کارگر

کارگر

Çarşamba, 16 Ekim 2024 07:23

Vay Yezid Vay!

 Suudi Arabistan Başmüftüsü Abdülaziz eş-Şeyh, "Müslümanların, Yahudilere karşı Şiileri desteklemesi caiz değildir, bunu yapanların Allah'a tövbe etmesi gerekir..." demiş.


Peki, Yemen'deki Ensarullah veya Lübnan'daki Hizbullah gibi Sünni olmayan direniş örgütlerinin İsrail'e karşı Ehl-i Sünnet Müslümanlardan oluşan Hamas'ı desteklemesi caiz midir?
"İngiliz Şiiliğine" göre caiz değildir.
Söz konusu Suudi Müftü, İsrail'e direnenleri "terörist" tesmiye etmiş. Dahası, "İsrail'e karşı savaş haramdır!.." fetvası vermiş. Demek ki, İsrail'e karşı savaşmak haram ama Gazzeli çocuk ve kadınların sığındıkları çadırlarda İsrail bombalarıyla cayır cayır yanmaları helal.
Savaşmadan ölmek yani öldürülmek caiz midir peki?
Yani hastaneler, ambulanslar ve yeni doğmuş bebekler İsrail ile isteseler de savaşamayacaklarına göre maruz kaldıkları bombalar nedeniyle ölmelerinin hükmü nedir?
Mahut Müftü Hazretleri (içtihat hesabı), "Öldüren bir sevap, öldürülen iki sevap" der mi?.. Bence der, zira onda bu cevher var!
Allah bunların Amerikancı İslam'ından da İngiliz Şiiliğinden de sahici İslam'ı ve gerçek Müslümanları korusun.

***

Suudi Müftü, "Hizbullah'a karşı İsrail ordusuyla işbirliği yapılabileceğini" de dile getirmiş.
Nasıl fetva ama! Soykırımcı Netanyahu'dan "En Yaratıcı Fetva" ödülü alsa yeridir değil mi?
Sanmayın ki eleman münferit. Daha geçenlerde Sabır Meşhur adlı Mısırlı bir gazeteciden bahsetmiştim bu köşecikte. Hani, İran ile İsrail arasındaki savaşı Persler ile Rumların savaşına benzetmiş ve Kuran'da Rumların desteklendiğinden hareketle İran'a karşı İsrail'i desteklemek gerektiğini söylemişti.
Oldukça da uyanık bir eleman. Güya Osmanlı'ya meftun ve güya Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hayran olmakla muhafazakâr kesimlere şappadak sızmanın yolunu bulmuş.
Fakat, Başkan Erdoğan "İsrail Türkiye'ye saldıracak" derken, eleman "İran Türkiye'ye saldıracak..." diyor!
Yezid'i savunmak için de Hazreti Ali'yi itibarsızlaştıracak kadar gözü dönmüş bir mezhepçi. Hatta, "Yezitleşmeyi beka meselesi" olarak gördüğünü söylüyor.
Hep derim: Bu topraklardaki neşvünema bulan inşa edici Ehl-i Sünnet anlayışı ile bu tür rezil Arapların Sünni anlayışının uzaktan yakından alakası yoktur.

***

Yazık ki yazık, son zamanlarda bizim ülkemizde de bu kafaya yakın mürailer türedi.
Bunun bir operasyon olduğunu düşünüyor; NATO'cu çevrelerin "İran düşmanlığı" üzerinden ABD'ye "biat" tazeleme peşinde oldukları şeklinde okuyorum.
Bu elemanların Suudi Müftü kadar açık sözlü olmamalarının nedeni, Türkiye'nin başında Muhammed bin Selman'ın değil, Recep Tayyip Erdoğan'ın bulunması. Yoksa aynı cevher bunlarda da ziyadesiyle var.
Bir de "İsrail kendisine saldırmayana saldırmaz" diyen "seküler müftülerimiz" var. Sanki İsrail ile ABD birbirinden bağımsızmış gibi ve sanki ABD binlerce TIR silahla vekil örgütlerini teçhiz etmemiş gibi konuşuyorlar.
Bu seküler müftüler ile Amerikancı müftüler mevzubahis İsrail olunca nasıl da aynı mevzide buluşuyorlar!

Salih Tuna

TRT Genel Müdürü Zahid Sobacı, yıl sonunda TRT Farsça kanalının açılacağını duyurdu. İran'ı rahatsız etmek zorunda olduklarını söyleyen Sobacı'nın Tahran yönetimini hedef alması dikkat çekti.

  
Bursa Uludağ Üniversitesi’nin 2024-2025 akademik yıl açılış dersini veren TRT Genel Müdürü Prof. Dr. M. Zahid Sobacı, önemli açıklamalarda bulundu.

Sobacı, Türkiye’nin uluslararası alandaki yükselen rolüne dikkat çekerek, dış politikaya uygun uluslararası yayıncılık yaptıklarını belirtti. Özellikle İran'a yönelik mesajları şaşkınlık yarattı.

'İran’ı rahatsız etmek durumundayız'
Sobacı, "Bu yılın sonunda TRT Farsça kanalını açacağız ve İran’ı rahatsız etmek durumundayız," dedi. Türkiye’nin, uluslararası krizlere meydan okuyan tek ülke olduğunu öne süren Sobacı, bu nedenle Türkiye'nin daha fazla hedefe konulduğunu ifade etti. TRT'nin uluslararası yayıncılık sorumluluğunu vurgulayan Sobacı, TRT’nin 41 dil ve lehçede web ve radyo yayınları yaptığını ve bu yayınların kalitesini artırmak için çalıştıklarını da belirtti.

TRT'nin, Türkiye'nin dış politikadaki güçlü duruşunu ve uluslararası arenada sesini duyurmak için önemli bir araç olduğunu söyleyen Sobacı, TRT Farsça kanalının bu doğrultuda önemli bir adım olduğunu belirterek, bölgesel güç dengesinde etkili olmayı hedeflediklerini ifade etti.

Siyasilerden tepki yağdı
TRT Genel Müdürü Sobacı'nın konuşması sosyal medyada tartışma yaratırken siyasilerden de tepki mesajları geldi.

Genelkurmay Eski İstihbarat Daire Başkanı Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, TRT Genel Müdürü Mehmet Zahit Sobacı’ya tepki gösterdi.

  
Genelkurmay Eski İstihbarat Daire Başkanı Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, TRT Genel Müdürü Mehmet Zahit Sobacı’ya tepki gösterdi.

Sobacı’nın “TRT Farsça kurulacak. İran’ı rahatsız etmek zorundayız” açıklamasını hayretle karşıladığını belirten Pekin, “İran'ı hedef almak, emperyalist devletlerin bölgedeki amaçlarına hizmet eder” dedi.

İsmail Hakkı Pekin’in açıklamaları şöyle:

“Bursa Uludağ Üniversitesi’nin 2024-2025 akademik yıl açılış dersine giren TRT Genel Müdürü Prof. Dr. M. Zahid Sobacı'nın açıklamalarını hayretle takip ettim.

İran'ı hedef almak, emperyalist devletlerin bölgedeki amaçlarına hizmet eder. Bölgemizde barış istiyorsak İran, Irak, Suriye, Mısır, Lübnan ve Güney Kafkasya ülkeleri ile birlikte çalışmamız onlarla birlikte bir barış çemberi oluşturmamız gerekir.

Bunun yapılabilmesi için mutlaka barıştan yana olmak, ülkelerimizin bekaası noktasında ortak menfaatleri gözetmeli ve gereksiz rekabetleri bırakmalıyız.”

İslami Analiz

"Türkiye Cumhurbaşkanı'nın kavgacı sözleri Tel Aviv'i kızdırabilir, ancak eylemler sözlerden daha yüksek sesle konuşuyor ve Ankara'nın İsrail'e ihracatı katlanarak artıyor."

