanbul’a her geldiğinde II. Abdülhamit ile görüşememiştir. Örneğin, 1896 yılında II. Abdülhamit ile görüşen Sultan’ın şahsi dostu Yahudi kökenli Polonyalı asilzade Newlinski’dir. Engin, 2010, s. 63. Mim Kemal Öke, 2002, s.56 [11] 13Andrew Mango-Robert Mcnamara, T.G. Frasaer, Modern Ortadoğu’nun Kuruluşu, Remzi kitapevi, İstanbul, 2011, s. 95. David Fromkin, Barışa Son Veren Barış, çev. Mehmet Harmancı, Epilson yayınları, İstanbul, 2004, s. 248. Ilan Greilsammer, Siyonizm, çev. Işık Ergüden, Dost yayınları, Ankara, 2007, s. 51.
 [12] 14The Times, Palestine For The Jews Official Sympathy, London, Friday Nov 9, 1917, Issue: 41631, s.7 Balfour deklarasyonu hakkında ayrıntılı tartışmaları içeren bilgiler için bkz. Jonathan Schneer, Balfour deklarasyonu, çev. Ali Cevat Akkoyunlu, Kırmızı Kedi, İstanbul, 2012, s.129-172.

 

Ehlader

Cuma, 24 Kasım 2023 04:42

Aksa Tufanı ve Cephelerin Birliği

Bu yeni politikaya göre direniş gruplardan herhangi biri düşmanla çatışmaya girerse, stratejik kararlar "ortak komuta odası" toplantılarından çıkacak.

    Aksa Tufanı operasyonu sonrasında direniş gruplarının nispeten koordineli olarak hareket etmesi ve gösterdiği kararlı duruş, "Sahaların Birliği" stratejisinin başarıyla uygulandığına ve "ortak komuta odası oluşumunun yapıcı rolüne" işaret ediyor.

Mayıs 2021'deki Kudüs Kılıcı operasyonun ardından Filistin direnişinin üst düzey siyasi yetkililer ve komutanları arasında yapılan bir dizi toplantıda "Sahaların Birliği" stratejik politikasının operasyonel hale getirilmesi gündeme getirildi.

Bu yeni politikaya göre direniş gruplardan herhangi biri düşmanla çatışmaya girerse, stratejik kararlar "ortak komuta odası" toplantılarından çıkacak.

7 Ekim 2023'teki sürpriz Aksa Tufanı operasyonu, Direniş Ekseninde yer alan Lübnan, Irak, Yemen ve Suriye direniş gruplarının "Sahaların Birliği" stratejisinin hayata geçirilme olasılığını değerlendirmek için iyi bir fırsat sağladı.Bu yazının devamında Gazze savaşı sırasında Sahaların Birliği stratejisinin pratikteki verimliliğini incelemeye çalışacağız.

Kuzey Cephesinde Siyonistlerin Aciz Duruma Düşmesi

Aksa Tufanı operasyonunun hemen ardından Siyonist İsrail ordusu, Gazze Şeridi'ni kuşatmak ve büyük kara saldırsı başlatmak için 300 bin yedek askeri göreve çağırdı.

Tel Aviv'in Gazze bölgesinde geniş çaplı bir saldırı başlatma adımı, Lübnan'daki İslami direnişin, "Sahaların Birliği" stratejik politikası çerçevesinde Siyonistlerin askeri noktalarını hedef almasına yol açtı. Böylece Hizbullah, işgal altındaki Şeba Çiftlikleri, Kiryat Shmona, Yiron, Al-Bostan, Shlomi ve Yaron gibi Siyonist kasabaları ve Rahab, Al-Dahira, Al-Shahira, Yiftah Qaddish, Al Asi, Doviv, Al Motla, Al Rahab, Jal-ul-Laam ve Al-Abad askeri üslerini hedef aldı.

