کارگر

کارگر

  İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, İsrail rejiminin sivillere yönelik savaş cinayetlerinin devam etmesi halinde her türlü eylemin öngörülebileceğini belirtti.
 

İran Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan, katıldığı bir TV programında bölge ziyartini değerlendirdi. Tesnim’in haberine göre, Abdullahiyan şu ifadelerde bulundu: "Bölgeye yaptığım ziyaret ve direniş liderleriyle görüşmem sırasında akıllarında tek bir şey vardı, eğer siyasi çözümler hayata geçerse bir fırsat doğacak. Bunu değerlendirecekler ama İsrail rejiminin sivillere yönelik savaş suçlarının devam etmesi durumunda her türlü eylem öngörülebilir.

Bazı İslam ülkelerinin dışişleri bakanlarıyla yaptığımız görüşmelerde, Birleşmiş Milletler'in elindeki kısıtlı ve sınırlı imkânlar değerlendirilmezse Siyonist rejime karşı yeni cephelerin açılması ihtimalinin kaçınılmaz olduğu kanaatine vardık."

Bugün direnişten bahsederken, savaşlardan geçmiş bir direnişten bahsediyoruz ama önemli olan, bununla baş etmenin en kötü yolunun Siyonistler tarafından seçilmiş olmasıdır. Bu seçim çocuk ve kadın soykırımıdır. İstatistiklere göre şu ana kadar 740'ın üzerinde çocuk şehit olurken, Ukrayna'da 593 çocuk hayatını kaybetti. Biz Amerikalı taraflara açıkça söyledik, ben de onların herkesi itidalli davranmaya davet ederken, İsrailli cinayetlerin yanında yer alamayacaklarını açıkça ifade ediyorum. Bu riyakarca Amerikan mesajları için zaman azalıyor. İkiyüzlü mesajlar göndermek yerine çok geç olmadan çocukları ve kadınları öldürmeyi bırakmanız konusunda sizi uyarıyorum."

Biz bölgedeki direniş güçlerine emir vermiyoruz, onlar kendi kararlarını veriyorlar. Savaş suçlarının devamı durdurulmazsa ve dünya bu cinayetlerin derhal durdurulduğuna tanık olmazsa başka cepheler açılacaktır."

İran'ın savaşa girip girmeyeceği sorusuna ise Emir Abdullahiyan, "Her ihtimal akla yatkın. Bu durumun devamına hiçbir tarafın kayıtsız kalamayacağını vurgulamak istiyorum. Suudi Arabistan aylardır Siyonist rejimle normalleşme arayışındaydı ama artık net bir tavır alındı. Bugün direnişten bahsettiğimizde konu sadece Hizbullah değil. Savaşın direniş bölgesine yayılması işgalci Siyonist rejiminin coğrafi haritasını değiştirecek bir tablo yaratacaktır." dedi.

İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, İsrail rejiminin sivillere yönelik savaş suçlarının devam etmesi halinde her türlü eylemin öngörüldüğünü açıkladı.

 İran İslam Cumhuriyeti Devrim Muhafızları Ordusu Genel Komutanı Selami şunları söyledi:  Devrim Muhafızları her alanda çeşitli araçlarla büyük ve çok sayıda düşmanlarına karşı geniş çaplı bir eylem, güç ve etki alanı yaratmalı zira bugün Batı'nın küreselleşmesinin önündeki tek engel İslam Devrimi'dir.
 

İslam Devrim Muhafızları Ordusu Genel Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami, pazartesi günü, Devrim Muhafızları'nın planlama ve stratejik konumuna ilişkin ülke çapında düzenlenen ilk konferansında rahmetli İmamı, Kutsal Savunma Savaşında şehit olan, ülkenin ve İslam aleminin güvenliğini sağlarken şehit olan İslam Devrimi'nin yüksek rütbeli askerlerini selamlayarak, şunları söyledi: Bugünkü güvenliğimiz, şanımız ve otoritemiz, büyük bir milletin hayallerini gerçekleştirmek için bu nurani yolda canlarını feda eden şehitlerimizin ve mücahitlerimizin temiz kanından kaynaklanmaktadır.

İslam Devriminin günümüz dünyasında hakim bir olgu olduğuna değinerek şunları söyledi:  Dünyadaki gelişmelerin eğrisi, dünyada Devrimin parlak ışığının yayıldığını ve İslam Devrimi düşmanlarının çöküş haberlerinin başladığını göstermiştir.

Zaman geçtikçe Devrimin etki alanı genişliyor ve düşmanların nefes alma alanı azalıyor, bölgenin coğrafyasına baktığımızda düşmanın hem siyasi hem coğrafi hem de yüzölçümü hem varlık hem de kontrol kalitesi açısından gerilediğini ve küçüldüğünü görüyoruz. ​​

 İslam Devriminin, büyük düşmanlarını stratejik barınaklarını terk etmek zorunda bıraktığına değinen Tümgeneral Selami, şunları kaydetti:  Bugün düşmanlarımız çökmeye, aşınmaya ve yeni gerçeklerin kabulüne maruz kalıyor ve bu açık ve net bir durum.

Devrim Muhafızları Ordusu Genel Komutanı şunu ekledi: Düşman, Irak ve Afganistan'da devlet inşası ve stratejik güzergahlardaki tahakkümü de dahil olmak üzere stratejik planlarını durdurmak zorunda kaldı ve İslam ümmeti için düşündüğü kafasındaki uğursuz strateji ve planlardan da el çekiyor.

 İran İslam Cumhuriyeti'nin uğradığı ekonomik yaptırımlarının diğer ülkelerle ilişki sürecine hiçbir etkisi olmadığını ifade eden Tümgeneral Selami, şöyle konuştu: Bölgesel düşmanlarımızın etki alanı olan her toprak bugün dönüşüme uğradı ve düşmanın siyasi yapısı da değişti ve iradesi geriledi. Ayrıca psikolojik savaş ve medya operasyonlarının gücüne, zenginliğine, kullandığı araçlara ve mevcut tüm kapasitelere sahip olmasına rağmen, İslam Devrimi karşısında başarısızlık ve gerilemeden başka bir şey elde edemedi.

Tümgeneral Selami şunları vurguladı: Bugün İslam Devrimi diyaloglarını geliştirerek ilerletiyor ve gelişmelerde siyasi iradesini dayatıyor ve bu yol durmadan devam ediyor.

