
کارگر
İran: Uranyum Seviyesini Artıracağız
İran devlet televizyonu, Tahran hükümetinin Birleşik Krallık, Fransa, Almanya, Çin ve Rusya Büyükelçiliklerini nükleer faaliyetlere tekrar başlayacağı konusunda bilgilendirdiğini duyurdu. Tahran, anlaşmanın iptali için henüz erken olduğunu açıkladı.
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, 60 gün sonra İran'ın nükleer anlaşmayla uygunluk konusunda küçülmeye gidileceğini, uranyum zenginleşme seviyesini artıracaklarını söyledi. Ayrıca Ruhani, nükleer anlaşma tekrar BM Güvenlik Konseyi'ne gönderilirse sert yanıt vereceklerini, Tahran'ın nükleer uzlaşma konusunda hazır olduğu yönünde uyarıda bulundu.
Washington yönetimi, İran ile BM Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesi ve Almanya arasında 2015'te imzalanan nükleer anlaşmadan Mayıs 2018'de tek taraflı çekilmişti.
ABD'nin anlaşmadan çekilerek yaptırımları getirmesinin ardından Tahran yönetimini nükleer anlaşmada tutmak isteyen AB, İran'la ticareti kolaylaştırmak ve Avrupalı şirketleri ABD'nin yaptırımlarından korumak için INSTEX adlı ödeme mekanizmasını devreye sokmuş ancak mekanizmanın sadece ilaç ve gıda ticaretini kapsayacağı açıklanmıştı.
İran nükleer anlaşması, ABD Başkanı Donald Trump'ın Mayıs 2018'de anlaşmadan çekildiğini ve İran'ın nükleer programı nedeniyle yaptırımların yeniden devreye girdiğini açıklamasıyla tehlikeye girmişti. Ancak Rusya, Çin, Fransa, Almanya ve İngiltere de dahil olmak üzere anlaşmaya katılan diğer ülkeler, ABD'nin Tahran'a tek taraflı olarak getirdiği kısıtlamaları eleştirerek, İran Nükleer Anlaşmasına bağlı olduklarını açıklamıştı.
Reuters yazdıAvrupa Bercam’ı korumak için Çin ve Hindistan’dan medet umuyor
Bercam nükleer anlaşmasında gelinen noktayı değerlendiren Reuters, Tahran yönetimi Bercam’daki bazı yükümlülüklerini askıya almasına rağmen Avrupa bu anlaşmayı savunmayı sürdüreceğini belirtti.
Reuters, ancak Avrupa ülkeleri Bercam nükleer anlaşması Hindistan ve Çin İran’dan ham petrol satın almadıkları takdirde çökeceğini düşündüklerini ve bu yüzden bir yolunu bulup Çin ve Hindistan’ın İran’dan ABD’ye rağmen ham petrol alımını sürdürmesini sağlamaya çalıştıklarını kaydetti.
İmam Hamanei’den Ramazan Ayı Ahlak Dersleri (1)
Bismillahirrahmanirrahim
Ramazan ayında eğitim için bütün şartlar hazırdır; en önemlisi ise tuttuğunuz oruçtur.
İnsanın kendisini yetiştirme mevsimi:
Bizler hammadde gibiyiz; bu hammaddeyi işleyip güzelleştirerek verimli hale getirirsek hayatımızda yapmamız gereken işi yapmış olacağız. Yaşamın hedefi de budur. Vay olsun, ilim ve amel yönünden kendisinde bir değişiklik yapmayanın haline. Hiç bir değişiklik yapmadan bu dünyaya geldiği haliyle bu dünyadan göçüp giden insanın vay haline, üstüne üstlük hayatı buyunca yaptığı fesadlar, günahlar da onu yıpratmış olacak.
Mümin, bu hammaddeyi işlemek için çaba harcamalıdır, hem de devamlı. Zannedilmesin ki, devamlı uğraşmak mümkün değildir veya fazladır. Bilakis hem mümkündür, hem de aşırı ve fazla değildir. İnsan yasak ve haram olan işlerden kaçınır, ilahi yolda ciddiyetle hareket ederse hedefe ulaşmanın imkan dahilinde olduğunu görecektir. İnsanın kendisini eğitmesi, yetiştirmesi, hammadeyi işlemesi budur işte. Namazlarda hep “iyyake ne’budu ve iyyake neste'in” söylenmesi, devamlı ruku yapılması, devamlı secdeye kapanıp tesbih edilmesi ve devamlı hamd edilmesinin hikmeti, insanın daimi olarak kendisini yetiştirmesi için çaba harcamasının gerekliliğini gösteriyor.
İnsanın meşguliyetleri; şahsi işler, rızkı kazanmak için çalışmak, sorunlarla boğuşmak gibi işler insanın gerektiği gibi kendisi ile ilgilenmesine engel oluyor. Bundan dolayı Allahu Teala Ramazan ayını kendimizi yetiştirmemiz için karar vermiştir. Bu ayın kadrini bilin, kendinizi eğitmek için devamlı uğraşamıyorsanız en azından Ramazan ayını ganimet bilin.
Ramazan ayında eğitim için bütün şartlar hazırdır; en önemlisi ise tuttuğunuz oruçtur. Bu en büyük ilahi tevfiktir. Tevfik ne demektir? Tevfik, yani Allah’ın insan için en münasib olanı sunmasıdır; Allah orucu farz kılarak bu ayda kendimize eğilmemiz için müsait ortamı oluşturmuştur. Oruc büyük bir nimettir. Mide boştur, oruçlu olduğumuz sürece nefisle mücadele ediyoruz; istediğiniz şeyi yiyip içemiyorsunuz, birçok nefsani istekleri yasaklıyorsunuz. Bu nefisle mücadeledir. Nefis ve heva hevesle mücadele insanın kendisini eğitmesidir.
Ramazan ayı insanın kendisini eğitmesi için çok müsait bir zamandır; Allah-u teala bu fırsatı bizlere sunmuş ki kendimizi eğitelim. Bu ayın saatleri en bereketli vakitlerdir. Bu ayda bir rekat namaz, bir zikir, sadaka vermek, silayı rahimde bulunmak bu ay dışında yapılan bu amellerin kat kat fazlası mükafat olarak insana veriliyor; insana daha fazla maneviyat kazandırıyor.
Kendi doktorumuz olalım:
Ramazan ayı insanın kendisini eğitmesi için çok müsait bir ortamdır; bir doktorun, şeker, tansiyon, kolestrol, kemik hastalıkları gibi çeşitli hastalıklara müptela olmuş hastasını tedavi etmesi gibi. Doktor hastalıkları tanıyor ve tedavisini de biliyor. Hastasını tedavi etmek için önce hastalıkları bir kağıda yazıyor, bu hastalıklardan hangisine mübtela olduğunu tesbit ediyor, eğer doktor bazı hastalıkları teşhis edemezse tedavi için vereceği ilaç diğer hastalıklarını azdırabilir ve başka hastalıklara da düçar edebilir. Hastalıkları büyük bir titizlikle yazar, daha sonra hangisinin önemli olduğunu ve öncelik verilmesi gerektiğini tesbit eder ve daha sonra detavisi için ilaç yazar. Hastalıklar için yazacağı ilaca başka hastalıklara zarar vermemesi için dikkat eder.
Siz de kendi doktorunuz olun. Hiç kimse insanının kendisi gibi hastalıklarını teşhis edemez. Bazı hastalıklar vardır ki başkası söylese insanın zoruna gider. Biri bana “sen hesudsun/ kıskançsın” kızarım, başkasının “hesud” demesine insan tahammül edemez. Neden hakaret ediyorsun, diye cevap veririz. Başkasından birşey kabul etmeye hazır değiliz, ama kendi kendimize baktığımız zaman bu hastalığın kendimizde olduğunu görürüz. İnsan hastalığını başkasından saklayabilir ama kendisinden gizleyemez ve kendisini aldatamaz. Öyleyse hastalıklamızı en iyi tesbit edecek kendimiziz. Elinize kağıt kalem alın hastalıkları teker teker yazın; hasud, cimri, başkalarının kötülüğünü isteme, vazifesine itinasızlık, görevini ihmal, kendisinini beğenmek, gurur, tekebbür, mümin ve salihlere suizan vb tesbit ettiğimiz bu hastalıklarımızı Ramazan ayında elimizden geldiği miktarda teker teker tedavi etmeye çalışalım. Eğer bu hastalıkları tedavi edemezsek bu hastalıklar bizi helak edecektir. Cismi hastalıklar menevi ve ruhi hastalıkların yanında naçizdir. Bizi helak edecek bir hastalığın varlığını bize haber verseler ne kadar teleşlanırız, geceleri uykumuz kaçar, en iyi doktorların bulmaya çalışırız, örneğin bedenimizde bir “ur” olsa, onun kanser olma ihtimali ile korkuya kapılırız. Bu dünya hayatı nedir ki, kaç yıl daha kalacağız; beş yıl, on yıl sonunda yine gidiciyiz, bu dünyada ebedi kalıcı değiliz ki. Bedenimizin helak olması, yok olması hakkında bu kadar korkuyoruz.
