کارگر

کارگر

Cuma, 19 Haziran 2015 15:29

Cafer-i Tayyar Namazı

Cafer-i Tayyar Namazı (Arapça: صلاة جعفر الطيار), en önemli ve en faziletli nafile namazlardan birisidir. Dört rekâttır (iki rekâtlık iki namaz) ve "Subhanallahi vel-Hamdulillahi vela ilahe illallahu vallahu Ekber" «سُبْحَانَ اللَّهِ وَ الْحَمْدُ لِلَّهِ وَ لا إِلَهَ إِلا اللَّهُ وَ اللَّهُ أَکبَرُ» zikri, toplamda 300 defa tekrar edilmelidir. Günahların bağışlanmasında, istek ve dileklerin kabul olmasında çok etkili bir namazdır. Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) bu namazı Habeşe’de sergilemiş olduğu 15 yıllık zorlu mücadelenin ardından vatanına dönen, Hz. Cafer-i Tayyar’a hediye etmiştir.

Hz. Peygamber’in Cafer-i Tayyar’a Hediyesi

Müslümanların Hayber Kalesini Fethettiği ve Hz. Cefer-i Tayyar’ın döndüğü haberi, aynı anda Hz. Peygamber Efendimize (s.a.a) ulaştı.[1] Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdular: "Hayber’in Fethinden dolayı mı, yoksa Cafer’in döndüğünden dolayı mı daha çok sevinçliyim bilemiyorum."

Allah Resulü (s.a.a) Cafer’i karşılamak için on iki adım ilerleyerek, ona sarıldı, alnını öptü ve şöyle buyurdu: "Sana bir hediye vermemi ister misin?" Cafer şöyle arz etti: ‘‘Evet, Ey Allah’ın Resulü!’’ Müslümanlar Hayber’in Fethinden çokça ganimetler elde ettiklerinden herkes Peygamber’in Cafer’e bolca altın ve gümüş vereceğini zannetti, fakat Peygamber Efendimiz (s.a.a) Cafer’e şöyle buyurdu:

"Sana vereceğim ve öğreteceğim şeyi, her gün aralıksız yaparsan senin için tüm dünyadan ve içindekilerden daha hayırlıdır. Savaş meydanından kaçmış olsan da günahların çöllerdeki kum taneleri ve denizlerdeki köpükler sayısınca dahi olsa, yine de Allah senin günahlarını bağışlar."[2]

Sonra bu münasabetle adı Cafer-i Tayyar olan bu namazı ona öğretti.

Namazın kılınış şekli

Cafer’i Tayyar Namazı dört rekattır. (Sabaha namazı gibi) iki rekâtlı iki namazdan ibarettir.

Namazın başlangıcında Cafer-i Tayyar Namazı niyet edilmeli ve birinci rekâtta Fatiha’dan sonra Zilzal Suresi, ikinci rekâtta Fatiha’dan sonra, Adiyat Suresi okunmalıdır. (Böylelikle birinci iki rekatlı namaz bitmiş olur)

Üçüncü rekâtta; yani iki rekâtlık ikinci namazın birinci rekâtında, Fatiha’dan sonra Fetih Suresi, ikinci rekâtta ise İhlâs Suresi okunmalıdır.

Tüm rekâtlarda Fatiha ve surelerden sonra, on beş defa Tesbihat-ı Erbaa: "Subhanallahi vel-Hamdulillahi vela ilahe illallahu vallahu Ekber" «سُبْحَانَ اللَّهِ وَ الْحَمْدُ لِلَّهِ وَ لا إِلَهَ إِلا اللَّهُ وَ اللَّهُ أَکبَرُ‌» okunmalı ve aynı zikir, her rekâtın rükûusunda on defa, rükudan doğrulduktan sonra on defa, her rekâtın secdesinde on defa, secdeden başını kaldırdıktan sonra yine on defa tekrar edilmelidir.

Her rekâtta Tesbihat-ı Erbaa 75 defa, toplamdaysa 300 defa tekrarlanmaktadır.[3] Eğer Tesbihat-ı Erbaa’yı unutacak olursak yeri geçmediği taktirde yerine getirmelidir, ama eğer yeri geçmişse namazı sahihtir, fakat namazdan sonra unuttuğu miktarı tekrar etmelidir.

