کارگر

کارگر

Cuma, 24 Ağustos 2018 14:46

Riya; Küçük Şirk

Peygamber Efendimiz (s.a.a): “Sizin için koktuğum en tehlikeli şey küçük şirktir. Ashap, küçük şirk nedir ey Allah’ın resulü, dediler…


Gizli Şirk

İlk olarak şunu belirtmek gerekir ki şirk çok gizli olabilir ve müminlerden birçoğu istemeden ona duçar olmuş olabilirler.

Peygamber Efendimizden (s.a.a) şöyle nakledilmiştir: “Sizin için korktuğum en tehlikeli şey gizli şirktir; öyleyse gizli şirkten sakının. Çünkü benim ümmetimde şirk, karıncanın karanlık gecede siyah taşın üzerinde yürümesinden daha gizlidir.”

Riya; Küçük Şirk

Gizli şirk çeşitleri arasında riya, ferdi etkileri ve uhrevi azabı yanında toplumsal ve dünyevi alanda da tahrip edici etkileri vardır.

Peygamber Efendimiz (s.a.a): “Sizin için koktuğum en tehlikeli şey küçük şirktir. Ashap, küçük şirk nedir ey Allah’ın resulü, dediler. Hazret (s.a.a) “riya” buyurdu ve şöyle devam etti: “Kıyamet günü insanlar amelleriyle birlikte Allah’ın huzuruna çıktıklarında Yüce Allah onlardan dünyada riya edenlere şöyle buyurur: Kendileri için riya yaptığınız kimselerin yanına gidin ve onların nezdinde bir mükâfatınız var mı bir bakın!”

Riya nedir?

Riya, başkasına göstermek ve gösteriş yapmak manasındadır. Riyakâr insan, amellerini ve iyi işlerini başkalarına göstererek onların yanında itibar elde etmeye çalışır. Diğer bir ibaretle riya, iyi işi Allah’a yakınlaşmak kastıyla değil de başkalarına göstermek kastıyla yapmaktır.

Tevhit türlerinden birisi, “ibadette tevhit”tir. Buna göre, tüm iyi işler ancak Allah için yapıldığında ibadettir ve mükâfata şayandır. Öyleyse eğer bir iş insanlara göstermek kastıyla yapılırsa şike bulaşmış bir ameldir ve yukarıdaki hadiste vurgulandığı gibi onun mükâfatını o insanların nezdinde aramalıdır.

Riyanın karşısında “ihlas” vardır. İhlas, niyet ve kastı Yüce Allah için halis etmek ve Allah’tan başkasını niyetten çıkarmaktır ve tüm işleri sadece ve sadece Allah’ın emrine itaat etmek için ve onun rızasını kazanmak için yapmaktır.

Riyakârlık, insanı yoldan çıkarmak için şeytanın kullandığı en önemli araçlardandır. İnsanın amelinin değerini yok etmekle birlikte “nifak” ruhunu yaydığından yıkıcı toplumsal etkileri de vardır.

Riyanın Kur’an’da Yerilmesi

“Ey iman edenler! Malını riya ve insanlara gösteriş olsun diye infak eden ve Allah’a ve kıyamet gününe iman etmeyen kimse gibi, başa kakarak ve eziyet ederek sadakalarınızı batıl etmeyin. Böylesinin misali, üzerinde toprak bulunan sert ve saf bir kayanın misaline benzer; üzerine şiddetli bir yağmur yağınca, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar, kazandıklarıyla hiçbir şeye güç yetiremezler. Allah, kâfir toplumu hidayet etmez.” (Bakara/264)

“Münafıklar, Allah’a tuzak kurup aldatmaya çalışırlarken, aslında Allah onlara tuzak kurup kapana salmıştır. Onlar namaza kalktıklarında üşene üşene kalkarlar; insanlara gösteriş yaparlar; Allah’ı da pek az anarlar.” (Nisa/142)

“Deki: “Ben de ancak sizin gibi bir beşerim; fakat bana vahyolunuyor. İlahınız ancak tek bir ilahtır. Kim Rabbine kavuşmayı/O’nunla mülakat etmeyi umuyorsa, salih amel yapsın ve Rabbinin ibadetinde hiç kimseyi O’na ortak koşmasın.” (Kehf/110)

“Bunlar, mallarını insanlara gösteriş olsun diye infak eden, Allah’a ve ahiret gününe inanmayan kimselerdir. Şeytan kime arkadaş olursa, o pek kötü bir arkadaştır.” (Nisa/38)

“Sizler, yurtlarından kibirli bir azgınlık içinde insanlara gösteriş yapmak için çıkanlar ve Allah’ın yolundan alıkoyanlar gibi olmayın. Allah onların yaptıklarını çepeçevre sarmış kuşatmıştır.” (Enfal/47)

“Vay o namaz kılanların haline! Onlar namazlarından gaflet edip önem vermeyen kimselerdir. O riyakârlık eden (namazlarını gösteriş için kılan), ve küçücük şeylere (yaşamın zaruri ihtiyaçlarının verilmesine ve başkalarının istifade etmesine) mani olan kimselerdir.” Maun/4-7)

abna

İslam İnkılabı Rehberi Imam Hamanei'nin 2018 Yılı Hac Mesajı

Bismillahirrahmanirrahim,

Allah’a hamd, selam ve salat O’nun resulü Mustafa’ya, pâk imamlarına ve hayırlı sahabelerine olsun.
Allahu teala (Kur’an-ı Kerim’de) şöyle buyurmaktadır: ‘İnsanları hacca çağır; yürüyerek veya binekler üstünde uzak yollardan sana gelsinler. Kendileri için bir takım yararlara şahid olsunlar ve belli günlerde Allah'ın adını ansınlar.’

Göklerden inen bu nida, bak yine gönülleri çağırıyor ve asırlar ve devirler ötesinden, beşeriyeti tevhid ekseni etrafında toplanmaya davet ediyor. Tüm insanlar bir bir bu İbrahimî çağrının muhatabı olup, onunla onurlandırılmışlardır. Gerçi,  kimi kulaklar onu işitmez ve kalpler gaflet ve cehalet örtüsü altında ondan mahrum kalırlar ve kimileri de bu daimî ve evrensel ziyafete girme yetkinliğini elde edemezler veya her hal üzere bu tevfike eremezler.

Sizler şimdi bu lûtfu kazandınız ve ilahî misafirhanenin güvenli vadisine adım attınız. Arafat ve Meş’ar ve Mina, Safa ve Merve ve Beyt, Mescid’ül Haram ve Mescid’ün Nebi, bütün bu menasik ve meşairin her bir yeri, hacıların ruhi yükseliş  ve maneviyat zincirinden birer halkadır. Bu yüzden hacılar, bu başarının kadrini bilmeli ve ondan, kendini pâk kılmak ve geri kalan ömrü için azık edinmek yolunda yararlanmalıdır.
Düşünce sahibi her insanı meraka sevkederek duyarlılık kazandıran önemli nokta, tüm halklar ve tüm kuşakların her yıl tek bir zaman diliminde ve muayyen bir noktada buluşabilmeleri için daimi bir ibadet merkezinin belirlenmiş olmasıdır. İşte bu zaman ve mekan birliği, hac farizasının temel sırlarından biridir. Hiç kuşkusuz, ‘kendileri için yararlara şahid olsunlar’ ibaresinin en bariz göstergelerinden biri, İslam ümmetine mensup bireylerin Allah’ın evinin yanıbaşındaki bu yıllık görüşmedir. Bu, Beytullah’ın gölgesi altında gerçekleştirilmesi gereken İslami vahdetin sırrı ve İslam’ın ümmeti yapılandırma sembolüdür. Allah’ın evi, herkese mahsustur: ‘Oradaki yerlilerle, sonradan gelenler eşittir.’

Hac, bu mekanda ve bu zaman diliminde daima ve tüm yıllar boyunca güçlü bir mantığa dayalı olarak, açık ve net bir biçimde müslümanları dayanışmaya çağırmaktadır. Bu, tüm dönemlerde  ve özellikle de şu sıralarda müslümanları birbiri karşısına dikmeye teşvik eden İslam düşmanlarının arzularının zıt noktasıdır. Günümüzde emperyalist ve cinayetkâr Amerika’nın davranışlarına bir bakınız. Amerika’nın İslam ve müslümanlar karşısındaki temel siyaseti, savaş çığırtkanlığıdır. Çirkin istek ve çabaları, müslümanların birbirlerinin elleriyle katledilmesi hedefini gütmektedir: Zalimleri, mazlumların canlarına kasdettirmek, zalim cenahı destekleyip onun eliyle  mazlum cenahı merhametsizce bastırmak ve korkunç  fitne ateşini körükleyip durmak. Müslümanlar, dikkatli ve uyanık durmak  ve bu şeytanî siyaseti etkisiz hale getirmek zorundadırlar. Hac, bu uyanışa zemin hazırlar ve işte hac sırasında müşrikler ve müstekbirlerden beraet ve uzak durmanın felsefesi de budur.

Haccın ruhu, Allah’ı zikretmektir. Her hal üzere gönüllerimize rahmet, hayat ve coşku yağmurunu yağdıralım; kudret, heybet, adalet ve güzelliğin kaynağı ve özü olan O’na tevekkül ve güveni  kalplerimizde köklendirelim. Bu durumda düşmanın hilesi karşısında zafer kazanacağız demektir.

 Değerli hacılar ! İslam ümmeti ve Suriye’de, Irak, Filistin, Afganistan, Yemen, Bahreyn, Libya, Pakistan, Keşmir, Miyanmar ve başka coğrafyalardaki mazlumlar için dua etmeyi unutmayınız ve  Allahu tealadan Amerika, diğer emperyalistler ve uşaklarının ellerinin kesilmesini niyaz ediniz.
Allah’ın selam ve rahmeti üzerinize olsun…

                                                                                      Seyyid Ali Hamenei                      
                                                                                         7 Zilhıcce 1439                        
                                                                                        19 Ağustos 2018

İmam Muhammed Bakır (a.s) Ehl-i Beyt İmamlarının beşincisidir. Bir rivayete göre İmam Muhammed Bakır (a.s) Medine’de Hicretin 57. yılı Recep ayının Cuma günü gözlerini dünyaya açmıştır. Ama şeyh Abbas Kummî, “Kurret’ul- Besire” risalesinde Hazretin doğumunu, Sefer ayının üçü olarak bilmektedir.    

 İmam Bakır (a.s)’ın değerli babasının ismi İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s), değerli annesinin ismi ise İmam Hasan (a.s)’ın kızı Fatıma’dır.

Bu yüzden İmam İmam Bakır (a.s)’a, baba ve anne tarafından, hem Haşimi, hem de Alevi demişlerdir. İmam Sadık (a.s), İmam Bakır (a.s)’ın annesi Fatıma hakkında şöyle buyurmuştur: “O, Sıddika (doğru konuşan) biri idi. Âl-i Hasan (İmam Hasan -a.s-) evlatları arasında onun gibi bir kadın görülmemiştir.”

İmam Bakır (a.s)’ın mübarek ismi “Muhammed”, künyesi “Ebu Cafer”, lakapları ise “Şakir”, “Hadi”, “Emin” ve “Bakır”dır.

Hazretin en meşhur lakabı, Resulullah (s.a.a) tarafından kendisine verilen “Bakır” lakabıdır. Cabir b. Cufi, İmam Bakır’a bu lakabın verilmesinin sebebini şöyle açıklamıştır: “İnnehu bekar’el- ilme bakren” yani İmam Bakır (a.s) ilmi tam manasıyla yarıp açıklamıştır.

İmam Bakır (a.s), ömrünün üç yılını İmam Hüseyin (a.s)’ın imameti döneminde, otuz dört yılını da değerli babasının yanında geçirmiştir. Hicretin 95. yılında değerli babası İmam Seccad (a.s)’ın vefat etmesiyle Hazretin İmamet dönemi başlamıştır. Bu verimli dönem, oğlu İmam Sadık (a.s)’ın tanıklığıyla 19 yıl iki ay sürmüştür.

İmam Muhammed Bagır(as), Hişam b. Abdulmelik’in komplosuyla zehirlendi ve Hicretin 114. yılında Zilhicce ayının yedinci günü 58 yaşında iken gözlerini dünyaya kapattı. Mübarek naaşı ise, Baki mezarlığında, babası İmam Seccad (a.s) ve babasının amcası ve annesinin ceddi olan İmam Hasan (a.s)’ın kenarında toprağa verildi. 