Manevi hastalıklara düçar olup helak olmayı düşündük mü hiç? Ebedi ilahi azaba düçar olmak, ebedi saadet hayatından mahrum olmak, Allah’ın bizler için hazırlamış olduğu maddi ve manevi lezzetlerden mahrum kalmak... Kıyamet gününü düşünün, bu dünyada işyerinde, bölgemizde beraber olup muaşeret ettiğimiz insanlara yüce makamlar verildiğini göreceğiz, onları cennete götürecekler, cehennem azabından uzaklaştıracaklar ama bizler kendimizi eğitmediğimizden, bir anlık gafletimizden dolayı bütün o nimetlerden mahrum kalacağız. “Sen onları, gaflette oldukları ve iman etmedikleri bir halde işin bitmiş olacağı hasret/ pişmanlık günü hakkında uyar” ayetinin belirttiği gibi o gün iş işten geçmiş olacak. İnsan pişman olacak ama fayda sağlamayacak bu pişmanlığı.
Kardeş ve bacılarım! Eğer kendimizi eğitmezsek bedbaht olacağız; yüzkaralığı, mahrumiyet, Allah’ın gözünden düşmek, manevi makamlardan uzak kalmak, ilahi ebedi nimetlerden mahrum ve eli boş kalmak. Öyleyse kendimize gelelim, Ramazan ayı iyi bir fırsattır, ahlak kitapları elimizde var, okuyalım, ama önemli olan insanın heva hevesini kontrol etmesi ve ona hakim olmasıdır.
Rusya: İran’la Nükleer Alandaki İşbirliğimiz Devam Edecek
Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov, ABD’nin hiçbir yeni yaptırım tehdidinin Moskova ve Tahran’ın nükleer alanı da kapsayan, karşılıklı yarara dayalı işbirliğini durdurmayacağını belirtti.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın İran’ın Buşehr Nükleer Santrali’nin mevcut reaktör ünitesinin dışında genişletilmesi ve doğal uranyum karşılığında zenginleştirilmiş uranyumun İran dışına çıkarılmasına yönelik faaliyetlerin yaptırıma maruz kalabileceği yönündeki açıklamasını, Ryabkov, Sputnik’e değerlendirdi.
Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı "Yeni yaptırımlar ile ilgili hiçbir tehdit, İran ile yasal ve karşılıklı yarara dayalı işbirliğimizi durdurmayacak. Biz uzun süredir ABD’nin Rusya’ya yaptırım uygulamaları koşullarında yaşıyoruz, bunun 2012’den bu yana böyle devam ettiğini hatırlatırım. Bu süre içinde ABD tarafından uygulanan bu yasadışı yönteme karşı ciddi bir adaptasyonun sağlandığı ortada" diye konuştu.
‘İranlı ortakların bu alanda daha da zengin deneyime sahip olduklarına’ dikkat çeken Ryabkov, ekledi:
“Dolayısıyla bu türdeki tehditleri sakin bir biçimde algılıyoruz, şantaja boyun eğmiyoruz ve Amerikalı meslektaşlar, kendi ulusal yasalarını ülke dışında da uygulama hakları olduğu düşüncesiyle hangi tedbirleri alırsa alsın, ülkelerimizin uluslararası hukuka ve ulusal mevzuatlarına tamamen uygun olarak, nükleer alan da dâhil olmak suretiyle İran İslam Cumhuriyeti ile işbirliğimizi sistematik olarak genişletip geliştireceğiz.”
ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan dün yapılan açıklamada, 2015 yılında yapılan İran'la nükleer anlaşma kapsamında, İran'la sivil nükleer çalışmalar yapmasına izin verilen dört ülkeye tanınan, daha önceki dönemlerde 180 gün olan yaptırım muafiyetinin 90 günlüğüne uzatıldığı belirtilmişti.
Ancak aynı açıklamada, 4 Mayıs'tan itibaren İran’ın Buşehr Nükleer Santrali’nin mevcut reaktör ünitesi dışında genişletilmesine yönelik yardım ve destek faaliyetlerinin yaptırıma maruz kalabileceği, ayrıca doğal uranyum karşılığında zenginleştirilmiş uranyumun İran dışına çıkarılmasına yönelik faaliyetlerin de bundan sonra ABD yaptırımlarının kapsamına girebileceği kaydedilmişti.
İnsan ve Tabiat İlişkisi
Tasavvuf düşüncesine göre yüzde yüz yabancı iki unsurun ilişkisidir bu. Hatta bundan da öte, mahkûmla zindanın ilişkisidir; bülbülün kafesle, Yusuf'un Kenan diyarındaki kuyuyla ilişkisi gibidir.
Kimilerine göre insanın dünyaya gelişi, bülbülün kafese konulmasına, bir hürün hapsolmasına, ya da Yusuf'un (a.s) kuyuya düşmesine eş bir olay olarak değerlendirilebilir.
Tabiatı insanoğlunun zindanı, düştüğü bir kuyu ya da içine kapatılmış olduğu bir kafes şeklinde yorumlamamız halinde, insan-tabiat ilişkisini de yekdiğerine zıt iki unsurun ilişkisi olarak kabul etmemiz gerekecektir elbet.
Bu durumda insanoğlunun tabiatta; üzerinde yaşamakta olduğu bu yeryüzünde ne yapması, hangi ve ne tür faaliyetler göstermesi gerekecektir peki?
Dünyayı bir kafes, insanı da bu kafese kapatılmış bir kuş olarak kabul edersek; kuşun kafes içinde yegâne düşüncesinin ve yapması beklenen yegâne eylemin bu kafesten kurtulmak olduğunu; bu durumda onun başka hiçbir şey düşünmeyip, hiçbir şey yapmayacağını da kabul etmemiz gerekecektir.
Bir mahkûmun, bir an önce zindandan kurtulmaktan başka bir düşüncesi olabilir mi? Hatta zindanın duvarını delmek ya da yıkmak pahasına da olsa hürriyetine kavuşmak için elinden geleni yapmasından başka ne beklenebilir?
Kapatılmış olduğu zindanla mahkûm arasındaki en bariz ilişki ve mahkûmun göstereceği en tabii tepkidir bu.
Kuyuya düşmüş bir Yusuf'un, oralardan geçecek bir kervanı beklemekten, kervandakilerin su almak için kuyuya sallayacakları bir kovaya tutunup kuyudan kurtulabilmekten başka bir umudu ve düşüncesi olmayacaktır elbet.
Peki, İslam nazarında insan-tabiat ilişkisi nasıldır?
Kur'an-ı Kerim bu ilişkiyi mahkûmun zindanla, kuşun kafesle, Yusuf'un kuyuyla ilişkisi şeklinde mi tanımlamaktadır acaba?
Bu soruya tatmin edici bir cevap aramak kaçınılmazdır; zira tasavvufta bu mevzu üzerinde ziyadesiyle durulmuştur.
Bakınız Senai ne diyor:
"Kırıver kafesi, tavuslar misali. Kanatlanı ver şu yücelere bir..."
Ya da diğer bir tasavvufçunun deyişiyle:
"Ey Mısır'ın Yusuf'u. çıkıver kuyudan artık..."