Tesbihat-ı Erbaa’dan sonra ikinci rekâtın ikinci secdesinde şöyle demesi müstahaptır:

سُبْحَانَ مَنْ لَبِسَ الْعِزَّ وَ الْوَقَارَ سُبْحَانَ مَنْ تَعَطَّفَ بِالْمَجْدِ وَ تَكَرَّمَ بِهِ سُبْحَانَ مَنْ لا يَنْبَغِي التَّسْبِيحُ إِلا لَهُ سُبْحَانَ مَنْ أَحْصَى كُلَّ شَيْ‏ءٍ عِلْمُهُ سُبْحَانَ ذِي الْمَنِّ وَ النِّعَمِ سُبْحَانَ ذِي الْقُدْرَةِ وَ الْكَرَمِ اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ بِمَعَاقِدِ الْعِزِّ مِنْ عَرْشِكَ وَ مُنْتَهَى الرَّحْمَةِ مِنْ كِتَابِكَ وَ اسْمِكَ الْأَعْظَمِ وَ كَلِمَاتِكَ التَّامَّةِ الَّتِي تَمَّتْ صِدْقا وَ عَدْلا صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ أَهْلِ بَيْتِهِ وَ افْعَلْ بِي كَذَا وَ كَذَا

Türkçe yazılışı: “Subhane men lebise’l izze ve’l vekar, Subhane men teettafe bil-Mecdi ve tekerreme bihi, subhane men la yenbeği’t tesbihu illa lehu, subhane men ehsa kule şeyin ilmuhu, subhane zi’l meni ve’n niemi, subhane zi’l kudreti ve’l keremi, Allahumme inni eseluke bimekaidi’l izzi min arşike ve munteher rahmeti min kitabike ves’mike’l a’zemi ve kelimatike’t tameti’l leti temmet sıdka ve adle, salli ale muhammedin ve ehli beytihi vef’el bi keza ve keza.” (keza ve keza kelimesinden itibaren) hacetler istenir ve elbette istek ve hacetler Türkçe'de yapılabilir.

Anlamı: Münezzehtir izzet ve vakar elbisesi giyen – Allah-, münezzehtir ululuk ve yüceliğiyle ihsan ve ikramda bulunan Allah, münezzehtir tesbih kendisinden başkasına layık olmayan –Allah-, münezzehtir ilmi her şeyi sayan (ihate eden) –Allah-, münezzehtir minnet ve nimet sahibi, münezzehtir güç ve bağış sahibi.

Allah’ım! –ilminin esrarı olan- arşının izzetinin düğüm yerleri hürmetine, kitabının rahmetinin nihayeti, en büyük ismin, sadaket ve adalet açısından kamil kelimelerinin (peygamberler ve velilerin) hürmetine Muhammed ve Ehlibeytine rahmet eyle ve benim şu şu hacetlerimi reva eyle."

Daha sonra istek ve hacetlerini istemelidir, elbette hacetlerini Türkçe olarak da isteyebilir.

Hacet ve Dilekler İçin En İdeal Vakit
Şeyh Tusi, hacetlerin reva olması için İmam Cafer Sadık’tan (a.s)

şöyle rivayet etmiştir: “Çarşamba, Perşembe ve Cuma günleri oruç tut. Perşembe günü on miskine (öksüze) sadaka olarak 750 gram yiyecek ver. Cuma olunca gusül alarak çöle çık ve Cafer-i Tayyar namazını kıl. Dizlerini sıvayarak yere yapıştır ve şu duayı oku:

يَا مَنْ أَظْهَرَ الْجَمِيلَ وَ سَتَرَ [عَلَيَ] الْقَبِيحَ يَا مَنْ لَمْ يُؤَاخِذْ بِالْجَرِيرَةِ وَ لَمْ يَهْتِكِ السِّتْرَ يَا عَظِيمَ الْعَفْوِ يَا حَسَنَ التَّجَاوُزِ يَا وَاسِعَ الْمَغْفِرَةِ يَا بَاسِطَ الْيَدَيْنِ بِالرَّحْمَةِ يَا صَاحِبَ كُلِّ نَجْوَى وَ مُنْتَهَى كُلِّ شَكْوَى يَا مُقِيلَ الْعَثَرَاتِ يَا كَرِيمَ الصَّفْحِ يَا عَظِيمَ الْمَنِّ يَا مُبْتَدِئا بِالنِّعَمِ قَبْلَ اسْتِحْقَاقِهَا يَا رَبَّاهْ يَا رَبَّاهْ يَا رَبَّاهْ

Türkçe yazılışı: “Ya men ezhere’l cemil ve setere’l (aleyye) kabihe, ya men lem yuağiz bil cerireti ve lem yehtiki’s sitre ya azime’l afvi, ya hesene’t tecavuzi, ya vasie’l meğfireti, ya basite’l yedeyni birrahmeti, ya sahibe kulli necva ve munteha kulli şekva ya mukile’l eserati, ya kerime’s safhi, ya azime’l meni, ya mubtedien binniemi kalbe istihkakiha ya rabbah, ya rabbah, ya rabbah.”

