کارگر

کارگر

İran Milli Voleybol Takımı, Japonya'yı yenerek Asya şampiyonluğunu kazandı

 Asya Voleybol Şampiyonası'nın finali bugün saat 13:30'da başladı ve İran milli takımı Japonya'yı 3-0 mağlup etti.Bu maçin üç setini İran 27:25, 25:22 ve 31:29'luk skorlarla kazandı.
Milad Ebadipur, Meysam Salehi, Cavad Kerimi, Saber Kazemi, Ali Esgar Mocered, Emir Hüseyin Tohte ve Muhammed Reza Hazretpur bu oyunda İran'ın esas oyuncularıydı.

 Böylece İran bu yarışmalarda üst üste yedinci galibiyetini elde etti ve sadece bir set mağlubiyetle Asya şampiyonu oldu.İran Hong Kong, Tayland, Pakistan, Güney Kore, Çin Taipei ve Japonya takımlarını 3-0 yendi ve sadece Çin'i 3-1 yendi.

Asya Voleybol Şampiyonası 12-19 Eylül tarihleri ​​arasında Japonya'nın ev sahipliğinde 16 takımın katılımıyla düzenlendi..İran ve Japonya, Dünya Kupası'nda finale yükselerek Dünya şampiyonalarına katılma kotasını kazandılar.

Bu şampiyonlukla İran, Çin'i onur sıralaması açısından geçerek 4 altın, 2 gümüş ve bir bronzla Asya kıtanın üçüncü gururlu takımı oldu.

Devrim Lideri, Asya şampiyonu İran Milli Voleybol Takımı'nı kutladı

Devrim Lideri Imam Ali Hamaneii, 21. Asya Voleybol Şampiyonası şampiyonu olan İran Milli Voleybol Takımı'nı kutladı.

Imam Hamanei, mesajında şu ifadeyi kullandı:

'Allah'ın adı ile

İran Milli Voleybol Takımı'nın parlak zaferi, İran halkı için çok güzeldir. Siz değerli gençlere ve İranlı teknik direktörünüze içten teşekkür ederim.

Seyyid Ali Hamanei

20 Eylül 2021'.

İran Milli Voleybol Takımı, Japonya'yı yenerek Asya şampiyonluğunu kazandı

 Asya Voleybol Şampiyonası'nın finali bugün saat 13:30'da başladı ve İran milli takımı Japonya'yı 3-0 mağlup etti.Bu maçin üç setini İran 27:25, 25:22 ve 31:29'luk skorlarla kazandı.
Milad Ebadipur, Meysam Salehi, Cavad Kerimi, Saber Kazemi, Ali Esgar Mocered, Emir Hüseyin Tohte ve Muhammed Reza Hazretpur bu oyunda İran'ın esas oyuncularıydı.

 Böylece İran bu yarışmalarda üst üste yedinci galibiyetini elde etti ve sadece bir set mağlubiyetle Asya şampiyonu oldu.İran Hong Kong, Tayland, Pakistan, Güney Kore, Çin Taipei ve Japonya takımlarını 3-0 yendi ve sadece Çin'i 3-1 yendi.

Asya Voleybol Şampiyonası 12-19 Eylül tarihleri ​​arasında Japonya'nın ev sahipliğinde 16 takımın katılımıyla düzenlendi..İran ve Japonya, Dünya Kupası'nda finale yükselerek Dünya şampiyonalarına katılma kotasını kazandılar.

Bu şampiyonlukla İran, Çin'i onur sıralaması açısından geçerek 4 altın, 2 gümüş ve bir bronzla Asya kıtanın üçüncü gururlu takımı oldu.

Pazartesi, 20 Eylül 2021 14:31

Ölüm ve Ötesi

Gaflete dalan, gülüp oynayan, kabirleri ve toprak altında çürümeyi unutan kul ne bedbahttır!

 Bir ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:

“Her insanın amelini boynuna yükledik. Kıyamet günü kendisine açılmış olarak karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız. ‘Oku kitabını, bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter’ denilecektir.” İsrâ/13-14

Bir hadis-i şerifte ise Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyuruyor:

“Kıyamet gününde insanoğlu şu beş şeyden hesaba çekilmedikçe Rabbinin huzurundan bir yere kımıldayamaz: Ömrünü nerede ve nasıl tükettiğinden, gençliğini ne şekilde yıprattığından, malını/servetini nereden kazanıp nerelere harcadığından, bildiği ile amel edip etmediğinden.”

Hayatta hep yüz yüze olduğumuz hâlde bir türlü idrakine varamadığımız bir gerçek vardır: Ölüm ve ötesi. Oysa Peygamberimiz (s.a.a) bir hadislerinde:

“Ağız tadını kaçıran, lezzetleri yok eden ölümü çokça hatırlayın.” buyuruyor.

Şöyle geriye dönüp baktığımızda görüyoruz ki zengin-fakir, genç-yaşlı, iyi-kötü, zalim-mazlum nice insanlar bu dünyadan gelip geçtiler. Birçoğunun yerinden yurdundan eser bile kalmadı. Her geçen gün bir sevdiğimiz bizi bırakıp gidiyor. Biz de bir gün sevdiklerimizi bırakıp gitmek için her an gelmesi muhtemel ecelimizi bekliyoruz.

Şurası bir gerçektir ki bugüne kadar ölümden yakasını kurtaran hiçbir insan yoktur. Her geçen gün yıpranan bedene, ağaran saça dur demek mümkün değildir. İstesek de istemesek de doğumla geldiğimiz bu dünyadan ölümle ayrılıp gideceğiz. Bu gerçeği Yüce Rabbimiz bizlere şöyle bildiriyor:

“Nerede olursanız olun, sağlam ve güçlendirilmiş kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır.” Nisâ/78

“Her canlı ölümü tadacaktır.” Âl-i İmrân/185

İmanın esaslarından biri de ahirete inanmaktır. Ahiret yurdu, bu dünyada yaptıklarımızın karşılığını bulacağımız, hâlimize göre mükâfat ya da azap göreceğimiz yerdir. Öyle ki artık dünyaya geri dönüş yok; herkes bu dünyadaki amelinin karşılığını eksiksiz görecektir. Kimseye haksızlık da yapılmayacaktır.