İslam'ın Görüşü
Tasavvufi düşüncede insan-tabiat ilişkisi böyle tanımlanmaktadır. Ancak, İslam nazarında insanın tabiatla olan ilişkisi çiftçinin tarlayla, tüccarın ticaretle, ibadet eden abidin mabetle olan ilişkisi şeklinde yorumlanır. Bir çiftçi için tarla amaç değil, araçtır. Yâni çiftçinin evi barkı şehirde ya da mesela köydedir; asıl yurdu orasıdır; fakat o, geçim için gerekli mutluluk, refah ve saadeti sağlayabilmek maksadıyla tarlaya gider ve orada çalışır. Gitmelidir tarlaya o.
Evet, tarlaya gitmeli ve orayı ekime müsait bir hale getirmelidir.
Bu amaçla çift sürüp kazdığı tarlaya tohum ekmeli, buğdaylar yeşerince mevcut zararlı otları söküp atmalı, olgunlaştığında mahsulü biçip harman etmelidir:
"Dünya, ahiret tarlasıdır." (1)
Evet, insan-tabiat ilişkisi böyle değerlendirilir İslam'da. Tarlasını yanlışlıkla evi zanneden bir çiftçi hata etmektedir elbet. çiftçi tarlasını bilmeli ve tarlayla evini karıştırmamalıdır; biri yerleşip yaşadığı yer; diğeriyse bu yaşamı ve sonrasını temin edebilmek için kullanacağı bir araç ve vesiledir.
Keza bir tüccar için piyasa iş yeri, çalışıp çabalama mekânıdır. Yâni sermaye ve emeğini birleştirecek ve daha fazla kazanacaktır bu mekânda. İslam nazarında dünya ve tabiat âlemi de böyle bir ticaret piyasasından ibarettir işte. Ali'nin (a.s) de, Hz. Resul-i Ekrem'in (s.a.a) de belirtmiş olduğu gibi:
"Dünya, Allah evliyalarının ticaret mekanıdır" (2)
Bir gün adamın biri Hz. Ali'nin (a.s) yanına gider ve oturup dünyayı kötülemeye başlar Ali'nin (a.s) dünyadan hoşlanmadığını, dünyayı yerdiğini duymuştu, ama dünyanın nesini kınadığından haberi yoktu bu adamcağızın. Onun anladığı kadarıyla Ali (a.s) dünyadan hoşlanmıyordu işte; bu yüzden de dünyayı, yâni tabiat âlemini ha bire yeriyor olmalıydı.
Hâlbuki bilmiyordu ki Ali'nin (a.s) kınadığı şey tabiat elemi ya da salt dünya küresi değildi asla! O, dünyayı değil, dünya perestliyi kınamakta, insanı değil, maddeye tapan şaşkını yermekteydi. Zira Hakka tapış ve hakikate ibadet edişin karşı eylemi olan ve gerçekte insani değerleri bütünüyle reddetmekten başka bir şey olmayan büyük bir hatadır bu.
Evet, adam oturup dünyayı kötülemeye, dünyadan yakınmaya başlayınca Hz. Ali (a.s) pek rahatsız oldu:
"Ey dünyayı kınayıp duran kişi, behey dünyaya aldanmış adam! Dünya seni aldatmış değil, sen dünyaya aldanmışsın! Dünya insanı aldatmaz ki; kişi kendi aldanır..." (3)
Evet, dünyanın aldatan değil, insanın aldanabilen olduğuna dikkat çekilmekte. Hz. Ali'nin (a.s) özellikle vurguladığı bu noktayı basit bir örnekle açıklayabilmek mümkün: İhtiyar bir kadın düşünün; takma dişler, takma kirpikler, peruk ve daha nice çeşitli makyajlarla süslenmiş ve kendisine genç bir kadın görüntüsü vermiştir. Delikanlının biri onun görünüşüne aldanıp onunla evlenmek isteyebilir.
Burada genç delikanlı aldanmış ve hata etmiştir; ancak ihtiyar kadın da "aldatıcı" olmuş ve bu aldanışa bizzat ve bilfiil sebep teşkil etmiştir. Kadın yaşlı mı yaşlıdır; kendisiyle evlenmek isteyen delikanlıya bunu açıkça söylemekte ve:
"Yaşım geçkin, ağzımda bir tek dış yok, başımda gördüğün nesne de saç değil peruktur!. Ben buyum işte; ne dersin, yine de evlenmek ister misin benimle?!" demektedir. Ancak kadıncağız her ne kadar yaşının geçkin, dişlerinin takma, saçlarının peruk olduğunu söyleyip durmaktaysa da delikanlı "bunlar işin cilvesi" diyerek onunla evlenirse bu durumda kadıncağız onu aldatmamış, bizzat kendisi kendisini kandırmak istemiştir.
Ali (a.s) şöyle demektedir:
"Dünyanın hiç bir şeyi örtülü değil ki! Dünya hangi gerçeğini gizlemiştir bugüne dek? Ne zaman aldattı, neyiyle aldattı seni dünya?! Babanı kendi ellerinle toprağa verdiğinde mi aldattı seni dünya? Dünya, "Ben buyum işte demekte açıkça." Bende sebat yoktur, kalıcı değilim. "Olduğum gibi gör ve bu gerçeğimle tanı beni. Neden olduğum gibi değil de, olmamı istediğin gibi görmektesin beni hala?" diye haykırmakta hep."
O halde dünya kimseyi aldatmış değildir; kişinin kendisi kendisini aldatmaya çalışmaktadır.
Ve şöyle ekler Ali (a.s):
"Gel muhasebe yapalım şimdi; bu durumda dünya mı sana, yoksa sen mi dünya ya kıymaktasın? Sen mi bu dünyaya ihanet etmektesin, yoksa bu dünya mı ihanet etmekte sana?!
Ne zaman kandırdı seni dünya? Ne zaman mahvetti seni? Heveslerinin, nefsani arzularının peşi sıra giden kendin değil misin? Dünya, Allah evliyalarının ticaret mekânı, Allah dostlarının ibadetgâhıdır. İbadetgâhı olmayan kişi nasıl ibadet eder, abid kişi nerede ibadete koyulabilir? Piyasa denilen şey olmazsa tüccar nasıl artırabilir sermayesini? Piyasa ve ticaret olmazsa kişi nasıl kazanç elde edebilir ki?!" (4)
Dünyanın insan için bir zindan, bir kuyu ya da bir kafes sayıldığı ve insanın yegâne görevinin bu kafesi kırmak, bu zindandan kurtulmak olduğu düşüncesi ruh ve nefsi tanıma meselesiyle ilgili olarak ayrı bir düşünceye dayanır ki İslam onu kabul etmemiştir.ehlader
Kaynaklar
1-Menavi'nin Künuz-ül Hakaik adlı eseri,
2-Nehc-ül Belağa, Hikmetli sözler: 131.
3- Nehc-ül Belağa, 492.
4- Nehc-ül Belağa, Hikmetli sözler: 131.
Hadislerde Ramazan Ayı'nın Fazileti
Bu ayda, cehennem kapıları kapanır, cennet kapıları ise açılır....
Ramazan ve oruç hakkında Resulullah (s.a.a) ve Ehlibeyt İmamları'ndan nakledilen hadisler birkaç örnek:
1- Bir kutsî hadiste yüce Allah "Oruç benim içindir ve karşılığını da ben veririm." veya, "karşılığı da benim kendimim." buyuruyor.
Orucun yüce Allah için oluşunun anlamı şudur: Oruç ibadeti, ibadetler içinde olumsuz (eksi yönü olan) tek ibadettir. Namaz ve hac gibi başka ibadetler ise, olumluluktan oluşurlar veya bir şekilde olumlu unsurlar taşırlar.
Varoluşsal bir eylem, pürüzsüz ve kesin olarak kulun kulluğunu ve yüce Allah'ın rablığını belirginleştirmez.Çünkü bu tür bir faaliyetin maddi yetersizlikten, sınırlılık musibetinden ve bencillik olgusundan soyutlanması imkânsız gibidir.
Bu davranışlarda yüce Allah'a pay verilmesi mümkündür. Oysa olumsuzluk içeren ve yerin cazibelerine saplanıp kalmaktan kurtulma, nefsin temel arzularına bir süre ara verme ve onlardan arınma olarak tanımlanan oruçta durum bundan tamamen farklıdır.