Anlamı: Ey güzeli açığa çıkaran ve çirkini (bana) örten, ey günahtan dolayı kulları cezalandırmayan ve –günahkarların- perdesini yırtmayan; ey affı yüce olan, ey –kusurlarından- güzellikle geçen, ey mağfireti geniş olan, ey rahmet için elleri açık olan, ey bütün fısıldanmalardan haberdar olan, ey bütün şikayetlerin mercii, ey sürçmeleri affeden, ey affetmesi kerim olan, ey ihsanı büyük olan, ey kulları hakketmeden nimet veren, ey rabbim, ey rabbim, ey rabbim."

Sonra on defa “Ya Allah, ya Allah, ya Allah”, son defa “ya seyyidah, ya seyyidah”, on defa “ya mevlaya, ya mevlaya”, on defa “Ya recaah, ya recaah”, on defa “Ya ğıyaseh, ya ğıyaseh”, “Ya ğayete rağbetah”, on defa “Ya rahman”, “Ya rahim”, on defa “Ya mu’tiyel – hayrat”, on defa “Salli ala muhammedin ve al-i muhammedin kesiren, tayyiben, ke-efzeli ma salleyte ala ehedin min haklik.”

Söyle ve peşinden de hacetlerini iste.

Evlilik ve Diğer Önemli Hacetler İçin

Ayetullah Behçeti (r.a), evlenmek ve önemli işler için Cuma günü öğleden sonra Cafer-i Tayyar Namazının birkaç defa kılınmasını tavsiye ederdi.[4]

Namaz bittikten sonra Zadu’l-Mead kitabındaki duayı okumalı, secdeye giderek az miktarda da olsa ağlamaya çalışmalıdır. Gözleri yaşarmaya başladığında hacetini Allah’tan istemelidir. Bu ibadeti istek ve hacetleri kabul olana dek kâmil ve tam bir inançla yapmalıdır.

Zadu’l-Mead kitabında İmam Sadık’tan (a.s) nakledilen dua şu şekildedir:

"Ey Mufaddal, önemli bir hacetin varsa bu namazı kıl, bu duayla Allah’ı çağır, hacetlerini Allah’tan iste. Allah inşaallah hacetleri yerine getirir ve şüphesiz o güvenilirdir.”

Şeyh Tusi ve Seyyid, Mufaddal bin Ömer’den şöyle rivayet etmektedir: "Bir gün İmam Caferi Sadık’ı (a.s) Cafer-i Tayyar namazını kılarken gördüm ve namazı kıldıktan sonra ellerini kaldırarak nefesi kesilinceye kadar şu duayı okudu: “Ya Rabbi, ya Rabbi, ya Rabbi” ve yine nefesi tükeninceye kadar “ya Rabbah, ya Rabbah, ya Rabbah” dedi; bir nefeste “Rabbi, Rabbi”, bir nefeste “Ya Allah, ya Allah”, bir nefeste “ya Hayyu, ya Hayyu”, bir nefeste, “ya Rahimu, ya Rahimu”, yedi defa “Ya Rahmanu, ya Rahmanu” ve yedi defa da “ya Erheme’r Rahimin” dedikten sonra şu duayı okudu (aşağıdaki dua):

Namaz bittikten sonra ellerini göğe doğru kaldırmalı ve Allah’a nefesi kesilene kadar şöyle seslenmelidir: "Ya Rabbi, Ya Rabbi, Ya Rabbi..." «یا رَبِّ یا رَبِّ یا رَبِّ...» ardından nefesi kesilene kadar: "Ya Rabbah, Ya Rabbah, Ya Rabbah..." «یا رَبّاهُ یا رَبّاهُ یا رَبّاهُ...» demeldir. Sonra nefesi kesilene kadar: "Rabbi, Rabbi, Rabbi..." «رَبِّ رَبِّ رَبِّ...» demeldir. Sonra nefesi kesilene kadar: "Ya Allah, ya Allah, Ya Allah..." «یا اَللّهُ یا اَللّهُ یا اَللّهُ...» demeldir. Sonra nefesi kesilene kadar: “Ya Hayyu, Ya Hayyu, Ya Hayyu..." «یا حَیُّ یا حَیُّ یا حَیُّ...» demeldir. Sonra nefesi kesilene kadar: "Ya Rahimu, Ya Rahimu, Ya Rahimu..." «یا رَحیمُ یا رَحیمُ یا رَحیمُ...» demeldir. Sonra nefesi kesilene kadar: "Ya Rahmanu, ya Rahmanu, Ya Rahmanunu..." «یا رَحمانُ یا رَحمانُ یا رَحمانُ...» demeldir. Sonra 7 kere: "Ya Erheme’r Rahimin" «یا اَرحَمَ الرّاحِمینَ» demelidir.