Yüce Allah bu hakikati şöyle dile getirmektedir:

“Her kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca kötülük işlerse onun cezasını görecektir.” Zilzâl/7-8

Hesap gününde hiçbir şeye itiraz etme hakkımız olmayacaktır. Zira karşımıza çıkan kendi işlediklerimizden başkası değildir. Yüce Rabbimiz bu konuda şöyle buyuruyor:

“Artık kitap (amel defteri) ortaya konmuştur; suçluların, onda yazılı olanlardan korkuya kapılmış olarak, ‘Vay hâlimize! Bu nasıl kitapmış! Küçük-büyük hiçbir şey bırakmaksızın hepsini sayıp dökmüş!’ dediklerini görürsün. Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye haksızlık etmez.” Kehf/49

O günün manzarasını yine Yüce Yaratıcının kelamından dinleyelim:

“Kişinin kardeşinden, anasından, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır. O gün birtakım yüzler vardır ki pırıl pırıl parlar, güler sevinirler. O gün nice yüzler de vardır ki toz toprak içindedir. Onları bir siyahlık bürür. İşte onlar kâfirlerdir, günaha dalanlardır.” Abese/33-42

İnsan, tabiatı gereği dünyaya düşkündür, ahireti ise hatırından uzaklaştırma eğilimindedir. Kıyâmet/20-21

İnsanoğlunun ölümden hoşlanmamasının, ondan ürkmesinin en önemli sebebi, dünyaya olan aşırı tamah, ölümün ve ahiretin unutulup hazırlık yapılmaması, günah ve isyan karanlığında hakikat ışığının görülememesidir.

Oysa Allah Rasûlü’nün (s.a.a.) uyarısı çok ağırdır:

“…(Gaflete) dalan, gülüp oynayan, kabirleri ve toprak altında çürümeyi unutan kul ne bedbahttır! Azan, haddi aşan, nereden geldiğini ve nereye gittiğini unutan kul ne bedbahttır!”

Hiç düşündük mü? Neden dünyamızda kötülükler, zulümler, haksızlıklar, katliamlar, savaşlar, cinayetler, öldürmeler, suçlar bir türlü sona ermiyor? Neden hırsızlık, arsızlık, edepsizlik, fuhuş, zina, taciz, uyuşturucu, alkol, kumar hiç azalmıyor? Neden yalan, dolan, gıybet, iftira hiç eksik olmuyor? Neden insanlar tabiata, çevreye ve diğer canlılara sürekli zarar veriyor? Neden insanlardaki daha çok kazanma, daha çok tüketme, daha çok sömürme, daha çok eğlenme hırs ve tutkusu, ikiyüzlülük, bencillik, haset, intikam, kin ve öfke bir türlü sona ermiyor?

Bu soruların birçok cevabı yanında çok önemli bir cevabı var: Ölüm, ahiret ve hesap çoğu zaman aklımıza gelmiyor. Ölmeyecekmiş gibi yaşamaya devam ettiğimiz anlar oluyor. Unutmayalım ki günah ve haramlardan uzaklaşıp sevaplara, hayırlara ve iyiliklere yönelmek için ölümü, ahireti ve hesabı daima hatırda tutmak gerekiyor.

Dünya pazarında hiçbir şey karşılıksız verilmezken, ebedî âlemde vaat edilen nimetler çalışmadan, hazırlanmadan kazanılır mı? Mademki ölüm var, ahiret var, hesap var, mizan var, sırat var, cennet var, cehennem var; öyleyse ölüme, ahirete ve hesaba hazır olalım! Hesaba çekilmeden önce kendimizi hesaba çekelim!

ehlader

 İranlı tanınmış 30 iş insanı, 7. Festivallerini kutlamak ve iş bağlantıları kurmak üzere İstanbul'a gitti.


 “Başarının Sırrı” adlı kulübün organizasyonuyla yedinci çalıştayını İstanbul’da düzenleyen grubun katılımcıları arasında petrokimya ve gıda şirketi patronları da yer aldı. ABD ambargolarına rağmen ülkeler arası ticareri artırmak için çalışan iş insanlarının toplantısına yapay zeka alanında çalışan Körfez Bölgesi Ulusal Bilim Vakfı İcra Direktörü Prof. Randa Schrader de katıldı. NASA’da danışmanlık yapan ve UNICEF’e birçok proje üreten Randa Schrader’in bioteknoloji ve davranışsal sağlık alanında da çalışmaları var.


'DÜNYADA SES GETİREBİLİRİZ'
İran Cumhurbaşkanlığı tarafından da desteklenen iki bin civarında üyesi bulunan “Başarının Sırrı Kulübü”nün başkanlık görevini ise, ülke medyasında “Altın Kadın” olarak tanınan, “en başarılı girişimci kadın ödülü” sahibi Yelda İsfendiyari yürütüyor. İstanbul Hilton Bomonti Otel’de iki gün boyunca süren iş insanları buluşmasında Yazilimedya.com’a konuşan İsfendiyari, İstanbul’un kendisi için özel bir şehir olduğunu ve Türk halkını kendilerine çok yakın hissettiklerini söyledi. “Önüne koyduğu hedefe ulaşan ve zirveye tırmanan bir grupla İstanbul’dayız. Amacımız Türk-İran dostluğunu bir adım daha ileriye taşımak”diyen İsfendiyari, “Bu vesileyle temaslarımız devam ediyor. İran halkı bütün zorluklara rağmen daima başarıyı yakalayan bir millettir. Türkiye’nin de koyduğu hedefe kararlı adımlarla yürüdüğünü biliyoruz. İki ülkenin işbirliğiyle dünyada ses getiren çalışmalar yapılabilir” ifadelerini kullandı.

 İranlı tanınmış 30 iş insanı, 7. Festivallerini kutlamak ve iş bağlantıları kurmak üzere İstanbul'a gitti.


 “Başarının Sırrı” adlı kulübün organizasyonuyla yedinci çalıştayını İstanbul’da düzenleyen grubun katılımcıları arasında petrokimya ve gıda şirketi patronları da yer aldı. ABD ambargolarına rağmen ülkeler arası ticareri artırmak için çalışan iş insanlarının toplantısına yapay zeka alanında çalışan Körfez Bölgesi Ulusal Bilim Vakfı İcra Direktörü Prof. Randa Schrader de katıldı. NASA’da danışmanlık yapan ve UNICEF’e birçok proje üreten Randa Schrader’in bioteknoloji ve davranışsal sağlık alanında da çalışmaları var.


'DÜNYADA SES GETİREBİLİRİZ'
İran Cumhurbaşkanlığı tarafından da desteklenen iki bin civarında üyesi bulunan “Başarının Sırrı Kulübü”nün başkanlık görevini ise, ülke medyasında “Altın Kadın” olarak tanınan, “en başarılı girişimci kadın ödülü” sahibi Yelda İsfendiyari yürütüyor. İstanbul Hilton Bomonti Otel’de iki gün boyunca süren iş insanları buluşmasında Yazilimedya.com’a konuşan İsfendiyari, İstanbul’un kendisi için özel bir şehir olduğunu ve Türk halkını kendilerine çok yakın hissettiklerini söyledi. “Önüne koyduğu hedefe ulaşan ve zirveye tırmanan bir grupla İstanbul’dayız. Amacımız Türk-İran dostluğunu bir adım daha ileriye taşımak”diyen İsfendiyari, “Bu vesileyle temaslarımız devam ediyor. İran halkı bütün zorluklara rağmen daima başarıyı yakalayan bir millettir. Türkiye’nin de koyduğu hedefe kararlı adımlarla yürüdüğünü biliyoruz. İki ülkenin işbirliğiyle dünyada ses getiren çalışmalar yapılabilir” ifadelerini kullandı.

 Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatipzade, Cumhurbaşkanı Reisi korona virüs salgını yüzünden uygulanan kısıtlamaların yüzünden BM genel kurul zirvesine katılmayacağını açıkladı.

 Cumhurbaşkanı Reisi’nin BM genel kurul zirvesinde yapacağı konuşma hakkında açıklama yapan Sözcü Hatipzade, Reisi genel kurula çevrim içi yöntemiyle hitap edeceğini belirtti.
Sözcü Hatipzade, Cumhurbaşkanı Reisi New York’a gitmeden önce ve sonra bazı sağlık protokollerine ve kısıtlamalara uyması gerektiği için New York’a Dışişleri Bakanı Emir Abdullahian’ı göndermeyi ve kendisi birçok ülkenin liderlerinin yaptığı gibi konuşmasını çevrim için yöntemiyle yapmayı tercih ettiğini kaydetti.
Reisi’nin konuşmasını Salı günü 76. BM genel kurul zirvesinde çevrim içi yöntemiyle yapması bekleniyor.
 

Pazartesi, 20 Eylül 2021 14:19

Çocukların Allah ile İlgili Soruları

Çocuğun Allah hakkındaki sorularından kaçmamak gerekir. Bu gibi sorulara doğru, sağlam ama anlaşılır ve basit cevaplar verilmelidir. Âlemde var olan düzen ve bu düzene dayalı delillerden yararlanıp çocukların kendi çevrelerinde bulunan nimetlerden örnek vererek Allah’ın varlığını; ilim, kudret ve rahmet gibi sıfatlarını ispatlamak mümkündür.

Çocukların Allah ile İlgili Soruları
 İslam’da çocukların dinî eğitimine çok önem verilmiştir. Resulullah (s.a.a) ve Masum İmamlardan (a.s) bu konuda bine aşkın hadis nakledilmiştir.[1] İslam’ın, çocuğun doğumundan önceyi bile kapsayan eğitim programı vardır.Dünyaya gelen her çocuğun fıtratında Allah’a yöneliş ve tevhit eğilimi vardır. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Her çocuk İslam fıtratı üzere yaratılmıştır ancak baba ve annesi onu Yahudileştirir ve Hıristiyanlaştırır.”[2]

Baba ve anne sürekli araştırarak çocuklarının fikrî ihtiyaçlarını tespit etmeli doğru yoldan ona bilmedikleri konuları öğretmeli, sorularını cevaplamalı ve çocuklarını dinî yönden eğitmelidirler.

Dinî Eğitim Yolları:

1- Pratik Eğitim: Baba ve annenin kişiliği çocuklarının kişiliğinin oluşumunda büyük ölçüde etkilidir. İnsan aile içinde ve kişisel hayatında dinî emirlere riayet ederse, örneğin namazını sürekli vaktinde kılar, oruç ve diğer fatzları yerine getirmeye özen gösterirse, sürekli Allah’ı anarsa örneğin yemeye başlarken bismillah der ve bitirince elhamdülillah derse, Allah’ın sonsuz nimetlerine şükrederse bütün bu davranışlar çocuğa Allah’ı tanıma dersi verir. Çocuğun beyni bir fotoğraf makinesi gibi önünde bulunan her şeyden fotoğraf alır. Bu yüzden çocuk dünyaya geldiğinde onun sağ kulağına ezan ve sol kulağına kamet okumak müstehaptır. Böylece Allah-u Ekber nidası doğuşundan itibaren onda etki bırakır ve o tevhit akidesiyle aşina olur.

Çocuk başkalarının sözlerini dinlemekten çok etrafındakilerin davranışlarından ders alır. Buna göre çocuğun bizim zor zamanlarda Allah’ı çağırarak Allah’a tevekkül ettiğimize şahit olması, dilde Allah’a tevvekkül et demekten daha eğiticidir.

2. Kur’an öğretimi: Din önderleri çocuklarınıza Kur’an öğretin diye emretmişlerdir. İmam Cafer Sâdık (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Çocuklarınıza Yasin Sûresini öğretin çünkü bu sûre Kur’an’ın çiçeğidir.”[3]

Açıktır ki bu öğretim sadece Kur’an’ı ezberletmek ve üzerinden okumakla sınırlı değildir, Kur’anî kavramları ona öğretmeyi de içerir. Biz, İslam’ın bir çok temel ilkelerini bu yolla çocuğa öğretebiliriz.

3- Çocuğu manevî toplantılara götürmek: Örneğin camilere, dua merasimlerine, muteber dinî kurum ve heyetlerin toplantılarına vb. yerlere götürmek. Böylece çocuk yakından birçok sorularının cevabını güvenilir ve bilen kişilerden öğrenebilir.

4- Çocukların dinî sorularına basit ama doğru cevaplar vermek: Çocuklar gördükleri ve duydukları şeyler hakkında çok soru sorarlar. Çocukların dinî soruları, onların tam bir imana erişmelerini sağlayan adımlardır. Bu tür soruları bizi endişelendirmemelidir.

Çocuğun Allah’ı tanımayla ilgili sorularına karşı tutumumuz:

a) Bu sorulara doğru aynı zamanda basit ve açık cevaplar verilmelidir. Basit bir anlatımla ve Allah’ın bütün kullarına vermiş olduğu nimetlerden örnekler vererek en güzel ve anlaşılır yolla düzen burhanına dayanarak Allah’ı ve onun yüce sıfatlarını çocuğa ispatlamak mümkündür. Bu burhan Allah’ın ispatı için en kapsamlı ve anlaşılır burhandır. Kur’an-ı Kerim ve hadislerde de bu burhana çok önem verilmiştir. Bu burhanda zor felsefî kavramlara ihtiyaç duyulmadığı için herkes için anlaşılır bir ispatlama yoludur.

b) Tabiattan yararlanmak. Çocuğu ilginç yapıya sahip Allah’ın mahluklarıyla tanıştıralım. Yerin, göğün ve denizlerin yaratılışında Allah’ın gücünün tecellisini çocuğumuza gösterelim.

