کارگر

کارگر

 İslam Devrimi Lideri Imam Seyyid Ali Hamaney, Tahran’ı ziyaret eden Nijerya İslam Hareketi Lideri Şeyh İbrahim Zakzaki ve ailesini kabul etti.

İslam Devrimi Lideri Imam Seyyid Ali Hamaney Tahran’ı ziyaret eden Nijerya İslam Hareketi Lideri Şeyh İbrahim Zakzaki ve ailesini kabul etti.
Ayetullah Hamaney görüşmede, Şeyh Zakzaki’nin ve ailesinin çabalarını takdir ederek, Yaygın komplolara rağmen İslam'ın dünyada artan gücünün mücadelelerin bir sonucu olarak nitelendirdi.
İşgal altındaki Filistin ve özellikle Gazze'deki gelişmelere atıfta bulunan Imam Hamaney, “Filistin’de yaşananlar bugün İslam'ın gücünün tecellilerinden biridir” dedi. 
Yüce Devrim Lideri, “Son günlerde yaşanan olaylar, özellikle bombalamalar, kadın, çocuk ve erkeklerin şehit edilmesi insan kalbini acıtsa da, bu olayların bir kısmı da İslam'ın Filistin'deki inanılmaz gücünü gösteriyor. Filistin'de başlayan bu hareket Yüce Allah'ın lütfu ile ilerleyecek ve Filistinlilerin tam zaferine yol açacaktır” ifadelerinde bulundu.
İslam Devrimi Lideri, İslam dünyasında herkesin Filistin halkına yardım etmesi gerektiğini vurguladı.
İran'da İslami sistemin oluşmasını ve yüzyıllar sonra siyasal İslam'a dayalı bir hükümetin oluşmasını İslam'ın gücünün bir yönü olarak değerlendiren Imam Hamaney, “İran İslam Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana her geçen gün daha da güçlenmiş ve gelecekte de güçlenecektir” ifadesini kullandı.
Dünyadaki İslami faaliyetlerin her geçen gün genişlediğini ifade eden Imam Hamanei, “Bugün İslam hareketi Afrika, Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika gibi dünyanın farklı yerlerinde yayılıyor ve Allah'ın izniyle bu hareketin başarısı daha da güçlenerek devam edecektir” dedi.
Şeyh Zakzaki ve ailesi ile yaptığı görüşmeden mutluluk duyduğunu dile getiren Imam Hamaney, onlara hitap ederek, “Siz Allah yolunda gerçek bir savaşçının örneğisiniz. Mücadelelerinize devam edebileceğinizi temenni ederim” diye kaydetti.
Nijerya İslam Hareketi Lideri Şeyh İbrahim Zakzaki ve eşi de bu görüşmeden duyduğu memnuniyeti dile getirerek, “Sizim dualarınız ve Müslümanların çabalarıyla İslam’ın her geçen gün daha da yayılmasını umut ederiz” ifadelerinde bulundu.

 İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, çocuk katili Siyonist İsrail rejiminin Gazze’deki hastanelere düzenlediği bombalı saldırıya tepki gösterdi.
 

İbrahim Reisi; Gazze’deki el-Mamedani Hastanesi’ndeki yaralı Filistinlilerin başlarına dökülen ABD-İsrail bombalarının ateşi kısa sürede Siyonistleri de yakacak dedi.

Reisi; Bu savaş sucu karşısında özgür hiçbir insanın sessiz kalması caiz değil.

İran da İslam ümmeti gibi yastadır ve Çarşamba gününü ulusal yas olarak ilan ediyor. 

Ayrıca İran hükümeti tarafından yapılan yazılı açıklamada da, İsrail'in Gazze'deki El-Ehli Baptist Hastanesine saldırısı şiddetle kınandı ve yarın bir günlük ulusal yas ilan edildiği belirtildi. 

Açıklamada, İslam ülkeleri başta olmak üzere uluslararası topluma İsrail ile bağlarını kesme ve büyükelçilerini sınır dışı etme çağrısında bulunuldu.

İran İslam Cumhuriyeti Hükümet Sözcüsü yaptığı açıklamada, Siyonist rejimin Gazze'deki El-Mamedani Hastanesinde bulunan başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere hastaları vahşice katletmesini kınayarak ülke genelinde ulusal yas ilan edildiğini kamuoyuna duyurdu.
 