Sonra şu duayı okumalıdır:

اللَّهُمَّ إِنِّي أَفْتَتِحُ الْقَوْلَ بِحَمْدِكَ وَ أَنْطِقُ بِالثَّنَاءِ عَلَيْكَ وَ أُمَجِّدُكَ وَ لا غَايَةَ لِمَدْحِكَ وَ أُثْنِي عَلَيْكَ وَ مَنْ يَبْلُغُ غَايَةَ ثَنَائِكَ وَ أَمَدَ مَجْدِكَ وَ أَنَّى لِخَلِيقَتِكَ كُنْهُ مَعْرِفَةِ مَجْدِكَ وَ أَيَّ زَمَنٍ لَمْ تَكُنْ مَمْدُوحا بِفَضْلِكَ مَوْصُوفا بِمَجْدِكَ عَوَّادا عَلَى الْمُذْنِبِينَ بِحِلْمِكَ تَخَلَّفَ سُكَّانُ أَرْضِكَ عَنْ طَاعَتِكَ فَكُنْتَ عَلَيْهِمْ عَطُوفا بِجُودِكَ جَوَادا بِفَضْلِكَ عَوَّادا بِكَرَمِكَ يَا لا إِلَهَ إِلا أَنْتَ الْمَنَّانُ ذُو الْجَلالِ وَ الْإِكْرَامِ.

Türkçe Yazılışı: "Allahumme inni eftetihul kavle bi hamdike ve entiku bis senai aleyke ve umehhiduke ve la gayete li medhike ve useniye alayke ve men yebluğu gayete senaike ve emede mecdike ve enni li ğalifetike kunhu marifeti mecdike ve eyye zemenin lem tekun memduhen bi fadlike mevsufen bi mecdike avvaden alel muznibine bi hilmike tağalufe sukkanu arzike en ta’atike fe kunte aleyhim atufen bi cudike cevaden bi fazlike avvaden bi keremike ya la ilahe illa entel mennanu zul celeli vel ikram."[5]

Anlamı: “Allah’ım ben sana hamd ederek söze başlıyorum, sana sena ediyorum, seni övüp yüceltiyorum, senin methinin sonu yoktur; sana sena ediyorum; senin övgü ve senanın gayetine kim ulaşabilir, senin yarattığın bir varlık senin övgünün marifetinin künhüne nasıl varabilir? Senin lütfünle methedilmediğin, yücelik ve kerametinle sıfatlanmadığın hangi zaman var? Sen günahkârlara kendi hilmin ile çok ihsanda bulunansın; yeryüzündeki varlıklar her ne kadar senin itaatine muhalefet ettilerse de sen onlara karşı bağışınla şefkatte bulundun, lütfünle ihsanda bulundun, kereminle bağış yaptın. Nimet veren, yücelik ve ikram sahibi olan senden başka ilah yoktur.”

Başkaları adına vekâleten kılınabilir

İnsan, Cafer-i Tayyar Namazını ölen aile, akraba, eş dost ve arkadaşları adına da vekâleten kılabilir, aynı zamanda başkaları adına vekâleten kılmaksızın da sevabını hediye edebilir.

Namazın sevabını şehitlerin ve ölenlerin ruhuna hediye etmek, hem insanın sevabını artırır, hem de onların mevki makam rütbe ve derecelerini yükseltir. Hediye edilenin makamı her ne kadar yüksek olursa, hediye edenin de sevabı o kadar fazla olacaktır.

Cafer-i Tayyar Namazı’nın Fazileti

Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) Cafer-i Tayyar'a (r.a) şöyle buyurmuştur: "Eğer bu namazı her gün kılarsan, senin için dünya ve içindekilerinden daha hayırlıdır. Eğer her iki günde bir kılarsan Allah senin o iki gün arasında işlediğin günahları affeder; eğer her Cuma günü veya her ay veya her yıl bu namazı kılarsan Allah o iki namaz arasında işlediğin günahları bağışlar."
Mefatihu’l-Cinan kitabında nakledildiğine göre her kim bu namazı, İmam Rıza’nın (a.s) Türbesinde kılarsa, kıldığı her rekâtın karşılığında kılan şahsa bin Hac ve bin Umre sevabı yazılır.[6]
Kaynakça[düzenle]

wikishia.net

-------------------------------------

1- Vesailu’ş-Şia, c. 8, s. 51.

2- Men La Yehduruhu’l-Fakih, c. 1, s. 553.

3- Mefatihu’l-Cinan.

4- Hawza'nın sitesi

5- Allame Meclisi, Zadu’l-Mead, Beyrut, Müessesetu’l-Alemi Li’l-Matbuat, 1423. h. k, s. 323.

6- Mefatihu’l-Cinan, ziyarat, s. 832, İntişarat Astanı Kudsi Razevi.

Bibliyografi

* İbn Babıveyh, Muhammed Ali, Men La Yehdiruhu’l-Fakih, Musahhih: Ğaffari, Aliekber, Camiayı Müderrisin, Kum, 1413. h.k.

* Hür Amuli, Vesailu’ş-Şia, Müesseseyi Alulbayt, Kum.

* Kummi Abbas, Mefatihu’l-Cinan.

* Meclisi, Mıhammed Bakır, Zadu’l-Mead, Beyrut, Müessesetu’l-Alemi Li’l-Matbuat, 1423. h.k.

Cuma, 19 Haziran 2015 12:51

Kur'an-ı Anlamanın Önündeki Engeller

İlahi ve ebedi bir mucize olan Kur’an’da her şey sonsuzluğu göstermektedir. Ve anlamları için hiçbir had ve sınır yoktur. [1] Bundan da anlaşıldığı üzere Kur’an-ı doğru anlamanın yolu ayetler hakkında insanın zihni ve soyut yorumu değildir. İtibari beşeri ölçüler sonsuz değerler okyanusu karşısında hiçbir değere sahip değildir.

Kur’an’ın kökeni, nüzul esası, metodu ve terkibi Allah tarafından olduğu gibi; Kur’an’ı anlamanın mertebelerini tanıma metodu da Allah tarafından gösterilmiştir. Zira Allah; “Eğer onlar sana sırt çevirirlerse senin görevin, buyruklarımızı onlara açıkça duyurmaktan ibarettir”‌[2] diye buyurduğu gibi Kur’an’ı anlamanın yolunu da bizzat beyan edebilir. O halde Kur’an ile tanışma ve doğru anlama niteliği hususunda en iyi metot her şeyden önce Kur’an’a müracaat edilmesidir. Kur’an’da yer alan çeşitli ayetlerde ilahi ayetlere yöneliş şartları ve içinde gizli hakikatlerden faydalanma yolu beyan edilmiştir. Eğer bir kimse bu şartlara riayet etmeksizin Kur’an’a yönelecek olursa bu kitap kendisine faydalı olmayacağı gibi hatta saptırıcı ve zarar vericide olabilir. Bu Kur’an mucizesinin yüce boyutlarından biridir. Bu hidayet edici kitap aynı zamanda saptırıcıdır da. “Şüphesiz Allah, bir sivrisineği olsun, ondan üstün olanını olsun (herhangi bir şeyi) örnek vermekten çekinmez. Böylece iman edenler, kuşkusuz bunun Rablerinden hak olduğunu bilirler; küfredenler ise, “Allah, bu örnekle neyi amaçlamıştır?”‌ derler. (Oysa Allah,) Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayete ulaştırır. O bununla ancak fasıkları saptırır.”‌[3]

Kur’an’a göre Kur’an-ı hakkıyla ve layık olduğu şekilde anlamaya engel teşkil eden en önemli unsur yaygın örnekleri ve anlamlarına teveccühen zulümdür. İsra suresi 82. Ayet esasınca sadece zalimler Kur’an-ı doğru anlamaktan, rahmetinden ve hidayetinden mahrumdurlar. Bu makalede bu ayeti esas alarak Kur’an-ı layık olduğu şekliyle anlamaya engel teşkil eden bir unsur olarak zulmü incelemeye koyulacağız.