Şeyh Mufid, İmam Bakır (a.s)’ın yedi çocuğu olduğunu zikretmiştir; onların isimleri şöyledir: Sadık (a.s), Abdullah, İbrahim, Ubeydullah, Ali, Zeynep ve Ümm-ü Seleme.Bunların birincisi yani İmam Sadık (a.s) şiaların altıncı İmamıdır. Ali b. Bakır (a.s)’ın mezarı da Kaşan’ın “Erdehal” ilçesinde “Meşhed-i Sultan Ali” (a.s) ismiyle meşhurdur.

Amerika’nın yıllardır İran’a uyguladığı yaptırımların İran’ın kendi ayakları üzerinde durmasını sağladığına dikkat çeken Alman medyası, bunun Türkiye, Venezuela,Rusya vb ve diğer ülkeler için de geçerli olduğunu yazdı.


 Alman Handelsblatt Gazetesi, ABD’nin uyguladığı ekonomik yaptırımların uzun vadede etkili olmadığını yazdı.

Donald Trump iktidarının sadece ilk yılında ABD'nin 700'den fazla şahsa, hükümet kuruluşuna ve şirkete yönelik sınırlamalar getirdiğini hatırlatan gazete, sonuç itibarıyla Rusya, Venezüela ve İran gibi ülkelerin ABD'nin piyasasına ve sermayesine erişme olanağından yoksun kaldıklarını, bu sıradaysa ABD'nin ulusal para biriminin üstünlüğünden faydalandığına dikkat çekti.

'ABD'NİN YAPTIRIMLARI UZUN VADEDE GERİ TEPİYOR'

Makalede, ancak kısa vadede ABD'nin bu adımlarının sıklıkla amacına ulaşmayıp etkili olmadığı, uzun vadedeyse geri teptiğini ve istenmeyen sonuçlara yol açtığı vurgulandı.

'İRAN YÖNETİMİ ABD İLE İHTİLAFLARDAN YARAR SAĞLADI'

Alman gazete, İran yönetiminin ABD ile olan ihtilaflardan sadece yarar sağladığını, Rusya ve Venezüela'da da benzer bir tablonun oluştuğunu, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ınsa yaptırımlara karşı duruşuyla halkın karşısındaki saygınlığını yitirmediğini ifade etti.

'ABD'NİN YAPTIRIMLARI, ÜLKELERİN YÖNETİMLERİNİ İNATLA KENDİ ROTALARINI İZLEMEYE ZORLUYOR'

ABD'nin yaptırım politikalarının başlıca sorununun bunun olduğunu belirten gazete, ayrı ülkeleri etkilemek üzere uygulanan yaptırımların bu ülkelerin yönetimlerini daha büyük bir inatla kendi rotalarını izlemeye zorladığını ve aynı zamanda kendilerini saldırı kurbanları olarak göstermeleri için imkan verdiğini belirtti.

Gazete, bu nedenle ABD'nin karşıtları için kendilerine Trump'tan daha uygun bir rakip bulmalarının da çok zor olduğunu vurguladı//Sputnik

Pazar, 19 Ağustos 2018 14:32

Hac

 

...İşte bunlardan yeyin, yoksulu, fakiri de yedirin.

Hacc tecrübesi bana neler öğretti.

 

Kişi hacca giderken kendi kendine "hacc ne demektir diye sormalı ve haccın Allah'a doğru yükselmesi olduğunu bilmelidir." Hacc ibadeti pek çok şeylerin aynı anda gösterisidir.

 Gösteride Allah, sahnenin yöneticisidir. Adem, İbrahim, Hacer ve şeytan başlıca karakterleridir. Sahneler Mescid'ûl Haram, haram bölge[Mıntıka-i Haram] meş'a [Safa-Merve arası]Arafat, Meş'ar [Arafat'la Mina arasında hacıların gece kaldığı ve şeytan taşlamak için taş topladığı yer] ve Mina'dır. Önemli semboller Kâbe, Safa, Merve, gündüz, gece, güneş ışığı, güneşin batışı ve kurbandır. Kostüm ve makyaj ihram, halk ve taksirdir. Hacc'a giden kişiler erkek, kadın, genç ve yaşlı siyah beyaz ne olursak olalım Allah'la şeytan arasındaki karşılaşmada Adem İbrahim ve Hacer'in rolü tarafımızdan oynanır. Hacc'da şunlar şöyle yapılmalı böyle yapılmalı gibi şeylerden ziyade Hacc'ın Müslümanlara niçin farz olduğu üzerinde durulup öğrenilmesidir.

 

Boş Bir Felsefeyi Red 

Hayat yaşadığımız şekliyle tiyatroyu andırır. Kişi gayesiz, gece ve gündüzleri izler. Gün be gün yaşamayı temel kabul eden insanın yönü yoktur. Amacı sadece yaşamaktır. "Yaşayan bir bedende ölü bir ruhtur var olan. Ama Hacc olayı bu sağlıksız durumu değildir. İnsan Hacc'a gitmeye karar verdi mi gerekli adımı attı demektir. Hacc'ı gerçekleştirme yoluna girilmiştir. Hacc gayesizliğin karşıtıdır. Evinden çıkacaksın Allah'ın evini [BEYTULLAH] veya insanların evini ziyaret et, çevreni terk et, pak topraklara git orada Meş'ar-i Haramın cana can katan seması altında Allah'la [CC] karşılaşabilirsin. Çektiğin yabancılıklar bitecektir. İnsan sonunda kendini bulacaktır.

 

Allah'a Ulaşma 

Hacc, haram aylardan Zilhiccede yapılır. Mekke toprağı asûde ve huzur doludur. Çöl korku nefret ve savaşın yerine barış ve güvenlikle tanınır. Halkın Allah'la karşılaşmaya serbest olduğu bir ibadet havası hakimdir. Sen ey çamur, Allah'ın ruhunu ara ve O'nun ardından git davetini kabul et O'nu görmek için evini terk et. O seni bekliyor. İnsan varlığı, gaye, Allah'ın ruhuna yaklaşmak olmadıkça bir saçmadan başka bir şey değildir. Seni Allah'tan uzaklaştıran bütün şu ihtiyaç ve doymak bilmez arzularından sıyrıl. Dolayısıyla Hacc'a giden sonsuz insan göçüne katıl. Kâdir Allah'ı gör! Hacc için evinden ayrılmadan önce bütün borçların ödenmelidir. Yakınlarına veya dostlarına karşı duyduğun bütün nefret ve kızgınlıklar yok olmalı. içinde bir arzu doğmalı. Bütün bu jestler, bir gün herkesin başına gelecek ölüme hazırlanmada birer deneydir. Bu hareketler, kişisel ve malî arınmayı garanti eder. Vedanın son anları ve insanın geleceği sembolize edilir. Sen ve bedeninin her azası amellerinizden sorumlusunuz. Bu amel yurdundayken, hesap yurduna hazırlan. Ölmeden önce ölümü duy. Hacca git.

 

Mikata Giriş ve Bir Oluş

Gösteri Mikat'ta başlar. Bu noktada insan elbiselerini değiştirmelidir. Niçin dendiğinde çünkü kişinin elbisesi kendisi kadar karakterini de örter. Kişi elbise giymez fakat gerçekten elbiseler onu gizler. Mikat'ta elbiselerini çıkar ve bırak. Düz beyaz kumaştan kefeni giy. Herkes gibi giyineceksin. Bir parçacık halinle kalabalığa katıl bir damla olarak okyanusa dal. Gururlanma, buraya birini görmek için gelmedin. Alçak gönüllü ol, Allah'ı göreceksin. Ölümcüllüğü kavrayan bir kişi ol veya bir ölümcül ol, varlığını duyan.

 

Mikat'ta ırkını veya kabileni hiç düşünmeden günlük hayatında seni bir kurt [vahşet ve zulmün sembolü] bir fare [kurnazlığın ve istifçiliğin sembolü] bir tilki [hilekarlığın sembolü] veya bir koynun[köleliğin sembolü] yapan bütün örtüleri çıkar at. Bunların hepsini Mikat'ta bırak ve sonunda nasıl bir ölü olacaksan, şimdi de bir insan, yalnızca bir Adem olarak başlangıçtaki şekline bürün. İki parçalı kumaşa dolan birini omuzlarına ört, diğerini beline sar. Hiçbir özel şekil ve araç kullanma. Giydiğin kumaş oldukça basit ve sade dokunmuştur. Herkes aynı ihramı giyer. Hiçbir görünüm farkı yoktur. Dünyanın her tarafından gelip Hacc'a doğru yol alan kervanlar Mikat'ta toplanacaktır. Aynı yerde ve aynı zamanda karşılaşacaklardır. Allah yolunda kişi olduğu gibi değil olması gerektiği gibi olacaktır ve dönüş Allah'a dır. Kişi Allah'a dönmeye karar verir. Bütün benlik ve bencillik eğilimleri Mikat'ta gömülür. Kendi ölü bedenini görür ve kendi mezarını ziyaret eder. Kişiye hayatının son noktası hatırlatılır. Mikat'ta ölümü ve tekrar dirilmeyi duyduktan sonra, Mikad'la Miyad arasındaki çöl görevine devam etmelidir.

 

Hacc'ı eda eden herkes Allah'la karşılaşmak üzere kendinden uzaklaşmıştır. Ona Allah'ın ruhu bahşedilmiştir. Bir sürgünden kurtulup ahirete gittin. Cehaleti ve zulmü yenerek ilim ve adaletle aydınlandın. Şirki terk ettin, tevhidi kabul ettin. Haccı eda etmeden önce, insanlar insan olma özelliğini kaybetmişlerdi. Kuvvet, servet, kabile, ülke ve ırklarla kendinden kopmuşlardı. Hayatları sadece bir varolmaktan öte geçmiyordu. Sonunda hac ibadeti kendilerini keşfetmelerini sağladı. Şimdi birbirlerini bir olarak ve bir fert olarak algılıyorlar başka hiç bir şey değil.

 

Niyet 

Büyük bir değişiklik başlangıcı olan Mikat'a varmadan önce niyet edilmeli. Bu niyet benlikten, Allah'a giyimli olmaktan soyunuk olmaya, günlük hayattan ebedi hayata bencillik gayesizlikten bağlılık ve sorumluluğa geçme niyetidir. Kısaca ihramlı oluşa geçiştir. Niyetini kuvvetle belirlemelisin. Hurma tohumları gibi kabuğundan çıkacaksın. Son derece bilinçli olarak inancını kalbinde duymalısın. Kalbini aşk aleviyle aydınlat. Yan ve parla, kendini tamamen unut!Geçmişteki hayatın, ihmal ve cehaletten ibarettir. Her bakımdan yardımsızdı. İşinde bile alıştığından fazla veya zorla köle olmuştun. Şimdi bu yaşama şeklini bırak. Tam anlamıyla Cenab-ı Allah'ın kendinin ve insanların bilincine er.

 

Mikatt'ta Namaz 

Mikat'ta hac etmeye hazırlan, neyi niçin yapman gerektiğini bil. İhrama girdiğinde kendini Allah'a arz ederek namaza dur. Mikat'ta namaz Allah'ın senin huzurunda putlara tapan değil Kurt değil tilki değil fare değil İbrahim gibi duruyorum demektir. Bu duruş bilinçli ve bilerek Allah'a itaat etmek Allah'la daha içten konuşuyor gibi olma ve Allah sanki hemen karşında gibi niyetlenmektir. Mikat'ta namaz artık ondan başka kimse karşısında rüku ve secde etmeyeceğine dair Allah'a verilecek bir sözdür.

 

Bazı Davranışlardan Kaçınma [Muharremat] 

İnsan ihramlıyken yapmaması gereken bazı şeyleri bilmesi gerekir. Aynaya bakmamak lazım, benliğini unutmak için, güzel koku kullanma, kimseye emir verme kardeşlik havasında ol, tamamen itaât etme zamanıdır. Herkes yer yer kendisi Allah'a sesleniyor ve Kâbe'ye yaklaşıyorsun, yaklaştıkça heyecan artıyor. O atmosferde Allah'tan başka kimseyi görmüyorsun. Tek o var diğerleri köpük ve dalga gibidir onun dışındaki her şey sahtedir. Hacc'ın çeşitli bölümlerini yerine getirirken insan kendinden koptuğunu ve Allah'a doğru bir hareket içinde olduğunu hisseder. Mekke'ye yaklaşırken haram bölgeyi gösteren işaret vardır. İşte bu bölgede yasaktır. [Avlanma, Bitki koparma gibi] Harem-i Mekke'ye yaklaştığınızda Lebbeyk sesleri kesilir.

