کارگر
Erdoğan:İsrail Cumhurbaşkanı Herzog'un Türkiye'ye Bir ziyareti Olabilir
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bosna Hersek'teki krizin aşılması için uluslararası camianın birlikte hareket etmesine ihtiyaç duyulduğu aşikardır" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında, Sırbistan'la ticaret hacmi ile ilgili, "Geçtiğimiz yıl yüzde 34'e yakın bir artışla bu rakamı 2 milyar dolar seviyesine taşıdık. Hedefimiz 5 milyar doları yakalamaktır" dedi.
"Bosna Hersek'teki krizin aşılması için uluslararası camianın birlikte hareket etmesine ihtiyaç duyulduğu aşikardır." diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "(Sırbistan Cumhurbaşkanı Vucic'le) Boşnaklar, Hırvatlar ve Sırplar olmak üzere üç lideri bir araya getirelim ve bu işi başaralım. Bu karara vardık" ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Doğu Akdeniz'de ‘İsrail’le iş birliği ihtimali ile ilgili, "Hedef, olumlu yaklaşımlarla bir yere varmak. Bu, kazan-kazan esasına dayalı olursa elimizden geleni yaparız" diyerek, "Cumhurbaşkanı Herzog'la yapmakta olduğumuz görüşmeler var. Belki Sayın Herzog'un Türkiye'ye ziyareti olabilir. İsrail'le Berat Albayrak'ın bakan olduğu dönemde görüşmelerin yapıldığını ifade etti. Biz siyasetçiler barış için varız. Petrol barışın aracı olursa bunu kullanırız." şeklinde konuştu.
Sırbistan Cumhurbaşkanı Vucic de "(Türkiye'yle) Ticaret hacmimiz tarihin en iyi ivmesini yakaladı" şeklinde konuştu.
Vucic, "Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, Bosna Hersek'in toprak bütünlüğüne son derece saygılı olduğumuzu söyledim" ifadesini kullandı.
Sputnik
İşgal Güçleri Batı Şeria'da Bir Okula Baskın Düzenledi
Filistin’de İsrail işgal güçlerinin baskın yaptığı bir okulda bulunan 2 öğrenci gözleri bağlanarak gözaltına alındı. -izlemek için tıklayınız-
Filistin’in Batı Şeria bölgesinde bulunan Ramallah kentindeki Deyr Nidham köyünde bulunan bir okula işgal güçleri tarafından baskın yapıldı.
Ramez el-Tamim ve Ahmad el-Tamimi isimli iki öğrenciyi gözlerini bağlayarak gözaltına alan işgal güçleri kendilerini durdurmak isteyen okul personeline ise saldırdı.
İşgal güçlerinin ve Filistin’de bulunan işgalci yerleşimcilerin eğitim odaklı yaptığı çeşitli saldırıların, çocukların eğitim ve gelişim hakkını engellemeye yönelik olduğu biliniyor.
NEDEN SADECE SÜNNİ ÜLKELER?!Abdurrahman Dilipak: İslam Barış Gücü oluşturalım
42 yıl önce rahmetli İmam Humeyni’nin hiçbir mezhep ayrımı gözetmeden önerdiği projeyi şimdi mezhepçi bir bakışla önerilmesi “düşündürücü” karşılandı.
Abdurrahman Dilipak, Türkiye, Malezya ve Pakistan'ın bir araya gelmesi gerektiğini belirterek "Gelin biz büyük hedefe doğru, küçük bir adımla başlayalım işe ve İslam Barış Gücü oluşturalım" dedi.
Türkiye’nin hemen yanıbaşında ve ileri teknolojilere ulaşmış komşusu İran bulunduğu ve İran bu öneriyi yıllardır dillendirdiği halde Dilipak’ın bu ülkeyi görmezden gelmesi “mezhepçilik” şeklinde yorumlanmaya müsait bulunuyor.
Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, bugünkü köşe yazısında Erbakan Hoca'nın kurduğu D-8 projesini akıllara getirdi. Dilipak, Türkiye, Malezya ve Pakistan'ın bir araya gelmesi gerektiğini belirterek "biz uzaya mekik de göndeririz, savaş uçağı da, füze de yapabiliriz. Gelin biz büyük hedefe doğru, küçük bir adımla başlayalım işe ve İslam Barış Gücü oluşturalım" diye yazdı.
Dilipak, Kazakistan’daki gösterilerin İslam dünyası ile Türk dünyası arasında bir savunma paktının gerekliliği konusunu gündeme getirdiğini belirterek "Ama önce soralım; İslam ülkeleri yöneticileri ne kadar İslam ahlakına ve İslami duyarlılığa sahip? Ya da o ülke halkları ne kadar İslam ahlakına bağlı? Yani bizim önce yeniden Müslüman olmamız gerek” görüşünü dile getirdi.
"Aslında bu konu kulağa hoş geliyor! Batının örgütlediği BM, NATO, AB, UNESCO, FAO, WHO gibi örgütlerin başına İslam yazdınız mı bu iş tamammış gibi geliyor. İslam Birleşmiş Milletleri, İslam NATO’su, İslam Birliği. Tamam da bu sadece bir isimden ibaret değil" diye yazan Dilipak, son yıllarda D-8'in etkisizleştirildiğini belirtti.