Kur’an’a göre, Kur’an-ı Anlamanın tek engeli zulüm dür.

Kur’an anlayışında açıkça ifadeler kullanan en iyi ayet şu ayettir.

“Biz, Kur'an'dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır.”‌[4]
Bu ayet Kur’an anlayışını bir taraftan iman ve mertebelerine ve bir taraftan da imanın karşıtı olarak[5] ortaya konan zulme bağlı saymıştır. İnsanın ilahi fıtratı esasınca söz konusu engeller ortadan kalktığı takdirde kalbi inançlar ve iman serpilip gelişmektedir. [6]

O halde Kur’an’ı layık olduğu şekilde anlamanın en önemli adımı engelleri tanımak ve ortadan kaldırmaktır. Bu ayette hasr (bir şeyin içine alma, yalnız bir şeye mahsus kılma, bir çember içine almak. ; yani nefiy ve istisna) gereğince Kur’an-ı anlamaya engel olan unsurların kökü Kur’an tarafından zulüm olarak gösterilmiştir. Eğer Kur’an-ı anlamaya daha çok işlerlik kazandırmak istiyorsak hiç şüphesiz engelleri güzel tanımalı ve bu engelleri Kur’an-ı tanıma yolundan kaldırmalıyız. Bu yapıldığı takdirde artık Kur’an-ı doğru anlayıp anlamama noktasında endişe etmemeliyiz. Zira engelleri kalktığı bir ortamda doğal olarak Kur’an hakikatleriyle yakından tanışmış oluruz. Zira Allah şöyle buyurmaktadır: “İşte bunlar, Allah'ın, sana hak olarak okuduğumuz ayetleridir. Allah hiçbir kimseye haksızlık etmek istemez.”‌[7]

O halde Allah insanlara zulmü uygun görmediğinden dolayı ayetlerini de onlar için kendisi tilavet etmektedir. Buna bağlı olarak insanlar da zulümden uzak oldukları miktarda Allah’ın ayetlerinden faydalanır ve doğru olan anlamlarına yakınlaşmış olurlar. Dolayısıyla Allah’ın ayetlerini inkar edenler sadece zalimlerdir. Zalim oldukları için de sonuçta Kur’an-ı hak ve layık olduğu şekilde anlamaktan mahrumdurlar: “Ayetlerimizi sadece zalimler inkar eder.”‌[8]

******************************************************************************************************************************************************

[1] Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz bir zahiri ve bir de batını vardır. Batıni için de yedi batına kadar ayrı bir batın vardır.”‌ Hafız Nuruddin Heysemi, Mecme’uz Zevaid ve Menbe’ul Fevaid, c. 7, s. 152, hakeza Tefsir’i Safi, c. 1, s. 59’da bu sözü farklı tabirlerle diğer İmamlardan (a.s) nakletmiştir. Öyle ki iştihar, Müstefiz ve mütevatir haddindedir. Örneğin Hz. Ali (a.s) Nehc’ul Belağa’da şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Kur’an çeşitli anlamlara gelen boyutlara sahiptir.”‌ (77. mektup) bu da gösterdiği gibi Kur’an kavramları zaman ve mekanın üstündedir. Sınırsızdır ve herkes için her zaman derk edilir bir konumdadır.

[2] Nahl suresi, 82. ayet

[3] Bakara suresi, 26. ayet

[4] İsra suresi, 82. ayet

[5] Genellikle Kur’an ayetlerinde iman, küfür ve şirk karşısında yer almıştır. Bkz. yasin suresi 47. ayet; Mutaffifin suresi, 34. ayet; Hac suresi, 17. ayet ve Yusuf suresi, 106. ayet

[6] Kur’an-ı Kerim “Şüphesiz ki bunda aklı olan veya hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır.”‌ (Kaf suresi 37. ayet) ayetinde hakikatte iman ve doğruluğun sadece kalp ve fıtratın salim olduğu kimseler için vücuda geldiğine işaret etmektedir.

[7] Al-i İmran suresi, 108. ayet

[8] Ankebut suresi, 49. ayet

Rivayetlerde Ramazan ayı'nda gökyüzü kapılarının ardına kadar açıldığı nakledilmiştir...


