
کارگر
İran'a S-300 füzelerinin teslimatı başladı
Rusya Başbakan Yardımcısı Dmitri Rogozin, İran'a S-300 hava savunma füze sistemleri göndermeye başladıklarını duyurdu.
Rogozin, Rossiya-24 televizyonuna yaptığı açıklamada, İran'la S-300 füzeleri satışı konusunda imzaladıkları anlaşmanın iki ülke ilişkilerinde yeni fırsatlar açtığını belirterek "Bu anlaşma uygulanıyor ve ödemesi de yapılıyor. Teslimat gerçekleştiriliyor" dedi.
Rusya ile İran arasında 2011 yılında üç S-300 füze sisteminin satışı konusunda anlaşma yapılmış fakat Moskova yönetimi, nükleer programı nedeniyle İran'a uygulanan yaptırımları gerekçe göstererek anlaşmayı dondurmuştu.
İran'ın nükleer programı konusunda Tahran yönetimiyle BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleri ve Almanya (P5+1 ülkeleri) arasında imzalanan çerçeve anlaşması sonrasında Rusya füzelerin satışına yeniden yeşil ışık yakmıştı.
ABD’nin sahtekarlığına tokat gibi cevap Ruhani: Çeşitli füze üretimi hızla ve ciddiyetle devam etsin
ABD’nin sahtekarlığına tokat gibi cevapRuhani: Çeşitli füze üretimi hızla ve ciddiyetle devam etsin
Cumhurbaşkanı Ruhani, ABD’nin hasmane ve müdahaleci tutumuna gösterdiği tepkide, Savunma Bakanı’na İSK’nın ihtiyacı olan her türlü füzenin üretimine daha hızlı ve daha ciddi bir şekilde devam etmeleri talimatı verdi.
Amerika’nın İran’ın füze denemesini bahane ederek yeni yaptırım kararları almasına sonunda Cumhurbaşkanı Ruhani’den tokat gibi tepki geldi.
Cumhurbaşkanı Ruhani, ABD’nin hasmane ve müdahaleci tutumuna gösterdiği tepkide, Savunma Bakanı’na İSK’nın ihtiyacı olan her türlü füzenin üretimine daha hızlı ve daha ciddi bir şekilde devam etmeleri talimatı verdi.
Ruhani Savunma Bakanı General Dehgan’a yazdığı mektupta ayrıca Amerika bu tür yanlış ve müdahaleci tutumunu sürdürdüğü takdirde İSK’nın ülkenin füze gücünü geliştirmek üzere daha yeni programlar geliştirmekle yükümlü olduğunu vurguladı.
Ruhani, İran’ın füze programı Bercam nükleer anlaşmasının bir parçası olmadığını, nitekim bunu Amerikalı yetkililer de itiraf ettiğini kaydetti.
General Cezayiri:Füze gücümüzü geliştirmekten bir gün bile gafil olmadık
Genel Kurmay Başkanı Yardımcısı General Mesut Cezayiri, İran’ın savunma kapasitesini ve füze gücünü büyük bir ciddiyetle sürdürdüklerini açıkladı.
Amerika’nın İran’ın füze denemesini bahane ederek yeni yaptırım kararları almasına bir tepki de Genel Kurmay Başkanlığı Sözcüsü General Cezayiri’den geldi.
General Mesut Cezayiri, İran’ın savunma kapasitesini ve füze gücünü büyük bir ciddiyetle sürdürdüklerini ve bu konudan bir gün bile galip olmadıklarını belirtti.
İran’ın savunma kapasiteleri ve özellikle füze gücü, kırımızı çizgilerden biri olduğunu belirten General Cezayiri, İSK Rehber Hamanei’nin tedbirlerine göre bu alanda politikalarını eskiden olduğu gibi tüm ciddiyeti ile sürdürdüklerini vurguladı.
Ruhani: İslam dünyası birlik içinde olmalı
İran Cumhurbaşkanı Ruhani, İslam dünyasındaki sorunların çözülmesi için müslümanların birlik ve beraberlik içinde olması gerektiğini vurguladı.
İnkılap Rehberi Ayetullah Hamanei huzurunda İslami Vahdet Konfransı’na katılan yerli ve yabancı konuklara hitaben bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Ruhani, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) ve İmam Sadık’ın (a.s) doğum günüde olmak münasebetiyle tebriklerini ileterek, “Hz. Muhammed (s) bütün dünya halkına birlik, beraberlik ve kardeşilk dersini verdi” dedi.
Ruhani, yaşadığımz çağda her zamankinden daha çok İslam dünyasının Peygamber Efendimiz’e(s) itaat etmeye ihtiyaç duyduğunu belirterek, “Halkın vahdeti ve İnkılap Rehberi’nin hidayetleri sayesinde dünya güçleri karşısında zafere ulaştık ve bu zafer de devam edecektir” açıklamasında bulundu.
30 Aralık 2009 (9 Dey 1388) tarihine de işaret eden Cumhurbaşkanı Ruhani, bu günü kanun ve Valeyeti Fakih’i savunma günü olarak nitelendirdi.
Ruhani, “Müslümanları birbirine düşürmek için düşmanların sarfettiği çabalara değinerek, "Eğer büyük İslam ülkeleri birlik içinde olsaydı İslam dünyasındaki birçok sorun çözüme kavuşacaktı” şeklinde konuştu.
Salihi: 11 ton zenginleştirilmiş uranyum Rusya’ya verdik
İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Salihi, İran ve Rusya arasında uranyum ve sarı kek mübadelesi yapıldığını bildirdi.
Katıldığı televizyon programında konuşan İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Ali Ekber Salihi, İran ve Rusya arasında yapılan mübadeleye işaret ederek, İran’dan Rusya’ya 11 ton zenginleştirilmiş uranyumun gönderildiği ve Rusya tarafından da İran’a 200 ton sarı kek (doğal uranyum) tesil edildiğini bildirdi.
Yakıt takası konusunun son bulduğunu ifade eden Salihi, “Biz 80 ton doğal uranyum almayı düşünüyorduk, lakin ortaya çıkan şartlar daha fazla bir miktarda uranyum almamıza neden oldu” açıklamasında bulundu.
Irak Ağır Su Reaktörü’nün yeniden tasarıma geçmesi konusua da değinen Atom Enerjisi Kurumu Başkanı, sözü edilen reaktörün yeniden tasarıma geçmesinin yaklaşık olarak 1 yıl önceden başladığını ve bu alanda henüz çalışmaşların devam ettiğini söyledi.
Ensari: Erdoğan'ın İran'a yönelik edebiyatı ilk değil
İran'ın bölgedeki politikaları şeffaf olduğunun altını çizen İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Türkiye Cumhurbaşkanı'nın İran'a yönelik kullandığı edebiyatın ilk olmadığına dikkat çekti.