 

Allah'ın evine varış herkesin kalbini Aşk ateşi i1e yanmakta olduğu hissedilir. Şimdi Kâbe ye daha da yakınız sessizlik, düşünce ve sevgi dolu gözlerin büyüdükçe büyüyor ve kıbleye dikiliyor. İnsan o anda soluğunu yakalaması güçleşiyor. Vadiyi inerken yıkılacak gibi olursun. Fakat karşında o Kâbe gözüküyor. Burası imanın, sevginin ve hayatın merkezidir.

 

Kâbe 

Oldukça sade bir şekilde döşenmiş ve araları tebeşirle doldurulmuş siyah taşlardan yapılan Kâbe boş bir küp şeklindedir Kâbe yi boş görmek ne kadar güzel orada hac için bulunduğunu hatırlatıyor. İnsanın varacağı son nokta değil. Kâbe, yön gösteren bir kılavuzdur.

 Sonsuzluğa varmaya karar verdikten sonra Hacc'a başlarsın Hac Kâbe ye doğru değil Allah'a doğru sonsuz bir harekettir. Allah'ın pak kulu olmakla şereflendirilmiş bulunuyorsun. Hala kendine bağlanmış ve kendini düşünüyorsan bu kutsal eve girmene izin verilmez. Mekke'ye Beyt-i Atik denir. Atik hür oluşu temsil eder. Mekke kimseye ait değildir. Allah Mekke'nin sahibidir. Benliğinden gelen eğilimlerin tamamını atabilirsen aileye katılmaya hazırız demektir. Allah'ın ailesinin kıymetli bir ferdi ve dostu olarak kucak açarlar sana. Duvarla Kâbe arasında dar bir geçit vardır. Kâbe'yi tavaf ederken Allah duvarın etrafında dönmeyi emretmiştir. Aksi halde Hacc'ın kabul olmaz.

 

Tavaf 

Kâbe çevresinde insanlar daire çizerek dönerler. Kâbe Allah'ın ölümsüzlüğünü ve sonsuzluğunu sembolize eder. Dönen daireler ise yaratıklarının sürekli hareket ve değişimlerini temsil eder. Allah'ın yolu insanların yoludur; Allah'a yaklaşmak için önce insanlara yaklaşmalısın. Her dinin kendine özgü bir ibadeti vardır. Bu İslam'da cihattır. Tavaf süresince Kabe'ye giremezsin. Çevresinde herhangi bir yerde duramazsın. Kalabalığa katılmalı ve kalabalıkta kaybolmalısın. Tavaf eden insan çağlayanın içine dalmalısın. Hacı olmanın yolu buradan geçer.

 

Hacerü'l Esved ve Biat 

Tavaf Hacerü'l Esved'in bulunduğu noktadan başlar. Burası evrenin düzenine girdiği yerdir. İnsanlara katıl eğer insanlara katılmazsan yörüngeni bulamayacak ve Allah'a yaklaşamayacaksın. Hacerü'I Esved'e dokunmak lazım sonrada insanların arasında kaybolmalısın. “Hacerül Esved yer yüzünde Allah'ın sağ elidir.” Hacer insanlık için bir örnektir. Ona memedeki çocuğu ile evini terk etmesini emretti. Hiç bir bitkinin öyle ki bir deve dikeninin bitmediği korkulu Mekke vadisine girmesi söylendi. Oda Allah'a olan aşkından bu emri anladı ve kabul etti. Böyle bir yerde, su varlık için gerekli, bebek süt ister, insan arkadaşa muhtaçtır. Kadın bir desteğe ihtiyaç duyar ve bir anne yardım bekler, bütün bunlar doğru ama ilahi aşk bütün bunların yerini alabiliyor. Eğer ruhu O'nu tanırsa bir kimse yalnızca aşkıyla yaşayabilir. Sonuç olarak Allah'a kesinlikle güvenmeliyiz.

 

Makam-ı İbrahim [Hz. İbrahim'in Makamı] 

Tavaf yedinci dönüşünü tamamladıktan sonra tavaf hali sona erer Makam-ı İbrahim de iki rekat namaz kılınır. İbrahim'in makamı ayak izlerinin bulunduğu taş parçasıdır. İbrahim bu taşın üzerinde durarak Kâbe'nin köşe taşını [Hacerü'l Esved] yerine koydu. Kâbe'yi yapmaya buradan başladı. Gel Hacc et, tavaf eden insan seline katıl ve sende tavaf et. Bu sevgi deresinde bir saat yüzdükten sonra üzerine titrediğin ölümcül varlığını terk edecek ve Allah'ın sonsuz yörüngesinde sonsuz var oluşa eren insanlar arasında yeni bir hayata kavuşacaksın.

 

İşte şimdi İbrahim gibisin.

 

Sa'y 

Sa'y bir arayıştır amacı olan bir harekettir. Koşmak ve seyretmek diye tanımlanır. Sa'y çalışmasıdır bedenin Susuzluğunu gidermek ve çocuklarını doyurmak için su ve ekmek ardından koşman ve çaba harcamandır demektir. Say ihtiyaçların için tabiatın kalbinde araştırma yapmak ve kavga etmektir. Taştan su çıkarma girişimidir. Şaşırtıcıdır ki mesafe olarak tavafla sa'y arasında ancak bir kaç adım ve bir kaç saniye vardır. Yine de bu ikisi arasında büyük bir farklılık göze çarpıyor. Tavaf: Mutlak sevgi, sa'y: Mutlak akıl. Tavaf: Tamamen O, Say: Tamamen sen.

 Tavaf yalnızca Kadir-î Mutlak'ın iradesi Sa'y yalnızca senin iraden Hac tavaf ve sa'yın birleşimidir. Tavaf yaşamak için değil Allah davası için yaşamak, Sa'y yalnızca kendin için değil insanlar için de elinden geleni yapmak.

 

Sa'y ın Sonu [Taksir] 

Merve'de sa'yın son noktasında saçını kısalt veya tırnaklarını kes. İhramını çıkar ve her günkü elbiseni giy kendini serbest hisset eli boş ve susuz Merve'den ayrıl İsmail'ini bulmaya git. Ey sa'y ederek yorgun düşen insan Aşka güven. Ey sorumlu insan elinden geleni yap. Çünkü İbrahim susuzdur ve sen sa'y yapmaktan gelen Hacc'ı kalbine dikkatle kulak ver. Şırıltıyı duyacaksın Merve tepesinden zemzeme doğru yürü bir kap yudum al yüzünü yıka ve geldiğin yere bir miktar götür ki hediye diye insanlara sunasın.

 

Büyük Hac 

Zilhiccenin dokuzuncu günü hac başlar. Mekke'ye gitmeye karar vermek Hacc'ın bütünüyle gerçekleşmesi olmadığı gibi Kâbe ve Kıble'de Hacc'ın hedefleri değildir. Tevhidin önderi [İbrahim] Hacc'ın Kâbe'de bitmediğini tersine Kâbe'yi terk ettiğin anda başladığını öğretiyor. Sana Kâbe varacağın son durak değil başladığın ilk noktadır. Umre için ve Mikat'ta evini terk ediyorsun şimdi ise Hac için Allah'ın evini terk etmelisin. Şimdi Allah'a yaklaşacaksın. Evi ziyaret etmeyecek fakat sahibini göreceksin ve varış Allah'adır. Kâbe son durak değil yalnızca yöndür. Mekke'ye geldin burada kalma haramda durma Mekke'ye gelişten daha büyük bir yolculuğa [Hacc'ı temettü] başlamalıyız. Zilhiccenin dokuzunda nerede olduğumuza bakmadan ihramını giy. Mekke'ye sırtını dön ve yürü Mekke'den daha kutsal ve daha saygı değer neresi vardır. Durma göreceksin.

 

Arafat 

İhramını giyip de Mekke'den çıkınca güneş batımına kadar kalman gereken doğuya [Arafat'a] doğru yola çıkacaksın geri dönüşte Maş-arı haram arkasında Mina'da kalacaksın. Vakfe için Arafat'a giderken yavaş yavaş durup dinlenmeden Arafat'a gideceğiz. Onuncu günün sabahında on ikinci güne istersen on üçüncü güne kadar Mina'da kalınacak. Allah'a dönerken içlerinden geçerken üç bölüm vardır. Arafat, Maş-ar ve Mina. Bunlar üç ziyaret yeri değildir. Allah bizzat onların ilahi isimlerini kendisi vermiştir. Arafat hikmet ve ilim demektir. Mahşer bilinç ve anlayış demektir. Mina aşk ve inanç demektir. 

Arafat'ta güneş batınca insanlar Meş-ar'a doğru yola koyulurlar ve orada dururlar. Sonrada Mina'ya hareket ederler buraların sınırı yoktur. Takva kendini eğitme dua kendini Allah'a arz etme Arafat'ta ihtişam bakışında olmalı. Baktığın şeyde değil hangi durumda olursan ol bu günü işlediğin gibi geçirebilirsin. Senden istenen şey durman [Vakfe] ve sonra Arafat düzlüğünü güneş batımını terk etmelidir.

 

Meş-ar 

Arafat'ta kaybolurken sen de oradan ayrılıyorsun, Arafat kaybolmuştur. Durmak mı asla, oturmak mı hiç bir yerde bir yarım gün tam bir gece veya iki gün kalmak, hepsi bu kadar. Çadırların hepsi kaldırılmalıdır. Karanlıkta ve gecenin sessizliğinde düşünceleri bir noktaya daha fazla toplayabilmek suretiyle elde edilen anlayış gücüne Meş-ar denir. Arafat tecrübe ve nazar bölümü, Meş-ar ise görüş ve basiret bölümüdür. Yer ve gök hürriyet ve alçak gönüllülük içindedir.

 İlim Allah'ın dilediği kimselerin kalbine yerleştirdiği bir nurdur. Bu doğru kılavuzluk bilgisidir. Arafat bilgisini her hangi bir kişi öğrenebilir ama Meş-ar'ın nuru Allah'ın dilediği kimselerin kalbine yerleştirdiği ışıktır. Mikat'ta iken kendini unutup insanlara katılmışsın. Tavaf'ta onlarla sürüklenmişsin.

 Say'dan sonra kendini bulmuş Arafat'ta okyanusa çekilmiştin ve sonra yeniden Meş-ar'da kendini bulacaksın. Böyle bir kalabalık içinde herkes kendi başınadır. Burada örtüsüz renksiz maskesiz veya makyajsız pak gerçeğini keşfettin. Bu gece bir dostla [Allah] özel bir konuşma yapacaksın. Kendini ona aç ve günahlarını itiraf et. Şimdi bütün bu sınırları görmeyip duvarları yıkma zamanıdır. Yıllardır içinde tutsak kaldığın şeylerden sıyrıl. Burada kendinlesin. Elini çenene koy ve bu gece Allah'la baş başa ol. Silahların ve inancınla yanında yalnızca O ve sen varsın. Eğer Muhammed'in iyi bir ümmeti isen O'nun gibi yap. Bırak kalbin aşkla aydınlansın. Orduda kurallara dikkat et. Üç gün Mina‘da kalman gerektiğini unutma.[10.,11.,12. Günler] kurşunların boşa gitmeyeceğinden emin ol. Yalnızca düşmana çarpanlar kabul görecektir. Mina savaş alanıdır. Savaşmak lazımdır. Meş-ar kamp yeridir. Sabah namazında sessizlik hakimdir. Meş-arda herkes uykudaymış gibi gece dağların üzerinden süzüldü. Meş-ar'da uyuyanların üzerinden sıyrıldı ve Mina boğazında kayboldu ve şu anda güneş doğuyor.

 

Mina 

Son ve en uzun kalış Mina'dadır. Güneş doğduktan sonra Meş-ar'da durma. Çünkü gündüz ilk Mina'da olma vaktidir. Güneşin doğuşuyla birlikte hücuma geçmek hücum vakti girdiği zaman güneşin emri zamanın emridir. Bu emre uy. Yalnızca güneşe kulak ver ve onuncu günün güneşini bayram güneşini gözle. Her şeyi anladığını söyleyen hiçbir şey anlamayandır.