Kum İlim Havzası üstatlarından Dr. Habibullah Ferahzad, Peygamber Efendimiz'den (s.a.a) nakledilen "Eğer insanlar bu ayın faziletini idrak edebilseydi yılın tamamının Ramazan olmasını arzu ederdi" hadisine binaen yaptığı konuşmasında şunları söyledi:

"Hz. Ali'nin (a.s) Ramazan'ın üstünlüğü hakkında şöyle buyurduğu nakledilir:

'Ramazan ayı'nın diğer aylara olan fazileti, masum imamın diğer insanlara olan üstünlüğü gibidir.'

Yüce Allah, Ramazan'da rahmet ve lütuf sofrasını tüm insanlar için serer. Bu ayda en ufak bir iyilik yapanı Allah, kat kat fazlasıyla mükâfatlandırır. Bu ayda kılınan farz namazların sevabı normal günde kılınan namazın sevabının yetmiş katıdır.

Hz. Muhammed'in (s.a.a) buyurduğu gibi insan ömrünün bazı dilimlerinden ilahi rüzgârlar eser. İnsan için manevi fırsatlar hazır edilir. İnsan böylesi manevi fırsatları kaçırmamak için azami gayretini sarf etmelidir. Nasıl ki Ehlibeyt'e ait türbelerin, camilerin, evliyaların mezarlarının Müslümanlar için ayrı bir önemi varsa belirli zamanlarında ilahi dergâhta ayrı bir değeri vardır. Ramazan, bu zamanlardan en kıymetlisidir.

Rivayetlerde Ramazan ayı'nda gökyüzü kapılarının ardına kadar açıldığı nakledilmiştir. Bu nedenle bu kapılar ve ilahi ziyafet sofrası açık olduğu sürece Kur'an ile daha çok ünsiyet bulmalıyız. Ramazan'da ve ömrünün her anında Kur'an'la daha çok içli dışlı olanlara birçok başarı ve nimet nasip olur. İnsanın yüzüne cennetin kapılarını açıp cehennemin kapılarını kapatan İlahi kelamla (Kur'an) daha çok zaman geçirelim.

Ramazan'ın insan için sunabileceği en önemli lütuflardan birisi; insanın zamanla günahı terk edebilme iradesini elde etmesidir. Çünkü Ramazan ayı'nın asıl felsefesi takva ve Allah'a karşı gelmekten sakınmaktır. Bu ayda kendi nefsine hezimete uğratan, nefsinin şeytani burnunu toprağa sürtebilenin uykusu bile ibadet olur artık."

Cuma, 19 Haziran 2015 12:35

Hakiki anlamda oruç nasıl olmalıdır?

O halde oruç tutanlar ne az ve aç kalanlar ne kadar da çoktur?


İmam Cafer es-Sadık (a.s.) şöyle buyurdu:

“Oruç sadece yemeden içmeden sakınmak değildir. Bilakis orucun tam ve mükemmel olması için (gözetilmesi gereken) bir takım şartları vardır ki o da batınî sükuttan ibarettir. İmran kızı Meryem’in (s.a) insanlara “ben Allah’a oruç tutmayı adadım. O halde bugün hiç kimseyle konuşmayacağım, yani oruçlu olduğum için sükut etmem gerekir” dediğini duymadın mı? O halde oruçlu olduğunuz zaman dilinizi yalandan koruyun, gözlerinizi harama yumun, kavga ve çekememezlik etmeyin. Gıybetten, münakaşa ve yalandan sakının. Birbirinize karşı suratınızı asmayın, ihtilaf etmeyin, öfkelenmeyin, küfretmeyin, ağzınızı bozmayın, cidal ve kavga etmeyin, zulüm ve sitemden sakının cahilce davranışlardan ahlaksızlıktan ve birbirinizi tardetmekten kaçının. Allah’ın zikrinden ve namazdan gafil olmayın. Sükuta, düşünmeye, sabretmeye, doğruluğa ve kötü kimselerden uzak durmaya riayet edin. Batıl sözden, yalandan, iftiradan, düşmanlık etmekten, kötü zandan, gıybetten ve başkalarını çekiştirmekten sakının. Ahiret’i görün, Allah’ın vaadlerinin gerçekleşeceği günleri bekleyin ve likaullah için azık toplayın.