Karşı tarafta İsrail ordusu, Hizbullah güçlerinin askeri noktaları ve güney Lübnan'daki sivil yaşam yerlere saldırı gerçekleştirerek gazetecileri ve hatta sivilleri öldürdü.

8 Ekim'den bu yana çatışmaların devam etmesine rağmen Hizbullah, "pragmatik" ve "akıllı" bir politika izleyerek kuzey cephede İsrail'in hava, deniz ve kara kuvvetlerinin askeri yeteneğinin neredeyse yarısını yok etmeyi başardı. Ayrıca Tel Aviv "7 Ekim" istihbarat başarısızlığının tekrarını önlemek amacıyla, Ulusal Acil Durum Kabinesi'nin izniyle 43 Siyonist yerleşim yerinden yaklaşık 70 bin işgalcinin zorunlu göçüne izin verdi.

Hizbullah güçleri ile Siyonist rejimin ordusu arasında çıkan çatışmalarda Lübnan İslami direnişinin 70'ten fazla savaşçısı şehit oldu. Öte yandan yoğun bir sansür uygulaması başlatılmasına rağmen Siyonist taradında ölü ve yaralı sayısının 140'ın üzerinde olduğu söyleniyor. 12 Kasım 2023'ten bu yana çatışmanın tarafları arasındaki karşılıklı ateşin yoğunluğu o kadar arttı ki, birkaç saatten kısa bir süre içinde kuzey cephesinde 8 Siyonist asker öldürüldü.

Bu olayın ardından medyada yayınlanan resmi olmayan haberlere göre Gallant ile Benny Gantz, Hizbullah'la savaşın kapsamının genişletilmesi çağrısında bulundu. Ancak Netanyahu’nun buna karşı çıktığı kaydedildi.

Analistler, Hizbullah ile İsrail arasında geniş çaplı bir çatışma ihtimalinin artmasının Siyonistlerin Gazze Şeridi'ndeki kara saldırısıyla doğrudan bağlantılı olduğuna inanıyor.Bu doğrultuda Tel Aviv'in Gazze Şeridi'nin yapısını veya bölgenin siyasi durumunu değiştirmeye yönelik bir planı varsa İsrail'in işgal altındaki Golan'dan Hayfa'ya kadar birleşik direniş saldırılarına hazır olması gerektiği öngörülüyor. Bu senaryo gerçekleşirse, Doğu Akdeniz'deki olası Amerikan tehditlerine karşı direnişin füze cephaneliğinin gemisavar füzelerle donatılabilir.

Yemen Ensarullah Hareketinden İsrail’e Kombine Saldırı

İsrail’in savaş kabinesi ve ordusu, Gazze Şeridi'ne saldırıp Hizbullah'ın saldırılarına caydırıcı bir yanıt vermeyi planlarken, direniş ekseninin bir diğer güçlü kolu Yemen Ensarullah Hareketi, 11 Ekim'de bir bildiri ve posterler yayınlayarak, Siyonist İsrail’in derinliklerine ve stratejik üslerine karşı operasyon başlatılacağı sözünü verdi.

19 Ekim'de Amerikan televizyonu CNN, Yemen direnişinin işgal altındaki toprakların güneyine karşı füze ve İHA saldırıları başlattığını, ancak Amerikan savaş gemisinin Tel Aviv lehine savunma bildirdi. Yemen'deki İslami direnişin saldırı eylemlerine yanıt olarak Siyonist rejimin deniz kuvvetleri, savunma sistemleriyle donatılmış bir savaş gemisini Kızıldeniz'e gönderdi.

Yemen Ensarullah Hareketi, son sekiz yılda sahada elde ettği askeri deneyimlerine dayanarak balistik füzeler ve operasyonel kamikaze insansız hava araçları gibi silahlarla güney cephesinde İsrail'in savaş makinesini oyalamaya amaçlıyor. Uzmanlar, son dönemdeki kombine saldırılarda Yemenlilerin rejimin savunma sistemlerini geçerek Eilat'teki strarejik noktaları birçok kez hedef aldığına inanıyor.