Bugün yerli ve yabancı basın mensuplarının sorularına cevap veren İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hüseyin Cabiri, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun müffettişlerinin ABD'de eğitim gördüklerine dair bu ülkenin dışişleri bakan yardımcısının sözlerinin mütaakiben güvenlik açısından İran İslam Cumhuriyeti'nin tutumu ne olduğu sorusuna, müffettişlerin vatandaşlık durumu her zaman tartışma konusu olduğunu hatırlatarak, Kapsamlı Ortak Eylem Planı kapsamında İran İslam Cumhuriyeti'nin, bu konuya her zaman hassasiyetle yaklaştığını belirtti.
Cabiri, Kapsamlı Ortak Eylem Planı'nın icrasına yükümlü olan İran'ın zaruri gören herhangi bir eyleme geçmeye hazır olduğunu konuşmasına ekledi.
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, ağır bir siyasi savaş başlandığını, sonuna doğru yaklaşarak bu hususlar gibi daha da ağırlık kazanacağını ifade ederek, ABD'nin iç politikasında cereyan eden savaşların İran'ı ilgilenmediğini, KOEP esasına göre İran menfaatine olan eylemlerin yerine getirilmesi gerektiğinin altını çizdi.
İran'ın Suriye'de mezhepçılık yaptığına dair Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçtiğimiz gün dile getirdiği bu sözüne karşın İran İslam Cumhuriyeti'nin tepkisi ne olduğu sorusuna Cabir Ensari, İran İslam Cumhuriyeti'ne yönelik böyle bir edebiyatın ilk kez dile getirilmediğini, İran'ın başkalarının düşüncelerine karşı sorumlu olmadığı gibi Suriye'ye yönelik politikaları açık ve temmeli olduğunu söyledi.
Ensari, Suriye halkının kendi akibetlerini tayin etme gibi meşru ve yasal hakkın yanısıra siyasi amaçlar için şiddet ve terörizme karşı olan İran İslam Cumhuriyeti'nin tutumu bu iki temel politikada kurulu olduğunun altını çizdi.
İran'ın bölgedeki politikaları şeffaf olduğunun altını çizen İran Dışişleri Bakanlığı Sözcücü, başka amaçlar için bölgesel gelşmelerde faaliyet gösteren bazı komşu ülkeler ve İran arasında ortak bir düşüncenin sağlanmasını ve bu insani facianın son bulmasını ümit etti.
İran, Türk yatırımcılarına olumlu bakıyor
İran Dışişleri Bakan Yardımcısı İbrahim Rahimpur, Türk yatırımcıların İran'da yaptırımının kalkmasından sonraki dönemde faaliyet yapmasına sıcak bakıldığını ifade etti.
Tahran'da düzenlenen İran-Türkiye 10. Ortak İşbirliği Toplantısında konuşan İran Dışişleri Bakan Yardımcısı İbrahim Rahimpur, yaptırımların kalkmasından sonra, iki ülkenin sınır altyapılarına yatırım yapmak suretiyle, sadece ihracat ve ithalatı geliştirmek değil, kendi aralarındaki bağları da pekiştirmeleri gerektiğini belirtti.
İran'ın Türkiye'deki son seçimlerin sonuçlarından memnun olmadığı iddiaların bölgedeki gerici hükümetlerin Suriye'deki krizi daha derinleştirmek amacıyla gündeme getirildiğini söyleyen İran Dışişleri Bakan Yardımcısı, İran ve Türkiye'de demokrasi ve serbest seçimler konusunda hiçbir endişe ve kaygının sözkonusu olmadığının altını çizdi.
İran basınında Türkiye'ye yönelik yer alan eleşitirilere de değinen Rahimpur, Türkiye basınında da İran yetkilileri ve kutsalları aleyhinde yalan yazılar kaleme alındığını, ancak İran'ın Türkiye hükümeti ile basını arasında fark gözettiğini ve karşı taraftan da aynı şeyi beklediğini kaydetti.
Zarif, tüm Iraklıların radikalizmle mücadelede birliğini vurguladı
Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, Irak’ta radikalizmle mücadelede tüm Iraklıların birliği üzerinde durdu.
Irak İslami Yüksek Konseyi Başkanı Seyyid Ammar Hekim ile görüşen Zarif, Irak ordusu ve halk güçlerinin tekfirci teröristlerle mücadeledeki başarısına değinerek, radikalizm ile mücadelede tüm Iraklıların işbirliğine vurgu yaptı.
Zarif ayrıca, tüm bölgesel ve uluslararası meselelerde iki ülkenin sürekli istişare ettiğine dikkat çekerek, bunun bölgesel barış ve istikrarın sağlanmasında önemli olduğunu söyledi.
Hekim de Irak’taki son durum ile ilgili açıklamalarda bulunarak, Irak ordusu ve halk güçlerinin yeni zaferlerinin Irak’taki yeni şartlardan kaynaklandığının altını çizdi.
Diyanet İşleri Başkanı Kum Şehrinde Türkiyeli Öğrencileri Ziyaret Etti
Diyanet İşleri BaşkanıProf. Doktor Mehmet Görmez, dün çeşitli görüşmeler için Kum şehrini ziyaret etti.
Vahdet Haftası münasebetiyle Tahran’daki Uluslararası Vahdet Konferansına Katılan Diyanet İşleri BaşkanıProf. Doktor Mehmet Görmez, dün çeşitli görüşmeler için Kum şehrini ziyaret etti.
Ziyaretinin ilk ayağında El-Mustafa Üniversitesi’ni ziyaret eden Mehmet Görmez, üniversite rektörü Ayetullah Arafi ile bir görüşme yaptı. İki ülke arasında akademik anlamda ilişkilerin durumu hakkında görüş alışverişinin yapıldığı toplantının ardından gelecek için olumlu mesajlar verildi.
Toplantının ardından Kum ilim havzasının önde gelen alimlerinden ve büyük Kuran müfessiri Ayetullah Cevadi Amuli’yi ziyaret eden Mehmet Görmez öğle namazını da bu büyük üstadın imametinde kıldı.
Görüşmede vahdet haftasının tüm Müslümanlar için kutlu olmasını dileyen ve Hz. Muhammed’in (s.a.a) ve aynı zamanda İmam Sadık’ın (a.s) mübarek doğum günlerinin İslam alemine özellikle ortadoğu halklarına rahmet vesilesi olmasını dileyen Ayetullah Cevadi Amuli, Prof. Doktor Mehmet Görmez’in de çok hoşuna giden bir mesaj paylaştı.
Allah’ın yeryüzüne iki şey nazil ettiğini söyleyen Ayetullah Cevadi Amuli: “Allah, yeryüzüne Kuran’ı ve yağmuru nazil etti. Ancak bu iki nazil arasında çok büyük fark var. Yağmuru toprağa indirdi ve orada kaldı ama Kuran’ı askıda bıraktı. (Yani sema ile yer arasında köprü yaptı) Sema ile yer arasında asılı olan Kuran, iki şey yapar. Bir insanı düşmekten kurtarır, iki insanı yukarıya doğru çeker ve yüceliğe ulaştırır.” beyanında bulundu.