Kur’an’da bir çok âyet bizi tabiat hakkında düşünmeye davet ediyor. Örneğin Kur’an’da bal arısı hakkında şöyle deniyor:

“Rabbin, bal arısına, “Dağlardan, ağaçtan ve insanların yaptıkları şeylerden kendine evler edin.” diye vahyetti. Sonra her çeşit meyveden ye, ardından emre boyun eğerek Rabbinin yollarını kat et. Onun karnından çeşitli renklerde bir içecek çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. İşte bunda düşünen bir topluluk için bir âyet vardır.”[4]
Yine devenin ve göğün yaratılışı hakkında şöyle buyuruyor:

“Bakmazlar mı devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yeryüzünün nasıl yayıldığına?”[5]
Eğer yaratılışın ilginç örneklerini çocuğumuza basit bir dille anlatırsak büyük ölçüde onun Allah’ı tanımasını sağlamış oluruz.

c) Çocuğun bir çok sorularının cevabını Kur’an’dan çıkarabiliriz; örneğin çocuğumuz bize Allah kimdir diye sorarsa şu âyeti ona okuyabiliriz:

“Allah gökleri ve yeri yaratan, gökten su indiren, onunla sizin için rızk olarak meyveler çıkarandır. O’nun emriyle denizde hareket etmesi için gemileri emrinize verdi, ırmakları emrinize verdi.”[6]
Yine buyuruyor ki: “O, merhamet edenlerin en iyisidir.”[7] Somut örneklerle Allah’ın merhamet ve şefkatini çocuğa açıklamalıyız.

d) Bir çok şeyin görülmediği halde var olduğunu ona anlatmalıyız. Örneğin hava veya akıl görülmeyen ama varlığında kuşku olmayan varlıklardandır. Bu gibi şeyleri inkâr etmek mümkün olmamasına rağmen bunlar görülmemektedirler. Yüce Allah da vardır ama görülmemektedir.

“Gözler onu göremezler…”[8]

e) Uygun dinî hikayeleri anlatmak. Çocuklar öykü ve kıssa dinlemeyi çok severler. Kur’an’da yer alan öyküleri basit bir anlatımla anlatırsak dinî mesajların bir çoğunu dolaylı olarak ona aktarmış oluruz. Örneğin Hz. İbrahim’in (a.s) müşriklerle tartışmalarını ve onun Yüce Allah’ın varlığını ve birliğini ispat etmek için ileri sürdüğü güzel delilleri anlatmak gerekir.

f) Çocukların kendi tecrübelerinden yararlanmak. İnsanların dine ihtiyaç duyduklarını anlatmak için çocuğun bir haftalık programını ona örnek vererek, insanın programsız ilerlemesinin mümkün olmadığını anlatmak gerekir. Sonra Yüce Allah’ın peygamberler vasıtasıyla insanlara göndermiş olduğu hayat programına din denildiğini anlatmak mümkündür.

–—

[1] Üstad Hüseyin Mezahirî, Hanevade der İslam, s. 121.

[2] Sefinetu’l-Bihar, c. 2, s. 372.

[3] Mustedreku’l-Vesail, c. 4, s. 325.

[4] Nahl, 68-69.

[5] Gaşiye, 2-17.

[6] İbrahim, 64.

[7] Yusuf, 64.

[8] En’am, 103.

Pazartesi, 20 Eylül 2021 14:14

Erbain Ziyareti ve Anlamı

Selam olsun sana ey Resulullah'ın (saa) oğlu! Selam olsun sana ey vasilerin efendisinin oğlu!


Erbain Ziyareti ve Anlamı
Bu ziyaretin İmam Hüseyin'in (as) şahadetinin 40. günü yani 20 Sefer'de okunması tavsiye edilmiştir. "et-Tezhib" ve "Misbah" kitaplarında kaydedilen Sehman-i Cemal'in İmam Cafer-i Sadık'tan (as) rivayet ettiği ziyaret şöyledir:


اَلسَّلامُ عَلى وَلِيِّ اللهِ وَحَبيبِهِ، اَلسَّلامُ عَلى خَليلِ اللهِ وَنَجيبِهِ، اَلسَّلامُ عَلى صَفِيِّ اللهِ وَابْنِ صَفِيِّهِ، اَلسَّلامُ عَلى الْحُسَيْنِ الْمَظْلُومِ الشَّهيدِ، اَلسَّلامُ على اَسيرِ الْكُرُباتِ وَقَتيلِ الْعَبَراتِ


اَللّـهُمَّ اِنّي اَشْهَدُ اَنَّهُ وَلِيُّكَ وَابْنُ وَلِيِّكَ وَصَفِيُّكَ وَابْنُ صَفِيِّكَ الْفائِزُ بِكَرامَتِكَ، اَكْرَمْتَهُ بِالشَّهادَةِ وَحَبَوْتَهُ بِالسَّعادَةِ، وَاَجْتَبَيْتَهُ بِطيبِ الْوِلادَةِ، وَجَعَلْتَهُ سَيِّداً مِنَ السادَةِ، وَقائِداً مِنَ الْقادَةِ، وَذائِداً مِنْ الْذادَةِ، وَاَعْطَيْتَهُ مَواريثَ الأَنْبِياءِ، وَجَعَلْتَهُ حُجَّةً عَلى خَلْقِكَ مِنَ الأَوْصِياءِ، فَاَعْذَرَ في الدُّعاءِ وَمَنَحَ النُّصْحَ، وَبَذَلَ مُهْجَتَهُ فيكَ لِيَسْتَنْقِذَ عِبادَكَ مِنَ الْجَهالَةِ وَحَيْرَةِ الضَّلالَةِ، وَقَدْ تَوازَرَ عَلَيْهِ مَنْ غَرَّتْهُ الدُّنْيا، وَباعَ حَظَّهُ بِالأَرْذَلِ الأَدْنى، وَشَرى آخِرَتَهُ بِالَّثمَنِ الأَوْكَسِ، وَتَغَطْرَسَ وَتَرَدّى فِي هَواهُ، وَاَسْخَطَكَ وَاَسْخَطَ نَبِيَّكَ، وَاَطاعَ مِنْ عِبادِكَ اَهْلَ الشِّقاقِ وَالنِّفاقِ وَحَمَلَةَ الأَوْزارِ الْمُسْتَوْجِبينَ النّارَ، فَجاهَدَهُمْ فيكَ صابِراً مُحْتَسِباً حَتّى سُفِكَ فِي طاعَتِكَ دَمُهُ وَاسْتُبيحَ حَريمُهُ


اَللّـهُمَّ فَالْعَنْهُمْ لَعْناً وَبيلاً وَعَذِّبْهُمْ عَذاباً اَليماً، اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يَا بْنَ رَسُولِ اللهِ، اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يَا بْنَ سَيِّدِ الأَوْصِياءِ، اَشْهَدُ اَنَّكَ اَمينُ اللهِ وَابْنُ اَمينِهِ، عِشْتَ سَعيداً وَمَضَيْتَ حَميداً وَمُتَّ فَقيداً مَظْلُوماً شَهيداً


