کارگر

کارگر

Saddam Hüseyin’in “Halkın Mücahitleri” denen terörist örgütü unsurlarını Irak’a kabul etmesi, tarihi köklere dayanıyor.


 İsveç’in Başkenti Stockholm’de, geçerli hiçbir delil olmadan tutuklanıp yargılanan İslami İran vatandaşı Hamid Nuri’nin bu yargı süreci, kimilerinin bu bahaneyle “Halkın Mücahitleri” denen “Münafıklar” terör örgütünün geçmişiyle ilgili tarihi gerçekleri saptırmalarına veya saklamalarına sebep oldu.

Bu güne kadar 90 duruşmayı geride bırakan Stockholm Makemesi terörist Münafıklardan yana aldığı tavrıyla dikkat çekti. Mahkemenin bütün duruşmalarında Hamid Nuri aleyhine şahitlik yapacak kişiler olarak bulunan Münafık örgüt unsurları bu yargı sürecinde, Münafıklar örgütünün bütün eylemlerinin bağımsız olduğu iddiasıyla, hiçbir tarihte Irak’ta Saddam Hüseyin’in iktidarda olduğu dönemde Saddam’ın Baas Ordusuyla işbirliği yaparak İslami İran aleyhine savaşmadıklarını ileri sürdüler.

Münafıklar’ın davacı ve aynı zamanda şahit kılığıyla mahkemelerde bulunan Avukatları Kent Lewis, Savcının iddiasının aksine, Münafıklar örgütünün Saddam Ordusunun bir parçası olarak İslami İran’a karşı savaşmadıkları, 1988 yılı idamlarının da İran’la Irak arasında çıkan 8 yıllık dayatmacı savaşın arka planında olmadığı ve esasen Münafıklar terör örgütünün İslami İran’la karşı silahlı saldırılarının uluslararası çerçevede yer almadığını iddia etti.

Münafıklar örgütü avukatı ayrıca, Saddam Hüseyin ile Münafıklar örgütü lideri Mesud Recevi arasında hiçbir işbirliğinin söz konusu olmadığı ve Münafıklar örgütü unsurlarının Saddam Ordusunun bir parçası olarak İran İslam Cumhuriyeti aleyhine savaşmadıklarını ileri sürdü.  

İslami İran Dışişleri Bakanı, Türkiyeli meslektaşıyla telefon görüşmesinde, iki ülke arasındaki işbirliğinin daha da geliştirilmesini vurguladı.


İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahian Türkiyeli meslektaşı Mevlud Çavuşoğlu’yla kurduğu telefon temasında, ikili ilişkilere dair son gelişmelerin yanı sıra, bölgesel ve uluslararası meseleleri de görüştü.

Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Ramazan bayramı tebriklerini ifade ederek, İran’la Türkiye arasındaki iyi ve dostane ilişkilerin arttırılması yolunda etkin ve somut adımlar atılması gerektiğinden söz etti.

Çavuşoğlu ayrıca Türkiye’nin, İkili stratejik işbirliği Yüksek Konseyi 7. Toplantı turunun bir an önce düzenlenmesine ve bu ülke Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Tahran ziyareti için program koordinesine hazır olduğunu vurguladı.

Dışişleri Bakanımız Emir Abdullahian da bu görüşmede, Ramazan bayramı tebriklerini dile getirerek, iki ülke üst düzey yetkililerinin karşılıklı ziyaretlerinin devam ettirilmesini, Tahran- Ankara arası ilişkilerin daha da güçlendirilmesi yolunda bir gelişme olarak tanımladı. 

 İran Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan ve Antonio Guterres cuma akşamı telefonda; Yemen, Afganistan, Ukrayna'daki durum ve İran'a yönelik yaptırımları kaldırma müzakereleri de dahil olmak üzere bazı bölgesel ve uluslararası gelişmeleri görüştüler.
 

Hüseyin Emir Abdullahiyan, İran ve ABD arasında Avrupa Birliği aracılığıyla devam eden mesajlaşmalara işaret ederek ABD'nin maksimum baskı politikasının mevcut durumun nedeni olduğunu belirtip son zamanlarda bağlayıcı olmayan kongre kararını eleştirdi. Kalıcı, güçlü ve adil bir anlaşmaya varmak için Amerika hükümetinin gerçekçi ve cesur davranarak eski hatalarını tekrarlamaması gerektiğini vurguladı. 

İran Dışişleri Bakanı, Yemen'de geçici ateşkesin inşasına atıfta bulunarak; ateşkesin devamını gerekli gördüğünü, ancak geçici ateşkes anlaşmasından doğan yükümlülüklerin yerine getirilmesini ve insani kuşatmanın kaldırılmasını şart olduğunu vurguladı.

Hüseyin Emir Abdullahiyan, Afganistan'daki insani ve güvenlik durumunu çok endişe verici olarak nitelendirdi ve Afganistan'daki tüm etnik grupların katılımıyla kapsamlı bir hükümet kurulması gereğini vurguladı.

İran Dışişleri Bakanı, Afganistan'daki terör eylemlerinin artmasına ve bu ülkede yoksulluğun yol açtığı sorunlara değinerek, Afgan halkının engellenen sermayesinin serbest bırakılması gerektiğini vurguladı.

Emir Abdullahiyan, İran İslam Cumhuriyeti'nin Ukrayna'daki savaşa karşı olduğunu ilan ederek Ukrayna krizinin başlangıcından bu yana savaştan kaçınma, siyasi bir çözüme odaklanma ve insani boyutlara dikkat edilmesi yönündeki siyasi çabalarına atıfta bulunarak şunları söyledi: "Ukrayna krizi, uluslararası toplumun Afganistan'daki kötü insani duruma ilgisizliğine yol açmamalı." 

BM Genel Sekreteri ise bu görüşmede; Viyana görüşmeleri olarak bilinen yaptırımların kaldırılmasına yönelik müzakerelerde siyasi girişimlerin önemine dikkat çekerek, müzakerelerin devam etmesi ve olumlu bir anlaşmaya varılması yönündeki umudunu dile getirdi.

Guterres, İran İslam Cumhuriyetinin Yemen'deki ateşkesi destekleme konusundaki yapıcı çabalarını ve tutumlarını da övdü.