Çünkü Allah'tan başkasının olumsuz/eksi nitelikli bir eylemden pay alması söz konusu değildir. "Karşılığını da ben veririm." ifadesi, orucun karşılığını verme hususunda Allah ile kul arasında kimse aracılık yapamaz, anlamını ifade eder.
Bu, yüce Allah'ın, sadakaları hiç kimsenin aracılığı söz konusu olmadan almasına benzer. "Karşılığı da benim kendimim." cümlesinden, oruç tutanın ecrinin yüce Allah'a yakın olma olduğu anlaşılıyor.
2- Ramazan ayına üç gün vardı. Peygamberimiz (s.a.a) Bilal'e halkın toplanması için çağrıda bulunmasını emretti. Halk toplanınca, kürsüye çıktı ve yüce Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra şöyle buyurdu. "Ey insanlar! Yüce Allah bu seçkin aya ulaştırdı sizi ve şimdi bu ay gelip çatmak üzeredir. Bu ay, tüm ayların baş tacı olup hepsinden efdaldir. Bu ayda, bin aydan daha hayırlı ve üstün olan bir gece vardır. Bu ayda, cehennem kapıları kapanır, cennet kapıları ise açılır."
3- İmam Bâkır (a.s), Peygamber efendimizden (s.a.a) şöyle nakleder: "Ey insanlar topluluğu! Ramazan ayının hilâli doğunca, şeytanlar zincire vurulur; gök, cennet ve rahmet kapıları açılıp cehennem kapıları kapanır ve dualar kabul edilir. İftar zamanı geldiğinde oruçlular kavuşmuş ve kurtulmuşlardır. Yüce Allah onları ateşten kurtarmıştır çünkü.
Her gece bir melek şöyle seslenir: 'Af dileyen var mı? Allah'tan kendisini bağışlamasını ve tövbesini kabul etmesini isteyen var mı? Allah'ım! Kim yoksulları yedirip içirir ve bağışta bulunursa, onu mükâfatlandır ve kim cimrilik eder, pintilikte bulunursa, onu yok et.' Şevval ayı gelip çatınca da müminlere şöyle seslenir: Yarın ödülünüzü alın; çünkü yarın ödül günüdür." Bunları söyledikten sonra İmam Bâkır (a.s) şöyle buyurdu: "Canımı elinde tutana andolsun ki sözü edilen mükâfat, dirhem veya dinar türünden değildir."
4- İmam Sadık (a.s) Peygamber efendimizden (s.a.a) şöyle nakleder: "Oruçlu kimse Müslümanlıktan çıkmadıkça, yatağında olsa da ibadet hâlindedir."
5- İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Oruçlu kimsenin uykusu ibadet ve nefesi tesbih ediştir. Allah Musa'ya (a.s) şöyle buyurmuştur: Ey Musa! Oruçlu kimsenin ağzının kokusu, benim indimde misk kokusundan daha hoştur." "Oruçlu kişinin iki mutluluğu ve öğüncü vardır: Biri iftar zamanı, diğeri de Rabbiyle görüşme anıdır.
"6- İmam Sadık (a.s) ramazan ayı gelince, evlâtlarına şöyle tavsiye ederdi: "(Fazla) ibadet etmeye gayret gösterin; çünkü bu ayda halkın rızkı bölüştürülür ve eceller yazılır. Bu ayda, Allah'ın davetine icabet edip gidecek olanlar belli olur. Ramazan ayında bir gece vardır ki o gecede yapılan amel bin gecenin ibadetinden daha üstündür."
7- Hz. Ali halka şöyle buyuruyordu: Ramazan ayında fazla dua edin; istiğfar edin. Çünkü dua vasıtasıyla sizden bela giderilir ve istiğfarla günahlarınız affedilir."
8- Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Oruç cehennem ateşinden korunmak için bir kalkandır."
9- Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah buyuruyor ki: 'Sabır hariç insanların bütün iyi amellerine on kattan yedi yüz kata kadar sevap verilir. Sabrın mükâfatını ise, ben vereceğim.' O hâlde, sabrın sevabını sadece yüce Allah bilir, sabır ise oruçtur."
10- İmam Sadık'tan (a.s) şöyle nakledilir: "İmam Zeynelabidin (a.s) oruç tutar ve o gün bir koyun kestirerek büyük kazanların yanında durur ve pişirilen yiyeceğin kokusu kendine ulaştığında, tencerelerin getirilmesini emreder ve tencerelere doldurulan yemekleri çeşitli evlere gönderdikten sonra kendileri ekmek ve hurmayla iftar ederlerdi."
11- İmam Bâkır (a.s) Sedîr'e; "Ey Sedîr! Bu gecelerin nasıl geceler olduğunu biliyor musun?" Sedîr, "Atam sana feda olsun, dedi, ramazan ayı geceleridir." İmam, "Her gece İsmail oğullarından (asil Arap) on köleyi azat edebilir misin?" diye sorunca Sedîr, "Atam sana feda olsun, böyle büyük bir işi yapmaya gücüm yetmez." cevabını verdi. İmam bir köleye ininceye kadar sayıyı azalttı; fakat Sedîr her defasında özür dileyerek yapamayacağını söyledi. İmam, "Her gece bir Müslümana iftar veremez misin?" diye sorduğunda Sedîr, "On kişi de olsa iftar verebilirim." dedi. Bunun üzerine İmam şöyle buyurdular: "Müslüman kardeşine iftar yemeği vermek, İsmail oğullarından köle azat etmeye denktir."
12- Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) bir hutbesinde şöyle buyurmuştur: "Her kim ramazan ayını susarak oruç tutar da, kulağını, gözünü, dilini, şehvetini ve vücudunun organlarını yalandan, haramdan ve gıybetten Allah'ın rızası için korursa, yüce Allah onu kendine yakın kılar, öyle ki o adam Hz İbrahim Halilullah'a (onun makamına) erişir ve onunla birlikte olur."
13- Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim sevabı için bir gün sünnet oruç tutarsa, günah ve hatalarının bağışlanması farz olur:"
14- Hz. Ali'den (a.s) şöyle nakledilir: Resulullah (s.a.a) şaban ayının sonunda ramazan ayı münasebetiyle ["Şabaniyye hutbesi" diye meşhur olan] bir hutbesinde bize şöyle buyurdu: "Ey İnsanlar! Allah'ın ayı, bereket, rahmet ve mağfiretle size varıp ulaşmıştır.
Öyle bir ay ki Allah indinde her aydan daha üstündür. Gündüzleri en iyi gündüz; geceleri en üstün gece ve saatleri en iyi saatlerdir. Öyle bir aydır ki, o ayda Allah'ın misafirliğine davet edilmiş ve Allah'ın ikramına layık kimselerden kılınmışsınızdır.Nefeslerinizde tesbih, uykunuzda ibadet sevabı vardır."
"Bu ayda niyetler ve temiz kalplerle sizleri oruç tutmaya ve Kur'ân okumaya muvaffak etmesi için Allah'ı çağırın (dua edin). Asıl kötü ve bedbaht kimse, bu büyük ayda Allah'ın mağfiretinden mahrum olan kimsedir." "Açlık ve susuzluğunuzla kıyamet günündeki açlık ve susuzluğu hatırlayın. Fakir ve miskinlere sadaka verin. Büyüklerinize saygı gösterin.
Akrabalarınıza sıla-i rahim yapın (akrabalık hakkını koruyun), dilinizi tutun, gözünüzü haramdan koruyun ve kulağınızı haram olan şeyleri duymaktan sakındırın.Halkın yetimlerine şefkat gösterin ki, sizin de yetimlerinize şefkat göstersinler. Günahlarınızdan tövbe edin ve namaz vakitleri dua için ellerinizi O'na doğru kaldırın; bu saatler yüce Allah'ın halka rahmet gözüyle baktığı, münacatlarına icabet ettiği ve nidalarına 'lebbeyk' dediği en iyi saatlerdir."
"Ey İnsanlar! Nefisleriniz amellerinizin rehinesidir. O halde istiğfar vasıtasıyla onları azat edin; sırtlarınız günahtan ağırlaşmıştır, uzun secdeler ederek yükünüzü hafifletin.Bilin ki, yüce Allah namaz kılanları ve secde edenleri azaplandırmamak ve kıyamette onları cehennem ateşiyle korkutmamak üzere kendi izzetine ant içmiştir." "Ey İnsanlar! Her kim bu ayda oruçlu bir mümine iftar verirse ona bir köle azat etmenin sevabı verilir ve geçmiş günahları affedilir."
Birinin, "Ya Resulullah (s.a.a)! Bizim hepimiz bir mümine iftar verecek güçte değiliz." demesi üzerine Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu: "Bir hurma tanesiyle veya bir içim suyla da olsa cehennem ateşinden kurtulmaya çalışın." "Ey İnsanlar! Her kim bu ayda ahlâkını iyileştirirse kıyamette sırat köprüsünden geçmesine müsaade edilir.Her kim bu ayda (emri altındaki) kölesinin işini hafifleştirirse yüce Allah kıyamette onun hesabını kolaylaştırır."
"Her kim bu ayda şerrini halktan uzaklaştırırsa, yüce Allah kıyamette gazabını ondan uzaklaştırır. Her kim bir yetime ikram ederse, Allah da kıyamette ona ikram eder. Her kim akrabasıyla ilgilenir, ona ihsanda bulunur, üzerine düşeni yaparsa, Allah da kıyamette onunla ilgilenir, ona ihsanda bulunur, üzerine düşeni yapar. Her kim de akrabasıyla ilişkisini keserse, yüce Allah kıyamette rahmetini ondan keser.
Her kim bu ayda sünnet namaz kılarsa, yüce Allah onun hakkında ateşten beraatı -uzak olmayı- yazar. Her kim bu ayda bir farizeyi yerine getirirse diğer aylarda yapılan yetmiş farizenin sevabı verilir ona. Her kim bu ayda bana fazla salavat getirirse, yüce Allah kıyamette onun salih amellerinin terazisini ağırlaştırır ve her kim bu ayda Kur'ân-ı Kerim'den bir ayet okursa diğer aylarda yapılan bir Kur'ân hatmi sevabı verilir ona." "Ey İnsanlar! Bu ayda cennetin kapıları açılmıştır.Allah'tan o kapıları sizin yüzünüze kapatmamasını isteyin; (bu ayda) cehennemin kapıları kapanmıştır; Allah'tan, o kapıları (sizin yüzünüze) açmamasını isteyin, bu ayda şeytanlar bağlanmıştır;
Allah'tan onları size musallat etmemesini isteyin."Hz. Ali (a.s) devamında şunları da ekliyor sözlerine: "Ben, 'Ya Resulullah! Bu ayda en iyi amel nedir?' diye sorunca, Resulullah (s.a.a), 'Ya Ebu'l-Hasan! Bu ayda en iyi amel takva ve Allah'ın haramlarından kaçınmaktır.' diye buyurdu ve ağlamaya başladı. "Ya Resulullah niçin ağlıyorsunuz?" diye sorduğumda ise şöyle buyurdu: "Ya Ali, bu ayda sana karşı yapmayı helal bildikleri şey için ağlıyorum.Rabbine namaz kılarken geçmiş ve geleceklerin en kötüsü; Semud kavminin devesini yaralayanın kardeşinin sana doğru gelip kılıçla seni vurarak sakalını kana boyadığını görür gibiyim."
"Ben: Ya Resulullah, bu dinimin salim kalmasından mıdır?" diye sorunca Resulullah (s.a.a); "Evet bu, dininin salim kalmasındandır." cevabını vererek şöyle buyurdu: "Ya Ali! Kim seni öldürürse beni öldürmüş olur, kim sana buğzederse, bana buğzetmiş olur, kim sana küfrederse bana küfretmiştir.Çünkü sen gerçekten de kendi nefsim gibi bendensin, ruhun benim ruhumdur, ahlâkın benim ahlakımdır.
Doğrusu yüce ve ulu Allah beni ve seni bir (anda) yarattı, beni ve seni seçti, beni nübüvvete, seni de imamete seçti. Kim senin imametini inkâr ederse, benim nübüvvetimi inkâr etmiş olur.
Ya Ali! Sen benim vâsim, çocuklarımın "Hasan ve Hüseyin'in" babası, kızım Fatımanın kocasısın, hayatımda ve ölümümden sonra ümmetime halifemsin. Buyruğun benim buyruğum, yasağın benim yasağımdır, beni nübüvvetle gönderene ve yaratılmışların en hayırlısı kılana andolsun ki hiç şüphesiz sen, Allah'ın yarattıkları üzerine hücceti, sırrının emini ve kulları üzerine halifesin."
Ramazan Ayı ve Oruç
Orucun sayısız maddî ve manevî faydaları vardır. Vücuda şifa verir, cana güç ve kudret kazandırır.
"Ey inananlar sizden öncekilere farz kılındığı gibi, oruç size de farz kılındı. Umulur ki sakınırsınız."Bakara, 183
Oruç İslam dininin yapıcı ve insanoğlunu kendi fıtratına doğru yönlendiren hükümlerinden biridir. Allah'ın bize emrettiği her şeyde bizim için mutluluk, hayır, yüceliş ve mükemmellik vardır. Aynı şekilde yasakladığı her şey de bizim için zararlı, maddî ve manevî çıkarlarımıza ters düşen şeylerdir. Yüce Allah her şeyi bilir. O bizim yapacağımız şeylere muhtaç değildir. O her türlü eksiklikten münezzehtir. Yüce Allah mutlak hayırdır. O kulları için ancak hayır ve mutluluk ister.
Başka hükümlerde olduğu gibi bu hükmün de tüm yararlarını bilmek ve felsefesini tam olarak kavramak normal insanlar için imkânsızdır. İnsanoğlunun sınırlı bilgisi ve Kur'ân-ı Kerim'in tabiriyle ona verilen az bilgi, gizli sırların tümünü keşfetmeye ve meçhulleri öğrenmeye güç yetiremez.
O hâlde, bir hükmün hikmetini ve felsefesini ayrıntılarıyla bilmemek, onu uygulamamaya veya o hususta gevşek davranmaya neden olmamalıdır.
Biz, oruçla ilgili olarak Kur'ân-ı Kerim, Resulullah (s.a.a) ve pak Ehlibeyti'nden nakledilen hadisler ışığında birtakım faydalar sunmağa çalışacağız.
Şunu da hatırlatmakta yarar vardır ki, İslâm'ın emir ve yasaklarından herhangi birinin yarar ve zararlarından söz ederken bazı basit düşünceli insanlar, işin sadece cismî ve sağlık veya daha ötesi sosyal yönüne dikkat ederler. Oysa bu emir ve yasaklara uymak, Allah'ın rızasını kazanmak ve O'na itaat etmek amacıyla yapılmaz, aksine sadece söz konusu yararları elde etmek veya söz konusu zararlardan sakınmak amacıyla yapılırsa, bu hükümlerden amaçlanan hedefe asla ulaşılmaz.
Bütün hükümlerde amaçlanan asıl hedef ve varılması istenen şey, Allah'a kulluk sunmak ve O'na teslim olmaktır. Bu yüzden oruç, mutlaka Allah'ın rızasını kazanmak ve O yüce yaratıcıya yaklaşmak amacıyla tutulmalıdır. Bunun dışında herhangi bir amaç ve niyetle tutulan oruç batıldır. Niyetsiz ve Allah'ın rızasını kazanma amacıyla tutulmayan bir oruç, birtakım maddî yararlar sağlayabilir; ancak bu durumda yapıcı bir ibadet olan orucun yapıcılığından ve ruhsal yararlarından söz edilemez. İnsan kendi teşhisine tapmamalı, kendi teşhisine kulluk sunmamalı, sadece Allah'a teslim olmalı ve O'na kulluk sunmalıdır.
Evet, yüce Rabbe teslim olarak İslâm hükümlerinin hikmet ve felsefesini araştırır, Kur'ân-ı Kerim ve hadisler ışığında bu hususta birtakım bilgiler edinirsek, söz konusu ibadeti daha bir içtenlikle yapar ve ona olan imanımız daha da artar.
