
کارگر
"Irak ve Suriye’deki ABD Güçlerine 17 Ekim’den Bu Yana Toplam 27 Saldırı Yapıldı"
Pentagon Basın Sözcüsü Tuğgeneral Patrick Ryder, günlük basın toplantısında değerlendirmelerde bulundu.
Ryder, Irak ve Suriye’de bulunan ABD ve koalisyon güçlerine karşı 17 Ekim’den bu yana toplam 27 "küçük ölçekte saldırı" gerçekleştiği bilgisini paylaşarak, bu saldırıların 16’sının Irak’ta, 11’inin de Suriye’de olduğunu belirtti.
Sputnik’in haberine göre, Pentagon Sözcüsü, toplantıda, ABD’nin Merkez Komuta (CENTCOM) bölgesine 300 asker daha konuşlandırma kararı aldığını duyurarak, “Bu ek birlikler, halihazırda bölgede bulunan kuvvetler için yeni yetenekler, patlayıcı mühimmat imha iletişimleri ve diğer destekleri sağlayacak” dedi.
Söz konusu güçlerin nerelerde konuşlandırılacağı konusunda bilgi vermeyen Ryder, ancak bunların, Siyonist İsrail’e gitmeyeceğini, bölgesel caydırıcılık çabalarını destekleme ve ABD kuvvetlerini güçlendirme amacı taşıdığını iddia etti.
Siyonist İsrail’in Gazze’ye saldırılarıyla ilgili sorulara da Ryder, çocuk katili işgalci Israil’i desteklemeye devam edeceklerini, ancak Siyonist İsrail’in operasyonları hakkında konuşmayacağını söyledi.
Türkiye ve İran Dışişleri Bakanlarından Ortak Basın Açıklaması
Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile Dışişleri Bakanlığındaki görüşmesinin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında konuştu.
Bakan Fidan, Türkiye olarak masum sivilleri hedef alan saldırıları hiçbir suretle tasvip etmediklerini belirterek, "7 Ekim'den bu yana Batılılar dahil ilgili taraflarla yoğun bir diplomasi trafiği içindeyiz. Her meselede ilkeli ve hakkaniyetli davranmayı esas alıyoruz. Ukrayna için ayrı, Filistin için ayrı standart olamaz. Adil bir dünya istiyorsak, her zaman ilkeli ve tutarlı davranmak zorundayız” diye konuştu.
"Bazı ülkelerin Gazze'deki kıyıma aleni destek vermesi kabul edilemez”
Gazze'de bir an önce ateşkesin sağlanması, ardından kalıcı barışa giden yolun açılması gerektiğini aktaran Fidan, şöyle devam etti:
"Bazı ülkelerin Gazze'deki kıyıma aleni destek vermesi, şiddeti teşvik etmesi kabul edilemez. Gazze'deki insanlık dramının bölge ülkelerini de etkisi altına alacak bir savaşa dönüşmesini istemiyoruz. Bu nedenle bölge içi ve bölge dışı tüm aktörleri, kalıcı ve adil barışı teşvik etmeye çağırıyoruz. Bu bölgenin aktörleri olarak bölge sorunlarımızın çözümünü başkalarına havale etmemeliyiz."
Fidan, bunlarla ateşkesin sağlanması ve insani yardımların içeriye götürülmesi için neler yapılabileceği konusunda çalışmaya devam ettiklerini belirtti.
500 civarında yabancı ülke vatandaşının Gazze'den çıkışı için mutabakata varıldı
Refah Sınır Kapısı'nın ağır yaralılar için açılmasına ilişkin soruya yanıt veren Fidan, "An itibarıyla 500 civarında yabancı ülke vatandaşının Gazze'den çıkmasına yönelik İsrail ile Mısır makamları arasında mutabakata varıldığı yönünde bize de bilgi ulaştı" dedi.
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin yakın zamanda Türkiye'yi ziyaret etmesinin planlandığını aktaran Fidan, Abdullahiyan ile terörle mücadelede iki ülkenin işbirliğini güçlendirmek için neler yapabilir üzerine görüşme fırsatı bulduklarını söyledi.
Fidan, Gazze'deki trajedinin en önemli gündem maddeleri olduğunu belirten Fidan şöyle konuştu:
"Elektriği ve suyu kesilen gıda ve ilaç tedariki engellenen Gazzeliler günlerdir ağır bombardıman şartları altındalar. Evleri yerle bir edilen insanlar tüm dünyanın gözü önünde acımasızca ve alenen katledilmekteler. Mülteci kampları, okullar, ibadethaneler, hastaneler bile maalesef hedef alınmakta. İnsanlar yurtlarından tehcir edilmekte. Gazzeli kardeşlerimize yönelik bu insanlık dışı kuşatma ve saldırılar uluslararası hukukun açıkça ihlalidir."
"Güven ve huzura kavuşmanın yolu iki devletli çözümden geçiyor"
Fidan, bölge ülkelerinin politika geliştirmesi, çözüm odaklı alternatif görüşlerin ele alınabileceği bir zeminin oluşturulması gerektiğini belirterek “Uluslararası barış konferansının bu iş için en uygun platform olacağını düşünüyoruz. Bunun nerede, nasıl olacağına dair istişarelerimiz ilgili dostlarımızla devam etmekte. Türkiye olarak dostlarımızla işbirliği içerisinde önce ateşkes sonra kalıcı barışın tesisi için üzerimize düşeni yapmakta kararlıyız. Varılacak bir anlaşmanın uygulanması aşamasında garantör olarak sorumluluk almaya da hazırız. Tüm bu çabalarımızın amacı 67 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan coğrafi bütünlüğe sahip bağımsız ve egemen Filistin Devleti'nin kurulmasıdır. Filistin için de İsrail için de güven ve huzura kavuşmanın yolu iki devletli çözümden geçiyor” ifadelerini kullandı.
Mevkidaşı Abdullahiyan ile bölgesel gelişmeleri de ele alma fırsatı bulduğunu aktaran Fidan, Gazze'deki çatışmaların Suriye sahasına yansımamasını ayrıca sahadaki sükunetin korunmasının önemine değindiklerini, Irak'ı da ele aldıklarını söyledi.
Fidan, "Türkiye ve İran bu bölgede ilelebet var olacaktır. İkili ilişkilerimizi her alanda geliştirmemiz ve bölgesel konularda işbirliği yapmamız son derece önemlidir. Bu anlayışla çaba göstermeye devam edeceğiz" dedi.