Bu arada uzmanlar, Gazze Şeridi'ndeki durumun kötüleşmesiyle birlikte Ensarallah'ın, özel jeopolitik konumu nedeniyle Siyonistlere karşı koordineli bir yanıtla Necef çölünde bulunan nükleer-askeri üsleri de hedef alabileceğine inanıyor. Yemen direnişinin Aden Körfezi ve Kızıldeniz sularındaki İsrail askeri-ticari gemilerini hedef alma ihtimali var.

Suriye ve Irak’taki Gireniş Gruplarının Denge Politikası

Tel Aviv rejimi Batı Asya ve Kuzey Afrika bölgesindeki "stratejik derinlik" eksikliği nedeniyle, Irak ve Suriye'deki direniş güçlerini dizginleme sorumluluğunu Irak-Suriye'deki ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’na (CENTCOM) devretti.

Irak’taki Ketaib-i Hizbullah, Asaib Ehl el-Hak, Nüceba Hareketi ve Bedir direniş grupları, Ayn el-Esad, Musul, El-Şedadi, Ebu Hacer, Erbil ve diğer bölgelerdeki ABD askeri üslerini 40'tan fazla kez hedef aldı. Karşı tarafta ABD birlikleri de, son saldırı eylemlerine karşı "caydırıcılık" sağlamak amacıyla 26 Ekim ve 8 Kasım'da direnişin tesistlerini hedef aldı.

Batı Asya'daki Amerikan üslerine yönelik direniş saldırılarının sayısı artarken Irak ve Suriye direnişi, İsrail’e işgal altındaki bölgelere sınırlı ve hedefli saldırılarla Gazze Şeridi’nde gerginliğin tırmanması konusunda uyarıda bulundu.

Tel Aviv'in İslam ümmeti ile Direniş Ekseni’nin kırmızı çizgilerini aşması halinde savaşın bölgeye yayılma riski olduğunu belirten direniş gruplarından yapılan açıklamada, ‘’Böyle bir durumda CENTCOM'un Fars Körfezi, Irak ve Suriye'deki askeri üsleri direniş gruplarının meşru hedefleri haline gelecektir.’’ ifadesi kullanıldı.

Genel olarak Aksa Tufanı operasyonu sonrasında direniş gruplarının nispeten koordineli olarak hareket etmesi ve gösterdiği kararlı duruş, "Sahaların Birliği" stratejisinin başarıyla uygulandığına ve "ortak komuta odası oluşumunun yapıcı rolüne" işaret ediyor.

Hiç kuşkusuz kuzey cephesindeki Hizbullah ve güney cephesindeki Ensarullah’ın planlı saldırıları olmasayıdı, İsrail rejim ordusu Gazze Şeridi’ndeki Hamas gruplarına var gücüyle baskı yapabilirdi. Irak-Suriye direnişinin bu dağınık saldırılarına ek olarak, Amerikan üslerine karşı işgal haline gelen Filistin çevresinde ikincil bir direniş katmanı oluşturacaktı. Aynı zamanda Irak ve Suriye’deki direnişinin dağınık saldırıları, işgal altındaki Filistin çevresinde Amerikan üslerine karşı koymak için ikinci bir cephe oluşturdu.

Sonuç olarak Direniş Ekseni’nde yer alan gruplar arasında artan koordinasyon ve dayanışmanın, dış tehditlere karşı "caydırıcılık" yaratmanın yanı sıra, Siyonist düşmana karşı ortak saldırı olasılığını da artırdığı söylenebilir. 