Guterres; İran ile Suudi Arabistan arasındaki görüşmelerin devam etmesini ve Riyad ile Tahran arasındaki normal diplomatik ilişkilerin geri dönüşüne yönelik hareketi memnuniyetle karşıladığını da belirtti. 

Afganistan'da kapsayıcı bir hükümet kurmanın önemini vurgulayan Guterres, İran İslam Cumhuriyeti'ne Afgan mültecileri kabul etmedeki yapıcı rolü ve İslam Cumhuriyetinin insani yardım ve mültecilere ev sahipliği yapmasından dolayı teşekkür etti.

 Son günlerde Sana Haber Ajansı'na konuşan Suriye Dışişleri Bakanlığı'ndan resmi bir kaynak, Suriye hükümeti ile Türk yetkililer arasında çeşitli düzeylerde görüşmeler olduğu yönündeki iddiaların gerçeği yansıtmadığını açıklamıştı.
 

Suriyeli kaynak, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun terörle mücadelede Suriye ile işbirliği olasılığına ilişkin ifadelerini reddetmişti.

Ray el Yevm E-Gazetesi yazı işleri müdürü ve analisti Abdulbari Atvan’ın konuya ilişkin kaleme aldığı yazıda şu ifadelere yer verildi:

“Suriye Dışişleri Bakanlığı, nihayet sessizliğini bozdu ve Türkiye ile herhangi bir görüşme veya işbirliğinin söz konusu olmadığını açıkladı. Şam hükümeti aynı zamanda Türk yetkililerin iddialarını reddetti. Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada terörle mücadele alanında terörü destekleyen, teröristleri eğiten ve bölge ile dünyada terörizmi yayan bir rejim ile işbirliği yapmanın imkansız olduğunu vurguladı. Dışişleri Bakanlığının açıklamasında, yalan ve sahtecilik belasının sırf Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile sınırlı olmadığı ve rejimin diğer yetkililerine de sıçradığı kaydedildi.”

Atvan, Suriye’nin resmi haber ajansı (SANA) tarafından aktarılan açıklamalara atıfta bulunarak, bakanlık açıklamasını Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun terörle mücadelede Suriye ile işbirliği olasılığına ilişkin ifadelerine sert bir tepki olarak yorumladı.

Ray el Yavm yazarı Atvan, Suriye yönetiminin Türkiye ile işbirliğini reddederken Türkiye'nin kuzey Irak'taki askeri harekatın Irak hükümetinin bilgisi ve desteğiyle gerçekleştirildiğini ileri süren Erdoğan’ın iddiaları da Irak hükümeti tarafından yalanlandığına dikkati çekti.

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın halihazırda ekonomik ve güvenlik krizlerinin yoğunlaşmasıyla karşı karşıya olduğunu anlatan Atvan, yazısına şöyle devam etti:

“PKK yanlısı Kürt silahlı gruplar, Türkiye'nin turizm şehri Bursa başta olmak üzere İstanbul ve diğer bazı kentlerde saldırılarına yeniden başladı.

Erdoğan, Türkiye'de cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler yaklaştığı dönemde, Türk halkının krizin büyük bir bölümünün Adalet ve Kalkınma Partisi'nin politikalarından kaynaklandığı sonucuna varmasını istemiyor.

Erdoğan'ın Irak hükümetinin ülkenin kuzeyindeki son saldırıları desteklediği iddiası ve aynı zamanda Suriye'nin Türkiye ile işbirliğine istekli olduğu ve Ankara'nın Haseke bölgesine yönelik saldırılarını kabul ettiği yönündeki iddialar, saldırganlığı meşrulaştırmak amacıyla yapılmıştır; TSK’nın askeri saldırıları, Irak ve Suriye'nin ulusal egemenliğini çiğnediğini gösteriyor. Zira Türkiye'nin bu saldırıları ülke kamuoyunun büyük tepkisini çekti; Özellikle Türk kuvvetlerinin saflarındaki zayiat sayısı da artmış durumda.”

Atvan’a göre, Irak’ta Lübnan topraklarının tamamına yakın veya daha fazla bir alanı işgal eden Erdoğan hükümeti ve Türk güçleri tıpkı Suriye'nin kuzey ve kuzeybatısında yaptığı gibi Irak topraklarında çeşitli askeri üsler kurup binlerce Türk askeri ve ağır askeri teçhizatı konuşlandırdı. Dolayısıyla, Türk askeri operasyonlarının iki komşu ülke olan Suriye ve Irak'ı Ankara yönetimine karşı bir cephede birleştirdiği söylenebilir.

Erdoğan'ın Suriye ve Irak hükümetiyle ilgili yaklaşımını eleştiren Abdulbari Atvan, “Bu, Türkiye'nin iç güvenliği için birçok olumsuz sonuç doğuracaktır. Özellikle Türkiye'deki istikrarsızlık, hazineye 50 milyar dolara yakın kâr getiren turizm sektörüne büyük darbe vuruyor; Ayrıca Türkiye'de AK Parti’den memnun olmayan azınlıklar var. Hem içeride hem de Suriye başta olmak üzere komşu ülkelerde Erdoğan'ın politikalarına katlanmayanlar var.” değerlendirmesinde bulundu.

Arap yorumcu Atvan, şunları kaydetti: “Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Suriye’nin ülkenin kuzey ve batısındaki Kürtlere karşı savaşta Ankara ile işbirliği yapmak istediği yönündeki açıklamaları Şam hükümetini kızdırdı. Şam hükümeti, tüm Türk güçlerinin Suriye topraklarından çekilmeden önce Ankara ile herhangi bir siyasi diyaloğu reddetme konusunda ısrar ediyor. Erdoğan, Ukrayna krizi başta olmak üzere her alanda siyaset yapmanın Türkiye için olumsuz sonuçlar doğurduğunu ve ülke güvenliğini hedef aldığını anladıktan sonra, şimdi büyük bir iç ve dış açmaza girmiştir.”