Orucun sayısız maddî ve manevî faydaları vardır. Vücuda şifa verir, cana güç ve kudret kazandırır. İnsanı cismanî rezilliklerden temizler; doğru ve faydalı fertler eğitmede, düzenli ve müreffeh bir toplum kurmada son derece etkilidir. Nefsin ıslahında ve arıtılmasında, insanın tek düze bir yaşamdan sıyrılmasında ve vücudun ihtiyaçlarını teminden başka bir şey düşünmeme hastalığından kurtulmasında çok önemli rolü vardır.
ehlader
Irak'tan İran'a Teşekkür
Irak'ta, İran'ın terörizm ile ciddi bir şekilde mücadelesinden dolayı teşekkür ve takdir kongresi düzenlendi.
Terörizm, Batı Asya bölgesi için aşina bir olaydır. Ancak IŞİD, bölgede eşi benzeri görülmeyen, bilinmedik bir olaydı. IŞİD cani teröristlerin, özellikle de Irak coğrafyasındaki cinayetleri, çağdaş insanın bu olayların örneğini hiçbir yerde görmediği kadar feci olduğunu söylemek mümkün.
Bir insanın kafese kilitlenmesi ve canlı canlı yakılması, toplu şekilde boğazlamalar, başsız cesetlerin çöpe atılması ve insanların feci yöntemler ile öldürülmesi, IŞİD terör örgütünün en korkunç cinayetlerinden örneklerdi.
Bu cinayetlerin sonucunda milyonlarca insan özellikle de Irak vatandaşları evlerini bırakmak ve bu feci cinayetler ve dehşet verici ölümler yüzünden dağların eteklerine sığınmasına neden oldu. Tabii bu kaçışta da açlık ve susuzluk gibi sorunlar ile karşılaşıp birçok insan hayatını kaybetti.
Ancak önemli nokta, dünya ve bilhassa da iddialarda bulunan Batının bu cinayetlere karşı seyirci kalıp sadece Güvenlik Konseyi kararları ve kararnameleri ile en korkunç terör örgütünü yok etmeyi başarabileceğini zannetmesi idi.
Amerika elebaşılığındaki sözde uluslararası IŞİD ile mücadele koalisyonunun oluşturulmasına rağmen ancak IŞİD ile mücadelede ciddi adımlar atılamadı. Bunun sebebi de Amerika'nın IŞİD'in varlığından doğan çıkarları idi.
IŞİD kararlar ve göstermelik koalisyonlar ile yok olmadı. Tam tersi bu süreç devam ederken coğrafi varlığını daha da pekiştirip genişletti. Hatta başka ülkelerde de büyüdü ve benzer cinayetlere imza atıp Avrupa'ya bile adım attı.
Bu sırada ise İran İslam Cumhuriyeti ve Batı Asya bölgesindeki ortakları özellikle de Direniş grupları, IŞİD terör örgütü ile gerçekten pratikte ciddi bir şekilde mücadele edenlerin bayraktarı oldu. Bu mücadelede ise İran İslam Cumhuriyeti Devrim Muhafızları Ordusu en ön safta yer alıp Irak ve Suriye hükümetlerinin daveti ile bu ülkelerde faaliyete başlayıp Amerika ve ortaklarına IŞİD ile nasıl mücadele edilmesi gerektiğini göstermiş oldu.
İran İslam Cumhuriyeti özellikle de İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu IŞİD'i yok etmek için Irak ve Suriye orduları ve halk komitelerinin yanında yer alarak bu terör örgütü ile mücadelede söylemde ve eylemde başarılı bir performans ortaya koydu. Bu yolda ise binlerce İranlı askeri güç, özellikle de Devrim Muhafızları Ordusuna mensup olanlar şehit olurken yüzlerce İranlı aile de babasız veya evlatsız kaldı.
Buna rağmen Amerika hükümeti 8 Nisan günü kinci ve düşmanca bir tavır sergileyerek Devrim Muhafızları Ordusunu sözde terör örgütü listesine aldığını bildirdi. Bu girişimde kincilik açık bir şekilde görülmektedir. Çünkü Amerika'nın İran ile düşmanlığının doruğudur.
Bu girişim aslında Amerika'nın İran'a karşı nankörlüğünü gösteriyor. Çünkü İran'ın IŞİD'e karşı ciddi ve pratik mücadelesi olmasaydı bugün Amerika ve Avrupalı ortakları IŞİD tehdidi ile ülkelerinin içinde mücadele etmek zorunda kalırdı.
Amerika hükümetinin bu girişimine karşı ise Iraklılar, IŞİD'in yenilgiye uğratılmasındaki rolünden dolayı "İran'a teşekkür etme" kongresi düzenlediler. Kongrede Haşdi Şabi'nin tanınmış Şehit Ebutaha El Nasıri'nin kızı, "İranlı, Iraklı ve Lübnanlı şehitlerin pak kanları sayesinde IŞİD yenilgiye uğratıldı" dedi.
Irak Başbakanı Danışmanı Falih El Feyyaz ise İran milleti ve hükümetine teşekkürlerini ileterek İran İslam Cumhuriyetinin terörizm ile mücadelede ön ayak olduğunu söyledi.
Bu kongrenin düzenlenmesi ise, kamuoyunu yasa dışı, tek taraflı ve zorba girişimler ile aldatılmayacağını gösterdi.
''İran'a Ambargo Hedefine Ulaşırsa Sıra Türkiye'ye Gelir''
Emperyalist ABD'nin hedefinde sadece İran'ın değil tüm İslam ülkelerinin olduğunu belirten Ekonomist Mehmet Sait Ortaç, ABD'nin İran'a ambargo konusunda başarılı olması halinde sıranın Türkiye'ye geleceğini söyledi.
Emperyalist ABD'nin İran'a yönelik ambargo süreci 2 Mayıs'ta bir üst seviyeye çıkacak.
2 Mayıs'ta İran'ın petrol ihracatını tamamıyla durdurma hedefinde olan ABD, o tarihten sonra ambargo konusunda muaf tuttuğu 8 ülkeye de muafiyeti kaldıracak. ABD'nin bu yolla İran ekonomisini tamamıyla çökertip sonrasında İran'ı işgal etme amacı taşıdığını belirten uzmanlar, ABD'nin başarılı olması durumunda sıranın Türkiye ve diğer İslam ülkelerine geleceğini belirtiyor.
Bütün bir İslam dünyasının hedefte olduğunu vurgulayan Ekonomist Mehmet Sait Ortaç, İslam ülkelerini birleşmeye, işbirliğine ve bağımsız ekonomik politikalara yönelmeye çağırdı. Başta Türkiye olmak üzere İslam ülkelerinin bu dayatmalara boyun eğmeyip dik durmaları gerektiğini söyleyen Ortaç, aksi takdirde tüm İslam ülkelerinin büyük bir istila tehdidiyle karşı karşıya olacaklarına dikkat çekti.
"ABD, İran'ı tehdit olarak görüyor"
Konuyla ilgili önemli değerlendirmelerde bulunan Ortaç, emperyalist ABD'nin ekonomik ambargoyla İran'a boyun eğdirmeye çalıştığını belirterek, "ABD'nin yayılmacı politikasının bir eseri olarak özelde İran'a, genelde bütün İslam coğrafyasına karşı uygulamış olduğu ekonomik bir ambargo söz konusudur. Bu ambargonun temeli şuna dayanıyor; 1979 İran İslam Devrimi ile beraber İran'da gerçekleşen yönetim değişikliği ABD'nin hiç de hoşuna gitmedi. Şah Rejimi döneminde İran'da ve Ortadoğu'da istediği gibi at koşturabiliyordu. İran'daki yönetim değişikliğiyle beraber İran'ın yeni yönetimin İslami hassasiyeti de göz önünde bulundurularak ABD, İran'ı kendisine bir tehdit olarak görmeye başladı ve o tarihten günümüze kadar İran'a ambargo uygulamaya başladı." dedi.
"Nükleer teknoloji tesisinin durdurulması isteniyor"
2015 yılının nisan ayına kadar ambargonun çeşitli dönemlerde devam ettiğini aktaran Ortaç, "Avrupa Birliği ülkelerinin de araya girmesiyle 2015 Nisan ayında görüşmeler başladı ve Birleşmiş Milletler daimi temsilcisi 5 ülke, Almanya'nın da iştirakiyle İran ile bu ülkeler arasında bir anlaşma sağlandı. Bu anlaşmanın temeli şuna dayanıyordu; İran'ın ambargosunun kaldırılması karşılığında İran'ın nükleer teknoloji tesislerini Birleşmiş Milletler Atom Enerjisi Kurumunun denetimine açması ve ABD'nin söylemiyle nükleer silah teknolojisinin durdurulmasıydı. 2015 Temmuz ayına gelindiğinde anlaşma sağlandı ve 2016 Ocak ayı itibariyle de İran'a yönelik ambargolar tamamıyla kalktı." diye konuştu.