Tesnim

Cuma, 24 Kasım 2023 04:29

Her Şeyi Allah’a Anlatacaklar

 Siyonist rejim son saldırılarda anne ve babalarıyla birlikte 4 bin 600'ü aşkın mazlum çocuğu katletti. Şifa Hastanesi'nde işledikleri korkunç suç ve cinayet ve hastaları ve çocukları katletmeleri de bu katliamın en korkunç ve vahşilerinden biridir. Dünya hâlâ bu korkunç manzaraları izliyor... Gazze'nin şehit çocukları Allah'a ne anlatacaklar?


1- Amerika ve IŞİD'in Suriye'ye düzenlediği ortak saldırılarda 7 yaşında bir kız çocuğu ağır yaralandı ve kısacık ömrünün son anlarında, yaralı ağzından güçlükle çıkan, acı inlemelere karışan sözlerle şunları söyledi: ‘Her şeyi Allah’a anlatacağım"... ve birkaç dakika sonra hayatını kaybetti ve masum ruhu meleklerle birlikte uçtu...
Bugünlerde o Suriyeli kızın acıklı hikâyesi Gazze'de bir değil, yüz değil, binlerce kez tekrarlandı ve vahşi Siyonistler, Gazze'nin mazlum halkına yönelik utanmazca katliamlarının üzerinden geçen birkaç hafta boyunca, anne ve babalarıyla birlikte 4 bin 600'den fazla mazlum çocuğu katletti. Şifa Hastanesi'nde işledikleri korkunç suç ve cinayet ve hastaları ve çocukları katletmeleri de bu katliamın en korkunç ve vahşilerinden biri. Dünya hâlâ bu korkunç manzaraları izliyor... Gazze'nin şehit çocukları Allah'a ne anlatacaklar?
2- İsrail, Batı müstekbirlerinin bölgedeki askeri kışlasıdır. ABD burayı diğer Batılı hükümetler adına yönetiyor. Bu kışlada konuşlanan kuvvetler, dünyanın en vahşi, en aşağılık ve en pis yaratıkları olan Siyonistlerden seçilmiştir. Bu seçim, Siyonistlerin tarihi sicili ve tarih boyunca işledikleri birçok suç nedeniyle yapılmıştır. Bu mezhepler her ne kadar Yahudi gibi görünseler de Musa Peygamber'e inanmadıkları gibi dine de inanmadıklarını defalarca ortaya koymuşlardır.
3- Siyonistler Gazze Şeridi'ne yönelik vahşi saldırılarını, kadın, erkek ve çocuk katliamlarını en alçakça şekilde gerçekleştirdi ve bu cinayetin boyutları bu büyük suçun resim ve videolarının yayınlanmasıyla tüm dünya insanlarına duyuruldu. Bu korkunç suçun ardından geniş ve benzeri görülmemiş bir uluslararası protesto dalgası yaşandı. Öyle ki, Amerika ve tüm Avrupa ülkeleri dâhil dünyanın birçok ülkesinde her gün yüzbinlerce, hatta bazen milyonlarca insanın katıldığı kitlesel gösterilere şahit oluyoruz. Barbar ve katil Siyonistlere karşı küresel ayaklanma, cesur Aksa Tufanı operasyonunun en büyük başarısıdır. Çünkü Siyonistlerin Filistin topraklarını işgal etmelerinin temel bahanesi olan bu barbar rejimin kendini mazlum göstermesini boşa çıkarmıştır.
4- Mevcut durum ve koşullar, sadece Siyonist rejimin yok edilmesi için değil, aynı zamanda tüm kötü Siyonistlerin de dönemin sahnesinden silinmesi için en iyi ve en hazır dönemdir. Çünkü bugün dünya halkları, her Siyonist'e profesyonel suçlu, çocuk ve sığınmasız kadın katili olarak bakmakta ve her Siyonist'ten haksız yere dökülen kanların intikamını almayı insani ve ahlaki bir hareket olarak görmektedir. Artık dünyanın hiçbir yeri Siyonistler için güvenli olmamalıdır çünkü onların kirli kanlarını dökmek insani ve ahlaki bir görevdir. Bu husus, pek çok Amerikalı ve Avrupalı vatandaşın açıklamalarında da görülmüştür. İslam ülkelerindeki insanların tepkisi de kendi yerindedir.
5- İslam ülkeleri, Siyonistlerin barbarca suçlarıyla mücadele edebilecek pek çok imkân ve kapasiteye sahiptir. Siyonist rejimle tüm açık ve gizli siyasi ve ekonomik ilişkilerin kesilmesi, Siyonistlere ve onların Amerikalı ve Avrupalı destekçilerine petrol ve gaz vanalarının kapatılması, Fars Körfezi, Babülmendep Boğazı, Umman Denizi, Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı'nda Siyonist rejime ve bu rejimi destekleyen ülkelere ait gemilere deniz trafiğinin kapatılması bunlar arasındadır.
Son olarak, bazı İslam ülkelerinden beklenen, milletleri Siyonist rejimle mücadele etmek için hükümetlerine başvurmadan önce, İran İslam Cumhuriyeti'nin ve direniş güçlerinin başarılı örneğine bakarak, Siyonistlerle amansız bir şekilde mücadele etmeleridir.