İslam Barış Gücü oluşturulmasını öneren Dilipak özetle yazısına şöyle devam etti:
"Malezya, Pakistan, Türkiye bir araya gelse, biz uzaya mekik de göndeririz, savaş uçağı da, füze de yapabiliriz. Yapabiliriz de yapamıyoruz işte. Malezya da Pakistan da Çin grubunda, biz Batı grubundayız. Bir F35 konusunu bile çözemedik, S400 konusunu çözemedik. Herkesin teknolojisi farklı. Gelin biz büyük hedefe doğru, küçük bir adımla başlayalım işe ve İslam Barış Gücü oluşturalım. Tabii afet ve kargaşa bölgelerinde barışı sağlamak üzere bir güçten söz ediyorum. Bu güç sadece İslam coğrafyasında değil, İslami bir kimlikle tüm dünyada tabii afet bölgelerinde, insani yardıma ihtiyaç duyan her yerde görev üstlenebilir. Bu yapı içinde asker, polis, jandarma, özel kuvvet elemanları, zabıtalar yanında gönüllüler de görev üstlenebilir. İslam ülkelerindeki bütün Kızılay ve insani yardım kuruluşları sisteme entegre edilebilir."/ Milli Gazete
Rusya'nın Tahran Büyükelçisi: Ekonomik ve bölgesel konular, İran ve Rusya liderlerinin görüşmesinin gündeminde
Rusya'nın Tahran Büyükelçisi Levan Cagaryan, 'İran ve Rusya cumhurbaşkanları arasındaki görüşmelerin gündeminde çok çeşitli ikili meseleler yer alırken, iki cumhurbaşkanı arasındaki görüşmelerin ilk gündem maddesi ekonomik ve bölgesel meseleler olacak' dedi.
Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ziyareti arifesinde Rusya'nın Tahran Büyükelçisi Levan Cagaryan, İRNA'ya verdiği röportajda, 'Eski İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin Rusya'ya yaptığı bir önceki ziyaretin üzerinden beş yıl geçti ve şimdi yeni İran Cumhurbaşkanı'nın Rusya'ya yapacağı ziyarete tanık oluyoruz. İki ülkenin cumhurbaşkanları şu ana kadar birkaç telefon görüşmesi yaptı. Bir telefon görüşmesi de çok önemli olsa da yüz yüze görüşmenin yerini tutmaz. Bu, iki cumhurbaşkanı arasındaki ilk görüşme olacak ve bu görüşme hem İranlılar hem de yabancılar için çok önemli' diye belirtti.
İran ve Rusya cumhurbaşkanları arasındaki görüşmelerin gündeminde başta ekonomik ve bölgesel olmak üzere çok çeşitli ikili meselelerin olmasının beklendiğini dile getiren Cagaryan, 'İki ülke cumhurbaşkanlarının görüşmesinin İran ve Rusya hükümetleri arasında çeşitli alanlarda işbirliğinin gelişmesine yol açmasını umuyoruz' diye konuştu.
İran'da diplomat olarak 10 yılı aşkın tecrübesini hatırlatan Büyükelçi, 'Cumhurbaşkanı Reisi Hükümeti'nin Doğu'ya bakma politikası memnuniyet verici. Rus hükümeti, bu hükümetle işbirliği yapmaya tamamen hazır ve iyi sonuçlar elde etmeyi umuyoruz' değerlendirmesinde bulundu.
İran'la ilişkilerimizin kimseyle ilgisi yok
Cumhurbaşkanı'nın Moskova ziyareti arifesinde Batı medyasının iki ülke arasındaki ilişkilere karşı yürüttüğü psikolojik savaşa değinen Cagaryan, 'İlişkilerimizin Batı, Kuzey, Güney ve Doğu ile hiçbir ilgisi yok ve bizim için öncelik ikili ilişkilerdir. Üçüncü tarafların Tahran-Moskova ilişkilerinin genişlemesinden memnun olup olmaması bizim için önemli değil' ifadesini kullandı.
Batılı tarafların İran ve Rusya'ya yönelik yaptırım uygulamalarına tanık olduklarını kaydeden Büyükelçi, 'Bu yaptırımların iki ülke arasındaki ilişkilere hiçbir etkisi yok. İslam Cumhuriyeti ile ilişkileri genişletmek için üçüncü şahısların rızasını elde etme peşinde değiliz' diye açıklaı.
İran müzakere ekibi müzakerelerde gerekli esnekliği gösteriyor
İran ile P4+1 grubu arasında yaptırımların kaldırılmasına yönelik müzakere sürecine işaret eden Cagaryan, 'Bir önceki ABD yönetiminin Nükleer Anlaşma'dan çekilme kararı, başta Güvenlik Konseyi olmak üzere uluslararası hukukun yanlış, yasa dışı ve açık bir ihlaliydi. Amerikalılar taahhütlerini hiçbir şekilde yerine getirmediler ve şimdi bu koşullar altında ABD'ye güvenilip güvenilemeyeceği sorusu ortaya çıkıyor. Viyana müzakereleri biraz zor başladı, ancak şimdi müzakerelerin geleceği konusunda çok iyimseriz. Ali Bakıri Keni liderliğindeki İran İslam Cumhuriyeti'nin müzakere ekibi gerekli esnekliği gösterdi, ancak her durumda İran'ın ulusal çıkarlarını korumaya çalışıyor' değerlendirmesini yaptı.
İran'a ABD'nin çekilmesinden çok sonra bile Nükleer Anlaşma'ya karşı yükümlülüklerine bağlı kaldığı için övgüde bulunan Cagaryan, 'Nükleer Anlaşma'nın çöküşü ABD'nin yasa dışı bir eyleminin sonucuydu. Avrupalıların da müzakerelerde yapıcı bir rol oynayacağını umuyorum. Nükleer Anlaşma'ya dönmek için hala bir şansımız var ve bu fırsatı değerlendirmeliyiz. Rus tarafı, müzakerelerin ilerletilmesine yardımcı olmaya tamamen hazır ve müzakerelerdeki Rus temsilcisi Mihail Ulyanov, müzakereleri ilerletmede yapıcı ve olumlu bir rol oynamak için elinden gelenin en iyisini yapıyor' diye ekledi.
Rus İranolog: Reisi'nin Moskova ziyareti, ilişkilerin geliştirilmesi ve kapasitelerin harekete geçirilmesi için bir fırsat
Rus İranolog Diana Adirhayeva, İran ve Rusya arasındaki iyi işbirliğine atıfta bulunarak, 'İki tarafın ticaret, turizm, bilim ve teknoloji gibi alanlarda işbirliğini geliştirme potansiyelinin çok daha fazla olduğuna inanıyor. Cumhurbaşkanı Reisi'nin Moskova ziyareti bu kapasiteleri harekete geçirmek için iyi bir fırsattır' dedi.