Düşmanın stratejik sistemini siyasi ve güvenlik açısından sarsan yeni bir gelişme olan Aksa Tufanı operasyonundan bahseden Selami şunları dedi:  Bu operasyonun coğrafyası bölgesel olsa da etkisi evrenseldir.

Devrim Muhafızları Genel Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami ayrıca şunları kaydetti:  Bugün İslam Devrimi küresel bir olgu haline gelmiştir, bu apaçık bir gerçektir ve herkes zorba cephenin alçalan çizgisine karşı Devrimin yükselen çizgisine tanık oluyor.

Tümgeneral Selami: 'İslam Devrimine güvenen hiçbir güç başarısız olmadı ve ayakta kaldı ama Amerika'ya bağımlı hale gelen her güç geriledi, yok oldu ve bu inkar edilemez bir gerçektir.' ifadelerini kullandı.

Tümgeneral Selami şunu vurguladı: Bugün İslam İnkılabı'nın etki alanı, gücü ve iradesi o kadar büyümüştür ki, düşmanın bununla başa çıkma yeteneği yoktur ve düşmanları onu yenmekten umut kesmişlerdir. Artık bu noktadaki ellerinden gelen tek stratejileri de sadece daha fazla başarısızlığın oluşmasını engellemeye çalışmak ve mevcut durumu sürdürmek.

Bugün İslam ümmeti gençlerinin coşkusu söndürülemez bir durumdadır. Düşmanlar bize karşı savaş alanlarını açmaya çalıştıkça, İslam ümmetindeki cihat ruhu daha da alevleniyor ve İslam ümmeti düşmanın hesaplarını bozuyor.

Bu süreçte İslam Devrimi Muhafızları Ordusu, başında Başkomutan'ın bulunduğu zirvenin eteğinde İslam Devrimi'nin sömürgeci güçlerle karşılaşmasında  belirleyici bir rol oynuyor.

Güç dengesini bozmadan küresel düşmanlarla karşı karşıya gelmenin mümkün olmadığına dikkat çeken Selami: 'Bugün Amerika ve müttefikleri, İslam Devrimi'ni, onunla meşgul oldukça güçlenen tek olgu olarak görmekte ve bu gerçek, müstekbir cephesini ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır.' dedi

 Tümgeneral Selami, diyaloğ yolunun geliştirilmesi ve yerel yazılımın geliştirilmesini İslam Devrimi'nin belirgin yönlerinden biri olarak sıraladı ve şöyle devam etti: Büyük ve yüce hedeflerin peşinde koşabilecek bir ordu kurmak, planlama ve stratejik gelişme alanında çaba gösterenlerin sorumluluğundadır.

Selami sözlerine şunları ekledi: Devrim Muhafızları, büyük ve çok sayıda düşmana karşı her alanda çeşitli araçlarla geniş bir eylem, güç ve nüfuz alanı ile mücadele etmelidir. Bugün Batı'nın küreselleşmesinin önündeki tek engel İslam Devrimi'dir ve Devrim Muhafızları devrimi yenilmez kılmak noktasında önemli bir role sahiptir.

Selami, Aksa Tufanı Operasyonunun gurur verici eylemlerine değinerek şöyle devam etti: Bugün herkesin kabul ettiği gibi Siyonist rejim sadece yenilgiye uğramamış, aynı zamanda aşağılanmıştır ve Hamas tek başına ve hiçbir güce dayanmadan onları büyük bir yenilgiye uğratmıştır.

 Tümgeneral Selami şunu ekledi:  Siyonistler gelecekte ne yaparsa yapsın bu rejimin yaşadığı çöküş ve aşağılanma onarılmayacaktır; İsrail'in sahte heybeti Hamas'ın operasyonuyla çöktü ve onun aciz olduğu gerçeği herkesin gözü önünde ortaya çıktı.

 Tümgeneral Selami binaları bombalamanın hiçbir mantıkta iktidar göstergesi olamayacağını söyleyerek şunları ifade etti: Bugün Siyonist rejimin sahte kimliği çökmüş, içi boş bir kabuktan başka bir şey kalmamıştır.

Devrim Muhafızları Ordusu Genel Komutanı, Gazze savaşını sahtekarlık Siyonist rejimin erken çöküşünün ilk aşaması olarak nitelendirdi ve şunları söyledi: Geçen yıl tüm müstekbir cephe İslam Devrimini yenilgiye uğratmak için sahaya çıktı ve Allah'ın izniyle başarılı olamadılar ama bu yıl Siyonistlerin büyük ve aşağılayıcı yenilgisini örtbas edemiyorlar.

 Tümgeneral Selami sözlerinin sonunda şunları açıkladı:  Devrim Muhafızları Ordusu, İslam İnkılabı'nın muhafızı ve koruyucusu olarak müstekbir cepheye karşı mücadelenin kalbinde yer almış, düşmanların komplolarıyla yüzleşmek, onları etkisiz hale getirmek ve hemşerilerine hizmet etmek için tüm sahaları fırsat haline getirmiştir. Güçlü bir ordu kurmak ise stratejik planlama alanında çaba gösterenlerin sorumluluğundadır/tesnim

  7 Ekim’de Hamas’ın silahlı gücü Kassam Tugaylarının Çocuk Katili, İşgalci Siyonist Rejimin saldırılarına cevaben başlattığı saldırı sonrası işgalci Siyonist rejim ordusunun savaş suçları işleyerek Gazzeli sivil halka yönelik başlattığı ağır bombardıman devam ederken ABD, Siyonist rejimin katliamlarına sınırsız destek sunuyor.
 

ABD’li yetkililer savaşın ilk günlerinden itibaren çocuk katili Siyonist rejime destek vermek amacıyla Tel Aviv’e giderek soykırıma açık desteklerini sunuyor.

Son olarak Tel Aviv'de bulunan ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Genel Komutanı General Michael Kurilla, ABD'nin İsrail'e kendisini savunması için ihtiyaç duyduğu her şeyi sağlayacağını söyledi.

Ayrıca New York Times (NYT) gazetesi, İsrail'in ABD'den acil askeri yardım olarak 10 milyar dolar talep ettiğini yazdı. NYT'ye göre, yardım paketi şu anda Beyaz Saray ile koordineli olarak Kongre tarafından hazırlanıyor. Senatör Chuck Schumer, Tel Aviv'e yaptığı ziyaret sırasında, ABD'nin İsrail'e Demir Kubbe füze savunma sistemi için yedek mühimmat, hassas güdümlü bombalar, standart bombaları hassas mühimmatlara dönüştürecek JDAM kitleri ve 155 milimetrelik bombalar sağlamayı tartıştığını söylemişti.

HAMAS’ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugaylarının 7 Ekim sabahı başlattığı ve “Aksa Tufanı” adını verdikleri harekât, İsrail’i olduğu gibi Batı ülkelerini de derinden sarstı. Batı basınında, HAMAS’ın gerçekleştirdiği harekâtın “İsrail tarihinde eşi benzerinin olmadığı, 1973 yılında Mısır ve Suriye liderliğindeki Arap devletlerinin İsrail'e karşı başlattığı Yom Kippur Savaşı olarak da bilinen 1973 Arap–İsrail Savaşından daha büyük bir sarsıntı yarattığı, Netanyahu'nun uzun saltanatının, ülke tarihinin en yıkıcı yenilgilerinden ve istihbarat başarısızlıklarından biriyle anılacağı” yönünde değerlendirmeler yapıldı. Filistin halkının İsrail Siyonizm’ine karşı başlattığı direniş mazlumlar dünyasında büyük bir sempati yaratırken, Atlantik dünyasını şaşkınlık içinde bıraktı. Batı’ya göre “İsrail demokrasisi (!) teröristlerin saldırısına uğramıştı”.

İSRAİL DESTEKÇİSİ FRANSA
Fransa Senatosu Başkanı Gérard Larcher, İsrail'in Fransa Büyükelçisi'nin de katıldığı 11 Ekim 2023 tarihli Senato oturumunda : “İsrail ve demokrasiler için 7 Ekim 2023'ün şüphesiz bir öncesi ve sonrası olacaktır, tıpkı 11 Eylül 2001'in bir öncesi ve sonrası olduğu gibi ve ülkemiz Fransa'da bu korkunç 2015 yılının bir öncesi ve sonrası olduğu gibi”. Bu tarihlerde İsrail’in, ABD’nin ve Fransa’nın “terör saldırısı” yaşadığı mesajı verilmekte ve “terörizme karşı mücadelede kaderimiz ortak” denmektedir.

 Gérard Larcher, “İsrail'de, güçlü, organize ve yabancı ülkeler tarafından desteklenen koca bir terör ordusu saldırıya geçmiş ve bu saldırıya eşi benzeri görülmemiş bir boyut kazandırmıştır.” diyerek “Fransa bugün İsraillilerin en hararetli destekçisi olsun” çağırısında bulundu.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron iki gün sessiz kaldıktan sonra tüm siyasi parti liderleriyle görüştükten sonra “İsrail ve halkına terörist bir saldırı yapıldığını, İsrail’in sivil halkını korumak için, Hamas da dâhil olmak üzere terörist grupları hedef gözeterek ortadan kaldırmak suretiyle kendini savunma hakkına sahip olduğunu” açıkladı.

KİM TERÖRİST?
Bugün Gazze İsrail’in vahşi saldırısı altındadır. İki yüzlü Batılı emperyalistler için Filistinlilerin topraklarından koparılıp sürgün ve mülteci haline getirilmelerinin pek bir önemi yok. İsrail'in hukukun üstünde bir devlet olması, o dillerinden düşürmediği uluslararası sözleşmeleri ve tüm BM kararlarını her gün ihlal etmesi önemli değil. ABD ve İsrail saldırganlığına karşı mücadele edenleri “İslamcı terörist” olarak niteleyip, İsrail'in aşırılık yanlısı Siyonistler ve dini fanatikler tarafından yönetiliyor olması önemli değildir. 75 yıldır adım adım işgal ettikleri Filistin topraklarında 20. ve 21. yüzyılın en acımasız suçlarını ve katliamlarını işlemiş olmaları önemli değildir.

Batı’nın yönlendirdiği terörizm tartışmasının ne kadar iki yüzlü bir tutum olduğu onlarca örnekle açıklanabilir. Ukrayna ile savaşında Rusya terörist olarak tanımlanırken Nazi artıklarıyla hareket ediyorlar. ABD işgaline karşı ülkesini savunan Afganlar, Iraklılar, Libyalılar, Suriyeliler onlara göre teröristti. Kendi çıkarlarına hizmet eden eli kanlı terör örgütleri ise “özgürlük savaşçılarıydı”. Elinde on binlerce insanımızın kanı bulunan PKK’nın arkasında kim var? Başta ABD olmak üzere Batılı emperyalistler. Terörizme karşı mücadelenin şampiyonluğunu yaptığını iddia eden Fransa PKK/YPG terör örgütü yöneticilerini Elyse Sarayı’nda ağırlamadı mı?

MACRON İLE SİYONİZME PRİM
Fransa’nın de Gaulle’den Chirac’a kadar savunduğu iki devletli çözüm, Fransa’nın Sarkozy ile birlikte Atlantik kampına yanaşmasıyla resmi olarak değişmedi ama adım adım terk edildi.

2019 yılında Fransa’daki Yahudi Kurumları Konseyi’nin (CRIF) yıllık yemeğine katılan Macron, “Antisiyonizm’i Antisemitizm’in modern zamanlardaki şekli olarak tanımlamak” için ilave adımlar atacağını söylemişti. Macron “Antisiyonizme hiçbir şekilde izin vermeyeceğiz, zira bu antisemitizmin yeniden icat edilmiş bir formatıdır” diyerek Siyonizm’e karşı çıkanlar Yahudi düşmanı olarak değerlendirilecekti. Macron’un açıklamasına göre Antisiyonizm eşittir Antisemitizmdi. İsrail ve ABD’den sonra en çok Yahudi nüfusuna sahip olan ülke Fransa. Yahudiler konusunda Fransa çok hassas bir politika izlemiştir. Ama hiçbir Fransa Cumhurbaşkanı Siyonizm’e açık çek veren böyle bir açıklama yapmamıştır. Siyonizm’e karşı olma siyasi bir düşüncedir. Fikir özgürlüğü temelinde değerlendirilir. Yahudi düşmanlığı (Antisemitizm) ise Fransa ve Avrupa’da suçtur ve cezalandırılır.

Ali Rıza Taşdelen

 Gazze Sağlık Bakanlığı, Siyonist rejimin 7 Ekim'den bu yana Gazze'ye yönelik saldırılarında 2 bin 750 Filistinlinin şehit olduğunu 9 bin 700 Filistinlinin de yaralandığını açıkladı.
 

İşgalci rejim, gece boyunca Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerini hava saldırılarıyla bombalamaya devam etti ve Gazze'deki görgü tanıklarının ifadelerine göre, bombardımana maruz kalan bölgelere giden acil yardım ve kurtarma ekipleri, Cela Caddesi'nde Siyonist İsrail uçaklarının hedefi oldu ve saldırıya uğrayan sivil savunma ve acil servis ekiplerinden ölenler ve yaralananlar oldu.

Öte yandan işgalci İsrail ordusunun işgal altındaki Batı Şeria'nın Tulkerem kentinde birkaç gün önce düzenlediği baskında gerçek mermiyle ağır yaralanan Filistinli 33 yaşında bir genç şehit oldu.

Filistin Sağlık Bakanlığı, işgalci rejim ile Filistin direnişi arasında çatışmasının başladığı 7 Ekim'den bu yana Batı Şeria'da şehit edilen Filistinlilerin sayısının 58'e yükseldiğini bildirdi.

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile yaptığı görüşmede, 'İsrail’in Gazze’ye saldırılarının bölgedeki gerilimi artırdığını belirterek, "İsrail’in eylemleri Nazileri hatırlatıyor' dedi.


İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron telefonda görüştü. İran Cumhurbaşkanlığı Ofisi tarafından yapılan açıklamada, görüşmede Filistin’deki insani durumun ele alındığı ve Cumhurbaşkanı Reisi’nin İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının ve savaş suçlarının engellenmesi gerektiğini söylediği aktarıldı.

İSRAİL'İN EYLEMLERİ NAZİLERİ HATIRLATIYOR
Görüşmede Reisi'nin, Macron'a "İsrail’in Gazze’ye saldırılarının bölgedeki gerilimi artırdığını belirterek, "İsrail’in eylemleri Nazileri hatırlatıyor" dediği öğrenildi. 

 SİVİLLERİ FOSFOR BOMBALARIYLA HEDEF ALDILAR
Reisi, İsrail’in Gazze’de kadın ve çocukları hedef alarak savaş suçu işlediğini belirterek, "70 yıldır Filistinlileri hedef alan siyonist rejim bir kez daha tüm uluslararası anlaşmaları ihlal ederek kuşatma altında olan Gazze halkının suyunu, elektriğini ve yakıtını keserek en temel insani ihtiyaçların ulaşımını engelliyor. Sivilleri fosfor bombaları ile hedef alarak savaş suçu işliyor" ifadelerini kullandı.

TÜM DÜNYA BU CİNAYETLERİN KARŞISINDA
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının bölgedeki gerilimi artırdığını belirten Reisi, "İsrail’in eylemleri Nazileri hatırlatıyor. Siyonist İsrail rejimi aldığı yenilgiyi telafi etmek adına savaş suçu işlemeye devam ediyor ve bu durum bölgedeki olayları büyütecektir. Acil bir şekilde İsrail, Gazze’de sivil yerleşim alanlarına yönelik saldırıları durdurmalıdır. Gazze halkının yerinden edilerek göçe zorlanmasının ne gerçeklik yanı var ne de uluslararası hukuka uygunluğu. Filistinli direniş grupları ve tüm dünya bu cinayetler karşısında duracaktır" dedi.

 Hamas'ın siyasi liderlerinden Halid Meşal, Habertürk'ten Mehmet AKif Ersoy'ın sorularını yanıtladı.
 

İşte çok kritik röportajdan öne çıkanlar;

7 Ekim'de Kassam Tugayları tarafından İsrail tarafına harekat gerçekleşti. Bu operasyon gerçekleştiğinde öncelikle bilginiz var mıydı?

Öncelikle size ve Türkiye'dekilere hoş geldiniz diyorum. Saha ile ilgili bilgiler ihtisasa göre dağılır. Askeri direniş tugayları vardır. Saha ile ilgili planları onlar alırlar. Siyasi kararları ise bizim yönetimimize bağlıdır. 7 Ekim'de olanlar sahada olanlar ile ilgiliydi. Hamas hareketinin genel stratejiisi dahilindeydi. İşgalden kurtarmaya yönelik bir adımdı.

Operasyon haberi size geldiğinizde ne yapıyordunuz?

Tek başımaydım sabah namazından çıkmıştım. Haber geldi ve televizyonlar paylaştı, biz de bu şekilde haberdar olduk. İlk başta kimin gerçekleştirdiğini bilmiyorduk sonrasında detayları biz de öğrendik. Sonrasında da Hamas üyeleri toplantıya çağrıldı.

Bu operasyonu televizyondan öğrendiniz öyle mi?

Evet öyle öğrendik. Tabii bu büyük bir olay. Takip etmekteyiz, gurur da duyuyoruz, iftihar da ediyoruz.

Olay yeni başlamadı, olay 1948'den beri başladı. İşgaldi tüm olanlar.

Haberi aldığınızda toplantı olunca neler konuşuldu?

İftihar ettim, evet iftihar ettim. Askeri kollarla gurur duyduk.

İstişare yapıldı mı?

Kesinlike herkesin mutabık olduğu bir adımdı.

Bu adım İsrail'in cinayetlerine doğal gelen bir tepkiydi. Olan olay doğal bir refleksti, Gazza hakı tarafından İsrail'in birikmiş tepkilerine karşı birikmiş bir tepkiydi. İsrail Mescid-i Aksa'nın içindeydi.

Sivilleri öldürdünüz ve bütün dünya terör eylemi gerçekleştirdiğinizi söylüyor. Neden festivallere gelen farklı uyruklardaki 30'dan fazla ülkeden insanları öldürdünüz?

Kassam Tugayları askeri inanışı şudur: İşgali bu topraklardan defedene kadar savaşmak. Bununla alakalı bir hazırlık vardı. Gazze bölümüne saldırı ile başladı bu harekat. Gördük ki İsrail yenilmez en güçlü ordu diyordu. Birkaç saat içinde yenilince biz de şaşırdık. Kassam harekate içeri girdiler birkaç saat içerisinde alana girdiler. Yaşlılar kadınları çocukları öldürmeyin bunlar dini öğretilerdir.

Ama öldürdüler...

Hayır öldürmediler. Savaş sırasnda bu tür durumlar olur. İsrail de demiyor muydu? Yanlışlıkla askerimizi öldürdük.

Kassam Tugayları'nın altında bir şey vardı Mescid-i Aksa'yı korumak, hapishanedekileri özgürleştirmek, topraklarımıza kavuşmak.

Bizim tarafımızdan kasıtlı sivil öldürdüğümüz olmamıştır. Ancak İsrail her yerde katliamlar yapıyor. İsrail sivilleri öldürmeye meyilli bir oluşumdur.

Karşıda her teknolojiye sahip ABD var. Çok fazla sivil öldürdü, Batı bunu unutuyor ve karşıdakinin kasıtsız yanlışlıklarına odaklanıyor. Fakat İsraillilerin öldürdükleri de var. Bir esiri düşmana kaptırırsanız o kişiyi de öldürün inanışı İsraillilerde var.

İnsanlar diyor ki Hamas bugüne kadar İsrail'e benzemiyordu ama artık öldürdü diyor. Siz öldürünce İsrail'e benzediniz mi?

Hayır, büyük fark var. Bizler bu vatanın sahipleriyiz. Yabancı işgalci ile halkı bir tutamazsınız. Dışardan düşman gelince asker de öldürse sivil de öldürse düşman. Ülkeme gelen herkes düşmandır, suçludur. Ben bu toprakların sahibiyim.

Hamas'ı şeytanlaştırmak istiyorlar, Filistin'i şeytanlaştırmak istiyorlar. Batı ABD çifte standart yaptıkları için, iki yüzlülük yaptıkları için İsrail'e istediklerini sunmaya çalışıyorlar. İsrail'e neden füzeler veriyorlar? Camileri, hastaneleri yıkmak için, Filistinli insanların üstüne atmak için.

Rehineler ile ilgili teslim etme imkanı var mı?

İşgalci askerlerden bahsediyoruz. Başka ülkelerin vatandaşlığına sahip insanlar var diyorlar. Bu ülkenin vatandaşlıkları var, başka ülkenin ordusunda hizmet eden, başka ülkenin vatandaşını öldüren birine neden vatandaşlık veriyorsunuz? Beni alakadar etmez vatandaşlığı.

Farklı uyruğa sahip askerlerden bahsediyoruz değil mi?

ABD vatandaşı olanlar var diyorlar ben bunların kimliğini bilmiyorum, bunu incelemek gerekir.

Hamas ile Mossad arasında işbirliği iddiaları var. Kendi güvenliklerini koruyorlar, diyorlar ki Hamas nasıl girebildi?

Hamas 1987'de çıktı. Büyüyünce, cesareti ortaya çıkınca tarihe geçince onlar idrak ettiler.

Yenilgiye alışanlar zaferin hayalini bile kuramaz. İsrail gerçekte yenilmedi anlaştı diyorlar, Bunlar İsrail'in yenilgisine bahane bulmak için. İsrailliler öyle efsaneler kurdu ki, girdiği her savaşta kazanır sanılıyor. İsrail kendini yenilmez bir güç olarak göstermek istiyor. Ancak tarih bize gösteriyor ki tarih işgalcilerin yenilgisini gösterir.

Neden bu zaman?

Bunun kıvılcımı İsrail'in son politikalarıydı. 7 Ekim ateşinin sebebi şuydu: İsrail ateşle oynadı. Birisi ateşle oynuyor.

İsrail ordusu hükümet radikal gruplar ve yerleşimciler bir grup olup İsrail'in ajandasını gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Gazze'deki kardeşlerimiz Mescid-i Aksa'nın tehlikede olduğunu gördüler. Dolayısıyla Kassam Tugayları da bu adımı gerçekleştirdi. Özetle size söylüyorum: Filistin halkının yaptığı bütün şeyler işgal nedeniyledir. Başka nedenler de var haksızlıklar, tutuklamalar, saldırılar. Filistin halkımız inannçlı, mümin bir halk.

Siz bilginiz olmadığını söylediniz. Peki İran veya Hizbullah veya başka bir ülkenin haberi var mı?

Kesinlikle net şekilde cevaplayayım. Alınan kararlar tamamen Filistin'de alınmış kararlardır, Hamas'ın kararıdır. Bölgedeki ülkelerin saldırıdan haberi yoktu.

Hizbullah'tan destek bekliyor musunuz?

Filistin sadece Filistinlilerin vatanı değildir. Burası mukaddes bir topraktır. Üç dini başkentten birisidir Mescid-i Aksa. Müsümanların ilk kıblesidir.

Bu harekattan sonra sizce dünyanın Hamas'a bakışı değişti mi? Hamas'ın imajı zarar gördü mü?

Nasıl bir zarar? 7 Ekim'den önce ABD terör listesine eklemişti, Avrupa da öncesinde eklemişti. Daha önce ne yaptı Hamas? Kimlerle savaşıyor? İşgalcilerle. Uluslarası hukuka göre Hamas hak sahibi, Filistin halkı hak sahibi. Fakat tüm bunlara rağmen dünya bize karşı durup, İsrail'in yanında duruyor.

93'ten önce Yaser Arafat terörist biriydi onlar için. Sonra ne oldu? Barış elçisi ilan ettiler. Biz ne kazandı? Peki sonra Arafat'a naptılar? Öldürdüler. Dünya ne yapacak diye sormayın. Dünya sadece güce saygı duyuyor.

Kara harekatı başlarsa Hamas neler yapar?

İsrail şu an Gazze'deki sivil halkımızdan yenildiği için intikam alıyor. Korkak düşman ancak sivillerden intikam alır. Gazze'yi halkından tahliye etmeye çalışıyorlar ki bu bir soykırımdır. Sanıyorlar ki bu Hamas'ı zayıflatacak, halkımızı zayıflatacak.

Vietnam'da 3.5 milyon kişi öldü. Cezayir'de soykırım yaptılar. Ne oldu? Cezayir kazandı, Vietnam kazandı.

1500 şehidimiz var, 500'ü çocuk. Sivillere karşı işlenen cinayetlere karşı dünya durmalıdır. Türkiye'ye saygım büyük. Türkiye İsrail'in cinayetlerine dur demeli. Elektrik ve suyun kesilmesine dur demeli. Gazze halkı oradan göçmeyecek. Ne olursa olsun. Türkiye'den ve İslam ülkelerinden bir İslam Zirvesi gerçekleştirmelerini bekliyoruz.

Fetih hareketi ile ilişkiniz ne yönde? Çözüm nedir? Siz iki ülkeli çözümü ve 1967 sınırın kbul ediyor musunuz?

Onlar kardeşlerimiz. Anlaşmadığımız konular var ancak işgalcilere karşı bir duruyoruz.

Bizim savaşımız yönetime değil işgalciyle. Bizler Filistinlilerin saflarını birleştirmekle yükümlüyüz. Filistin halkı çok fazla barış girişimine fırsat tanıdı. 1967 sınırlarını ve anlaşmasını asıl çiğneyen İsrail'dir. 1967 sınırı Arap ülkeleri arasında mutabakat sağlamak içindir. Filistin'in tamamı bizim hakkımız. Mülteciler dönerse 1967 kabul edilir. 2017'deki duruşumuz asıl duruşumuzla çelişmiyor.

Sizden önce İsrail Büyükelçisi Lillian ile röportaj gerçekleştirdim. İsrail Büyükelçisi Filistin'e çok yardım geldiğini ancak Hamas'ın değerlendirmediğini söyledi. Hamas neden elektrik ve suyu sağlamıyor çünkü bu yardımlar buna harcanmıyor dedi.

Üç şey söyleyeceğim. İlki, İsrail uluslararası camianın da rızasıyla temel ihtiyaçları Filistinlilere sadece ölmeyecekleri kadar veriyor. Onların sağlıklı hayat yaşamasına izin vermiyor. Tıpkı tutsak gibi. İsrail'in yaptığı Filistinlilerin ölmemesini sağlamaktır. Gelen yardımların tamamı o ülkelerin organizasyonunda gerçekleşiyor. Hamas bunu kontrol etmiyor. Hamas'a nakit olarak kimse parayı teslim etmiyor. Dünya da biliyor ki gelen yardımlar kendi organizasyonlarında gerçekleşiyor. İddia edilenin aksine ise Hamas, halkının yaşamını, şartlarını iyileştirdi. Üçüncü sözüm de şudur: Filistin halkının meselesi yeme içme değildir. Hürriyettir. Vatana dönmektir. Yerleşimcilere karşı koymak istiyorlar ve hedefimiz başkenti Kudüs olan ülkemizi kurmaktır.

 İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan cumartesi günü Doha'da Filistin İslami Direniş Hareketi Siyasi Büro Başkanı ile Doha ziyaretinde görüştü. 
 

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan  bu görüşmede, Filistin meselesinin daha önce olduğu gibi İslam dünyasının en önemli meselesi olduğuna dikkat çekerek "Filistin'e destek olmak dini, insani ve ahlaki bir sorumluluktur ve bugün her zamankinden daha fazla tüm Müslümanların, müminlerin ve özgür insanların Filistin'in ve onun mazlum milletinin yanında olması gerekmektedir." açıklamasında bulundu.

Emir Abdullahiyan ayrıca Filistin halkının Aksa Tufanı operasyonunun tasarlanması ve uygulanmasında kendiliğinden harekete geçtiğine de işaret ederek "Birçok düşünüre göre  Aksa Tufanı operasyonu, bazılarının sandığının aksine Filistin'in canlı olduğunu ve bazı ülkelerdeki normalleşme sürecinin, Filistin halkının doğal, insani ve hukuki haklarını arama konusundaki güçlü iradesinde bir sorun teşkil etmeyeceğini gösterdi." diye kaydetti. Emir Abdullahiyan, İran İslam Cumhuriyeti'nin Filistin milletini destekleme konusunda ilke ve değerlerinden asla geri kalmayacağını da sözlerine ekledi.

Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniye de İslam İnkılabı Rehberi, cumhurbaşkanı ve İran halkına selamlarını ileterek, Filistin'e verdiği destekten dolayı İran İslam Cumhuriyeti'ne şükranlarını dile getirerek "İslam İşbirliği Teşkilatı'nın üst düzey yetkililerinin bir araya gelmesi çok önemli ve İslam dünyasının Filistin milletine güçlü desteğini görmeyi bekliyoruz." Heniye şunları da ekledi: "Siyonist düşman, onlarca yıldır mazlum Filistin halkına karşı pek çok suç işledi ve son aylarda Mescid-i Aksa'ya da birçok saygısızlıkta bulundu. Aksa Tufanı operasyonu da bu eylemlere ve saygısızlıklara karşı doğal bir tepkiydi."

 

Katar ve İran Siyonist Rejimin Filistin’deki Şiddetini Görüştü 
 

Katar haber ajansı QNA'ya göre, Al Sani, resmi temaslarda bulunmak üzere Katar'a giden İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile başkent Doha'da bir araya geldi.

Görüşmede, iki ülke arasındaki ilişkiler ile bunların geliştirilmesinin yanı sıra Siyonist rejimin Filistin'deki şiddeti ele alındı.

Acilen ateşkes sağlanması, sivillerin korunması ve esirlerin serbest bırakılması için çalışmanın gerekliliğini vurgulayan Katar Dışişleri Bakanı, şiddet dalgasının daha geniş alana yayılmasının vahim sonuçları olacağını kaydetti.

İran Dışişleri Bakanlığının konuyla ilgili açıklamasına göre ise Emir Abdullahiyan, Al Sani ile görüşmesinde, Siyonist İsrail'in Filistinlilere yönelik savaş suçlarını sürdürmesi halinde, bölgedeki durumun mevcut haliyle kalacağını kimsenin garanti edemeyeceğini ifade etti. 

Emir Abdullahiyan, “Önümüzdeki konu Gazze'de her gün Filistinli vatandaşların öldürülmesidir. Siyonist rejimin her gün yüzlerce Filistinliyi şehit etmesine tahammül edilemez ve bu savaş suçunun yanı sıra Gazze'ye yönelik insani ablukanın, su, gıda ve ilacın kesilmesinin de sona erdirilmesi gerekiyor” dedi.

Siyonist rejimin Gazze'de işlediği savaş suçlarına tahammül edilemeyeceğini belirten Abdullahiyan, ABD yönetiminin Siyonist rejime açık desteğini de eleştirdi.

  Gazze’deki intikam savaşının Gazze’de kalması için Amerikan diplomasisi ve askeri aygıtları devrede. Üçüncü cephe ABD’yi istemediği bir zaman diliminde Orta Doğu’da çetrefilli bir sürece çekebilir. Rusya da ABD’nin, Irak işgalinden geri kalmayacak bir savaşa gömülmesini canı gönülden ister...


İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'nun "Hamas’a verecekleri yanıtın Orta Doğu'yu değiştireceği"ne dair tehdidi neye işaret ediyor?

İsrail açısından Orta Doğu’nun değişmesi demek Gazze’nin haritadan silinmesi, buradaki Filistinlilerin Mısır tarafında Sina’ya sürülmesi; Batı Şeria’nın tamamen işgal ve ilhak edilmesi, buradakilerin de Ürdün’e itilmesi; Doğu Kudüs’te Filistinlilerin geri dönülemez şekilde silinmesi; Lübnan’da Hizbullah’ın dişlerinin sökülmesi; İran’ın kendi kabuğuna hapsedilmesi, mümkünse nükleer programıyla yerin dibine gömülmesi; Suriye’nin bir daha Golan’ı ağzına alamayacak duruma sokulması; bütün bunların üzerine bir de Arap ülkesiyle el sıkışıp Abraham Anlaşmaları’nın taçlandırılması...

Her biri kıyamet gününe birer davetiye.

Evvela Netanyahu’nun kendi paçasını kurtarması gerekiyor. Mısır istihbarat servisinin Aksa Tufanı’ndan 10 gün önce İsrail’i ‘büyük bir şeyin olacağı’ konusunda uyarmasına rağmen Hamas’ın savaşı İsrail’e taşıyan hazırlıklarının görülmemesi Netanyahu’nun ipini çekmeye kâfi. Bunun için X hesabından paylaştığı cehennemi görüntülere daha fazla ihtiyacı var.

İsrail yüzde 75’i zaten mülteci olan 2.3 milyon Filistinlinin “açık cezaevi” koşullarında yaşamaya mahkum ettiği Gazze’nin elektrik ve suyunu kesti. Yakıt ve gıda sevkiyatını durdurdu. Gazze’yi gece gündüz vuruyor. Buna mukabil Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el Kassam Tugayları yeni bir çizgi çekti: “Evlerinde olan halkımıza karşı uyarı yapılmadan gerçekleşen her saldırı karşısında elimizdeki sivil rehinelerden birini infaz edeceğiz.”

Ölü ya da diri hiçbir esirin geride bırakılmaması ilkesine bağlılığıyla bilinen İsrail ne kadar yıkıcı ve ölümcül olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. İsrail’e sızan Filistinli savaşçılarla çatışmaları bitirdikten sonra tankları bütün hışmıyla Gazze’ye sürmek istiyor. Darbelenen kibrini ve caydırıcılığını tamir için her tür acımasızlığa Batı’nın desteğini, dünyanın geri kalanının da sessizliğini garantilemiş gözüküyor. Hamas’a lanet yağmuru altında Avrupa Komisyonu da Filistin'e yardımları askıya aldı. ABD, Fransa, Almanya, İtalya ve İngiltere liderleri ortak bir bildiriyle "İsrail'in kendisini bu tür mezalime karşı savunma çabalarını destekleyeceğiz" dedi. Zalim etiketi İsrail’den Filistin’e döndü!

Uluslararası alandan, İsrail’i kara harekâtından caydıracak herhangi bir baskı yok. Ancak bu hamle İsrail’e farklı yerlerden cepheler açılması riskini getiriyor. Cenin’de silahlarıyla Hamas’a destek gösterisi yapan Filistinlilere bakılırsa Batı Şeria’daki olası intifada İsrail’in enerjisini ve dikkatini dağıtabilir. Ki bunun önünü almak için yerleşimler arasına demir kelepçelerini geçirmeye başladı.

En önemlisi Lübnan’ın güneyinden cephe açılması ihtimali. Hizbullah’ın hangi koşullarda çatışmalara dahil olacağı bilinmese de kara harekâtı kırmızı çizgi gibi duruyor. Sınırdan sızma denemeleri ve karşılıklı salvolarla taraflar birbirini test ediyor. Bu atışmalar şimdilik Hizbullah ve İslami Cihad’dan birkaç savaşçının yaşamına mal olurken İsrail tarafında da yaralanmalar oldu.

İsrail, Hizbullah’a şunu söylüyor: “Lübnan'dan bize karşı her türlü eylemden doğrudan siz sorumlusunuz. Bilginiz olsun veya olmasın Filistinlilerin Lübnan'dan gerçekleştirdiği her türlü faaliyetten de siz sorumlusunuz."

Tarafsız olmadığını deklare eden Hizbullah da “Düşman kırmızı çizgilerimizi biliyor” diyor. Kuvvetle muhtemel ki Lübnan’a saldırı ve Gazze’ye kara harekâtı kırmızı çizgilerin başında geliyor.

Bu noktada da ABD devreye giriyor. Başkan Joe Biden, İsrail’in arkasında dururken önceliği üçüncü tarafların Yahudi devletine cephe açmasını önlemeye vermiş gözüküyor. Netanyahu ile ikinci telefon görüşmesinde Gazze’deki rehinelerin durumunu gündeme getirdi. Kayıplar ve rehineler arasında Amerikan vatandaşı Yahudiler de var. İsrail lideri ise “Gazze’ye girmeliyiz, bu aşamada pazarlık yapmayacağız. Orta Doğu’da zayıflık gösteremeyiz” yanıtını veriyor. Dün üçüncü görüşme oldu. Amerikalı kaynaklar bu aşamada İsrail’e kendisini tutmasının telkin edilmediğini söylese de Biden’ın yine rehinelere ve üçüncü tarafların çatışmaya karışması ihtimaline ağırlık verdiği anlaşılıyor.

Diğer taraftan Amerikan Kongresi’nde 7 Ekim ile 11 Eylül arasında kıyaslamalar yapanlar, ölen 900 İsraillinin 20 bin Amerikalıyla eşdeğer olduğunu söyleyenler, ABD’nin 2001’de teröre karşı nasıl uluslararası koalisyon kurduysa şimdi de bunu İsrail için yapması gerektiğini savunanların sesi patlıyor. Amerikalı kayıplar ve rehineler de işi kızıştırıyor.

İsrail’i her koşulda savunmak ile Orta Doğu’da büyük bir savaşın içine çekilmekten kaçınmak arasında sıkışan Biden yönetimi olası senaryolara göre kendi pozisyonunu şekillendirmeye çalışıyor. Yaptığı ilk şey bölgeye uçak gemisini göndermek oldu. Amerikan medyasına sızan bilgilere göre Washington ilgili başkentlere uçak gemisinin çatışmalara karışmak değil caydırıcılık amacı taşıdığı mesajını iletti. Anlaşılacağı üzere mesajın doğrudan adresi İran ve Hizbullah. ABD Genelkurmay Başkanı General Charles Brown pazartesi günü bir grup Batılı gazeteciye niyetlerini şöyle izah etmiş: "Güç pozisyonumuz sadece İsrail'i desteklemek için değil, aynı zamanda çatışmada Hamas'ı desteklemeye karar verebilecek diğer oluşumları da caydırmak içindir."

NBC News’e konuşan bir yetkili de uçak gemisinin hedefinin İran ve Hizbullah olduğunu vurgulamış. Ve nihayetinde dün Biden uyarıyı bir tık yukarı çekti: "Tekrar söylüyorum, herhangi bir ülke, herhangi bir kuruluş, bu durumdan faydalanmayı düşünen herkese tek bir sözüm var: Sakın, sakın."

Son birkaç günlük çabaya dair bir iki şey daha aktarayım: Bugünlerde Beyrut’taki en büyük nefret öznesi sayılan Amerikan Büyükelçisi Dorothy Shea, Başbakan Necip Mikati’yi arayarak güney sınırlarının sıkı sıkıya kontrol altında tutulmasını istedi. Ayrıca Amerikalı istihbarat yetkilileri benzer mesajları Kamu Güvenliği (istihbarat) Direktörü Tümgeneral Elias el Bisari’ye iletti.

Fransa, Almanya ve İspanya da bazı Arap ülkelerinden Hizbullah’ı dizginlemek için devreye girmelerini istedi. Bir taraftan Dürzi lider Velid Canbolat gibi Batı ve Körfez blokuyla iyi geçinen Lübnanlı aktörler de Hizbullah’a tembih üzerinde tembihte bulunuyor.

Peki bu çabalar sonuç vermiş mi? Göreceli olarak evet ya da hayır. Lübnan Dışişleri Bakanı Abdallah Buhabib’a göre Hizbullah, İsrail'in Lübnan'a saldırıda bulunmaması halinde savaşa müdahil olmayacağı güvencesini vermiş. Yine de ne olacağını kimse bilemiyor.

Hizbullah çatışmaya girer de Amerikalılar buna karşılık verirse diye sağlama alınması gereken zincirleme başka cepheler var. Suriye, Irak ve Yemen’de ‘direniş ekseni’ndeki güçler de bölgedeki Amerikan çıkarlarını hedef alabilir. Bu senaryoyu bertaraf etmek için de ön almaya çalışıyorlar. Suriye, Irak ve Yemen’deki aktörlere bazı Arap ülkeleri üzerinden “Sakın ha” diye mesajlar ulaştırıldı. İddiaya göre Arapların Şam’la ilişkilerinin önünü açan BAE, Suriye liderliğine telkinlerde bulundu.

Son dönemlerde ABD ile İran arasında yürütülen gizli diplomasi sayesinde Irak ve Suriye’de Amerikan güçlerine yönelik saldırılar kesildi. Şimdi Irak’ta Haşd el Şaabi içindeki Bedir Örgütü’nün lideri Hadi el Amiri “İsrail ile Filistin arasındaki savaşa karışırsa Irak’taki Amerikan varlıklarını hedef alacağız” diye tehdit savurdu.

Bu arada İran’ı köşeye sıkıştırmak için Wall Street Journal üzerinden bir haber servis edildi. İddiaya göre saldırı planlaması Beyrut’ta Kudüs Gücü, Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad liderlerinin katıldığı toplantılarda yapıldı. Bu toplantılardan ikisinde Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan da yer aldı. İranlı yetkililer saldırıya yeşil ışığı 2 Ekim’deki toplantıda verdi. Mossad ve CIA’in köreldiği düğümü Wall Street Journal çözmüş! Bu haberin tutarsızlığına dair bir sürü tespit var. Bunun detaylarına girmeyeceğim. İran bunu her kademede yapılan açıklamalarla reddetti. Dini lider Ali Hamaney 10 Ekim’deki konuşmasında İran’ın Aksa Tufanı’na dahil olmadığını, bunun Filistinlilerin kendi karar ve eylemi olduğunu vurguladı. Tabii Filistinli örgütlere desteklerini de yineledi. İran Dışişleri Sözcüsü Nasır Kenani İran’a karşı aptalca bir hareketin yıkıcı yanıtları olacağı uyarısında bulundu. Tabii ki İran “Evet biz işin içindeyiz” diyerek kendisine yönelecek saldırılara gerekçe sunacak değil! İran’ın Hamas, İslami Cihad ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’ne desteği aşikâr. İran’ın şu şekilde hedefe konulması başka cepheler açılmasını önleme amacı taşıyor sanki. Elbette İsrail’in yıllardır ABD’yi de sürüklemek istediği büyük bir savaş var, orası ayrı. Fakat şu aşamada karşı cephe de medya üzerinden yürütülen savaşı resmi demeçlere taşımaktan kaçınıyor. 9 Ekim’de İsrail Ordu Sözcüsü Daniel Hagari, İran’ın dahil olduğuna dair işaret bulunmadığını açıkladı. Buna paralel olarak ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken “İran'ın bu saldırıyı yönlendirdiğine ya da arkasında olduğuna dair henüz bir kanıt görmedik, ancak kesinlikle uzun bir ilişki var” dedi. Benzer bir açıklama Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü John Kirby’den geldi.

ABD, İsrail’e kalkan olup İran ve vekillerini uzak tutmaya odaklanırken bir yandan da Arapları İsrail’le kucaklaştıran normalleşme sürecini uçurumdan çekmeye çalışıyor. Suudi-İsrail yakınlaşmasının bozulmaması için Riyad’ı yakın planda tutuyorlar. İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bagari’ye göre Hamas operasyonu Araplarla normalleşme girişimlerinin İsrail’i çöküşten kurtaramayacağını ispatladı. Bu da başka bir yazı konusu.

Özetlersek Gazze’deki intikam savaşının Gazze’de kalması için Amerikan diplomasisi ve askeri aygıtları devrede. Üçüncü cephe ABD’yi istemediği bir zaman diliminde Orta Doğu’da çetrefilli bir sürece çekebilir. Rusya da ABD’nin, Irak işgalinden geri kalmayacak bir savaşa gömülmesini canı gönülden ister.

Fehim Taştekin gazeteduvar