Hüseyin Şeriatmedari

 Tahran'da düzenlenen bir toplantıya katılan İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Gazze'deki son gelişmeleri değerlendirdi.

Siyonist İsrail ile Hamas arasında sağlanan geçici ateşkes hakkında Reisi, ''Bugün ateşkes günüdür, Filistin halkının direnişi sonuç verdi, düşman ise amacına ulaşamadı, çünkü Siyonistler Gazze'yi ele geçirip Hamas'ı yok etmek istedi. Rejimin eline geçen şey tüm dünyanın Siyonistlere olan nefretidir.’’ dedi. 


Batı ülkelerinin artık insan hakları ile kadın ve çocuk haklarından bahsetmemesi gerektiğini vurgulayan Reisi, ''Bu konu tarihi bir şakaya dönüştü. Batılıların İsrail'in ırksal ayrımcılığını desteklediğini gösterdi.’’ ifadesini kullandı. 
Cumhurbaşkanı Reisi, Birleşmiş Milletler'in verimsiz bir kurum haline geldiğini belirterek, ''Mevcut dünya düzeni tamamen adaletsiz ve acımasızdır, zalim güçleri durduramaz. Birleşmiş Milletler ile BM Güvenlik Konseyi'nin verimsizliği ortaya çıktı.’’ açıklamasını yaptı. 
Cumhurbaşkanı Reisi sözlerine şöyle devam etti:  ''Bugünkü zaferden dolayı Filistin halkını, direnişi ve şehit ailelerini tebrik etmeliyiz. Top silahı ve tank dahil hava, deniz ve kara kuvvetlerine sahip olmayan bir grup, inanç ve kendi silahlarına güvenerek Siyonist Rejimin burnunu sürttü. İşgal güçlerinin, çelikten oluşan direniş iradesine karşı zayıf olduğunu gösterdi; Siyonist Rejim çaresizlikten ve acizlikten dolayı kadın ve çocukları hedef aldı.’’ 
İsrail ablukası altındaki Gazze’ye acilen insani yardımlar ulaşması gerektiğini vurgulayan İbrahim Reisi, ''Uluslararası kuruluşların etkinliğini yitirdiğine inanıyorum. Bu yüzden yeni ortaya çıkan kuruluşların yanı sıra milletlerin Filistin'i desteklemek için harekete geçmesi lazım.’’ diye konuştu./

 Türkiye'nin İsrail'e gönderdiği malların içeriğine ve miktarına yönelik araştırma önerisi kabul edilmedi.
 

Saadet Partisi, Türkiye'nin İsrail'e gönderdiği malların içeriği ve miktarı ile Gazze'deki durum üzerindeki etkisinin tespitiyle ilgili araştırma önergesinin gündemin önüne alınarak Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmesini önerdi.