 Allah'a yaklaşmaya karar vermiş olan insanlar ümmet sonsuz ve harekat eden cemaat bütün kaya ve setleri delecek ve sonunda kuşkusuz denize ulaşacak olan gürleyen sel... Evet. Meş-ar'dan Mina'ya giden yolun üzerinde durmazsan yanlış yola gitmez veya insanlara karışırsan Mina'ya ulaşacak, şeytanları yenecek ve İsmail'ini kurban edeceksin. Bu hacca giden herkese Allah'ın açık emridir.

 

Savaş Cephesi [Şeytan Taşlama: Recm] 

Kral Caddesi boyunca yerleşmiş üç Şeytan birbirinden 100 metre kadar uzaklıktadır, her biri bir anıtı, bir heykeli veya bir putu temsil eder; her yıl yüzleri beyaza boyanır.

 Allahu Ekber, ne kadar anlamlı! Ordu geldi; hepsinin ellerinde silahları[taşları] ve ateşlemeye hazırlar. Birinci puta vardığında[cemre-i ula] ateş etmeden geç git. İkinci puta vardığında da aynısını yap. Fakat üçüncüye vardığında geçme, ateş et! Niçin? Şu akıllı ve tecrübeli öğretmenler, genellikle sürüp giden bir yolda yavaş yavaş ve sessizce dönüş yapmamızı söylerler, ama burada kumandan ve emir veren İbrahim'dir. İlk hücumda sonuncuyu vur ve vuruşların başından ve yüzünden olmalıdır savaş bitmiştir. Son put düştüğü zaman birinciler ve ikinciler karşı koyamaz. Cepheden ayrılınca işimiz kurban kesmektir. İhramını çıkar, istediğin elbiseyi giy, saçını kes, istersen koku sürün.

 Artık serbestsin. Hacc süresince her hareket niyetine bağlıdır ve niyetle yapılır. Haccın özünü anlamayan kimse boş bir zihinle ülkesine döner.

 

Hacc Süresince 

Tavafla tevhid inancını ilan edeceksin. Say ile Haccın uğraşını yapacaksın Kâbe, den Arafat'a gitmekle Ademin inişini göstereceksin. Arafat'tan Mina'ya gitmekle insanın yaratılış felsefesini düşüncelerin saf bilimden saf aşka doğru evrimini ve ruhun çamurdan Allah'a [cc] doğru

 yükselişini sergileyeceksin. İbrahim'in sahnesi Mina'dayız. Şu anda İbrahim gibi davranmaktayız. O oğlu İsmail'i kurban etmek için getirmiştir. Bizim İsmail'imiz Kim veya Ne? İşte onu bilemiyoruz. Ama bizi kör ve sağır ne ediyorsa işte odur kurban edeceğimiz.

 

İsmail'in Kurban Edilmesi 

Sevgili oğlun, hayatının meyvesi, neşen, oluş nedenin, varlığının anlamı, oğlun; hayır, İsmail'in. O'nu bir kuzu gibi yatır ve kurban et! Ayaklarının altına al ki, kaçıp kurtulamasın. ellerinle kavrayarak başını tut, boyun damarını kes, fakat daha fazla kımıldayamayacağını sezinceye kadar ayaklarının altında tut. Sonra ayağa kalk ve O'nu yalnız kendi haline bırak! Ey “itaatkar” olan ve Allah'ın[cc] kulu”!Allah'ın senden istediği budur. Bu inancının çağrısı, tebliğinin özüdür. Bu sorumluluğundur. Ey ‘sorumlu adam!' Ey ‘İsmail'in babası!'

 İbrahim'in iki seçeneği vardı; ya kalbinin ağlayışlarına kulak verecek ve İsmail'i kurtaracak veya Allah'ın emirlerine uyup O'nu kurban edecekti! Birini seçmek zorundaydı.

 İçinde ‘sevgi' ve ‘gerçek' kavga ediyordu ‘sevgi', hayatı; ‘gerçek' ise inancıydı]! Allah kendi hayatını istemiş olsaydı vermek çok daha kolay olacaktı İbrahim, hayatını Allah davası uğruna adamıştı ve bu nedenle Allah'a itaat etmesi gerektiğini hissediyordu. Bu, O'nun için bir ‘bencillik' ve ‘zayıflık' idi. Bazı kişiler için iyi ve güzel olan, İbrahim gibi şerefli bir insan için kötü ve çirkin olabilir. O Allah'a en yakındı.

 İbrahim çağrıyı düşününce her şeyiyle teslim oluyor, fakat sıra İsmail'i kurban etmeye gelince katlanılmaz bir acı duyuyor, kemiklerinin kırıldığını ve yüzünde üzgün bir ifade belirdiğini hissediyordu. İbrahim'i böyle kötü bir durumda gören şeytan; Nerede ve kimde bir korku, zayıflık, kuşku, kıskançlık, ümitsizlik, aptallık ve sevgi belirtisi görse çirkef işini yapmaya koyulur. Seni eğlendirir ve görevlerini yapmaktan alıkoyar ki çağrı gerçeği kavranmasın.

 

"Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız ancak bir fıtnedir". [Enfal 28]

 Oğluna olan sevgi bile, seni ‘deneme' yoludur. İsmail sevgisi İbrahim için bir imtihandı; şeytanla karşılaşmalarında O'nun tek zayıf yönü olmuştu bu. İbrahim bunun açık bir vahiy olduğunu ve oğlunu kurban etmesi gerektiğini biliyordu. Üzgün ve kalbi kırıktı. Şeytan bundan dolayı O'nu kandırma fırsatı buluyordu.

 Şeytan bu durumdan faydalanarak önüne çıktı ve aynı şeyi fısıldadı: “Bu çağrıyı rüyanda duydun”.”Hayır bu yeterli, bu yeterli” dedi İbrahim kendi kendine; karar verdi ve seçimini yaptı: “Mutlak hürriyet olarak Allah'a itaat”, yani İsmail'i kurban etmek. Hürriyetine giden yolda bu son daha kalmalı ve oturup bütün çağların üzerinde birleştiği şu soruyu kendi kendine sormalısın: "Toplum için ne yapabiliriz?" Ve cevabı bulmaya çalış. Sadece otur ve hacc boyunca ne yaptığını düşün!

 

Baba Ve Oğul Arasındaki Konuşma 

Mina'da kuytu bir köşede İbrahim [AS] oğluyla konuştu! Yüz yıl yaşamış ak saçlı sakallı babanın yanı sıra İsmail gençlik çağına yeni giriyordu. Dünyanın değil Arap yarımadasının göğü böyle bir görünüme katlanamazdı! Tarih, baba ile oğul arasındaki böyle bir konuşmayı kaydetmemişti hiç. Kimse de, dostça fakat ürkütücü bir konuşmayı düşünmemişti!

 İbrahim başlangıçta hikayeyi yeniden anlatıp oğluna "burada seni ellerimle kurban edeceğim demek için ağzını açmadı. Sonunda, Allah'ın güvenine sığındı ve " İsmail rüyamda seni boğazlıyorum" dedi! Öylesine hızlı söylemişti ki bu kelimeleri kendisi bile işitmedi. Sonra sustu. Korkulu ve solgun, İsmail'in gözlerine bakmaya dayanamıyordu. İsmail babasının içinde bulunduğu durumu sezerek onu teselli etmeye çalıştı. "Baba itaatkar ol ve Allah'ın emrini yerine getirmek için tereddüte düşme. Beni de itaat edici olarak bulacaksın. Katlanabilirim ben " dedi. Allah Teala ders veriyordu. Bundan böyle Allah için insan kurban olarak kesilmeyecektir. İbrahim gibi, İsmail'ini seçip Mina'ya getirmelisin. Kimdir İsmail'in? Kendin bileceksin, başkalarının bilmelerine gerek yok. Karın olabilir, yeteneğin, işin cinsiyetin. gücün rütben Mevkin vs. olabilir. Hangisi olduğunu bilmiyorum, fakat senin İsmail İbrahim'in yanında ne kadar sevgiliyse senin yanında da o kadar sevgili olması gerekir!İsmail'in bazı göstergeleri, hürriyetini senden alan ve görevlerini yapmana engel olan her şey, seni eğlendiren gerçeği bilmen ve duymadan alıkoyan sorumluluğu kabul etmekten çok seni özür aramaya iten her şey ve yalnızca ileride desteğini almak için seni destekleyen her herkestir. Onu hayatında arayıp bulmalısın. Eğer Allah Teala'ya yaklaşmak istiyorsan, İsmail'ini Mina'da kurban etmelisin. İsmail yerine bir koyun kesmek kurbandır, fakat yalnızca kurban kesmek için, bir koyun kurban etmek kasaplıktır.

 

Üç Put Üçlemenin [Teslis] Sembolleri 

Mina'da üç putun İbrahim'i aldatmaya çalışan şeytanı temsil ettiğini hatırla.

 Birinci put [cemre-i ulâ]:'Arafat'ın düşmanı'

 İkinci put [cemre-i vustâ]:Meş'ar'ın düşmanı'

 Üçüncü put [cemre-i ukbâ]:'Mina'nın düşmanı'

 Nerde?

Ey hacı. Şu anda Mina'dasın. Ateşle silahını İsmail'ini kurban yerine getirdin. İbrahim gibi üç putu vur ve devir.

 

Bayram 

Hareket bitti ve biraz sonra hacc sona erecek.

 

 

Mina'da!

 

Şaşırtıcıdır ki, Mekke'nin komşusu olan yerde! Neden hacc Mekke ve Kâbe yanında bitmezde, burada biter? Haccın bu sıralarını anlamalısın. Bu kalabalığın ortasında ne yaptığının tam anlamıyla bilincinde olmalısın. Burada düşünebilmelisin;evinin bir köşesinde veya hayallerinde değil! Hacc birlikteliği teşvik eden bir bütünlüktür. Allah [cc], İbrahim [asm] ; Muhammed [sas] ve insanlarla karşılaşılan yerdir. Haccı anlamak ve tanımlamak gidebilmek ve şimdiye kadar söylediklerimizi yapabilmek demektir.

 

Mina'da Gecikme 

İnancını ve ne yaptığını düşünmen için iki gün daha kalınır. Bayram günü kurban kesildikten sonra merasim biter. Mina'da iki gün veya üç gün daha kalman gerekir. Bu günlerde Mina'dan ayrılman, Mekke'ye dönmen düşünülmez. Niçin şeytan yenildi, kurban kesildi, İhram çıkarıldı ve bayram kutlandı. İnsan için İbrahim'in makamına ulaşmaktan başka daha üstün bir rütbe yoktur ve burada herkesten rolünü oynaması istenmiştir. Bütün bu menasikin sonunda, ülkene dönmeden önce, bayramdan sonra iki gün daha kalmalı ve oturup bütün çağların üzerinde birleştiği şu soruyu kendine sormalısın. Toplum için ne yapabiliriz? Ve cevabı bulmaya çalış. Sadece otur ve hacc boyunca ne yaptığını düşün.

 

Bayram Gününden Sonra Arka Arkaya Yapılan Hücumlar

 

İlk gün, ilk hücumunda son putu vurur ve kurban yerine giden yolu açarsın. Sonra ihramını çıkarır ve sevinçle zaferini kutlarsın! İkinci gün tekrar vurmalısın, ama putların üçünü de. Bu kez, sırayla, birinci, ikinci ve son olarak da üçüncü putu vurursun. Üçüncü gün, ikinci gün yaptıklarının bir tekrarıdır. Dördüncü gün, istersen Mina'da kalabilir istersen ayrılabilirsin. Kalmaya karar verirsen ikinci veya üçüncü günün atışlarını tekrarlamalısın. Dördüncü gün kalmamaya karar verirsen kalan silahlarından arta kalanı Mina'da bir yere gömmelisin! Bu bir zorunluluktur!

 

Son Mesaj

 

Hacc süresince yapılan bütün davranışlar, Kur'an'ın kelimelerle anlattığı mesajı nakleder. Haccı bitirmeden önce, Kur'anı hiç olmazsa baştan sona bir kez okuman ve son suresinde bir ders çıkarman öğüt verilir.