وَاَشْهَدُ اَنَّ اللهَ مُنْجِزٌ ما وَعَدَكَ، وَمُهْلِكٌ مَنْ خَذَلَكَ، وَمُعَذِّبٌ مَنْ قَتَلَكَ، وَاَشْهَدُ اَنَّكَ وَفَيْتَ بِعَهْدِ اللهِ وَجاهَدْتَ فِي سَبيلِهِ حَتّى اَتَاكَ الْيَقينُ، فَلَعَنَ اللهُ مَنْ قَتَلَكَ، وَلَعَنَ اللهُ مَنْ ظَلَمَكَ، وَلَعَنَ اللهُ اُمَّةً سَمِعَتْ بِذلِكَ فَرَضِيَتْ بِهِ


اَللّـهُمَّ اِنّي اُشْهِدُكَ اَنّي وَلِيٌّ لِمَنْ والاهُ وَعَدُوٌّ لِمَنْ عاداهُ، بِاَبي اَنْتَ وَاُمّي يَا بْنَ رَسُولِ اللهِ، اَشْهَدُ اَنَّكَ كُنْتَ نُوراً فىِ الأَصْلابِ الشّامِخَةِ وَالأَرْحامِ الْمُطَهَّرَةِ، لَمْ تُنَجِّسْكَ الْجاهِلِيَّةُ بِاَنْجاسِها وَلَمْ تُلْبِسْكَ الْمُدْلَهِمّاتُ مِنْ ثِيابِها، وَاَشْهَدُ اَنَّكَ مِنْ دَعائِمِ الدّينِ وَاَرْكانِ الْمُسْلِمينَ وَمَعْقِلِ الْمُؤْمِنينَ، وَاَشْهَدُ اَنَّكَ الاِمامُ الْبَرُّ التَّقِيُّ الرَّضِيُّ الزَّكِيُّ الْهادِي الْمَهْدِيُّ، وَاَشْهَدُ اَنَّ الأَئِمَّةَ مِنْ وُلْدِكَ كَلِمَةُ التَّقْوى وَاَعْلامُ الْهُدى وَالْعُرْوَةُ الْوُثْقى، وَالْحُجَّةُ على اَهْلِ الدُّنْيا، وَاَشْهَدُ اَنّي بِكُمْ مُؤْمِنٌ وَبِاِيابِكُمْ، مُوقِنٌ بِشَرايِعِ ديني وَخَواتيمِ عَمَلي، وَقَلْبي لِقَلْبِكُمْ سِلْمٌ وَاَمْري لاَِمْرِكُمْ مُتَّبِعٌ وَنُصْرَتي لَكُمْ مُعَدَّةٌ حَتّى يَأذَنَ اللهُ لَكُمْ، فَمَعَكُمْ مَعَكُمْ لا مَعَ عَدُوِّكُمْ صَلَواتُ اللهِ عَلَيْكُمْ وَعلى اَرْواحِكُمْ وَاَجْسادِكُمْ وَشاهِدِكُمْ وَغائِبِكُمْ وَظاهِرِكُمْ وَباطِنِكُمْ آمينَ رَبَّ الْعالِمينَ


Erbain Ziyareti Okunuşu:

Esselamu a'lâ veliyyillahi ve habibih. Esselamu a'lâ halilillahi ve necibih. Esselamu a'lâ safiyyillahi vebne safiyyih. Esselamu a'lel Huseyni'l mazlumi'ş-Şehid. Esselamu a'lâ esir il kurubât ve qatili'l eberât.

Allahumme inni eşhedu ennehu veliyyuke vebnu veliyyik. Ve safiyyuke vebnu safiyyik. Ekremtehu bi'ş-şehadeti ve hebevtehu bi's-saadeti vectebeytehu bi tiybil viladeti. Ve ceeltehu seyyiden mine's-sade ve qaiden minel kade. Ve zâiden mine'z-Zâde. Ve a'ateytehu mevârise'l enbiya, ve ceeltehu hucceten a'lâ halqike minel evsiyâ. Fee'zere fidduâve menehe'n-nushe ve bezele muhcetehu fik. Liyestenkize ibâdeke minel cehaleti ve hayreti'z-zalâle. Ve kad teğazere aleyhi men gerrethu'd-dünyâ. Ve baâe hazzehu bil erzelil edna. Ve şerâ ahiretehu bissemenil evkes. Ve tegetrese ve teredda fi havahu ve esheteke ve eshete nebiyyeke ve etae min ibadike ehle'ş-şikaki ven nifak ve hameletel evzar el mustevcebine'n-nar. Fe cahedehum fike sâbiren muhtesiben hetta sufike fi taetike demuh vestubihe herimuh. Allahumme fel'enhum le'nen vebila ve ezzibhum ezaben elima.

Esselamu aleyke Yebne Resulillah. Esselamu aleyke Yebne Seyyidi'l Evsiyâ. Eşhedu enneke Eminullâh vebnu eminih. İyşte saida ve mezeyte hamiydâ ve mutte fekidâ mezlumen şehidâ. Ve eşhedu ennellahe muncizummâ veedeke ve muhlikun men hezeleke ve muezzibun men Kateleke. Ve eşhedu enneke vefeyte bi ahdillah ve cahedte fi sebilihi hetta etakel yakin.

Feleenallahu men kateleke. Veleenallahu men zalemeke. Veleenallahu ummeten semiet bizalike fereziyet bih. Allahumme inni uşhiduke enni veliyyun limen vâlah. Ve eduvvun limen âdâh. Bi ebi ente ve ummi Yebne Resulillah.

Eşhedu enneke kunte nuren fil eslabi'ş-şamihe vel erhamil mutahhare. Lem tunecciskel cahiliyyetu bi encasiha ve lem tulbiskel mudlehimmatu min siyabiha. Ve eşhedu enneke min deâimid din ve erkani'l muslimin. Ve ma'kili'l mu'minin. Ve eşhedu ennekel imamu'l berrut teqiyyur reziyyuz zekiyyul hâdiyyul Mehdi. Ve eşhedu ennel eimmetu min vuldike kelimetu't takva ve a'elamu'l hudâ ve'l urvetu'l vuska, vel huccetu elâ ehli'd-dunya. Ve eşhedu enni bikum mu'min vebi iyâbikum mûkin. Bi şeraiyi dini ve hevatimi ameli. Ve kalbi likalbikum silmun ve emriy li emrikum mutte'bi. Ve nusretiy lekum muedde. hetta ye'zenellahu lekum. Meakum meakum lâ mea eduvvikum. Salavatullahi aleykum. ve a'la ervahikum ve ecsadikum ve şahidikum ve gaibikum ve zahirikum ve batinikum.

Erbain Ziyareti Türkçe Anlamı:

Selam olsun Allah'ın velisine ve habibine. Selam olsun Allah'ın dostuna ve seçtiğine. Selam olsun Allah'ın halis kuluna ve halis kulunun oğluna. Selam olsun mazlum ve şehit Hüseyin'e (as) Selam olsun bela ve hüzünler esirine ve gözyaşlarıyla katledilene.