"İran'ın bağımsız dış politika izlemesi ABD'nin dikkatinden kaçmadı"
İran'a yönelik ambargoların kalkmasıyla beraber bir rahatlamanın olduğunu vurgulayan Ortaç, "İran halkı ambargolar zamanında çok büyük sıkıntılar yaşadı. Her ne kadar İran hükümeti bu konuda dirayetli ve çok dik bir politika uygulamış olsa bile ekonomik anlamda ambargolar halkı bezdirdi. Özellikle İran'ın silah sanayisini geliştirmesi, ayaklarının üstünde durması, bağımsız dış politika izlemesi, kendi savunma sanayisini geliştirmesi ABD'nin dikkatinden kaçmadı. Ambargonun kalktığı 2016 yılında İran'ın gelişme hızı yüzde 12 buçuklara ulaştı. Bu hızın bu şekilde devam etmesi karşısında ABD bu anlaşmayı kerhen (istemeye istemeye) kabul etmek durumunda kaldı." ifadelerini kullandı.
"ABD, tüm İslam ülkelerini sömürmek istiyor"
"ABD'deki yönetimin değişmesiyle beraber Trump ve evanjelik Yahudilerin de etkisiyle ABD taraf olduğu bu anlaşmadan çekildi." diyen Ortaç, konuşmasına şöyle devam etti:
"Bu, ABD'nin hiçbir zaman güvenilmez bir ortak olduğunu bize gösteriyor. ABD'ye hiçbir zaman güvenilmemesi gerekiyor. ABD için sadece çıkarlar önemlidir. ABD'nin sadece İran'dan değil bütün İslam ülkelerinden istediği şudur; ABD emperyal politikalarının gereği bütün İslam ülkelerini sömürebilecek, işgal edebilecek pozisyona getirmeye engel teşkil edecek hiçbir devlet istemiyor. ABD'nin İran'dan da istediği budur. ABD, İran'ın kendi politikalarına engel teşkil edecek herhangi bir güce sahip olmasını istemiyor."
"ABD'nin temel önceliklerinden biri de Ortadoğu'da siyonizmin güvenliği"
ABD'nin temel önceliklerinden bir tanesinin de, Ortadoğu'da siyonizmin güvenliği olduğuna işaret eden Ortaç, "Dolayısıyla ABD, İran'ın nükleer güce sahip olmasını, ABD'nin yayılmacı siyonist politikalarına karşı dik durabilecek bir pozisyona gelmesini hiçbir zaman istemiyor ve kabullenmiyor. Ambargonun temelinde de bu var. ABD'nin temel amacı, Ortadoğu'daki İslam ülkelerini işgal edebilecek bir pozisyona sokmaktır. Bu konuda da kendisine engel teşkil edebilecek devletleri parçalamak, ekonomik anlamda onları çökertmek, silahlı güçlerini dağıtmak, hedefi budur. Sudan'ı ikiye böldüler. Parçalanmış bir Suriye var. Mısır'ın seçilmiş cumhurbaşkanını darbeyle devirdiler. Libya'yı parçalayıp 3'e böldüler. Ortadoğu'da ABD'nin yayılmacı dış politikasına, emperyal emellerine engel teşkil edebilecek kim varsa şu anda hedef tahtasındadır." şeklinde konuştu.
"İki İslam ülkesinin kendi aralarında ticari bir ilişki yürütmesi kadar doğal bir şey olamaz"
Ambargodan önce Türkiye'nin İran ile iyi bir ilişkisinin olduğunu dile getiren Ortaç, "İşin ekonomik boyutuna gelecek olursak; yüzde 94 oranında biz petrol ve petrol türevleri noktasında dışa bağımlı bir ülkeyiz. Tükettiğimiz petrolün ancak yüzde 6'sını üretebiliyoruz. Petrolün büyük çoğunluğunu da dışardan temin ediyoruz. Türkiye'nin günlük bir buçuk milyon varil ham petrol ihtiyacı var. Bu ambargo uygulanmadan önce 2012 verilerine baktığımızda Türkiye'nin İran'dan yüzde 51 oranında bir petrol ithalatı olduğunu görüyoruz. Aslında olması gereken de budur. İki bağımsız, egemen, komşu ve İslam ülkesinin kendi aralarında ticari bir ilişki yürütmesi kadar doğal bir şey olamaz. ABD'nin veya başka Avrupa ülkelerinin bundan gocunması yersizdir, tamamen art niyetlidir. Ambargonun yürürlüğe girmesiyle beraber Türkiye de uluslararası bazı kısıtlamalar dolayısıyla bir kısım ambargolara uymak zorunda kaldı. Petrol ithalatını durdurdu. 2018 verilerine göre, günlük ithalatımız 300 bin varil dolayındadır. Bu da yüzde 25'e tekabül ediyor." açıklamasında bulundu.
"Bu, bütün İslam ülkelerinin meselesidir"
Ambargoya uyulması takdirde Türkiye'yi büyük bir tehlikenin beklediğini ifade eden Ortaç, şunları söyledi:
"Türkiye'nin ve diğer bütün İslam ülkelerinin bu konuda dik durması ve hiçbir şekilde ABD'nin dayatmalarına boyun eğmemesi lazım. Bunu sadece İran'a yönelik yapılan bir yaptırım olarak görmemek gerekir. Bu, bütün İslam ülkelerinin meselesidir. Bugün İran'a yapılacak bu ambargo eğer amacına ulaşırsa sıradaki ambargo uygulanacak olan ülke Türkiye olacaktır. Daha S-400'lerin alımı gerçekleşmeden ABD'nin tehditlerini bariz bir şekilde görebiliyoruz. Burada ülke yönetiminin yapacağı şey şu; ABD'nin finansal alandaki yaptırımlarından en az düzeyde etkilenebilecek şekilde kendi alt yapımızı geliştirmemiz lazım. Bağımsız bir ekonomik, dış politika oluşturmamız lazım. İslam ülkeleri arasındaki ilişkileri geliştirmemiz lazım. Bunu yapmamamız takdirde sıranın bize gelmesi sürpriz olmayacaktır."
"İslam ülkeleri bir araya gelip, ortak bir askeri ve ekonomik güç oluşturmalı"
ABD'nin yayılmacı politikasının sadece İran'la sınırlı olmadığını, bütün İslam ülkelerinin kaynaklarına çökme üzerine kurulu bir düzen olduğunu kaydeden Ortaç, "Petrol rezervlerinin yüzde 80'ninin İslam ülkelerinde olduğunu görebiliyoruz. OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) ülkelerinin içinde petrol ihraç eden ülkelerden birinci sırada Venezuela, ikinci sırada Suudi Arabistan ve üçüncü sırada İran geliyor. Bu kaynaklar İslam ülkelerinin yararına kullanılmalıdır. Bu kaynaklar emperyal güçlere peşkeş çekilmemelidir. Bu konuda İslam ülkeleri bir araya gelmeli, ortak bir askeri gücün yanında, ortak bir ekonomik güç oluşturmalıdırlar. Emperyal ülkelere karşı güç birliğine gitmeleri gerekiyor ki, aksi takdirde bunun sırayla bütün İslam ülkelerini ekonomik, askeri ve diğer finansal alanlarda mutlaka çöküntüye uğratmaya çalışacaklardır." dedi.
İLKHA
ABD’nin Ambargosundan Türkiye de İran Kadar Etkilenecek
Ulusal Kanal İran Temsilcisi Yakup Aslan, “Petrol fiyatlarının artışı, bölgedeki siyasi hatta askeri gelişmeler de Türk ekonomisini direkt hedef alacak” dedi.
ABD’nin İran'a yaptırımlardan muaf tutulan 8 ülkenin muafiyet hakkının uzatılmayacağını açıklamasının ardından tartışmalar sürüyor. ABD’nin söz konusu hamlesi Çin, Hindistan, Japonya, Güney Kore, Tayvan, İtalya ve Yunanistan’ın yanı sıra Türkiye’yi de kapsıyor. Peki, karar hayata geçirildiği takdirde, doğalgaz ihtiyacının yüzde 17'sini İran’dan sağlayan ve İran’ın da bulunduğu Astana ülkeleriyle birlikte Suriye’de barış ve istikrarı tesis etme yönünde önemli adımlar atan Türkiye, bu karardan nasıl etkilenir? Dışişleri Bakanı Sayın Çavuşoğlu’nun kısa bir süre önce bahsettiği üzere Türkiye ve İran arasında, ABD’nin yaptırımlardan kaçınmak amacıyla, INSTEX benzeri bir ticaret mekanizması kurulabilir mi? Konuyu, Ulusal Kanal İran Temsilcisi Yakup Aslan Sputnik'e değerlendirdi.
ABD’nin hamlesinin Türkiye’yi olumsuz şekilde etkileyeceğine işaret eden Aslan, Türkiye’nin İran’dan önemli ölçüde petrol ithal ettiğini hatırlatarak “Petrol ihracatı dendiği zaman ilk akla gelen bir ülkenin yakıt ihtiyacını karşılaması. Enerji bağımlılığımızı da bu şekilde açıklıyoruz ama petrol sadece bununla açıklanmıyor. Elimizde tuttuğumuz plastikten, cep telefonunun bileşenlerine, tekstil malzemelerine, hayatın her yönünde kimya endüstrisi var. Petrokimya endüstrisinin de elinde bulundurduğu ihtiyaç kaynağı olarak hammaddenin kalite oranına baktığımız zaman İran, neredeyse dünyadaki en kaliteli petrokimya yönündeki petrole sahip. Dolayısıyla Türkiye hem enerji alanında, yani petrol fiyatları anlamında, hem doğalgaz anlamında ciddi sekteye uğrayacak. Dünyada bitümü en kaliteli üreten ülke, İran. Dolayısıyla yürüdüğümüz yoldan, soframızdaki alet edevata, gündelik hayatta kullandığımız kılık kıyafete kadar, bunu üreten ara üreticiler, bunların tamamı İran’a uygulanan ambargodan etkilenecek” dedi.
Petrol fiyatlarının yükselmesinin Türkiye’ye olumsuz etki edeceğine işaret eden Aslan “Petrol fiyatlarının yükselmesiyle karşı karşıyız. Biz Suudi Arabistan’dan da, Birleşik Arap Emirlikleri’nden de, Rusya’dan da ya da diğer petrol üretici ülkelerden de ihtiyacımızı karşılasak da, ulaşımlarıyla birlikte enerji maliyetimiz artacak. Neticede İran, yanıbaşımızdaki bir ülke. Üstelik bu ambargo, sadece enerji piyasasını değil, Türk siyasetini de etkiliyor. Çünkü bir kamplaşma durumu da bekleniyor. Bir yanda Venezüella ve Libya’nın durumunu öte yanda Türkiye’ye yönelik S-400 baskıların düşündüğümüzde, Türkiye’nin bu ambargolardan siyasi anlamda da etkileceğini söylemek mümkün” diye konuştu.
Türk yetkililerin 6 ay önce ABD’ye giderek İran’a dönük yaptırımlarla ilgili çeşitli görüşmeler yaptığını, aynı konunun Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın son ABD temaslarında da gündeme geldiğini söyleyen Aslan “Türkiye’nin önümüzdeki dönemde İran’la ticarete devam edip etmeyeceği konusu önem kazanıyor. Neticede Ankara-Tahran ilişkileri sadece enerji meselesine indirgenemeyecek kadar köklü. Ankara’nın bu konuda üçüncü bir ülkenin tayin yetkisini kabul edip etmeyeceği önemli bir soru işareti. Ancak malum, Türkiye-ABD’nin özellikle 1.5 yıllık süreçte, ilişkileri son derece iniş çıkışlı. Bu süreci de değerlendirmede bir etken olarak alırsak, ben Türkiye’nin İran’la ticarette devam etme yolunda bir direnç göstereceğini düşünüyorum. Tabii, ABD Türkiye’ye dönük yeni ekonomik ambargolar uygularsa, Türkiye’nin bu olası yeni tehditleri nasıl göğüsleyeceğini hep birlikte göreceğiz. Bu süreçte, Türk ekonomisi buna ne kadar dayanabilecek? Bu merak konusu. Türkiye’de iyiye gitmeyen ya da iyi gitmeyen bir ekonomi yönetimi var. Petrol fiyatlarının artışı bölgedeki siyasi hatta askeri gelişmeler de bizim ekonomimizi direkt hedef alacak. Bence ambargolardan bölgede en fazla etkilenecek ülkenin, İran kadar, Türkiye olduğunun altını çizmekte fayda var. Böyle bir durumda Türkiye’nin Moskova, Pekin ve diğer bölge ülkelerinin desteğine ihtiyacı olacak” değerlendirmesinde bulundu.
Sürecin İran’ın istediği gibi ilerlediğini söyleyen Aslan “Süreç şu an süreç İran’ın istediği şekilde seyrediyor. İran ne istiyordu? Petrol fiyatlarının artmasını istiyordu. Böyle bir ambargo olursa uluslararası anlamda petrol fiyatları artacak ve uluslararası bir kamuoyu baskısı Washington yönetiminin üstünde oluşacak. Daha önce ABD, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ın oluşan boşluğu dolduracağına dair bir açıklama yapmıştı. Üretim kapasitesi ve teknik altyapıya baktığımız zaman bunun da mümkün olmadığı şeklinde güçlü yorumlar var” diye ekledi.
İstediğimiz Kadar Petrol İhraç Edeceğiz
İmam Hamanei, işçi ve emekçi haftası dolayısıyla ülkenin dört bir köşesinden gelen işçilerle görüştü.
Ülkenin dört bir köşesinden gelen işçiler bugün Tahran'daki İmam Humeyni Hüseyniyesi’nde İmam Hamanei ile görüştüler.
ABD'nin İran petrol yaptırımlarından muaf tutulan 8 ülkeye yeni muafiyet hakkı verilmemesi kararına ilişkin Devrim Lideri, “Birincisi, onların çabaları hiçbir sonuca varmayacak . İhtiyaç duyduğumuz zaman istediğimiz kadar petrol ihraç edeceğiz. Onlar (petrol ihracatı konusunda) tüm yolları kapattıklarını sanıyorlar. Ancak aktif olan İran halkı ve tedbirli yetkililer tüm engelleri açacaktır." dedi.
Devrim Lideri, sözlerine şöyle devam etti:
"İkincisi bu düşmanlık tepkisiz kalmayacak ve düşmana gereken yanıt verilecektir. İran halkı düşmanlığın karşısında sessiz kalan bir millet değildir. Üçüncüsü, petrol satışına ne kadar az bağlı olursak, o kadar da kıymetini bileceğiz. Bu bizim için daha iyi olur."
Düşmanın dünya çapında adaleti haykıran İran’a karşı farklı komplolar düzenlediğini ve defaatle başarısız kaldığını hatırlatan Devirm Lideri, "Onlar şimdi de çeşitli ekonomik meselelerle uğraşıyor ve İran halkını dize çökertmek istediğini öne sürüyorlar." ifadesini kullandı.
ABD'li yetkililere seslenen İslam Devrimi Lideri, İran halkının onların önünde diz çökmeyeceğinin altını çizdi.
Amerikan ile Siyonistlerin iddiarına değinen Devrim Lideri, "Onlar sadece İslam Cumhuriyeti ile düşman olduklarını ve İran halkına karşı olmadıklarını öne sürüyorlar. Fakat gerçek şu ki, İslam Cumhuriyeti’ne düşmanlık İran halkına düşmanlık demektir, çünkü bu düzen halk tarafından desteklendiği için ayakta duruyor ve İran halkının desteği olmadan İslam Cumhuriyeti de olmayacaktır." açıklamasını yaptı.
Bunlara ilave olarak Devrim Lideri, ulusal saygınlığın önemine vurgu yaparak, "Hiçbir millet düşmanlarının belirlediği kararların etkisi altında kalmayı kabul etmez." diye konuştu.