Namazın ardından öğle namazı için mescide giden heyet, yine Ayetullah Cevadi Amuli’nin imametinde öğle namazlarını kıldılar.
Namazın ardından diğer programlarına yer ayıran Mehmet Görmez, Kum’da El-Mustafa Üniversitesi bünyesindeki İmam Humeyni Eğitim Merkezi’ni ziyaret etti. Orada Türkiyeli öğrencilerle bir araya gelen diyanet işleri başkanı ve beraberindeki Türkiye’nin Tahran büyükelçisi Hakan Tekin, öğrencilerle tanışarak kısa bir görüşme gerçekleştirdi.
Görüşmede bir konuşma da yapan Mehmet Görmez şunları söyledi:
“Bizi içimize girdiğimiz girdaptan kurtaracak yegane yol ilim yoludur…”
Her kim ilim yoluna koyulursa Allah da onun cennete giden yolunu kolaylaştırır. Melekler ilim talebesine kanatlarını gererler. Gökteki kuşlar, denizdeki balıklar bile ilim talebesine dua edeler. Sizler de meleklerin kanatlarında olasınız. Çünkü ilim talep etmek için bir yola çıktınız. Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, ekmeğe ve suya muhtaç olduğumuz kadar ulumu islâmiyeye vakıf, usul ve metodoloji konusunda hazık alimlere ihtiyacımız var. Bizi içimize girdiğimiz girdaptan kurtaracak yegane yol ilim yoludur.
“İlim tarihinde üç büyük kırılma yaşanmıştır…”
İlim tarihinde alimin tanımı ve ilimle ilgili üç kırılma noktası yaşanmıştır. Birinci kırılma, ilmin hadis ilmi, tefsir ilmi, fıkıh ilmi gibi parçalara ayrılması. İslam bu bölünmeyi kabul etmez. Bugün İslam dünyasında da akademik dünyada da böyle bir bölünme ve parçalanma görüyoruz. Bu bölünme sorunludur. Âlim olmak için bunların tamamına vakıf olmak gerekir. Tefsir ilmiyle hadis ilmini, Fıkıh ilmiyle astronomi, matematik ilmini birbirinden ayıramazsınız. İkinci kırılma ise ilmin, dini ve dini olmayan ilimler diye ayrılmasıdır. Bu da doğru değildir. Kitabın ayetleriyle kainatın ayetlerini ayıramazsınız. Tefsir ne kadar dini ise Matematik de o kadar dinidir. İlmi dini ve gayri dini diye ayırmak İslam medeniyetinde en büyük sorunlardan biri olmuştur. Üçüncü kırılma ise, tekke-medrese ayrımından olmuştur. Bu ayrım da, tasnif de doğru değildir. Bunlar birbirini tamamlayan şeylerdir. İlmi dini ve dünyevi ilimler diye ayırmak doğru değildir.
“Hadis ve Kur’an ilmi, usûlsüz bir şekilde tahsil edildiği zaman ortaya âlim değil, öğretilmiş bir cehalet çıkar…”
İslam ilminde en önemli husus, usûl meselesidir. Malumat, bilgi çoktur. Ancak bugün bilgiye sahip olmak yetmez. O bilginin usûlüne sahip olmak gerekir. Bundan yıllar önce ‘İslam dünyasında hadis eğitimi bir emniyet ve güvenlik konusudur’ diye bir söz söylemiştim. Şimdi DAİŞ’in elinde Efendimizin sözlerinin bir silah gibi kullanıldığını görünce bu söz aklıma geliyor. İnsanların birbirlerini tekfir edip katletmeye başladığını görünce bu sözün ne kadar doğru olduğunu görüyoruz. Hadis ve Kur’an ilmi usûlsüz bir şekilde tahsil edildiği zaman ortaya bir âlim değil öğretilmiş bir cehalet çıkar. Usûlsüz bir İslam ilmi, öğretilmiş cehalettir.
“Okuduğumuz ilim, mezhebe mensubiyetimizi İslam’a ve Muhammed Mustafa’ya mensubiyetimizin önüne geçiriyorsa o ilmi terk etmemiz gerekir…”
Okuduğumuz ilim bizi fırkalara ayırıyorsa, okuduğumuz ilim mezhebe mensubiyetimizi İslam’a ve Muhammed Mustafa’ya mensubiyetimizin önüne geçiriyorsa o ilmi terk etmemiz gerekir. İlim amel ilişkisi üzerinde durulması gereken önemli bir konudur
Başkan Görmez, gençlerle buluşmasının ardından Kum şehrinde yer alan Taklid Merci alimlerinden Ayetullah Cevadî el-Amulî ve Ayetullah Mekarim Şirazi ile de bir araya geldi.
Ayetullah Şirazi, bir ay sonra Kum şehrinde düzenlenecek olan ‘Günümüzde Tekfiri Akımlar ve Alimlerin Sorumluluğu’ başlıklı uluslararası kongreye Başkan Görmez’i davet etti. Ziyaret esnasında davetiyeyi Başkan Görmez’e ileten Ayetullah Şirazi, ilk defa bir ziyaret esnasında davetiyeyi verdiğini, bunun da Başkan Görmez’e verilen değeri göstermek adına yapıldığını kaydetti.
Mehmet Görmez Iranda
Türkiye Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, dün Ayetullah Cevadî el-Amulî ve Ayetullah Mekarim Şirazi ile bir araya geldi.
Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı'nın haberine göre, Mehmet Görmez İran'ın Kum şehrinde gençlerle bir araya geldi.
Başkan Görmez, gençlerle buluşmasının ardından Şii aleminin önde gelen Taklid Merci alimlerinden Ayetullah Cevadî el-Amulî ve Ayetullah Mekarim Şirazi ile de bir araya geldi.
Ayetullah Şirazi, bir ay sonra Kum şehrinde düzenlenecek olan ‘Günümüzde Tekfiri Akımlar ve Alimlerin Sorumluluğu’ başlıklı uluslararası kongreye Başkan Görmez’i davet etti.
Ziyaret esnasında davetiyeyi Başkan Görmez’e ileten Ayetullah Şirazi, ilk defa bir ziyaret esnasında davetiyeyi verdiğini, bunun da Başkan Görmez’e verilen değeri göstermek adına yapıldığını kaydetti.
İbrahimi:İran ve Türkiye'nin münasibetleri önemli
İran ve Türkiye'nin birbirleriyle olan münasebetlerinin, aşırı görüşlerin rağbet bulmaması için önemli olduğuna işaret eden İran Kültür ve İslami İletşim Kurumu Başkanı, şu anda İslam dünyasının pek çok yerinde birçok olumsuz gelişme yaşandığını vurguladı.