 

Neden son sure? Hacc'ın son aşaması vurmak olup, Kur'an'ın son suresinin son kelimeleri de bir tehlikeden uyarma konusundadır! Hacc'ın sonunda sen üç putu vurursun, Kur'an'ın sonu da üç gücü reddeder. Hacc'ın son bölümünde, Müslüman, bir tehlikeye karşı uyarılırken, Kur'an'ın son bölümünde de bir şerre karşı uyarılır. Kur'an'ın biterken şerrin bitmemesi, Peygamberliğin biterken tehlikenin sürmesi bize şaşırtıcı geliyor belki! Kur'an'ın son iki suresi, `şer'den sığınma `dan söz eder ve aynı zamanda, İbrahim [as.]'ın peygamberliğini tamamlayan, tevhidin son peygamberi Hz. Muhammed'i [sav.] uyarır. Ve Hacc'ın son iki günü, kişinin savaşmak zorunda kaldığı ve Allah'ın [cc] İbrahim'e[as.] uyarıda bulunduğu Mina'da geçer. Ve sen ey Muhammed'in [sav] ve İbrahim'in [as.] sünnetinin yolunda giden, yalnızca menasike uyman değil, fakat `şifre'leri çözmen gerekir. Mina'dan sonra nereye gidiyorsun? Ey hacı, ülkemize dönmek için Mina'dan ayrılmadan önce oturup muzaffer peygamberimizin uyarıldığı tehlikeyi anlamak için Kur'an'ın son iki suresini okuyalım. Allah'ın sevgili elçisinden sığınmasını istediği şeyleri anlamak için, şu vahiylere kulak verelim:

 

"De ki: Sabahın Rabb'ine sığınırım,

Yarattığı şeylerin şerrinden,

Karanlığı çöküp bastığı zaman gecenin şerrinden.

Ve haset edenin, haset ettiği zaman şerrinden ,

Düğümleri üfleyenlerin şerrinden". [Felâk suresi]

 

Ey Habilin varisi; 'babanın katilinden öc alıcı' Kabil ölmedi! Ey 'meleklerin secde ettiği','Adem'in varisi'; şeytan şimdi öc alıyor! Üç yüzü, yedi rengi, yetmiş bin hilesi olan ve insanların kalbine fısıldayan bu şerden uzak dur..

 

Allah'a [cc], Şafağın Rabb'ine, 'insanların sahibine, 'İnsanların Maliki'ne ve İnsanların sevgilisine, İlahına' sığın. Ve sen ey hacı, Kurban Bayramı'ndan sonra Mina'da kal ve günde yedi kez üç putu vur! Her günü Kurban günü. Her ayı Zilhicce. Her yeri Mina ve... hayatı hacc bil.

 

Sonuç

 

Mina'da kalma zamanı bitti ve Mekke sınırı yakınında törenler son buldu. Zilhiccenin sonuna doğru istediğin zaman, gerektiğinde Arafat'a gitmeden yapabileceğin bir Tavaf ve Sa'y daha var. Hacc menasiki bitmiş bulunuyor, işte yapman istenen şeylerin hepsi bu kadar. Ey, Hacc'ın son bölümü olan Mina'dan ayrılan hacı! İbrahim'in çağrısını kabul ettin Kişisel hayatının kısır döngüsünden kurtuldun. Zamanında Mikat'a geldin; Vahy'e kulak verdin; elbiselerini çıkarıp beyaz kefenini giydin. Evini ve ülkeni terk ederek bir misafir gibi Allah'ın Evi'ne ve cihad toprağına geldin. Sağ elini sıkarak Allah'a [cc] söz verdin. Tavaf çemberine katılarak tavaf eden insanların arasında kayboldun. Kendi kendin eliği bıraktın. Dağların tepesinde su bulmak için elinden geleni yaptın. Sonra Mekke'den Arafat'a indin ve bölüm bölüm [Meş'ar ve Mina'ya Giderek] geri Allah'a dönüp bilinç kazandın. Meş'ar karanlığında silah topladın. Aynı zamanda, diğerleriyle birlikte Mina sınırını geçtin. Şeytan ilk hücumunda yenildi. Hür oldun; İnanç ve aşk toprağını kurtardın. İbrahim makamına ulaştın, şerefin zirvesine -şehâdetin ötesindeki bölüme- çıktın. Son olarak bu çabanın bitiminde bir koyun kurban ettin

 

En tehlikeli ve en korkunç yaratılış geçitlerini –Tevhit, isar, cihad, şehadet, iblisle savaş ve aşk ülkesini fethi- geçtikten sonra bu en büyük kutsal gezinin ve en yüksek insani dereceye çıkışın bitiminde nereye geliyorsun? Ne yapıyorsun? Kurban: Bir “koyun” boğazlamak! Neden? Hangi düşünceyle? Sırrı ne bunun? Haccın sonunda bir koyun boğazlamanın sırrı nedir? Bir şey diyemem!Bırak cevabı Allah versin:

 

"...Ondan hem kendiniz yiyin, hem ihtiyacını gizleyen ve gizlemeyip dilenen fakir[ler]e yedirin ". [Hacc 36]

 

Yine tekrar ediyor:

 

"...İşte bunlardan yeyin, yoksulu, fakiri de yedirin". [Hacc 28]

 

Ey hacı! Nereye gidiyorsun şimdi? Hayatına ve dünyana mı dönüyorsun? Geldiğin aynı yola mı giriyorsun hacdan sonra? Asla! Asla! Bu sembolik gösteride İbrahim'in rolünü oynadın! İyi bir aktör, kişiliği, rolünü oynadığın şahsın karakterinden tamamıyla etkilenen insandır. Eğer bunu iyi becerirse, gösteri bitecek, fakat eseri sürecektir. Oynadıkları rolü sürdüremeyip, unutulup giden pek çok aktör vardır!

 

`Makam-ı İbrahim'desin; tam durduğu yerde. Yükselişinin en son basamağı, Mirac'da Allah'a olan en kısa mesafedir. Şimdi makam-ı İbrahim'de duruyorsun ve onun rolünü oynayacaksın; onun gibi yaşayacak ve inancının icâbesinin mimarı olacaksın. İnsanları içinde yaşadıkları bataklıktan kurtar. Cehaletin karanlığı ve zulmün çileleriyle uyuşmuş ve ölmüş bedenlerine yeniden hayat üfle Ayağa kalkmalarına yardım et ve onlara yön ver. Onları hacca çağır, tavaf etmeye çağır.

 

İbrahim'in niteliklerini kazanmak için tavaf etmeye çağır. İbrahim'in niteliklerini kazanmak için, tavafa katılıp bencilliğini bırakarak temizlendikten sonra yolunu izlemek için Allah'a söz verdin. Allah şahidindir.

 

Zamanını saygıdeğer bir zamana [Zaman-ı Haram] yap, çünkü kutsal mescittesin. Çünkü, yeryüzü Allah'ın [cc] Mescidi'dir

ehlader

Pazar, 19 Ağustos 2018 14:26

İran’da Kriz ve Zil Çalıp Oynayanlar

 

Allah’ın Adıyla

 İran’da son zamanlarda bir ekonomik kriz yaşandığı inkar edilemez bir gerçektir. ABD ve müttefiklerinin uluslararası kuralları ayaklar altına alarak ve imzaladıkları nükleer anlaşmayı çiğneyerek devam eden ekonomik yaptırımları genişletmeleri İran para birimi Riyal’in değer kaybetmesine yol açtı ve bu durum ister istemez halk arasında etkisini hissettirmeye başladı.

Son durumun ortaya çıkmasında İran’da işbaşında bulunan hükümetin yanlış siyasetleri ve gafletleri de görmezden gelinemez elbet. Nükleer anlaşma sırasında ve sonrasında sulta sistemine güvenerek gerekli tedbirleri almaması, direniş ekonomisini zamanında uygulamayarak başta ABD olmak üzere Batı’nın baskıları azaltacağına dair iyimser tutumlar takınması; idari ve yargı sistemindeki yolsuzlukların önlenmesinde zayıf kalışlar da yaptırımların etkili olmasındaki etkenlerdendir.

Ancak İranlılar 40 yıldan beri dış yaptırımlar yüzünden zaman zaman bu gibi krizlerlerle karşılaşmış oldukları için buna karşı artık bağışıklık kazandıkları, dirençlerini artırdıkları dolayısiyle bu krizi de atlatacakları söylenebilir.

Son durum İslam İnkılabının bu ülkede zafere ulaştığı 1979 yılından beri yaşanan ilk ekonomik kriz olmadığı gibi sonuncusu da olmayacaktır kuşkusuz. Niçin mi?

Çünkü, İran zulüm temeli üzerine kurulu uluslararası sulta sisteminin egemenliğini kabul etmemektedir.

Çünkü, İran müstekbir güçlerin bunca çabasına rağmen bu sisteme entegre olmamakta, uyum sağlamamakta ve teslim olmamaktadır.

Çünkü, BM gibi uluslararası kurum ve kuruluşları, özellikle de mali, sermaye  kuruluşlarını ellerinde bulunduran siyonist güç odaklarının isteklerini yerine getirmemekte, gasıp işgalci Siyonist Rejimin/İsrail’in varlığını kabul etmemektedir.

Çünkü, başta komşuları olmak üzere Batı Asya ülkeleri üzerinde oynanan oyunları bozmakta, Irak’ta ve Suriye’de olduğu gibi Amerikan emperyalizmi ve bölgesel müttefiklerinin planlarını etkisiz hale getirmiş bulunmaktadır.

Çünkü, bölgenin gerçek sahipleri ve halklarının içinden çıkan Hizbullah, Ensarullah, İslami Cihad, Hamas vb  direniş güçlerini desteklemekte ve düşmanların sadece şimdiki değil gelecekteki uğursuz emelleri önüne de set çekmektedir.

Çünkü, İran sadece bölgenin mazlum halklarına değil dünyanın  her yanındaki tüm mustazaf halklara da sultacılara karşı bir mücadele yöntemi sunmakta, direniş sembolü olmaktadır.

Ve işte bütün bu nedenlerden dolayı İran’a geçmişte baskı uygulandığı gibi bundan sonra da uluslararası sulta sistemine teslim olmadığı, İslam İnkılabının ilkelerine bağlı kaldığı sürece bu gibi baskılar devam edecektir.

İran halkının son aylarda düzenledikleri miting ve gösterileri de hükümetin yanlış siyasetlerine itiraz ve uyarılar olarak değerlendirmek gerekir. Her ne kadar bu gösterilerde dış tahrikler ve içerideki rejim muhalifi küçük grupların rolü olsa da göstericilerin  ekseriyeti ekonomik sıkıntıların giderilmesini talep etmekte ve  İslam İnkılabının ilkelerine olan bağlılıklarını her fırsatta dile getirmekteler.

Her ülkede olduğu  gibi İran’da da halk yöneticilerin yanlış siyasetlerine olan itirazlarını dile getirmekte iken bunu rejim karşıtlığı olarak göstermek doğru değildir.

Sulta sistemine bağlı medyanın dünya çapında  kasıtlı olarak başlattığı bu akıma Türkiye’de de her nedense iktidarın nimetlerinden geçinen Havuz Medyası öncülük etmektedir.

Başta Anadolu Ajansı olmak üzere yandaş medyayı yöneten perde arkası güçler belli amaçlarla istihdam ettikleri sözde İran uzmanlarından anlaşıldığı kadarıyla sadece İslam İnkılabını karalamalarını istemektedir.

İran için sözde hayıflanan bu çevreler aslında efendilerinin daha başarılı olduğunu ispatlamaya ve güya İran’ın bölgesel siyasetlerini eleştirmekle gerçekte  efendilerinin son yıllarda başta Suriye olmak üzere bölgesel çapta kırdıkları potları gizlemeye çalışmaktalar.

Anadolu Ajansı ve benzeri merkezlerde istihdam edilmiş  sözde İran uzmanlarınca üretilen yarım yamalak haber ve analizlerinin üzerine  “mal bulmuş mağribi misali” atlayan medyanın İslam İnkılabı hakkındaki arzuları hiç bir zaman gerçekleşmiyecektir.

Ziya Türkyılmaz

Yemen'de Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun düzenlediği ve çoğu çocuk 50 kişinin hayatını kaybettiği saldırıya, dünyaca ünlü aktör Jim Carrey'den tepki mesajı geldi.


 Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun geçtiğimiz günlerde Yemen'in kuzeyindeki Sada ilinde çocukları taşıyan bir otobüse düzenlediği hava saldırısında çoğu çocuk 50 kişi hayatını kaybetmiş, çok sayıda kişi de yaralanmıştı. Suudi Arabistan ise saldırının 'meşru bir askeri eylem' olduğunu savunmuştu.

ABD'li ünlü komedyen Jim Carrey, Yemen'deki hava saldırı sonucu hayatını kaybeden çocuklar için Twitter hesabı üzerinden açıklama yaptı.