Fidan ile görüşmesindeki önemli ve esas konunun Filistin olduğunu aktaran Abdullahiyan, şunları söyledi:
Abdullahiyan: Siyonist rejim 26 gündür Gazze'de sivilleri öldürmeye devam ediyor
İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan da "Siyonist rejim, 26 gün oldu, her türlü başta soykırım, kıyım, savaş suçu olmak üzere kadınlar, çocuklar ve sivilleri Gazze'de öldürmeye devam ediyor. Siyonist rejim, bu cinayetlerinde her türlü yasak silahı kullanıyor. Şayet Gazze'deki hastanelerin raporlarını, dünya halkı dikkatle takip edecek olursa, Gazze'deki şehitlerin ve oradaki yaralıların yasak silahlarla ve bombardımanlarla öldürülmüş ve yaralanmış olduklarını göreceklerdir” dedi.
Dün Doha'daki temaslarına ve aldığı bilgilere dayanarak soykırım ve savaş suçları durdurulmadığı takdirde bölgenin çok büyük ve belirleyici bir karar almaya çok yaklaşmış bulunacağını vurgulayan Abdullahiyan, "Savaş durdurulmadığı takdirde bölgede durumun kontrolden çıkmasının sorumluluğu ABD, İsrail ve savaş suçlarını destekleyenlerin üzerindedir" ifadelerini kullandı.
"Bu savaşı ve bu suçları destekleyenler bunun bedelini ağır ödeyecekler"
Batılı ülkeler ve bu savaşları destekleyenlerin hala İsrail'e destek sağladığına işaret eden Abdullahiyan, "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, buna karşı ve Filistinli mazlum halkın yanında yer alıp onlara desteklerini açık bir şekilde beyan ettiler. Ben bir kez daha Türk hükümeti ve halkına, Filistin halkını desteklemek açısından, savaşın durdurulmasında ve Gazze halkının tehcirine karşı ve insani yardımların ulaştırılmasını sağlama hususunda gösterdikleri destekten dolayı teşekkür ederim" diye konuştu.
Abdullahiyan, İsrail'e daha önce denediği yolu tekrar denemeye kalkışmaması tavsiyesinde bulunarak, "Savaşın bir an önce durdurulmadığı takdirde, ABD'nin ve siyonist rejimin Gazze'de kadınlara ve çocuklara karşı saldırılar devam ederse, bunun sonuçları gerçekten çok ağır olacaktır, bu savaşı ve bu suçları destekleyenler bunun bedelini ağır ödeyeceklerdir" ifadelerini kullandı.
"Kalıcı çözüm bulunması gerekiyor"
İki bakan, daha sonra gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Hakan Fidan, Türkiye'nin ateşkesin sağlanması hususunda ilgili taraflarla "mekik diplomasisi" yaptığını belirterek, "Ateşkesi şu anda hemen istiyoruz, olsun. Ama buna, kalıcı çözüme yönelik çalışmalar eşlik etmedikçe bu şiddet sarmalının belli bir müddet sonra tekrar ortaya çıkacağını öngörmek zor değil" dedi.
İsrail'in ve bazı müttefiklerinin kalıcı çözümden anladığının "tehdit olarak gördükleri Filistinli direniş grupların, silahlı unsurların ortadan kaldırılması formülü" olduğunu aktaran Fidan, bunun hiçbir zaman güvenlik getirmeyeceğini savundu.
Fidan, burada hem İsrail devletinin hem Batılı toplumların "Filistinlileri de tatmin edecek bir çözümün ortaya konması ve bölge ülkelerinin de bunda sorumluluk alması yolunda bir çözümü kabul etmeleri" gerektiğini, aksi takdirde "bu şiddet sarmalının kendisini bölgede üretmeye devam edeceğini" belirtti.
“Başka silahlı unsurlar da çatışmaya dahil olabilir”
Çatışmaların coğrafi olarak yayılmasına ilişkin endişelerinin olduğunu kaydeden Fidan, İranlı mevkidaşının kendisine "bölgedeki başka silahlı unsurların eğer şartlar değişmezse çatışmaya dahil olacaklarına ilişkin güçlü emareler olduğunu" söylediğini aktardı.
Fidan, böyle bir gerçeklik karşısında ateşkes ve barışın her zamankinden daha elzem haline geldiğini belirterek “Bölgemizde biz istikrarı, ekonomik kalkınmayı ve refahı ararken sürekli kendini tekrar eden bir şiddet sarmalı içerisinde bulunmak, görmek istediğimiz bir stratejik denge değil” değerlendirmesini yaptı.
Türkiye'nin garantörlük teklifinin de olduğunu hatırlatan Fidan, "Sadece iki devletli çözümün bir an önce hayata geçmesini talep etmiyor Türkiye hem kendimizin hem bölgedeki diğer ülkelerin bu sorunun çözümünde ve uygulanmasında elini taşın altına koyması gerektiğini düşünüyoruz" diye konuştu.
Emir Abdullahiyan, Erdoğan ile Gazze’yi görüştü
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Ankara’da görüştü.
IRNA’nın haberine göre, remsi bir ziyaret kapsamında Ankara’ya giden İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Türk mevkidaşı Hakan Fidan ile yaptığı görüşmenin ardından bugün akşam saatlerinde Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile bir araya geldi.
Bu ziyaret Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra bir İranlı yetkilinin Türkiye’ye gerçekleştirdiği ilk ziyarettir.
Bu görüşmelerde iki ülke arasındaki ilişkiler ve bölgedeki son gelişmelerin yanı sıra Gazze'deki savaşın durdurulması konusunu ele alındı.
İran Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan, Türkiye'deki istişarelerinin ardından Tahran'a dönecek.
Emir Abdullahian'ın bölgesel ziyaretlerinin yeni turu Salı günü Doha ziyaretiyle başladı. İran Dışişleri Bakanı, bu ziyareti sırasında Katar Emiri, Başbakanı, Dışişleri Bakanı ve Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye ile görüşmüştü.
İsrail’e Akan Azerbaycan Petrolünün Vanasını Kapamaya Ne Dersiniz?
Sözüm aslında bizi yönetenlere. Getirip onlara bağlayacağım.
Ama maksat hasıl olsun diye...
Suriye üzerinden birkaç olay anlatacağım.
2022 baharında Tahran’dayım.
General Kasım Süleymani’nin yakın bir arkadaşıyla buluştuk.
Sohbetin ekseni, Türkiye-İran ilişkileri. Karabağ nedeniyle kabaran sorunlar.
Söz Süleymani’nin Türkiye ve Rusya seyahatlerine geldi. İlginçti.
Burada ilk parantezi açalım.
Kimdi Kasım Süleymani?
Resmi kimliği: İran Devrim Muhafızları Kudüs Ordusu Komutanıydı.
İran’ın Batı Asya’daki operasyonların başındaki isim.
Kamuoyunda icracı bilinir. Oysa Süleymani, uyguladığı politikaların üreticilerindendi aynı zamanda.
Bir başka özelliği: Gerektiğinde diplomasi yapmasıydı.
Bağdat havaalanında öldürüldü (3.1.2020).
ABD övünerek açıkladı. Bizzat ABD Başkanı vermişti “vur” emrini.
Milyonlar aktı cenaze törenine. Humeyni’den sonra en kalabalık katılımdı.
Bilinir: İran’da rejimin bazı uygulamalarından rahatsızlıklar var.
Fakat devlet çekirdeğinin sembol isimlerinden Süleymani, fedai kişiliğiyle halk arasında sevilen biriydi.
Kaldığımız yerden devam edelim.
“30 Eylül 2015”i netleştirme arayışı içindeydim..
Rusya Suriye’de ilk kez bu tarihte hava harekatına başlamıştı.
Hedefte ABD güdümündeki IŞİD (DEAŞ) ve El Kaide türü örgütler vardı.
İran’dan “birinci el” muhataplardan biri hazır karşımdaydı. Fırsat bulmuşken sormalıydım.
İran, hangi hesaba dayanarak Rusya’yı Suriye’ye davet etmişti?
Rusya, hangi zeminde “evet” demişti?
Aslında, ittifak zeminini tahmin ediyordum az çok.
Ben asıl, İran tecrübesine bakarak, Türkiye’nin bölgesel ittifak kurmadaki çıkmazlarını anlamaya çalışıyordum.
Tamam: Ankara, Rusya’yla, İran’la belli adımlar atmıştı. Mesela:
Türkiye’nin Suriye’de yürüttüğü Fırat Kalkanı (24 Ağustos 2016-29 Mart 2017)...
Zeytin Dalı (20 Ocak-24 Mart 2018)...
Barış Pınarı (9 Ekim-25 Kasım 2019) harekatları üçlü Astana Mutabakatı zemininde mümkün olmuştu.
Fakat Türkiye, Suriye ile işbirliğine bir türlü giremiyor, patinaj yapıyordu.
Bu yüzden Rusya ve İran’la güvensizlikler, sorunlar eksik olmuyordu.
İranlı yetkili, önce Tahran’ın Türkiye’yle temaslarını konuştu:
Yıl 2013. Suriye’de askeri cephedeki sıkıntılar artmış...
İran, Atlantik cephesinin üstünlüğüne karşı arayış içinde...
Tayyip Erdoğan hükümeti, ikircikli de olsa, hala Atlantik cephesinde.
Ama İran, Türkiye ile ilişkileri sıcak tutmaya çalışıyor.
İranlı yetkilinin ilk iddiası şöyle:
“2013’te Ankara’ya Suriye’de Türkiye eksenli bir çözüm sunduk. Müslüman Kardeşler’in Şam hükümetine girmesini önerdik. Ancak Türkiye yeterli bulmadı, reddetti... Bundan sonra Rusya seçeneği üzerinde durmaya başladık.”
Bugünün tespitleri:
Tespit 1: Türkiye, ABD’nin gerçek Suriye planlarını okuyamadı. Aceleyle hesapsızlık yaptı (2011).
Tespit 2: Sonra hatasını gördü aslında. Bu defa da, düzeltmekte aşırı yavaş kaldı.
Yine bir parantez açalım.
Atlantik cephesi Mart 2011’de, dört bir koldan Suriye’nin üzerine abanmıştı.
Hedef: Amerika ve Siyonizm karşıtı bir devleti daha dağıtmak, bölgede “İkinci İsrail”i kurmaktı. 2003’te Irak’ta da böyle yapmışlardı.
Burada iki soru yerindedir:
Türkiye’nin İslamcıları, Suriye’de neden başlangıçta Atlantik cephesiyle birlikte hareket etti?
İran’ın İslamcıları ise daha baştan Suriye’nin yanında durup nasıl Atlantik cephesinin karşısına dikildi?
Bir soru daha. 20 yıl öncesine ve Irak’a gidelim.
O zaman Ankara ve Tahran’ın rolleri farklıydı.
Türkiye’nin Meclisi, kendi hükümetine rağmen, ABD’nin Irak’ı işgaline destek vermeyi reddetti (ünlü 1 Mart 2003 tezkeresi).
İran ise, ABD’nin Saddam Hüseyin Irak’ını işgalini seyretti.
Tahran’a yakın Iraklı Şii partiler daha ileri gittiler. ABD’nin Irak muhalefetiyle yaptığı toplantılara katılmaktan çekinmediler.
Toplantılarda, Saddam Hüseyin’in nasıl devrileceği konuşuluyordu.
Hangi nedenlerle böyle oldu? Bunları ileride tartışacağız.
Ana konumuza, İranlı yetkiliyle görüşmemize dönelim.
Türkiye’yle ilgili ikinci iddiası, Kasım Süleymani’yle ilgiliydi.
İranlı muhatabım, altını çizerek anlattı.
Süleymani, 15 Temmuz 2016 darbe sürecinde Türkiye’ye geliyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la görüşüyor. İran’ın desteğini sunuyor.
İran tarafı 15 Temmuz konusunda zaten hep şunu vurguladı:
“Darbe sürecinde Türkiye’ye ve Erdoğan’a desteğimizi en güçlü şekilde gösterdik.”
Not: Biliyorum, her devlet dış ilişkilerdeki pozisyonları kendi penceresinden nakleder.
Dolayısıyla taraflardan birinin anlatımı eksik ya da farklı olabilir.
Ayrıca, iki iddiayı da henüz teyid ettiremedim. Açıklama gelirse haberiniz olur.
Süleymani’nin Moskova temaslarıyla devam edelim.
İranlı muhatabım altını çizerek anlattı. Müzakereyi Süleymani yürütüyor. Devlet Başkanı Vladimir Putin’le de görüşüyor.
Rus tarafı ikna olmuyor hemen.
Bu arada ABD, IŞİD bahanesiyle Suriye’de birbirine bağlı iki adım atıyor (Ağustos 2014’ten itibaren).
PKK/PYD’ye hava gücü ve silah desteği veriyor önce.
Askeri üsler kurmaya başlıyor ardından.
ABD tehdidi büyüyünce Putin, Suriye’deki çatışma denklemine katılmayı kabul ediyor.
Moskova, mayınlı bir araziye girerek büyük risk alıyor aslında.
Çünkü Suriye’de ABD ve İngiltere gibi iki küresel güç... Türkiye, İran gibi iki bölgesel güç... İsrail gibi özel bir devlet... Ve sayısız milis ve terör örgütü var...
Daracık ve mayınlı bir alan...
Moskova, savaşın devletler katına sıçrama riskini bilecek devlet aklına sahipti.
Anton Çehov’un tanıklığına da ihtiyacı yoktu. Silahlar, duvarda süs olarak durmazdı...
Maceraya mı atıldı? Hayır!
İki gerçeğin farkındaydı Moskova.
Bir: ABD sadece Türkiye, İran ve Suriye gibi ülkeleri teslim almaya, bölmeye çalışmıyordu. Rusya’nın kendisi de hedefti aslında. Ukrayna savaşında bu durum netleşti sonradan.
İki: Suriye düşerse, ardından bütün bir bölge gibi, Rusya’yı da içine çekecek bir vakum oluşacaktı.
Sonuç: Moskova, dostunu, hasmına bakarak seçmişti.
ABD kimi düşman sayıyorsa, onunla ittifaka girmişti.
İlgilisi biliyor. Rus uçakları, 30 Eylül 2015’te Suriye’de operasyonlara başladı.
Böylece Rusya, Arap sahasına gelip bir savaşa ilk kez müdahil oldu. Örtülü değil, hem de resmen.
Tahran, ABD’nin karşısına Rusya’yı dikmeyi başarmıştı.
Stratejik ve tarihi bir hamleydi.
Suriye’de sıkıntıya giren askeri durumu tersine çevrilmişti.
Hakkını teslim edelim. İran’ın stratejik aklı sayesinde mümkün olmuştu bunlar.
Rusya’nın Suriye’ye gelmesi, Ankara’nın elini rahatlattı.
Türkiye’nin Suriye’deki askeri harekatları iki zeminde mümkün oldu zaten.
İlki: Rusya bölgeye gelerek ABD gücünü dengelemiş olması.
İkincisi: Türkiye, ABD cephesinden adım adım uzaklaşarak Avrasya cephesine meyletmesi... Rusya ve İran’la Astana sürecinin başlatması...
Amerika’nın Irak sınırından Akdeniz’e kadar uzanan koridor planı, El Bap’tan başlayarak böyle kırılabildi.
Astana süreci sadece Türkiye’ye yaramadı elbette.
Suriye de kazandı. Haleb’te ve Şam’ın hemen yakınındaki Doğu Guta’da egemenliğini tamamladı.
Hem de savaşmadan, Türkiye sayesinde müzakere yoluyla.
Bugüne, Filistin’deki savaşa gelelim.
7 Ekim 2023’te jeopolitik bir deprem başladı.
Yeni dünyanın doğum sancıları hızlandı.
Önce şunu tespit edelim: Atlantik cephesi mevzi kaybediyor.
Bütün süreçlerin bundan etkilendiği kesin.
Filistin bir istisnaydı sanki. Kazanımları bile elinden alınıyor gibiydi.
Şimdi Filistin, Atlantik gerilemesinin açtığı alanda cesaretle ayağa kalktı.
Gazze’de yakılan ateşin, geri dönüp bütün süreçleri etkilediğini, milletlere alan açtığını, cesaret verdiğini göreceğiz.
Ukrayna cephesi, Güney Kafkasya, Doğu Akdeniz ve Suriye...
Aslında tek bir cephe olmuşlardı.
Filistin’le birlikte ortak cephemiz daha da genişledi.
Atlantik’in çekirdeği ABD, İngiltere ve İsrail...
Doğu Akdeniz’de yığınak yapıyorlar.
Namluların hedefinde sadece Filistin, İran ve Hizbullah yok.
ABD Başkanı Joe Biden, Suriye’deki operasyonları nedeniyle, Türkiye’yi tekrar düşman ilan etti:
“ABD’nin ulusal güvenliği ve dış politikasına alışılmadık ve olağanüstü bir tehdit” diye (12.10.2023).
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, aynı sertlik ve kesinlikte cevap verdi. ABD’nin Suriye’deki faaliyetleri için “Türkiye’nin milli güvenliği için olağanüstü tehdit mahiyetindedir” dedi (13.10.2023).
Alkışlanacak bir açıklama. Ama yetmez. Söz değil icraat günü.
ABD’ye ve İsrail’e savaş açılsın diyen yok.
Türkiye’nin 20 yıllık tecrübesi belli. Doğru da, yanlış da ittifak politikasında düğümleniyor.
Can alıcı tercihler şöyle: Amacımız ne, dostumuz kim, hasmımız kim?
Atlantik cephesine bakalım. Dostumuzu da, hasmımızı da onlar gösteriyor aslında.
Şam’a nasıl güvenceler verilir, devlet bilir.
Bugün Filistin’e gerçek yardıma, sahada Suriye işbirliği ile başlayabiliriz.
Bir de Kürecik radarını köreltmeye... İsrail’e akan Azerbaycan petrolünün vanasını Filistin’de ateşkese kadar kapamaya ne dersiniz?
Rafet Ballı/aydınlık
BM Genel Sekreteri Guterres'ten Gazze itirafı
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yaptığı saldırılarla ilgili olarak açıklama yaptı. BM'nin etkisizliğini itiraf eden Guterres, 'Tarih hepimizi yargılıyor' dedi.
İsrail'in Gazze Şeridi'nde savaş hukukunu dahi hiçe sayarak, asker-sivil ayrımı gözetmeksizin yaptığı saldırılar devam ediyor. Başta Birleşmiş Milletler(BM) olmak üzere tüm uluslararası kuruluşlar, İsrail'e karşı herhangi bir yaptırım uygulamıyor.
GUTERRES: TARİH HEPİMİZİ YARGILIYOR
İsrail'in Filistin'de işlediği sayısız savaş suçlarına karşı yaptırım uygulayamayan BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'ten itiraf gibi açıklama geldi.
Guterres, "(İsrail'in Şifa Hastanesini hedef göstermesi) Sağlık tesislerine yönelik herhangi bir saldırı uluslararası insancıl hukukun ihlali olacaktır."
Katil İsrail'in Kara Harekâtı İlk Denemesinde Ters Tepti!
Çocuk katili Siyonist İsrail unsurları dün akşam saatlerinde Gazze'nin kuzeyine karadan sızma girişimlerinde bulundu. İlk kara harekâtı denemesi olarak görülen bu girişim Filistin Direniş Örgütleri'nin müdahalesi ile geri püskürtüldü.
Günlerdir Siyonist İsrail'in Filistin'e yönelik savaş suçlarının gölgesinde insanlık dışı saldırıları artarken, Siyonist rejimin kara harekatına yönelik planları tek tek başarısızlıkla sonuçlanıyor.
Dün akşam saatlerinde (27 Ekim), Siyonist İsrail Ordusu'na ait tankların Gazze'nin kuzeyinde yer alan Beythanun'a sızma girişimleri Hamas tarafından püskürtüldü.
İSRAİL BİR KEZ DAHA BAŞARISIZ OLDU
Hamas dün akşam saatlerinde ABD destekli Siyonist İsrail Ordusu'nun sızma girişimlerini engellediğini duyurdu. Hamas'tan yapılan açıklamada "Gazze Şeridi'nin doğu ve kuzey sınırlarında şu anda neler oluyor? İşgal askerlerine, Amerikan elit askerlerine ve Amerikan Delta birliğine karşı direnişçilerin büyük bir destanı yaşanıyor. Direnişçiler işgalci güçlere en büyük kayıpları verdirmiştir ve bu kayıpların boyutları gündüz saatlerinde netleşecektir. Düşman bocaladı ve uçaklarıyla askerlerini bombaladı." ifadelerine yer verildi.
Hamas, askerlerinin El Bureyc kampı ve Beythanun yönünde sızmaya çalışan IDF birliklerine karşı şiddetli çatışmalar yürüttüğünü açıkladı.
Saha kaynaklarından alınan bilgiye göre Siyonist İsrail Ordusuna bağlı unsurlar, Hamas hareketi tarafından Bureij kampının doğusunda ve Gazze Şeridi'nin kuzeyinde pusuya düşürüldükten sonra Gazze Şeridi sınırlarının dışına çekildi.
HAMAS LİDERİ AÇIKLAMA YAPTI
Hamas lideri S. Ali Baraka, ABD destekli İsrail Ordusu'nun girişimleri ve sonrasında yaşanan olayları şöyle aktardı:
"Arap halkı için kan akıyor. İşgal güçlerinin Gazze Şeridi'ne üç koldan başlattığı kara saldırısı başarısız oldu ve düşman saflarında asker ve teçhizat açısından ağır kayıplar var.
Düşman, Filistin direnişinin bir dizi eksende hazırladığı pusulara düştü ve savaşın başından beri herhangi bir girişime karşı savunma planları yapıldı.
Saldırıyı püskürtmek için Kornet füzeleri ve Yasin füzeleri kullanıldı ve düşmanın tekrar denemesini bekliyoruz.
İşgalci İsrail, yaralıları ve ölüleri savaş alanından tahliye etmek için helikopterler kullandı."/aydınlık
İran’dan Siyonist Rejime Uyarı: Parmaklar Tetikte
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan Siyonist rejimi, Lübnanlı ve Filistinli direniş güçlerinin Siyonist İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki kara harekatına karşılık vermek üzere 'parmaklarının tetikte' olduğu konusunda uyardı.
İran Dışişleri Bakanı açıklamasında şu ifadeye yer verdi:
Onlardan duyduklarımdan ve sahip oldukları planlardan anladığım kadarıyla parmakları tetikte.
Eylemler, tanık olduklarınızdan çok daha güçlü ve derin olacak.
Bu nedenle, bu durum devam ederse ve Gazze ve Batı Şeria'da kadınlar, çocuklar ve siviller öldürülmeye devam ederse, her şeyin mümkün olacağına inanıyorum.
Bu çatışmanın yayılmasını gerçekten istemiyoruz.’
Seyyid Hasan Nasrallah, İslami Cihad ve Hamas'ın Üst Düzey Yöneticileriyle Görüştü
Hizbullah'ın Genel Sekreteri seyyid Hasan Nasrallah, Filistin İslami Cihad Hareketi Genel Sekreteri Ziyad en-Nahale ve Hamas Siyasi Büro Başkanı Yardımcısı Salih el-Aruri ile görüştü.
Hizbullah'ın resmi Telegram hesabından yapılan açıklamada, Nasrallah'ın, Filistin İslami Cihad Hareketi Genel Sekreteri Ziyad en-Nahhale ve Hamas Siyasi Büro Başkanı Yardımcısı Salih el-Aruri ile yaptığı üçlü görüşmeye ilişkin bilgi verildi.
Görüşmede, Hamas'ın çocuk katili Siyonit rejimin sürekli olarak devam eden saldırı ve cinayetlerine karşı başlattığı "Aksa Tufanı" operasyonu ve Lübnan-İsrail sınırındaki çatışmalar başta olmak üzere Gazze'de yaşanan son gelişmelerin ele alındığı belirtildi.
Açıklamada, "İsrail'in Gazze ve Filistin'e yönelik acımasız saldırısının durdurulması için direniş cephesinin bu hassas süreçte gerçek zaferi elde etmek adına yapması gerekenler değerlendirildi." ifadeleri kullanıldı.
Açıklamada ayrıca, görüşmede, gelişmelerin günlük olarak takip edilmesi ve daimi koordinasyon içerisinde kalınması konusuna vurgu yapıldığı aktarıldı.
İslam İnkılabı Liderinden Filistin'e Dair 20 Önemli Cümle
Filistin meselesi ve onu gaspçı Siyonist rejimin şerrinden kurtarma mücadelesi, İslam İnkılabı liderinin açıklamalarında en önemli ve sık görülen konulardan biri olup, devrimin ve İslam sisteminin en önemli gündemlerinden biridir.
İslam İnkılabı Lideri açısından Filistin meselesi çok önemlidir. Aşağıda Dini Lider'in Filistin'le ilgili açıklamalarının 20 cümlesine atıfta bulunuyoruz.
1) Filistin sorunu
Filistin meselesi İslam aleminin birinci meselesidir.
2) Filistin'in işgali
Filistin, gaspçı Siyonistlerin dünya güçlerinin yardımıyla uzun yıllardır işgal ettiği bir İslam ülkesidir ve Filistin halkı bu ülkeyi geri almak için mücadele etmektedir.
3) Batı'nın Filistinpolitikası
Batı Dünyası ve Siyonizmin temel politikası, Filistin meselesini Müslüman toplumların zihniyetinde küçültüp unutulmaya sürüklemektir.
4) Yahudileştirme politikası
Yasadışı ve baskıcı yerleşim inşaları, insanların evlerinin yıkılması, El Halil şehrinde ve Kudüs şehrinde Yahudileştirme amaçlı manipülasyonlar, onların zannettiği gibi Filistin ülkesinden İslam'ın köklerini koparmaktır.
5) Amerika'nın İsrail'e desteği
Amerika'nın gasp edilmiş Filistin topraklarındaki Siyonist terör rejimine verdiği destek, teröre verilen en büyük destektir.
6) Yüzyılın anlaşması
Zalim Amerika ve onun hain ortaklarının yarattığı yüzyılın anlaşması hilesi, yalnızca Filistin milletine değil, tüm insanlığa karşı işlenen bir suçtur.
7) Kudüs
Kutsal Beytüllahim şehri, Filistin'in başkenti ve Müslümanlar için Müslümanların ilk kıblesi olmaya devam edecek.
8) Kudüs Günü
Kudüs Günü, İslam aleminin birlik ve beraberliğinin gerçek tecellilerinden biridir.
9) Filistin'in kurtuluş mücadelesi
Filistin'in kurtuluş mücadelesinin hedefi, denizden nehre kadar tüm Filistin topraklarının özgürleştirilmesi ve tüm Filistinlilerin ülkelerine geri dönmesidir.
10) Filistin'e destek
Hangi millet, hangi grup olursa olsun Siyonist rejimle savaşıyor, ona karşı çıkıyorsa biz onun arkasındayız, ona yardım ediyoruz ve bunu söylemekten de çekinmiyoruz.
11) Filistin meselesine çözüm
Filistin meselesine ilişkin düşüncemiz açıktır. Biz Filistin'in çözümünü İsrail rejiminin yıkılması olarak görüyoruz.
12) Filistin referandumu
Filistin sorununun tek çözümü, ister Filistin'in içinde kalan, ister Filistin'in dışında kalan gerçek Filistin halkının kendi ülkesinin yönetim sistemini belirlemesidir.
13) İsrail'i ortadan kaldırın
"İsrail'in ortadan kaldırılması", ister Müslüman, ister Hıristiyan, ister Yahudi olsun, o toprakların gerçek sahibi olan Filistin halkının, kendi devletinin asıl sahiplerini seçmesi gerektiği anlamına gelir; Netanyahu ve diğerleri gibi gerçekten haydut olan yabancıları ve haydutları dışarı atmak.
14) Siyonist rejime karşı silahlı mücadele
İsrail, güç dilinden başka bir şey anlamadığını kanıtladı. Onunla, dünyanın her yerinde bir milletin gücünün ve bir İslam milletinin gücünün dili dışında konuşamazsınız.
15) Batı Şeria'yı silahlandırmak
Batı Şeria da Gazze gibi silahlanmalı ve kendini savunmaya hazır olmalıdır.
16) direnç cephesi
Lübnan'da 33 gün süren savaş, Gazze'de 22 gün, 8 gün ve 51 gün süren savaşlar, direnişin sicilinin parlak sayfalarıdır; bu, tüm bölge halklarının, İslam dünyasının ve tüm özgürlüklerin... Dünyanın sevgi dolu insanları gurur duyuyor.
17) Kudüs Şehitleri Şeyh
Ahmed Yasin'den Fathi Şagagi'ye, Seyid Abbas Musavi'den İslam'ın büyük lideri ve direnişin unutulmaz yüzü şehit Kasım Süleymani'ye, Irak'ın büyük mücahidi şehit Ebu Mehdi El Mühendis'e ve diğerlerine kadar Kudüs şehitlerini saygıyla anıyorum. Kudüs şehitleri.
18) Filistin deneyiminde direniş ve uzlaşma
Uzlaşma sürecine tanınan fırsat, Filistin milletinin direnişi ve mücadelesi üzerinde yıkıcı etkiler yarattı. Uzlaşma sürecinin aksine Kutsal İntifada'nın bu millet için büyük şeyler başarmış kahramanca ve sürekli bir direniş modeli var.
19) Filistin'in kaderi Müslüman Filistin halkının mücadelesinin devamı ve İslam aleminin desteğiyle Filistin'in Allah'ın izniyle özgürleşeceğine, Kudüs'ün, Mescid-i Aksa'nın ve İslam topraklarının diğer bölgelerinin yeniden Allah'a döneceğine eminiz. İslam dünyasının kucaklaşması.inşaallah
20) İsrail'in gerilemesi
Allah'ın izniyle hepiniz insanlık düşmanlarının, yani çöken Amerikan medeniyetinin gerileyişini ve İsrail'in gerilemesini Allah'ın izniyle göreceksiniz.
Filistin ve Siyonist Rejim Tarihçesi
Natasha Li ve Jean-Luc Mouniter, France24 için kaleme aldıkları yazıda, Filistin ve Siyonist Rejim arasında 75 yıldır süregelen çatışmaların kısa bir tarihçesini derleyerek aktarıyor..
1947: Birçoğu Soykırımından kurtulan binlerce Avrupalı Yahudi göçmen, o zamanlar İngiliz kontrolünde olan Filistin’e gitmek üzere Exodus 1947 olarak adlandırılan bir gemiye biner. Göçmenler, “vaat edilmiş topraklara” doğru yol alırken İngiliz donanması tarafından durdurulurlar ve Avrupa’ya geri gönderilirler. Medyada büyük yankı uyandıran bu olay, Filistin krizinin çözümü için Birleşmiş Milletler (BM) arabuluculuğunda bir çözümün gerekli olduğu konusunda İngiltere’nin ikna edilmesinde kritik bir rol oynar.
BM Özel Komitesi, Filistin’in yüzde 55’ini, nüfusun yüzde 35’i olan bir Yahudi devletine veren, bu devletin yanında bir Arap devletinin kurulmasını öneren ve Kudüs’ün bir kısmını da uluslararası yönetime bırakan bir paylaşım planı önerir. Filistinli temsilciler planı reddederken, Yahudi temsilciler kabul eder.
BM Genel Kurulu 29 Kasım’da 33 ülkenin paylaşım lehinde, aralarında Türkiye’nin de olduğu 13 ülkenin aleyhinde ve 10 ülkenin de çekimser oy kullanmasıyla planı onaylar.
1948: İsrail’in ilk başbakanı David Ben-Gurion 14 Mayıs’ta Bağımsızlık Bildirgesi’ni kamuoyuna açıklar. Ertesi gün yürürlüğe girecek olan bildirge, Filistin üzerindeki İngiliz Mandasının sona ermesinden bir gün önce açıklanır. Araplar ve Yahudiler arasında çıkan iç savaşta BM’ye göre Yahudi devleti Filistin Mandası topraklarının yüzde 77’sinin kontrolünü ele geçirir.
Filistinliler için bu tarih, daha sonra yerlerinden edilmelerinin ve topraklarından sürülmelerinin habercisi olan “Nekbe” felaketini işaret eder.
eir Yasin gibi köylerdeki katliam haberlerini duyan yüz binlerce Filistinli Mısır, Lübnan ve Ürdün topraklarına doğru kaçarken, Mısır, Suriye, Lübnan, Ürdün ve Irak orduları İsrail’e saldırarak 1948 Arap-İsrail Savaşı’nı başlatır.
Arap orduları püskürtülür, ateşkes ilan edilir ve İsrail’in lehine yeni sınırlar çizilir. Ürdün, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ün, Mısır ise Gazze Şeridi’nin kontrolünü ele geçirir.
1956: Mısır’ın Süveyş Kanalı’nı kamulaştırmasının ardından İkinci Arap-İsrail Savaşı ya da Süveyş Krizi yaşanır. Buna karşılık İsrail, Birleşik Krallık ve Fransa bir ittifak kurar ve İsrail Gazze Şeridi ile Sina Yarımadası’nı işgal eder. İsrail ordusu, ABD ve SSCB’nin baskısıyla sonunda askerlerini geri çeker.
1959: Yaser Arafat Gazze ve Kuveyt’te Filistin örgütü El Fetih’i kurar. Bu örgüt daha sonra Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) temel unsuru haline gelir.
1964: FKÖ kurulur.
1967: İsrail ve Arap komşuları arasındaki Üçüncü Arap-İsrail Savaşı ya da Altı Gün Savaşı, Orta Doğu haritasının büyük ölçüde yeniden çizilmesine yol açar. İsrail Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü, Gazze Şeridi’ni, Sina Yarımadası’nı ve Golan Tepeleri’ni ele geçirir.
1973: Yahudilerin Yom Kippur bayramı sırasında, 6 Ekim’de, Mısır ve Suriye orduları İsrail’e karşı saldırıya geçerek yeni bir bölgesel savaş başlatırlar. İsrail’in Arap ordularını püskürtmesiyle 19 gün sonra sona eren Yom Kippur Savaşı, her iki tarafın da ağır kayıplar vermesine, en az birkaç bin kişinin ölmesine neden olur.
1979: Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat ve İsrail Başbakanı Menahem Begin tarafından 1978 yılında imzalanan Camp David Anlaşması’nın ardından İsrail-Mısır Barış Anlaşması Washington’da imzalanır. Bu anlaşmanın şartlarına göre Mısır, Altı Gün Savaşı’ndan sonra kaybettiği Sina Yarımadası’nı geri alır. Sedat, İsrail Devleti’ni tanıyan ilk Arap lider olur.
1982: Savunma Bakanı Ariel Şaron komutasındaki İsrail birlikleri, "Celile İçin Barış Operasyonu" adı verilen tartışmalı bir askerî harekâtla komşu Lübnan’a girer. Operasyonun amacı, güney Lübnan’daki Filistinli gerilla üslerini yok etmektir. Ancak İsrail birlikleri Lübnan’ın başkenti Beyrut’a kadar ilerler.
Arafat liderliğindeki FKÖ’nün yenilgiye uğratılması, Lübnan’daki Filistin mülteci kamplarını neredeyse tamamen savunmasız bırakır. 16-18 Eylül tarihleri arasında İsrail’le bağlantılı Lübnanlı Hıristiyan Falanjist milisler, Beyrut’taki Sabra ve Şatilla kamplarına girerek uluslararası toplumu şoke eden vahşi bir katliama imza atarlar. Kahane Komisyonu olarak bilinen bir İsrail soruşturmasına konu olan katliamlar daha sonra Şaron’un savunma bakanlığı görevine mal olur.
1987: Gazze’deki Filistin mülteci kamplarında başlayan ayaklanmalar Batı Şeria’ya sıçrayarak Birinci Filistin İntifadası’nın (Arapça’da ayaklanma) başlangıcını oluşturur. Birinci İntifada 1993 yılına kadar sürer ve 1000’den fazla Filistinlinin hayatına mal olur. İsrail’in askerî gücüne karşı koyan taş atan Filistinli göstericilerin görüntüleri Filistin mücadelesinin sembolü haline gelir.
Mısır’daki Müslüman Kardeşler ideolojisinden etkilenen Hamas da bu ayaklanma sırasında ortaya çıkar. İslamcı hareket en başından beri silahlı mücadeleyi destekler ve bir İsrail devletinin meşruiyetini açıkça reddeder.
1993: Yaser Arafat ve İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin aylar süren hummalı gizli müzakerelerin ardından Oslo Anlaşmalarını imzalar. Oslo Anlaşmaları, Batı Şeria ve Gazze’nin idari kontrolünü üstlenecek olan Filistin Yönetimi’nin kurulmasını öngörür. Arafat ve Rabin 13 Eylül’de Beyaz Saray bahçesinde ABD Başkanı Bill Clinton’ın huzurunda tarihi bir tokalaşma gerçekleştirir. Bu olay dünya çapında 400 milyondan fazla kişi tarafından televizyondan izlenir.
1995: Rabin 4 Kasım’da Tel Aviv’de düzenlenen bir barış mitinginde aşırı sağcı bir Yahudi tarafından suikasta uğrar.
1996: Benjamin Netanyahu ilk kez başbakan seçilir.
2000: Şaron, 28 Eylül’de sağcı Likud partisinin lideri olarak Kudüs’teki el-Aksâ/Tapınak Dağı bölgesini ziyaret ederek Filistinlileri kışkırtır ve el-Aksâ İntifadası olarak da bilinen İkinci İntifada’nın fitilini ateşler. Beş yıl boyunca 3.000 Filistinli ve 1.000 İsraillinin öldürüldüğü bu savaş 2005 yılına kadar devam eder.
2001: Şaron İsrail başbakanı seçilir ve daha sonra Ramallah’taki yerleşkesinde abluka altına aldığı Arafat’la teması keser.
2002: İsrail hükümeti, İsrail’i Batı Şeria’dan ayıracak bir duvarın inşasını öngören Savunma Kalkanı Operasyonu’nu başlatır. BM Güvenlik Konseyi ilk kez İsrail ve Filistin devletlerinin bir arada var olmasından söz eder. İsrail ordusu Ramallah üzerindeki kuşatmayı kaldırır.
2004: 22 Mart’ta Hamas’ın felçli kurucu ortağı ve ruhani lideri Şeyh Ahmed Yasin bir İsrail helikopter saldırısında öldürülür. Sekiz ay sonra, 11 Kasım’da FKÖ lideri Arafat uzun süren bir hastalığın ardından Paris’teki bir hastanede hayatını kaybeder. Arafat’ın ölümü bir tartışma konusu haline gelir. Bazı uzmanlar doğal nedenlerle öldüğüne kanaat getirirken, diğerleri polonyum 210 kullanılarak zehirlenmiş olabileceği ihtimalini göz ardı etmez.
2005: Mahmud Abbas, Filistin Yönetimi’nin lideri seçilir. 38 yıllık işgalin ardından İsrail Gazze’den çekilir.
2006: 4 Ocak’ta Başbakan Şaron felç geçirir ve 2014’teki ölümüne kadar sürecek bir komaya girer. Ehud Olmert başbakanlık görevini ve Şaron’un yeni kurduğu merkez partisi Kadima’nın başkanlığını devralır.
Hamas’ın Filistin topraklarındaki yasama seçimlerini kazanması, ABD ve AB’nin Filistin hükümetine yapılan doğrudan yardımı dondurmasına neden olur.
Lübnan’da Hizbullah, İsrail’e roket saldırıları düzenler ve iki İsrail askerini esir alır. İsrail güç kullanarak misilleme yapar ve başta Lübnanlılar olmak üzere çok sayıda sivil ölür. İsrail’de yaygın bir şekilde başarısızlık olarak görülen savaş, Olmert’e yönelik istifa çağrılarının artmasına yol açar.
2007: Hamas ve el-Fetih güçleri arasında aylarca süren çatışmaların ardından Hamas, Gazze’nin kontrolünü ele geçirir.
2008: 27 Aralık’ta İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) Gazze’ye sürpriz bir saldırı düzenleyerek bir günde 200’den fazla kişinin ölümüne yol açar. Kısa bir süre sonra İsrail Ordusu, Gazze’ye iki hafta süren bir kara harekâtı düzenler. Bir BM raporu, çatışma sırasında hem İsrail’in hem de Hamas’ın savaş suçu işlediği sonucuna varır.
2009: 18 Ocak’ta İsrail ve Hamas tek taraflı ateşkes ilan ederek, 1.300’den fazla Filistinlinin yanı sıra 13 İsraillinin ölümüne neden olan 22 günlük savaşı sona erdirir.
2011: 27 Mart’ta İsrail, Gazze’den düzenli olarak atılan kısa menzilli roketleri engellemesini sağlayan Demir Kubbe adlı roket savar füze savunma sistemini devreye sokar.
2012: İsrail güçleri 14 Kasım’da Hamas’ın üst düzey komutanı Ahmed al-Jaabari’yi bir hava saldırısı ile öldürür ve Hamas’ın Kudüs’e ilk kez roket atarak misilleme yaptığı sekiz günlük bir harekât boyunca daha fazla saldırı gerçekleştirir. 130’dan fazla Filistinlinin yanı sıra beş İsrailli de hayatını kaybeder.
2014: Haziran ayında üç İsrailli genç Batı Şeria’nın el-Halil kenti yakınlarında kaçırılır ve öldürülür. İsrailli yetkililer olaydan Hamas’ı sorumlu tutar ve 8 Temmuz’da Gazze’ye çok sayıda hava saldırısı düzenleyerek yedi hafta boyunca Hamas’la karşılıklı roket atışları yapılmasına neden olur. İsrail’in füze saldırıları Gazze’de 2.200’den fazla Filistinlinin ölümüne neden olur.
2018: 30 Mart’ta on binlerce Filistinli, İsrail’in Gazze Şeridi’ne uyguladığı ablukayı protesto etmek için İsrail sınırı yakınlarında toplanır. Gösteriler birkaç ay boyunca devam eder. BM İnsan Hakları Konseyi tarafından görevlendirilen Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu’na göre, Mart sonu ile Aralık 2018 sonu arasında bu protestolar sırasında en az 189 Filistinli öldürülür ve 6.000’den fazla kişi yaralanır.
2021: Filistinli cemaat, haftalardır tırmanan gerginliğin ardından Mayıs ayında Kudüs’teki Mescid-i Aksa yerleşkesinde İsrail polisiyle çatışır. Hamas, İsrail güçlerinin yerleşkeden çekilmesini talep ettikten sonra İsrail’e roket yağdırır. İsrail’in Gazze’ye hava saldırılarıyla karşılık vermesi, 200’den fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan 11 günlük bir çatışmayı tetikler.
2022: İsrail 5 Ağustos’ta Gazze’ye hava saldırısı düzenleyerek İslami Cihad grubunun üst düzey bir militanını öldürür ve Filistin bölgesinden misilleme roket ateşi açılmasına neden olur. Bunu takip eden üç günlük çatışmalarda en az 40 Filistinli hayatını kaybeder.
2023: İsrail güçleri 26 Ocak’ta işgal altındaki Batı Şeria’nın sorunlu bir kasabasına düzenledikleri baskında dokuz Filistinli İslami Cihad mensubu silahlı kişiyi ve sivilleri öldürür. Filistinli militanların iki roket atarak karşılık vermesi İsrail’in misillemesini tetikler. Olayda başka can kaybının olmadığı bildirilir.
7 Ekim’de Hamas, İsrail’e eşi benzeri görülmemiş, çok yönlü bir sürpriz saldırı düzenler ve savaşçıları hava, kara ve deniz yoluyla birçok noktadan ağır tahkimatlı Gazze sınırına sızar. İsrail güçleri Gazze’ye hava saldırıları düzenleyerek ve sınıra askeri takviye yaparak karşılık verir.”
- - - - - - -
Natasha Li ve Jean-Luc Mounier’in France24 haber sitesinde yayınlanan “From 1947 to 2023: Retracing the complex, tragic Israeli-Palestinian conflict” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Caner Köseler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz:
http:// https://www.france24.com/en/middle-east/20231011-from-1947-to-2023-retracing-the-complex-and-tragic-israeli-palestinian-conflict