 
 Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışında yaptığı konuşmada İsrail'in Filistin ve Lübnan’dan sonra Türkiye’ye yönelebileceğini iddia ederek sert açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın bu çıkışları, Türkiye-İsrail ilişkilerinde gerilimi artırabilir, ancak bu söylemin iç politikaya yönelik olduğu düşünülüyor. İsrail’in Türkiye’ye askeri bir tehdit oluşturmadığına dair değerlendirmeler yapılıyor. The Cradle portalında yer bulan makalesinde Suat Delgen, Erdoğan'ın sert söylemlerine rağmen iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştiğini anımsatıyor.

1 Ekim'de, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) üçüncü yasama yılının açılışında, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan İsrail'le ilgili ciddi endişelerini dile getiren bir konuşma yaptı:

"Açıkça söylüyorum, vaat edilmiş topraklar hezeyanıyla ve tamamen dini fanatizmle hareket eden İsrail yönetimi, Filistin ve Lübnan'dan sonra gözünü vatanımıza dikecektir... Kendini dev aynasında gören Hitler nasıl durdurulduysa, Netanyahu da aynı şekilde durdurulacaktır."

Erdoğan'ın İsrail'e karşı tonu yükseliyor
Bu açıklamalar Türkiye-İsrail ilişkilerindeki gerilimi daha da tırmandırmış ve Türkiye'de İsrail'e karşı duyulan öfkeyi artırdı. Bölgedeki askeri stratejiler, jeopolitik gerçekler ve mevcut siyasi dinamikler göz önüne alındığında, İsrail'in Türkiye'ye askeri bir saldırıda bulunma ihtimali var mı? Tel Aviv ve Ankara birbirlerini gerçekten askeri tehdit olarak mı algılıyorlar? Yoksa bu sadece iç seçmenlere hitap eden jingoistik bir söylem mi?

Bir hafta sonra TBMM, İsrail saldırılarını ve bölgedeki gelişmeleri görüşmek üzere kapalı bir oturum düzenledi ve bu oturumda Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Savunma Bakanı Yaşar Güler Meclis üyelerine bilgi verdi. TBMM'deki kapalı oturumlar milli güvenlik, dış ilişkiler, devlet sırrı ve olağanüstü haller gibi gizli konuların görüşüldüğü özel toplantılar.

Bu oturumlar basına açık değildir, tutanakları 10 yıl süreyle gizli tutulur ve katılımcıların üst düzey görüşmelerin ayrıntılarını açıklamaları yasaktır.

Ancak toplantının ardından Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Özgür Özel, İsrail'in gözünü Türkiye'ye diktiği yönündeki son söylentileri değerlendirdi:

"Biz kendi değerlendirmelerimizi yaptığımızda İsrail'in Türkiye'ye saldırmasının akılla, mantıkla, İsrail'in gücüyle, Türkiye'nin gücüyle, uluslararası kuruluşların görevleriyle mümkün olmayacak bir şey olduğunu biliyorduk."

Eğer Erdoğan hükümeti İsrail'in Türkiye için yakın bir tehdit oluşturduğuna gerçekten inanıyorsa, atabileceği somut adımlar var. En önemlisi, bir NATO üyesi olarak Türkiye, NATO Antlaşması'nın 4. maddesine başvurabilir:

Taraflardan herhangi birinin görüşüne göre, taraflardan herhangi birinin toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlığı veya güvenliği tehdit edildiğinde, Taraflar birlikte istişarede bulunacaklardır.

Ancak Ankara, algılanan İsrail tehdidi konusunda böyle bir istişare çağrısında bulunmadı.

Boru hattı siyaseti
Azerbaycan'ın İsrail ile çok yakın siyasi ve askeri bağları bulunuyor. Aynı zamanda, Türkiye ile Azerbaycan ilişkilerini “iki devlet, tek millet” olarak tanımlıyor. İki ülke arasında 15 Haziran 2021'de imzalanan Şuşa Deklarasyonu, bağımsızlıklarının, egemenliklerinin, toprak bütünlüklerinin veya ulusal güvenliklerinin tehdit altında olması halinde birbirlerini destekleme taahhütlerini de içerecek şekilde ikili ilişkiyi ittifak seviyesine yükseltti. Bu, gerektiğinde karşılıklı askeri yardım anlamına geliyor.

Dolayısıyla, Türkiye İsrail'den gerçekten askeri bir tehdit bekliyorsa, Şuşa Deklarasyonu uyarınca Bakü'den Tel Aviv ile ilişkilerini gözden geçirmesini ve diplomatik destek sağlamasını talep edebilir. Fakt yine de böyle bir talepte bulunulmadı.

İsrail, petrolünün yaklaşık yüzde 40'ını Hazar Denizi'nden Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye üzerinden Türkiye'nin Ceyhan limanına ve oradan da tankerlerle İsrail limanlarına uzanan kritik bir enerji güzergahı olan Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı üzerinden alıyor.

Boru hattı öncelikle Azerbaycan'ın Azeri-Çırak-Derin Su Güneşli (ACG) sahasından petrol ve Şah Deniz sahasından kondensat taşıyor. British Petroleum (BP), ACG sahasını uluslararası petrol şirketlerinden oluşan bir konsorsiyum olan Azerbaijan International Operating Company (AIOC) adına işletiyor.

BP, SOCAR, MOL, Equinor, TPAO, Eni, TotalEnergies, ITOCHU, INPEX, ExxonMobil ve ONGC Videsh'in dahil olduğu bir başka konsorsiyum ise BTC boru hattını işletmekte ve petrolü küresel olarak pazarlıyor. BP, 10 Mayıs itibariyle bu konsorsiyumun boru hattının yönetimine dahil olduğunu açıkladı.

Halihazırda boru hattı Hazar Denizi'ni Akdeniz'e bağlayan ve günde 1.2 milyon varil (bpd) taşıma kapasitesine sahip çok önemli bir güzergah.

Azerbaycan Devlet İstatistik Komitesi'nin verilerine göre BTC boru hattı üzerinden taşınan petrol hacmi 2023 yılında yüzde 1,6 artarak Ceyhan'da 313 tankere yüklenen 30,2 milyon tona ulaştı. Kazak ve Azeri petrolünün İsrail'in ham petrol arzındaki önemli payı göz önüne alındığında, BTC boru hattı bu enerji ticaretinin kolaylaştırılmasında son derece önemli bir rol oynuyor.

Yasal kısıtlamalar aşılabilir
İsrail'in Ceyhan limanından gelen petrole olan bağımlılığına rağmen, BP liderliğindeki konsorsiyumla imzalanan anlaşmalara göre Türkiye'nin mücbir sebepler dışında petrol akışını durdurma yetkisi bulunmuyor. BTC Boru Hattı Projesi'nin temelini oluşturan Ev Sahibi Hükümet Anlaşması (HGA) ve Hükümetlerarası Anlaşma (IGA), kesintisiz petrol akışını sağlama konusunda Ankara'yı yasal olarak bağlıyor.

Bu anlaşmalar, Türkiye de dahil olmak üzere imzacı ülkeleri tipik uluslararası anlaşma hukukunun ötesinde yükümlülüklere bağlayan hükümler içeriyor. Özellikle, imzacı ülkeleri, nedeni ne olursa olsun, herhangi bir inşaat veya petrol taşıma gecikmesinden kayıtsız şartsız sorumlu kılıyor. Bu durum uluslararası konsorsiyuma ulus-devletler karşısında ayrıcalıklı bir hukuki konum kazandırmakta ve üyelerinin yasama ve yargılama hakları gibi bazı egemenlik yetkilerinden feragat etmelerini gerektiriyor.

Dolayısıyla, Türkiye siyasi nedenlerle İsrail'e petrol akışını durdurmak istese bile, BTC anlaşmalarındaki katı sorumluluk maddeleri ve diğer hükümler muhtemelen yasal bir engel teşkil edecek.

Bununla birlikte, The Cradle'ın haziran ayında belirttiği üzere, konsorsiyumdan ayrılmak neredeyse imkânsız olsa da Türkiye için potansiyel bir “çıkış” İsrail'in Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) kararlarını ihlal etmesini gerekçe göstermek olabilir. Bu, Türkiye'ye anlaşmaları yeniden müzakere etmek için yasal zemin sağlayacaktır. Bu olası hukuki yola rağmen, yeniden müzakere için böyle bir talepte bulunulmadı.