Allah'ım! Şehadet ederim ki o, senin lütfün ve ikramınla kurtuluşa eren velin ve velinin oğludur, seçkin kulun ve seçkin kulunun oğludur. Sen kendisine şehadetle lütufta bulundun, saadete has kıldın, soyunun temiz olmasıyla seçtin, onu yüce kişilerden yüce bir kişi, önderlerden bir önder ve savunanlardan bir savunucu kıldın. Kendisine bütün velilerin mirasını verdin, vasilerden kılıp yaratıklarına hüccet ettin. O da halka hücceti tamamladı ve ümmete mazeret bırakmadı, yumuşaklıkla nasihat etti ve kullarını cehaletten ve delalet şaşkınlığından kurtarmak için senin yolunda kanını akıttı.

Dünyanın aldattığı ve payını dünyanın değersiz alçak metasına ve ahiretini en değersiz paraya satan, hava ve hevesine dalan ve alçalan kimseler onun aleyhine birleştiler ve ona sitem ettiler.

Onlar öyle kişilerdir ki seni ve elçini öfkelendirdiler ve kullarının ateşi hak eden omuzlarında ağır günah yükünü taşıyan, şekavet ve nifak ehli kimselere itaat ettiler. O da sabır ve tahammül ederek senin yolunda onlarla cihat etti. Nihayet sana itaat yolunda kanı döküldü ve saygınlığını çiğnemek mubah bilindi. Allah'ım onlara şiddetli bir lanetle lanet et ve onları acılı bir azapla azaplandır.

Selam olsun sana ey Resulullah'ın (saa) oğlu! Selam olsun sana ey vasilerin efendisinin oğlu! Şehadet ederim ki sen, Allah'ın emini ve emininin oğlusun. Saadetle yaşadın ve beğenilmiş olarak geçip gittin. Adsız, sansız, mazlum ve şehit olarak dünyadan göçtün.

Şehadet ederim ki Allah sana vaat ettiği şeyi gerçekleştirecek, sana yardım etmeyip seni alçaltanı helak edecek ve seni katledeni azaplandıracaktır.

Şehadet ederim ki sen Allah'ın ahdine vefa ettin, ölüm gelip seni buluncaya kadar Allah yolunda cihat ettin. Seni katledenlere Allah lanet etsin, sana zulmedenlere Allah lanet etsin, bunu duyup da razı olanlara Allah lanet etsin.

Allah’ım seni şahit tutuyorum ki ben onun dostuyla dost ve onun düşmanıyla düşmanım. Anam babam sana feda olsun ey Resulullah'ın oğlu! Şehadet ederim ki sen yüce sülblerde ve temiz rahimlerde bir nurdun. Cahiliyet devrinin hiçbir necaseti seni kirletemedi ve cahiliyetin zifiri karanlıkları sana cahiliyet elbiselerinden giydiremedi.

Şehadet ederim ki sen dinin direklerinden, Müslümanların rükünlerinden ve müminlerin sığınaklarındansın. Şehadet ederim ki sen iyi, takvalı, beğenilmiş, arınmış, hidayet edici ve hidayet üzere bir imamsın. Şehadet ederim ki senin evlatlarından olan imamların hepsi takva nişanesi, hidayet bayrakları, sağlam kulp ve dünya ehline Allah'ın hüccetidirler.

Şehadet ederim ki ben size ve sizin dönüşünüze inanıyorum, dinimin ahkâmına ve amelimin sonuçlarına yakinim vardır. Kalbim sizin kalbinize teslimdir ve işlerim sizin işlerinize tabidir. Allah izin verdiği an size yardımım hazırdır. O halde ben sizinleyim. Sizinle, düşmanlarınızla değil. Allah'ın rahmeti sizin üzerinize, sizin ruhlarınıza, sizin cesetlerinize, sizin hazırınıza, sizin gizlinize, sizin zahirinize ve sizin batınınıza olsun. Duama icabet et ey Alemlerin Rabbi!

ehlader

 Gazze'de İslami Cihad Hareketi'nin çağırısı üzerine işgal rejimi hapishanesinden kaçan mahkumların yüzleri el-Abbas kavşağı üzerinde bir duvara resmedildi. 

Yüksek güvenlikli Gilboa hapishanesinden kaçan altı mahkum tüm Filistin için direniş sevinci olmuş ve işgal rejimini de şaşkınlığa uğratmıştı. İşgl rejimi Özgürlük Tüneli operasyonu ile kaçan Filistinlileri yakalamak için baskı ve şiddetini artırdı. En son Cenin’de Filistinlilere saldıran işgal rejimi güçleri halen olayın şokunu atlatabilmiş değil.

Söz konusu duvar resimleriyle işgal hapishanelerindeki Filistinli tutuklulara destek ve dayanışma mesajı gönderildi. İslami Cihad sözcüsü daha önce yaptığı açıklamada bu operasyonu düzenleyen Filistinli esirlerin esir değişim listesinin başında olduğunu söyledi ve ‘işgal rejimi kendi elleri ile yakında onlara kapıları açacak’ dedi.

Özgürlüğün çeşitli anlamları vardır. Bu anlamlara göre de sınırları değişir. Özgürlüğün anlamlarını şöyle özetleyebiliriz:

- İnsan için hiçbir şey özgürlük kadar değerli değildir. Eğer insanı bir yere hapsetseler ve ona dünyanın bütün lezzet ve güzelliklerini sunsalar yine de buna razı olmaz ve özgürlüğü seçer.

Peygamberlerin kutsiyetlerinin kalıcı olmasının önemli nedenlerinden birisi bu noktada yatmaktadır. Yani insanlığın her zaman özgürlüğe ihtiyacı vardır. Bu, onun doğal ve fıtrî hakkıdır. İnsanlığın bu büyük hakkını yani özgürlüğü ilk olarak savunanlar peygamberlerdir. Onlar (a.s) özgürlüğü tanıtıp onun gerçekleşmesi için mücadele verdiler. Getirdikleri öğretiler, özgürlüğü koruyacak en güzel ilkeleri içermektedir. Bu yüzden peygamberler, insanların hatırasında hep canlı kalmışlardır. Oysa insanların ihtiyaçlarını gidermek için çaba harcayan bilim insanlarına gelince, bilim ve teknolojideki yeni gelişme ve ilerlemeler onların unutulmalarına neden olmuştur. Örneğin, Mısır Firavunları zamanında “cam”ı icat edeni, kimse anmamakta ve değer vermemektedir.

Kısacası özgürlük insanın tabii hakkı olup onun yapısına işlemiştir.

