
کارگر
Zarif'ten Batıya siyonist rejim karşısında sükuttan dolayı eleştiri
İran dışişleri bakanı Muhammed Cevad Zarif, terör rejimi İsrail'in nükleer başlık taşıyabilen füzeleri denemesi karşısında Amerika ve Batılıların sessiz kalmasına tepki göstererek, terör rejiminin nükleer cephaneliklerine de seslerini çıkarmadıklarını söyledi.
İran dışişleri bakanı, terör rejimi İsrail'in nükleer füze deneme hedefinin İran olduğunu belirterek, 'Almanya, İngiltere ve Fransa'nın yanısıra Amerika, terör rejiminin nükleer depolarına seslerin çıkarmıyorlar ama İran'ın uluslararası kanunlara uygun olan savunma silahları karşısında ise öfkeliler' dedi.
Terör rejimi İsrail medyası dün geçtikleri haberlerde, siyonist rejimin dün gece karadan karaya nükleer başlık taşıyabilme özelliğine sahip bir füze denemesini gerçekleştirdiğini bildirdiler.
Siyonist İsrail'in askeri nükleer çalışmaları her zaman bölge ve dünya güvenliği için tehdit oluştururken bu rejimin çalışmaları uluslararası kanunlara göre yasak olmasına rağmen bu rejimin hiç bir ilke ve kanun tanımadan ve de Batının sessizliğiyle tehdit edici çalışmalarını sürdürmektedir.
Uzmanlar ve istihbarat çevreleri, terör rejimi İsrail'in elinde 400 kadar nükleer başlık taşıyabilen füzenin olduğu görüşündeler.
Brian Hook, Washington’un İran’daki İsyancılara Desteğini İtiraf Etti
ABD’nin İran işlerindeki özel temsilcisi, İran’la mücadelenin yalnızca yaptırım uygulamakla olacağını iddia ederek, ABD’nin İran’daki göstericilere yönelik araçlar sağladığını ifade etti.
ABD'nin İran işlerindeki özel temsilcisi Brian Hook, Perşembe akşamı her zamanki sözlerini yineleyerek; İran'ı Batı Asya bölgesine ve hatta tüm dünyaya hükmetmeye çalışmakla suçladı.
Brian Hook, el-Arabiyye haber ajansına verdiği demeçte şöyle dedi: "Yaptırımlar, İran hükümetinin anladığı tek dildir ve İran'daki protestolar, tarihte İran yönetimine karşı en tehlikeli gerçek olmuştur."
Brian Hook, ilaç ve tıbbi malzeme yaptırımlarına değinmeden, İran'a yönelik ekonomik yaptırımların İran hükümetini hedef aldığını iddia etti.
ABD hükümet temsilcisi, Tahran hükümetinin yakın tarihli protestolar sırasında emsalsiz belgelerin ABD hükümetinin elinde olduğunu iddia ederek; benzeri görülmemiş tutuklamalar ve baskılar yaptığını iddia etti.
Ardından Washington'un provakatörlere ve isyancılara desteğini kabul ederek şöyle dedi: "İran’da göstericilere internetin hükümet tarafından kesilme durumunda bile, internete bağlanma araçları sağladık."
Brian Hook, daha önce de bir basın toplantısında şöyle demişti: "[İran'daki son olaylarda] göstericilerin hiçbiri ABD'ye karşı değildi."
Ayete'l Kürsi'nin Önemi, Fazileti ve Faydaları
İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ben, derecelerin yukarı çıkması için Ayete’l Kürsi’den istifade ediyorum.”
İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Fatiha, Tevhit, Kadir ve Ayete’l Kürsi’yi okur ve ondan sonra kalkar ve kıble karşısında hacetlerini Allah’tan dilerse, hacetleri kabul olur. Çünkü onlar İsmi azamdır.
Hz. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer sizler Ayete’l Kürsi’nin manevi eserlerinden haberdar olsaydınız hiçbir anınızda onu okumaktan uzak kalmazdınız.”
Ehlibeyt İmamlarından İmam Muhammed Bakır (a.s), Müminlerin Emiri Hz. Ali’den (a.s) şöyle rivayet etmiştir: “Ayete’l Kürsi nazil olduğunda Allah Resulü (s.a.a) buyurdular ki “Ayete’l Kürsi” Arşın hazinelerinden nazil oldu ve bu ayet nazil olduğunda dünyadaki tüm putlar yüz üstü yere çakıldı. Bunun üzerine İblis korkarak kavmine şöyle dedi: “Bu gece büyük bir hadise oldu. Sizler yerinizde kalın, ben dünyayı dolaşıp ne olduğunu öğreneceğim.”
İblis dünyayı gezerek Medine’ye gitti. Orada bir adama: “Dün gece nasıl bir hadise oldu?” diye sordu.
Adam dedi ki: Allah Resulü (s.a.a) buyurdular ki: “Arş hazinelerinden bir ayet nazil oldu ve bununun üzerine dünyadaki tüm putlar yüz üstü yere çakıldılar.”
Bunu duyan İblis kavminin yanına geri dönerek yaşananları onlara anlattı.”
***
Kur’an Ayetlerinin Seyyid ve Efendisi Ayete’l Kürsi’dir
Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) Hz. Ali’ye (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Ali! Ben Arapların seyyidi / efendisi, Mekke şehirlerin seyyidi ve efendisi, Sina dağı tüm dağların seyyidi ve efendisi, Cebrail tüm meleklerin seyyidi ve efendisi, çocukların cennet gençlerini seyyidi ve efendisi, Kur’an tüm kitapların seyyidi ve efendisi, Bakara tüm Kur’an surelerinin seyyidi ve efendisi ve Bakara suresinde her biri 50 bereketi olan 50 kelimeden oluşan bir ayet vardır. O ayet “Ayete’l Kürsi”dir.
***
Ayete’l Kürsi’yi Çok Okuyanların Mükafat ve Sevabı
Abdullah b. Afv diyor ki: “Gece rüyamda kıyametin koptuğunu ve beni götürüp rahat bir şekilde hesaba çektiklerini gördüm. Beni cennete götürdüler ve bana çok sayıda saraylar gösterdiler ve bana şöyle dediler: ‘Bu sarayın kapılarını say” kapıları saydığımda 50 kapsının olduğunu gördüm.”
Sonra benden evleri saymamı istediler. Baktım ki 175 tane ev var. Bana dediler ki bu evler senindir. O kadar çok sevindim ki uykudan uyandım ve Allah’a şükrettim.
Sabah olduğunda İbn Sirin’in yanına giderek rüyamın tarifini sordum.
O dedi ki: “Öyle anlaşılıyor ki sen Ayete’l Kürsi çok okuyorsun. Dedim ki: Evet, öyledir, ancak sen nereden anladın?
Dedi ki: Çünkü bu ayet 50 kelime ve 175 harften oluşmaktadır.” Ben onun hafıza ve dikkatine hayran kaldım. O sırada bana şöyle söyledi: “Her kim Ayete’l Kürsi’yi çok okursa ölüm zorlukları ona kolay gelecektir.”
***
Ayete’l Kürsi’nin Nazil Olma Öyküsü
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Allah Teâla, Fatiha Suresini, Şehidellahi (Al-i İmran Suresi’nin 18 ve 19. Ayetleri)[1] ve Kul Allahumme (Al-i İmran Suresi’nin 26 ve 27. ayetleri) Ayetlerini[2], İhlas Suresi ve Ayete’l Kürsi’yi yeryüzüne indirmek istediğinde Allah ile aralarında bir hicap olmadığı halde ilahi arşa tutunmuşlardı.
Daha sonra şöyle dediler: Rabbimiz! Bizi günah dolu evlere ve günah ve isyan eden kimselere gönder, çünkü bizler temiz ve pak edicileriz.
Bunun üzerine Allah Teala, şöyle buyurdu: İzzet ve celalime andolsun ki her kim namazlardan sonra sizi okursa ona ancak Kudüs’ün üstünde yer ver verecek ve oranın nimetlerinden istifade etmesini sağlayacağım. Her gün 70 defa ona rahmet gözüyle bakacak ve her gün 70 hacetini yerine getireceğim. Her ne kadar günah işlemiş olsa ve onların en düşüğü dua, hacet ve günahların bağışlanması olacaktır. Ona her düşmanlıktan sığınak verecek ve her düşmana galip gelmesi için ona yardım edecek ve cennete gitmekten başka bir manisi olmayacaktır. (yani ölümden sonra cennete gidecektir.)
***
Gözlerin Korunması İçin Ayete’l Kürsi
Her namazdan sonra elleri gözlerin üzerine konulur ve Ayete’l Kürsi okunduktan sonra şöyle denir:
(أَللهُمَّ احفَظ حَدَقَتَیَّ بِحَقِّ حَدَقَتی عَلِیِّ بنِ أَبیطالِبٍ أَمیرِالمُؤمِنینَ (علیه السلام)
Allahumme’h fez hedeketney bi hakki hedeketne Aliyyibn’i Ebi Talib Emiri’l Müminine (aleyhi selam)
***
İlahi Amanname
Ehlibeyt İmamlarından İmam Musa Kazım (aleyhi selam) şöyle buyurmuştur: Bazı büyük babalarımdan duydum ki birisi Fatiha suresini okuyordu, sonra hazret şöyle buyurdu: “Hem ilahi şükrü yerine getirdi, hem de sevap kazandı.” Sonra hazret İhlas suresini okuduğunu duydu ve şöyle dedi: “İman etti ve güvenliği kazandı.” Sonra Kadir suresini okuduğunu duydu ve şöyle dedi: “Doğru söyledi ve bağışlandı.” Sonra Ayete’l Kürsi’yi okuduğunu duydu ve şöyle söyledi: “Yaratan Allah, onun için amanname gönderdi.”
***
Kur’an mı üstdündür Yoksa Tevrat mı?
Rivayet edildiğine göre Peygamber efendimizden: “Kur’an mı üstündür, yoksa Tevrat mı üstündür?” diye bir soru soruldu. Peygamberimiz şöyle buyurdu: “Kur’an’da bir ayet vardır ki Allah’ın tüm peygamberlerine gönderdiği kitapların tamamından daha üstün ve seçkindir. İşte o ayet, Ayete’l Kürsi’dir.”
Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: “Bana nazil olan en faziletli ayet, Ayete’l Kürsi’dir.”
Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: “Ayete’l Kürsi ve İhlas suresi, Allah’tan daha aşağı olan her şeyden daha büyük ve azimdir.”
Hz. Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: “… Muhammed’in canı elinde olan and olsun ki bu ayetin (Ayete’l Kürsi) ilahi arşta, Allah’ı tesbih ve takdis eden iki dil ve dudağı vardır.”
Hz. Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: “Miraç gecesi iki levha gördüm. Bir levhada Fatiha suresi, ötekisinde Kur’an’ın tamamı vardı. Ondan üç tane nur parlıyordu. Cebrail’e dedim ki bu nur nedir? Cebrail (a.s) cevap olarak şöyle dedi: “O üç nurdan birisi İhlas Suresi, birisi Yasin Suresi ve ötekisi ise Ayete’l Kürsi’dir.”
İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ben, derecelerin yukarı çıkması için Ayete’l Kürsi’den istifade ediyorum.”
İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Fatiha, Tevhit, Kadir ve Ayete’l Kürsi’yi okur ve ondan sonra kalkar ve kıble karşısında hacetlerini Allah’tan dilerse, hacetleri kabul olur. Çünkü onlar İsmi azamdır.
Hz. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer sizler Ayete’l Kürsi’nin manevi eserlerinden haberdar olsaydınız hiçbir anınızda onu okumaktan uzak kalmazdınız.”
İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Ayete’l Kürsi’yi bir defa okursa, Allah dünya sıkıntılarından bin tanesini ve Ahiret sıkıntılarından bin tanesini ondan uzaklaştırır. Dünyanın en küçük sıkıntısı yoksulluk ve ahiretin en küçük sıkıntısı ise kabir sıkmasıdır.”
Kâinatın efendisi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a) rüyasında kızına şöyle buyurmuştur: “Amel terazini Ayete’l Kürsi ile ağırlaştır. Zira her kim onu kıraat ederse, gökler ve yerler meleklerle birlikte harekete gelir ve Allah’ı yüksek ses ve paklıkla zikrederler, O’nu yüceltir ve tesbih ederler. Daha sonra tüm melekler, Allah Teâlâ’dan Ayete’l Kürsi’yi okuyanın günahını bağışlamasını ve onun hata ve sürçmelerinden geçmesini isterler.
Resulü Kibriya Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Ayete’l Kürsi’yi bir kez okursa, ismi kötü ve şaki insanların divanından silinir.”
İmam Rıza (a.s) Peygamber efendimizden (s.a.a) şöyle nakletmiştir: “Her kim 100 kere Ayete’l Kürsi’yi okursa, sanki tüm ömrünü ibadetle geçirmiş gibi olur.”
***
Namazlardan Sonra Ayete’l Kürsi
Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Ayete’l Kürsi’yi namazlardan sonra okursa, yedi gök yarılır ve Allah Teala, Ayete’l Kürsi’yi okuyana rahmet gözüyle bakmayana kadar onlar kapanmaz ve bir melek görevlendirerek o andan bir gün sonraya kadar onun işlerini yazmasını ve kötü işlerini silmesini ister.”
Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ali! Farz namazlardan sonra Ayete’l Kürsi okumak senin üzerine olsun (onu oku). Zira Peygamberler, Sıddıklar ve şehitler dışında kimse namazlardan sonra onu okumak için ihtimam göstermez. Her kim namazlardan sonra Ayete’l Kürsi’yi okursa, Allah’tan başkası onun ruhunu kabzetmez ve Allah’ın peygamberleri ile birlikte cihat ederek şehit olanlar gibi olur.” Ayrıca şöyle buyurmuştur: “(Böyle birisi) öldükten hemen sonra cennete girecektir. Sıddık ve abidlerden başkası Ayete’l Kürsi’yi okumak için ihtimam göstermez.”
Başka bir rivayette İmam Muhammed Bakır (a.s) efendimiz şöyle buyurmuştur: “Her kim Ayete’l Kürsi’yi her namazdan sonra okursa, yoksulluk ve çaresizlikten güvende olur ve rızkı genişler. Allah Teala ona kendi fazl ve lütfundan fazla mal verir.”
Resulü Kibriya Muhammed Mustafa (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim, farz namazlardan sonra Ayete’l Kürsi’yi okursa, namazı Hakk Teala’nın dergahında kabul olur ve Allah’ın amanında olur. Allah, onu bela ve günahlardan hıfzeder.”
***
Gözlerin ışıklanması için her namazdan sonra ellerinizi gözlerinizin üzerine koyun ve Ayete’l Kürsi’yi okuyun ve şöyle söyleyin:
اُعیذُ نورَ بَصَری بِنورِ الله الّذی لا یطفی
Uiyzu nure beseri bi nurillahi’l lezi la yutfa.
Hafıza ve İlmin Artması İçin Ayete’l Kürsi
Sevgili Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurmuşlardır: “5 şey hafızayı güçlendirir: Tatlı yemek, boyna yakın et yemek, mercimek, soğuk ekmek yemek ve Ayete’l Kürsi okumak.”
Alimlerden birisi şöyle demektedir: “Her kim ilim istiyorsa beş şeye dikkat etsin: 1. Gizli ve açıkta takvalı olmak. 2. Ayete’l Kürsi okumak. 3. Her an abdestli olmak. 4. İki rekat olsa bile gece namazı kılmak. 5. Mideyi doldurmak için değil, güç kazanmak için yemek yemek.”
***
Sefer ve Seyahate Çıkmak
Ehlibeyt imamlarından İmam Cafer Sadık (aleyhi selam) efendimiz şöyle buyurmuştur: “Yolculuğunuza sadaka vererek yahut Ayete’l Kürsi okuyarak başlayın. Her kim yolculuk boyunca her gece Ayete’l Kürsi okursa hem kendisi hem de onunla birlikte olanlar selamette kalır.”
***
Hacetler İçin
Eğer birisi önemli bir işle karşılaşır ve bir an önce amacına ulaşmak isterse, kimsenin olmadığı bir çöl veya sahraya (kimsenin olmadığı dağlık veya kuraklık bir yerde olabilir) gitmeli. Etrafını bir çizgiyle çizmeli ve kıbleye doğru oturarak 70 kere Ayete’l Kürsi okumalı. Hiç şüphesiz o kişi o gün hacetine kavuşacaktır. Bu amel tecrübe edilmiş ve sonuç alınmıştır.
Resulü Ekrem Hz. Muhammed (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her ne zaman herhangi bir hacetin için dışarı çıkarsan Ayete’l Kürsi oku ki hacetini Allah yerine getirsin.”
Müminlerin Emiri Hz. Ali b. Ebu Talip (a.s) efendimiz şöyle buyurmuştur: “Her ne zaman sizlerden birisinin bir haceti olursa Perşembe günü sabah onu talep etmek için evden dışarı çıksın ve dışarı çıktığı an Al-i İmran Suresinin son ayetlerini (190. Ayet ve sonrasını), Ayete’l Kürsi’yi, Kadir Suresini ve Fatiha suresini okusun. Zira bunları okuyan dünya ve ahiret hacetlerini elde eder.”
Başka bir rivayette ise her kim Ayete’l Kürsi’yi güneş battığı vakit okursa hacetine ereceği söylenmiştir.
Şeytanı Uzaklaştırmak İçin
Peygamber efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Evlerinizde Ayete’l Kürsi okuyunuz ki şeytan size yaklaşamasın.”
***
Uyku Vakti
Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Peygamber beni çağırdı ve şöyle buyurdu: ‘Uyumak için yatağına gittiğinde çokça istiğfar et, salavat getir ve Kul huvallahu ahed (ihlas suresini) oku. Çünkü bunlar Kur’an’ın nurudur. Ve Ayete’l Kürsi oku. Zira onun her harfinde bin bereket ve bin rahmet vardır.”
Ayete’l Kürsi’nin Fazilet ve Önemi
1. Ayete’l Kürsi, gökten bir nurdur.
2. Ayete’l Kürsi, arşın hazinelerindendir.
3. Ayete’l Kürsi, yolculukta güvende kalmayı sağlar.
4. Ayete’l Kürsi, Kur’an’ın en yüce noktasındadır.
5. Hz. Resulü Ekrem, uyuduğunda okuduğu zikir Ayete’l Kürsi idi.
6. Ayete’l Kürsi ile insan tüm afetlerden masun kalır.
7. Ayete’l Kürsi, fakirliğin defedilmesi için etkili ve gaipten ilahi yardıma neden olur.
8. Yalnızken Ayete’l Kürsi okursan korkudan emanda kalır ve Allah’tan yardım alırsın.
9. Ayete’l Kürsi’yi tarla, mezra ve dükkana gizlemek işin bereketli ve kazancın artmasına neden olur.
10. Ayete’l Kürsi ile ölüm rahat olur.
11. Can ve malını korumak için Ayete’l Kürsi oku.
Rivayet edildiğine göre her kim Ayete’l Kürsi’yi yazım dükkanına veya evine asarsa malı çoğalır ve asla başkasına muhtaç olmaz.
AYETEL KÜRSİ
اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ الْحَیُّ الْقَیُّومُ ۚ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌ ۚ لَّهُ مَا فِی السَّمَاوَاتِ وَمَا فِی الْأَرْضِ ۗ مَن ذَا الَّذِی یَشْفَعُ عِندَهُ إِلَّا بِإِذْنِهِ ۚ یَعْلَمُ مَا بَیْنَ أَیْدِیهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ ۖ وَلَا یُحِیطُونَ بِشَیْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلَّا بِمَا شَاءَ ۚ وَسِعَ کُرْسِیُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ ۖ وَلَا یَئُودُهُ حِفْظُهُمَا ۚ وَهُوَ الْعَلِیُّ الْعَظِیمُ * لَا إِکْرَاهَ فِی الدِّینِ ۖ قَد تَّبَیَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَیِّ ۚ فَمَن یَکْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَیُؤْمِن بِاللَّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَکَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَیٰ لَا انفِصَامَ لَهَا ۗ وَاللَّهُ سَمِیعٌ عَلِیمٌ * اللَّهُ وَلِیُّ الَّذِینَ آمَنُوا یُخْرِجُهُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَی النُّورِ ۖ وَالَّذِینَ کَفَرُوا أَوْلِیَاؤُهُمُ الطَّاغُوتُ یُخْرِجُونَهُم مِّنَ النُّورِ إِلَی الظُّلُمَاتِ ۗ أُولَٰئِکَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِیهَا خَالِدُونَ
AYETEL KÜRSİ’NİN TÜRKÇE OKUNUŞU
Allahu la ilahe illa huvel hayyul kayyum, la te'huzuhu sinetuv vela nevm, lehu ma fis semavati ve ma fil ard, men zellezi yeşfeu indehu illa bi iznih, ya'lemu ma beyne eydihim ve ma halfehum, ve la yuhitune bi şey'im min ilmihi illa bi ma şa', vesia kursiyyuhus semavati vel ard, ve la yeuduhu hifzuhuma, ve huvel aliyyul azîm.
La ikrahe fid dini kad tebeyyener ruşdu minel ğayy, fe mey yekfur bid tağuti ve yu'mim billahi fe kadistemseke bil urvetil vuska lenfisame leha, vallahu semiun alîm.
Allahu veliyyullezine amenu yuhricuhum minez zulumati ilen nur, vellezine keferu evliyauhumut tağutu yuhricunehum minen nuri ilez zulumat, ulaike ashabun nar, hum fiha halidûn.
AYETEL KÜRSİ’NİN ANLAMI
“Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür.
Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tâğutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir.
Allah, inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlere gelince, onların dostları da tâğuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürürler. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar.”
***
Ayetin Hadisler Işığında Açıklaması[3]
Tefsir'ul-Ayyaşî'de, İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle der: Ebuzer dedi ki: "Ya Resulallah, sana indirilen ayetlerin en üstünü hangisidir?" Resulullah buyurdu ki: Ayet'el-Kürsü. Yedi kat gök ve yedi kat yer kürsünün yanında uçsuz bucaksız bir çöle atılmış bir halka gibi kalır." Sonra şöyle dedi: "Arşın kürsüden üstünlüğü, çölün halkadan üstün oluşu gibidir."[4]
Bu hadisin baş kısmını Suyutî, ed-Dürr'ül-Mensûr adlı eserinde İbn Raheveyh'den, o da Müsnedinde Avf b. Malik kanalıyla Ebuzer'den rivayet eder. Yine, Ahmet ve İbn Dureys ve Hakim'den (Hakim, sahih olduğunu belirtmiştir) Beyhaki'den (Şuab'il-İman) kitabında Ebuzer'den rivayet ederler.
Yine ed-Dürr'ül-Mensûr tefsirinde, Ahmed ve Taberani Ebu Emame'den şöyle rivayet ederler: Dedim ki: "Ya Rasulallah, sana indirilen ayetlerin içinde en büyük olanı hangisidir?" Buyurdu ki: "Allah'tır ki O'ndan başka ilâh yoktur. Diridir, koruyup yöneticidir." (Ayet'el-Kürsü)
Aynı eserde, bu anlamı pekiştiren bir rivayet Hatib el-Bağdadi'nin tarihle ilgili eserinde, Enes kanalıyla Peygamber'den (s.a.a) aktardığı belirtilir.
ed-Dürr'ül-Mensûr tefsirinde Daremî Eyfa b. Abdullah el-Kelaği'den şöyle rivayet eder: Bir adam Rasulullah'a dedi ki: "Ya Rasulallah, Allah'ın kitabında bulunan hangi ayet daha büyüktür?" Rasulullah buyurdu ki: "Allah'tır ki, O'ndan başka ilâh yoktur. Diridir, koruyup yöneticidir..."
Ben derim ki: İncelemekte olduğumuz bu ayetin "Ayet'el-Kürsü" olarak nitelendirilişinin öyküsü, İslâm'ın ilk dönemlerine, hatta Resulullah efendimizin hayatta olduğu günlere hatta bizzat Resulullah'ın da (s.a.a) bu adı ona vermesine dayanır. Resulullah'tan, Ehlibeyt İmamları'ndan ve sahabeden aktarılan rivayetlerden bunu rahatlıkla anlayabiliriz.
Bu tarz bir nitelemenin tek gerekçesi, ayeti anlamak için gösterilen kusursuz özen ve onun önemsenmesidir. İşaret ettiği anlamın yüceliği, inceliği ve latifliğidir. "Allah'tır ki, O'ndan başka ilâh yoktur." ayetinin ifade ettiği içeriği saf ve katışıksız tevhiddir. Ayette ulu Allah'ın evren üzerindeki sınırsız otoritesinden, kaimliğinden söz edilir ki, zat isimlerin dışındaki tüm güzel isimler bu anlama dönüktür. Yanı sıra, ilâhî otoritenin varlıklar âleminin en basitinden, en büyüğüne kadar her şeyi kuşattığı; başından sonuna kadar tüm gelişmeleri kontrolünde tuttuğu ayrıntılı biçimde dile getiriliyor. İlâhî otoritenin dışında cereyan ediyormuş gibi görünen olguların, bu sınırsız otoritenin içinde olacak şekilde dışında olduğu vurgulanıyor. Bu yüzden adı geçen ayetin, Kur'ân'daki en büyük ayet olduğu dile getirilmiştir. Bu ayet, ayrıntılı bir açıklama içermesi açısından büyüktür. Çünkü: "Allah; O'ndan başka ilâh yoktur. En güzel isimler O'nundur." (Tâhâ, 8) ayeti ve benzeri ayetler, Ayet'el-Kürsü'nün içerdiği anlamı içermekle beraber onlardaki ifade öz ve topludur. Ayet'el-Kürsü'de ise, ayrıntılı açıklamalar yer almaktadır.
Bu yüzden bazı rivayetlerde, Ayet'el-Kürsü'nün Kur'ân ayetlerinin efendisi olduğu belirtilir. ed-Dürr'ül-Mensûr tefsirinde belirtildiğine göre Ebu Hureyre, Peygamber efendimizden rivayet etmiştir. Diğer bazı rivayetlerde ise şöyle buyurulur: "Her şeyin bir zirvesi vardır. Kur'ân'ın zirvesi de Ayet'el-Kürsü'dür." Tefsir'ul-Ayyaşî'de[5] Abdullah b. Senan aracılığı ile İmam Cafer Sadık'tan rivayet eder.
Şeyh Tusî, el-Emali adlı eserinde Ebu Emame el-Bahili'ye dayandırarak şöyle der: Bahili der ki Ali b. Ebu Talib'in (a.s) şöyle dediğini duydum: "İslâm'ı anlayan ya da Müslüman bir anne-babadan dünyaya gelen bir kimsenin, gecenin karası boyunca (sözünün burasında araya girdim ve 'gecenin karası' ne demektir? diye sordum. Dedi ki: "Gecenin tamamıdır) Allah'tır ki, O'ndan başka ilâh yoktur. Diridir, koruyup yöneticidir... ayetini okumadan uyuması düşünülemez." sonra ayeti sonuna kadar okudu. Ardından şöyle dedi: "Eğer bu ayetin ne olduğunu [veya bu ayette ne anlatıldığını] bilseydiniz, hiç bir durumda onu okumayı ihmal etmezdiniz. Çünkü Rasulullah şöyle buyurdu: "Ayet'el-Kürsü bana arşın altındaki bir hazineden verildi. Benden önce hiç bir peygambere verilmemişti." Hz. Ali (a.s) dedi ki: "Rasulullah'tan bunu duyduğumdan beri hiç bir gece Ayet'el-Kürsü okumadan sabahlamadım..."[6]
Ben derim ki: Aşağı-yukarı aynı anlamı içeren bu rivayet ed-Dürr'ül-Mensûr tefsirinde, Ubeyd İbn Ebî Şeybe, Daremi, Muhammed b. Nasr ve İbn Dureys kanalıyla Hz. Ali'ye (a.s) dayandırılır. Yine aynı eserde, Deylemî kanalıyla Hz. Ali'den (a.s) rivayet edilir. Gerek Ehlisünnet kaynaklarında ve gerekse Şia kaynaklarında, Ayet'el-Kürsü'nün üstünlüğüne ilişkin birçok rivayete yer verilir. Yukarıda geçen rivayette, Hz. Ali'nin şöyle dediğinden söz edildi: Rasulullah şöyle buyurdu: "Ayet'el-Kürsü bana arşın altındaki bir hazineden verildi." Benzeri bir ifadeye ed-Dürr'ül-Mensûr tefsirinde yer alan ve Buharî'nin tarihinden nakledilen İbn Dureys'in Enes kanalıyla Resulullah'a (s.a.a) dayandırdığı şu rivayette de rastlanmaktadır: "Ayet'el-Kürsü bana arşın altından verildi."
--------------------------------------------------------------------------------
[1] - شَهِدَ اللّهُ أَنَّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ وَالْمَلاَئِكَةُ وَأُوْلُواْ الْعِلْمِ قَآئِمَا بِالْقِسْطِ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ إِلاَّ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَمَن يَكْفُرْ بِآيَاتِ اللّهِ فَإِنَّ اللّهِ سَرِيعُ الْحِسَابِ
[2] - قُلِ اللَّهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَن تَشَاء وَتَنزِعُ الْمُلْكَ مِمَّن تَشَاء وَتُعِزُّ مَن تَشَاء وَتُذِلُّ مَن تَشَاء بِيَدِكَ الْخَيْرُ إِنَّكَ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
تُولِجُ اللَّيْلَ فِي الْنَّهَارِ وَتُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَتُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَتُخْرِجُ الَمَيَّتَ مِنَ الْحَيِّ وَتَرْزُقُ مَن تَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ
[3] — Allame Tabatabai, El Mizan.
[4]—Tefsir’ul-Ayyaşî, c.1, s.137]
[5]- [Tefsir'ul-Ayyaşî, c.1, s.136]
[6]- [el-Emali, c.2, s.122]
Cafer-i Tayyar (Tasbihat) Namazı
Müslümanların Hayber Kalesini Fethettiği ve Hz. Cefer-i Tayyar’ın döndüğü haberi, aynı anda Hz. Peygamber Efendimize (s.a.a) ulaştı. Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdular: "Hayber’in Fethinden dolayı mı, yoksa Cafer’in döndüğünden dolayı mı daha çok sevinçliyim bilemiyorum."
Cafer-i Tayyar Namazı (Arapça: صلاة جعفر الطيار), en önemli ve en faziletli nafile namazlardan birisidir. Dört rekâttır (iki rekâtlık iki namaz) ve "Subhanallahi vel-Hamdulillahi vela ilahe illallahu vallahu Ekber" «سُبْحَانَ اللَّهِ وَ الْحَمْدُ لِلَّهِ وَ لا إِلَهَ إِلا اللَّهُ وَ اللَّهُ أَکبَرُ» zikri, toplamda 300 defa tekrar edilmelidir. Günahların bağışlanmasında, istek ve dileklerin kabul olmasında çok etkili bir namazdır. Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) bu namazı Habeşe’de sergilemiş olduğu 15 yıllık zorlu mücadelenin ardından vatanına dönen, Hz. Cafer-i Tayyar’a hediye etmiştir.
Hz. Peygamber’in Cafer-i Tayyar’a Hediyesi
Müslümanların Hayber Kalesini Fethettiği ve Hz. Cefer-i Tayyar’ın döndüğü haberi, aynı anda Hz. Peygamber Efendimize (s.a.a) ulaştı.[1] Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdular: "Hayber’in Fethinden dolayı mı, yoksa Cafer’in döndüğünden dolayı mı daha çok sevinçliyim bilemiyorum."
Allah Resulü (s.a.a) Cafer’i karşılamak için on iki adım ilerleyerek, ona sarıldı, alnını öptü ve şöyle buyurdu: "Sana bir hediye vermemi ister misin?" Cafer şöyle arz etti: ‘‘Evet, Ey Allah’ın Resulü!’’ Müslümanlar Hayber’in Fethinden çokça ganimetler elde ettiklerinden herkes Peygamber’in Cafer’e bolca altın ve gümüş vereceğini zannetti, fakat Peygamber Efendimiz (s.a.a) Cafer’e şöyle buyurdu:
"Sana vereceğim ve öğreteceğim şeyi, her gün aralıksız yaparsan senin için tüm dünyadan ve içindekilerden daha hayırlıdır. Savaş meydanından kaçmış olsan da günahların çöllerdeki kum taneleri ve denizlerdeki köpükler sayısınca dahi olsa, yine de Allah senin günahlarını bağışlar."[2]
Sonra bu münasabetle adı Cafer-i Tayyar olan bu namazı ona öğretti.
Namazın kılınış şekli
Cafer’i Tayyar Namazı dört rekattır. (Sabaha namazı gibi) iki rekâtlı iki namazdan ibarettir.
Namazın başlangıcında Cafer-i Tayyar Namazı niyet edilmeli ve birinci rekâtta Fatiha’dan sonra Zilzal Suresi, ikinci rekâtta Fatiha’dan sonra, Adiyat Suresi okunmalıdır. (Böylelikle birinci iki rekatlı namaz bitmiş olur)
Üçüncü rekâtta; yani iki rekâtlık ikinci namazın birinci rekâtında, Fatiha’dan sonra Fetih Suresi, ikinci rekâtta ise İhlâs Suresi okunmalıdır.
Tüm rekâtlarda Fatiha ve surelerden sonra, on beş defa Tesbihat-ı Erbaa: "Subhanallahi vel-Hamdulillahi vela ilahe illallahu vallahu Ekber" «سُبْحَانَ اللَّهِ وَ الْحَمْدُ لِلَّهِ وَ لا إِلَهَ إِلا اللَّهُ وَ اللَّهُ أَکبَرُ» okunmalı ve aynı zikir, her rekâtın rükûusunda on defa, rükudan doğrulduktan sonra on defa, her rekâtın secdesinde on defa, secdeden başını kaldırdıktan sonra yine on defa tekrar edilmelidir.
Her rekâtta Tesbihat-ı Erbaa 75 defa, toplamdaysa 300 defa tekrarlanmaktadır.[3] Eğer Tesbihat-ı Erbaa’yı unutacak olursak yeri geçmediği taktirde yerine getirmelidir, ama eğer yeri geçmişse namazı sahihtir, fakat namazdan sonra unuttuğu miktarı tekrar etmelidir.
Tesbihat-ı Erbaa’dan sonra ikinci rekâtın ikinci secdesinde şöyle demesi müstahaptır:
سُبْحَانَ مَنْ لَبِسَ الْعِزَّ وَ الْوَقَارَ سُبْحَانَ مَنْ تَعَطَّفَ بِالْمَجْدِ وَ تَكَرَّمَ بِهِ سُبْحَانَ مَنْ لا يَنْبَغِي التَّسْبِيحُ إِلا لَهُ سُبْحَانَ مَنْ أَحْصَى كُلَّ شَيْءٍ عِلْمُهُ سُبْحَانَ ذِي الْمَنِّ وَ النِّعَمِ سُبْحَانَ ذِي الْقُدْرَةِ وَ الْكَرَمِ اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ بِمَعَاقِدِ الْعِزِّ مِنْ عَرْشِكَ وَ مُنْتَهَى الرَّحْمَةِ مِنْ كِتَابِكَ وَ اسْمِكَ الْأَعْظَمِ وَ كَلِمَاتِكَ التَّامَّةِ الَّتِي تَمَّتْ صِدْقا وَ عَدْلا صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ أَهْلِ بَيْتِهِ وَ افْعَلْ بِي كَذَا وَ كَذَا
Türkçe yazılışı: “Subhane men lebise’l izze ve’l vekar, Subhane men teettafe bil-Mecdi ve tekerreme bihi, subhane men la yenbeği’t tesbihu illa lehu, subhane men ehsa kule şeyin ilmuhu, subhane zi’l meni ve’n niemi, subhane zi’l kudreti ve’l keremi, Allahumme inni eseluke bimekaidi’l izzi min arşike ve munteher rahmeti min kitabike ves’mike’l a’zemi ve kelimatike’t tameti’l leti temmet sıdka ve adle, salli ale muhammedin ve ehli beytihi vef’el bi keza ve keza.” (keza ve keza kelimesinden itibaren) hacetler istenir ve elbette istek ve hacetler Türkçe'de yapılabilir.
Anlamı: Münezzehtir izzet ve vakar elbisesi giyen – Allah-, münezzehtir ululuk ve yüceliğiyle ihsan ve ikramda bulunan Allah, münezzehtir tesbih kendisinden başkasına layık olmayan –Allah-, münezzehtir ilmi her şeyi sayan (ihate eden) –Allah-, münezzehtir minnet ve nimet sahibi, münezzehtir güç ve bağış sahibi.
Allah’ım! –ilminin esrarı olan- arşının izzetinin düğüm yerleri hürmetine, kitabının rahmetinin nihayeti, en büyük ismin, sadaket ve adalet açısından kamil kelimelerinin (peygamberler ve velilerin) hürmetine Muhammed ve Ehlibeytine rahmet eyle ve benim şu şu hacetlerimi reva eyle."
Daha sonra istek ve hacetlerini istemelidir, elbette hacetlerini Türkçe olarak da isteyebilir.
Hacet ve Dilekler İçin En İdeal Vakit
Şeyh Tusi, hacetlerin reva olması için İmam Cafer Sadık’tan (a.s)
şöyle rivayet etmiştir: “Çarşamba, Perşembe ve Cuma günleri oruç tut. Perşembe günü on miskine (öksüze) sadaka olarak 750 gram yiyecek ver. Cuma olunca gusül alarak çöle çık ve Cafer-i Tayyar namazını kıl. Dizlerini sıvayarak yere yapıştır ve şu duayı oku:
يَا مَنْ أَظْهَرَ الْجَمِيلَ وَ سَتَرَ [عَلَيَ] الْقَبِيحَ يَا مَنْ لَمْ يُؤَاخِذْ بِالْجَرِيرَةِ وَ لَمْ يَهْتِكِ السِّتْرَ يَا عَظِيمَ الْعَفْوِ يَا حَسَنَ التَّجَاوُزِ يَا وَاسِعَ الْمَغْفِرَةِ يَا بَاسِطَ الْيَدَيْنِ بِالرَّحْمَةِ يَا صَاحِبَ كُلِّ نَجْوَى وَ مُنْتَهَى كُلِّ شَكْوَى يَا مُقِيلَ الْعَثَرَاتِ يَا كَرِيمَ الصَّفْحِ يَا عَظِيمَ الْمَنِّ يَا مُبْتَدِئا بِالنِّعَمِ قَبْلَ اسْتِحْقَاقِهَا يَا رَبَّاهْ يَا رَبَّاهْ يَا رَبَّاهْ
Türkçe yazılışı: “Ya men ezhere’l cemil ve setere’l (aleyye) kabihe, ya men lem yuağiz bil cerireti ve lem yehtiki’s sitre ya azime’l afvi, ya hesene’t tecavuzi, ya vasie’l meğfireti, ya basite’l yedeyni birrahmeti, ya sahibe kulli necva ve munteha kulli şekva ya mukile’l eserati, ya kerime’s safhi, ya azime’l meni, ya mubtedien binniemi kalbe istihkakiha ya rabbah, ya rabbah, ya rabbah.”
Anlamı: Ey güzeli açığa çıkaran ve çirkini (bana) örten, ey günahtan dolayı kulları cezalandırmayan ve –günahkarların- perdesini yırtmayan; ey affı yüce olan, ey –kusurlarından- güzellikle geçen, ey mağfireti geniş olan, ey rahmet için elleri açık olan, ey bütün fısıldanmalardan haberdar olan, ey bütün şikayetlerin mercii, ey sürçmeleri affeden, ey affetmesi kerim olan, ey ihsanı büyük olan, ey kulları hakketmeden nimet veren, ey rabbim, ey rabbim, ey rabbim."
Sonra on defa “Ya Allah, ya Allah, ya Allah”, son defa “ya seyyidah, ya seyyidah”, on defa “ya mevlaya, ya mevlaya”, on defa “Ya recaah, ya recaah”, on defa “Ya ğıyaseh, ya ğıyaseh”, “Ya ğayete rağbetah”, on defa “Ya rahman”, “Ya rahim”, on defa “Ya mu’tiyel – hayrat”, on defa “Salli ala muhammedin ve al-i muhammedin kesiren, tayyiben, ke-efzeli ma salleyte ala ehedin min haklik.”
Namaz bittikten sonra ellerini göğe doğru kaldırmalı ve Allah’a nefesi kesilene kadar şöyle seslenmelidir: "Ya Rabbi, Ya Rabbi, Ya Rabbi..." «یا رَبِّ یا رَبِّ یا رَبِّ...» ardından nefesi kesilene kadar: "Ya Rabbah, Ya Rabbah, Ya Rabbah..." «یا رَبّاهُ یا رَبّاهُ یا رَبّاهُ...» demeldir. Sonra nefesi kesilene kadar: "Rabbi, Rabbi, Rabbi..." «رَبِّ رَبِّ رَبِّ...» demeldir. Sonra nefesi kesilene kadar: "Ya Allah, ya Allah, Ya Allah..." «یا اَللّهُ یا اَللّهُ یا اَللّهُ...» demeldir. Sonra nefesi kesilene kadar: “Ya Hayyu, Ya Hayyu, Ya Hayyu..." «یا حَیُّ یا حَیُّ یا حَیُّ...» demeldir. Sonra nefesi kesilene kadar: "Ya Rahimu, Ya Rahimu, Ya Rahimu..." «یا رَحیمُ یا رَحیمُ یا رَحیمُ...» demeldir. Sonra nefesi kesilene kadar: "Ya Rahmanu, ya Rahmanu, Ya Rahmanunu..." «یا رَحمانُ یا رَحمانُ یا رَحمانُ...» demeldir. Sonra 7 kere: "Ya Erheme’r Rahimin" «یا اَرحَمَ الرّاحِمینَ» demelidir.
Sonra şu duayı okumalıdır:
اللَّهُمَّ إِنِّي أَفْتَتِحُ الْقَوْلَ بِحَمْدِكَ وَ أَنْطِقُ بِالثَّنَاءِ عَلَيْكَ وَ أُمَجِّدُكَ وَ لا غَايَةَ لِمَدْحِكَ وَ أُثْنِي عَلَيْكَ وَ مَنْ يَبْلُغُ غَايَةَ ثَنَائِكَ وَ أَمَدَ مَجْدِكَ وَ أَنَّى لِخَلِيقَتِكَ كُنْهُ مَعْرِفَةِ مَجْدِكَ وَ أَيَّ زَمَنٍ لَمْ تَكُنْ مَمْدُوحا بِفَضْلِكَ مَوْصُوفا بِمَجْدِكَ عَوَّادا عَلَى الْمُذْنِبِينَ بِحِلْمِكَ تَخَلَّفَ سُكَّانُ أَرْضِكَ عَنْ طَاعَتِكَ فَكُنْتَ عَلَيْهِمْ عَطُوفا بِجُودِكَ جَوَادا بِفَضْلِكَ عَوَّادا بِكَرَمِكَ يَا لا إِلَهَ إِلا أَنْتَ الْمَنَّانُ ذُو الْجَلالِ وَ الْإِكْرَامِ.
Türkçe Yazılışı: "Allahumme inni eftetihul kavle bi hamdike ve entiku bis senai aleyke ve umehhiduke ve la gayete li medhike ve useniye alayke ve men yebluğu gayete senaike ve emede mecdike ve enni li ğalifetike kunhu marifeti mecdike ve eyye zemenin lem tekun memduhen bi fadlike mevsufen bi mecdike avvaden alel muznibine bi hilmike tağalufe sukkanu arzike en ta’atike fe kunte aleyhim atufen bi cudike cevaden bi fazlike avvaden bi keremike ya la ilahe illa entel mennanu zul celeli vel ikram."[5]
Anlamı: “Allah’ım ben sana hamd ederek söze başlıyorum, sana sena ediyorum, seni övüp yüceltiyorum, senin methinin sonu yoktur; sana sena ediyorum; senin övgü ve senanın gayetine kim ulaşabilir, senin yarattığın bir varlık senin övgünün marifetinin künhüne nasıl varabilir? Senin lütfünle methedilmediğin, yücelik ve kerametinle sıfatlanmadığın hangi zaman var? Sen günahkârlara kendi hilmin ile çok ihsanda bulunansın; yeryüzündeki varlıklar her ne kadar senin itaatine muhalefet ettilerse de sen onlara karşı bağışınla şefkatte bulundun, lütfünle ihsanda bulundun, kereminle bağış yaptın. Nimet veren, yücelik ve ikram sahibi olan senden başka ilah yoktur.”
Başkaları adına vekâleten kılınabilir
İnsan, Cafer-i Tayyar Namazını ölen aile, akraba, eş dost ve arkadaşları adına da vekâleten kılabilir, aynı zamanda başkaları adına vekâleten kılmaksızın da sevabını hediye edebilir.
Namazın sevabını şehitlerin ve ölenlerin ruhuna hediye etmek, hem insanın sevabını artırır, hem de onların mevki makam rütbe ve derecelerini yükseltir. Hediye edilenin makamı her ne kadar yüksek olursa, hediye edenin de sevabı o kadar fazla olacaktır.
Cafer-i Tayyar Namazı’nın Fazileti
Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) Cafer-i Tayyar'a (r.a) şöyle buyurmuştur: "Eğer bu namazı her gün kılarsan, senin için dünya ve içindekilerinden daha hayırlıdır. Eğer her iki günde bir kılarsan Allah senin o iki gün arasında işlediğin günahları affeder; eğer her Cuma günü veya her ay veya her yıl bu namazı kılarsan Allah o iki namaz arasında işlediğin günahları bağışlar."
Mefatihu’l-Cinan kitabında nakledildiğine göre her kim bu namazı, İmam Rıza’nın (a.s) Türbesinde kılarsa, kıldığı her rekâtın karşılığında kılan şahsa bin Hac ve bin Umre sevabı yazılır.[6]
Kaynakça[düzenle]
ABNA.İR
wikishia.net
İmam Hamenei’nin Basireti ve Siyasi Zafer
İran gerçeğini görmek, İran’ı tanımadan, ülkeye hakim sistemi, Veliyyi Fakihi ve İslami ilkeleri tanımadan mükün değildir.
İran’ı toz pembe göstermek, hiçbir sorun yokmuş gibi algı oluşturmak, halkın itirazlarının hep dış kaynaklı olduğunu söylemek İran gerçeği ile bağdaşmaz ve akıldan uzaktır.
İslam devleti olmanın zorluklari vardir; çünkü dünyaya hakim siyasi hegemonyaya karşı bir alternatif sistem olarak ortaya çıkmışsınız; Dine daylı adalet sistemini işler hale getirmek, sosyal adaleti hakim kılıp refah, emniyet, eğitim-öğretim, kültürel vs. sorunları çözmek istiyorsunuz bunun için bazı bedeller ödemek zorundasınız;
- Dış baskı, ambargo, saldırı göğüs gereceksizniz hatta savaşa da hazırlıklı olacaksınız,
- İçdeki muhalif güçleri kargaşaya sürükleyecek etkenlere hazırlı olacaksınız
- İhanet, yolsuzluk, hortumlama, rüşvet, enflasyon, pahalılık, işsizlik gibi sorunları kaşıyacak dış güçlerin planlarına karşı kendi planının olacaktır.
Hakkı ve gerçekleri kabul etmek zordur; bu gibi sorunlar Resulullah (saa) hükümetinde de vardı. Hz. Ali (as) hükümetinde de vardı. Asıl önemli olan doğru çözüm yollarını bulmaktır.
Ülkenin ekonomik sorunları var...
Sorunların çoğunun sebebi dış kaynaklı olabilir ama sorumlusu ve çözmede görevli icra makamında bulunan yöneticilerdir.
Halkın hakkını savunacak güçlü bir muhalefet olmadığından bazen halkın kendisi sokaklara iniyor.
Ülkenin “ekonomik sorun” adında bir gerçeği var; enflasyon, işsizlik, pahalılık gizlenecek kadar küçük rejim devirecek kadar da büyük değildir. İran’ın beka sorunu yoktur; ekonomik, siyasi, kültürel sorunları çözecek kadar güçlü ve tecrübeli bir ülkedir.
Yani sorunları hasıraltı edecek, gerçekleri saklanacak, sorunların dile gelmesiyle beka sorunu yaşayacak kadar küçük ve güçsüz bir ülke değildir.
Son olayların arkasındaki gerçeği görmek gerekir. Bu kargaşa ve vur kırların sebebinin benzine yapılan zam olduğunu düşünmek safdillik olur.
Son olaylara ortam hazırlayan faktörler arasında en fazla dikkat çeken şudur; “Amerika ile anlaşma” konusunda görüş ayrılığıdır. Ruhani hükümeti Amerika ile uzlaşma yapılması gerektiği, amborgaların ancak bu sayede kaldırılacağı ve ekonominin düzeleceğine inanalardandır. Rehber ise “Amerika’ya güvenilemeyeceğini, yalan söylediklerini, sözlerinde durmayacaklarını, aldatacaklarını” yıllarca söylemesine rağmen hükümet dinlemedi ve 5+1 grubu ülkeleriyle masaya her oturduğunda birşey kaybetti. İmam Hamenei olaylar öncesi yaptığı bir konuşmada Amerika ile görüşmeleri tamamen yasaklayarak son noktayı koydu.
Hükümet yetkilileri bütçede para kalmadığını, maaşları dahi veremediklerini, ekonominin durduğunu dillendirmeye başladılar. Hatta olaylar başlamadan bir hafta önce Ruhani “ben BM toplantısında Amerika ile görüşseydim amborgaları kaldırırdım” sözlerini söylemekte beis görmedi.
ABD amborgaları artırınca ekonomik sorunlar halkı daha da zor durumda bırakıyordu. Geçici de olsa ekonomik sorunlara çözüm olarak vergiler artırılır ve zamlar yapılır.
Ruhani hükümeti başka çözüm yokmuş gibi halkı daha fazla tahrik edecek, sokaklara dökecek benzine zam yapınca olanlar oldu.
Emperyal güçün baskısı ve idarecilerin ekonomiyği düzeltmede beceriksizlikleri bu sorunları gidermek için zamlar yapmaya mecbur bırakıyor, zamlarla halkı tahrik edip sokaklara döken emperyalistlerin asıl hedefi ekonomi değildiR.
ABD ve Siyonist ekonomik huzursuzluğun yönünü siyasete yönlendirip sorunları siyasileştirecekti. Siyasi sorun, siyasi kaos derken rejim meselesine dönüştürmek istiyordu.
Emperyal güç içteki piyonları aracılığıyla "gördünüz mü ekonomik sorunları Batısız çözemiyoruz, onlarla anlaşmadan başka çare yok" demeye getiriyordu.
Çünkü Amerikayla uzlaşmaya İmam Hamenei başından beri karşı çıkıyordu, bu kargaşalar başta İmam Hamenei olmak üzere rejimi zor duruma düşürmek için planlanmıştı.
Hükümet zam yapacak, halk itiraz edip sokağa dökülecek geri adım atılsa bu hükumetin zaafı olacak, geri adım atılmasa halk durmayacak, ekonomik sorun siyasileştirilecek ve ayaklanma başlayacaktı.
İmam Hamenei beklenenin tam tersine yine herkesi ters köşe yaptı; benzine zamları kabul etmesi bu siyasi oyunu bozdu. Çünkü bu zamların ekonomik sorunları çözemeyeceğini ekonomi bilgisi olan biri bile anlar. İmam Hamenei, halkın benzine zam yapılmasını protestosunu siyasileştirilip güvenliğe yönelik bir komplo olduğunu görebiliyordu.
İmam Hamanei, "Hem dostlarımız hem de düşmanlarımız, bizim askeri, siyasi ve güvenlik savaşında düşmanı geri ittiğimizi bilsinler. Bu son günlerdeki olaylar güvenlik kaynaklı işlerdi, bunlar halk tarafından değildi. Çeşitli alanlarda düşmanı geri püskürttük ve ekonomik savaş alanında da kesin şekilde düşmanı geri püskürteceğiz," sözleriyle sorunun ekonomik değil ülkenin güvenlik ve siyasi konu olduğuna vurgu yapıyor.
Böylece Rehber bu basiretli beyanlarıyla ekonomik sorunlardan suistimal etmek isteyenlerin heveslerini kursaklarında bırakıyordu.
İslam İnkılabı Rehberi: Halk, çok tehlikeli bir komployu etkisizleştirdi
İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei, onca para ve çaba harcanan çok tehlikeli ve büyük bir komplonun halk tarafından etkisizleştirildiğini belirtti.
ülke genelinden binlerce Gönüllü Seferberlik Teşkilatı Besic mensubu İslam İnkılabı Rehberi Imam Seyyid Ali Hamanei ile görüştüler.
Kabulde İslam İnkılabı Rehberi çok önemli açıklamalarda bulundu.
Imam Hamanei, büyük İran milletine son günlerde ortaya koydukları görkemli hareketinden dolayı teşekkür ederek, "gerçekten İran milleti bir kez daha güçlü ve azametli bir millet olduğunu kanıtlamış oldu." diye konuştu.
İran milleti tarafından düşmanlarca onca para ve çaba harcanan çok tehlikeli ve büyük bir komplonun boşa çıkarıldığına dikkat çeken İslam İnkılabı Rehberi, benzin meseleni fırsat olarak görüp kendi ordularını hareket geçirenlerin bu yakıp, yıkma eylemlerinin halk tarafından etkisizleştirildiğini beyan etti.
Güvenlik güçlerinin de hareket geçtiğini ve kendi görevlerini yerine getirdiklerine değinen Imam Hamanei, "ancak milletin bu bir haftada yaptığı iş, sahadaki herhangi bir hareketten daha büyük ve önemliydi; bu hareket Zencan ve Tebriz'den başlayıp, diğer kentlere ve hatta köyle sıçradı ve en son olarak da Tahran'da bu hareket, bunca büyüklükte gerçekleşti." diye konuştu.
İslam İnkılabı Rehberi, küresel emperyalizmin ekranlar arkasında oturup, bu hareketi izlediğine işaretle, esas düşmanın bu hareketin ne anlama geldiğini bildiğini ve bunun karşısında geri adım attığını belirtti.
Imam Hamanei beyanatının devamında, Besic hakkında değerlendirmede bulunarak, Besic'in hiçbir şeyinin ithal edilmediğini ve yüzde yüz İnkılap ve İslami düşünceye dayalı olduğunu, Besic'in dünyada en büyük kültürel, toplumsal ve askeri ağ olduğu ifade edilebileceğini kaydetti.
Besic'in kurulmasının, tehdidin fırsat dönüşmesi için tam bir örnek sayıldığına dikkat çeken İslam İnkılabı Rehberi, birçok tehdidin Besic'in inisiyatifi ve girişimleriyle fırsata dönüştüğünü beyan etti.
İslam İnkılabı Rehberi, İran'da Besic gibi büyük bir teşkilat ve Irak'ta Haşdi Şabi ve Lübnan'da Hizbullah gibi hareketlerin sulta nizamının düşmanlığına maruz kaldığını sözlerine ekledi.
Imam Hamanei beyanatının başka bir kısmında, İslam Cumhuriyeti'nin karşısındaki tehditlere işaretle, İslam Nizamı'nın İslami değerler ve öğretilere dayalı olduğunu ve İslam'ın da özgürlük ve adalet bayraktarı olduğunu vurguladı.
Sulta düzeninin ABD, Avrupa ve diğer ülkelerde özgürlük ve adalet karşıtlığı ile ilgili bazı örnekler veren İslam İnkılabı Rehberi, sulta düzeninin her daim milletlerin bağımsızlığına karşı olup, onları aşağıladığını ve bu bağlamda kendi niyetini gizlemediği bile, nitekim Amerikalılar'ın sarih biçimde Suriye'nin petrolü için Fırat'ın doğusuna girdikleri ilan ettiklerini veya izinsiz olarak Irak'ta kendi askeri üslerine girip, bu ülkenin hükümet ve devletine hiç aldırış etmediklerini kaydetti.
Ömür Sermayesi
Beş şey gelmeden önce beş şeyin değerini iyi bil; ölümden önce hayatın, meşguliyetten önce boş zamanın, yokluktan önce varlığın, ihtiyarlıktan önce gençliğin ve hastalıktan önce sağlığın
Yüce Rabbimiz bir âyet-i kerimede şöyle buyuruyor:
“Allah, hanginizin daha güzel işler yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, güçlüdür, bağışlayandır.”[1]
Peygamberimiz (s.a.a), bir gün ashabıyla sohbet ederken yere dörtgen bir şekil çizdi. Sonra o şeklin ortasından dışarı uzanan bir çizgi ve o çizgiye bitişen başka çizgiler çizdi. Ardından, kendisini meraklı bakışlarla seyretmekte olan ashaba dönerek bunların ne anlama geldiğini şöyle açıkladı: “Bu dörtgenin ortasındaki çizgi insandır. Dörtgen de insanın ecelidir ve onu kuşatmıştır. Diğer çizgiler ise insanın arzu ve tutkularıdır. İnsan, bu arzu ve tutkuların peşinde koşup dururken, ecel ansızın onun önünü keser ve onu alıp götürür.
Bize emanet edilen hayat yolculuğunda zaman hızla akıp gidiyor. Her geçen gün ömür sermayemiz tükeniyor. Zamanını, mekânını ve nasıl olacağını bilemediğimiz o malum sonla bir gün hepimiz yüzleşeceğiz. İşte ömür sermayemizden bir yılımızı daha geride bıraktık. Yeni bir yılın eşiğindeyiz. Yeni bir yıla girerken, hep birlikte kendimize şu soruları soralım ve cevabı kendi iç dünyamızda arayalım:
Ömür sermayemizi nasıl tüketiyoruz?
Hayatımızı Rabbimizin razı olacağı şekilde değerlendirebiliyor muyuz?
Hevâ ve heveslerimizi dizginleyebiliyor muyuz?
Zihnimiz kötü düşünceye, dilimiz kem söze, elimiz zararlı işe kapalı mı?
Yoksa dilimizle kardeşimizi incitiyor, elimizle yaralıyor, hâsılı gönüller yıkıyor muyuz?
Kalbimizi, Resul-i Ekrem’in insanlığa takdim ettiği merhamet, şefkat, nezaket, adalet, hak ve hakikatin merkezi yapabiliyor muyuz?
Yoksa üzerimizde taşıdığımız kul hakkının ağırlığı, omuzlarımızı çökertip yüreklerimizi tüketiyor mu?
Yetimlere, öksüzlere, gariplere, kimsesizlere kol kanat gerebiliyor muyuz?
Yoksa onları, umursamaz bir edayla yalnızlığa, gizli köşelerde gözyaşı akıtmaya mı terk ediyoruz?
Komşumuzun, yakınlarımızın, kardeşlerimizin derdiyle hemhal olabiliyor muyuz?
Yoksa külfet olurlar endişesiyle kendileriyle aramıza görünmez duvarlar mı örüyoruz?
İslam dünyasını kasıp kavuran, kardeşi kardeşe kırdıran fitne ateşi, bizim kalplerimizi sızlatıyor mu?
Yoksa modern dünyanın ürettiği kendinden başkasını düşünmeme hastalığı gözümüzü kör, kulağımızı sağır edip vicdanımızı esir mi aldı?
Acısıyla tatlısıyla geride bırakılan yılların bu sorularla muhasebesinin yapılması gereken saatler ne acıdır ki bir takım yanlışlarla heba edilmektedir. Tüketim çılgınlığı, haz ve eğlence kültürü teşvik edilerek başta gençlerimiz olmak üzere Müslümanları var eden yüce değerler yozlaştırılmaya çalışılmaktadır.
Dünyanın farklı coğrafyalarında kimileri hayatta kalabilme mücadelesi verirken dünyayı bir eğlence gezegeninden ibaret görmek ne hazin bir manzaradır!
Geliniz! Bugünümüz, ömrümüze işaret koyacağımız gün olsun. Sermayemiz güzel ahlakımız ve salih amellerimiz olsun. Ecelimiz gelmeden evvel, dünümüzü ve bugünümüzü bir kez daha gözden geçirelim. Yarınlarımıza dair hayallerimiz, hesabını veremeyeceğimiz hayaller olmasın. Sayılı nefeslerimizi, kayıplara, ahlara vahlara, hüsrana değil, ebedi bir hayatın kazanılmasına vesile kılalım.
Peygamberimiz efendimizin (s.a.a) şu hikmetli tavsiyesiyle sözü bitirmek ne de hoştur:
“Beş şey gelmeden önce beş şeyin değerini iyi bil; ölümden önce hayatın, meşguliyetten önce boş zamanın, yokluktan önce varlığın, ihtiyarlıktan önce gençliğin ve hastalıktan önce sağlığın.”
Nefis Tezkiyesinin En İyi Yolu
İyilerin sevgisi gönül ve dini herkesten pervasızca aldı.
Bu bağlamda üzerinde durulması gereken ilk nokta şudur: Allah'ın has kulları olan evliyaullah ve iyileri sevmek gaye midir, vesile midir?
Evet, bu sevgi bir amaç mıdır, yoksa nefsin arıtılıp temizlenmesi, insanın terbiye olup yetişmesi ve insani seciye ve hasletlerle donanması için bir vesile ve araç mıdır?
Hayvani aşk ve tutkularda, aşığın bütün dikkati ve amacı sevgilisinin yüzü, vücudu, gözü, kaşı, teninin rengi vs. güzellik ve çekicilikleridir ki tamamı içgüdüsel olup fizikidir; ama sevgiliye kavuşup da doygunluğa erişince bu şiddetli eğilim ve tutku eski hararetini kaybeder, giderek soğumaya yüz tutar.
İnsani sevgi ve aşklar ise daha önce de belirttiğimiz gibi hayat verir insana, zindelik verir, canlılık getirir, itaat ve teslimiyet getirir. Aşk, aşığı sevdiğine benzetir, öylesine bir cazibe ve çekime kapılır ki her şeyiyle ona benzemeye ve onun tam bir kopyası olmaya gayret eder.
Hâce Nasirüddin Tusi hazretleri, İbn-i Sina'nın "İşarat" adlı eserine yazdığı şerhte şöyle der: "Nefsani aşk; sevenle sevilenin öz yapı itibariyle benzeşip özdeşleştiği aşktır. Seven, sevgilisinin yol ve yordamına da ilgi duyar, onun yaptığı her şeyi sever. Bireyi heyecan ve şevke getirip dünyevi ilgi ve eğilimlerden onu kurtaran bu duygu, aşktır."1
Sevgi, benzeşme ve özdeşleşmeye iter insanı, böylece seven sevdiğine benzemeye başlar. Sevgi tıpkı sevenden sevilene uzanan bir kablo gibidir; sevilenin bütün özellik ve hasletleri bu kablo aracılığıyla sevenin varlığına iletilmiş olur. Sevilenin kim olduğu ve kime gönül verileceği konusu işte bu noktada ehemmiyet kazanmaktadır; bu nedenledir ki İslam dini kiminle arkadaş ve dost olunacağı konusuna pek fazla önem verir, bu mesele hakkında onca ayet ve rivayet bulunmasının nedeni de budur. Çünkü sevgi benzeşmedir, güzellik ve gafleti birlikte getirir, sevginin yansıdığı yerde kusurlar hüner gibi görünür, dikenler çiçek kesiliverir insanın nazarında!2
Sevilenin kimliğinin, İslam'da önemli olduğunu demiştik. Kur'an-ı Kerim'de nice ayetler ve Resulullah'tan (s.a.a) ulaşan nice rivayetler vardır ki kötü ve ahlaksız insanlarla dost olunmaması, onlardan uzak durulması emredilmekte, buna karşılık mümin ve iyi insanlara sevgi duyulması, onlarla dost olunması tavsiye edilmektedir.
İbn-i Abbas şöyle rivayet eder: Resulullah'ın (s.a.a) huzurundaydık, en iyi dost ve arkadaşın kim olduğu sorulduğunda şöyle buyurdu: "Kendisiyle görüştüğünüzde Allah'ı hatırladığınız, sözlerini dinleyince ilminizi artırdığınız, davranışları karşı sında ahiret ve kıyameti andığınız kimse!"3
Evet, insanoğlu iyileri ve dürüst insanları sevmeye pek muhtaçtır bugün. Zira bu sevgi onu da onlara benzetecek, onlar gibi tertemiz, pırıl pırıl bir kişilik kazanmasına yol açacaktır.
İnsanın ahlakını düzeltip nefsini terbiye etmesi için çeşitli yollar önerilmiştir. Bunlardan biri de Sokrates'in önerdiği yol ve yöntemdir. Ona göre insan akıl ve zeka yoluyla, yani düşünerek kendisini yetiştirmeli, ıslah etmelidir. İnsan her şeyden önce iyilik ve doğruluğun faydalarına ve kötülüğün zararlarına inanmalı, zeka ve düşünce yoluyla bu hakikati iyice kavradıktan sonra yine akıl ve zeka yardımıyla kötü sıfat ve özellikleri teker teker bulup kendisini onlardan temizlemelidir. Tıpkı burnundaki kılları birer birer çeken, tarlasındaki zararlı otları tek tek bulup yolan, varlık harmanındaki taşı-toprağı teker teker ayıklayan kimse gibi tam bir dikkat ve özenle, sabır ve itinayla kötü sıfatları yavaş yavaş, birer birer kendisinden uzaklaştırmalı, varlığının altın yapısını bu halis olmayan şeylerden temizlemelidir. Akıl için, neredeyse imkânsız denecek kadar zordur bu...
Filozoflar ahlakın ancak böyle temizlenip düzelebileceğini, akıl ve mantık gücüyle bunun mümkün olabileceğini söyler ve mesela şöyle derler: İffet, dürüstlük ve kanaatkar olmak insana onur ve kişilik kazandırır, halkın nazarında değer ve itibar görmesini sağlar, hırs ve tamahkarlık ise alçaklık ve zillet getirir.
Veya şöyle der filozoflar: "Bilim, insana güç ve kudret verir, bilim şöyledir, bilim böyledir, Süleyman mülkünün anahtarıdır ilim, insana doğru yolu ilim gösterir ancak." Yine filozoflar "Kıskançlık ve başkalarının kötülüğünü istemek ruhsal bir hastalıktır, sosyal açıdan olumsuz sonuçlar doğurur." derler.
Bu yolun doğru ve bu aracın da iyi bir araç olduğu şüphesiz; ama önemli olan bu aracın başka bir araçla kıyası durumundaki konumudur. Tıpkı otomobilin iyi bir araç olması gibi. Ama otomobille uçağı karşılaştırırsak konum değerlendirmesi daha sağlıklı olur. Akli ve mantıki yolun doğruluğundan ve ahlaki konularda meselelere ışık tutması ve doğru sonuçlara varması gerçeğinden şüphemiz yok, bunu elbette ki kabul etmektedir herkes, ancak, burada şu kadarını söylemek durumundayız: Felsefe okullarında ahlak ve eğitim meselesi konusundaki tartışmalar henüz belli bir sonuca ulaşamamış olup felsefe okullarında bu tür bahisler "Kıyısına ulaşılamamış deryalar" gibidir. Felsefede bu meseleler tartışma safhasından öteye geçebilmiş değildir henüz, irfan taraftarları ise "Felsefecilerin ayağı tahtadandır, tahta ise pek zayıftır, güvenilmez."Ne var ki biz burada bu konuları tartışmayacağız, konumuz bu araçların işlerlik gücü ve ne kadar işe yarar olduklarıdır sadece.
İrfan ehli olanlar, akıl ve mantık yolu yerine; sevgi ve saygıyı önerirler, "Mükemmel bir insan bul, onu sev, emrine itaat et; bu yol akıl ve mantık yolundan hem daha az tehlikelidir hem de daha hızlıdır." Kaba bir kıyasla bu ikisi eskiden elle kullanılan araçlarla şimdiki modern makinelere benzemektedirler. Kalbin ahlaki çirkinliklerden temizlenmesi konusunda sevgi ve saygının etkinlik derecesi, tıpkı kimyasal maddelerin metaller üzerindeki etkisi gibidir. Mesela bir klişeci, klişedeki harflerin kenarlarını nitrik asitle temizler, tırnağının ucu veya çakı vb. şeylerle değil.
Ahlaki bozulmalar karşısında aklın etkinliği, tıpkı yere dökülen demir tozlarını teker teker eliyle toplamak isteyen insanın etkinliği kadardır, fevkalade zor ve zahmetli bir iştir bu. Ama bir mıknatıs olursa yerdeki bütün demir tozlarını bir anda toplayabilmek kolaylıkla mümkündür! Sevgi ve saygı gücü ahlaki bozulmaları temizleyip giderme hususunda tıpkı mıknatıs gibidir, bütün ahlaki bozukluk ve çirkinlikleri bir çırpıda siler süpürür. İrfan ehline göre iyilerle salihlere duyulan sevgi ve bağlılık otomatik bir sistem gibi bütün kötülük ve çirkin hasletleri siler süpürür.
Bu anlamda ilahi cezbeye kapılıp iyilik potasında erime hadisesi, bireyin ruhunu ve ahlakını temizleyip arıtan ve insancıl yeteneklerinin işlerlik kazanmasını sağlayan en mükemmel durumdur. Evet, bu yolu kat etmiş olanlar, ahlaki ıslahın sevgiyle, saygıyla ve gönülden bağlılık duymayla mümkün olabileceği inancındadırlar. İyilerle oturup kalkmanın insan ruhunda yarattığı olumlu etkilerinin, yüzlerce cilt kitap okumaktan daha fazla ve yapıcı olduğu bilfiil tecrübe edilip, görülmüştür. Mevlana sevginin verdiği mesajı Mesnevide "ney"in hüzünlü inleyişine benzetir:
Ney gibi panzehiri kim gördü?
Ney gibi cana yakın dost kim gördü?
Aşkın ateşiyle sinesi yananlar
Her nevi hırs ve kusurdan kurtuluverdiler.
Ne mutlu sana ey sevgili aşkımız
Ey bütün hastalıklarımızın tabibi!
Kimi zaman iyi ve nurlu insanların sevenleri, onların müritleri, onların konuşma üslubuyla yürüyüşünü, hatta giyim tarzlarını bile taklit eder, her sahada onlara benzemeye çalışırlar. Bireyin ihtiyari ve iradi olarak yaptığı bir taklit değildir bu, tamamen tabii ve kendiliğinden gerçekleşen bir durumdur. Sevgi; sevenin bütün benliğini etkileyen, onu her şeyiyle sevdiğine benzetip onunla bütünleştiren bir güçtür. Bu nedenledir ki herkes kendisini ıslah edip yetiştirmek için bir hakikat ehline bağlanıp onu sevmeli, onun müridi olmalı, böylece ahlakını ve nefsini arıtmaya başlamalıdır.
Daha önce bir hayırlı iş veya ibadet etmek için niyetlendiği halde, sürekli gevşeklik ve iradesizlik gösterip kararını bir türlü uygulayamayan nice kimseler bu sevgi ve aşk potasına düştüklerinde iradeli olmakta, gevşeklik ve tembellikten eser kalmamaktadır. Allame Tabatabai'nin de deyişiyle:
İyilerin sevgisi gönül ve dini herkesten pervasızca aldı
Güzel yüzün aldığını satrancın yüzü alamadı
Mecnun kendi başına Mecnun olmadı ya!
Bu alemden yıldızlara götüren Leyla cezbesiydi
Güneş pınarına kendiliğimden ulaşmış değilim ben
Bir zerreydim nihayet; senin sevgin yüceltti beni.
Bu alemde aklımızı başımızdan alan
Senin cilven oldu, sana vurulduk öylece.
Mükemmel bir insanla karşılaşınca ruhunda ve düşüncelerinde köklü değişimler yaşayan nice büyük insanlar vardır. Ünlü Mevlana da bu büyük insanlardan biridir işte. Bilindiği gibi Mevlana önceleri sevgi ve aşkla dolu birisi değildi. Bilge ve alim bir zattı, ama yaşadığı şehrin medresesinde kendi dünyasına çekilmişti, ders vermekten başka bir şey yaptığı yoktu, soğuktu, ruhsuzdu, heyecansızdı. Şems-i Tebrizi ile tanışınca onun sevgisi bütün varlığını sarıp kuşatınca dünyası değişti, iç dünyasında büyük inkılaplar oldu. Şems hazretlerinin sevgisi barut dolu fıçıya düşen bir kıvılcım gibiydi, Mevlana tutuşmuştu artık, yıldızlar misali ışık saçmadaydı. Muhtemelen Eş'ari olduğu halde onun Mesnevi'si dünyanın en seçkin eserleri arasındadır bugün. Mevlana'nın bütün şiirleri heyecan, hareket ve aksiyondur. Şems'i çok sevdiği ve onu kutup kabul ederek kendisine bağlandığı için kitabına "Divan-ı Şems" adı vermiştir.
Mevlana, Şems'i hatırlar hatırlamaz ruhunda hemen fırtınalar koptuğu görülür:
Bana değen o nefes canımı tutuşturdu
Yusuf'un gömleğinin kokusunu alıyorum.
Yıllarca ettiğimiz sohbetin hürmetine
O mesutları an, hatırla ki,
Yerler gökler sevinsin
Aklın ve basiretin yüzlerce kat güçlensin
Derim ki: "Ey dosttan uzak düşen
Ey tabibinden ayrı düşen hasta
Ne diyebilirim ki? Bir tek damarım bile ayık değil
O yarsiz yari nasıl anlatayım sana?"
Bu hicranı, bu hasret derdini
Başka zaman anlatırım sana
Fitne ve anarşi çıkar yoksa, kan dökülür;
Şems-i Tebrizi'yi daha fazla anlatırsam eğer...
Mesnevi'deki bu gerçeğe Hafız da değinmekte ve şöyle demektedir:
Bülbül gülden öğrendi tatlı konuşmasını
Yoksa gagasında ne gezerdi bunca söz, bunca gazel?
Burada çok ilginç bir nokta vardır: Hareket yoksa bereket de yoktur. Sevenin gayret ve fedakarlığı olmadıkça sevilenin cazibesi hiçbir işe yaramayacağı gibi; sevilenin cazibesi olmadıkça sevenin bütün telaşı da boşuna gidecektir. Sevgiyle kapasite orantılıdır, kapasite arttıkça sevgi artar, sevilenin cazibesi arttıkça sevenin de sevgisi artar.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
1 - Şerh-i İşarat c:3 s:383, yeni baskı.
2 - Aşkın kusurlarından biri de, sevgilinin kusur ve ayıplarını görememek, onun aşkından başka şey tanıyamamaktır. Sevgi, gözü bağlar, gönle perde çeker. İmam Ali'nin Nehc'ul Belağa'da geçen 107. hutbesinde de belirtildiği gibi "Kişinin bir şeyi çok sevmesi gözlerin
ABD'li Komutan İran Karşısında ABD'nin Yenilgisini İtiraf Etti
Amerikalı komutan Kenneth McKenzie, İran karşısında binlerce ABD askerinin gönderilmesi bile İran'ı caydırmaya yetmedi' itirafında bulundu.
ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Kenneth McKenzie , ABD'nin bölgeye çok fazla miktarda asker ve askeri teçhizat göndermesine rağmen İran karşısında caydırıcılık konusunda başarısız kaldığını itiraf etti.
ABD'li komutan, Suriye'nin doğusunda 500 kadar Amerikan askerinin bırakılması konusuna da değinerek, sözkonusu askerlerin "tekfirci IŞİD'e karşı operasyonlar için bulunduğu" gibi komik bir iddiada bulundu.
Bu arada Amerikan başkanı Trump, ekim ayında yaptığı açıklamada, Suriye'de bulunan Amerikan askerlerinin ülkeye döndürüleceğini bildirmiş ama bir süre sonra, bazı askerlerin Suriye'nin petrol sahalarını korumak için Suriye'de kalacağını bildirdi.
Suriyeli yetkililer ise Amerikan güçlerini işgalcilik ve Suriye'nin petrolünü çalmakla suçluyorlar.
Rusya da, Amerika'yı Suriye'nin petrol kaynaklarını yağmalamakla suçladı.
ABD'li Casusların İran Olaylarındaki Rolü
Rus siyasi analistler ve uzmanlar, İran'daki son olaylarda Amerika yönetimi ve casusluk teşkilatlarının rolünün açıkça ortada olduğunu bildirdi.
Rusya medyasına demeç veren Rus siyasi analistler Vladimir Sajin, Valery Makarnov ve Gerigori Lukiyanov, İran'da çıkan son olaylar ve karışıklıkları ele aldı.
Yıllardır İran alanında araştırmalar yapan Vladimir Sajin, İran'daki karışıklıklarda Amerika Merkezi İstihbarat Teşkilatı CİA'nın ayak izlerinin açıkça ortada olduğunu vurgularken, Rus uzman Valery Makarnov ise İran'ın izlediği siyasetlerinin Amerika ve İsrail'in siyasetlerinin tam karşı noktasında olduğunu, bu yüzden onların bazı bölge ülkelerinin işbirliğiyle İran'daki olayları organize ettiğini bildirdi.
Öte yandan Rus uzman Gerigori Lukiyanov ise yaptığı açıklamada, Amerika, İran'daki sabotaj girişimleri ve karışıklığın geniş boyut kazanması yönünde yoğun çaba gösterdiğini kaydederek, Washington yetkililerinin büyük bir utanmazlık örneği sergileyerek, İran'daki olaylarda rolleri olduğunu açıkça itiraf ettiğini vurguladı.
İran'da geçe 15 Kasım tarihinde benzin fiyatlarındaki düzenlemenin ardından halkın barışçıl gösterileri bazı şer odaklarınca yolundan saptırılmıştı.
Bu arada İslami İran halkı, son günlerde yurt genelinde düzenlediği geniş çaplı gösterilerde anarşistlerin çıkardığı huzursuzluğu kınarken, İslami düzene biat yineledi.