Türkiye'nin Filistin üzerinden İsrail ile ticareti
Türkiye'nin İsrail ile tüm ticareti durdurduğuna dair resmi iddialarına rağmen, Türk şirketlerinin ihracatlarını Filistin üzerinden kanalize ederek bu yasağı deldiği görülüyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verileri, İsrail'in malların transit geçişi üzerinde tam kontrol uyguladığı işgal altındaki Filistin topraklarına yapılan Türk ihracatında önemli bir artış olduğunu gösteriyor.

Son verilere göre, 2023 yılında 156 bin dolar olan Türkiye'nin Filistin'e çelik ihracatı, bu yıl yüzde 43 bin 500 gibi olağanüstü bir artışla 68 milyon dolara ulaştı. Benzer şekilde, Türkiye'nin Filistin'e kablo ihracatı 2023 yılında sadece 1366 dolar iken, sadece Ağustos 2024'te bu ihracat yüzde 128 binlik çarpıcı bir artışla 1,75 milyon dolara yükseldi.

Raporlar, resmi olarak işgal altındaki Filistin topraklarına yönelik olan bu ihracatın aslında İsrail'e ve özellikle de İsrail ordusuna ulaştığını gösteriyor. Denizli'deki Pamukkale Kablo Şirketi'nin İsrail ordusunun en önemli kablo tedarikçilerinden biri olduğu bildiriliyor.

Siyasi duruşa karşı pratik ilişkiler
Bu gelişmeler, Türkiye'nin İsrail'i ulusal güvenlik tehdidi olarak görmesine ilişkin soru işaretlerini artırıyor. Erdoğan hükümetinin saldırgan söylemlerine rağmen İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, Büyük Amerikan Yahudi Örgütleri Başkanları Konferansı'nda yaptığı konuşmada İsrail'in Türkiye'ye karşı düşmanca bir niyeti olmadığını söyledi ve Türkiye'ye karşı hiçbir zaman planları olmadığını teyit etti:

"Aksine, biz Türkiye halkına büyük saygı duyuyoruz, onlar da İsrail halkına büyük saygı duyuyor. Halklar arasında uzun yıllara dayanan ilişkilerimiz var ve halklar dostluk ve bir arada yaşama karşıtı tüm seslere üstün gelecektir."

Bu da her iki devletin de aksi yöndeki siyasi tutumlarına rağmen, pratikte birbirlerini varoluşsal tehdit olarak görmediklerini gösteriyor.

Kısacası, Türkiye ve İsrail arasındaki gergin siyasi söylem, iki ülkenin birbirlerini askeri tehdit olarak algıladıkları anlamına gelmiyor. İktisadi bağlar, jeopolitik gerçekler ve uluslararası anlaşmalar ikili ilişkilerde önemli bağlayıcı faktörler olarak işlev görüyor.

Erdoğan'ın beyanları, giderek artan İsrail karşıtı iç seçmenlerine yönelik mesajlar olarak değerlendirilebilir. Fakat bu söylemin uzun vadede Türkiye-İsrail ilişkilerini nasıl etkileyeceği ve bölgesel dinamikleri nasıl şekillendireceği belirsizliğini koruyor.

Şimdiye kadar Türkiye'nin işgal devletine ihracatı devam etti ve hatta İsrail'in bir yıl önce Gazze'ye yönelik acımasız askeri saldırılarını başlatmasından bu yana büyük ölçüde arttı. İki ülke arasındaki karmaşık ilişkinin sürdürülmesi her iki başkent için de öncelikli görünmekle birlikte, Türk kamuoyunun onaylamadığı bir şekilde sessizce yönetilecektir.

Suad Delgen 

Filistin'e destek hakka destektir zira hak Filistinlilerindir. İsrail'in istediği genişlemeye karşı duyuyoruz. Batı'dan bizimle konuşmaya gelen delegeler ''Biz Lübnan ile Gazze cephesini ayırmak istiyoruz'' diyorlardı. Biz onlara istediğini vermedik. Bizim direnişimiz savunma direnişidir. İşgali reddediyoruz, toprağı özgürleştiriyoruz.

  
Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım Salı günü saat 15:00'te el-Menar aracılığıyla bir konuşma yaptı.

Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı televizyonda yayınlanan konuşmasında mevcut savaşın boyutlarını, İsrail işgalinin bölgeye yönelik planlarını ve Hizbullah'ın dayattığı yeni denklemleri anlattı.

Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım konuşmasına şu sözlerle başladı:

“Bizler Genel Sekreter Seyyid Hasan Nasrullah'ın evlatlarıyız, onun tarafından yetiştirildik ve hâlâ onun varlığını hissediyoruz. Ey sevgili lider, ruhun aramızda yaşıyor ve sözlerin yolumuzu aydınlatıyor. Emirleriniz yerine getirilecek: onları yeneceğiz ve topraklarımızdan söküp atacağız.

“Seyyid Nasrullah bizi terk etmedi, o burada. Özgürlük savaşçıları onun iradesi ve ona olan sevgileriyle güçlü durmaya devam eden halkı aracılığıyla düşmana karşı en büyük güçle karşı koymayı sürdürüyor.”

Şeyh Naim Kasım Salı günü Hizbullah lideri Seyyid Hasan Nasrullah'ın şehit edilmesinden bu yana yaptığı üçüncü televizyon konuşmasında “İsrail gaspçı ve işgalci bir rejimdir ve tüm bölge ve dünya için gerçek bir tehlikedir” dedi.

''İsrail'in Filistin'i işgal etmekle yetinmeyeceğini, daha fazlasını işgal etmeye çalışacak yayılmacı bir varlık'' olduğunu vurgulayan Şeyh Naim Kasım, İsrail'in geçmişte Lübnan topraklarını işgal etmeye çalıştığını ve hatta Güney Lübnan'da Güney Lübnan Ordusu adında bir ordu kurduğunu belirtti.

Batı'nın Orta Doğu üzerindeki planları hakkında Şeyh Naim Kasım şunu söyledi:

“İsrail'in Batı'nın yayılmacı projesinin bir parçası olduğu açıktır. İsrail'i boş boş otururken gördüğünüzde, bunun nedeni acizliğindendir; Lübnan'a doğru genişleyememesindendir. Bunu yapabileceklerini anladıklarında ise yapacaklardır.”

Hizbullah yetkilisi İsrail ve destekçilerinin gerçekleştirdiği katliamlar karşısında direnişin önemini vurguladı:

“İsrail ve arkasındakiler saldırıyor, öldürüyor, katliamlar yapıyor ve biz de bunun karşısında bir duruş sergilemek durumunda kalıyoruz.

Biz Lübnan'ı Filistin'den ayırt etmiyoruz. 

Filistin'e destek hakka destektir zira hak Filistinlilerindir. İsrail'in istediği genişlemeye karşı duyuyoruz.

Batı'dan bizimle konuşmaya gelen delegeler ''Biz Lübnan ile Gazze cephesini ayırmak istiyoruz'' diyorlardı. 

Biz onlara istediğini vermedik. Bizim direnişimiz savunma direnişidir.

İşgali reddediyoruz, toprağı özgürleştiriyoruz.

Gözlerinizi açın ey insanlar! Bölgedeki proje genişleme projesidir. Savaşan Filistinlilerdir. Katledilen Filistinlilerdir. İstenilen Filistin'in tümüdür.”

Kasım ayrıca, “İsrail ve ABD tarafından yürütülen soykırımın, her ikisinin de İsrail tarzında yeni bir Ortadoğu'nun uygulanmasında ortak oldukları anlamına geldiğini” açıkladı.

Şeyh Naim Kasım'ın konuşmasının devamında şu ifadeler yer aldı:

“Kendini büyük gören Batı dünyası İsrail'i desteklerken, bizim mazlum halkı desteklemek hakkımız değil midir? 

Toprağı savunan mı insanları katleden taş üstünde taş bırakmayan mı suçludur? 