Bu açıklamada, uluslararası kuruluşlardan ve başta İslam ülkeleri olmak üzere tüm ülke liderlerinden, başta bu menfur eylemi insanlığa karşı savaş suçu ve soykırım olarak ilan ederek kınamaları ve bu cani rejimle ilişkilerini kesmeleri ve Siyonist rejimin büyükelçilerini sınır dışı etmeleri talep edildi.

  İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Bakıri, yayınladığı mesajda, Siyonist rejimin el-Mamedani Hastanesi'ne düzenlediği saldırıdan dolayı başsağlığı diledi ve şunları söyledi: ‘Bugün Birleşmiş Milletler ‘in bu savaş suçlarını durdurmak ve bu katil rejimin liderlerini yargılamak için olağanüstü bir toplantı yapması gerekiyor.
 

İran Genelkurmay Başkanının mesajının tam metni şöyle:

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

“Biz kesinlikle Allah içiniz ve şüphesiz (öldükten sonra da) O’na döneceğiz.”

Siyonist rejim ordusunun dün Gazze'de bir hastaneye düzenlediği ve yüzlerce masum insanın şehit olmasına yol açan barbarca saldırısı nedeniyle Filistin milletine, İslam milletine ve dünyanın özgür insanlarına başsağlığı diliyorum.

Aksa Tufanı operasyonun aşağılayıcı ve telefi edilemez başarısızlığını yaşayan işgalci Siyonist rejim, ölümcül bir şoka girmiş ve örümcek ağlarının her zamankinden daha zayıf ve sarsılır halde olduğunu hissederek, sahte otoritesini onarabilmek için delirmişçesine Gazze'deki yerleşim bölgelerine hava ve füze saldırısı başlatmıştır.

Ancak vahşi Sabra ve Şatilla katliamını hatırlayan mazlum ve savunmasız Filistin halkı için bu suç ve cinayetlerin tekrarı, mücahitlerin ve Filistin halkının 70 yıllık işgale son verme kararlılığına zarar veremeyecektir.

Ancak insanlığın yaşadığı bu felaket karşısında insan hakları kurumlarının ve uluslararası örgütlerin suskunluklarına son vermeleri ve bu soykırımın devam etmesini engellemeleri gerekmektedir. Bugün susmak veya diplomatik açıklama yapmakla yetinmek, kana susamış Siyonist rejime eşlik etmek ve onunla birlikte saf tutmak demektir.

Bugün Birleşmiş Milletler ‘in bu savaş suçlarını durdurmak ve bu katil rejimin liderlerini yargılamak için olağanüstü bir toplantı yapması gerekiyor.

İslami hükümetler de bu delirmişçesine gerçekleşen soykırımı önlemek için kaynaklarını ve eylemlerini seferber etmeli ve çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan bu cinayetin binlerce kurbanına tıbbi koşullar sağlamak için acilen harekete geçmelidir.

İran İslam Cumhuriyeti geçmişte olduğu gibi yaralıları kabul etmeye, yardım ve sağlık ekiplerini göndermeye hazırdır.

Ancak İslam İnkılabı Reheberi’nin de belirttiği gibi bu zulümler devam ederse İslam ümmetinin ve direniş güçlerinin sabrı tükenecek ve kimse onları durduramayacaktır.

“Zulmedenler hangi akıbete uğrayacaklarını göreceklerdir.”

 İmam Hamanei: Siyonistlerin Cinayetleri Devam Ederse Müslümanları ve Direnişi Kimse Durduramaz

 İran İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, bugün sabah saatlerinde Tahran'daki İmam Humeyni (ra) Hüseyniyesi'nde öğrencilerle buluştu. 

İmam Hamanei konuşmasında başta Filistin olmak üzere bölgedeki meselelere de değindi.

İmam Hamanei, eğer Siyonistlerin saldırıları devam ederse, Müslümanların ve direniş güçlerinin sabrının kalmayacağını belirtti ve “Siyonist rejim ne yaparsa yapsın bu olaydaki rezil yenilgisini ve başarısızlığını telafi edemeyecektir” dedi.