“Rusya'nın Türkiye'nin Ukrayna'ya yüzlerce Rus askerinin ölümüne yol açan Bayraktar insansız hava araçlarını sattığını unutması mümkün değil” diyen” diyen Orta Doğu uzmanı Atvan, şöyle devam etti:

“Erdoğan'ın Ukrayna-Rusya savaşı konusunda sözde tarafsız duruşu ve arabuluculuk rolü oynamaya çalışma politikası da kendisine yardımcı olmayacaktır. Öte yandan, başta Mısır ve Suudi Arabistan olmak üzere Erdoğan'ın sorunlarını çözmeye çalıştığı söylenen ülkeler, Türkiye’deki siyasi dalgalanmalar nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a güvenmiyor.

Recep Tayyip Erdoğan'ın en büyük sorunu, kişisel çıkarlarını Türkiye'nin çıkarlarına, güvenliğine ve istikrarına tercih etmesidir. Bu nedenle İsrail, Suudi Arabistan, BAE, Kıbrıs, Yunanistan ve Rusya gibi taraflara hayali tavizler verme konusunda istekli olmuştur. Ancak iş Suriye'ye geldiğinde Erdoğan yenilgiyi kabul etmeli, zira Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad iktidarda kaldığı sürece Erdoğan rahat etmeyecek.”/tesnim

 Suriye resmi haber ajansı SANA'ya göre, Amerikan işgal güçleri, Suriye petrolü ve lojistik teçhizatları taşıyan bir konvoyu, el-Velid gayri meşru sınır geçidi üzerinden Irak’a doğru çıkarmak üzere Yarubiye kırsalındaki Harab el Jir havaalanına aktardı.
 

Bölge kaynaklar SANA muhabirine, Amerikan işgalinin, çoğu çalıntı petrol ile yüklü tanker olmak üzere ve bazı askeri teçhizat taşıyan 50 araçtan oluşan bir konvoyun 8 zırhlı aracın eşliğiyle Haseke kırsalındaki Tel Hamis’ten Yarubiye Beldesinin civarında bulunan Harab el Jir havaalanına aktardığını belirtti.

Kaynaklar, çıkış yapan araçların yarın el Velid yasadışı geçişine gitmek için Harab el Jir Havalimanı’nda durduğuna dikkat çekti.

IŞİD terör örgütünün ABD'nin Suriye'deki askeri kolu olarak yenilgiye uğraması ile doğrudan grubun yerini alan Amerikan güçleri,  o andan itibaren IŞİD yerine Suriye petrolünü çıkarmaya ve çalmaya başladılar.

Rusya ve Ukrayna'da son dönemde yaşanan gelişmeler ve dünyanın en büyük petrol ve enerji ihracatçısı Moskova'ya yönelik kapsamlı yaptırımların küresel petrol piyasasını ve piyasalardaki petrol fiyatlarını etkilemesi, ABD işgal güçlerinin Suriye petrolünün çalınmasını yoğunlaştırdı.

  İran Devrim Muhafızları Ordusu Başkomutanı Tümgeneral Hüseyin Selami, ''İmam Hamanei’nin belirttiği gibi kitle imha silahlarının İslam'da yeri yoktur. Bu söz, bir taktik değil İslam'ın talimatıdır'' dedi.
 

Tümgeneral Selami, ''Kitle imha silahı kıyım aracı olarak kabul edilemez ve düşmanla mücadele için böyle bir mantık, İslam'ın reddettiği bir konudur'' diye konuştu.

İmam Hamanei’nin nükleer silah sahibi büyük güçlere karşı bu tür duruş sergilediğini ve Kur'an ayetlerine uymak için kitle imha silahını yasakladığını kaydeden Selami, ''Bunlar, Devrim Lideri Ayetullah Hamanei'nin Kur'an huzurunda yetiştiğinin göstergesidir'' diye açıkladı.

General Selami, ''Devrim Muhafızları Ordusu'nun Kuran'ın cilvesi ve koruyucu olması gerekiyor, aynen Devrim Muhafızları mensuplarının Allah yolunda adalet ve cihat eylemi yaptıkları gibi'' diye ekledi.

Tümgeneral Selami, İran Devrim Muhafızları yaptırımlarının kaldırılmasını önlemek amacıyla ABD Senatosu'nun ikinci İran karşıtı tasarısının onaylanmasına atıfta bulunarak, "Amerikalıların Devrim Muhafızları'na karşı nefreti ve düşmanlıkları tamamen doğaldır" dedi.

İnsanlar sürekli değişik yollarla Allah’ın sınamasına tabi tutulur ve başarılı şahıslar ancak bu sınamalardan yüz akıyla çıkanlardır. Bu esas uyarınca Allah’ın rahmetinden meyus olmayın ve Allah’a dua etmeyle, O’ndan rızık talebinde bulunmayla ve sorunları gidermeyi istemeyle birlikte mevcut durumunuzun iyileşmesi için çalışın. Her halükârda sabır göstererek ve şükrederek Allah’tan iyi bir ödül alacağınızı bilin.

Ahiret ve uhrevî daimî yaşama inanan her imanlı insan saadet ve mutluğunu yalnız bu dünyada aramaz. Elbette bu dünyada ona sahip olmanın veya onu istemenin bir engeli yoktur. İmam Sâdık (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Servet ve evlatlar bu dünya için faydalıdır, ahiret içinse iyi işler değerlidir. Ama Allah her ikisini birden nadiren insana hediye etmektedir.”[1]

Aynı şekilde şöyle buyurmuştur:

“Dünya mümin için bir zindan gibidir. Zindan yaşamının onun için hoş geçmesi beklenebilir mi?” [2]

İmam Hasan Mücteba’nın (a.s) buyurduğuna göre ise zahirde zengin ve nimetler içinde olan imanlı fertler, Allah’ın ahiretteki vaatlerini göz önünde bulundurarak ve onu dünyanın sınırlı ve gidici servetiyle mukayese ederek kendilerini zindandaymış gibi hissederler.[3] Bu esas uyarınca ilk merhalede ahireti düşünmeli, sonraki merhalede Allah’tan dünya yaşamını da bizim için daha kolay kılmasını istemeliyiz. Bununla birlikte, eğer Allah bir şahsa üstün ekonomik imkânlar vermişse ve onu hastalık, derbederlik ve buna benzer sorunlardan uzak kılmışsa, o halde Allah onu daha çok sevmektedir, diye bir düşünceye kapılmamalıyız. Allah’ın, mümin kulunun iyiliğini herkesten daha iyi bildiğine ve onun için aldığı her kararda bir hayır olduğuna kesin bir şekilde inanmalıyız. İmam Sâdık (a.s) şöyle buyurmaktadır:

“Ben mümin kul hakkında hayrete düşmekteyim. Zira Allah onun için neyi mukadder etmişse, sonunda bu kul için hayırdır. Eğer onu makasla parça parça etmeleri mukadder ise onun için iyidir ve eğer dünyanın doğu ve batısının onun olması mukadder ise yine onun faydasınadır!” [4]

Bu farklılıkları hatta peygamberler arasında bile müşahede etmekteyiz. Örneğin Hz. Süleyman (a.s) gibi bir peygamber engin bir alana hükmetmekteydi ve cinler, insanlar ve kuşlar kendisinin hizmetindeydi.[5]Rüzgârlar onun emrindeydi ve istediği yere kendisini götürmekteydiler.[6]Öte taraftan Hz. Eyyûb (a.s) gibi bir peygamber ise birçok zorluk ve sorun içinde yer almaktaydı.[7]Bu, Allah’ın Hz. Süleyman’ı (a.s) Hz. Eyyûb’e (a.s) tercih ettiğine bir delil olamaz. Sadece her kulun ayrı bir şekilde sınandığına delil teşkil eder. Bu meseleyi ve Allah nezdinde kullar için bir takım makamlar olduğu ve malları verme veya şahsa bedensel bir zararın gelmesi dışında bu makamlara ulaşmanın mümkün olmadığı[8]veyahut yaşamın zorlukları ne kadar çok olursa bunun karşılığında Allah’ın vereceği mükâfatın daha çok olacağı ve Allah’ın bir kulu sevdiği zaman onu büyük zorluklara müptela kıldığını[9]bilmekle, zorluklar bizim için daha kolay olacaktır. Ama tüm bu belirtilenler, sadece köşeye kapanıp zorluklara tahammül etmemizi ve Allah’tan dünyevî yaşamımızı iyileştirmesi için yardım talebinde bulunmamamızı gerektirmez. Aksine zorluklara tahammül etmenin bir mükâfatı ve onların bertaraf olması için dua etmenin de ayrı bir mükâfatı bulunmaktadır.

Bu esas uyarınca, İmamlarımızdan (a.s) sorunların bertaraf edilmesi hakkında bir takım tavsiyeler nakledilmiştir. Şimdi bu rivayetleri burada naklediyor ve sizi bekleyen uhrevî mükâfatın yanı sıra, dünyevî sorunlarınızın da azalmasını ümid ediyoruz.

1. Çok az miktarda olsa da sadaka vermek, Allah’ın rahmetine nail olmanıza neden olabilir. İmam Sâdık (a.s) şöyle buyuruyor:

“Hastalar, kendinizi sadaka ile tedavi edin, dualarınız ile kendinizi belalardan uzak kılın ve rızık ve azığınızı sadaka vererek Allah’tan isteyin.” [10]

Başka bir tabirle sadaka bir çeşit Allah ile ticaret sayılmaktadır. Bu hususta İmam Sâdık (a.s) evlatlarına şu miktarda sadaka verin diye buyurmuş ve evlatları eğer bu miktarda sadaka verirsek bizim için bir şey kalmayacaktır dediklerinde de Allah onun karşılığını bize verecektir, çünkü sadaka rızkın kilididir, diye buyurmuştur.[11]

2. Yaşamdaki bereketin yollarından birisi de istiğfardır. İmamlarımız (a.s) Kur’an âyetlerine[12]dayanarak istiğfarın mal, evlat, dünya ve ahiret hayrının çoğalmasını sağladığını belirtmişlerdir.[13]

3. Rivayet ve dua kitaplarında Allah’tan rızık dilemek için değişik dualar bulunmaktadır.[14]Kendi çabalarınızın yanı sıra bu dualardan da yararlanabilirsiniz. Örneğin aşırı fakirliği bertaraf etmek için tavsiye edilen[15]“la havle vela kuvvete illa bilah” zikrini devamlı söylemeye işaret edilebilir.

4. Ümitsiz Olmamak: En büyük günahlardan birisi Allah’ın rahmetinden ümitsiz olmaktır.[16]Bu esas uyarınca, her ne kadar Hz. Eyyûb (a.s) gibi yoksulluk, hastalık, mal ve evlatların elden gitmesine duçar olsak ve Hz. Yakub (a.s) gibi yıllarca beklesek de Allah’tan yüz çevirmemeli ve ümitsiz olmamalıyız. Çünkü zorluklardan sonra rahatlıklar pekâlâ gelebilir.[17]Elbette fakirlik, hastalık ve diğer yaşam sorunları insan hayatında kesinlikle rahatsız edici etkiler oluşturmaktadır. Bu tabiidir ve ilahi kazaya razı olmayla da çelişmemektedir. Nitekim Hz. Yakub’un (a.s) gözleri aşırı rahatsızlıktan dolayı görmez olmuştu ama o yüce şahsiyet hiçbir zaman Allah’ın rahmetinden ümitsiz olmamıştı.

5. Sürekli Çabalamak: Medine Şiilerinden birisi aşırı bir fakirliğe duçar oldu ve durumu vahimleşti. İmam Sâdık (a.s) bu durumu görünce kendisine şöyle buyurdu:

“Pazara git, kendin için bir yer seç, tezgâhını ser, bir testi su kenarına koy ve kazanç yerinden ayrılma!”

İmam’ın (a.s) bu buyruğunu yerine getirdikten sonra bu şahsın durumu zamanla iyileşmeye başladı.[18] İmam’ın (a.s) o şahsa buyurduğu şeylerin ona özgü olduğunu biliyoruz. Tüm fertlerin böyle bir şey yapması gerektiği düşünülmemelidir. Ama İmam’ın (a.s) buyruklarından elde edilen nokta şudur: Allah’tan rızık istemekle beraber, aynı zamanda ciddiyet ve çaba göstermeli, gevşeklik ve tembellikten de kaçınmalıyız.

6. Yaşam harcamalarında dengeye riayet etmek de yaşama bereket katan yollardan biri olabilir. Çünkü geliri az olmasına karşın maalesef gelirleriyle uyuşmayan harcamalar yapan insanlar da gözlemlenmektedir. Oysaki bu harcamalar olmadan da hayata devam edilebilir. Bir rivayette dört grubun duasının kabul edilmeyeceği belirtilmiştir. Bunlardan iki gurup daha önce kendilerine işaret edilen, evinde oturup hiçbir çaba göstermeden Allah’tan rızık isteyen kimseler ve diğer gurup ise malı olan ama onu boş şeylere harcayan ve sonra Allah’tan rızık talebinde bulunan kimselerdir. Yüce Allah bu gruba “Ben yaşamda size dengeli davranmayı emretmedim mi?” diye buyurmaktadır. Bu rivayette mallarını diğerlerine senetsiz olarak borç verenler de bu gurupta yer alan insanlardan sayılmıştır.[19]

7. Başkalarına ve özellikle de anne ve babaya kendileri hayattayken veya vefat ettikten sonra yapılan iyilik, rızkın çoğalmasına neden olur.[20]Rivayetlerde rızkın çoğalmasına neden olan başka birçok husus daha sayılmıştır. Ezan okurken müezzine eşlik etmek[21], tırnak ve bıyık kesmek, başı gül suyu ile yıkamak[22], bakımlı ve güzel kokulu olmak, yaşanan yeri temiz tutmak[23], komşulara iyi davranmak[24], İmam Hüseyin’in (a.s) kabrini ziyaret etmek[25]vb.[26]hususlara işaret edilebilir. (ehlader)

[1] Meclisî, Muhammed Bâkır, Biharu’l-Envar, Müessese-i el-Vefa, Beyrut, h.k. 1404, c. 67, s. 225.

[2] a.g.e., c. 65, s. 221, 11. rivayet.

[3] a.g.e., c. 43, s. 346.

[4] Hürr Âmulî, Muhammed b. el-Hasan, Vesailu’ş-Şia, Müessese-i Âlu’l-Beyt, Kum, h.k. 1409, c. 3, s. 250, 3544. rivayet.

[5] Neml, 17.

[6] Sebe, 12.

[7] Enbiya, 83.

[8] Vesailu’ş-Şia, c. 3, s. 262, 3587. rivayet.

[9] a.g.e., c. 3, s. 252, 3553. rivayet.

[10] a.g.e., c. 9, s. 375, 12276. rivayet.

[11] a.g.e., c. 9, s. 369, 12260. rivayet.

[12] Nuh, 10-11.

[13] Biharu’l-Envar, c. 88, s. 336, 20. rivayet, c. 92, s. 293.

[14] Örnek olarak Biharu’l-Envar, c. 92, s. 293, 11. Bâb.

[15] Vesailu’ş-Şia, c. 17, s. 218, 9159. rivayet.

[16] Yusuf, 87.

[17] İnşirah, 5-6.

[18] Vesailu’ş-Şia, c. 17, s. 56, 21966. rivayet.

[19] a.g.e., c. 7, s. 124, 8908. rivayet.

[20] a.g.e., c. 18, s. 381, 23874. rivayet.

[21] a.g.e., c. 1, s. 314, 828. rivayet.

[22] a.g.e., c. 2, s. 60, 1480. rivayet.

[23] a.g.e., c. 5, s. 7, 5746. rivayet.

[24] a.g.e., c. 12, s. 123, 15831. rivayet.

[25] a.g.e., c. 14, s. 413, 19483. rivayet.

[26] a.g.e., c. 15, s. 347, 20704. rivayet.

Cumartesi, 23 Nisan 2022 07:07

Kadir Gecesini İdrak Et!..

 Kadir Gecesi iki açıdan bizim için değerlidir. Söz konusu olan sadece bu iki eksenel unsurdur. Bu gece o iki eksenel unsuru bir araya toplayabilir. Bu iki eksenel unsurun biri Kur'an, diğeri İtrettir. Bu, Resulullahın zat-ı akdes-i ilahi tarafından insani ve İslami, bil husus şia toplumlarına tanıttığı iki ağır yüktür; şöyle buyurmuştu: "Ben aranızda iki ağır emanet bırakıyorum". Kadir gecesi Kur'an'a ve Ehlibeyte tevessül gecesidir.

"Kur'an'ı elinize alın, duası var; sonra başınızın üzerine koyun, duası var ve bu 14 masumun adını anın" denmesinin sebebi Kur'an'ın Ehlibeytin yanında, Ehlibeytin de Kur'an'ın yanında olmasıdır. Bu iki ağır yük, Allah'a tevessül vesilemizdir. Kur'an ve itrete tevessül konusunda kısa bir açıklamayla inşallah açık bir kalp ile Kur'an ve Ehlibeyte tevessül etmeye muvaffak olalım ve o nihai bereketleri zat-ı akdesten isteyelim.

Allah'ın Kendilerine Yakınlığına Rağmen Bazılarının Uzak Oluşu

Zamansal veya mekânsal olayda bu oran eşittir; yani eğer bir şey başka bir şeye yakın ise, o da buna yakındır; ya da ondan uzak ise, o da bundan uzaktır. Fakat manevi yakınlık ve uzaklıkta böyle değil; birisi yakın iken diğeri uzak olabilir. Allah herkese yakın iken "ve o, sizinledir nerede olursanız" fakat bir grup "sanki onlara pek uzak bir yerden nidâ edilmede." Kafir, mülhit ve münafık Allah'tan uzaktırlar. İşrakiye felsefesinde böyledir. Manevi yakınlık ve uzaklıkta böyledir; Allah yakındır fakat kul uzak.

Kulların Allah'a Yakınlık Vesileleri ve Yardımıyla Yakınlaşması

Eğer uzak kul yakın olan Allah'a yaklaşmak isterse, vesile gerekir. İbadeti vesiledir, Kur'an ve itret vesiledir; “ve onu vesîleyle arayın” ayeti de, bir dizi işlerin vesile olduğunu ispatlamaktadır. Lakin yılın en üstün geceleri olan Kadir gecesi, Kur'an ve itrete tevessül gecesidir. Bu iki vesileyi muhterem kılalım, başımızın üzerine koyalım, mukaddes isimleri dillerimizde cari edelim, Allah'a tevessül edelim ve bu uzaklığımızı yakınlığa çevirelim, kendimizi kurtaralım, ebedi olarak kurtulalım. çünkü Allah etmesin eğer bir kimse bu günlerde kendini kurtaramazsa, devamlı köledir; borçlu ve köle insanı ise rehin alırlar. Eğer birisi borçlu olursa, Allah'ın hakkını eda etmezse, borçluyu rehin alırlar.

Günahkâr İnsanın Kendi Amellerinin Esiri Olması

Kur'an'da geçen "Herkes kazandığına karşılık bir rehindir." ve "Herkes kazancı mukabilinde bir rehindir." Ayetlerinde rehin olmak borçlulara mahsustur. Normal ve maddi borçlarda mülkü ipotek ederler fakat itikat ve ahlak meselelerinde insanın kendisini rehin alırlar. Eğer birisi Allah'ın hakkını eda etmezse o kişiyi rehin alırlar. O kişi hakkı eda edemez çünkü bağımlıdır ve özgür değildir. Allah resulünün nurlu hutbesinde şöyle geçer: “Nefisleriniz günahlarınızın rehinidir, istiğfar ederek nefislerinizi kurtarın.” Yani günah işlediğinizde borçlu olursunuz; borçlu rehin bırakmalı, Allah sizin kendinizi rehin alır, siz bağlısınız; mübarek Ramazan ayında istiğfar ile kendinizi azat edin.

Mukarreblerin Ahrara Üstünlükleri

Kur'an ve itrete bu tevessülümüz, ahrardan olmamız adına kendimizi özgür kılmak içindir. Bundan sonrasında birçok aşama vardır. Eğer azat olsak, daha yeni ashab-ı yeminden olmuş oluyoruz! Ashab-ı Yemin olmakla mukarreblerden olmak arasında çok fasıla vardır. "Herkes, kazancına bağlıdır. Ancak sağ taraf ehli başka." Sağ taraf ehli olanların işleri kutlu ve mübarektir, sözlerinde, yazılarında ve davranışlarında şer, fesat ve fitne yoktur, özgürdürler, ahrardandırlar.

Fakat onlarla mukarreplerin arasında büyük fasıla vardır. Onlar mukarreplerin gözetimi altındadırlar; ne iş yapsalar mukarrepler görürler. "şüphe yok ki iyi kişilerin amel defterleri, illiyyîn'dedir. Ve nedir, bilir misin illiyyîn? Bir kitaptır ki yazılmış. Onu görür ancak mâbutlarına yaklaştırılanlar." Ebrarın amel defterleri, mukarreplerin gözetim ve aydınlatması altındadır. Mukarreplerin, ebrarın sahip olmadığı yüce dereceleri vardır.

Kadir Gecesinde Kur'an Ve Ehlibeyte Tevessül

Bizim bu gecedeki çabamız, kendimizi ahrar ve özgürlerin arasına katarak ashab-ı yeminden olmak olmalıdır; ondan sonra inşallah mukarreplerin makamına ulaşma ümidi de vardır. İpoteği kaldırabilecek, köleyi azat edebilecek ve esiri kurtarabilecek o önemli vesile Kur'an ve itrettir. İtretin örnek ve simgesi, bu gecenin ona ait olduğu Ali b. Ebu Talib'dir. Eğer bir kimse kalbinde velayeti ve canında Kur'an'ı taşıyorsa, bu iki ağır yükle Allah'a tevessül etmeli. Kur'an'ı başının üzerine koymalı yani Kur'an bütün işlerimizin başındadır ve 14 masumun adını anmak yani bunlar Kur'an'ın müfessirleridir, hükümlerini uygulayanlardır, açıklayıcısıdır, tanıtıcısıdır, hükümlerinin koruyucusudur. Öyleyse Kadir gecelerinde vazifemiz, bu iki ağır emanete tevessül ederek Allah'a yakınlaşmaktır.

Kadir Gecesi Gibi Bazı Günlerde Allah'ın Özel Tecellisi

Diğer bir konu şu ki her zaman bu iki ağır emanete tevessül edilebilir lakin Kadir gecesinin diğer geceler ve zamanlarda bulunmayan bir özelliği vardır. Hz. Musa'nın (a.s) kavminin olayı için bazı muvaffakiyetler vardır ki Allah şöyle buyurdu: "ve onlara Allah'ın günlerini an" Yani bazı günler vardır ki Allah o günlerde özel olarak tecelli eder, mustazaf İsrail Oğullarının muvaffakiyetine ve Firavunların devrilmesine sebep olur. Halkı o Allah günlerinden haberdar et ki sabırlıları aşıp daha sabırlılardan olsunlar ve zafere ulaşsınlar. İslam'da Kadir gecesi, Hz. Musa'nın Allah günleri konumundadır.

Kadir Gecesini İhya Sayesinde Zulmün Giderilmesi

Eğer birisi bu Kadir gecesini ihya eder, velayeti ihya eder ise her asrın firavunları da yok olur; artık ne Irak'ta ne Afganistan'da bir zulüm ve ne de Filistin ve başka yerlerde kan dökülmesini görürüz! Allah Hz. Musa'ya buyurdu: İnsanları Allah günlerine yönlendir ki zulüm ortadan kalksın; bizim peygamberimize de buyurdu: İnsanları Kadir gecesine davet et ki zulüm düşsün. Demek ki bu Kadir gecesi bizim için belirleyicidir.

Gözyaşı ve Feryat; Müminlerin Düşman Karşısındaki Silahı

Biz hak üzere olduğumuz için hakikate tevessül etmeliyiz. Demire yaslandığımızdan fazlaca feryada yaslanırız. Bizim dualarımızın kabulündeki silahımız Kumeyl duasında okuduğumuz ah-u figanlarımızdır: “ve silahı gözyaşı” Allah'ım bize dedin ki silahlanın; silahımız gözyaşımız ve bizler gözyaşını Kadir gecelerinde biriktiririz. Zayıf ve az sayıdaki bir millet Allah'ın izniyle güçlü ve sayısı fazla bir millete galip gelebilir. Allah, Irak ve Afganistan milletini, ne zaman ki İran halkı gözyaşlarıyla Allah'tan onların zaferini istese kurtaracaktır. Zahiri üzüntünün hiçbir etkisi olmaz. Bir gün Firavundan kurtulan İsrail Oğulları bugün Firavunun yaptıklarını yapıyorlar! Allah onlara buyurmuştu: Biz size kudret verdik: nasıl davranacağınıza bakmak için. Müslümanlara da buyuruyor: Eğer gözyaşı, nale ve dua silahıyla silahlanırsanız, sizleri de muvaffak kılacağız.

Cumartesi, 23 Nisan 2022 07:03

Rusya ve Pakistan Özelinde İran Direnişi

 Dünya; savaşlar, darbeler ve bunlara bağlı uygulanan yaptırımlarla ekonomik sıkıntılar, önlenemeyen zamlar ile boğuşurken savaş ve darbeyle karşı karşıya kalan Rusya ve Pakistan liderlerinden İran direnişi vurgusu yapıldı.
 

Emperyalizmin öncüsü ABD ve yandaşlarının tahrik ve zorlamaları ile Ukrayna’ya özel askeri operasyon adı altında savaş açan Rusya tarihinde görülmemiş bir şekilde ABD başta olmak üzere AB ülkeleri ve hegemonya ülkelerinin yaptırımlarına maruz kaldı.

Putin yaptırımlara karşı stratejisini belirledi

Putin yaptırımlar kararlılığımızı etkileyemez deyip stratejisini şu şekilde açıklıyordu…

“Batılı ülkeler, İran’ı “istenmeyen” ülke ilan ederek yıllardır yaptırımlar uyguluyor.

Ama şimdi İran’la görüşüyorlar. Daha en başından beri gayrimeşru yaptırımları uygulamamaları gerekirdi.

İran bu yaptırımlardan güçlenerek çıktı. Şimdi bölgede söz sahibi bir ülke.

Bu aynı durum bizim ülkemizle ilişkilerde de yaşanacak, bundan şüphem yok.”

Putin’in stratejisi, İran direnişiydi…

Putin, yaptırımlara karşı İran’ın direndiği gibi direneceklerini açıklayıp yine İran’ın uyguladığı yaptırıma karşı yaptırım yöntemini de uygulamaya başladı.

Aslında Putin 2015 yılında Tahran ziyareti sırasında İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei ile 1,5 saat süren bir görüşme yapmış ve İran’ın ABD karşıtı politikasına katılmıştı.

İran Direnişinin bir diğer takipçisi Pakistan Başbakanı İmran Han…

Pakistan’da Başbakan İmran Han yumuşak darbe ile düşürülerek rejim değişikliğine giden bir süreci yaşadı.

İmran Han’ın açıkladığına göre; ABD Eski Başkonsolosu Donald Lu, 7 Mart 2022 tarihinde ABD Ulusal Güvenlik Konseyi adına Pakistan'ın Washington Büyükelçisi Asad Macid'e tehdit içerikli bir mektup verdi. Mektupta Pakistan, Han'a karşı 'güvensizlik oylamasının' başarısız olmasının sonuçları konusunda uyarıldı.

Peki Neden?

2007-2014 yılları arasında ABD’nin İHA’lı saldırılarında binlerce Pakistanlının öldürülmesini protesto etmek için çok sayıda gösteri düzenledi…

Uluslararası platformlarda Siyonist Rejim’in işgalci eylemlerine karşı sesini yükseltti…

İslamofobi’nin Batılı politikacıların eseri olduğunu savunarak Batı dünyasını sert bir şekilde eleştirdi…

Yemen'de empoze edilen savaşa müdahale etmeyi reddetti…

ABD birliklerinin Afganistan'dan çekilmesi çağrısında bulundu…

ABD'ye askeri üs vermeyi reddetti…

İran İslam Cumhuriyeti ile siyasi ve askeri ilişkilerini geliştirdi…

ABD’nin Rusya yaptırımlarına katılmadı. Üstelik Moskova’ya giderek Putin’le görüştü…

Tüm bunlar İmran Han’ın güvensizlik oylaması (yumuşak darbe) yöntemiyle görevden uzaklaştırılmasına neden oldu.

İmran Han ise açıkça bu olayın arkasında ABD’nin olduğunu duyurdu ve direneceğini açıkladı.

İmran Han’ın direniş stratejisi de İran direnişi kaynaklı oldu.

 Pakistan Lideri direnişini şu sözlerle açıklıyordu:

“Kerbela’da İmam Hüseyin, ailesi ve takipçileri ile birlikte çok daha büyük bir düşmanla karşı karşıya kaldı. Hak ile batıl arasındaki farkı bize göstermek için canlarını ortaya koydular. Bugün de batıla ve ihanete karşı hakikat ve vatanseverlik için mücadele ediyoruz.”

Yine güvensizlik oylaması ile görevden düşürüldükten sonra insanlı denizi diye tanımladığı milyonlarca insanın katıldığı ilk mitingini Peşaver kentinde yaptı.

İmran Han’ın ilk miting için seçtiği Peşaver kenti, Pakistan’ın Şii nüfusa sahip bir kenti olması açısında önem arz ediyor…

İmran Han bu şekilde yolunu ve mesajını açıkça ifade ediyor.

Putin’in ve İmran Han’ın takip ettiği İran Direnişinin kaynağı neresi? 

İran direnişinin kaynağı İslam Peygamberi ve ehl-i beytinin uyguladığı ve öğrettiği yoldur.

Peygamberliğini açıkladıktan sonra Ebu Sufyan ve Arap kabile liderlerinin uyguladığı yaptırımlara ilk direnişi İslam Peygamberi göstermiştir.

Daha sonra İmam Ali 25 yıl yaptırımlara maruz kalmış ve direnmiştir.

Ve direnişin zirvesi kanın kılıca üstün geldiği Kerbela!

İmran Han’ın da dediği gibi hakla batılın savaşı, ihanete karşı savaş…

İstikbara karşı, emperyalizme karşı takip edilen ve sonunda zaferi vadeden tek yol

 DİRENİŞ….

tesnim

  Türkiye'deki sığınmacı sorunu gündemdeki yerini korumaya devam ederken Suriye ile diplomatik ilişkilerin başlaması gerektiğine dair görüşler yaygınlaşmaya başladı.
 

Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur, Türkiye'deki Suriyeli sığınmacı sorunu üzerinden "Hükûmet için Beşar Esad gerçeğiyle yüzleşmenin zamanı geldi" başlıklı yazı kaleme aldı.