İRNA'ya konuşan Adirhayeva, Reisi'nin Rusya ziyaretinin Moskova ile Tahran arasındaki ilişkilerin gelişmesi açısından stratejik önem taşıdığına ve iki ülke arasındaki uzun vadeli işbirliğini güçlendireceğine inandığını ifade etti.
Rus İranalog, 'İran-Rusya'nın nükleer anlaşmasının etkin bir şekilde uygulanması için Viyana görüşmelerine katılımı, Astana görüşmeleri çerçevesinde Suriye sorununun çözümünde iki ülke arasında etkin işbirliği, İran ile Rusya arasında 20 yıllık stratejik belgenin imzalanması için hazırlıklar, İran'ın Şanghay İşbirliği Örgütü'ne üyeliği, İran ile Avrasya Ekonomik Birliği arasındaki serbest ticaret anlaşmasının üç yıl daha uzatılması, bölgedeki iki güçlü ülke arasındaki yakın işbirliğini gösteriyor' değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Reisi, Rusya Devlet Başkanı'nın resmi daveti üzerine yarın Çarşamba Moskova'ya gidecek
Rus İranolog, İran Cumhurbaşkanı'nın Moskova ziyaretinin iki ülkenin birçok bölgesel ve uluslararası meselede ortak bir duruşa sahip olmasıyla gerçekleştiğini kaydetti.
İran ve Rusya arasındaki ticaret hacminin artırması
Rus İranolog, resmi istatistiklere atıfta bulunarak, '2021 yılının ilk 10 ayında (Ocak-Ekim) Rusya, İran'a 2.56 milyar dolar değerinde ihracat yaparken, aynı dönemde 779 milyon dolar değerinde İran'da ithalat gerçekleştirdi' dedi
İran ve Rusya arasında kültürel ilişkilerin geliştirilmesinin önemi
Tula Üniversitesi profesörü, İran ve Rusya arasındaki kültürel ilişkilerin büyük önemine dikkat çekerek, 'Geçen bahar Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov'un Tahran ziyareti sırasında İran'da bir Rus kültür merkezi açılması için bir anlaşma imzalandı' diye belirtti.
Adirhayeva bu anlaşmayı önemli olarak değerlendirerek, 'Bu anlaşmanın uygulanması ve Tahran'da Rus Kültür Merkezi'nin açılmasıyla çok ilgileniyoruz. İran Kültür Merkezi uzun yıllardır Rusya'da faaliyet gösteriyor ve biz Rus uzmanlar bu kültür merkeziyle kapsamlı bir işbirliği yaptık' ifadesine yer verdi.
Cumhurbaşkanı Reisi, Moskova ziyareti sırasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşecek.
Duma'nın genel kuruluna katılmak ve hitap etmek, Rusya'da yaşayan İranlılarla ve Rus ekonomik aktivistleriyle görüşmek, Cumhurbaşkanı Reisi'nin iki günlük Rusya gezisinde planlarının bir parçası.
Cumhurbaşkanı Reisi'ye bu gezide Dışişleri, Petrol ve Ekonomik ve Maliye Bakanları eşlik edecek.
Cumhurbaşkanı Reisi, Hükümetin bölgedeki komşular ve ülkelerle ilişkileri en üst düzeye çıkarma yaklaşımı doğrultusunda daha önce Tacikistan ve Türkmenistan'a gitmişti.
Cumhurbaşkanı Reisi, Rusya Devlet Başkanı'nın resmi daveti üzerine Moskova'ya gitti.
Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, ekonomik, siyasi ve kültürel işbirliğini geliştirmek için Rus mevkidaşının resmi daveti üzerine Rusya'ya gitti.
Cumhurbaşkanı Reisi, Moskova ziyareti sırasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşecek.
Duma'nın genel kuruluna katılmak ve hitap etmek, Rusya'da yaşayan İranlılarla ve Rus ekonomik aktivistleriyle görüşmek, Cumhurbaşkanı Reisi'nin iki günlük Rusya gezisinde planlarının bir parçası.
Cumhurbaşkanı Reisi'ye bu gezide Dışişleri, Petrol ve Ekonomik ve Maliye Bakanları eşlik edecek.
Cumhurbaşkanı Reisi, Hükümetin bölgedeki komşular ve ülkelerle ilişkileri en üst düzeye çıkarma yaklaşımı doğrultusunda daha önce Tacikistan ve Türkmenistan'a gitmişti.
Kremlin’den Putin – Reisi görüşmesinin gündemi hakkında açıklama
Kremlin sarayı, İran ve Rusya liderleri yarın Moskova’da Kapsamlı Ortak Eylem Planı KOEP nükleer anlaşması ve ortak iktisadi projeleri görüşeceğini açıkladı.
Cumhurbaşkanı Ayetullah Reisi’nin Perşembe günü başlaması beklenen Rusya ziyareti hakkında bir açıklama yayınlayan Kremlin sarayı, iki liderin gündeminde KOEP nükleer anlaşması ve ortak iktisadi projelerin yer aldığını belirtti.
Rusya’nın İran büyükelçisi Levan Jagaryan da bir açıklama yaparak, ekonomi ve bölgesel konular, İran ve Rusya liderlerinin müzakerelerinin gündeminde yer aldığını kaydetti.
Cumhurbaşkanı Ayetullah Reisi’nin Rusya ziyareti hakkında açıklama yapan büyükelçi Jagaryan, iki liderin gündeminde başta iktisadi ve bölgesel meseleler olmak üzere birçok konu ele alınacağını belirtti.