Türkiye Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, İran ziyaretinde İslami Kültür ve İletişim Kurumu Başkanı Ebuzer İbrahimi Türkiman'ı ziyaret etti.
İran Kültür ve İslami İletişim Kurumu Başkanı İbrahimi, Görmez'in İran ziyaretinden dolayı memnun olduklarını kaydederek, tekfirci grubu ve ifrat hareketlerinde bulunanlara karşı duruşunun kendilerini ümitlendirdiğini söyledi.
İran ve Türkiye'nin birbirleriyle olan münasebetlerinin, aşırı görüşlerin rağbet bulmaması için önemli olduğuna işaret eden İbrahimi, şu anda İslam dünyasının pek çok yerinde birçok olumsuz gelişme yaşandığını vurguladı.
Görmez’in ehlibeytle ilgili görüşünden memnuniyet duyduklarını vurgulayan İbrahimi, "Biz sizin samimiyetinizden asla şüphe etmiyoruz. Sizin mezheplerin yaklaşmasıyla ilgili görüşünüzün samimiyetine inanıyoruz. Yakınlaşmanın tahribe dönüşmemesi için gayret sarf ediyorsunuz. Ayrılıktan herkes zarar eder. Ayrılıktan hiç kimse fayda sağlamaz" ifadesini kullandı.
Heyetler arası gerçekleşen görüşmede Prof. Dr. Görmez, davetlerinden dolayı İranlı yöneticilere teşekkür ederek, İran halkının, Hz. Peygamberin veladeti Nebeviyyesinin yıldönümü olan Mevlit kandilini tebrik ederek tüm İslam alemine hayırlar getirmesini diledi.
‘29. Uluslararası Vahdet Konferansı’nda yaptığı konuşmaya atıfta bulunan Görmez, ümmetin ocağına ateş düştüğünü belirterek, "Bugün akleden her insana düşen vazife bu ateşi söndürmektir. İran ziyaretimiz, İbrahim'in ateşini söndürmeye giden karınca misali acaba bu ateşi söndürmede küçücük bir payımız olur mu düşüncesiyle oldu" diye konuştu
.
İnkılap Rehberi: Amerika İslam’a karşıdır
İnkılap Rehberi Imam Hamanei, Amerika’nın İslam’a karşı olduğunu ifade etti.
İran İslam İnkılabı Rehberi Imam Hamanei, Peygamber Efendimimiz Hz. Muhammed (s.a.v) ve İmam Sadık'ın (a.s) kutlu doğum günü münasebetiyle devlet yetkilileri, İslami Vahdet Konfransı’na katılmış olan yerli ve yabancı konuklar, İslam ülkelerinin Tahran büyükelçileri ve halkın farklı kesimlerini makamına kabul etti.
Yeni İslam uygarlığının kurulması için gayret etmeliyiz
Bu görüşmede İslam peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v) ve İmam Sadık’ın (a.s) kutlu doğum gününde olmak münasebetiyle tebirklerini ileten İnkılap Rehberi, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) doğum gününü kutlamanın İslam dünyasının yapması gereken görevlerden biri olduğunu belirterek, “Şu an İslam dünyasının görevi sadece İslam Peygamber Hz. Muhammed’in (s.a.v) doğum veya bi’set gününü kutlamak değil, yeni İslam uygarlığının kurulması için gayret etmektedir” dedi.
Imam Hamanei, “Yeni İslam uygarlığı, Batı ülkelerinin yaptığı gibi diğer ülkelere saldırmak, insanların hukukunu ihlal etmek ve kendi ahlak ve kültürünü milletlere dayatmak değil, ilahi rahmetin yeryüzünde yayılması ve insanların doğru yolu bulması için zemin hazırlamaktır” beyanında bulundu.
Din alimleri ve hakiki aydınların yardımına ihtiyaç var
Kendi uygarlığını kurmak için Batı’nın İslam dünyasındaki bilim ve felsefeden yararlanmış olduğuna işaret eden İnkılap Rehberi, “Gerçi bu uygarlık (Batı uygarlığı) hayatın kolaylaşması için teknoloji ve farklı araçlar ortaya koymuştur, ancak insanlar için mutluluk, saadet ve adalet getirememiş ve içten de çelişkiye maruz kalmıştır" diye söyledi.
Yeni İslam uygarlığı’nın temelini atmak için artık sıranın İslam dünyasına geldiğini ifade eden Imam Hamanei, “Bu amaca ulaşmak için İslam dünyası siyasetçilerine ümidimiz yoktur. Din alimleri ve Batı’yı kendi kıpleleri olarak sanmayan hakiki aydınlar İslam dünyası için gereken girişimlerde bulunmakla birlikte bu uygarlığın kurulmasının mümkün olduğuna inanmalıdır” açıklamasında bulundu.
Müslümanlar arasında ihtilaf çıkarmak düşmanın aracı
Imam Hamanei, “Yeni İslam uygarlığının kurulmaması için düşman müslümanlar arasında ihtilaf çıkarmayı bir araç gibi kullanmaktadır. Amerikan yetikililer ve politikacıların konuşmalarında Şii ve Sünni gündeme geldiği zaman düşünür ve ileri görüşlü insanlar endişelendi. Çünkü onların (düşmanın) eskisinden daha çok tehlikeli olan yeni bir komplo kurmak istedikleri anlaşıldı” dedi.
Şii ve Sünni gözetmeden Amerika’nın İslam'a karşı olduğunu söyleyen İnkılap Rehberi, “Amerika için Şii ve Sünni farketmez. Onlar İslam şeriatı ve hükümleriyle yaşmak isteyen her müslümana karşı çıkarlar” şeklinde konuştu.
Görmezi'in 29. Tahran Uluslararası "İslami Vahdet" Konferası'ndaki konuşması
Türkiye Diyanet İşleri Başkanı “Hiçbir strateji, Müslüman kanının dökülmesini önlemekten daha değerli değildir”dedi.
Türkiye Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, İran’ın başkenti Tahran’da düzenlenen ve İslam ülkelerinden temsilcilerin katıldığı ‘29. Uluslararası Vahdet Konferansı'nda konuştu.
Dünya İslam Mezhepleri Yakınlaştırma Birliği tarafından 27-29 Aralık tarihleri arasında Tahran'da düzenlenen ve ‘İslam dünyasında mevcut krizler’ temasıyla gerçekleşen konferansta konuşan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, İslam dünyasında yaşanan mezhep çatışmalarına son verilmesi için çağrıda bulundu.
İslam coğrafyasında yaşanan sorunlara hiçbir müminin sessiz kalmaması gerektiğini belirten Başkan Görmez, İslam ülkelerinin üst düzey temsilcilerine hitaben yaptığı konuşmada “Hiçbir strateji, Müslüman kanının dökülmesini önlemekten daha değerli değildir. Hiçbir siyaset, Müslümanların parçalara ayrılarak birbirini katletmesini önlemekten daha önemli değildir” dedi.