Özgürlük hakkına gelince şu nokta göz önüne alınmalıdır ki, özgürlük kavramı çeşitli manaları olan kavramlardandır. Birisi bilerek ya da bilmeyerek özgürlüğün bir manasına ait olan bir hükmü başka bir manaya yükleyebilir. Özgürlük kavramında lafzî mugalataya düşmemek için çeşitli manalarını bilmek gerekir.

Özgürlüğün Manaları

1. Varlığında hiçbir şeye bağlı olmamak (istiklali vucudi) manasında özgürlük: Özgürlüğün anlamlarından biri şudur: Bir varlık varlığında tamamen bağımsız olur, başka hiçbir varlığın etkisi ve sultası altında olmaz. Allah’a inanmayan kimseler diyorlar ki: “Varlık âlemi hiçbir şeye bağlı değildir. Kendi ayağı üzerinde durmaktadır.” Hatta Allah’a inananlardan bazıları da şöyle diyorlar: “Allah âlemi yarattıktan sonra onu kendi haline bırakmıştır, yaratıldıktan sonra âlemin Allah’a ihtiyacı yoktur.” Onlar âlemde insan için böyle bir özgürlüğe inanıyorlar. Ama İslam’a göre böyle bir özgürlük ancak Allah-u Teâlâ’ya aittir. Yalnızca Allah’ın varlığında hiçbir sınırlama yoktur. O’dur müstakil ve muhtaç olmayan varlık ve diğer bütün varlıklar O’na muhtaçtır.

2. İhtiyar manasında özgürlük: İlahiyat, felsefe, kelam ve felsefi psikolojiye konu olan bu özgürlüğün karşıt anlamı cebirdir. Bilginler eskiden beri, acaba insan davranışlarında özgür müdür yoksa özgür olduğunu mu zannediyor, yani aslında mecburdur ve herhangi bir ihtiyarı yok mudur, konusu üzerinde hep tartışmışlardır. Burada üç görüş bulunmaktadır:

a) Cebir: Bu görüşün taraftarları[1] diyorlar ki: İnsanların kendi amel ve davranışları üzerinde en küçük bir ihtiyarı /özgürlüğü yoktur. İnsan bir üstadın elindeki şuurlu bir varlık gibidir. Yaşananlar Allah’ın meşiyyetinden başka bir şey değildir.

b) Tefviz (Kendi haline bırakmak): Bu görüşün taraftarları şöyle diyorlar: [2] Allah insanı yarattı, ona akıl, şuur verdi sonra da kendi haline bıraktı. İnsanın fiillerinde ne Allah’ın bir tesiri vardır, ne de kaza ve kaderin.

c) Emrun beyne’l-Emreyn (Ne cebir, ne de tam serbestlik): Bu görüş Şia’nın inancıdır. Şiiler bunu Ehl-i Beyt’ten (a.s) almışlardır. Yani insanın kaderi kendi elindedir. Amel ve davranışlarında irade sahibidir. Ancak bu irade, ilahi kaza ve kader ile yani Allah’ın isteğiyle olur. Yani insanın bir ameline iki irade etki eder: “Allah’ın iradesi ve insanın iradesi.” Bu iki irade olmadıkça amel gerçekleşmeyecektir.

Ancak bu iki irade birbirlerinin enleminde değildir. Yani iki nedenin bir sonuçta etki ettiği anlamına gelmemektedir. Aksine birbirinin boylamındadır. Yani nasıl ki her varlığın var oluşu ilahi varlığın sayesinde ve her kudretlinin kudreti Allah’ın kudretine bağlı ise, aynı şekilde her muhtarın ihtiyarı Allah’ın irade ve ihtiyarındandır.

Bu görüşü ispat etmenin en kolay yolu, Allah’ın yaratıcılık ve rububiyetindeki tevhid inancı, O’nun irade ve kudretinin her şeyi kapsaması ile Allah’ın adaleti ve her fıtrat ve vicdanın, insanın özgür olması gerektiğine tanıklık etmesidir.

Burada şu husus dikkate alınmalıdır: Mevzu bahis olan özgürlük, gerçeğin göstergesi olan tekvinî özgürlüktür. Bunlardan hukukî ve ahlâkî sonuçlar çıkaramayacağımızdan mugalata tuzağına düşmemek gerekir.

3. Dünya lezzetlerine bağlanmamak manasında özgürlük: Özgürlüğün üçüncü manası daha çok ahlâk ve irfanda geçerli bir manadır. Yani insanın dünyaya, maddiyata, dünyevî lezzetlerin hiçbirine bağlı olmaması demektir. Yalnızca Allah’a aşk ve sevgi beslemesidir. Birisini ya da bir şeyi seviyorsa bu ilahi cemalin tecellisi olduğundan ve Allah’a olan sevgisinden dolayı olmalıdır.

Ahlâkî bir anlamı olan özgürlüğün bu manası konusunda da mutlak bir genellemeye gitmemek gerekir. Çünkü bu alanda mutlak manada özgürlük insanın hiç bir şeyi, hiç kimseyi hatta Allah’ı da sevmemesi ve bağlanmaması demektir ki bu değer yargısına terstir. İşte sapma ve mugalata buradan başlar.

4. Köleliğin karşısındaki özgürlük: Bu bir toplumsal kavramdır. Eski zamanlarda[3] köle alım-satımı yaygındı. İnsanlar, insanları köle olarak alabiliyor, onları çalıştırıyorlardı. Kimsenin kölesi olmayan insanlar da vardı. İslam, köleliği kaldırmak için önemli adımlar atmış, akılcı yollar göstermiştir. Sözü uzatmamak için bu konuya girmeyeceğiz.

5. Hukuk ve siyasette özgürlük (Hakimiyet hakkı): Özgür insan başkalarının hakimiyetinde olmayan kimsedir. Kendi yolunu kendisi çizer.

Bu görüşe sahip olanlar ikiye ayrılır:

a) İnsan tam olarak özgür olmalıdır, kimsenin hatta Allah’ın bile hakimiyeti altında olmamalıdır.

b) (Şia’nın görüşü) İnsan Allah’tan başka kimsenin hakimiyeti altında olmamalıdır. Yani hakimiyet Allah’ındır ve ancak O hakimiyet hakkını başkasına verebilir.

Basit bir şekilde anlatmaya çalışırsak şöyle diyebiliriz: Yüce Allah fiziksel ve maddî varlığımızı yarattı ve ruhunu ona üfledi. Ardından hava, su, yiyecek, beden uzuvları, düşünme gücü gibi insanın yaşamında ihtiyaç duyduğu sayısız nimetler verdi. Allah’ın bütün bu maddî ve manevî nimetlere olan malikiyeti asla kaldırılamaz. Madem Allah malik ve biz O’nun kuluyuz, aklın “Malik mülkünde istediğini yapabilir” hükmü gereği O, bizim üzerimizde istediğini yapabilme hakkına sahiptir. Biz de Onun karşısında teslim ve itaatkâr olmak zorundayız.