Uğur yazısında, "Beşar Esad kazandı" diyerek Suriye ile diplomatik ilişkilerin başlaması gerektiğini söyledi.

İşte Fuat Uğur'un "Artık Şam hükûmeti ile diplomatik ilişki kurmanın zamanı geldi" ifadelerini kullandığı yazısı şu şekilde:

"Yaklaşık 4 milyon Suriyeli sığınmacı 2011’den beri ülkemizde.

Muhalefet en aşağılık ırkçı söylemlerle, Suriyeli sığınmacılardan rahatsız olan halkı en ufak bir olayı köpürtüp kışkırtarak bir iç karışıklık ve kaos planını uygulamaya sokmuş görünüyor.

MHP lideri Devlet Bahçeli şimdiye dek söylediklerini önceki gün çok daha net sözlerle tekrarladı:

“Bayramda ülkesine giden bir daha dönmesin. Bu, adı konulmamış bir istiladır...”

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise “Suriyeli kardeşlerimizin onurlu gönüllü ve onurlu geri dönüşleri için gayret gösteriyoruz” dedi bir ay önce ifade ettiği “Onları geri göndermeyeceğiz” sözlerinin ardından.

Ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu son noktayı koydu:

“Bayramda ülkelerine giden Suriyelilerin dönmelerine izin verilmeyecek...”

Bana göre yanlış. Çünkü çözüm sığınmacıların bayramda yakınlarını görmelerini engellemek değil. Onlar orada iş imkânlarına sahip olsalar geri dönerler mi? Diyelim ki gittiler ve geri döndürülmediler, ne olacak? İşsizlik ve al sana oradan ülkemize yansıyacak yeni bir sorun daha. Onların boşalttığı işlerde bu pahalılıkta bile burnundan kıl aldırmayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı “işsiz”ler çalışacak mı? Tabii ki hayır.

Anlıyoruz, sıkıntı Cumhur İttifakı’nda derinden hissedildi.

O hâlde artık şu gerçekle yüzleşme zamanı geldi:

Beşar Esad kazandı!

Zamanınızı almayacağım, sebeplerini şimdi Millet İttifakı’nın bileşeni olan Ahmet Davutoğlu’na sorun, o daha iyi bilir.

“Onu oraya getiren Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dı” diyeceksiniz ki elhak haklısınız. Zaten 27 Haziran 2019’da “Erdoğan’ın en büyük hatası; Davutoğlu” başlıklı bir yazı yayınlamıştım, hatırlayanlar olacaktır.

Bunları konuşmak için çok geç.

Madem Suriyeliler üzerinden tahrik ve provokasyonlar yapılıyor, bir yandan buna karşı önleyici tedbirler alırken, diğer yandan da Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi onların onurlu ve gönüllü geri dönüşlerinin şartlarını hazırlamak gerekir.

Nasıl?

Yukarıda ima ettim.

Artık Şam hükûmeti ile diplomatik ilişki kurmanın zamanı geldi.

Bunun için uzun uzun, etraftaki Amerikan muhiplerinin kafa karıştırıcı laflarını dinleyip de vakit geçirmenin manası yok.

Ortadaki başarısızlığı kabul edip adım atmak, Mısır’da olduğu gibi duygusallıkla vakit öldürmek yerine ülkelerin çıkarları doğrultusunda ilişki zeminini oluşturmak gerek.

Şam hükûmeti biliyorsunuz Türkiye’nin Zeytin Dalı, Barış Pınarı gibi operasyonlarından, diplomatik bir dille karşı çıkıyor gibi görünse de aslında memnun. Üstelik Türkiye bu sayede onları YPG dâhil pek çok terör grubundan korumuş oldu. Dahası çok iyi biliyorlar ki Türkiye Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana.

Beşar Esad’ın geri dönüşler için tam 11 adet AF YASASI çıkardığı, geri dönenler için toplumsal uzlaşma masaları kurulduğu, eski ikametlerine yerleşmelerine, vatandaşlık almalarına yardım edildiği belirtiliyor. Türkiye ana akım medyası bu haberleri vermiyor. Bunu aşmanın yolu belki de Şam Hükûmeti’nin Türkiyeli gazetecilere ve yazarlara bu konuda yapılan çalışmaları göstermek üzere kapılarını açması, şeffaf biçimde, gazetecilerin peşine Muhaberat’ı takmadan onların özgürce durumu yerinde incelemelerine izin vermesidir. Madem böyle çalışmalar var ve 100 bine yakın insan bu çabalar sonucu ülkelerine geri döndü, yerinde görmek en iyisi.

Tekrar diplomatik ilişkiler meselesine dönersek…

Sayın Cumhurbaşkanı yakın çevresinde yükselecek mırın kırınlara aldırmaksızın, bu meseleyi ilgili kurum bürokratlarının alt düzeyde temaslarla sürdürme eğlencesinden çıkarırsa çabuk yol alınır.

Problem emin olun “Bayramda göndermemek” ve benzeri gaz almalarla bitecek gibi görünmüyor.

Son not:

Bana göre Suriyeli sığınmacılar ülkemize entegre edilmeli.  Avrupa Birliği ülkelerindeki sığınmacı oranları Türkiye’nin en az 2-7 katı. Türkiye’de göçmen ve sığınmacıların nüfusa oranı yüzde 2,5. Misal 83 milyon nüfuslu Almanya’da yaklaşık 22 milyon göçmen var. Yani nüfusun yüzde 26,7’sine karşılık geliyor. Fransa’da yüzde 11,6, İspanya’da 13,8, İtalya’da yüzde 9,4, İngiltere’de yüzde 12,4…

Bizde ekonomik sorunların faturası muhalefet tarafından sığınmacılara çıkartıldığı, iktidar ahlaksız bir yöntemle bu insani mesele üzerinden seçim kaybettirilme tehdidiyle sıkıştırıldığı için tüm bunları yaşıyoruz esasında.

Kızsak da kızmasak da gerçek bu. O hâlde yapılacaklar belli:

İstikamet Şam!

Heyette üst düzey siyasetçilerle birlikte.

Emin olun bu diplomatik ilişki Türkiye’ye bölgede farklı ve olumlu açılımları da beraberinde getirecektir."