İslam dünyasının ocağına ateşler düştüğünü, fitne ve tefrikanın bir hançer gibi ümmetin kalbine saplandığını ifade eden Başkan Görmez’in ‘29. Uluslararası Vahdet Konferansı'nın açılışında yaptığı konuşmadan bazı satırbaşları şöyle;
“Kendilerinden olmayan herkesi tekfir ederek ötekileştiren anlayış, İslam dünyasının kalbine bir hançer gibi saplanmış durumdadır…”
Bu buluşmamız bir tefekkür ve tedebbür buluşmasıdır. Bugün Ümmetin ocağına ateşin düştüğü, ümmetin diyarında ateşin yükseldiği bir dönemde kardeşlik ahlak ve hukukumuzu konuşmak, “ümmet olma şuurumuzu” sorgulamak, vahdeti ve kardeşliği yeniden tesis etmek için bir araya gelmiş bulunuyoruz. Bölgemizde yaşananlara hiçbir mümin vicdan sessiz kalamaz ve kalmamalıdır. Fitne ve tefrika ateşinin İslam ümmetini her taraftan kuşattığı günümüzde işgal ve istibdatlardan sonra bugün her türlü şiddet ve cinayeti caiz gösteren, kendilerinden olmayan herkesi tekfir ederek ötekileştiren anlayış, İslam dünyasının kalbine bir hançer gibi saplanmış durumdadır” dedi.
“Müslümanların izzet ve onuru tarihte hiç olmadığı kadar bugün bizzat birbirlerinin eliyle yok edilmektedir…”
Bugün İslâm dini ve İslam alemi tarihin belki de en zor süreçlerinden birini yaşamaktadır. Öyle ki bugün Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, Yemen’de, Nijerya’da ve İslam coğrafyasının diğer köşelerinde çatışmaların, Allahüekber nidalarıyla intihar saldırılarının, masum kız çocuklarını kaçırmaların, camileri bombalamaların, kutsal mekânları tahrip etmelerin sonunun nasıl olabileceğini tahmin edememekteyiz. Müslümanların kanı akmaya devam etmekte; Müslümanların izzet ve onuru tarihte hiç olmadığı kadar bugün bizzat birbirlerinin eliyle yok edilmektedir. Milyonlarca insan yerinden, yurdundan, evinden barkından, hayatından olmaktadır. Yaşanan kaos ortamı bütün dünyada İslam ve Müslüman algısını tahrip etmektedir. Tüm dünyada Müslümanların başı hüzünle öne eğilmekte, İslam dininin temsilcileri korku, dışlanma ve şiddet tehdidi altında yaşam mücadelesi vermektedir.
“Bugün iman, akıl ve hikmetten uzak terör şebekelerinin, Peygamberimizin mübarek ismini sözde bayraklarına nakşederek İslam’a verdikleri zarar, düşmanların verdiği zararı geçti…”
Bugün İslamofobiyi oluşturmak isteyen endüstri, İslam dünyasındaki çatışmaları ve yaşanan manzaraları gösterip Müslümanlar aleyhine acımasız bir propaganda yapmaktadır. Bu müşerref dini, korku dini olarak lanse etmekte, birbirinin canına, malına, ırzına kasteden Müslümanlar arasındaki fitne ateşini körüklemektedir. Bugün bizler -Ey Alimler- tefekküre, derinden düşünmeye ve mütalaa etmeye muhtacız. Zira bugün maalesef İslam’ın cahil müntesiplerinin, her türlü iman, akıl ve hikmetten uzak terör şebekelerinin, Sevgili Peygamberimizin mübarek ismini sözde bayraklarına nakşederek din-i Mübin-i İslam’a verdiği zarar, azılı düşmanların verdiği zararı fersah fersah geçmiş bulunmaktadır.
“İslam topraklarını kan gölüne çeviren çatışmaların dinin aslından ya da mezhep farklılıklarından kaynaklandığı söylenemez…”
Bu bir muhasebe buluşmasıdır. Yaşanan acıların, tefrikanın, adavetin sebeplerini sadece dış mihraklarda aramak en kolay yoldur. Suçu sadece diğer mezhebin yaptıklarında bulmak kolaycılıktır. Tüm bu hadiseleri sadece İslam muhaliflerine, şer güçlere, emperyalistlere, Siyonistlere bağlamak bizi kurtaramaz. Zira sorunların bir de iç dokumuzu, imanî ve ahlakî dinamiklerimizi, yani bizi ilgilendiren boyutu vardır.
Diğer taraftan İslam topraklarını kan gölüne çeviren çatışmaların dinin aslından ya da mezhep farklılıklarından kaynaklandığı da söylenemez. Bu vahşetin köklerini asr-ı saadette, Hz. Peygamber’in hadislerinde, Hz. Osman’ın katliyle başlayan fitne döneminin akabinde yaşanan mezhep ihtilaflarında aramak beyhudedir. Zira bunlar, modern zamanların işgal ve sömürgelerinden sonra istibdatların gölgesinde, yoksulluk, cehalet ve esaret altında büyüyen yaralı bilinçlerin ürünüdür.
Evet, Bizler muhasebeye muhtacız. Zira kin, öfke, ihtiras ve intikam yüklü ölümcül kimlikler kendilerini mezhep görüntüsü altında meşrulaştırmaya çalışmaktadır ve biz bunlar olurken ne yapmaktaydık, neyi anlatamadık, nerde hata yaptık kendimize sormak zorundayız.
“Hiçbir strateji, Müslüman kanının dökülmesini önlemekten daha değerli değildir…”
Bu bir vahdet buluşmasıdır. Vahdet, kardeşlik, dostluk, sevgi, dayanışmadır. Birlikte yaşama, paylaşma, ortak değerlere sahip olma, ortak ideallere yönelmedir. Tevhidin sancağı altında toplanma, Allah’ın dini yolunda her türlü dünyevi menfaati bir kenara bırakmadır. İslâm dünyasından barut kokusu yükselirken acımız ortak, derdimiz ortak, duamız ortak olmalıdır. İslâm ümmetinin yeşerttiği mümtaz medeniyetleri, bu medeniyetlerin ortaya koyduğu büyük tecrübeleri yok sayarak yol alamayız. Bütün bu müktesebatı dışlayan, ümmetin vahdetine aykırı yorum ve dayatmalar içeren, şiddet ve zorbalık öngören nevzuhur dinî akımlara karşı hep birlikte mücadele etmek zorundayız. Hiçbir strateji Müslüman kanının dökülmesini önlemekten daha değerli değildir. Hiçbir siyaset, Müslümanların parçalara ayrılarak birbirini katletmesini önlemekten daha önemli değildir. Vahdete muhtacız. Zira “vasat ümmet” olma özelliğimizi yitirdik, yeryüzünün bütün muhtaçlarından, mazlumlarından sorumlu olduğumuzu unuttuk. Bu yoldan sapmaları uygun görecek miyiz?