Önerinin gerekçesini açıklayan Saadet Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Kaya, "Türkiye limanlarından kalkan 300'den fazla geminin ve yine sayıları yüzleri bulan kargo uçağının İsrail'e ham petrol, yakıt, gıda, demir-çelik, çimento, tekstil ve benzeri ürünleri taşıdığı bilinmektedir" dedi.

İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanına dikkat çeken İYİP Adana Milletvekili Ayyüce Türkeş Taş, "Katil Netanyahu'nun karşısında hiç kimse hiçbir şey yapamıyor'' dedi.

HEDEP Van Milletvekili Mahmut Dindar, "İsrail'in bu saldırıları karşısında Türkiye dahil birçok devlet gerekli diplomatik ve siyasi girişimleri henüz ortaya koymamıştır" diye konuştu.

CHP İstanbul Milletvekili Yunus Emre ise şunları kaydetti:

"İsrail'in kullandığı çeliğin yüzde 65'inin Türkiye tarafından tedarik edildiği ilgili raporlarda kayıt altına alınıyor. Çelik silah endüstrisinin en temel girdisidir. Avrupa'da savaşın engellenmesi için bir Avrupa bütünleşmesi düşüncesi ilk başta kömür ve çelik ortaklığıyla başlamıştı. Bir takım kahve ürünleri hava yollarında yasaklanıyor. Meclis kampüsünde kola sipariş etseniz edemiyorsunuz. Kahve ya da kola çocukları öldürmüyor ama bu çelikle imal edilen silahlar binlerce çocuğu öldürdü. Biz Meclis olarak böyle bir konuyu araştırmayacağız da ne iş yapacağız?"

İran Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan, Beyrut temasları kapsamında Filistin İslami Cihad Hareketi Genel Sekreteri Ziyad en-Nahale ve Hamas'ın Arap ve İslam Dünyasıyla İlişkiler Ofisi Başkanı Halil el-Hayye ile görüştü. Görüşmede Gazze'deki son gelişmeler ve bölgede yaklaşmakta olan ateşkes süreci ele alındı.
 

Emir Abdullahiyan dün akşam sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı paylaşımda Filistin Direniş liderleri ile gerçekleştirdiği görüşmeyi değerlendirdi.

Emir Abdullahiyan'ın paylaşımında, "Bugün Beyrut'ta Hamas ve Filistin İslami Cihad yetkilileriyle yaptığım görüşmede Gazze ve Batı Şeria'daki son gelişmeler, insani ateşkes ve gelecek senaryoları hakkında daha fazla ayrıntı hakkında bilgi aldım.

"Hiç kuşkusuz direniş ortadan kaldırılamaz, sivillerin öldürülmesi, insani abluka ve Filistinlilerin zorla yerinden edilmesi durdurulmalıdır. Zaman İsrail rejiminin lehine değil, şimdi siyasi inisiyatiflerin ve herkesin Filistin'in güvenliğine ve bölgesel kolektif güvenliğe odaklanmasının zamanıdır." ifadelerine yer verildi.

ABD'li yetkililere seslenen Emir Abdullahiyan, "Beyaz Saray, Filistin, Lübnan ve bölgenin 75 yıllık mücadele tarihini dikkatle incelemeli ve gerçekçi davranmalı; işgal söyleminin çağdaş dünyada yeri yoktur." dedi./mehr

 Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, resmi ziyarette bulunduğu Cezayir'de, yaptığı açıklamada, Cezayir makamlarına Gazze'de artan vahşet karşısında sergiledikleri dik ve dirayetli duruş sebebi ile teşekkür etti.
 

Erdoğan şunları söyledi ‘Gazzeli çocukları, bebekleri, kadınları ve yaşlıları vahşice katledenler uluslararası hukuk önünde de hesap vermeli ve mahkûm olmalıdır. Diğer türlü zalimin daha da zalimleşmesinin önüne geçemeyiz.