Mazlum halkı desteklemek İran için iftihardır. İran bütün imkanlarını sundu. Bu İran için gurur sebebidir. Büyük şehit Kasım Süleymani bu bölgenin güçlendirilmesi için savaştı. Amerika ve onunla birlikte olanların zayıflaması için Kasım Süleymani çaba gösterdi.”

Hizbullah yetkilisi ayrıca Batı Asya'daki ABD-İsrail ortak planını da ifşa etti:

 “O büyük şeytan Amerika, yeni bir Orta Doğu istiyor. Netanyahu da aynı vizyonu paylaşıyor. Bu da ABD ve İsrail'in kasıtlı olarak bu soykırımı gerçekleştirdiği anlamına geliyor.”

 “Aksa Tufanı'nın neden olduğunu sormayın, işgalin neden var olduğunu sorun”
Şeyh Kasım Hizbullah'ın İsrail rejimi ile uzun süredir devam eden çatışmasında yenilmeyeceğini söyledi:

“Direniş yenilmeyecektir çünkü toprakların sahibidir ve çünkü savaşçıları onurlu bir yaşamdan başka hiçbir şeyi kabul etmeyen şehitlerdir. Ordunuz şimdi yenildi ve daha da yenilecek.”

Hizbullah yetkilisi Tel Aviv'in Siyonist yerleşimcilerin işgal altındaki kuzey topraklarındaki evlerine dönmesini istiyorsa Gazze ve Lübnan'a yönelik saldırılarını durdurması gerektiğini söyledi.

Hizbullah lideri, saldırganlığın devam etmesi halinde terk edilen yerleşim yerlerinin sayısının artacağı ve yüz binlerce -potansiyel olarak iki milyondan fazla- yerleşimcinin risk altına gireceği uyarısında bulundu.

Konuşmasında 7 Ekim 2023'te Siyonist varlığa yönelik Aksa Tufanı Operasyonu'na da değinen Şeyh Kasım, Hamas liderliğindeki Filistinlilerin “işgalciden kurtulmaya çalıştığını” söyledi.

Şeyh Naim Kasım, Filistin Direnişinin dünyaya bir mesaj gönderdiğini söyledi:

 “75 yıl geçti ve işgal hala topraklarımızda, bizi öldürüyor.”

Hizbullah yetkilisi Filistinlilerin “işgali sarsacak ve genişlemesini durduracak” eylemlerde bulunma hakkına sahip olduğunu söyledi.

Hizbullah yetkilisi uluslararası toplumu Aksa Tufanı'nın neden gerçekleştiğini sorgulamak yerine “İşgal neden hala orada?” diye sormaya çağırdı.

Şeyh Kasım, Hizbullah'ın İsrail rejimiyle olan çatışmasının Filistin'in kurtuluşu için verilen mücadeleden ayrı tutulamayacağını söyledi.

''Düşmana acı vermek'' denklemi
Savaşın yeni bir aşamaya girmesi ve dinamiklerin değişmesiyle birlikte Şeyh Kasım, Lübnan'ın artık destek cephesi aşamasında olmadığını savunarak, “aksine, artık bize karşı bir İsrail savaşıyla karşı karşıyayız” dedi.

Bu yeni denklem ışığında Hizbullah'ın, büyük şehit lider Genel Sekreter Seyyid Hasan Nasrullah'ın direktifleri doğrultusunda artık Tel Aviv, Hayfa ve hatta Hayfa'nın ötesini hedef aldığını açıkladı.

Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı, “Düşman Lübnan'ın tamamını hedef aldığına göre, varlık içinde uygun gördüğümüz herhangi bir yeri hedef alma hakkına sahibiz” dedi.

Ayrıca Direniş'in işgalci İsrail askerlerini, mevzilerini ve askeri kışlalarını hedef almaya odaklanacağı uyarısında bulundu.

Şeyh Kasım savaşı sona erdirecek çözümün ateşkeste yattığını açıklayarak Hizbullah'ın zayıf bir pozisyondan konuşmadığını ileri sürdü.

Genel Sekreter Yardımcısı ayrıca alaycı bir şekilde, İsrail'in başarısız hava savunma sistemlerinin yerleşim yerlerine düşen enkazları göndermesi nedeniyle “İsrail'in” istemeden de olsa Direniş'e operasyonlarında yardımcı olduğuna dikkat çekti.

Kasım konuşmasında yerleşimcilere seslenerek şunu söyledi:

“İşgal altındaki topraklardaki yerleşimciler! Yetkililerinizin sözlerine inanmayın çünkü onlar size kayıpların az sayısını veriyor. Yetkilileriniz sizlere hakikatin daha azını vermekteler. Siz ölülerinize bakın.”

İsrailli yerleşimcileri, hükümetlerinin Hizbullah'ın kabiliyetlerine ilişkin iddialarına güvenmemeye çağıran Genel Sekreter Yardımcısı, Gazze Direnişi'ni örnek göstererek Hizbullah'ın kurduğu yeni denklemin “düşmana acı vermek” olduğunu bir kez daha teyit etti.

Direniş yenilmeyecek
Hizbullah'ın halkına ve destekçilerine seslenen Şeyh Kasım, partinin toparlandığını ve yeniden organize olduğunu, liderlik boşluklarını doldurduğunu ve tüm pozisyonlar için yedekleri hazırladığını belirtti.

Hizbullah'ın aldığı hasara rağmen güçlü olduğunu ve savaş alanının bu gücün kanıtı olduğunu teyit etti.

İşgalci İsrail'in saldırılarının neden olduğu acıyı kabul etmekle birlikte, düşmanın stratejik düzeyde ilk adımın ötesine geçemediğini vurguladı.

Direniş'in son iki hafta içinde elde ettiği başarıların beklentileri aştığını ifade ederek, “Direniş'in misyonu sadece İsrail'in ilerleyişini durdurmak değil, düşmanı takip etmek olmuştur” dedi.

İsrail'in yenileceğini ama Direniş'in yenilmeyeceğini, zira Direniş'in ‘kendi topraklarını savunduğunu’ ve üyeleri ile savaşçılarının bu toprakların ve halkının onurunu savunmak için hayatlarını feda etmeye hazır olduklarını vurguladı.

Direniş'in kararlılığının ve halkın dayanışmasının “toprağı geri almak ve saldırganlığı durdurmak için tek yol olduğunu” da sözlerine ekledi.

“Biz Direniş olarak onurumuzla savaşıyoruz ama İsrailliler sivilleri, kadınları, çocukları ve hastaneleri hedef alıyor” diyen Şeyh Kasım, İsrail işgalinin Lübnan Ordusu'nu, UNIFIL güçlerini ve camiler ile kiliseler de dahil olmak üzere ibadet yerlerini de hedef aldığını, çünkü İsrail projesinin yıkıcı bir proje olduğunu vurguladı.

İsrail'in UNIFIL'in çekilmesi talebi karşısında Birleşmiş Milletler ve Batılı ülkelerin rolünü sorguladı ve belirlenen uluslararası kararlar açısından herhangi bir eylemde bulunulmamasını eleştirdi.

Şeyh Kasım bu bölümü “dizginleri ele alan” ve düşmanı ahırına geri dönmeye zorlayan tarafın Hizbullah olacağını söyleyerek bitirdi. Kasım, destekçileri tarafından desteklenen “İsrail ”in öldürmeye ve katliam yapmaya devam ettiğini ve bu tür eylemlere karşı durmanın zamanının geldiğini de sözlerine ekledi:

“Muzaffer olacağımıza dair güvenimiz sınır tanımıyor.”

“Sabredin, zafer yakındır”
Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım Direniş destekçilerine hitaben yaptığı konuşmada Kur'an-ı Kerim'den bir ayete atıfta bulunarak “zaferin sabırla geleceğini” vurguladı.

Hizbullah Genel Sekreteri şehit Seyyid Hasan Nasrullah'ın sözünü hatırlatan Kasım, yerlerinden edilen Lübnanlıların evlerine döneceği ve bu evlerin eskisinden daha iyi bir şekilde yeniden inşa edileceği sözünü verdi.

Halkın fedakârlıklarını takdir eden yetkili, bu mücadelede birlikte olduklarını hatırlatarak kararlılıkları için teşekkür etti.

Direniş'in savaşçıları, kaynakları ve Hizbullah ile Emel Hareketi'nin birleşik çabalarıyla güçlü kaldığını teyit etti. Destekçilerine fedakarlıklarının boşa gitmeyeceği ve asla terk edilmeyecekleri konusunda güvence vererek, “Birlikte yeniden inşa edeceğiz ve siz de geride kalmayacaksınız, tıpkı sizin de bizi [silahlı Direnişi] terk etmeyeceğinizi bildiğimiz gibi” dedi.

Şeyh Kasım, Direniş'in destek tabanının birliğini ve gücünü pekiştirerek birlikte mevcut zorlukların üstesinden gelecekleri ve zafer kazanacakları sözünü verdi.

Konuşmasının sonlarına doğru direnişçilere seslenen Şeyh Naim Kasım şunları söyledi:

“Mücahitler! Sizler cihadın mücevheri, gurur ve haysiyetin sembolüsünüz.

Sizler bizim umudumuz ve zaferin müjdecilerisiniz. 

''Onlarla savaşın; Allah sizin ellerinizle onları cezalandıracak, rezil edecek, onlara karşı size zafer verecek ve inanan bir topluluğun kalplerine şifa verecektir''

Sizler bize şehitlerin, yaralıların, esirlerin ve bu yol uğruna sayısız fedakârlıklarda bulunan ailelerin emanetisiniz. Size olan güvenimiz sonsuzdur ve sonuna kadar yanınızdayız.

Biz bir aileyiz, hepimiz aynı yoldayız. Bize yapılan size de yapılmış sayılır. Sizi sevindiren şey bizi de sevindirir. Fedakârlıkların ağır olduğunun farkındayız ama sebat etmeliyiz. Zorluklar karşısında sabretmeye devam edeceğiz.

Eğer halk yaşamı arzuluyorsa, o zaman kader karşılık verecek, gece kalkacak ve zincirler kırılacaktır.

Zafer sabırla gelir.”

  Siyonist İsrail'in bir yılı aşkın süredir saldırılarını sürdürdüğü, abluka altındaki Gazze'de bombardımanlarda ve açlıktan ölen on binlerce Filistinliye, son çadır kampa düzenlenen saldırıda yanarak can veren 4 kişi de eklendi.
 

Pazartesi günü, İsrail İHA'larının Deyr el-Belah kentindeki Aksa Şehitleri Hastanesi yerleşkesinde yerinden edilen Filistinlilerin çadırlarına düzenlediği bombardıman sonucu çıkan yangında yanarak ölen Filistinlilere ait acı görüntüler, sosyal medyada yoğun şekilde paylaşıldı.

Saldırının ardından yanarken görüntüleri yayılan, henüz 20 yaşlarındaki Filistinli Şaban Delu, yanan elini kaldırarak kendisine yardım edilmesini isterken, alevlerin şiddeti ve yangına müdahale imkanlarının olmaması nedeniyle çevresindekiler onu kurtaramadı. Saldırıda Şaban Delu'nun annesi de yanarak hayatını kaybetti.

Saldırıda şehit olan 4 kişinin yanı sıra çeşitli derecelerdeki yanıklarla 40'tan fazla Filistinli de yaralandı.

Katil İsrail ordusu, çadırlara yönelik saldırıyı kabullenirken, okul ve hastanelere saldırılarını her zaman yaptığı gibi, olaya ilişkin açıklamalarında "hedef alınan çadırlarda Hamas Hareketi'nden silahlı direnişçilerin olduğu" bahanelerini öne sürerek, sivil katliamına meşruiyet kazandırmaya çalıştı.

 

BM, Gazze'de İnsanların Diri Diri Yakılmasını Daha Ne Kadar İzleyecek?
 
  Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, AK Parti Kongre Merkezi'nde 'Filistin'in Geleceği Konferansı'nda konuştu.
Erdoğan'ın konuşmasından öne çıkanlar:

Söz konusu Gazzeli mazlumlar olunca, mesele Gazze'de vahşiçe öldürülenler olunca, 1-2 yaşındaki bebekler olunca herkes derin bir sessizliğe bürünüyor. Batı'nın yıllardır savuna geldiği özgürlük, ifade, hukuk gibi terimler tamamen rafa kaldırıldı. Canlı yayında gazeteciler kurşunlandı. İnsanlar hunharca katledildi, 360 kmlik daracık bir alana sıkıştırdıkları insanlara neler yaptılar. İlaçsız, doktorsuz insanları bombalarla öldürdüler.

İsrail güçleri 1 milyon Filistinliyi sürgün etti, 675 köyü ve kasabayı yok etti. Binlercesini öldürdü. Kan ve işgal üzerinde kurulan İsrail, Nekbe'den itibaren sayısız katliamlara sebep oldu.

İsrail, 27 bin km karelik Filistin topraklarının yüzde 85'ine el koymuş durumdadır. Milyonlarca Filistili göç ettirilmiştir, sadece Nekbe'de 1 milyon idi. Ürdün de de birçok Filistinli olmak üzere, bugün dünyada 6 milyon Filistinli bulunuyor. Gasp ettikleri Filistin toprakları her yıl artıyor.

Filistin halkı bu zulmü on yıllardır yaşıyor. İsrail'in işgal, yıkım ve infaz politikası tam 76 yıldır aralıksız devam ediyor.

BM Güvenlik Konseyi ile uluslararası örgütlerin İsrail'in şımarıklıkları karşısında nasıl büyük acze düştüklerini hep beraber yüzümüz kızararak takip ettik.

Bugün BM üyesi olupta resmi sınırları hala netleşmemiş tek devlet İsrail devletidir. Bu gerçeği 74'üncü BM Genel Kurulu'nda göstererek İsrail'in sınırları neresidir diye sormuştuk. Bu sorunun cevabını veren çıkmadı. Gazze ile yetinmeyeceklerini Lübnan'a saldırarak gösterdiler. Giderek şımaran, azgınlaşan İsrail, durdurulmadığı takdirde bu yayılmacılığın nereye uzanacağını tahmin edebiliyoruz. Ülkemize yaklaşan bir tehlike var ve biz de her türlü tedbiri alıyoruz.

Kafasında UN yazılan mavi kasklı askeri koruyamayan BM, Gazzelilere, Lübnanlılara uzanan ellere nasıl müdahale edecek?

BM, Gazze'de insanların diri diri yakılmasını daha ne kadar izleyecek?

İsrail ile ticareti durdurduk ve Gazze'ye 84 ton yardım gönderdik. Bu yardım ile Türkiye olarak, Gazze'ye en çok yardım gönderen ülke konumuna geldik.

Türkiye, Lübnanlı ve Filistinli kardeşlerinin yanındadır. Zafer, Gazze ve Lübnan'da inananların olacaktır. Büyük acılar yaşansa da bu süreç, özgür Filistin'in kurulmasıyla neticelenecektir.

Çocuklar özgürce koşacak ve oynayacak, gökyüzüne baktıklarında savaş uçaklarını değil güneşi ve ayı görecekler. Alimlerin rabbi olan Allah'tan ümidimizi kesmeyeceğiz.

 İran, Batı Asya'daki dengeleri değiştirebilecek bir anlaşmaya ön ayak olmayı planlıyor. Yasa tasarısı, ABD ve Batı'ya karşı direnen güçleri bir askeri pakt altında toplamayı öngörüyor. Dışişleri Bakanı Erakçi İsrail'in tehditlerine karşı 'daha da güçlü karşılık vereceğiz' dedi
 

İran parlamentosu, Direniş Ekseni'nin tüm tarafları arasında resmi bir askeri ittifak oluşturmak için bir yasa tasarısı hazırlıyor. Tasnim haber ajansına göre bölgenin güvenlik ve siyasi denklemleri üzerinde derin etkileri olabilecek bu çalışma, "Direniş grupları ile onları destekleyen ülkeler arasında bir güvenlik ve savunma anlaşması yapılmasını" öneriyor.