Ayrıca kimse yaratıcı kadar bizim varlığımızın özelliğini, ihtiyaçlarını ve kemale giden yolları bilemez. Bizim menfaat ve kemalimizi isteyen, kemale erişmemizin yolunu bilen yalnızca O’dur. Dolayısıyla biz de kendi menfaatlerimizi düşünüyorsak Allah’ın bizim için istediği dini seçmeli ve Onun hakimiyetini benimsemeliyiz.[4]

6- Hukuksal özgürlük[5]: Hukukta özgürlükten kasıt şudur: Toplumsal yaşamda bazı işler var ki insan onları yerine getirebilir ve devlet ve hükümetin onlara engel olma ve takip etme hakkı yoktur. Mesken, elbise, iş ve eş seçimi özgürlüğü, düşünce ve inanç özgürlüğü vb. gibi…

Burada bilinmesi gereken şey, bu hukuk ve özgürlüğün mutlak olmayışı ve sınırlandırılması gereğidir. Bunda şüphe yoktur. Dünyanın hiçbir yerinde, geçmişten günümüze kadar hiçbir hukuk nizamında bireylere mutlak özgürlük verilmemiştir. Aslında kanun koymak ve hukuk nizamı düzenlemek demek insanların davranışlarına sınırlama getirmek demektir. Mevzu bahis olan şey bu özgürlüğün sınırının nereye kadar olduğudur.

Günümüzde genellikle deniliyor ki, özgürlüğün sınırı başkalarının özgürlüğüdür. Yani insan başkalarına engel olmadığı sürece istediğini yapabilir.

Hukukta liberal eğilimin görüşü budur. Ama bu konuyu İslam açısından ele alırsak İslam’ın görüşünü şöyle özetleyebiliriz: Özgürlüğün sınırı insanların maddî, manevî, dünya ve ahiret menfaat ve faydaları esası üzerinedir. Yani bir davranışı seçmedeki özgürlüğün asıl şartı, insanın maddî ve manevî maslahatlarını temin etmesidir. Bunu, bir yiyecek ya da ilaç üreticisine, insan sağlığına zarar verecek şeyin dışında istediği yiyecek ya da ilacı üretme özgürlüğü verilmesine benzetebiliriz. Bir yiyecek ya da ilaçta tehlikeli ve zararlı bir madde keşfedilirse üretim durdurulur. Artık burada ticaret özgürlüğünden bahsedilmez. Kimse de çıkıp bu insan haklarına aykırıdır demez. Dünyada bugün en çok üzerinde durulan şey insanın bedenine (maddî boyutuna) verilen zararlardır. Ama İslam bedensel zararların yanı sıra manevî ve ruhsal zararları da göz önüne almaktadır.

Son nokta olarak şunu belirtmek gerekir ki, siyasi konularla ilgili olan medenî ya da toplumsal özgürlük bu kavramın kapsamına girmektedir. Toplumsal özgürlükte asıl soru şudur: Devlet ve kanun bireysel özgürlükleri nereye kadar sınırlayabilir?

Bu sorunun cevabı şudur: İslam’a göre insanın, onu hayra ve maneviyata davet eden[6] ilahi bir fıtratının olmasının yanı sıra, maddi boyutu da vardır. Bu maddî boyut, hayvanî isteklerin menşeidir. Beşerin saadeti, fıtratının onun doğasına galip gelmesiyle temin olur. Tabi doğasının da layık olduğu seviyeye ulaşması gerekir.

Öte yandan kanun koymak ve insanın dünyadaki gidişatını belirlemek ilahi hidayet ve rabbani vahyin ışığı altında olmalıdır. Zira insanın zarar ve faydasını tam manasıyla bilen ancak Allah’tır.

Bununla birlikte İslami siyasi düşüncede insanın fesadına neden olacak aşırı bir özgürlüğe cevaz verilmediği gibi insana kötümser bakarak onun bütün değerini yok eden, onu faal, muhtar ve sorumlu biri yerine zelil ve iradesiz hale getiren adaletsiz hükümetleri kabul etmeye mecbur eden bir bakış da yoktur.[7]

–—

[1] Günümüzde Ehl-i Sünnet dünyasının çoğunluğu hatta tümüne yakını bu görüşe sahiptirler.

[2] Bu görüşün taraftarları Ehl-i Sünnet’ten Mu’tezile adındaki bir fırkaya mensuptular. Şu anda bu fırkaya mensup kimse kalmamıştır.

[3] Kölelik gelişmiş ülkelerde değişik şekillerde hala devam etmektedir.

[4] Bu hakimiyet İslam’ın hükümet sisteminde (velayet-i fakih şekliyle) tecelli etmiştir.

[5] Hukukta özgürlük, yalnızca bireysel davranışlara, şahsî ve özel yaşama ait değildir ki hukuk onları sınırlasın ya da sınırlamasın. Aksine toplumsal yaşamdaki işlere aittir.

[6] “Allah’ın fıtratı ki Allah insanları o fıtrat üzerine yaratmıştır.” (Rum/30)

[7] Hadevi Tahranî, Mehdi, Velayet ve Diyanet, s.133 ve 134.

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile görüşmesinde nükleer anlaşma konusunda verilen destek için teşekkür ederek, ABD’nin nükleer anlaşmayı ihlal eden taraf olduğunu söyledi. Abdullahiyan, “Beyaz Saray, İran’ı tehdit etmemeyi öğrenmeli” dedi.

 
 
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Şangay İşbirliği Örgütü zirvesine katılmak için gittiği Tacikistan'da Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile görüştü. Abdullahiyan yeni dönemde İran dış politikasının Asya merkezli olduğunu vurgulayarak, “Çin ile ilişkimizi iki ülke arasında imzalanan 25 yıllık anlaşma çerçevesinde sürdürmek istiyoruz” dedi.

Nükleer anlaşma konusunda Çin'in İran'a verdiği destek nedeniyle teşekkür eden Abdullahiyan, ABD'nin nükleer anlaşmayı ihlal eden taraf olduğunu belirtti. Abdullahiyan, “Nükleer anlaşmayı ihlal eden taraf ABD'nin kendisidir. Beyaz Saray artık İran'ı tehdit etmemeyi öğrenmeli” ifadesini kullandı.

Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ise İran ile uluslararası alanda işbirliğini artırmak istediklerini ve İran'ın Şangay İşbirliği Örgütü'ne katılmasını desteklediklerini belirtti.

Şangay İşbirliği Örgütü'nün Devlet Başkanları düzeyinde gerçekleştireceği zirve 16-17 Eylül'de Tacikistan'da düzenlenecek. ŞİÖ'de gözlemci statüsünde yer alan İran, birçok kez Şangay İşbirliği Örgütü'ne katılmak için başvuruda bulunmuştu.

Haber: İHA