“Müslümanların vahdetini, uhuvvetini ve maslahatını ön planda tutmak ve bu uğurda her türlü riski alarak hakkı, hakikati, adaleti ve ahlakı savunmak âlimin tavrı olmalıdır…”
Bu bir davet buluşmasıdır. Müslümanların vahdetini, uhuvvetini ve maslahatını ön planda tutmak ve bu uğurda her türlü riski alarak hakkı, hakikati, adaleti ve ahlakı savunmak âlimin tavrı olmalıdır. Bizler bu dinin şiarını üstünde taşıyan ilim insanları olarak maalesef “hac menasikini ifa ederken karınca öldürmenin hükmünü” uzun uzun izah ettik ama masum insanları katletmenin haramlığını ve “bir insanı haksız yere öldürmenin bütün insanlığı öldürmek olduğunu” haykırmayı ihmal ettik.
“Birbirimizi suçlamakla bölgemizdeki ateşi söndüremeyiz…”
Asırlardır süren ihtilafları sürekli gündemde tutarak huzura kavuşamayız. Çevremizdeki ateş çemberi her geçen gün büyürken, birbirimizi suçlamakla, eksik ve hata aramakla meşgul olduğumuz sürece onu söndüremeyiz. Gün gelip bu ateşin içinde birlikte kavrulmadan, ümmetin umudunun beraberimizde küle dönüşmesini beklemeden ateşi söndürmek için bugünden tezi yok harekete geçmeliyiz.
“Akan kanın Sünnisi Şiisi olmaz, akan kan kardeş kanıdır…”
Yetmedi mi bunca akan kan, yetmedi mi bunca işkence ve musibetler! Siyonizmin emperyalizmin kıskacında bunca aşağılanma yetmedi mi? Çıkalım salonlarımızdan, çıkalım havzalarımızdan, çıkalım camilerimizden, tekkelerimizden, Hüseyniyelerimizden. Kalemlerimizi, zihinlerimizi, kalplerimizi, gönüllerimizi devreye sokalım. Sesimizi ve çığlıklarımızı yükseltelim. Ümmetin ocağı yanıyor, Ümmetin diyarında ateşler yükseliyor. Bu fitneyi söndürmemiz gerekiyor. Akan kan Müslüman kanı! Dökülen kan Müslüman kanı olduktan sonra Sünni olmuş Şii olmuş ne farkeder? Kanın Sünnisi Şiisi olur mu? Kardeş kanına göz yumulur mu? Hangi akıl, hangi delil, hangi gerekçe bunu haklı gösterebilir?
Cinayet şebekeleri, Hz. Peygamberin ismini flamalarının üstüne yazarak tekfir beyannameleri yayınlarken bizler nerelerdeydik! Bunda bizim hiç mi kusurumuz yok? Ey Alimler! Bu kin ve nefret eken konuşmalara, bu ötekileştiren hezeyanlara karşı bizler ne yaptık?
“Tarihte Endülüs ve Maveraünnehir medeniyetlerini kaybettik, şimdi de Şam, Bağdat ve Yemen medeniyetlerini kaybediyoruz…”
Sekiz asırdır Batı’yı aydınlatan Endülüs İslam medeniyetini, Doğu’yu aydınlatan Maveraünnehir Medeniyetini, Afrika’yı imar eden İslam medeniyetlerini kaybettik. Şimdi Şam-ı Şerif’te, Selam yurdu Bağdat’ta, Hikmet beldesi Sana’daki medeniyetlerimizi kaybetmek üzereyiz, farkında mısınız? Bugün, bigâne olamayacağımız tek bir konumuz vardır. O da akan kanı durdurmak, Müslümanları birbirleriyle karşı karşıya getiren komplolara karşı durmak, içimizden ve dışımızdan beslenen her türden dahili ve harici fitne uzantılarıyla savaşmak ve ümmeti halasa çıkarmaktır. Davete muhtacız. Zira rahmet ve merhamette buluşmadıkça, selam ve eman yurtlarını tarihte sahip oldukları huzura kavuşturamayız. Kendi evimizde, İslam coğrafyasında barışı sağlayamazsak, dünyada barış ve adaleti temin edemeyiz.
“Mezhep mensubiyetini, İslam aidiyetinin üstünde görmek asla kabul edilemez…”
Bu bir uhuvvet buluşmasıdır. Mezhepler, İslam dininin anlaşılmasındaki farklı fikir ve kanaatleri temsil eden, zamanla oluşmuş beşeri mekteplerdir. Hepsinin amacı Allah’a varan istikameti belirlemektir. Her biri ana yola varan bir tali yol mesabesindedir, ancak varacakları yer aynıdır. Mezhebi dinle aynileştirmek ya da mezhep mensubiyetini, İslam aidiyetinin üstünde görmek asla kabul edilemez. Mezhebe dayalı ayrıştırma, ötekileştirme ve çatışma taassubun ve cehaletin yansımasıdır. Mezheplerin dinin önüne geçtiği hallerde en çok zarar gören dinin bizzat kendisi olmuştur.
“Şii de olsun Sünni de olsun ama hepsi bir arada tek ümmet olsun…”
Mezhebi farklılıklarımızı birer zenginlik saymalı ve vahdetimizi muhafaza etmeliyiz. “Şiilik Sünnilik olmasın demiyorum, Şii de olsun Sünni de olsun ama hepsi bir arada tek ümmet olsun” diyorum. Sünni ya da Şii olsun, diğerinin mezhebini batıl olmakla itham eden ve kardeşini küfür ile suçlayan bir zihniyet asla iflah olamaz. Bugün Ehl-i Beyt yolu, güç ve siyaset yolunu değil, gönül ve merhamet yolunu temsil etmelidir. Ehl-i beyt bizi birbirimize bağlamalı, Resulullah’ın muhterem ailesine hürmette kusur eden, onların hakkını ihlal eden hepimizi karşısında bulmalıdır.
“Şiiler ve Sünniler tek bir ümmettir…”
Burada altını çizerek tekrar vurgulamak istiyorum: Şiiler ve Sünniler tek bir ümmettir. Evet, doğrudur, benim ülkemin çoğunluğu kendisini Sünni olarak tanımlamaktadır. Ancak bizim Sünniliğimiz orta yol ve itidalden hiçbir zaman ödün vermemiştir. Bizim Sünniliğimiz başkalarına karşı hizipçiliği öngören bir Sünnilik değildir. Bizim sünniliğimiz ehl-i beyt muhabbetiyle yoğrulmuş bir Sünniliktir. Bugün yapılması gereken, tarihin sayfalarında yolumuzu kaybetmek, tarihi şahsiyetlerden intikam almak değil, tarihten aldığımız ders ve ibretle istikametimizi belirlemektir. Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinedir, işledikleri aleyhinedir. Kıyamet gününde onların yaptıklarından hesaba çekilmeyiz, aksine kendimize, dinimize ve ümmetimize yaptıklarımızdan hesaba çekileceğiz.