Olası ortaklık, dış tehditlerle başa çıkmak ve kriz zamanlarında Direniş Paktı'na üye olan tüm ülke ve direniş hareketlerini desteklemeyi amaçlıyor. İsrail veya ABD tarafından pakt üyelerinin topraklarına bir saldırı olması durumunda, üyeler birbirlerine sadece askeri değil ayrıca kapsamlı ekonomik ve siyasi destek sağlamakla da yükümlü olacak.

ANA KARARGAH OLACAK

Tasnim haber ajansına göre paktın içinde İran, Suriye ve Yemen'in yanı sıra Hizbullah, HAMAS Irak Direnişi ve çeşitli diğer grupların yer alması bekleniyor. Yasa kapsamına giren direniş hareketlerinin İran İslam Cumhuriyeti Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi tarafından onaylanması gerekiyor.

Ayrıca direniş grupları ve İran ordusu arasındaki operasyonları ve askeri kararları koordine etmek için ortak bir karargah kurulması öngörülüyor. Bu karargah, krizleri ve tehditleri yönetmek için merkezi bir kurum olarak hareket edecek.

Tasnim'e göre anlaşmanın temel yönlerinden biri, kuvvetler arasındaki operasyonel verimliliği ve koordinasyonu iyileştirmek için tasarlanmış ortak askeri manevralar düzenleme planlaması olacak.

ÜS VE EĞİTİM MERKEZLERİ

İran yayınına konuşan yetkililer, anlaşmanın askeri altyapının geliştirilmesine de yardımcı olacağını, üs ve eğitim merkezleri inşa etme alanında işbirliği sağlayacağını söylüyor. Bu da direniş gruplarının askeri yeteneklerini artırabilir ve onları tehditlerle başa çıkmaya daha hazır hale getirebilir. Uzmanlara göre olası oluşum, Batılı ülkelerin ve özellikle İsrail'in etkisine karşı etkili bir araç görevi görebilir.

Bölge ülkelerinin kolektif güvenliği yönünde önemli bir adım olarak değerlendirilen plan, direniş grupları arasında daha fazla işbirliğinin temelini atabilir. İranlı kaynaklara göre bölgedeki mevcut durum göz önüne alındığında, ortak bir savunma yapısı oluşturmak Orta Doğu'da istikrar ve güvenliği güçlendirmeye yardımcı olabilir. Bu paktın üyeleri gerekli anlaşmalara varabilirlerse muhtemelen bölgenin güvenlik denklemleri üzerinde önemli etkileri olabilecek dış tehditlere karşı daha güçlü bir ittifakın oluşumunu göreceğiz.

NÜKLEER TESİSLERDE GERİ ADIM

Öte yandan Tahran'ın 200 füzeyle düzenlediği misilleme saldırısına yanıt verme tehdidinde bulunan İsrail'in, İran'daki askeri üslerin yanı sıra bazı üst düzey istihbarat kurumlarının yerleşkelerini hedef alabileceği öne sürüldü. The New York Times (NYT) gazetesinde çıkan habere göre İsrail, ilk aşamada nükleer tesisleri hedef almaktan ziyade askeri üsler ve bazı istihbarat kurumlarının yerleşkelerini vurabilir.

'ON UYGUN SENARYO'

İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi pazartesi günü yaptığı açıklamada, Tel Aviv'in ülkenin altyapısına saldırı tehditlerini değerlendirerek, "İsrail'e, İran'ın iradesini test etmemesini tavsiye ediyoruz. Herhangi bir saldırıya daha güçlü yanıt vereceğiz. Cevap vermekte tereddüt etmeyeceğiz." ifadelerini kullandı.

Katar yayını el-Arabi el-Cedid'e göre İran'daki askeri kaynaklar, İsrail'in herhangi bir saldırısına karşılık vermek için en az “on uygun senaryo” hazırladığını söyledi. Bu planların “güncellenme kabiliyetine sahip olduğunu, bunun da İran'ın karşılık verme konusundaki ciddiyetinin bir kanıtı olduğunu” belirtti.

ÜÇÜNCÜ TARAFLARA UYARI

Kaynaklar, “Siyonist varlığın coğrafyası İran'dan çok daha küçük ve altyapısı daha hassas. İran'ın vereceği karşılık İsrail için eşi benzeri görülmemiş sorunlara yol açabilir.” diyerek sözlerini sürdürdü ve şu eklemede bulundu: “İran'a yapılabilecek bir saldırıda İsrail'e yardım eden ülkeler, Tahran'ın kırmızı çizgisini aşmış olacak ve zarar görecek.”

'KAANİ İŞİYLE MEŞGUL'

İran Devrim Muhafızları pazartesi günü Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani hakkındaki iddiaları yalanladı. Kaani'nin geçen hafta İsrail'in Beyrut banliyösüne düzenlediği baskında Hizbullah Yürütme Konseyi Başkanı Haşim Safiyuddin ile birlikte yaşamını yitirdiği öne sürülüyordu.

Kudüs Gücü'nün Komutan Yardımcısı Tuğgeneral Iraj Mescidi pazartesi günü yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

“Birçok kişi bize Tuğgeneral Kaani'ye ne olduğunu soruyor. Kaani'nin sağlığı iyi ve faaliyetleriyle meşgul.” Günün ilerleyen saatlerinde İran televizyonu Kaani'nin Tahran'da düzenlenen Filistinli çocuk ve gençlerle dayanışma forumuna katılanlara bir mesaj gönderdiğini ve “başka bir önemli toplantı” nedeniyle foruma katılamadığı için özür dilediğini duyurdu/aydınlık

İran ve Suudi Arabistan Dışişleri Bakanları bir araya geldi. İkili arasındaki görüşmede iki devlet arasındaki ilişkilerin daha da gelişmesi konusunda ortaklaşıldı.

İsrail'in misilleme yapmakla tehdit ettiği İran Batı Asya'da müttefiklik ilişkilerini derinleştirmek için görüşmelere devam ediyor. Geçtiğimiz hafta Lübnan ve Suriye'de olan İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi temaslarına devam ediyor.

 
Bu kapsamda İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, Körfez turuna başladı. Arakçi'nin ilk durağı Suudi Arabistan oldu. Ülkenin başkenti Riyad’da Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faisal bin Farhan ile bir araya geldi.

Arakçi görüşmede, hükümetin komşu ülkelerle ilişkileri geliştirme ve bölgesel güvenlik, istikrar ve refahı artırma politikasını sürdüreceğini belirterek, Reisi hükümeti döneminde iki ülke arasında yapılan anlaşmaların uygulanmasına önem verdiklerini söyledi.

SUUDİ ARABİSTAN İŞBİRLİĞİNE HAZIR
Geçtiğimiz hafta düzenlediği Lübnan ve Suriye ziyaretlerine değinen Arakçi, İsrail'in Gazze ve Lübnan'a yönelik askeri saldırılarının derhal durmasının, bölgedeki gerginliğin artmasını önlemek ve geniş çaplı bir çatışmanın çıkmasını engellemek için gerekli olduğunu ifade etti. Arakçi, bölge ülkelerinin Gazze ve Lübnan'daki masum insanların katledilmesini ve altyapıların yok edilmesini durdurmak için tüm imkan ve siyasi kapasitelerini kullanması gerektiğini belirtti.


Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Farhan ise son bir yılda ikili ilişkileri güçlendirilmesi konusundaki kararlılıklarını vurgulayarak, iki ülke arasındaki çeşitli konularda iş birliği ve koordinasyonun sürdürülmesinin önemine dikkat çekti. İran ve Suudi Arabistan’ın bölgesel istikrar ve güvenliği koruma konusunda ortak hedefe sahip olduklarını söyleyen Farhan, Suudi Arabistan’ın bu amaca ulaşmak için iş birliğine hazır olduğunu belirtti.

Erakçi daha sonra Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman tarafından kabul edildi.