Vicdan sahibi tüm ülkelere de sorumluluk düşüyor. Şunu bilmemiz lazım İsrail bir terör devletidir. Bunu söylemekten çekinmeye gerek yok. Bildiğimiz gerçek bu.

Hataneleri, okulları , ibadethanelri vuranlar bunlar değil mi? Bunlar yaptırımsız mı kalacak. Gereği neyse bunu yapmak için işte BM'de ne oldu? 121 ülke İsrail'in karşısında oldu. 40 ülke çekimser kaldı. 14 ülke bizim karşımızda durdu. Ama kovalayacağız. Netanyahu gidicidir, İsrail halkı da Netanyahu'ya sahip çıkmıyor.

Eğer bugün birileri onların yanında yer alıyorsa şunu bilin,bunların İsrail'e borcu var. Bunun için İsrail'in yanında yer alıyor. Bizim , Türkiye'nin, Cezayir'in İsrail'e borcu yok. Bizim halkımıza borcumuz var.

Yine bu süreçde İsrailli bakanlar tarafından varlığı inkar edilen nükleer silah, atom bombası meselesinin de unutulmasına da izin vermeyeceğiz.

İsrail sende atom bombası var. Bunu da özellikle ilgili merciilere şikayetini yaptık, yapıyoruz.

 

İran: Gazze Katliamının Faillerinin Yargılanması İçin Ne Gerekiyorsa Yapacağız
 İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan Tahran'da bulunan yabancı büyükelçiler ve uluslararası kuruluşların başkanları ve temsilcileriyle Dışişleri Bakanlığı'nda yaptığı toplantıda Filistin'deki gelişmeleri değerlendirdi
Emir Abdullahiyan, Gazze'de ateşkes sağlanması için gösterilen çabaların sonuç vermesiyle birlikte Gazze ve Batı Şeria'da savunmasız vatandaşların, kadın ve çocukların vahşice öldürülmesinin durdurulacağı umudunu söyledi.
Aksa Tufanı operasyonunun tamamen Filistinli bir girişim olduğunu belirten Emir Abdullahiyan, "Direniş güçleriyle başa çıkmada aciz kalan Siyonist Rejim, Gazze ve Batı Şeria'nın savunmasız halkından intikam aldı ve bunun sonucunda soykırım ve savaş suçları işlendi.'' dedi.
Emir Abdullahiyan, direniş güçlerinin itidalli davranması için İran’a bir dizi mesaj gönderen ABD’nin bu davranışının İsrail’e sağladığı büyük destekle bağdaşmadınığını belirterek, "Birincisi, İran İslam Cumhuriyeti'nin bölgede herhangi bir vekil grubu yoktur, ikincisi, son 46 gün boyunca Amerikan askeri silahlarının Tel Aviv'e teslimatı bir saat bile kesintiye uğramamıştır." ifadelerini kullandı.
İran'ın Gazze ile ilgili diplomatik çabalarına değinen Emir Abdullahiyan, "Cumhurbaşkanımızın ve benim yabancı mevkidaşlarımız ve uluslararası yetkililerle yaptığımız tüm görüşmelerde, mesajlarda ve diplomatik görüşmelerde savaşın kapsamının genişletilmesinin önlenmesi, ateşkesin sağlanması ve Gazze halkına insani yardım gönderilmesi vurgulanmıştır." açıklamasında bulundu.
Emir Abdullahiyan ayrıca, ''Çatışmalar bittikten sonra da Gazze’de işlenen cinayetin faillerinin ve sorumlularının uluslararası mahkemelerde yargılanması için elimizden geleni yapacağız.'' diye konuştu.
Filistin milletinin kendi kaderini belirleme hakkına vurgu yapan Emir Abdullahiyan, Filistin sorununun çözümü için Filistin'in gerçek sakinlerinin katılımıyla referanduma gidilmesi gerektiğini vurguladı./mehr