İmam Hamanei’nin konuşmasının önemli başlıkları şöyle:

Bugün Ülkenin Seçkinlerinin Yeni Bir Yükselişe İhtiyacı Var

Bugün ülkenin seçkinlerinin yeni bir yükselişe ihtiyacı var. Bu yükseliş, hükümetin desteği ve hükümet bünyesindeki genç yetkililerin işbirliği ve tüm seçkin kesimlerin çabalarıyla yapılmalıdır.

Siyonistlerin Suç Ve Cinayetleri Devam Ederse Müslümanları Ve Direniş Güçlerini Kimse Durduramaz

Eğer Siyonistlerin suç ve cinayetleri devam ederse Müslümanları ve direniş güçlerini kimse durduramaz. Siyonistler kimseye falanca işi filanca işi yapmasın demesin. Siyonist rejim ne yaparsa yapsın bu olaydaki rezil yenilgisini ve başarısızlığını telafi edemeyecektir

İşgalci Siyonist Rejim Yargılanmalıdır

Bütün dünyanın gözünün önünde olan şey, Siyonist rejimin soykırım suçudur. Gaspçı Siyonist rejimi savunmak için ülkemizin yetkilileriyle görüşen bazı ülkelerin yetkilileri, Siyonist rejimi savunarak  Filistinliler neden sivilleri öldürdü? diye itiraz ediyorlar. Öncelikle bu ifade doğru değildir ve yerleşim yerlerinde (işgal altındaki topraklarda) yaşayanların hepsi silahlıdır, hadi sivil olduklarını varsayalım, Siyonistlerden Gazze’de bundan yüz kat daha fazla bir sivili öldürüyorlar. Gazze'de yaşamayan askerler, kalabalık merkezleri seçip sivilleri vuruyorlar... İşgalci Siyonist rejim yargılanmalıdır.

Yaşanan Son Cinayetlerden ABD Sorumludur

Elimizdeki çok sayıda bilgiye göre Siyonist rejimin son haftalardaki mevcut politikası Amerikalılar tarafından düzenleniyor. Yaşanan son suç ve cinayetlerden Amerika sorumludur. Bombardıman derhal durdurulmalıdır.

 Azerbaycan, İsrail’in bölgemizdeki en yakın müttefiki olarak tanımlanabilir. Kafkas ülkesi, silah ithalatının yüzde 69’unu İsrail’den yapıyor.
 

Kuruluşundan bu yana savaşan, Ortadoğu'daki çatışmaların ve hesapların sürekli içinde olan İsrail bölgedeki komşularıyla ilginç ilişkilere sahip. Bu yazı dizisinde İsrail'in pek göz önüne çıkmayan dış ilişkilerine dair bir giriş yapacağız.

HAMAS öncülüğünde başlatılan Filistin saldırılarıyla yeniden gündeme gelen İsrail, bölgedeki komşularıyla ilginç ilişkilere sahip. Sürmekte olan kanlı savaşın sıcaklığı devam ederken İsrail'in bu çokça işlenmeyen yönünü aydınlatmaya çalışacağız.

Öncelikle herhalde İsrail'in hukuki durumuyla başlamak gerekiyor işe. İsrail 1948 yılında kurulduktan sonra başta Arap ülkeleri olmak üzere çok sayıda ülke tarafından tanınmadı. Bugün de İsrail ile farklı seviyelerde ilişki kuran veya hiç ilişki kurmayan ülkeler mevcut:

İsrail devletini tanımayanlar: Cezayir, Libya, Somali, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, İran, Irak, Kuveyt, Lübnan, Suudi Arabistan, Suriye, Yemen, Afganistan, Bangladeş, Pakistan, Brunei, Malezya, Endonezya.

İsrail devletiyle güncel diplomatik ilişkilerini kesmiş olan ülkeler: Mali, Moritanya, Nijer, Tunus, Küba, Venezuela, Umman, Katar, Maldivler.

Yazının ana odağına almak istediğimiz İsrail'in pek öne çıkartılmayan veya çıkartılmak istenmeyen bazı bölgesel aktörlerle ilişkilerine geçmek için diğer aktörlerle ilişkilere dair kaba da olsa bir genelleme yapılabilir. Özellikle İsrail'in kurulduğu süreci 2. Dünya Savaşı'nın bitişiyle beraber alıp 26 Mart 1979 tarihinde Menahem Begin ve Enver Sedat arasında imzalanan Mısır-İsrail Barış Antlaşması’na kadar bir dönem tarif edilebilir.