İki ülke arasında önceki İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi zamanında ilişkileri geliştirme adımları atılmaya başlanmıştı. İki ülkenin sorunlarını nihayete erdirmede Çin önemli rol oynamıştı. Ülkeler arasındaki çeşitli konulara dair ihtilaflar sürse de eskinin aksine diyalog devam ediyor.

 

1 Ekim 2024 tarihinde İran’ın İsrail’e düzenlediği saldırıyla birlikte “Hipersonik Füzeler" Türkiye ve dünya gündeminde yoğun biçimde konuşuldu. Öncelikle belirtmeliyiz ki İran’ın saldırısı büyük bir askeri başarıyla sonuçlanmıştır. Teknik açıdan ise, saldırıda kullanılan araçları Hipersonik Füze olarak değil, Hipersonik Süzülme Aracı olarak tanımlamak daha doğru olacaktır.
 

HİPERSONİK SÜZÜLME ARACI

Bir füzenin hipersonik tanımına girebilmesi için ses hızından en az 5 kat hızlı olması gerekmektedir. Ses hızına oranla tanımlanan bu hız değeri literatürde Mach olarak belirtilmiştir. Yani bir Hipersonik füze en az 5 Mach (saatte 6100 km) hızına ulaşmalıdır. Bu hıza ulaşabilmek için füze, süpersonik yanmalı “RamJet” motorları hava soluyan “ScramJet” motorları ile desteklenmektedir.

Literatürde, hipersonik hıza ulaşmış füze türü kapsamında iki tanım mevcuttur. Birincisi, atmosfer dışına bir roket tarafından taşınan “Hipersonik Süzülme Aracıdır (Hypersonic Glide Vehicles-HGV).” Süzülme aşamasında katı yakıt motoru ateşlenir ve hipersonik hıza ulaşır. İkincisi ise hipersonik hızda hareket eden seyir füzesidir.

Hipersonik Seyir Füzesi'nin (Hypersonic Cruise Missiles-HCM) motor teknolojisi tamamen farklıdır ve hava soluyan bir yapıya sahiptir. Bu motor teknolojisi, yakıtı çıkış kanalına kadar soğutup yanmanın tam çıkış noktasında tam verime ulaşmasını sağlar ve bu şekilde büyük bir itki gücü elde edilir.

Bu teknolojinin en önemli noktalarından birisi ısıya dayanıklı olmasıdır. Çünkü ses hızının 5-25 katı hız füze yüzeyinin aşırı ısınmasına neden olur. Ayrıca füzenin radara yakalanmaması için alçak irtifa atmosfer ortamında ilerlemesi, hava sürtünmesi kaynaklı korozyona dayanıklılığı gerektirir.

Bununla birlikte, yüzeyde oluşan ısıdan elektronik aksamın iyi yalıtılması, korunması gerekir ve hatta ısıya dayanıklı yarıiletken ve çip kullanılmalıdır. Bunu da kolay kolay hiçbir ülke size vermez; çünkü ileri fizik ve elektronik birikimi gerekmektedir. Tam da bu sebeple askeri yarıiletken teknolojilerinde ileri düzeyde olmanız ve dışa bağımlı olmamanız şarttır.

Hipersonik seyir füzesi motoru, hava soluyan bir motor yapısı olması sebebiyle bazı bölümlerin soğuk bazı bölümlerin ise yüksek ısı değerlerinde çalışmasından dolayı farklı ısı değerlerine dayanıklı olmalıdır.

Sonuç olarak hipersonik süzülme aracı ile hipersonik seyir füzesi arasında ciddi farklar vardır.

İRAN’IN İSRAİL’E MİSİLLEMESİ

Basında İran’ın tanıttığı Fettah-1 füzelerini incelediğimizde iki modülden oluştuğunu görmekteyiz. Birinci modül taşıyıcı roket ve diğeri ise hipersonik süzülme aracı. Birinci modül atmosfer dışına taşıyarak ikinci modülü fırlatır ve katı yakıt motoru çalışır. Bu şekilde serbest düşüş yapması gereken füze ek bir itki elde etmiş olur ve çok kısa zamanda çok yüksek hızlara ulaşır. Basına sunulan füzelerin düşüş görüntülerinden bunu net bir şekilde görebilmekteyiz.

Bunun yanında İran basının servis ettiği Fettah-1 füzesinin ön kısmında hava kanalları mevcut değil. Yani içeride kullanılan motorun hava soluma ihtiyacı olmadığı görülmektedir. Tüm bu verileri bir araya getirdiğimizde hipersonik hızda ilerleyen bu füzelere literatür ismiyle hipersonik süzülme aracı-HGV diyebiliriz.

İRAN’IN ASKERİ BAŞARISI

İran İsrail'e 200 füzelik bir saldırıyla ağır zararlar verdi. ABD, ilk gece saldırının etkisiz olduğunu ispat etmeye çalışsa da İsrail bile birkaç gün sonra gerçeği açıklamak zorunda kaldı. İran’ın ileri teknolojik silahlar üretme ve kullanma yeteneğine sahip olması askeri başarısını yaratan en önemli etkenlerden.

Bununla birlikte, saldırı planının çok iyi hazırlandığını belirtmeliyiz. Bir önceki dron saldırısından demir kubbe sisteminin çalışma şeklini çözmüş olan İran'ın birçok füzeyi savaş başlığı olmadan fırlattığı gözlemledik. Bu durum, savaş başlığı takılmamış füzelerin yakıt tanklarının çarpma esnasında küçük patlama oluşturmasıyla kendini gösterdi.

Ne yazık ki bu başarılı askeri hile, Türk basınında “İran’ın füzeleri patlamıyor” alaylarına konu oldu; ancak durum hiç de sanıldığı gibi değildi. O küçük patlamaları oluşturan füzeler hava savunma sistemini yanıltma amacıyla gönderilmişti, savaş başlığı olmayan füzelerdi. Gerçek hedeflere ulaşması gereken füzelerse o yoğun füze saldırısının içinde gizlendi.

İran’ın Rusya’dan aldığı elektronik harp sisteminin bu saldırıda kullanıldığı muhtemeldir ve bu da büyük bir askeri/stratejik başarıdır. Çünkü, söz konusu elektronik harp sistemleri içinde yer alan MURMANSK-BN Sistemi saldırı esnasında düşman radarında parazit oluşturabilme yeteneğine sahiptir.

İran, MURMANSK-BN Sistemi ile İsrail’e ve ABD destroyerlerine parazit yayarken bir yandan da füzelerini İsrail semalarına taşımıştır. Radarlara yakalanmadan İsrail semalarına ulaşan ve savaş başlığı olmayan bazı balistik füzeler Demir Kubbe’yi oyalarken savaş başlığı taşıyan bazı balistik füzeler ve Hipersonik Süzülme Araçları birer birer hedefleri vurmuştur.

HİPERSONİK SEYİR FÜZELERİNE SAHİP ÜLKELER

Hipersonik füzeler bu kadar gündemdeyken bu füzelere sahip ülkelere kısaca göz atmakta fayda var.

Analizimize güya dünya lideri ABD’den başlayalım. ABD de İran gibi HGV- Hipersonik Süzülme Aracına sahip. Atlantik sevdalıları üzülebilir ama ABD’nin hipersonik hıza ulaşmış herhangi bir seyir füzesi de yok.

Açık kaynak raporlarına göre ABD, Rusya’nın geliştirdiği yüksek hızlarda hipersonik seyir füzelerine nasıl karşı koyacağına kafa yoruyor. Uzay ortamında hipersonik füzeleri tespit edebilmek için sensör çalışmalarına ve hava soluyan motor çalışmalarına yoğunlaştığı gözleniyor. Sonuç olarak ABD ne hipersonik seyir füzesine sahip ne de Rusya’nın hipersonik seyir füzelerine nasıl karşı koyacağını biliyor.