Carrey, üzerinde ABD bayrağının bulunduğu füzenin, çocukların içinde olduğu okul otobüsünü vurma anının resmedildiği görselle birlikte paylaştığı mesajında şu ifadeleri kullandı:

"Yemen'de 40 masum çocuk bir otobüste öldürüldü. Bizim müttefikimiz. Bizim füzemiz. Bizim suçumuz."

İran dini lideri Imam Ali Hamanei, ABD'yle müzakerelere son noktayı koydu: ABD'ye güven olmaz! Hamaney, İran Cumhurbaşkanı Ruhani'nin 'Gerekirse Hürmüz'ü kapatırız' açıklamasına da destek verdi.
 
 İran'ın dini lideri Imam Ali Hamanei, İran'ın ABD'yle müzakere masasına oturmasına ilişkin tartışmalara son noktayı koydu. Ayetullah Hamanei, "Amerikalıların ne sözüne ne de imzasına güven olmaz, bu yüzden ABD'yle müzakere yapmanın bir faydası yok" dedi.

Dışişleri Bakanlığı çalışanları ve büyükelçileri kabulünde konuşan Imam Hamanei, ABD'yle müzakere yapılması veya diplomatik ilişki kurulması halinde ülke sorunlarının hal olacağı yönünde yapılan açıklamaların "açık bir hata" olduğunu söyledi. Imam Hamanei, Washington yönetiminin asıl sorununun İran İslam Devrimi'nin temel ilkeleriyle olduğu savundu.

İran Cumhurbaşkanı Ruhani'nin, İran'a petrol ambargosu uygulanması durumunda Hürmüz Boğazı'nı kapatma çıkışına da destek veren Imam Hamanei, "Cumhurbaşkanı'nın, 'İran'ın petrol satışının engellenmesi halinde, bölgede kimse petrol ihraç edemez' açıklaması, İslam Cumhuriyeti'nin konuya ilişkin politikasını ve yaklaşımını ortaya koyan önemli bir açıklamadır" dedi.

Imam Hamanei, Dışişleri Bakanlığı'nın, Cumhurbaşkanı Ruhani'nin ortaya koyduğu duruşu sıkı bir şekilde takip etmesi gerektiğini belirtti.

 

TRUMP: İRANLILAR BİR NOKTADA BENİ ARAYIP ANLAŞALIM DİYECEKLER

ABD Başkanı Donald Trump, Mayıs ayında İran'la imzalanan nükleer anlaşmadan ayrılarak, İran'ın füze çalışmaları, bölgedeki faaliyetleri ve diğer konuların da bulunduğu daha geniş kapsamlı bir anlaşma yapılmasını istemişti.

Trump, geçen hafta NATO zirvesi sırasında yaptığı bir konuşmada, ABD'nin anlaşmadan çekilmesiyle İran'da yaşanan ekonomik sıkıntılara dikkat çekerek, "Ekonomilerinin çökmekte olduğunu biliyorum, bir noktada beni arayıp anlaşalım diyecekler "ifadesini kullanmıştı.

TR.JAMNEWS.COM

Cuma, 27 Temmuz 2018 15:06

Hayatın Anahtarı Ayete'l Kürsi

O'nun Kürsî'si (egemenliği) gökleri ve yeryüzünü kaplamıştır; Bunları koruyup gözetmek O'na ağır gelmez.

Kur’an’ı Kerim’in içerisinde  bazı ayetlere olan ilgimiz oldukça fazladır. Yasin suresini, Amener Resulü ile başlayan Bakara 285-286. ayetlerini, Ayete’l-Kürsi ismiyle tanıdığımız Bakara 255. ayetini bunlara örnek olarak gösterebiliriz. Bu ayetlerin, özellikle belli günlerde yüzünden okunması üzerinde çok önemle durulmuş, fakat anlamı, verdiği mesajı öğrenme ve üzerinde düşünme gibi çalışmalar nedense ihmal edilmiştir. Oysa Yasin suresi bir Tevhid suresidir. Amener Resulü diye tanıdığımız ayetler kulun Rabbine yakarışının çok muhteşem bir örneğidir. Ayete’l-Kürsi ise İslam düşüncesinin ana esaslarını içeren, Allah (C.C.)’ın sıfatlarıyla doludur. 

Allah. O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz.Göklerde de, yerde de ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve, arkalarındakini bilir. Onlar ise Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiç bir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür.” (1) 

     Bu ayet, yüce Allah’ın tek ve ortaksızlığı, sıfatlarının noksansızlığı, kuşatıcılığı ve kudretinin vurgulanması ile ilgili en kapsamlı, en etkileyici Kur’an ayetlerinden birisidir. 

     Dilediğini yapma yetkisine sahip olan Allah (C.C.)’ın inanılması gereken tek ilah olduğu, O’nun dışında bir takım insanların kulluk sundukları düzmece ilahların, inkar edilmesi gerektiği gerçeği haykırılmıştır. 

     Ayet; kesin sözlü bir tek Allah inancını yansıtan, "Allah, O'ndan başka ilâh olmayan...".ifadesi ile başlamaktadır. 

     Bu kesin sözlü ve katıksız tek Allah inancı, İslâm düşüncesinin dayandığı ve hayatın tümüne ilişkin, İslâm'ın kaynağını oluşturan temel bir esastır. Kulluğu ve ibadet eylemlerini sırf Allah'a yöneltme ilkesi bu düşünceden doğmaktadır. Buna göre hiçbir insan, Allah'tan başka bir kimseye kul olamaz, Allah'tan başka hiçbir mercie ibadete yönelemez, kendisini Allah'tan ve Allah'ın uygun görüp emre bağladığı mercilerden başka hiç kimseye itaat etmekle yükümlü sayamaz. Bütün değer yargılarını, Allah'a dayandırması gerektiği  gibi, Allah'ın terazisinde ağırlığı olmayan herhangi bir sosyal değer yargısının da hiçbir önemi olmadığını keşfeder. 

      Yine bu çarpıcı ifade, Hz.İsa’nın Rab olarak kabul edildiği Teslis(üç ilah) anlayışının savunulmasının da karşısında yer alır. 

     Bu şekilde yegane Rab ve ilah olarak kabul ettiğimiz  Allah (C.C.)’ın, gücü ve kudretinin anlaşılmasında,bize yardımcı olacak sıfatlarının bilinmesi gerekmektedir.İşte ayetin devamı da, bu bilgiye ulaşmamızda bize rehber olmaktadır. 

     "...diri, yarattıklarını gözetip yöneten..."

       Allah'ın sıfatlarından biri olan “Hayy” (hayat sıfatı) O'nun kendinden kaynaklanır, hayatlarını yaratıcılarının bağışına borçlu olan tüm yaratıkların hayatı gibi başka bir kaynaktan gelmez. Aynı zamanda bu hayat ezelî ve ebedîdir, yani ne başladığı ve ne de bittiği bir nokta vardır. Başka bir deyimle bu hayat sıfatı, zaman kavramından bağımsızdır. Bu gerekçe ile bu anlamdaki hayat da sadece Allah'a özgüdür. 

     Hayy (diri) olan Allah (C.C.) aynı zamanda Kayyum’dur. “Kayyum” yüce Allah'ın bütün varlıkları gözetip yönetmesi, bunun yanısıra her varlığın varoluşunun O'na dayanması anlamına gelmektedir. İnsan, bu hikmete ve tedbire dayalı ve ana hatları çizilmiş kaideler uyarınca yaşar; değer yargılarını bu sistemden alır; bu arada bu değer yargılarını kullanırken yüce Allah'ın sürekli gözetimi (murakabesi) altında bulunur. 

     Yoksa mesele eski Yunan filozoflarından olan Aristo'nun düşündüğü gibi değildir. Ona göre Allah, yaratıklarından hiçbirini düşünmez; çünkü O, kendi zatından başka hiçbir şey üzerine düşünmeyecek derecede yücedir. Ona göre Allah, yaratıp kendi haline bıraktığı varlık alemi ile ilişkisini kesmiş oluyordu. 

     Günümüz beşeri ideolojilerinin ortaya çıkması, bu zihniyetin devam ettiğinin  bir sonucudur. Çünkü bu fikir akımları referans olarak vahyi almadıkları gibi, vahyin inşa edeceği bir toplumun ortaçağ karanlıklarında boğulacağı hakaretlerini de yapmaktan geri kalmamışlardır. Kendi oluşturdukları toplumlarda, kabul ettikleri ilahın, tabiat ile ilgili işleri düzenlediğini ama işlerimizde müdahale edememe gibi bir konumda olduğunu uygulamaları ile iddia etmişlerdir. Oysaki Allah (C.C.), hem göklerin ve hem yerin Rabbi olarak  Kayyum’dur; yani gözetir ve yönetir. 

     “(O) göklerin, yerin ve ikisi arasındaki şeylerin Rabbidir. Şu halde O'na kulluk et; O'na kulluk etmek için sabırlı ve metânetli ol. Hiç O'nun bir adaşı (benzeri) olan birini biliyor musun? (Asla benzeri yoktur).” (2) 

     Bu gözetme ve yönetme, bir an bile uyku ve uyuklamaya tutulmayan Allah’a özgüdür. 

      Yüce Allah ile hiçbir varlık arasında bir benzerlik asla söz konusu değildir. Allah (C.C.), gizli uyuklamaktan (dalgınlıktan) ya da sürekli uykudan, her ikisinden de kayıtsız şartsız bir kesinlikle münezzehtir. 

      Şu dehşet verici evrende yer alan sayısız atomun, hücrenin, canlı varlığın, cansız nesnenin, bütün bunları gözetimi ve denetimi altında tutan ve bütün bu varlıkların, Allah'ın tedbirine dayalı olarak ayakta durması çok etkileyici bir gerçektir. Oysa tahrif edilmiş bir kitap olan Kitab-ı Mukaddeste yaratıcı, yaratılanın sıfatlarına benzetilmiş, ve bozuk bir ilah anlayışı ortaya sunulmuştur: 

    "Ve yedinci gün Allah yaptığı işi bitirdi. Ve yaptığı işlerin hepsini bırakarak yedinci günde dinlendi." (3) 

    "Rab sanki uykudan uyanır gibi ve güçlü bir adamın şarap nedeniyle nara atması gibi uyandı." (4) Elbette Allah tüm bu zayıflıklardan uzaktır. 

    "Göklerde ve yeryüzünde ne varsa O'nundur." 

     Kaydı, şartı, kaybedilme ihtimali ve ortaklığı olmayan bir mülkiyettir bu... Gerçek mülkiyet sırf Allah'a bağlanınca,insanların hiçbir şeye malik olmadığı sonucu ortaya çıkar. Bu durumda insanlar sadece, her şeyin mülkiyeti elinde olan, tek mülk sahibinin vekilleridirler. Bu durumda bu vekillik işlevlerini yerine getirirken onlara yetki veren asıl mülk sahibinin şartlarına uymak zorundadırlar. Asıl mülk sahibi olan Allah (C.C.) bu şartlarını Peygamberler vasıtası ile insanlığa açıkça bildirmiştir. İnsanlar bu şartların dışına çıkamamalı, onları çiğnememelidirler. 

     Yüce Allah'ın göklerde ve yerde bulunan canlı-cansız herşeyin gerçek maliki olduğu gerçeğinin insan bilincinde kökleşmesi, herşeyin sınırlı süreli bir emanet olduğunu, süresi dolunca bu ödünç emanetin sahibi tarafından geri alınacağını bilmesi, doyumsuzluğun, tamahkârlığın, cimriliğin, ihtirasın ve amansız servet yarışının şiddetini düşürmeye, aşırılığını törpülemeye yeterli bir faktördür. Bu bilinç aynı zamanda kanaat, elde edilen rızka ilişkin hoşnutluk, eldeki imkânlar ölçüsünde özveri ve cömertlik duygularını aşılamanın; insan kalbini varlıkta da yoklukta da güven duygusu ile doldurmanın da teminatıdır. Böylece kaybedilen ya da elden kaçan maddî imkânlar karşısında insanın hayıflanması, yazıklanması, kafasına taktığı ve peşinden koştuğu şeyler uğruna kalbinin yanıp tutuşması önlenmiş olur!

      Göklerin ve yerin mülkiyeti Allah (C.C.)’a aitken "İzni olmadıkça O'nun katında kim şefaatçı olabilir?"

     Geçmişte, Mekkeli müşrikler taptıkları putlarının kendilerini Allah(C.C.)’a yakınlaştırdığını, söylemekteydiler. Ayrıca Hristiyanlar, Allah (C.C.) için -haşa- oğul edindiğini ya da değişik şekillerde ortağı olduğunu iddia ederek, -haşa- Rab İsa’nın kendileri için şefaatçi olacağına inanmaktadırlar. Yahudiler ise O'nun, yardımını, -haşa- O'nun yakını olduklarından (seçilmiş topluluk) alacaklarını düşünmektedirler. Bu anlayış bazı Müslüman toplumlara sıçramış, kendileri için kurtarıcı olacağı, hesap gününde himayesine girerek sırat’ın kolayca geçileceği kişilerin varlığına ciddi bir şekilde inanılmaya başlanmıştır. 

     Göklerin ve yerin mülkiyeti Allah (C.C.)’a aitken "İzni olmadıkça O'nun katında kim şefaatçı olabilir?" vurgusu ise tüm bu bozuk inanışları; peygamberlerin, meleklerin vs. Allah'tan şefaat dileyeceklerini ve O'nu bağışlamaya zorlayacaklarını sanan kimselerin yanlış fikirlerini reddeder. Bu tür kimseler, yaratıklarının hiçbirinin, değil O'nu bağışlamaya zorlamak, O'nun önünde duramayacağı ve şefaat edemeyeceği konusunda uyarılmaktadırlar. Evrenin Hakimi'nin izni olmaksızın hiçbir peygamber, hiçbir melek ve hiçbir kul O'nun önünde bir tek söz bile söyleyemeyecektir.

      "İnsanların önünde ve arkalarında bulunan ve olup-biten herşeyi bilir. Onlar O'nun bilgisinin sadece dilediği kadarını kavrayabilirler." 

     Bu ifade genel olarak Allah'ın bilgisinin yaygınlığını ve herşeyi kapsayan niteliğini anlatan mecazî olmayan yalın bir ifadedir. İnsanlar ise sadece Allah'ın bilmelerine izin verdiği şeyleri bilebilirler. İnsanların bu gerçek üzerinde uzun uzun kafa yormaları gerekmektedir. 

    Özellikle evrenin ya da hayatın herhangi bir alanında edindikleri bilgi ile hemen şımarıklığa kapıldıkları şu günlerde bu kafa yormaya daha çok ihtiyaçları vardır. 

     Her şeyi mutlak, kapsamlı ve eksiksiz olarak bilen, sadece yüce Allah (C.C.)'tır. O, kulları tarafından bilgisinin bazı bölümlerinin keşfedilmesine izin verebilir. 

     Fakat insanlar bu gerçeği unutarak Allah (C.C.)'ın edinmelerine izin vermiş olduğu bilgiler ile şımarmış; kendilerine bu bilgileri bağışlamış olan Allah (C.C.)’a bu nimetlerin karşılığında şükretme yoluna gitmemişlerdir. Tersine pohpohlanmış ve ilâhi bağışa karşı nankörce davranarak asi olmuşlardır.

      "O'nun Kürsî'si (egemenliği) gökleri ve yeryüzünü kaplamıştır; Bunları koruyup gözetmek O'na ağır gelmez."

 Normal olarak hükümdarlık, egemenlik anlamını içeren Kürsi (koltuk, taht) kelimesi, dilimizde ki kullanılışı gibi iktidar yerine kullanılmaktadır. O halde "Allah'ın Kürsî'si, gökleri ve yeri kaplayınca" O'nun egemenliği de gökleri ve yeryüzünü kaplamış demektir.

      Eğer Kur'an'ın kendine özgü üslubunu, ifade biçimini iyi kavrayacak olursak onun içerdiği bu tür ifadeler etrafında yapılan tartışmalara girmek gereğini duymayız, bunun yanısıra bu amaçla Kur'an-ı Kerim'in yalınlığını ve berraklığını büyük oranda bozan Batı kaynaklı yabancı felsefi kavramları ödünç almaya kalkışmayız. 

      Göklerin ve yeryüzünün egemenliği kendisine ait olan Allah (C.C.)’ya, bu egemenliği koruyup gözetmek asla ağır gelmez. 

     "Yüce ve büyük olan O'dur." 

     Burada dikkat etmemiz gereken çok çarpıcı bir mesaj vardır. Ayet "O, yüce ve büyüktür." demiyor. Bunun yerine "Yüce ve büyük olan O'dur" diyerek, bu sıfatların, ortaksız bir biçimde, sadece Allah (C.C.)’a özgü olabileceği gerçeğinin zihinlere kazınması  sağlanmaktadır. 

     Gerçekten yücelik ve ululuk sıfatları sadece Allah'a özgüdür, bu sıfatlarda başka hiçbir ortağı yoktur. Eğer kullardan biri kendisini dev aynasında görerek bu dereceye yükseldiği saplantısına kapılırsa, Allah (C.C.) onu dünyada horluğa ve aşağılığa, Ahirette de azaba ve perişanlığa mahkum edecektir. 

"Orası Ahiret yurdudur.Onu, yeryüzünde böbürlenmeyip, bozgunculuk peşinde koşmayanlara veririz. (Güzel) akibet ise takva sahiplerinindir." (5) 

Yine yüce Allah, helâk olmanın eşiğindeki Firavun'dan sözederken "O, kendini beğenmiş bir azgın zorba idi" buyurmaktadır..(6) 

    Artık açıklamasını öğrenen bir kul, Ayete’l-Kürsi’yi okurken, gökleri idaresi altında bulunduran Allah (C.C.)’ın yeryüzünde de tüm işlerine müdahale etme hakkına sahip olduğunun şuuruna varır. 

     Diri olan ve kendisini hiçbir zaman uyuklama  ve yorgunluğun tutmadığı Rabbinin sürekli gözetimi altında olduğunu düşünerek, O’nun belirlediği sınırları aşmamaya çalışır. 

      Zerre kadar hayr ve şerrin karşılığının alınacağı bir gün olan hesap gününde, dünyada empoze edilen her türlü şatafatlı, varlıklı, şahsiyetlerin, din tüccarlarının peşine gidilmesinin kendisine bir fayda sağlamayacağını, kendisine güvenilip dayanılacak olanın sadece Allah (C.C.) olduğunu bilerek ibadetlerine şirk karıştırmaz.

       Namazlarımızdan sonra, yatmadan önce, herhangi bir darlığa düştüğümüzde, ezberimizden sayısız kereler okuduğumuz Ayete’l-Kürsi, işte budur. Bu ayeti, üzerinde tefekkür etmeden, hızlı bir şekilde, birden çok okumakla yetinirsek, yukarıda belirttiğimiz muhteşem mesajına da yazık etmiş oluruz.

 ------------------------------------------------------------- 

     Kaynaklar : 

Fizilal’il Kur’an........ Şehit Seyyid Kutub 

Tefhimu’l Kur’an .....Mevdudi 

Et-Tefsirü’l-Hadis.... İzzet Derveze 

1-(2/Bakara 255) 

2-(19/Meryem 65) 

3-(Tekvin, 2:2) 

4-(Psalms 78:65.) 

5-(28/Kasas Suresi 83) 

6-(44/Duhan Suresi 31)

Cuma, 27 Temmuz 2018 14:41

Hz. İmam Rıza'dan (a.s) Kırk Hadis

Hz. İmam Rıza'dan (a.s) Kırk Hadis
 
1- “İnsanlar iki kısımdır: kendisinden daha iyi ve daha takvalı olan ve kendisinden daha kötü ve daha aşağı olan. (Nazarında) kendisinden daha kötü ve daha aşağı olan biriyle karşılaştığında şöyle demelidir: “Belki onun iyiliği gizlidedir ve bu onun yararınadır. Benim iyiliğim ise açıktadır; bu da benim zararımadır.” Ama kendisinden daha hayırlı ve daha takvalı birini gördüğünde de, ona ulaşmak için karşısında tevazu etmelidir. Bunu yaparsa makamı yücelir, iyilikleri temiz olur, ismi iyi anılır ve zamanının efendisi olur.”
 
2- “Kimde şu beş sıfat olmazsa, dünya ve ahiret işlerinden hiçbiri için hayır bekleme: Asaletinde güvenirlik, tabiatında kerem, ahlakında sebat, nefsinde şeref ve kalbinde Allah korkusu.”

3- “İmanın dört rüknü vardır: Allah'a tevekkül etmek, Allah'ın kazasına rıza göstermek, Allah'ın emrine teslim olmak ve işleri Allah'a bırakmak. Salih kul (Mümin-i Âl-i Fir'avn) şöyle dedi: “Ben işimi Allah'a bırakıyorum…
 
(Bunun üzerine) Allah onların düzenlerinin kötülüklerinden onu korudu.” Mu'min/44-45

 4- “İman, farzları yerine getirmek, haramlardan sakınmak, kalple Allah'ı tanımak, dille ikrar etmek ve azalarla da amel etmektir.”
 
5- Bir gün İmam Rıza (a.s) Kur'ân'ı anarak ondaki hücceti ve nazmındaki mucizeyi beyan edip şöyle buyurdu:

“Kur'ân-ı Kerim, Allah'ın sağlam ipi, muhkem kulpu ve örnek yoludur, insanı cennete götürür, ateşten kurtarır. Zaman onu yıpratmaz; ağızlarda dolaşmak basitleştiremez. Çünkü o, belli bir süre için gönderilmemiştir. O, insan için açık delil ve hüccet kılınmıştır. Hiç bir taraftan batıl ona giremez; çünkü Hamid ve Hekim olan Allah tarafından indirilmiş bir kitaptır.”
 
6- “Cömert, yemeğini yesinler diye halkın yemeğini yer. Ama cimri, yemeğini yemesinler diye halkın yemeğini yemez.”
 
7- “İmamet (müslümanların önderliği) dinin yuları, Müslümanların düzeni, dünyanın ıslahı ve müminlerin izzetidir. İmamet, İslam'ın gelişen kökü, yücelen dalıdır. İmam ile namaz, zekat, oruç, hac ve cihat kamil olur, ganimet ve sadakalar çoğalır, had (şer'i ceza) ve hükümler uygulanır, hudut ve sınırlar korunur.”
 
8- “Öyle bir gün gelir ki, afiyet (rahatlık) on üz olur: dokuz cüz'ü, insanlardan uzaklaşmakla, bir cüz'ü de susmakla sağlanır.”
 
9- İmam (a.s) Ebu Haşim-i Caferi'ye şöyle buyurdular:

“Ey Ebu Haşim! Akıl, Allah'ın bir armağanıdır. Edep, zahmetle elde edilen bir şeydir; zahmetine katlanan onu elde eder. Ama zahmet ve zorluğa katlanarak akıl elde etmeye çalışan, ancak cehaletini artırır.”
 
10- “Mümin, kendisinde üç haslet olmadıkça mümin olamaz: Rabbinden bir sünnet, Peygamberinden bir sünnet, Allah'ın velisinden (İmam'dan) bir sünnet. Rabbinden olan sünnet, sırrını başkalarından gizlemektir. Nitekim Allah-u Teala buyurmuştur ki; “Gizlileri bilendir, gizlileri razı olduğu elçilerden başka bir kimseye bildirmez.” Peygamberden olan sünnet, halkla iyi geçinmektir. Nitekim Allah-u Azze ve Celle Peygamberine; “Halkın yanlışlıklarını af ve onları iyi iş yapmaya emret” buyurarak halkla iyi geçinmesini emretmiştir. Allah'ın velisinden olan sünnet ise sıkıntı ve zorluklarda sabırlı olmaktır.”
 
11- “Müslüman'da on haslet olmadıkça aklı kemale ermez: İyiliği umulmalı, kötülüğünden emin olunmalı, başkalarının az iyiliğini çok görmeli, kendisinin çok hayrını az saymalı, ihtiyacı olanların müracaatından bıkmamalı, ömür boyu ilim talep etmekten yorulmamalı, Allah yolunda fakir olmayı zengin olmaya tercih etmeli, Allah yolunda aşağı olmayı, düşmanlar içerisinde aziz olmaktan üstün bilmeli, tanınmamayı meşhur olmaya üstün tutmalı, onuncusu ve en önemli olan ise ilk karşılaştığı herkesi kendisinden daha iyi ve daha takvalı bilmesidir.”
 
12- “Kim nefsini hesaba çekerse kar eder, kim ondan gafil olursa zarar görür; kim (Allah'tan) korkarsa güvene kavuşur, kim ibret alırsa basiretli olur, kim basiretli olursa anlar, kim de anlarsa bilgili olur.”
 
13- Kulların en iyileri kimlerdir? diye sorduklarında şöyle buyurdu: “Kulların en iyisi, iyilik yaptığında sevinen, kötülük yaptığında mağfiret dileyen, kendisine bir nimet verildiğinde şükreden, sıkıntıya düştüğünde sabreden, sinirlendiğinde de affeden kimselerdir.”
 
14- “Kaçınılması gerekli olan büyük günahlar şunlardır: Allah-u Teala'nın öldürülmesini haram kıldığı nefsi öldürmek, zina ve hırsızlık yapmak, şarap içmek, ana babaya eziyet etmek, savaştan kaçmak, zorla yetimin malını, murdarı, kanı, domuz etini ve zaruret olmaksızın Allah'ın adı getirilmeden kesilen hayvanın etini yemek, faiz ve haram mal yemek, kumar oynamak, ölçü ve tartıda eksik vermek, iffetli hanımlara iftira etmek, livata yapmak, yalan yere şahadet etmek, Allah'ın rahmetinden ümit kesmek, Allah'ın cezasından korkmamak, zalimlerle yardımlaşmak, onlara yaslanmak, yalan yere yemin etmek, sıkıntıda olmaksızın halkın hakkını (borcunu) vermemek, yalan konuşmak, kibirli olmak, israf ve tebzir (savurganlık) etmek, hıyanet etmek, haccı küçümsemek, Allah'ın velileriyle savaşmak, boş şeylerle eğlenmek ve günahları yapmakta ısrar etmek.”
 
15- “Abdestte, yüz ve elleri yıkamanın bir defası farz, ikincisi ikmaldır ve fazlası günahtır, sevabı yoktur. Abdestti ancak (bağırsaktan çıkan) gaz, bevl (idrar), gait (dışkı), uyku ve cünüplük bozar. Kim mestin üzerine mesh ederse, Allah'a, Peygamber'e ve Kur'ân'a muhalefet etmiştir; abdestti de batıldır. Çünkü Ali (a.s) mestin üzerine meshetmede diğerlerine muhalefet etmiştir.”
 
16- “Eğer Allah-u Teala insanları, cennet ve cehennemle müjdeleyip korkutmasaydı, yine onlara yaptığı lütfu ve ihsan karşılığında Allah'a itaat edip isyan etmemeleri gerekirdi.”
 
17- “Oruç niçin emredildi? diye sorulacak olursa cevap olarak şöyle denir; Açlık ve susuzluğun zorluğunu görerek ahiretin fakirliğini anlamaları; oruçlunun alçak gönüllü, huşulu, mükafatlanması, sevaba ümitli olması, açlık ve susuzluk karşısında bilinçle sabretmesi ve böylece sevabı hakketmesi için oruç farz kılındı. Üstelik oruç, şehvetlerin ölmesine de sebep olur. Yine orucun farz kılınışı, dünyada insanlara bir öğüt olması, onları dini mükellefiyetlerini yerine getirmeye yöneltmesi, ahiret için kılavuz olması, dünyadaki yoksulların durumlarını anlamaları ve Allah'ın onların malında farz kıldığı hakları yoksullara eda edilmeleri içindir.”
 
18- “Namazın cemaatle kılınmasının felsefesi; Tevhit, İslam ve Allah'a olan ibadetin zahir, aşikar ve yaygın olması içindir. Çünkü bunların aşikar ve ibadetin sadece Allah'a mahsus oluşu, doğu ve batıda yaşayan herkese hüccet olmasından dolayıdır. Yine münafıkların ve dini hafife alanların, İslam'ın zahirine ikrar ettikleri şeyi eda etmeleri ve insanların birbirlerine şahitlik yapabilmelerinin câiz ve mümkün olması içindir. Bunlardan ilave cemaat namazı, takvaya, iyiliğe ve Allah'a karşı yapılan bir çok masiyetin önlenmesine de yardımcı olur.”
 
19- “Allah-u Teala, Kur'ân'da üç şeyi üç şeyle birlikte istemiştir: Namazı zekatla birlikte istemiştir; öyleyse kim namaz kılıp da zekat vermezse, onun namazı kabul olmaz.
 Allah Teala, kendisine ve ana-babaya şükür ve teşekkürü birlikte emretmiştir; öyleyse kim ana-babaya teşekkür etmezse, Allah'a şükretmemiş sayılır. Allah Teala, O'ndan çekinmeyi ve sila-i rahimde bulunmayı birlikte emretmiştir, öyleyse kim sila-i rahim yapmazsa, Allah Azze ve Celle'den gerektiği şekilde çekinmemiştir.”
 
20- “Âl-i Muhammed'e (Ehl-i Beyt'e) sevgi ümidiyle, ibadette gayret göstermeyi ve salih amel yapmayı asla terk etmeyiniz.”
 
21- “Hırs ve hasetten kaçının; çünkü geçmiş ümmetleri bu iki sıfat helak etmiştir. Cimrilikten sakının; çünkü cimrilik hür ve mümin insanda bulunmayan bir afettir ve cimrilik imana aykırıdır.”
 
22- “Ey Ali! Nimetlerin kadrini bilin (onların şükrünü yerine getirin). Çünkü nimetlerin kadri bilinmezse kaçarlar; kaçtılar mı da bir daha geri dönmezler. Ey Ali, insanların en kötüsü, yardımını (halktan) esirgeyen, (sofrasına kimseyi davet etmeyip) yalnız yemek yiyen ve kölesine kırbaç vuran kimsedir.”
 
23- “Namaz, vaktin evvelinde kılınmalıdır. Cemaatle kılınan her rekat,ferdi kılınan iki bin rekata bedeldir. Fasıkın arkasında namaz kılma; velayet ehlinden başkasına da iktida etme….”
 
24- “Ramazan ayının orucu, Ramazan hilalinin görülmesiyle başlar ve Şevval hilalinin görülmesiyle de sona erer. Teravih namazı (Ramazan ayı gecelerinde kılınan müstehap namazlar, diğer müstehap namazlar gibi) cemaatla kılınmaz. Her ay üç gün oruç tutmak müstahaptır; şöyle ki,her on  günde bir gün; yani ayın ilk on gününün perşembe, ikinci on gününün çarşamba, son on gününün ise  Perşembe gününü. Şaban ayının orucu güzeldir, sünnettir de. Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: Şaban ayı benim ayımdır, Ramazan ayı Allah'ın ayıdır.” Ramazan ayının kaza olan oruçları ard arda olmasa da olur.”
 
25- “Cimrinin rahatlığı, kıskancın lezzeti, çabuk usananın vefası, yalancının da yiğitliği olmaz.”
 
26- “Namazın felsefesi; Allah'ın rububiyetine ikrar etmek, şeriki olmadığını nefyetmek, geçmiş günahların affedilmesini dilemek için onlara itiraf ederek cebbar olan Allah'ın önünde huzu ve huşu içerisinde durmak, Allah'ı yüceltmek için günde beş defa yüzü yere koymak, unutmak ve azmaksızın Allah'ı sürekli anmak, O'nun huzurunda kendini zelil saymak, din ve dünya hakkındaki nimetlerinin artmasını da talep etmektir. Üstelik namaz, mevla, yönetici ve yaratıcıyı unutarak azmamak ve haddi aşmamak için insanı gece gündüz sürekli olarak Allah'ı hatırlamaya iter. Namaz halinde Rabbini anması ve O'nun huzurunda durması ise onu, her çeşit günah ve fesatlardan alıkoyar.”
 
27- “Cihat, adil İmam'ın emriyle yapılır. Kim, mal, mülk ve canını savunmak yolunda savaşıp da öldürülürse şehittir. Takiyye halinde hiçbir kafiri öldürmek câiz değildir; ancak can tehlikesi olmaz ve (kafir de) katil veya bağı olursa o başka. Muhalif veya muhalif olmayan kimselerin mallarını (haksız yere) yemek câiz değildir”
 
28- “İslam, imandan başkadır. Her mümin, Müslüman'dır, ama her Müslüman mümin değildir. Hırsız, mümin olduğu halde hırsızlık yapmaz. Şarap içen de mümin olduğu halde şarap içmez. Mümin, mümin olduğu halde Allah'ın haram kıldığı nefsi öldürmez. Haddi (şer'i cezayı) hakkeden kimseler, ne mümindirler, ne de kafir (yani Müslüman'dırlar). Allah, kendisine cenneti ve orada ebedi kalmayı vaat ettiği bir mümini cehenneme sokmaz. Nifak, fısk veya büyük bir günahtan dolayı cehennem ateşini hakkeden bir kimse, ne müminlerle haşır olur ve ne de onlardan sayılır.
 

29- “Allah-u Teala şarabı haram kılmıştır. Çünkü şarap fesada ve onu içen kimsenin şuurunu yitirip Allah'ı inkar etmesine, Allah'a ve resullerine iftirada bulunmasına sebep olur. Yine şarap, fesat, adam öldürme, birbirine ithamda bulunma (kazf), zina ve Allah'ın haramlarından çekinmemeye yol açar. Bundan dolayı, içinde sarhoş edici maddenin bulunduğu her şeyin içilmesinin haram olduğuna hükmettik. Çünkü şarabı içmekle meydana gelen sonuçlar sarhoş edici meşrubatta da vardır. Öyleyse Allah'a ve ahiret gününe inanan, biz Ehl-i Beyt'i seven ve bizi dost tutmakla şereflenen herkes, her türlü sarhoş edici meşrubattan uzak durmalıdır. İçki içenlerle bizim aramızda hiç bir (dostluk) bağı yoktur.”
 
30- “Yedi şey olmadan yedi şey alay sayılır: Kim kalpten pişman olmadan diliyle mağfiret dilerse, kendisini alay etmiştir; kim Allah'tan tevfik ister de ciddiyet göstermezse, kendisiyle alay etmiştir; kim ihtiyatlı olmak ister de sakınmazsa, kendisiyle alay etmiştir; kim Allah'tan cenneti niyaz eder de sıkıntılarda sabırlı olmazsa, kendisiyle alay etmiştir; kim cehennemden Allah'a sığınır da dünyevi lezzetleri terk etmezse, kendisiyle alay etmiştir; kim Allah'ı zikreder de O'na kavuşmaya koşmazsa, kendisiyle alay etmiştir.”
 
31- “Bir yudum suyla bile olsa, sıla-i rahimde bulun; en iyi sıla-i rahim akrabaya eziyet etmemektir. Allah Teala Kur'ân'da şöyle buyurmuştur: “Sadakalarınızı minnet ve eziyet ederek batıl etmeyin.”
 
32- “Herkesin dostu, onun aklıdır; düşmanı ise cehaletidir.”
 
33- “Kim bir Müslüman fakirle karşılaşır ve zengine verdiği selamdan farklı bir şekilde ona selam verirse, kıyamet günü Allah'ı, kendisine gazap ettiği halde mülakat eder.”
 
34- “Nasıl sabahladınız? dediklerinde şöyle buyurdular: “Yakınlaşmış bir ecel (azalmış bir ömür) ve korunmuş bir amelle sabahladım; ölüm yanı başımızda beklemekte, ateş arkamızda durmakta ve bize ne yapılacağını da bilmiyoruz.”
 
35- “Kabir azabına, Nekir ve Münkire, öldükten sonra dirilmeye, hesaba (sorgu suale), teraziye ve sırata iman etmek, dalalet imamlarından ve onların takipçilerinden uzaklaşmak, onlardan beraat etmek, Allah'ın dostlarını sevmek, şarabın azını da çoğunu da haram bilmek dinimizdendir.”
 
36- “İki tarafı birbiriyle eşit olmayan her çeşit yumurtanın yenmesi helaldir. İki tarafı birbiriyle eşit olan her çeşit yumurtanın yenmesi de haramdır.”
 
37- “Hediye, kinleri gönüllerden giderir (öyleyse hediye verin).”
 
38- “Sarhoş edici her şey şaraptır; çoğu sarhoş eden her şeyin, azı da haramdır. Mecburiyette kalan kimse bile şarap içmemelidir. Çünkü şarap (aklı mahvederek ruhi yönden) onu öldürür.”
 
39- “Yeni doğan erkek veya kız çocuğunun yedinci günü akika kurbanı verilir, saçı kesilir, ismi konulur, ve yine o günde saçının ağrılığı miktarınca altın ve gümüş sadaka verilir.”
 
40- “Kıyamet günü bana en yakın olanınız, ahlakı en güzel olan ve ailesi için en hayırlı olanınızdır.”