Bu dönemde İsrail, 1956 Süveyş Krizi, 6 Gün Savaşı (1967), Yom Kippur Savaşı (1973), 1982 Lübnan İç Savaşı'na dahil olmuş, Mısır-Suriye-Filistin Kurtuluş Örgütü ile savaşmıştır. Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle beraber bölgedeki gerilimler farklı kanallardan sürmüş, devletler arası savaştan farklı bir çatışmaya doğru evrilmiştir. Bu dönemde Hizbullah ve HAMAS gibi örgütler daha öne çıkar olmuştur.

Sürpriz aktörlerin ilki: Azerbaycan

Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan'ı ilk tanıyan ülkelerden birisi İsrail'di. Soğuk Savaş'ın ardından piyasa ekonomisine açılan ülkeye ilk giren Batılı sermayedarlar arasında İsrailli patronlar bulunuyordu. Öyle ki ülkedeki ilk telekom altyapısı İsrailli şirketler tarafından başlatılmış, bu alanda Bezeq firması öncü olmuştu. Ayrıca bugün hizmet sağlayıcı konumundaki 1994 yılında kurulmuş olan Bakcell de İsrail ortaklığıdır.

İsrail, Azerbaycan’da enerji, teknoloji, petrol ve gaz alanlarında etkili. Günümüzde artık gümrük anlaşması imzalamış olan iki ülke arasındaki ekonomik ilişki gittikçe gelişiyor. İsrail bugün ihtiyaç duyduğu ham petrolün yarıya yakınını Azerbaycan'dan alırken, İsrail de Azerbaycan ekonomisinin en önemli ortaklarından.

İki ülke arasındaki askeri ilişkiler Birinci Dağlık Karabağ Savaşı'nın (1988-1994) en gerilimli dönemi olan 1992 yılında başladı. Bu dönemde askeri silah, teçhizat ve eğitim sağlayan İsrail ülkede faaliyetini bugün daha da artırarak devam ettirmekte.

Azerbaycan NATO ile 1994 yılında başlatılan Barış İçin Ortaklık programıyla temasa geçmesinin ardından 1997 yılından bu yana NATO nezdinde diplomatik temsilciliği bulundurmakta. Emperyalizme bu kanalla doğrudan bağlanan ülkede ayrıca Hazar Denizi kıyısında Bakü'ye 70 km uzaklıktaki Sitalçay Askeri Üssü'nün İsrail Hava Kuvvetleri tarafından kullanılmakta olduğu da iddia edilmekte.

2000'li yılların başından itibaren iki ülke ordusu ve silah sanayii şirketleri arasında yapılan işbirliği, milyar dolarlık siparişlerle taçlandı. En son 2020 yılındaki İkinci Dağlık Karabağ Savaşı sırasında yoğun olarak kullanılan SİHA'ların Türkiye ile beraber en büyük tedarikçisinin İsrail olduğu hatırlanırsa bu durumun önemi daha da iyi anlaşılır.

Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü SIPRI verilerine göre İsrail, Azerbaycan'ın silah ithalatının yüzde 69'unu sağlıyor. Bu alandaki işbirliği sadece ithalatla sınırlı da kalmıyor. İsrailli Meteor Aerospace firması, Azeri firma Caspian Shipbuilding Company ile yaptıkları işbirliğini açıklarken Azerbaycan donanması için insansız hücumbot yapılacağını da duyurmuştu. Ülkemizde de bir dönem savaş uçakları modernizasyonu yapmış olan Israel Aerospace Industries (IAI) firmasının da bu ortaklığa füze güdüm sistemleri ve radar alanında destek verdiğini hatırlatalım.

Günümüzde İsrail ile kurumsal olarak üst düzeyde işbirliği yapmakta olan Azerbaycan ister istemez topraklarını İsrail istihbaratına da açmış durumda. İran söz konusu olduğunda İsrail'in baş düşmanı sayılan bir ülkeye Azeri toprakları üzerinden yaklaşabiliyor olması bulunmaz bir fırsat olarak değerlendiriliyor. Benzer bir şekilde Rusya ile Suriye İç Savaşı sırasında "zorunlu bir uzlaşı" içinde olan İsrail, Rusya'nın Kafkasya bölgesindeki etkisini de Azerbaycan'daki varlığıyla tartmaya gayret ediyor. Bu planın emperyalizmin bölgesel girişimleriyle de uyumlu olduğunu sanırım hatırlatmaya gerek yok./sol

Salı, 17 Ekim 2023 09:44

Ailede Din Eğitimi-1

  Dinsel farzları yerine getirmeye yöneltmek ve teşvik etmek için ilk önce bireylerin düşünsel altyapılarını incelemek ve onları ıslah ve takviye etmeye çalışmak gerekir. Bireyin Allah, varlık âlemi, insan, ahret vb. konulardaki görüş ve inancı onun iman, farzları yerine getirmeye bağlılık, davranış ve hareketlerine yönelik direkt bir etkisi vardır. Güven kazanmak ve karşı tarafa (bu cümleden olmak üzere evlatlara) iyi zanda bulunmak eğitim çabalarının etki etmesi ve onun düşünsel altyapılarının takviye edilmesi için zaruridir. Evlatlarımızla samimi bir ilişkinin olmaması eğitim programlarımızı işlevsiz kılacaktır. Doğru eğitim yöntemlerinden istifade ederek evlatlarımızla samimi bir ilişki kurabiliriz. Bazı gerekli ve uygun yöntemler şunlardır:1- Evlatlara saygı göstermek: Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Evlatlarınıza saygı gösterin ve onları güzel eğitin.”

2- Genel olarak gençlik döneminin (bağımsızlık talebi, hisler ve duygular gibi) gereklerini bilmek, her çocuğun özel ruh yapısını tanımak ve erginlik ve tümüyle gençlik döneminin meşru ve beğenilen beklenti ve ihtiyaçlarını karşılamak.

3- Aile ortamının bir sevgi, sükûnet ve huzur merkezine dönüştürülmesi.

4- Başarıları kutlamak ve uygun bir tarzda ödüllendirmekten istifade etmek.

5- Güzel olmayan eylemlerin yapılmasından memnun olunmadığını (asık bir suratla olsa da) vurgulamak.

6- İstekleri önerme ve danışma yöntemiyle veya nişanlısı gibi onun üzerinde etki sahibi olan biri aracılığıyla iletmek.

7- Çok ve mükerrer emir ve nehiyde bulunmaktan sakınmak.

» Evladın eğitilmesi anne ve babanın en önemli görevi olup dikkat edilmesi gereken çok planlı metot ve yöntemler taşır. Eğitim hedeflerine daha rahat ve hızlı bir şekilde ulaşmak için, anne ve babanın imkân dâhilinde güvenilir bir danışma merkezine (ilim havzasının danışma merkezi gibi) müracaat etmeleri ve psikoloji ve eğitim konularında bilgili ve dindar danışmanların kılavuzluk ve tavsiyelerinden istifade etmeleri lazımdır. Ama her şeyden önce bireylerin düşünsel altyapıları, bireyin Allah, varlık âlemi, insan ve ahret vb. hakkındaki görüş ve inancı onun iman, farzları yerine getirmeye bağlılık, davranış ve hareketlerine yönelik direkt bir etkisi vardır.[1] Biz burada bazı kapsamlı doğru eğitim yöntemlerini öneriyoruz. Her birey kendine has özellikler taşır. Bu özellikleri iyi bir şekilde tanımak ve bireyin ruhsal yapısı ve özellikleri esasınca hayatının her devre ve merhalesinde kendisiyle iletişimde olmak gerekir. Çocuğun eğitimine dönük küçüklük döneminde istifade edilen yöntemler bazen erginlik ve gençlik döneminde uygun olmamakla kalmayıp zararlı bile olabilir. Erginlik ve gençlik döneminin bazı özellikleri şunlardır:[2]

A- Aileden alınmış olan davranış normlarının önemi azalır. Arkadaş ve yaşıtlardan elbise türü, görünüş ve saç modası gibi hususlarda çok etkilenilir ve hatta bazen kültürel ve dinsel eğilimlerde arkadaş topluluğunda değerli olan mezhep neyse o seçilir.[3]

B- Ev dışında arkadaşlar ile çeşitli sosyal ilişkiler kurmak ve toplumsal, siyasal, kültürel, dinsel ve spor eksenli vb. faaliyetlerde bulunmak. Neticede aileyle birlikte olmak için kendilerinin az bir fırsatı kalır ve anne ve baba da bazen evlatlarının kendilerine yabancılaştığını hissederler.[4]


[1] Bkn: Porsiman CD.  

[2] Daha fazla bilgi için gelişim psikolojisi kitaplarına müracaat edilmelidir.

[3] Müessese-i İmam Humeyni, Takviyet-i Nizam Hanıvade Ve Aşib Şinasi An, c. 1, s. 40.

[4] Müessese-i İmam Humeyni, Takviyet-i Nizam Hanıvade Ve Aşib Şinasi An, c. 1, s.

Salı, 17 Ekim 2023 09:40

Gazze

1947’de ABD BM’yi kullanarak Filistin’in yarısını aldı ve dünyanın dört bir yanından taşınan Yahudilere verdikten bir yıl sonra çıkan ilk Arap-İsrail savaşında Gazze Mısır’a ve Batı Şeria Ürdün’e bağlandı. Haziran 1967’de çıkan ikinci savaşta İsrail; Batı Şeria ve Gazze’nin yanısıra Suriye’nin Golan, Lübnan’ın Şebaa bölgeleriyle Mısır Sina Yarımadasını işgal etti. 1978’de Sedat’ın imzaladığı Camp David Anlaşmasıyla Mısır İsrail’in tüm şartlarını kabul ederek Sina’yı geri aldı.Kuzeyden gündeye 40 kilometre sahili ile toplamda 340 kilometrekare yüzölçümü olan Gazze 2005’in sonuna kadar İsrail işgali altındaydı. Gazze’den çekilen İsrail çevresinde Yahudi yerleşim bölgelerini inşa ederek Gazze’yi karadan, denizden ve havadan kuşatma altına aldı.

Yerleşimciler ise Siyonist ideolojiye inanarak ‘Nil’den Fırat’a Büyük İsrail Devletini kurmak amacıyla dünyanın dört bir yanından taşınan ve gelir gelmez silah altına alınan Yahudiler’dir.
Her canı sıkıldığında Gazze’yi bombalayan, karadan dalan ve çoğunluğu çocuk, kadın ve sivil olan binlerce Filistinliyi öldüren İsrail geçen süre içinde kurucusu Şeyh Ahmed Yasin başta olmak üzere Hamas’ın lider, komutan ve yöneticilerinin büyük bölümünü suikast ya da havadan atılan füzelerle öldürdü.
Örneğin felçli olan ve tekerlekli sandalye ile camiye giden Ahmed Yasin 22 Mart 2004’de sabah namazı sonrasında F-16’dan atılan bir füze ile öldürüldü.

Oysa bazı bildik projelerin aparatları tipler Hamas’ın İsrail tarafından kurulduğunu söyleyecek kadar kendilerine verilen görevleri çok iyi yerine getiriyorlar.

Dönelim Gazze’ye..

Ağustos 2005’de İsrail’in Gazze’den çekilmesinden sonra Gazze ve Batı Şeria’da yapılan seçimleri Hamas kazandı. ABD ve AB’nin teşviki ile seçime katılan Hamas’ın beklenmeyen bu zaferi herkesi şoke etmişti. Bu zaferin nedeni ise 1993’de imzalanan Oslo Anlaşması ile Filistin halkının hiç bir hakkını elde edemeyen Yaser Arafat’ın başarsızlığı ve Hamas’ın silahlı mücadeleyi savunmasıdır. BM ve batılı gözlemcilerin gözetiminde yapılan seçimlerde Hamas’ın kazanmasını içine sindiremeyen ‘demokrasi savunucusu’ batılı ülkeler bildik iki yüzlülükleriyle her türlü kirli oyunun içinde oldular. Bundan cesaret alan İsrail o tarihten sonra onlarca kez Gazze’yi bombaladı ve dört kez karadan ve havadan saldırdı ama hiç biri işe yaramadı çünkü Hamas her seferinde daha da güçlendi. Üstelik Gazze’de yaşayan 2,3 milyon Filistinlinin suyu, yakıtı, yiyeceklerinin büyük bölümü ve yaşamsal tüm ihtiyaçları İsrail üzerinden taşınmaktadır.

Yalnızca bu gerçek Gazze’deki Filistinlilerin işgal ve kuşatmaya karşı ayaklanıp İsrail’e saldırması için yeterli bir nedendir.
Daha somut olarak İsrail suyu kesince Gazzeliler susuzluktan ölecek.

İsrail yakıtı kesince Gazze’de yaşam duracak ve insanlar elektrik olmayınca hastanelerde bile ölecek.

Batı Şeria’da durum bundan farklı değil.

Üç milyon Filistinlinin yaşadığı altı bin kilometrekarelik Batı Şeria 1967’den bu yana işgal altında ve dünyanın dört bir yanından taşınan Yahudiler silahlandırılarak buralarda yerleştirilmektedir.

İsrail işgalinin ne anlama geldiğini bir Allah bilir bir Filistinliler.

Hamas’ın radikal İslamını bahane eden İsrail ve yandaşları her nedense Batı Şeria’nın 75 yıllık işgalinden söz etmezler.
Üstelik 21.Yüz yıldayız.

Uzatmaya gerek yok.

Filistin’le ilgili binlerce kitap yazılmıştır ama ortada tek bir gerçek var :

FİLİSTİN dünyanın onlarca farklı ülkesinden taşınan Yahudilerin değil FİLİSTİN halkınındır.
Bu gerçeğin tüm detay ve boyutlarını yarın akşam Tele1 Gündem Özel’de saat 21.00’de Murat Taylan’la konuşacağız.

Merak edenler, gerçekleri öğrenmek isteyenler ve elbette sürekli yalan söyleyenler oturup izlesin.

tele1- Hüsnü Mahalli

 Filistin direnişi birçok hakikatleri de beraberinde ortaya çıkardı. Basiret ehli gayet sakin ve huzurlu bir şekilde, hiç bir tedirgilik ve endişeye düşmeden Filistin direnişinin, özgürlüklerine doğru ilerlediğini  görüyor,  Filistin kurtuluş hareketinin hiç bir zaman bu kadar güçlü olmadığını beyan ediyor.
 

Çünkü;

1-Siyonistleri aciz bırakması: Siyonist rejimin en güçlü olduğu bir dönemde yine Filistin direnişinden korkup saklanması, yalan haberlere sığınması; ABD, AB ülkeleri ve BM’i tüm kuruluşlarıyla arkasına alma ihtiyacı duyması Filistin direnişinin Siyonistleri ne kadar aciz duruma düşürdüğünü gösteriyor.

Batı‘nın fiilen/eylem planında sahaya inerek Siyonist rejimi kurtarma girişimi, her türlü desteği vereceğini ilan etmesi hatta kendi ülkelerinde Filistin için yapılan eylemleri yasaklaması; Filistin direnişinin küresel boyutta başarısının  göstergesidir.

Siyonist rejim hiçbir zaman kendisini bu kadar tehlikede hissetmemişti ve bu kadar ciddi bir beka sorunu yaşamamıştı.

Filistin direnişinin, Siyonist rejimi ve yandaşlarını bu kadar korkuya, tedirginliğe sevk etmesi, onları saldırganlıklarını artırarak direnişi yok etmek için çabalamaya sürüklemesi direnişin ne kadar güçlendiğini gözler önüne seriyor.

2- Diğer bir başarı Dünyayı ikiye bölmesidir; Filistin direnişi safların netleşmesini sağladı.  Siyonistlerin safında yer alanlar ve Filistin’in yanında yer alanlar diye ikiye ayırdı. Bu iki grup safını belirlerken tarafsız kalan; iki arada bir derede kalan kimsenin kaale almadığı münafıklar var.

Filistin geçmişte olduğu gibi şimdi de münafıkların/iki yüzlülerin maskesini düşürdü; kimin gerçek yardımcı olduğunu, kimin yalancı olduğunu ortaya çıkardı. Filistin gerçek dostlarını tanımış oldu, kim yanında, kimin karşısında olduğunu öğrenmiş oldu.

3- Bir diğer başarı, daha düne kadar bir ülkeden başka kimse yanında yokken şimdi Filistin direnişine katılmak isteyen, Filistin’in özgürlüğü için savaşmak isteyen ülke ve grupların ortaya çıkması Filistin direnişinin ne kadar güçlendiğini, itibar kazandığını gösteriyor.