Açık kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre, Kasım 2017’de Çin’in DF-17 adlı Hipersonik Süzülme Aracı-HGV testlerini başarılı bir şekilde tamamlamış. Bu alanda ilk çalışmaları yürüten ve başarıya ulaşan Rusya ise başardığı hipersonik seyir füzesinin gemi tabanlı olan “3M22 Zircon” sistemini tasarladı ve 2018’in sonunda testlerini başarıyla tamamladı. Bununla birlikte Rusya nükleer kapasiteli uzun menzilli bir hipersonik planör olarak tanımlanan “Avangard” sistemini başarıyla test etti ve 2019 yılında operasyonel seviyeye getirdi.

Sonuçta, dünya çapında “Hipersonik Seyir Füzesi-HCM” sistemine sahip tek ülkenin Rusya olduğunu görüyoruz. Çin, ABD, İran ise “Hipersonik Süzülme Araçları-HGV” sistemine sahip ülkelerdir. Aralarında Türkiye, Fransa, Hindistan, Avustralya, Almanya ve Japonya’nın da bulunduğu 20’den fazla ülkenin bu teknolojinin peşinde olduğu düşünülmektedir./aydınlık

 Filistin'e yapılan ihracatta patlama yaşandı. İhracat 1 yılda yüzde 1113 büyüdü. Hazır giyim ve halı ihracatının artışı ise dikkat çekici.
 

AKP, Siyonist İsrail'in Filistin'deki katliamına ve ticaretin durdurulmasına yönelik baskılara rağmen aylarca Filistin'le ticareti sürdürdü.

Siyonist İsrail'le ticaretin kesilmesiyle birlikteyse Türkiye'nin Filistin'e ihracatı rekor seviyelere ulaştı. Söz konusu ani artış, Filistin'e giden tüm malların Siyonist İsrail gümrüklerinden ve limanlarından geçmek zorunda oluşu göz önüne alındığında kamuoyunda şüphe yarattı.

Artış Eylül ayı verilerine de yansıdı. Geçen yılın Eylül ayına kıyasla Filistin’e yapılan ihracat yüzde 1113 artışla 167 milyon 658 bin 90 dolara ulaştı.

Neredeyse her sektörde bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 100’ün üzerinde artış yaşanırken, hazır giyim ve konfeksiyon ihracatının yüzde 1 milyon 331 bin 997 oranında artış göstermesi ve geçen dönemde ihracatı bulunmayan halı sektörünün 3 milyon 179 bin 440 dolara ulaşması dikkat çekti.

Siyonist İsrail'le ticaret kesilmedi mi?

Siyonist İsrail'in 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana Filistin'de giriştiği katliama karşı tepkisi söylemsel düzeyde kalan AKP, aylarca "Siyonist İsrail ile ticareti durdurun" talebine kulağını tıkadı. "Katliam ayrı, ticaret ayrı" savunması yapan iktidar, Siyonist İsrail’le rekor seviyelere ulaşan ticaretle patronların servetlerine servet kattı.

Tepkileri çeşitli yalanlarla inkar eden AKP iktidarı, katliamın 7. ayında, Gazze'deki can kaybı 33 bini, yaralı sayısı ise 75 bini aştıktan sonra geri adım attı. Siyonist İsrail'le ticaret önce 9 Nisan'da kısıtlandı, ardından 2 Mayıs'ta tamamen durdurulduğu söylendi.

Ancak bu kez de eş zamanlı olarak Filistin'e ihracat rekor seviyede artış göstermeye başladı.

Savaşın başından bu yana tam abluka altında olan Gazze’nin söz konusu ticarette payının olmadığı tahmin edilirken, Batı Şeria’ya ticaretin de kısa sürede katlanarak artış göstermesi şüpheye neden oldu.

Filistin'e giden tüm malların Siyonist İsrail gümrüklerinden ve limanlarından geçmek zorunda oluşu ise akıllara "Siyonist İsrail'le ticaret kesilmedi mi?" sorusunu getiriyor.

Filistin'e ihracatta yine rekor kırıldı

Siyonist İsrail’e yapılan ihracat Ocak ayında 318 milyon 27 bin 200 dolara, Şubat ayında 399 milyon 676 bin 970 dolara, Mart ayında 423 milyon 170 bin 190 dolara ulaştı. Nisan ayında alınan kısıtlama kararıyla 277 milyon 274 bin 150 dolara inen ihracat, Mayıs ayında alınan ticareti durdurma kararıyla 4 milyon 418 bin 490 dolara geriledi. Sonraki aylarda ise Siyonist İsrail’e ihracat 6 bin 360 doları aşmadı.

Filistin’e yönelik ihracat ise 15 milyon 164 bin 290 dolar değerindeki Ocak ayından 9 milyon 696 bin 710 dolar tutarında ihracat yapılan Nisan ayına kadar düzenli şekilde düşüş gösterdi. Ancak Siyonist İsrail’e ihracatın kısıtlandığı Mayıs ayında bir önceki aya kıyasla Filistin’e ihracat 5,3 katına çıkarak 51 milyon 541 bin 460 dolara ulaştı. Haziran ayında 51 milyon 541 bin 460 dolara ulaşan ihracat, Temmuz ayında bir rekor daha kırarak 119 milyon 658 bin 810 dolara yükseldi. Filistin’e yönelik ihracat geçtiğimiz ay da yükseliş gösterdi ve 127 milyon 792 bin 490 dolar oldu.

Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) Eylül ayına ilişkin açıkladığı verilerde de Filistin’e yönelik ihracat miktarı dikkat çekti. Eylül ayındaki verilere göre Filistin’e yapılan ihracat yine artış göstererek 167 milyon 658 bin 90 dolara ulaştı.

Neredeyse her sektörde yüzde 100’ün üzerinde artış

TİM tarafından Eylül ayına ilişkin verilere yer verilen “Ülkelere göre sektörel ihracat” raporunda, 24 sektöre yer verildi.

Rapora göre Filistin’in 22 sektöre ilişkin ihracat verilerinde büyük bir artış gözlemlendi. Neredeyse her sektörde bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 100’ün üzerinde artış yaşanırken, sadece “tütün” ile “yaş meyve ve sebze” sektörlerindeki ihracatta azalma yaşandı.

Geçen yılın 1-30 Eylül tarihlerini kapsayan dönemde Filistin’e yapılan ihracat 13 milyon 824 bin 250 dolarda sınırlı kalırken, 2024 yılının aynı döneminde ise yüzde 1113 artışla 167 milyon 658 bin 90 dolara ulaşıldı.

Eylül ayında en Filistin’e yapılan ihracatta öne çıkan sektörler ve geçen yılın aynı dönemine ilişkin verilerin bazıları şöyle:

Eylül 2023'te 156 bin 700 dolar olan çelik ihracatı yüzde 30 bin 930 oranında artışla Eylül 2024'te 48 milyon 626 bin 330 dolara ulaştı.

Eylül 2023'te 960 dolar olan hazır giyim ve konfeksiyon ihracatı yüzde 1 milyon 331 bin 997 artışla Eylül 2024'te 12 milyon 811 bin 50 dolara ulaştı.

Eylül 2023'te 138 bin 760 dolar olan kimyevi maddeler ve mamulleri ihracatı yüzde 14 bin 293 artışla Eylül 2024'te 19 milyon 9762 bin 250 dolara ulaştı.

Eylül 2023'te 0 dolar olan halı ihracatı Eylül 2024'te 3 milyon 179 bin 440 dolara ulaştı.

Eylül 2023'te 40 bin 910 dolar olan mobilya, kağıt ve orman ürünleri ihracatı yüzde 27 bin 861 artışla Eylül 2024'te 11 milyon 437 bin 980 dolara ulaştı.

Eylül 2023'te 3 bin 510 dolar olan demir ve demir dışı metaller ihracatı yüzde 133 bin 729 artışla Eylül 2024'te 14 milyon 691 bin 990 dolara ulaştı.

Eylül 2023'te 107 bin 40 dolar olan elektrik ve elektronik ihracatı yüzde 8 bin 268 artışla Eylül 2024'te 8 milyon 957 bin 410 dolara ulaştı.

Eylül 2023'te 0 dolar olan deri ve deri mamulleri ihracatı Eylül 2024'te 1 milyon 614 bin 260 dolara ulaştı/sol