“Hiç kimse bir başkasını, İslam’ı kendisinin anladığı gibi algılayıp yaşamadığından ötürü tekfir edemez…”
Akleden kalpler için Resûl-u Ekremin sünneti de rahmettir, Ehl-i Beyt’i de… Akledenler için adalet uğruna can veren Hüseyin de, barışı egemen kılmak için sulh imzalayan Hasan da rahmettir. Nitekim Hz. Hasan Efendimiz şunu buyurmuştu: “Aklı olmayanın edebi yoktur, himmeti olmayanın mertliği yoktur, dini olmayanın hayâsı yoktur, aklın başı insanlarla bir arada yaşamaktır.” Unutmayalım ki; hiçbir kimse bir başkasını, İslam’ı kendisinin anladığı gibi algılayıp yaşamadığından ötürü tekfir edemez.
“Cihat, terörün, vahşetin ve öldürmenin değil, diriltici bir gayretin hayat veren bir mücadelenin adıdır…”
Müslüman bir başka Müslümanı müşrik görerek onunla savaş halinde olamaz. Böyle bir çatışma İslam’ın en ulvi kavramlarından olan cihat ile beraber anılamaz. Mezhebine, fikrine ve anlayışına uymayanı tekfir ederek onu öldürmeyi, hiç kimse cihat olarak tarif edemez. Cihat; terörün, vahşetin ve öldürmenin değil diriltici bir gayretin hayat veren bir mücadelenin adıdır. Bugün, Müslümanların topyekûn başvuracağı en büyük cihat; cehalete, taassuba, fitne ve tefrikaya karşı yapacakları cihattır.
“Allah’ın dini iki kelime üzerine kurulmuştur. Allah’ın tekliği ve ümmetin birliği…”
Şüphesiz ki, Allah’ın dini iki kelime üzerine kurulmuştur. Kelime-i tevhid ve vahdet-i kelime, yani Allah’ın tekliği ve ümmetin birliği. Biz batılı veya doğulu ülkelerin aramızda ayrılık çıkarmadığını söylemiyoruz. Zira onların bakanlarıyla, elçileriyle, uzmanlarıyla askeri görevlileriyle, güvenlik danışmanlarıyla ülkemizden ayrılmadıklarını görüyoruz. Onlar ülkelerimizdeki şiddet örgütlerini her türlü yasaklanmış savaş silahı ile donatmaktadırlar. Katillerin liderlerine kendileri için yasak gördükleri kimyasal silahlarla halklarını öldürmeye izin vermektedirler. Ölenler müstazaf olduğu sürece kendilerinden hesap sormamaktadırlar.
“Her türlü kimyasal savaş silahı ve zehirli gazları kendi halklarına karşı kullanmayı uygun görenlerin bulunmasını anlamamız mümkün değildir…”
Biz eğer, sömürgeci büyük devletlerin gerekçelerini ve Müslümanlar arasında fitne ateşini tutuşturma gayelerini, onlara her türlü kimyasal savaş silahı ve zehirli gazları verme sebeplerini anlasak da Müslümanlar arasında uluslararası hukuk yönünden ve dini açıdan yasak olan bu kimyasal silahları onlarla siyasi olarak farklı düşünse de onları düzeltme amacı taşısa da kendi halklarına karşı kullanmayı uygun görenlerin bulunmasını anlamamız, bunu tasavvur etmemiz mümkün değildir. Anlamakta zorluk çektiğimiz ve kabul edemediğimiz husus, anayasal, demokratik sivil yönetim istedikleri ve ailesini tercih etmedikleri için yüzbinlerce kişiyi öldürmesidir. Yine anlamadığımız ve daha fazla garip karşıladığımız husus, yeryüzündeki bazı Müslümanların onun yanında durması, zulmünü ve şiddetini onaylamasıdır.
“Bir zalime zulmünde destek olanı Allah onu ateşte kendisi ile birlikte hasreder…”
Bir kısmımız kendisine haksızlık etti. Müslümanların duasını lehine değil, aleyhine çevirdi. Tarihin lanetini kendisine yöneltti. Zulüm kıyamet gününün karanlığıdır. Umulur ki, güzel son en hayırlı amel olur, kendisinden öncekilere kefaret olur. Bir zalime zulmünde destek olanı Allah onu ateşte kendisi ile birlikte – Allah muhafaza buyursun - haşrder.
“Dinimizin bize emrettiği, Peygamberimizin teşvik ettiği kardeşliğe muhtacız…”
Şüphesiz ki dinimizin bize emrettiği, Peygamberimizin teşvik ettiği kardeşliğe muhtacız. Zira acılarımız artıyor, mazlumlarımız çoğalıyor, Kerbelâlar Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de ve başka diyarlarda tekrarlanıyor. Bizler bugün Ehl-i beyt yolunun bizi ayrıştırmadığını, buluşturduğunu fark etmeliyiz. Dinimizi daha derin bir anlayışla anlamak ve birbirimize karşı daha fazla sükunet ve engin bir hoşgörü ile yaklaşmak için çaba sarf etmeliyiz.
“Geliniz, topraklarımıza ekilen fitne tohumlarının daha fazla filizlenmesine izin vermeyelim…”
Geliniz, topraklarımıza ekilen fitne tohumlarının daha fazla filizlenmesine, zehirli sarmaşıklar misali ümmetin boynuna dolanmasına, can damarlarımızı kurutmasına izin vermeyelim! Birliğimize ve dirliğimize göz diken şer odaklarının kirli emellerine alet olmayalım. Bizi birbirimize düşürmeye çalışanların oyunlarını bozalım. Saflarımızı sık ve düzgün tutalım. Müslümanların birbirlerinin kanını akıtmalarını engelleyelim. Müslümanın Müslümana kanı ve ırzı haramdır.
“Geliniz, Mısır’da kardeşlerimize bu kapıdan el uzatalım, Suriye’de binlerce insanı evsiz bırakan siyasetlere bu kapıdan karşı çıkalım, Filistin’e bu birlik kapısından gidelim…”
Geliniz, yeniden el ele tutuşalım. Allah’ın ipine sarılırken mezhep, meşrep sorgusu yapmayalım. İslam’ın insanlık için bir sahici umut olarak var olan şeref ve izzetini dağıtmayalım. İslam’ın bize gösterdiği hedeflerde birbirimizle yarışalım. Birliğimiz güçlü olmamız ve başarılı olmamızın tek yoludur. Önce kendi aramızı islah edelim. Düşmanlık ve şerde değil, İyilik ve takvada yardımlaşalım.