4- Filistin direnişi son hamlesiyle siyasal analistleri, askeri stratejistleri hayretler içerisinde bırakmıştır. Her gün yeni bir analist yapmak zorunda kalıyorlar. Birtakım siyasal fantezilerle, uyduruk askeri ve hayali analizlerle insanları yönlendirmeye çalışıyorlar.

Asıl dikkat edilmesi gereken şudur;

Sünnetullah’ta ve beşeri siyasal ve askeri doktrinlerde zafer ve yenilgi farklı değerlendirilir. Güç ve zaaf farklı yorumlanır.

Batı dünyasında güç ve zaaf silah, para ve medyadır.

Sünnetullah’ta güç iman, irade, cesaret, istikamet ve direniştir. Zaaf ise korku, endişe ve teslimiyettir.

Başarı ve güç toprak kazanmak veya kaybetmek değildir. Yaşadığımız zaman diliminde toprak kazanıp kaybedenler de olmuştur. Toprak kazanıp izzetini, şerefini kaybedenler, toprak kazanıp Siyonizm’in kucağına oturanlar, toprak kazanıp özgürlüğünü kaybedenler oldukça fazladır.

Filistin direnişi toprak kaybederken de kazanmanın ne olduğunu ortaya koyuyor.

Hz. İbrahim'in (as) en güçlü olduğu zaman, her şeyini kaybedip ateşten kurtulduktan sonra Nemrut‘un karşısına korkmadan, teslim olmadan savaş meydanına çıktığı andı. Allah, sinek ordusunu tam da bu anda gönderip Nemrud‘u ve ordusunu helak ediyordu.

Hz. Musa'nın (as) en güçlü olduğu zaman Mısır topraklarını kaybedip denizin kenarında Firavun‘un ordusu tarafından muhasere edildiği anda Allah'a sığındığı andı, ilahi nusret geldi, denizi yararak kurtuldu, halbuki aynı denizde Firavun ve ordusu helak oldu.

Allah’ın gaybi yardımlarını beklemek, sinek ordusunu beklemek, denizin yarılmasını beklemek, Ebabil kuşlarını beklemek acizlikten değil, görevini yapmasına rağmen her şeyini kaybettikten sonra Allah’a sığınmasını bilmektir.

İşte bu sebep ve faktörlerden dolayı Filistin direnişi hiç bu kadar güçlü olmamıştı.

Sabahattin Türkyılmaz

 
Siyonist rejim eski Başbakanı Ehud Barak, Hamas'ı bitirmenin mümkün olmadığını, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun da "normal bir ülkede" yaşananlar karşısında istifa etmesi gerektiğini söyledi.
 

Barak, Yedioth Ahronoth gazetesi bünyesindeki haber portalına yaptığı açıklamada, konuyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Siyonist rejimin abluka altındaki Gazze Şeridi'ne yönelik ilan ettiği savaşın hedeflerine ilişkin Barak, "Hamas'ı tümüyle bitirmek mümkün değildir. Hamas bir ideolojidir, o insanların hayallerinde, gönüllerinde ve zihinlerinde var olan bir şeydir." dedi.

Gazze'ye yönelik savaşta Hamas'ın operasyonel gücünün bitirilmesi gerektiğini savunan Barak, bunun zor bir görev olduğu ve buna odaklanması gerektiğini ifade etti.

Siyonist rejim Başbakanı Netanyahu'nun "normal durumdaki bir ülkede olsaydı" istifa edeceğini dile getiren Barak, kuzeyde  Hizbullah'la yeni bir cephenin açılmasına ise "İsrail'in yeni bir cephe açılmasında bir çıkar elde etmeyecek. Hizbullah'a da böyle bir adım atmasını tavsiye etmiyorum." dedi.

"Kuzeyde yeni bir cephe açmak yerine Gazze'ye odaklanma politikasının sürdürülmesi gerektiğini" savunan Barak, "Hamas'ı bitirmek istiyorsunuz. Hamas da kuzeyde değil, Gazze'dedir." diye konuştu.

Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugaylarının 7 Ekim'deki operasyonunu "İsrail tarihindeki en büyük yenilgi olarak nitelendiren Barak, Siyonist rejimin hem saldırıyı engelleyemediğini hem de Siyonistleri korumak için güneye kuvvet göndermede geciktiğini ifade etti.