Lavrov ve Abdullahiyan görüştü
İran ve Rusya Dışişleri Bakanları yaptıkları telefon görüşmesinde Cumhurbaşkanı Reyisi’nin Moskova ziyaretinin ilişkiler için bir fırsat olduğunu bildirdiler.
İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve Rus meslektaşı Sergey Lavrov, Cumhurbaşkanı Reyisi’nin yakında yapılacak Moskova ziyaretinin iki ülke ilişkileri için önemli gelişme ve iyi bir fırsat olduğunu belirtti.
Lavrov, Cumhurbaşkanı’nın ziyaretinden dolayı memnuniyetini dile getirerek ziyaretle ilgili tüm hazırlıkların yapıldığını söyledi.
Taraflar ayrıca görüşmede İran’ın Rusya’ya ihraç ettiğini bazı tarım ürünlerle ilgili sorunların bir an evvel çözülmesine vurgu yaptılar.
İslam İnkılabı Lideri imam Hamanei:Amerika’nın yanlış hesapları hâlâ devam ediyor
İslam İnkılabı Lideri imam Hamanei, Amerika’nın yanlış hesapları hâlâ devam ettiğini, bunun son örneği ise General Süleymani suikasti olduğunu vurguladı.
İslam İnkılabı Lideri imam Hamanei Pazar günü Kum halkı ile video konferans yöntemi ile gerçekleştirdiği görüşmede hş. 19 Dey 1356 kıyamını halkın dini inancının derinliği ve akılcılıkla beraber olan dini gayretinin işaretleri niteledi.
İslam İnkılabı Lideri imam Hamanei hş. 19 Dey 1356 hadisesini ülkenin çeşitli kentlerinde zincirleme hareketlerin başlama noktasını oluşturarak sonuçta İslam inkılabını zafere götürdüğünü belirterek şöyle ekledi:
Derin muhtevası olan ve gelecek kuşaklara önemli mesajlar veren bazı tarihi hadiseleri yaşatmak ve hakkında konuşmak gerekir. Bu büyük hadiselerin unutulmasına müsaade edilmemeli ve 19 Dey kıyamı bu hadiselerden biridir. 19 Dey hadisesi ve siyasi ve sosyal uzantıları halkın dini inancının derinliğini gösterdi; zira eğer İmam -ks- bir din alimi ve taklit mercii olarak bu hareketin merkezinde yer almasaydı, başka hiç kimse veya hiç bir akım İran milletini kentten kente şahlanmaya ve kıyam etmeye zorlayamazdı.
Amerika’nın İran milletine yönelik düşmanlığına da temas eden imam Hamanei, Amerika’nın yanlış hesapları hâlâ devam ettiğini, bunun son örneği ise General Süleymani suikasti olduğunu vurguladı.
Gayb İlmi
Acaba Allah’tan başka bir kimse gayb ilminden haberdar olabilir mi? Eğer haberdar olabilirse, gayb ilminin Lokman Sûresinde sadece Allah’a ait olmasıyla sınırlandırılması ne anlama gelmektedir?
1. Gayb İlmi Nedir?
Gayb, bir şeyin duyu organlarına ve idrake gizli olmasıdır. Lügatçilere göre: Sana gizli ve saklı olan her şeye gayb denir.[1] Araplar güneş battığı zaman şöyle demektedirler: Güneş kayboldu ve gözlerden gizlendi.[2]
Kur’ân’da defalarca kullanılmış olan “şahadet” kavramına karşıt olan “gayb” madde ve his âleminin ötesinde olan ve duyu organlarıyla idrak edilmesi ve hissedilmesi mümkün olmayan konulardır ve onları hissetmek ve idrak etmek için başka araçlara ihtiyaç vardır.
Allâme Tabatabaî şöyle söylemektedir: Gayb ve şahadetin manaları görecelidir; yani bir şey bir kimseye göre gayb ve bir başka kimseye göre de şahadet olabilir. Bu, varlıkların bir sınırının olması ve her varlığın da kendi sınırından ayrılmasının mümkün olmamasından kaynaklanmaktadır. Buna göre bir başka şeyin sınırları ve kapsamı içinde olan bir şey, o şey için şahadettir; çünkü onun müşahedesi altındadır. Eğer onun sınırları dışında olursa, ona göre gayb sayılır; çünkü onun müşahedesi altında değildir.[3]
2. Kimler Gayb İlmine Sahiptir?
Gayb ilmi her yönüyle Yüce Allah’ın elindedir. Çünkü sadece O, her yönden bütün âlemi kapsamaktadır, hiçbir şey O’nun varlığının sınırları dışında değildir ve hiçbir şey kendi sınırları içinde kendisini O’ndan gizleyemez. Bu konu Kur’ân-ı Kerim’in değişik birçok âyetinde vurgulanmıştır; örneğin:
“Allah görünmeyeni de bilir, görüneni de. Büyüktür ve yücelerden yücedir.”[4]
“De ki (ey Peygamber): Gayb ancak Allah’a aittir.”[5]
“De ki (ey Peygamber): Allah’tan başka hiç kimse göklerin ve yerin gaybını bilemez.”[6]
Yukarıda zikredilen âyetlere ilk bakıldığında, Allah’tan başka hiç kimsenin gaybı bilmediği anlaşılmaktadır. Ama bu âyetlerin yanı sıra, Allah’ın veli kullarının da genel olarak gayb ilmine vakıf olduklarına işaret eden âyetler de vardır; örneğin:
“Allah, size gaybı da bildirecek değildir. Fakat Allah, elçilerinden dilediğini ayırt eder.”[7]
“O bütün gaybı bilir, fakat gaybına kimseyi apaçık vakıf kılmaz. Ancak, (bildirmeyi) dilediği peygamber bunun dışındadır. Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar.”[8]
Hz. İsa’nın (a.s) mucizeleri hakkında Kur’ân-ı Kerim’de şöyle geçmektedir:
“Ayrıca evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm.”[9]
Bu zikrettiğimiz âyetlerden başka, Peygamber (s.a.a) ve İmamların (a.s) genel olarak gayb ilmine sahip olduklarına delalet eden rivayetler de vardır. Onların gayba bilgilerinin olması en az iki şekildedir:
Birinci şekil, Peygamber’in (s.a.a) aldığı vahiydir. Vahiy Peygamber’e (s.a.a) verilen bir çeşit gaybî haberdir.