Mısır’da hakları gasp edilen kardeşlerimize bu kapıdan el uzatalım, Suriye’de binlerce insanı evsiz bırakan siyasetlere bu kapıdan karşı çıkalım, Filistin’e bu birlik kapısından gidelim,
“Ey İslâm Uleması, geliniz bu ihtilaftan çatışma üretmek yerine farklılıklarımızı olduğu gibi kabul edelim, bunu kanlı çatışmalara bahane kılmayalım…”
Geliniz, Allah’ın ihtilaf etmekte olduklarımızı haber vereceği, anlaşmazlığa düştüğümüz konuları hükme bağlayacağı o güne kadar birbirimizi yıpratmayı, zayıflatmayı bırakalım. Şia ve Sünne arasındaki ihtilafı 14 asırdır çözemediğimize göre ve bundan sonra da çözemeyeceğimize göre, Sünnisiyle Şiisiyle ey İslâm Uleması! Geliniz bu ihtilaftan çatışma üretmek yerine farklılıklarımızı olduğu gibi kabul edelim, bunu kanlı çatışmalara bahane kılmayalım. Vahdet ve kardeşliğimizi pekiştirelim!
“Geliniz, küfrün karşısında tek ses, hainin karşısında tek yürek, zalimin karşısında tek bilek olalım…”
Geliniz, küfrün karşısında tek ses, hainin karşısında tek yürek, zalimin karşısında tek bilek olalım. Dostu düşmanı tanıyalım; akla karayı seçelim; emperyalistlerin değil, ümmetin yüzünü güldürelim. Müslüman varlığının hunharca yok edilmesine seyirci kalmayalım. Mukaddesatımızla alay edilmesine, şerefimizin zedelenmesine, haremimizin çiğnenmesine müsaade etmeyelim.
“Mezhep ve meşrep farkını öne sürerek Müslüman öldürmek cihad değil, terördür…”
Geliniz, kardeşkanı dökmenin haram olduğunu, her Müslüman’ın ırzının, malının, canının dokunulmaz olduğunu bir defa daha ilan edelim. Mezhep ve meşrep farkını öne sürerek Müslüman öldürmek cihad değil, terördür. Geliniz ameller yönünden hüsrana uğrayanlardan olamayalım. Dünyada ameli boşa çıktığı halde iyilik yaptığını zannedenlerden olmayalım. Geliniz zalimin zulmünde destek olmayalım. Halkına baskı kuran yöneticiye destek vermeyelim. Bu yolun sonu ahlaki ve maddi hüsrandır.
“Küresel Siyonizm, gözlerini bize dikmiş duruyorken tarihin sayfalarındaki ihtilaflı konuları ogündeme taşımanın ne yararı var…”
Geliniz, bir daha düşünelim: Hangi ayet, hangi hadis, hangi delil, hangi hüccet İslam ümmetinin birliğini bozmaya, masum Müslüman halka ateş açmaya, yuvalara acı salmaya müsaade ediyor? Bizler, Ümmetin derdine yeni dertler katmayalım. Küresel Siyonizm, gözlerini bize dikmiş duruyorken tarihin sayfalarındaki ihtilaflı konuları gündeme taşımanın ne yararı var? Hangi hesap, hangi proje, hangi plan bundan çıkar sağlıyor? Bunca bombardımandan sonra kimin özgürlüğü, kimin onuru, kimin insanlığı yıkıntıların altında kalıyor?
“Şehitlerin kanı sarık ve cübbelerimize sıçramışken zulme sessiz kalırsak, şiddete, teröre ‘dur’ diyemezsek bu en büyük vebal olarak defter-i a’malimize işlenecektir…”
Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanı olarak diyorum ki; Geliniz fitneyi savaştan beter görelim ve yeryüzünden fitnenin kalkması için elbirliği ile emek verelim. Bölgemizin yeniden barış yurdu olması için çatışmanın stratejisini değil, barışın kelamını yapalım, güvenin ilkelerini yazalım. Birlikte yaşamanın ahlakını oluşturarak, barışa dayalı bir hukuk inşa edelim.
Âlem-i İslam’ın gözü üzerimizdedir, Ümmet-i Muhammed’in kulağı bizdedir, mazlumların ve biçarelerin eli yakamızdadır! Şehitlerin kanı sarık ve cübbelerimize sıçramışken zulme sessiz kalırsak, şiddete, teröre “dur” diyemezsek bu en büyük vebal olarak defter-i a’malimize işlenecektir.
“Geliniz bu güzide şehirde, Tahran’da yapılan bu toplantıyı bir ahde ve misaka dönüştürelim…”
Geliniz bu güzide şehirde, Tahran’da yapılan bu toplantıyı bir ahde ve misaka dönüştürelim. Buradan yapacağımız çağrıyı dünyanın dört bucağına ulaştıralım. Çağrımızı sözde bırakmayıp eyleme dönüştürelim. Mezhebimizin ve ideolojimizin değil, İslam’ın tevhid anlayışının yayılmasını esas alalım. Ülkelerimizin içerde ve dışarda Müslümanların kanını akıtmayı içeren siyasi stratejilerine değil, dinimizin rahmet ve esenlik taşıyan evrensel mesajına öncelik verelim.
Geliniz, tanımlamalarımızı ayrılık üzerine değil, yakınlık üzerine yapalım. Ayrıştıran değil kaynaştıran olalım. Yaralayan ve karalayan değil, yakınlaştıran ve aydınlatan olalım.
“Ya Rabbi, sen kalplerimizi birleştir, saflarımızı sıkılaştır, mazlum ümmetleri necata erdir, Ümmeti İslam’ı tevhit üzere sabit kıl…”
Elimizle sebep olduğumuz musibetler, savaşlar ve afetler hepimiz için acı bir son hazırlarken tek umudumuz Sensin. Merhameti unutan yeryüzü halklarını sen ıslah eyle! Bize feraset ver; fitneyi savaştan beter görelim, yeryüzünde fitnenin ortadan kalkması için vicdanlarımızı yeniden harekete geçirelim. Bize basiret ver; İslam topraklarının barış ve eman yurdu olması için üzerimize düşeni yerine getirelim. Bize gayret ver; tarihin yıkılmasına, haysiyetin ayaklar altında ezilmesine, kardeşlerimizin katledilmesine izin vermeyelim. Bize kudret ver; müminler arasındaki kini, öfkeyi ve nefreti ortadan kaldıralım. Bize vahdet ver; silahın gücüne değil, merhametin gücüne sarılalım, bir olalım, birlik olalım. Bize sekinet ver; korkularımızı yenelim, duanın ve sözün gücüne inanarak ümitvar olalım. Rabbimiz sen kalplerimizi birleştir, saflarımızı sıkılaştır, mazlum ümmetleri necata erdir, Ümmeti İslam’ı tevhit üzere sabit kıl.
Konferansa İran Cumhurbaşkanı Ruhani ve Bakanlarla katılırken İslam ülkeleri de üst düzey temsil ile toplantıya katıldı.
Tahran’da üç gün boyunca devam edecek olan konferansta, İslam dünyasındaki sorunlar masaya yatırılarak çözüm aranacak.
Başkan Görmez, toplantının açılış programının ardından İran’da temaslarına devam edecek.
Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı