کارگر

کارگر

Bismillahirrahmanirahim
Ve hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılın ve ayrılmayın. Ve Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın ki, siz düşmanlar idiniz, kalplerinizi birleştirmişti ve lütfuyla bir olmuştunuz. Ve siz bir felaketin eşiğindeydiniz. Ateş çukuru ve sizi oradan kurtardı.Allah, doğru yolu bulasınız diye size ayetlerini böyle açıklıyor.

Selamlar ve Saygılarımla
Ben bir üniversite öğrencisiyim.
Bugün Filistin halkının katledilmesinin üzerinden bir aydan fazla zaman geçti ve bu süre zarfında yarısı çocuk 12 binden fazla insan şehit oldu. Her geçen günd bu şehitlere ekleniyor ve her şehidin eklenmesiyle milletlerin uğultulu seli başlıyor ve dünyada saf ve pak fıtratların hala hayatta olduğunu gösteriyor.
Dünya Müslümanları gibi Türkiye'nin Müslüman halkı da bu dönemde Müslüman kardeşlerine destek olmak için birçok kez sokaklara indi ancak ülke çapındaki bu muhteşem gösteriler kısa süreli bir ateşkese bile yol açmadı.
Hatta suyu ve elektriği olmayan insanlara ilk yardım göndermek bile mümkün olmuyor.
Çünkü bu hak ve batıl alanının ortasında duran sadece halklardır ama devletler ya sessiz kalıp göz yumup ya da bu soykırımı destekliyor.Ya da İslam ülkeleri gibi sadece açıklama yapıyor.
Bildiğiniz gibi dünyanın en büyük enerji kaynakları Batı Asya ve Müslüman ülkelerdedir ve maalasaf çocuk v kadin ve mazlum insanları bombalayan savaş uçakların yakıtı bu topraklardan sağlanıyor ve her geçen gün daha fazla çocuğun ölmesine neden oluyor.
İstatistiklere göre bu yakıtın büyük bir kısmı iki Müslüman ülke olan Azerbaycan ve Kazakistan tarafından sağlanmakta ve bu gaspçı rejime ayaklarınızın altından ve Ceyhan limanı üzerinden gönderilmektedir.
Ayrıca milletvekillerinizin deyimiyle çocuk öldüren bu rejimle işbirliği sadece enerji göndermekle bitmiyor, demir, tahıl gibi birçok mal da Türk limanlarından Siyonist rejime gönderiliyor.
Şimdi birkaç saniye düşünün, eğer İsrail halkı birkaç gün boyunca arabalarına yakıt bulamazsa ya da yiyecek sıkıntısından korkuyorsa, bu savaşın devam etmesine izin mi verecekler?
Her ne kadar Müslüman bir ülkenin hükümeti olarak hükümetiniz Siyonist rejime karşıtı tavırları alsa da gerçek şu ki bu suçlularla ekonomik işbirliğini sürdürüyor ve onların suç ortağıdır.
Biz Müslüman öğrenciler olarak siz değerli hocadan bu büyük cinayetin durdurmasını istiyoruz.
Sizler, bir milletin elitleri olarak, bu konuyu halkınıza açıklayarak ve siyasetçilerinizi etkileyerek, yakıt ve tahıl göndermeyi önleyip Gazzeli annelerin acısını azaltabilirsiniz.
teşekkürler.
Müslüman öğrenciler
Denizden Nehire . Filistin zafere ulaşacaktır

İngiliz The Guardian gazetesi, İsrail'in Şifa Hastanesinin Hamas tarafından karargah olarak kullandığı iddialarını yalanladı.


İsrail'in Şifa Hastanesinin Hamas tarafından karargâh olarak kullandığı iddialarına İngiliz The Guardian gazetesinden yalanlama geldi. 

Guardian'da yayınlanan haberde, İsrail'in Şifa hastanesinin karargâh olduğunu göstermek amacıyla büyük çaba harcadığı belirtildi:

 "İsrail Savunma Bakanlığı güçleri, Şifa Hastanesini ele geçirmeden önce, sağlık kompleksini İsrail'e yönelik saldırıların planlandığı Hamas karargahı olarak göstermek için büyük çaba harcadı."

Haberde, "Delillerin iddiaların gerisinde kaldığı" belirtildi. 

İSRAİL'İN VİDEOLARI BİLE ŞÜPHELİ
İngiliz Gazetesi, İsrail Savunma Bakanlığının yayınladığı videoların dahi şüpheli olduğunu belirtti. BBC yorumcusunun değerlendirmelerine yer verilen haberde İsrail'in Şifa Hastanesindeki bir MR cihazının arkasında silah çantası bulunduğu iddiasının çürütüldüğü ve silahların oraya sonradan yerleştirildiğine dair görüntülere ulaşıldığı aktarıldı.

 BBC İDDİALARI ÇÜRÜTTÜ
The Guardian haberde, İsrail güçlerinin hastanede bulunan silahların video kayıtlarının "düzenlenmediği" açıklamasının da BBC'li gazeteciler tarafından çürütüldüğüne ve videoların yeniden düzenlenmiş olduğuna yer verdi.

Kaynak: TRT Haber


ABD, Türkiye’deki İncirlik Üssü’nden İsrail’e silah taşıdı. Bu bilgi, İngiltere merkezli Declassified UK haber sitesinde yer aldı. Haberde, ABD’nin İsrail’e silah, savaş aracı, askeri teçhizat ve mühimmat trafiğinin ayrıtıları yer alıyor. Sitenin haberine göre, ABD’nin İsrail’e silah ulaştırmasında Güney Kıbrıs’taki İngiliz Agratur üssü uluslararası bir merkez haline getirildi. ABD ve İngiltere uçakları Almanya, Türkiye ve İspanya’daki üslerinden Agratur’a, oradan da İsrail’e nakliye uçuşları yapıyor. (Declassified UK, 17 Kasım2023).

İNCİRLİK’TEN AGRATUR’A, AGRATUR’DAN TEL AVİV’E
5 Kasım’da ABD Hava Kuvvetleri’ne ait C-130J Hercules askeri nakliye uçağı İncirlik’ten Agratur Üssü’ne uçtu. Resmi uçuş bilgilerinin görüntülenebildiği radarbox adlı internet sitesinde, söz konusu uçuşun ayrıntıları da yer alıyor. Buna göre İncirlik Hava Üssü’nden saat 11.51’de kalkan C 130 J Hercules uçağı, İngiliz Hava Kuvvetleri’ne ait Agratur Hava Üssü’ne 12.37’de ulaştı. C-130J Hercules nakliye uçağı, 128 muharip asker ve 19 bin 600 kg kargo taşıyabiliyor.

 İsrail’de yayımlanan Haaretz gazetesinin haberine göre, 7 Ekim-24 Ekim arasında 40’tan fazla ABD nakliye uçağı, 20 İngiliz nakliye uçağı ve yedi ağır nakliye helikopteri Agratur’a teçhizat, silah ve kuvvet taşıdı (Haaretz, 31 Ekim 2023). Haaretz’in bir hafta önceki haberine göre uçaklara Avrupa’daki ABD ve NATO’ya ait stratejik depolardan kargo yüklendi. Gazete, ABD uçuşlarının yaklaşık yarısının “askeri yardım teslimatı” olduğunu yazıyor. İsrail’in güneyinde Negev çölünün yakınında bulunan Nevatim Hava Üssü’ne inen ABD uçakları, İsrail ordusuna silah teslim etti. Ayrıca Tel Aviv’deki Ben Gurion havaalanına inen ABD uçakları, silah ve mühimmatın yanı sıra zırhlı araçlar da taşıdı (Haaretz, 24 Ekim 2023).

Declassified UK’nin haberinde yer alan çarpıcı ayrıntılara göre, ABD’nin İspanya’daki Rota hava üssünden ve Almanya Ramstein’deki NATO Hava Kuvvetleri Komutanlığı Karargâhı’ndan personel, tank ve helikopter taşıma kapasitesine sahip C 17 ağır nakliye uçakları Agratur’a 18, 24 ve 25 Ekim günlerinde uçtu. Gazze bombardımanı başlamadan önceki iki ay içinde bu üslerden Agratur’a gelen hiçbir ABD Hava Kuvvetleri uçağı yoktu.

Sitenin haberine göre, 11 Ekim’den itibaren 17 Kasım’a kadar 33 İngiliz askeri nakliye uçağı Agratur’dan Tel Aviv’e uçtu. Bu uçuşlar, Gazze bombardımanının başlamasından hemen sonra iki hafta boyunca her gün yapıldı.

 MELANET ÜSSÜ İNCİRLİK
Bu olay açık olarak, NATO üyeliği ve İncirlik Üssünün, Türkiye’nin egemenliğini nasıl aşındırdığını gözümüze sokuyor. Bugün İncirlik’in üstlendiği bu rolün acilen masaya yatırılması ihtiyacı vardır.
İncirlik, 1954’te açıldı. Günümüzde Türkiye ile ABD arasındaki 1980 tarihli Savunma Ekonomik İşbirliği Anlaşması (SEİA) kapsamında ABD tarafından kullanılıyor. Üs, NATO kapsamındaki çok uluslu görevlerin yanı sıra başka çok uluslu operasyonlarda da kullanıldı ve kullanılıyor. Aslında, İncirlik’in rolünü “ABD’nin Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’nin merkez üssü” olarak tanımlamak doğru olacaktır. Bu projenin stratejik hedefi ise başta Türkiye olmak üzere, İran, Irak ve Suriye’i parçalamak, bu ülkelerden koparılacak parçalarla Kukla bir Devlet yani “İkinci İsrail”i kurmaktır.

İncirlik’in ABD açısından vazgeçilmezliği salt askeri gereklilikler nedeniyle değil hatta ondan daha fazla İncirlik’teki askeri varlığı sayesinde elde ettiği siyasal ağırlıktan kaynaklanıyor. ABD’nin örtülü operasyonlarının da merkezi olan İncirlik, buradan yürütülen operasyonlar nedeniyle Türkiye’ye yönelik bölgesel güvensizliğin de kaynağı oldu. 1991’deki Körfez Savaşı’ndan sonra Çekiç Güç adıyla İncirlik’e yerleşen ABD öncülüğündeki ülkelerin özel operasyon birimlerinin karargâhı İncirlik’ti. ABD’nin Merkez Kuvvetler ve Özel Operasyonlar Komutanlıkları’nca yönetilen Suriye’ye yönelik yıkım operasyonun merkez üssü de İncirlik’tir. İncirlik, kuruluşundan beri aynı zamanda İsrail’in bekçisi olarak görev yerine getirdi. İncirlik Üssü, son olarak 15 Temmuz 2016 NATO/FETÖ darbesinin en kilit üssüydü.

İncirlik Üssü, “koynumuzda beslediğimiz yılan”ın yuvalandığı yerdir. Türkiye için o yılanın kafasının koparılması elzemdir. Bunun için Türkiye ilk önce, 1980 tarihli SEİA’yı yürürlükten kaldırmalıdır. Gazze ile dayanışmanın ilk adımı İncirlik’teki ABD Üssü’nü kapatmaktır.

Fikret Akfırat . Aydinlik

Cumartesi, 18 Kasım 2023 05:14

Allame Tabatabai'nin Vefat Yıl Dönümü

  İslam tarihinin nadide düşünür, filozof ve rabbani âlimlerinden biri de hiç şüphesiz Allâme Seyyid Muhammed Hüseyin Tabatabai'dir. O yaşadığı nice zorluk ve acılara göğüs gererek kendisini Tebriz ve Necef havzalarında ilmin en üst derecelerine ulaştırdı. Sonrasında birçok değerli öğrenci yetiştirip, oldukça önemli kitap ve makaleler kaleme aldı. Yaşadığı dönemde materyalist düşünce dünyanın her tarafında hızla yayılıyordu, bu yüzden felsefe dersleri vererek materyalist felsefenin ne kadar akıldışı olduğunu ispatlayacak Üstad Mutahhari, Şehit Beheşti, Cevad-i Amuli vb. yüzlerce öğrenci yetişirdi. Dolayısıyla o sadece İslam dininin koruyucusu ve ilhadi düşünceye karşı savunucusu değil, tüm semavi dinleri, dinsizliğe karşı koruyan birisiydi.

Alleme Tabataba ile ilgili olarak hazırladığımız klibi aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.


Doğumu


Allâme Seyyid Muhammed Hüseyin Tabatabai, 1902 yılının sonlarına doğru Tebriz'de ilim ve irfan ocağı olan bir ailede dünyaya geldi. Hem anne tarafından ve hem de baba tarafından soyu Peygamber Efendimize (s.a.a) dayanmaktadır. Büyük babasından kendi babasına kadar bütün babaları Tebriz'in meşhur âlim ve bilginlerindendi. Büyük babalarından olan Siracuddin Abdulvahap, İran'la Osmanlı arasında gerçekleşen kanlı savaşın bitmesini sağlayan kişidir. Onun arabuluculuğu ile barış antlaşması imzalanmıştır.


 Eğitimi


Allâme, ilk tahsilini kendi doğum yeri olan Tebriz'de yaptı. öğreniminin ilk aşamasını geride bıraktıktan sonra, o dönemin İslâmî ilimler merkezi olan Necef'e giderek, İslâmî ilimlerin çeşitli dallarında on yıl eğitim aldı.


Fıkıh ve usul-ü fıkıh ilimlerini merhum Nainî ve İsfahanî'den öğrendi. Felsefeyi Seyyid Hüseyin Badkubî'den, matematiği Seyyid Ebu'l-Kasım Hansarî'den, ahlâkı ise hikmet ve irfanda büyük bir makama sahip olan Hacı Mirza Ali Kazî'den ders aldı. Sadece Ali Kazi için “üstadım” tabirini kullanırdı ve Ona karşı büyük bir saygısı vardı, kendisini onun karşısında küçük görürdü. Bir gün kendisine esans ikram edildiğinde, eline alıp bir süre düşündükten sonra şöyle derdi: “üstadım merhum Kazi vefat edeli iki yıl oldu ve ben şimdiye kadar güzel koku sürmedim.”


Allâme Tabatabai sadece fıkıh dalında değil, hatta sarf, nahiv, Arap edebiyatı, fıkıh ve usul-ü fıkıh, matematik, felsefe, kelâm, irfan ve tefsir dallarında da ihtisas sahibi olacak derecede derin bir tahsil gördü.


Daha sonra 1925 yılında maddî sıkıntılardan dolayı doğum yeri olan Tebriz'e geri dönme mecburiyetinde kaldı. Bir süre Tebriz'de kaldıktan sonra, Necef'in yanında bir diğer İslami ilimler merkezi olan kum'a geldi ve burada dersler vermeye başladı.


İlmi Boyutu


Allâme Tabatabai, yıllarca her sonbahar mevsiminde, Prof. Henry Corbin ve bir grup bilginle toplantılar düzenledi. Bu toplantılarda din ve felsefe hakkında çok önemli konular işledi, günümüz dünyasının manevî boyutlu gerçeklerinin arayışında olan şahısların karşısına dikilen sorunlar ve bu sorunların çözümleri gündeme geldi. Bu toplantılardan, çok önemli ve olumlu sonuçlar çıkmıştır


Gizli ilimlerden reml ve cefri çok iyi bilirdi. Ama onlara amel ettiği görülmemiştir. Sayı ilmi ve ebced hesabını da oldukça iyi bilirdi. Cebir, mukabele ve geometride üstattı ve takvim hazırlayabilecek derecede astronomi bilirdi.


Allâme Tabatabai'nin büyük hizmet ve himmetiyle Kum şehri ilim havzalarında aklî ilimler, ayrıca Kur'ân-ı Kerim tefsiri ihya oldu. Allâme, felsefenin temeli sayılan Şifa ve Esfar gibi kitapları ders vermekle yavaş yavaş felsefenin medreselerde yaygınlaşmasını sağladı.


Merhum Allâme, ilk gençlik yıllarından itibaren Kuran'ın hizmetine girmiş, bütün bir vücuduyla Allah'ın kelâmıyla tanışmış, bereketli ömrünün acı, tatlı bütün anlarında Kuran'la birlikte olmuş, Kuran'dan ilham almış, ilim dünyasında baş gösteren gelişmelere Kuran-ı Kerim'in derin öğretileriyle yaklaşmış, çözümü için elinden gelen gayreti göstermiş ve sonuçta “el-Mizan” gibi büyük bir tefsiri ortaya koymuştur.


Allâme, el-Mizan'da inanç, ahlâk ve davranışlarla ilgili söz konusu edilmiş hemen her meseleyi çok azı dışında incelemiştir. Kısaca belirtmek istersek el-Mizan, bir müfessir ve Kuran üzerinde araştırma yapan herkes için değerli bir Kuran ansiklopedisidir. Son yıllarda Türkçeye kazandırılan, İslam tarihinin bu en önemli tefsirinin bazı özelliklerini şöyle sıralaya biliriz:


1- Allâme tefsir etmek için ele aldığı her ayeti incelerken, Kuran-ı Kerim'in tamamını göz önünde bulundururdu.


2- Masumların (a.s) kesin sünneti sahasında çeşitli boyutlarıyla derin ve uzun bir araştırması olan Tabatabai incelemeye aldığı her ayeti tefsir ederken sünnette eğer bir delil veya teyit edici bir rivayet varsa, ondan istidlâl veya istimdat şeklinde yararlanırdı.


3- Allâme Tabatabai aklî tefekkürde eşine az rastlanır bir derinliğe sahipti. İncelemeye aldığı her ayetin tefsirinde aklî açık veya açıklanmış ilkeler arasında bir delil veya teyit edici bulunursa, ondan aklî öğretiler konusunda -şer'i-taabbudî hükümlerde değil- istidlâl veya istimdat mahiyetinde yararlanırdı.


4- Allâme Tabatabai (r.a) fıkıh ve usul gibi naklî ilimlerde görüş sahibi ve temel konularında yeterince derinleşmiş olduğundan tetkik ettiği ayet hakkında naklî herhangi bir delil bulunmuyorsa, bu ilimlerin kesin temelleriyle çelişki oluşturacak bir tefsir yapmazdı.


5- Kur'ân-ı Kerim'in muhkem ayetlerinin tümünü tanıyan ve "Muh-kem ayetlerinin en belirgini, 'O'nun gibi hiçbir şey yoktur.' ayetidir." diyen Merhum Allâme Tabatabai, müteşabih ayetleri tanımada da üstün bir beceriye sahipti.


6- Burhanın temelleri ve ön koşulları konusunda derin bir bilgiye sahip olan Allâme bilimsel varsayımları asla kanıt olarak görmez ve bunu pergelin sabit ayağına benzetirdi ve şöyle derdi: "Sabit olan Kur'ân-ı Kerim'i değişken olan geçici bilimsel varsayımlarla tefsir edemez, onlara uyarlayamayız."


7- Merhum, mefhumu hiçbir zaman tefsiri tatbikle, mefhumu yaşanmış ve görünmüş dıştaki örnekleriyle karıştırmazdı. Muteber bir rivayetin, ayetin nüzul sebebini açıklamasını veya içeriğinin sahabeden biri veya bir grubuna intibak etmesini, ayetin genellik kisvesinden çıkıp kişisel muhtevaya bürünmesine sebep saymaz, bunun kavramsal tefsir hanesine girmesine izin vermezdi.


8- Tefsirinde önceliği zahire verir, ayetin kavramsal tefsiri makamında batını esas almazdı.


9- Kuran-ı Kerim hakkındaki mükemmel bilgisi sayesinde Kuran'daki kelime ve ayetleri birbirine yönlendirme, dayandırma yöntemiyle tefsir eden Rabbanî âlim Merhum Tabatabai, aynı metodu hu-ruf-i mukattaa (sure başlangıçlarındaki kopuk harfler) tefsirinde maharetle uygulardı.
 
Ahlaki Boyutu


Merhum allame'yi ahlaki yönden eğiten, nefis tezkiyesinde ona yol gösteren ve üstün irfani makamlara ulaşmasını sağlayan Ali Kazi'dir. Allame şöyle diyor:


“Tahsil için Necef'teyken, akrabalık ve yakınlık bağı olduğundan dolayı, arasıra merhum Kazi'ye uğrardım. Bir gün, medresenin kapısında durmuştum. Merhum Kazi de oradan geçiyordu; bana yaklaşıp, elini omuzuma koyarak şöyle dedi: “Evladım! Dünya istiyorsan, gece namazı kıl, ahiret istiyorsan yine gece namazı kıl.” Bu söz beni o kadar etkiledi ki, o zamandan İran'a dönünceye kadar geçen 5 yıl içinde günlerimin çoğu merhum Kazi'nin yanında geçti. İran'a döndükten sonra da üstadın vefatına kadar rabıtamız devam etti.”


Allâme Tabatabai'nin birçok talebe eğitmekle ve felsefî kitapları neşretmekle felsefeye yapmış olduğu hizmetten daha da önemlisi öğrencilerinin ahlâkî talim ve terbiyesine ve nefis tezkiyesine dair göstermiş olduğu titizliktir. Allâme, hakikatte ilim ve ahlâkı beraberce öğrenip yaymak isteyen şahısları terbiye etmek için yepyeni bir mektep tesis ederek, çok değerli insanlar topluma kazandırmış ve sürekli olarak da öğrenim ve tezkiyenin bir arada sürdürülmesinin gerekli olduğunu vurgulamıştır.


Onu sessiz, sakin gören herkes hiçbir şey bilmediğini zannederdi; ama öylesine ilâhî nur ve gaybî müşahedelerin içine girmişti ki, aşağılara inmesine imkân yoktu. Ancak bununla birlikte, kesret âleminde zahiri korumayı, her âlemin hakkını lâyıkıyla edâ etmeyi, talebelerin eğitim ve öğretimiyle ilgilenmeyi, din ve ilâhî sünnetler ve İslâm kanunlarının savunuculuğunu yapmayı ihmal etmiyordu.


Çeşitli ilimleri kendisinde toplamasıyla birlikte ilim ve amele birlikte sahipti. Yani vücudunun tüm uzuvları hakka teslim olmuş bir insandı.


Hz. Peygambere (s.a.a) ve kızı Fatıma'ya (s.a.) ve On İki Ehlibeyt İmamlarına (a.s) karşı özel bir hayranlık ve muhabbeti vardı. Onlardan birinin adı anıldığı zaman yüz ifadesi, edep ve tevazu hâli alırdı. O yüce şahsiyetler hakkında sorulan sorulara karşı öyle bir beyan ve açıklamada bulunurdu ki insan zannederdi ki, onların siyerini aynı gün okumuş da gelmiş.


Yaz aylarında İmam Rıza'yı (a.s) ziyaret etmeyi kendi için görev hâline getirmişti. Meşhed'de bulunduğu zaman her gece İmam Rıza'nın (a.s) türbesini ziyaret eder, münacatta bulunurdu.


Merhum Allâme Tabatabai, bir görüşü tenkit ve tartışma konusu ederken görüş sahibinin hürmetini korumaya özen duyar, makamına saygı gösterir, aşağılayıcı ifadeler kullanmaktan ve bilgiçlik taslamaktan şiddetle kaçınırdı. O, normal konularda pek zihinsel hazırlıklı olmamakla birlikte aklî konularda genel olarak, tefsir bahislerinde de özellikle mükemmel bir derinlik ve zihinsel hazırlık içerisindeydi. Bu ise onun cismi ve ruhuyla bütün bir vücudunun Kuran'la kaynaşmış olduğunun işaretidir. İlerlemiş yaşlarında hastalanıp yatağa düştüğünde kişilerin adlarını unutmasına rağmen zikir ve duaları asla unutmadı. Bu, imanın onun ruhunun derinliklerine yerleşmiş olduğunun göstergesiydi.


 Eserleri


1- el-Mizan Tefsiri: Allamenin Arapça yazmış olduğu yirmi ciltlik  nefis bir Kuran tefsiridir. Allame Tabatabai'nin en önemli eseri kesinlikle "el-Mizan Tefsiri"dir. Bu nefis eser, çağımızın en büyük tefsirlerindendir. Eski büyük tefsirlerin kendi zamanlarındaki Kuran anlayışına yönelik ilim ve felsefeyi göz önünde bulundurarak yapmış oldukları hizmeti günümüz nesli için de bu tefsir ifa etmektedir. Ayrıca Allame tefsir hususunda hadis nassına dayalı yeni bir yöntem seçmiştir. Yani Kuran-ı Kerim'in ayetlerini diğer ayetleriyle tefsir etmiştir.
2- Realizm felsefesi usulü: Ayetullah şehit Murtaza Mutahhari'nin haşiyesiyle (dipnotlu açıklamalarıyla) beş cilt olarak yayımlanmıştır.
3- Sadruddin-i şirazi'nin Esafar'ına haşiye: Allame Tabatabai'nin nezaretinde yayınlanmakta olan Esfar'ın yeni baskısına yazılmış ve şimdiye kadar altı cildi yayınlanmıştır.
4- Prof. Corbin ile söyleşiler
5- İslami Hükümet hakkında risale: Farsça, Arapça ve Almanca olarak basılmıştır.
6- Haşiye-i Kifaye.
7- Risale der Kuvve ve Fiil
8- Risale der İsbat-ı Zat
9- Risale der Sıfat
10- Risale der Ef'al
11- Risale der Vesait
12- El-İnsan Gabl-ed Dünya
13- El-İnsan fid-Dünya
14- El-İnsan be'd-ed Dünya
15- Risale der Nübüvvet
16- Risale der Velayet
17- Risale der Müştakkat
18- Risale der Burhan
19- Risale der Müğalata
20- Risale der Tahlil
21- Risale der Terkib
22- Risale der İtibarat
23- Risale der Nübüvvet ve Menamat
24- Manzume der Resm-i Hatt-ı Nestalik
25- Aliyyün vel Felsefet-ül İlahiyye
26- Kur'an der İslam
27- Şia der İslam


Bunların yanı sıra Allame Tabatabai'nin "Mekteb-i Teşeyyü", "İslam Mektebinden Dersler" ve "Kitap Kılavuzu" gibi dergilerde birçok makaleleri de yayınlanmıştır.


Öğrencileri


1- Şehit Murtaza Mutahhari
2- Şehit Seyyid Muhammed Hüseyin Beheşti
3- İmam Musa Sadr
4- Ayetullah Nasır Mekarim Şirazi
5- Şehit Muhammed Müfettih
6- Şeyh Abbas İzedi
7- Ayetullah Seyit Abdulkerim Musavi Erdebili
8- İzzettin-i Zencani
9- Ayetullah Muhammed Taki Misbah Yezdi
10- Ayetullah İbrahim Emini
11- Yahya Ensari
12- Ayetullah Seyyid Celalüddin Aştiyani
13- Ayetullah Hüseyin Nuri Hemedani
14- Ayetullah  Hasan Hasanzade Amuli
15- Seyyid Mehdi Ruhani
16- Ali Ahmed-i Miyanci 
17-Ali Saadetperver
18- Ayetullah Abdullah Cevadi Amuli...


Vefatı


Her insanın bu fani dünyadan ebedi dünyaya göç etmesi gerektiği gibi, bu büyük âlim ve arif de 81 yıllık bereketli ömürlerinin sonunda Allah'ın davetine icabet ederek 15 Kasım 1981 yılında vefat etti. Allah onu kendi velileriyle haşretsin!

 

Hamas'ın askeri kanadı olan İzzettin Kassam Tugayları, İran İslam Cumhuriyeti Devrim Muhafızları Kudüs Gücü komutanı Genaral İsmail Kani'nin, Kassam Tugayları başkomutanı Muhammed Deyf'e gönderdiği mesajını yayınladı.
 

General İsmail Kani’nin mesajında şu ifadeler yer aldı:

‘Allah'ın lütfu ve yardımıyla Kassam Tugayları mücahitleri ve Gazze'deki diğer direniş savaşçıları tarafından Aksa Tufanı adında büyük bir destan yazıldı ve sizler gaspçı Siyonist rejimin zayıflığını ve kırılganlığını apaçık ortaya koydunuz ve fiili olarak bu rejimin örümcek yuvasından daha zayıf olduğunu kesin bir şekilde kanıtladınız. Bu büyük olayı anlatmak için dost ve düşmanların, Aksa Tufanı operasyonundan sonra Filistin'de ve bölgede durumun eskisi gibi olmayacağını itiraf etmeleri yeterlidir.

Nitekim cani düşman, bu yenilginin intikamını Gazze'deki sivilleri vahşice ve benzeri görülmemiş bir şekilde ketlederek almaya çalıştı ve bu durum bu rejimin başarısızlığını derinleştirdi ve Siyonist rejim, Amerika ve onun insan haklarını savunduğunu iddia eden tüm destekçileri için bir skandala dönüştü. Üstelik Gazze'deki kahraman Filistin milletinin cesareti, sabrı, azmi ve fedakârlığı, mazlumların kanının zalim düşmanın kılıcına karşı kazandığı zaferi bir kez daha kanıtladı.

Aziz ve kıymetli komutanlar; Siyonist düşmanın kara saldırısı ve direnişin bu rejimin kuvvetlerine ve zırhlı araçlarına karşı vurduğu üst üste darbeler, Gazze'deki direnişin inisiyatif ve yenilikçilik yeteneğine sahip olduğunu, örgütlülüğünü ve saha gücünü koruyabildiğini herkese kanıtladı. Bu büyük zafer, ümmet evlatlarının her zamankinden daha fazla cihat seçeneğine yönelmelerine ve mücahitlerin Mescid-i Aksa'ya girişinin ve buranın Siyonistlerden temizlenmesinin her zamankinden yakın olduğuna daha çok inanmalarına ve yakin etmelerine neden oldu.

Bugün Gazze'nin ümmetin şeref ve haysiyetini savunduğu dikkate alındığında emin olun ki Kudüs eksenindeki kardeşlerimiz ve direnişimiz, ümmetin tüm onurlu insanları ve özgür dünya halklarıyla birlikte, bu vahşi ve yağmacı düşman ve destekçileri karşısında Gazze'yi ve onun kahraman halkını asla yalnız bırakmayacak, Siyonist rejimin Filistin ve Gazze'deki hain hedeflerine ulaşmasına asla izin vermeyeceklerdir.

Mücahit kardeşlerim; Kendi adıma ve İran İslam Cumhuriyeti'ndeki kardeşlerim adına, sizi ve diğer mücahit kardeşlerimi ve tüm Filistin milletini Siyonist düşmanla yapılan savaş tarihinde görülmemiş bu büyük zafer ve eşsiz başarıdan dolayı tebrik ediyor, şehitlerimize yüce bir makam ve yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Son olarak bizi bir araya getiren inanç ve kardeşliğin ahdini ve bağlılığını bir kez daha vurguluyor, direnişe etkin bir şekilde destek vermeye devam etme doğrultusunda bu tarihi savaşta üzerimize düşeni yapacağımızın teminatını veriyoruz.’

Hizbullah, Siyonist İsrail'e Ait 4 Askeri Noktaya Saldırı Düzenledi
 

Hizbullah, İşgalci Siyonist İsrail ordusuna ait sınırdaki askeri noktalara yönelik saldırılar hakkında yazılı bir açıklama yaptı. 

Açıklamada, sınırdaki İsrail'in Misgav Am, Bayda Blida, Yiftah ve Metula askeri noktalarına "uygun silahlarla" saldırı gerçekleştirildiği kaydedildi.

Saldırıda tüm noktaların "tam isabetle" vurulduğu belirtilen açıklamada, İsrail'in can kayıpları hakkında herhangi bir bilgiye yer verilmedi.

 

Kassam Tugayları: 21 İsrail Askeri Aracını İmha Ettik
 
 Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, Telegram hesabından yaptığı açıklamalarda, perşembe günü İsrail güçleriyle girilen çatışmalara ilişkin bilgi verdi.
 

Açıklamada, Beyt Lahiya'nın batısına sızmaya çalışan 5 İsrail cipinin, "Yasin 105" tanksavar füzesiyle hedef alındığı ve bunlardan 2'sinin imha edildiği kaydedildi.

Beyt Hanun'da bir binaya saklanan İsrail askerlerinin de 12 adet "Yasin TBG" füzesi ile hedef alındığı ve saldırı sonucu binanın çöktüğü aktarıldı. Saldırı sırasında binada bulunan İsrail askerlerinin öldüğü ya da yaralandığı bilgisi geçildi.

Yapılan bir diğer açıklamada ise sabah saatlerinden bu yana çatışmaların yaşandığı tüm noktalarda 21 İsrail askeri aracının tamamen ya da kısmen imha edildiği bildirildi.

Almanya'yı ziyaret eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier'le görüştükten sonra Almanya Başbakanı Olaf Scholz'la bir araya geldi.
 

Cumhurbaşkanı Erdoğan'la ortak basın toplantısı düzenleyen Olaf Scholz, "Birlikte doğrudan görüşme imkanımızın olması çok iyi. İkimiz de dünyadaki krizlerle uğraşıyoruz. Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısının bütün dünyada hissedildi. İkimiz de Rusya'nın saldırganlığını sona erdirmesi konusunda mutabıkız" diye konuştu.

'ERDOĞAN'A ANLAŞMADAKİ ROLÜ NEDENİYLE TEŞEKKÜR EDİYORUM'

Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Karadeniz'den tahıl ihracı anlaşması nedeniyle teşekkür eden Scholz, "Türkiye'nin özellikle tahıl ihracatı alanında çok önemli rol oynadığını biliyoruz. Türkiye Cumhurbaşkanı'na bu konudaki kişisel katkılarından ötürü özellikle teşekkür etmek istiyorum. Moskova'nın maalesef bu anlaşmayı daha fazla sürdürmemesi üzücü" dedi.

Avrupa'nın güvenliğinin tehlike altında olduğunu belirten Scholz, "Rusya bu şekilde savaş yürüterek uzun yıllardır mevcut olan bir anlaşmayı ihlal ediyor. Çünkü sınırların zorla değiştirilmemesi gerekiyor. Avrupa'nın güvenliği burada tehlike altında. Aynı zamanda İsveç'in NATO üyeliğini görüşeceğiz. Üyeliğin TBMM'de görüşüldüğünü biliyoruz. Umarız yakında olumlu karar alınacaktır. Çünkü NATO'nun güçlendirilmesi söz konusu" ifadelerini kullandı.

'HAMAS'IN SALDIRISI TERÖRDÜR'

İsrail-Filistin çatışmasına değinen Almanya Başbakanı, şunları söyledi:

"7 Ekim'de Hamas, İsrail'e hunharca bir saldırı düzenledi. Biz bu terör eylemini keskin bir şekilde kınamaktayız. Biraz sonra gerilimin tırmanmaması için neler yapabileceğimizi konuşacağız. Çünkü Orta Doğu'da çatışmaların tırmanmasından endişe duyuyoruz. Almanya'yı bilen gayet iyi bilir, bizim İsrail'le olan dayanışmamız hiçbir şekilde tartışmaya açık değildir. İsrail'in kendisini savunma hakkı vardır. Filistinli sivil halkın acıları, Gazze'de yaşananlar bizi de üzüyor. Onlarca yıldır Almanya bu alanda insani yardım sunmaktadır. Bu sene 160 milyon Euro'luk yardım sağlıyoruz. İnsani yardım alanında en büyük donörlerden biriyiz. Bizim için hedef iki devletli çözümdür. İsrail'in varoluş hakkı bizim için olmazsa olmaz."

Almanya'da antisemitizme izin vermeyeceklerini dile getiren Scholz, "Aynı zamanda Almanya'da yaşayan 5 milyon Müslüman'ın, bu ülkedeki yerini inkar edenlere de karşıyız" dedi. 

Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini de ele alacaklarını aktaran Olaf Scholz, "Geçmiş yıllarda potansiyelimizin gerisinde kaldık, bunu nasıl ileri taşıyacağımızı görüşeceğiz. Ekonomik işbirliği açısından büyük potansiyel var" şeklinde konuştu.

ERDOĞAN: 13 BİN FİLİSTİNLİ ÖLDÜRÜLDÜ

Almanya ziyaretine büyük önem verdiğini belirten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Biraz sonra kendisiyle Türkiye-Almanya arasında kapsamlı ilişkileri tüm yönüyle ele alacağız. Bu işin ticari, siyasi, askeri ilişkiler boyutu olacak. Özellikle Rusya-Ukrayna arasındaki gelişmeler boyutu olacak. Son olarak da İsrail-Filistin arasındaki gelişmeler olacak" ifadelerini kullandı.

Filistin'in Gazze Şeridi'ni yöneten Hamas'ın, 7 Ekim'de İsrail'e başlattığı saldırının başlangıç olarak gösterildiğini belirten Erdoğan, şöyle devam etti:

"Açık ve net konuşmayı severim. Burada da açık ve net konuşacağım. 7 Ekim tarihi bir başlangıç olarak anlatılıyor. 7 Ekim'den sonraki süreç hiç konuşulmuyor. Şu an itibariyle 13 bin Filistinli çocuk, kadın, yaşlı ne yazık ki öldürülmüştür. Bunun yanında artık neredeyse Gazze diye bir yer kalmadı. Her tarafı yer ile yeksan oldu. Şu anda yatıyorlar, kalkıyorlar Hamas, Hamas, Hamas. Hamas'ın silah varlığı, gücü ile acaba İsrail'in silah varlığı, gücü mukayese edilebilir mi? İsrail'in nükleer silahı var mı, var. Bunu İsrail'e sorarsanız var demez; çünkü onlar yalanı çok iyi kullanırlar. Bütün bunlarla beraber şu kadar mali destek verildiğinden bahsediliyor. Peki Hamas'a böyle bir mali destek veriliyor mu, hayır böyle bir şey yok. Filistin'in kendisine verilmesi gereken destekler verilmiyor."

'SUSARSAK TARİHİ ÖNÜNDE HESAP VEREMEYİZ'

"İbadethaneler vuruluyor, kiliseler vuruluyor. Bütün bunlarla beraber hastaneler vuruluyor. Halbuki bütün bunların yanında hastanelerin vurulması, çocukların öldürülmesi Tevrat'ta falan bunlar yoktur, yapamazsın. İnsan Hakları Beyannamesi'nde yapamazsın. Ama burada görüldüğü gibi bu çocuklar nasıl vuruluyor? Hastanelerde nasıl öldürülüyor? Biz elimiz kolumuz bağlı mu duracağız? Sesimizi çıkarmayacak mıyız? Eğer elimiz kolumuz bağlı kalırsak bunun tarihi hesabını veremeyiz. Onun için bir borçluluk içerisinde İsrail-Filistin savaşını değerlendirmemek gerekir."

'İLK DEFA ANTİSEMİTİZME TAVIR KOYMUŞ LİDERİM'

"Ben rahat konuşuyorum, çünkü bizim İsrail'e borcumuz yok. Ama borçlu olanlar rahat konuşamıyorlar. Biz Holokost cenderesinden geçmedik. Çünkü insana saygımız bizim çok çok farklıdır. Başbakanlık dönemimde ilk defa antisemitizm konusunda tavır koymuş liderim. Dünyada hiçbir başbakan koymamıştı. Ben koydum. Bundan dolayı kimseye borcumuz yok."

Bizim bu seyahatimizde bunları tabii konuşacağız. Bütün bunların yanında konuşmamız gereken önemli bir mesele de şu, bunu nasıl çözeceğiz? İnsani ateşkese acaba Türkiye ne kadar, Almanya ne kadar katkıda bulunabilir? Bu adımları beraber nasıl atacağız? Burası önemli. Buna var mıyız, yok muyuz? 1 hafta sonra Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier İsrail'e gidiyor. Kendisine ricada bulundum siz bir taraftan biz bir taraftan tutalım, ateşkesi sağlayalım. Bu adamı atar, insani ateşkesi birlikte Almanya, Türkiye diğerleri sağlayabilirsek bu ateş çemberinden bölgeyi kurtarma imkanı yakalarız."

'İSRAİL'İN ELİNDE KAT KAT DAHA FAZLA REHİNE VAR'

"Rehinelerin takası deniyor, eyvallah buna da varız. Rehine sayısı itibariyle İsrail'deki rehinelerin sayısı nedir, öbür tarafta Hamas'ın elindeki rehinelerin sayısı nedir? Buna baktığımızda kat be kat fazlasıyla İsrail'in elinde rehine var. Yılların rehineleri İsrail'in elinde, bunu da görmemiz lazım. Bunu görmezsek haksızlık olur. Bütün bunlara varız."

'TAHIL KORİDORU İÇİN BİRLİKTE ADIMLAR ATMALIYIZ'

"Biz nasıl Karadeniz'den tahıl koridorunda çalışma ortaya koyduysak, bu çalışmayı ortaya koyarken Avrupa, Afrika ayrımı yapmadık. Şu anda 4 veya 5 ülkeye Rusya böyle bir koridordan yine tahıl göndermeyi planladı. Biz de bunun ikinci safhası olan bunların una dönüştürülmesinde bu adımı atarız. Daha önce de Rusya, Türkiye, Katar olarak üçlü bir adım atmıştık. Bütün bu adımın atılması için özellikle Almanya-Türkiye arasında böyle bir adımın atılmasının yanında, NATO müttefikimiz Almanya ile kararlı adımlar atmanın görüşmelerini de aramızda yapmamız lazım."

'TERÖRLE MÜCADELEDE DAHA YAKIN İŞBİRLİĞİ İÇİNDE OLMALIYIZ'

"Savunma sanayi işbirliğimizin engelsiz yürütülmesi müşterek menfaatimizedir. Terörle mücadelede Almanya ile daha yakın işbirliği içinde olmamız lazım. İki ülke arasında köprü olan Nüfusu 3,5 milyona ulaşan Almanya'daki Türk toplumunun huzur içinde yaşaması en önemli beklentimizdir. Burada görev yapan din adamlarımızın yetişmesiyle ilgili ortak bir çalışma yürütüyoruz.

Ortak çalışma grubumuz göç konusunda çalışmalarına devam ediyor. Türkiye'nin AB'ye üyelik süreci görüşmelerimizin en önemli gündemlerinden birini oluşturmaktadır. Bu sürecin ivme kazanmasını istediğimizi söylemiştik. Gümrük Birliği güncellenmesi, vize serbestisi gibi konularda haklı beklentilere sahibiz. AB'nin lokomotif ülkelerinden olan Almanya'nın vereceği katkıları önemsiyoruz. Kolay değil Türkiye, 52 senedir AB kapasında bekletilmektedir. Vize serbestisi sağlanıncaya kadar vatandaşlarımızın vize işlemlerin hızlandırılmasını ele alacağız."

'ZİYARETİMİN YENİ BİR SÜRECİN BAŞLAMASINA VESİLE OLMASINI DİLİYORUM'

"Tabii ki Gazze'de yaşananları yukarıda daha farklı şekilde ele alacağız. Türkiye olarak sivilleri hedef alan saldırıları hiçbir şekilde tasvip etmediğimiz ifade ettik. Hepimizin önceliği ateşkesin sağlanması, insani yardımların engelsiz olarak akışının sağlanması. Yaşananlar 1967 sınırları temelinde iki devletli çözümün artık kaçınılmaz olduğunu bir kez daha bizlere göstermiştir. Türkiye olarak amacımız İsrail ve Filistinlilerin yan yana barış içinde yaşadığı iklimin tesisidir. Orta Doğu'da adil ve kalıcı barışın temini için herkesin elini taşın altına koyması gerektiğini düşünüyorum. Ziyaretimin ülkelerimiz arasında dayanışmaya, yeni bir farklı sürecin başlamasına vesile olmasını diliyorum." 

'SEN BİR HIRİSTİYAN OLARAK KİLİSELERİN VURULMASINDAN RAHATSIZ DEĞİL MİSİN?'

Bir Alman gazeteci, Erdoğan'a NATO üyelerinin Hamas'ı terör örgütü olarak tanımasına karşın Türkiye'nin neden kurtuluş örgütü olarak tanımladığını, İsrail'i neden soykırım ve terörle suçladığını, bunun Türkiye-Almanya ilişkilerine zarar verip vermediğini sordu. 

Gazeteci, "Hamas'ın terör saldırısından sonra açıklamalarınız sadece Almanya değil NATO üyelerinde de rahatsızlık oluşturdu. İsrail'in varoluş hakkını kabul ediyor musunuz, çünkü bu Almanya'da devlet politikasıdır. Diğer taraftan İsrail'e faşist bir devlet olduğunu söylediniz, bunun gerekçesi nedir? Neden soykırım diyorsunuz İsrail ordusunun Hamas'a saldırısına? Neredeyse tüm NATO müttefiklerinin terör örgütü olarak tanınan bu örgütü nasıl kurtuluş örgütü olarak tanımlarsınız? Türkiye-Almanya ilişkilerini tehlikeye mi atıyor musunuz? Almanya, Türkiye'nin 40 tane Eurofighter talebini kabul edecek mi" ifadelerini kullandı.

İsrail'in binlerce Filistinliyi katlettiğini, hastane ve ibadethaneleri vurduğunu hatırlatan Erdoğan, şu yanıtı verdi: 

"Ben sana yüzlerce demiyorum, İsrail binlerce Filistinliyi öldürdü mü öldürdü. Hastaneleri yok etti. İbadethaneleri, kiliseleri vuruyor. Ben bir Müslüman olarak bundan rahatsızım, sen bir Hıristiyan olarak bundan rahatsız olmuyor musun? Bunlara karşı niye bir tavır koymuyorsunuz? Bizim için bu noktada Musevi, Hıristiyan, Müslüman bu ayrımın olmaması gerekir. Antisemitizme karşı da dünyada mücadeleyi veren ilk lider ben oldum. Almanya, İsrail'e maddi destek verdiğinden bahsediyor. 

Eurofighter (savaş uçağı) konusunda da Almanya verir ya da vermez. Dünyada savaş uçaklarını üreten sadece Almanya mı? Birçok yerden bunun çalışması yaparız. Şu anda insansız hava uçaklarında Türkiye önde gelen ülkelerden biridir. Bir basın mensubu olarak bizi bununla tehdit etmeyin. Bize öyle sorular sorun ki insani, vicdani olsun, biz de cevaplarını verelim."/Duvar

 Hamas, "İsrail ABD'nin yaktığı yeşil ışıkla Şifa Hastanesi'nde soykırım yapıyor" başlıklı yazılı bir açıklama yayımladı.
 

Siyonist İsrail'in, tanklar ve keskin nişancılarla Şifa Hastanesi'ni adeta askeri kışlaya çevirdiği kaydedilen açıklamada, ilaç temini için hastanenin eczanesine gidilmesine engel olduğu ve hastanede dünyanın gözü önünde soykırım yaptığı ifade edildi.

Açıklamada, İsrail'in Şifa Hastanesi'nde gerçekleştirdiği "etnik temizlikten", kadınlara, çocuklara ve sivillere yönelik suçlarından doğrudan ABD Başkanı Joe Biden'ın sorumlu olduğu vurgulandı.

 

ABD Gazze’de Savaşın Bitmesini İstemiyor
 
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani, ABD’nin Gazze’de ateşkesi engelleme girişimlerini eleştirdi.
 

Nasır Kenani şu ifadelerde bulundu: ‘Son haftalarda birçok ülke Gazze'de ateşkes konusunda anlaştı ancak ABD yönetimi direnişten aldığı sert darbe nedeniyle savaşın bitmesine izin vermiyor.

İran’ın Filistin’e desteği, mazlumlara ve insanlığa destektir. Filistin halkının yanında olmamız belli ki ABD’lileri kızdırmış. Filistin'in kurtuluşuna ve bağımsız bir Filistin devleti kurulana kadar bu ülkenin mazlum halkının yanında olacağız.’

 

"İsrail’in Katliamını Görmeyen Batı ve ABD, İran’a Tavsiyede Bulunacak Konumda Değil"
 
  İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani, bazı Batılı ülkelerin İran karşıtı insan hakları kararlarını Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Üçüncü Komitesi'ne sunup onaylama yönündeki siyasi hamlelerine tepki gösterdi.
 

Nasır Kenani şu ifadelerde bulundu: ‘Amerika ve bazı Batılı ülkeler, gaspçı İsrail rejiminin Gazze'de yaptığı çocuk ve kadın katliamını nasıl da görmüyor, bunun yerine yanlış bilgilere ve gerçek dışı genellemelere dayalı asılsız iddiaları tekrarlayarak İran aleyhine karar çıkarıyor!

ABD, Kanada ve diğer bazı Batılı ülkeler, Siyonist rejimin masum ve savunmasız Filistin halkına karşı barbarca cinayetlerine, savaş suçlarına ve soykırım işlemesine tam destek veriyor. Organize insan hakları ihlalleri konusunda uzun bir geçmişe sahip olan ve dünyanın pek çok ülkesinin, müdahale ve suçlarının acı verici deneyimlerini hatırladığı bu ülkeler, İran hükümetine ve halkına insan hakları konusunda tavsiyelerde bulunabilecek durumda değil.

İran İslam Cumhuriyeti, dini demokrasiye dayalı bir sistemdir ve insan haklarının desteklenmesi ve uluslararası yükümlülüklerinin yerine getirilmesi konusunda her zaman ciddi olmuştur ve olmaya devam edecektir.

Salı, 14 Kasım 2023 06:40

“Kınama, Sargı Bezi, Makarna”

 Gelen son dakika haberlerinden biri şöyle idi: “Gazze Şifa Hastanesi'nde erken doğan 37 bebek, hipotermiye yakalanmamaları için, hizmet dışı kalmaları sebebiyle kuvözlerinden ayrılarak battaniyelere sarıldı.”
 

Siyonist katiller yenidoğan ünitesine saldırıp enerjisiz bırakmadan önce sayıları 39'du. Bu sırada 2 bebek öldü. Kalanların yaşaması için ise sadece dua edebiliyoruz.

Dünyanın her yerinde milyonlarca insan sokaklarda, meydanlarda İsrail terörünü lanetliyor. Ama hükümetlerden çıt ses yok! Çünkü her birinin ABD ile kocaman kocaman stratejik hesapları var.

Haksızlık etmemek lazım, her gün başına bombalar yağan insanlar için “ellerinden geleni” yapıyorlar. Nedir ellerinden biliyor musunuz? Kınama, sargı bezi, makarna… Sonra tekrar kınama, tekrar sargı bezi, tekrar makarna…

İsrail ile ticaretini kesen bir ülke yok.

İsrail’e ambargo koyan bir ülke yok.

İsrail’i hala resmi olarak uluslararası ceza mahkemesine taşıyan (kendisinden başka) bir ülke yok.

Ne İslam ülkeleri ne de diğerleri Gazzelilerin yanında duruyor. Ne yapacaksa Gazzeliler kendi başına yapacak, tıpkı daha öncekiler gibi. Çünkü işgalciye direnmek sadece ve sadece o halkın boynundaki bir yükümlülüktür.

Biz böyle kazandık. Çinliler, Hintliler, Pakistanlılar böyle kazandı. En son Afganlar, yine böyle kazandı. Kendi öz güçleri ile, hürriyetin bedelini kendileri ödeyerek. İş yabancılara kalsa, en iyi niyetlisi sargı bezi falan gönderir. Tarihin tunç yasası böyle maalesef…

Peki kazanabilirler mi dersiniz? Doğrusu işin ahlaki tarafını çoktan kazandılar. Batılı büyük medya şirketleri ne kadar iftira atarsa atsın, Filistinliler bir kez daha yurtlarını savunan namuslu bir halk olarak tarihe geçtiler. Siyonizm ise bir kez daha mahkum oldu.

Ama İsrail’in modern silahlarına, parasına puluna direnmek çok zor.

İsrail’in savaşta bir başka gücü daha var ki başka hiçbir ülkede bulmak mümkün değil. O gücün adı ahlaksızlık. Evet İsrail, dünya tarihinin gördüğü en ahlaksız terörist devlet. Geçmişte de çocuk öldüren devletler, ordular mutlaka olmuştur. Ama hiçbiri İsrail gibi bunu böbürlenerek anlatmamıştır.

İsrail başbakanı televizyon konuşmasında elindeki kitabı gösteriyor. Kitap Hitler’in Kavgam adlı kitabı. “Bunu çocuk dediğiniz Filistinlilerden birisinin odasında bulduk” diyor. Yani “bunlar çocuk değil, bunlar Nazi” demeye getiriyor, cinayetlerine böyle hastalıklı bir gerekçe üretiyor!

İsrail’in BM temsilcisi, BM Genel kurulunda yaptığı savunmada aynen şu cümleleri koruyor: “BM’nin Gazze’deki tüm çalışanları Hamas üyesi teröristler, gazetecilerin hepsi Hamas üyesi teröristler….” BM görevlilerini öldürüp sonra da BM’ye karşı “sizin çalışanlar öldürülmeyi hak ediyor zaten” diyebilecek kadar şımarık, bu denli psikopat bir devlet ile karşı karşıyayız.

Peki BM üyesi ülkelerin bu küstahça sözler karşısında “kınamak” dışında kılları kıpırdıyor mu dersiniz? Ne mümkün! Dedik ya, yetmiş yıllık formül hazır ve basit: Kınama, sargı, bezi makarna….

Büyük soruya dönelim.

Öldürülen bebeklerin hesabını kim soracak? Bunun cevabı da çok basit, ya Filistinliler ya da hiç kimse.

İşte çağdaş dünyamız bu. Paranın ışıltılı şerefsizliğini sindirmiş, kınama, sargı bezi ve makarna arasında çürümüş bir dünya…

Bebek katillerinden bile hesap soramayan bir dünya….

Dönmese de olur./gaffar yakınca/aydınlık

 Siyonist İsrail ordusu yıllardır abluka altında tuttuğu Gazze Şeridi'ni günlerdir yoğun şekilde bombalıyor. Ancak geçtiğimiz yılda saldırıya uğrayan Ukrayna konusunda kaygı duyan Batılı ülkeler başta olmak üzere uluslararası toplum, Filistin konusunda sessiz kaldı.
 

Siyonist rejimin Gazze Şeridi'ne yaptığı saldırılara her zaman mazlum halkların yanında olan İran İslam Cumhuriyeti'nin yanı sıra, aralarında Yemen'in de bulunduğu birçok bölge ülkesi tepki gösterdi. Yemen halkı şu ana kadar ülkenin başkenti San'a'da ve diğer kentlerde büyük yürüyüşler düzenleyerek Siyonist rejimin Gazze'ye yönelik vahşi saldırısına karşı Filistin ulusunun savunulmasını talep etti.

Yemen son yıllarda Direniş Ekseni'nin aktif bir parçası olduğunu ve her türlü tehdide hızlı tepki verdiğini iyi bir şekilde gösterdi.

Siyonist işgalcilerin, Gazze'de kara işgalini genişletmesinin ardından Yemen Silahlı Kuvvetleri Sözcüsü Tuğgeneral Yahya Seri, önemli açıklamalarda bulunarak, Yemen Ensarullah Hareketi'nin işgal altındaki topraklarda Siyonist rejime ait çeşitli noktalara füze fırlattığını doğruladı.

Yahya Seri, işgalcilerin saldırganlığı durana kadar füzelerle ve insansız hava araçlarıyla daha nitelikli saldırılar gerçekleştirmeye devam edeceklerini belirtti.

Gazze'ye yönelik vahşi saldırılar gelecekte Yemen'de de sorun yaratabilir.

Konuya ilişkin Tesnim'e konuşan Yemen uzmanı Muhammed Parsa Necefi, "Filistin meselesi Yemen milleti için üç sebepten dolayı önemlidir; Birincisi Müslümanların ilk kıblesi olan ve tüm Müslümanlar için öncelikli olan Mescid-i Aksa. İkincisi, 9 yıldan beri karadan, havadan ve denizden abluka altında tutulan Yemen halkı, yıllardır İsrail, Amerika ve İngiltere tarafından kuşatılan Gazze halkı ile empati gösteriyor. Belki de Yemen'deki tıbbi ilaç ve sağlık ürünleri sorunu Filistin'e göre çok daha ciddidir.

İranlı uzman Necefi sözlerini şöyle sürdürdü:

"Üçüncü sebep, 2015 yılında Yemen'e saldıran ABD, Suudi Arabistan, İngiltere ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin işgalci koalisyonunda Siyonist rejimin de yer almasıdır. Rejim başbakanı Netanyahu, İsrail ordusunun Yemen halkının öldürülmesinde rol aldığı için defalarca gurur duymuştu; Ayrıca Siyonist işgal güçlerine eşlik eden ABD birlikleri, Babül Mendep Boğazı girişindeki Yemen'e ait olan Prim ile Sokotra adalarını işgal etmiştir.

Bu nedenle Yemen'in, Siyonist rejimi her türlü dini, hukuki ve insani açıdan hedef alma hakkı vardır ve yukarıda bahsedilen konular, Ensarullah Hareketi liderliğindeki San'a hükümetinin bu eylemi gerçekleştirmesine neden olmuştur ve bu doğrultuda Siyonist rejime çok sayıda füze ve insansız hava aracı (İHA) saldırısı yapılmıştır."

Yemen'in son yıllarda Direniş Ekseni'nin aktif bir parçası olduğunu ve her türlü tehdide hızlı tepki verdiğini iyi bir şekilde gösterdiğini anlatan Muhammed Parsa Necefi, "Yemen'in Siyonist rejime yönelik yürüttüğü ilk operasyonda, Kızıldeniz'den işgalcilere doğru çok sayıda seyir füzesi ve İHA fırlatıldı. Bunlar Kızıldeniz'deki Amerikan savaş gemileri tarafından önlendi." dedi.

Yemen uzmanı Necefi sözlerine şöyle devam etti:

"İkinci operasyonda işgal altındaki Filistin'in güneyindeki Eilat limanına insansız hava aracı ile hedef alındı ve Kızıldeniz'de Eritre'ye ait Dehlek Adası'ndaki Siyonist askeri gözlem üssüne yapılan üçüncü operasyonda bir İsrail istihbarat albayı öldürüldü.

İşgal altındaki Filistin'in güneyine yapılan dördüncü füzeli operasyon elbette yine önlendi ve Arrow hava savunma sistemiyle engellendi. Yemenliler ilk operasyonu Kızıldeniz üzerinden gerçekleştirdi ama bir sonraki eylemde Suudi Arabistan semaları kullanıldı. Bu sefer Riyad hükümeti Tel Aviv'e Ensarullah füzelerinin geçişi konusunda bilgi verdi ve Siyonistler füzeleri yakalayıp yok etmeyi başardılar."

Yemen uzmanı Necefi, bazı Arap ülkelerinin Filistin tutumunu eleştirerek, "Aslında Riyad ve Tel Aviv rejimleri Amerika'nın müttefikidir. Yemen'deki saldırganların koalisyonunda yer alan BAE'nin Gazze halkının Siyonist rejim tarafından öldürülmesini desteklediğini ve Filistin halkının Birleşmiş Milletler'deki mücadelesini kınadığını da görüyoruz. Sonuç olarak Siyonist rejime karşı mücadele için bir adım atılırsa bu sadece Direniş Ekseni'nden olacaktır ve ABD'nin müttefiki olan Suudi Arabistan, BAE ve diğer Arap devletlerinden İsrail'e karşı savaşma beklentisi aslında saçmadır." ifadesini kullandı.

Bazı Yemenlilerin Babül Mendep Boğazı'nın kapatılması yönündeki teklifini değerlendiren Yemen uzmanı Muhammed Parsa Necefi, "Bana göre Babül Mendep Boğazı'nın kapatılması, ABD ve Siyonist rejim için en büyük darbe olacaktır. Suudi Arabistan, ABD ve İsrail'in Yemen'e yönelik saldırıları ile gıda ve ilaç ambargosu nedeniyle Gazzeli çocukları gibi Yemen'de sivillerin de öldürüldüğü unutulmamalıdır. Birleşmiş Milletler (BM) istatistiklerine göre her 6 dakikada bir Yemenli çocuk ölüyor." diye konuştu./tesnim