İkinci şekil, vahiy yolu dışında Peygamber (s.a.a), Masum İmamlar (a.s) ve velilerin gelecekle ilgili şeylerden haberdar olmalarıdır. Örneğin Peygamber’in (s.a.a) Medine’de Müslümanlara, çok uzaklarda cereyan eden Mute savaşı ve Hz. Cafer ve bazı diğer İslâm komutanlarının şahadeti hakkında haber vermesidir.[10] Birçok hadiste Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt İmamlarının (a.s) gayb ilmine sahip olduklarına işaret edilmektedir[11] ve bu rivayetler hakkında tevatür iddiasında bulunulabilir.[12]
Ama birinci ve ikinci gurup âyetlerin ve bu hadislerin nasıl birleştirilerek yorumlanacağı hakkında aşağıdaki şu noktalara işaret edilebilir:
a) Gayb ilminin Allah-u Teâlâ’ya ait olması, zati ve bağımsızdır. Buna göre O’ndan başkası bağımsız olarak gayb ilmine sahip olamaz ve sadece O’nun lütuf ve inayetiyle diğerleri gayb ilmine sahip olmaktadırlar; yani diğerlerinin gayb ilmi Allah’a bağlıdır.
b) Gayb ilimlerini ayrıntılı olarak sadece Yüce Allah bilmektedir ve Allah’tan başkaları gayb hakkında haberdar olsalar da ancak genel şekilde haberdar olurlar; yani bu konuların ince ayrıntıları sadece Allah’a aittir.
c) Yüce Allah, her an fiili olarak gaybî sırlara sahiptir; ama peygamberler, imamlar (a.s) ve bazı evliyaların gaybî sırların çoğunluğunu bilmemeleri mümkündür. Yüce Allah irade ettiği zaman veya kendileri irade ettikleri zaman ve Allah-u Teâlâ’nın da izin vermesiyle gaybî ilimlerden haberdar olabilirler.
Bu konuyu açıklayan bazı hadisler vardır. Örneğin İmam Sadık’tan (a.s) gelen bir hadiste şöyle geçmektedir:
“İmam (a.s) bir şeyi bilmeyi irade ettiği zaman Yüce Allah bunu ona öğretmektedir.”[13]
Bunlara ilave olarak Kur’ân-ı Kerim’de, nefis tezkiyesi, şeriata amel etme, Allah’a doğru yönelme ve yaklaşma sonucu elde edilen özel bir çeşit marifetten söz edilir; örneğin:
“Ey iman edenler! Eğer Allah’tan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü ayırt edecek bir anlayış verir.”[14]
Hz. Ali (a.s) de “Onlar, ne ticaret ne de alışverişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır.”[15] âyetini tilavet ederken şöyle buyurmaktaydı:
“Yüce Allah, duymayan kulakların duyması, görmeyen gözlerin görmesi ve ıstıraplı kalplerin de sakinleşmesi için kendi yâdını kalplerin nuru karar kıldı. Sürekli hiçbir peygamberin olmadığı bir zaman diliminde Allah’ın bazı kulları vardı ki fikirleri yoluyla onlara sırları bildirmekte ve akılları yoluyla da onlarla konuşmaktaydı.” [16]
3. Lokman Sûresindeki Açıklama
Şimdi Lokman Sûresinin 34. âyetini inceleyelim. Yüce Allah bu âyette şöyle buyurmaktadır:
“Kıyamet vakti hakkındaki bilgi, ancak Allah’ın katındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Yine hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.”[17]
Bu âyet-i kerime için iki çeşit tefsir vardır:
a) Bu âyette, bir önceki âyette zikredilen kıyamet günü konusu ile uyumlu olan, terim olarak “gaybî ilimler” denilen Allah’a has ilimlerden bahsedilmektedir ve bu âyette beş konuya değinilmektedir:
1- Kıyamet gününden haberdar olmak: Müşrikler bu konuyu defalarca Peygamber’e (s.a.a) sormuşlardır: “Ne zamanmış o (kıyamet günü)? diyecekler.”[18] Kur’ân-ı Kerim ise şöyle cevap vermektedir:
“…Kıyamet mutlaka gelecektir; Ben hemen onu gizliyorum ki, herkes yaptığının karşılığını görsün.”[19]
2- Yağmurun yağma zamanı: Yağmurun ne zaman nereye ne kadar yağacağının tam ilmi Allah-u Teâlâ’ya aittir ve diğerleri sadece tahmin etme yoluyla bunlardan haberdar olabilirler.
3- Annelerin rahimlerinde olanlardan haberdar olma: Yani ceninin cinsiyeti, zahirî ve batinî özellikleri ve kişiliği hakkında bilgi sahibi olmaktır. Buna göre, insanların elinde ceninin cinsiyetinden haberdar olmalarını sağlayacak cihazlar olabilir ama cismî ve ruhî özellikleri, iç kapasiteleri, ilmî, felsefi ve edebi zevkleri ve bunlar gibi binlerce özellikleri hakkında bilgi sahibi olunması Allah-u Teâlâ’dan başka hiç kimse için mümkün değildir.[20] Aynı şekilde ceninin geleceğinden, akıbetinden, onun hak yola mı yoksa batıl yola mı uyacağından ve bunun gibi daha başka birçok konudan Allah-u Teâlâ’dan başka hiç kimsenin haberdar olması mümkün değildir.
4- Gelecekteki olaylar, onların özellik ve ayrıntıları ve her şahsın gelecekte kazanacağı ve yapacağı işler.
5- Her şahıs sonunda nerede dünyadan gidecektir.
Bu birinci tefsire göre, zikredilen konular gaybî ilimlerden sayılmakta ve Allah-u Teâlâ’ya özel kılınmaktadır. Eğer bazı rivayetlerde bu ilimlerin bir kısmından İmamların (a.s) da haberdar olduklarının ispatlandığı sorulursa, bu soruya şöyle cevap verilebilir: Bu bilgiler genel olduğu ve İlahî öğretiler sayesinde kazanıldıklarından dolayı Allah’ın ayrıntılı ve zatî olan ilmiyle çelişmemektedirler. İmamlara (a.s) ait olan bu bilgiler zatî ve bağımsız değildir ve Allah-u Teâlâ’nın istediği ölçüde ilahî özel irade sayesinde onlara verilmiştir.[21]
b) Bu âyetin ilk cümlesinden, kıyamet gününün vaktinden sadece Allah-u Teâlâ’nın haberdar olduğu ve O’ndan başka hiç kimsenin de haberdar olmadığı anlaşılmaktadır. Bu konu, Arap edebiyatında sınırlılığı ve has olmayı ifade eden “İndehu (yanında)” kelimesinin “İlmu’s-Saat (kıyametin vakti)” kelimesinden önce getirilmesinden anlaşılmaktadır. Diğer başka âyetler de bu sınırlılığı ve has olmayı desteklemektedir.
Ama âyetin ikinci kısmında, anlatım tarzının değiştiği ve sınırlama ve has kılma tarzında olmadığı görülmektedir. Âyetin bu kısmından, Allah-u Teâlâ’nın, yağmurun yağma vaktini ve annelerin rahimlerinde olanları bildiği anlaşılmaktadır ama O’ndan başkasının bu ilimlerden haberdar olmadığı veya olunamayacağını ifade edecek şekilde bir sınırlama söz konusu değildir.
Buna göre Allah-u Teâlâ’nın, yağmurun yağmasına ve annelerin rahimlerinde olan ceninlere ilminin olması, kulların da ilahî vahiy, ilham veya başka herhangi bir yolla bu konulara ilim sahibi olmalarını engellemez. Ama Allah’ın ilmi zati ve bağımsız ve diğerlerinin ilmi ise bağımlı ve sonradan kazanılmıştır.
Bu âyetin dördüncü ve beşinci kısımlarında ise anlatım tarzı daha fazla değişmektedir. Bu iki kısımda Yüce Allah’ın, insanların gelecekleri ve ölümlerinden haberdar olmasından bahsedilmektedir. İnsanların bu hususlardan haberdar olmamaları tabiat kanunuyla uyuşmaktadır ve hiç kimse zatî olarak gelecekte olacak olaylardan haberdar değildir. Ama bunun böyle olması, Allah-u Teâlâ’nın bazı evliya kullarına gelecekte olacak olayları veya ölümlerinin zaman ve mekânını haber vermeyeceği anlamına gelmez.[22]
Âyetin ilk kısmından, diğer âyetlerin de yardımıyla, kıyamet günü vaktinin ne zaman olduğunun sadece Allah-u Teâlâ’ya has olduğu ve O’ndan başka hiç kimsenin de bu vakitten haberdar olmadığı ve olmayacağı anlaşılmaktadır.
Ama bu âyetin diğer dört kısmında, Yüce Allah’ın yağmurun yağma vaktinden, annelerin rahimlerinde olanlardan haberdar olduğu ve hiç kimsenin kendi geleceğinden ve ölüm yerinden haberdar olmadığı ama bu bilgilerin de sadece Allah-u Teâlâ’ya has olmadığı anlaşılmaktadır. Diğerleri de ilahî öğretim, vahiy, ilham veya bilinmeyen daha başka bir yolla bu konulara vakıf olabilir.
ehlader
[1] Kureyşî, Seyyid Ali Ekber, Kur’ân Sözlüğü, c. 5, s. 133.
[2] İbn Faris, Mu’cem-u Megayisi’l-Lügat, “gayb” maddesi.
[3] el-Mizan, c. 11, s. 418.
[4] Rad, 9.
[5] Yunus, 20.
[6] Nahl, 65.
[7] Âl-i İmrân, 179.
[8] Cin, 26-27.
[9] Âl-i İmran, 49.
[10] İbn Esir, el-Kemal fi’t-Tarih, c. 2, s. 237.
[11] Kuleynî, Usul-u Kâfi, c. 1.Bu konu hakkında birçok bölüm vardır. Meclisî, Muhammed Bâkır, Biharu’l-Envar, c. 26.
[12] Tevatür; hadis ilmi terimlerinde, bir konunun yalan ihtimali ortadan kalkacak derecede çok fazla nakledilmesi anlamına gelmektedir.
[13] Kuleynî, Usul-u Kâfi, c. 1, “İmamlar Bir Şeyi Bilmek İstedikleri Zaman Onu Bilirler” bölümü, h: 3.
[14] Enfal, 29.
[15] Nur, 37.
[16] Nehcü’l-Belağa, Fuladvend’in tercümesi, Mehdi, 213. Hutbe.
[17] Âyetin Arapça metni şöyledir:
“إِنَّ اللّٰهَ عِندَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَیُنَزِّلُ الْغَیْثَ وَیَعْلَمُ مَا فِی الْأَرْحَامِ وَمَا تَدْرِی نَفْسٌ مَّاذَا تَکْسِبُ غَدًا وَمَا تَدْرِی نَفْسٌ بِأَیِّ أَرْضٍ تَمُوتُ إِنَّ اللّٰهَ عَلِیمٌ خَبِیرٌ”
[18] İsra, 51.
[19] Taha, 15.
[20] Mekarim Şirazî, Nasır, Numûne Tefsiri, c. 17, s. 99.
[21] a.g.e, s. 100.
[22] Subhanî, Cafer, Mürebbi-i Numune(Lokman Sûresinin tefsiri), s. 211-212.
O, Açığı da Gizliyi de Bilir
Ey Nefsim! Sen Allah’ın her an seni gördüğünü ve nerede olursa olsun yaptıklarından hesaba çekeceğini bilmez misin?
Rabbimiz Allah, biz kullarını her an gözetlemektedir. İyi-kötü yaptıklarımızdan haberdardır. Çünkü Allah açığı da gizliyi de bilir.
Bu gerçek Lokman suresinde şu şekilde ifade edilmektedir:
“…Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir. Çünkü Allah en gizli şeyleri bilendir, her şeyden hakkıyla haberdar olandır.”[1]
Peygamber Efendimiz de (s.a.a): “İhsan, Allah'ı görür gibi ibadet etmendir. Sen O'nu görmüyor olsan da O seni görmektedir…” hadisiyle, kişinin kulluk görevini yerine getirirken her an Allah’ın gözetiminde olduğu gerçeğini bizlere ifade etmiştir.
Allah her an bizimle beraberdir. Bu durum Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’deki şu ayetlerle açık bir şekilde ifade edilmektedir:
“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız.”[2]
“Onlar, bizim onların sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmeyeceğimizi mi sanıyorlar?”[3]
“(Habibim!) De ki: 'İçinizdekileri gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanları da bilir.”[4]
Bize düşen görev, Rabbimizin her an bizimle beraber olduğunu unutmamaktır. Sorumlu davranmaktır.
Bir insan kendini gören birileri varken haramlardan uzak duruyor ama yalnız başına olduğu zaman bu haramları işleyebiliyorsa bu ayetleri bir daha okumalı ve kendine: ‘Ey Nefsim! Sen Allah’ın her an seni gördüğünü ve nerede olursa olsun yaptıklarından hesaba çekeceğini bilmez misin?’ diye seslenmelidir.
O halde Allah’ın bizi her an gördüğüne ve gizli açık söylediklerimizi bildiğine inanmış kimseler olarak söz ve davranışlarımızda dürüst olmalıyız.
Nerede olursak olalım iyilik ve dürüstlükten asla ayrılmamalıyız. Hesabını veremeyeceğimiz söz ve davranışlardan uzak durmalıyız.
Rabbimizle irtibatımızı sağlayan ibadetlerimizi güzel yapmalıyız. Güzel konuşmalı, güzel davranmalı, işlerimizi de güzel yapmalıyız.
İnsanlarla ilişkilerimizde adalet, cömertlik, nezaket, güven ve hoşgörü gibi karşımızdaki insanlara huzur veren güzel ahlakımızla herkese örnek olmalıyız.
Ancak bu şekilde dinimizi yaşadığımızda gerçek anlamda imanın ve İslam’ın tadını almış oluruz.
[1] Lokmân/16.
[2] Kâf/16.
[3] Zuhruf/80.
[4] Âl-i İmrân/29.
Kasım Süleymani’nin Mücadelesi
ABD Ortadoğu bölgesinde uluslararası terörizme karşı mücadeleye komuta eden bir adama neden resmi ve diplomatik bir ziyaret sırasında açık bir şekilde suikast yapsın? Kasım Süleymani’nin acımasız bir şekilde şehit olmasına karar verenler, onun hangi özelliğinden korkuyordu? Kötü niyetli düşmanlar onun uzun yıllar boyunca şehadet arzusu ile yaşadığının farkında değildi.
PLANLARIN BOZUCUSU
Yıllar önce Batılı ve bölgedeki bazı medya kuruluşları "Sykes-Picot anlaşmasının sonu"nu tartışmaya başladığında, çok az sayıda kişi bunu ciddiye aldı. Akımların bölgede ve ülkelerin yasal sınırlarında jeopolitik değişim için bir planı olduğuna inanmak zordu. Ancak IŞİD, 10 Haziran 2014'te Irak'ın Musul ilini işgal ederek sözde Irak ve Şam İslam Devleti'nin kurulduğunu ilan ettiğinde, bu tarihi anlaşmanın sona ermesinin fısıltıları daha çok duyuldu. O günlerde “Kasım Süleymani” ve “Ebu Mehdi el-Mühendis” gibi önemli isimler Irak’ta ve Suriye’de bu girişime karşı ön safta yer almıştı.
Süleymani ve El-Mühendis'in şehit edildiği Bağdat Havaalanı giden yolda, iki tarafa da dev posterleri asıldı.
BÖLGEDEKİ ÜLKELERİ BÖLME PLANI
Demografik yapıyı değiştirme, sınır değiştirmesi ve bölgedeki büyük ülkeleri küçültme planları 2003 Irak işgalinden bu yana ilgi odağı olmuştu. Bu planlardan biri Irak ve Suriye'yi bölme ve Irak’ın batısındaki bölgelerin Suriye’nin doğusu ile birleştirmektir. Diğer bir plan ise “Joe Biden”in destekçisi olduğu Irak'ın Sünni, Şii ve Kürt olmak üzere üç bölgeye bölünmesi projesidir.
IRAK: PARÇALANMA SÜRECİNİN İLK AŞAMASI
2006 yılı, bir tarafta Irak şehirlerinin savunmasız halkının, diğer tarafta ise ABD ve Suudi Arabistan tarafından oluşturulan ve önce işgalcilere karşı savaşmak için gelerek daha sonra Müslümanları öldürmeye kalkışan El Kaide adlı bir grubun olduğu yıkıcı bir savaşa denk geldi.
Kasım Süleymani’nin (Kudüs Gücü'nün eski komutanı) o yıllardaki rolü çok hassas ve etkili olmuştur. Hem Şiiler, hem Sünniler hem de Kürtler, Irak'ta muazzam kişisel ve manevi etkiye sahip olan bu adama güveniyordu ve Amerikalı generaller bunu çok iyi biliyorlardı. Öyle ki, Eski Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesut Barzani de 2014 yılında IŞİD karşısında kendini yapayalnız hissettiğinde Şehit General Süleymani’den yardım istemişti.
SURİYE: BÖLGENİN PARÇALANMA SÜRECİNİN İKİNCİ AŞAMASI
Suriye’de “Bölgesel Değişim Hareketi” 2011 yılına uzanmaktadır. Çok az sayıda kişi, bölgede istikrar ve güvenlik adasıyla tanınan bu ülkenin kısa sürede onlarca terör örgütünün yuvası olmasını ve binlerce kiralık teröristin komşuların açtığı sınırlardan bu ülkeye akın edeceğini tahmin ediyordu. Yaklaşık üç yıllık bir süre içinde, tekfirci teröristler Şam'ın yakınına kadar yayıldılar. Suriye’yi bölmek amacıyla Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Katar da dahil olmak üzere bölgedeki birçok ülke, Avrupa ve ABD ile birlikte Şam hükümetini devirme konusunda anlaştı. Bu kriz sırasında Suriye ordusunun komutanlarına ve bu ülkenin liderlerine direniş ile bu aşamayı aşacakları konusunda özgüven veren yalnızca “Kasım Süleymani”idi.
IRAK: PARÇALANMA SÜRECİNİN ÜÇÜNCÜ AŞAMASI
Bağdat ve Irak’ın bazı şehirleri Aralık 2013’ün son günlerinden Ocak 2014’ün arasına kadar gergindi. Bir yandan muhalif siyasi akımlar hükümet üzerindeki baskıyı yoğunlaştırmış, diğer yandan ise el-Enbar ilinin halkı protesto gösterileri düzenlemişti. Iraklı muhalif gruplar ve bölgedeki El Kaide ve IŞİD yanlısı hükümetler ile Batılılar el-Enbar’da toplanan protestocuları “devrimci aşiretler” ve “hükümet muhalifleri” olarak adlandırmıştı ve protestocuların Suriye'deki terörist gruplarla bağlantılı olduğunu ve çadırlarında silah sakladıklarını söyleyen Nuri el-Maliki’nin çığlıklarını kimse duymuyordu. Yaklaşık altı ay sonra, 10 Haziran 2014'te Musul'un ve bunun ardından Irak’ın 6 ilinin kontrolünün IŞİD tarafından ele geçirilme ve birkaç ilin de fiilen savaş içinde olduğu haberi dünyayı sarstı.
Aklımıza ilk gelen soru şu; Bu zor günlerde bu komployu kim engelledi? Ayetullah Sistani'nin tarihi fetvası olmasaydı, Tahran ve Bağdat arasındaki ilişkiler olmasaydı ve İran'dan silah ve takviye gelmeseydi Bağdat’ın düşüşü kaçınılmaz olurdu. Elbette, birçok Iraklı yetkili ve şahsiyet bu konuyu yıllar boyunca tekrarlamış ve İran ile ABD’nin tutumunu net bir şekilde karşılaştırmıştır. Amerikalıların Irak ile güvenlik anlaşmaları olduğu halde bu durumda bir yardımları dokunmadı.
Iraklılar, Bağdat'ın zor günlerinde “Kasım Süleymani”nin yönetiminin unutulmayacağını çok iyi biliyorlar. Savaşlara bakıldığında, “Kasım Süleymani”nin IŞİD’in Irak'ın Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin en büyük şehri olan Erbil’e sızacağını ve daha da önemlisi bölgeyi bölme planının sadece Irak ve Suriye değil, aynı zamanda Türkiye ve tüm bölgeyi kapsadığını bildiği anlaşılıyor.
ERBİL: PARÇALANMA SÜRECİNİN DÖRDÜNCÜ AŞAMASI
Erbil'in bağımsızlığının fısıltıları 2017’de IŞİD’e karşı savaşın son aylarında bir kez daha duyuldu. Ancak beklendiği gibi Kürtler, Eylül ayı sonuna ve Musul'un kurtarılmasına kadar hiçbir şey yapmadılar. O günlerde Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin “Bağımsızlık Referandumu” adı altında bir kampanya başlatmayı planladığına dair söylentiler vardı. “Hacı Kasım” günlerce bir saat uyumadan bir yandan diğer yana hareket içinde idi ve sonunda Irak ve Türk hükümetlerini istişareler yoluyla Irak Kürt Bölgesi’nin hava ve kara sınırlarını kapatmaya ikna etmeyi başardı. Irak güçleri daha sonra bir dizi daha az yoğun çatışmanın ardından Kerkük’e girdi ve 10 gün sonra IKBY Başkanı Mesut Barzani görevinden istifa etti.
ABD’LİLERİN 'HACI KASIM SÜLEYMANİ'NİN POPÜLERLİĞİNE OLAN KİNİ
ABD'nin bu dönemdeki amaç ve niyetleri, "General Süleymani"nin akıllı yönetimi nedeniyle boşa çıkmıştır. “General Süleymani”nin bölge için çizdiği gelecekte ABD ve İsrail’e yer yoktu. “Hacı Kasım” suikastının nedenlerinden biri, Amerikalıların ve bölge hükümetlerinin onun bölge halkları arasında kazandığı popülerliğinden korkmasıydı. “Hacı Kasım” bölgedeki fitne ateşini söndürmek için birçok başka katkıda bulunmuştu. Elbette Türklerin ve Katarlıların kendisi ile ilgili anılar var. Askeri üniforma giymesine ve tekfirci teröristlere karşı mücadele etmesine rağmen her zaman bir barış elçisiydi ve bölgede kapsamlı bir barışın sağlanmasını düşünüyordu. Dönemin Irak Başbakanı Abdülmehdi’ye İran’dan Suudi Arabistan’a bir mesajı iletmek ve barış yolunda adım atmak için gittiği son Bağdat ziyaretinde ABD tarafından acımasız bir şekilde hedef alındı.
Arif Abdullahi / İran İslam Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliği Siyasi Müsteşar




