Huzur, vakar huzu ve huşu gösterin ve mevlasından sahibinden korkan kölenin zilletine düşmemeye özen gösterin, korku ve ümit halinde olun. Kalbini kusurlardan, içini hileden, bedenini pisiliklerden temizlersen ve Allah’tan başka her şeyden yüz çevirirsen, oruçla içini ve dışını Allah’ın nehyettiği şeyden temizleme vasıtasıyla O’nun velayetini kabul edersen, Allah’tan korkmanın hakkını içinde ve dışında eda edersen, oruçlu günlerinde nefsini Allah’a bağışlarsan, kalbini O’nun için temizler de Hak Teâlâ’nın emirlerine amel etmeye onu memur edersen, bu şekilde oruç tutarsan gerçekten oruçlu olmuş, vazifene amel etmiş olursun. Kezâ, sana beyan edilen şeyden her ne kadar noksan bırakırsan orucun da o kadar noksan olur. Zira oruç sadece yiyip içmekten sakınmak demek değildir. Bilakis Allah Teala bunu, orucu bozan diğer amel ve sözlere örtü ve perde kılmıştır. O halde oruç tutanlar ne az ve aç kalanlar ne kadar da çoktur?”

Cuma, 19 Haziran 2015 11:43

IŞİD, Kerbela ve Necef'in suyunu kesti

Irak Tarım ve Su Konseyi, IŞİD’in 2 Haziran’da Fırat Nehri üzerindeki Ramadi Barajı’nı kapatması sebebiyle Kerbela, Babil, Necef ile Kadisiye kentlerinin susuz kaldığını açıkladı.


Irak Tarım ve Su Konseyi, IŞİD’in 2 Haziran’da Fırat Nehri üzerindeki Ramadi Barajı’nı kapatması sebebiyle Kerbela, Babil, Necef ile Kadisiye kentlerinin susuz kaldığını açıkladı.

Söz konusu bölgelerde su depolarındaki kaynakların azlığından dolayı yakında kuraklık başgöstereceği vurgulanan açıklamada, Fırat Nehri’nin sularındaki açığın Dicle Nehri’yle kapatılmaya çalışıldığı, ancak bazı sorunlarla karşılaşılmasından ötürü bölgenin kuraklık tehdidi altında olduğu ifade edildi.

IŞİD’in Irak’ta su savaşı yürüttüğü belirtilen açıklamada, örgütün ayrıca Anbar’daki Sersar gölünün olduğu bölgeyi de kontrol altına alarak bu savaşı sürdürmeye çalıştığı kaydedildi.

Örgütün diğer bölgeleri de ele geçirmesinin engellenmesi için acil harekete geçilmesi gerektiği vurgulandı.

Irak’ın yüz ölçümü bakımından en büyük vilayeti Anbar’ın merkezi Ramadi, IŞİD’in kontrolünde bulunuyor. Irak ordusu ve Şii Haşd-i Şa’bi milisleri, kentin geri alınması için operasyonlar düzenliyor.

IŞİD, Ramadi kentini ele geçirmesinin ardından 2 Haziran’da Fırat Nehri üzerindeki Ramadi Barajı’nın tüm kapaklarını kapatmış ve kentin doğu bölgelerine giden suyu kesmişti.

Irak başbakanı Haydar el-İbadi ve beraberindeki heyeti kabul eden İmam Hamanei, Irak’ın siyasi ve milli vahdet ve birliği hususunda çok dikkatli olunması gerektiğini hatırlatarak, Iraklı gençlerin teröristler karşısındaki irade, himmet ve yiğitliğine temasla, gönüllü halk güçlerinin büyük kapasite ve potansiyelinin muhtelif alanlarda Irak’ın geleceği ve kalkınması yönünde etkili olacağını bildirdi.

Irak halkı ve devletinin teröristler karşısındaki direniş ve mücadelesinin aynı zamanda bölge ülkelerinin de güvenliğini garanti altına aldığını belirten İmam Hamanei, “Teröristlerle mücadele alanında kendini daha da gösteren Irak halkının önemli özelliklerinden biri, düşmana karşı mücadele alanında gönüllü halk güçleri ve yiğit aşiretlerin kahramanlık, irade ve kudreti olmuştur” ifadesini kullandı.

Irak’ta teröristlerin varlığını geçici bir olay niteleyen ve gönüllü halk güçlerinin büyük sermayesinin savaş meydanından öteye muhtelif alanlarda güvenilecek bir kaynak olduğunu belirten İmam Hamanei, “Irak halkının geçmişti İngiliz sömürgesinden ve şimdi ise Amerikalıların yayılmacı politikalarından edindiği tecrübe şunu göstermektedir ki Irak halkının düşmanları kesinlikle çok büyük bir halk gücünün sahnede ortaya çıkmasını istememektedir. Bunun için bu halk sermayesinin korunması icap ediyor” dedi.

İmam Hamanei, Irak’ın milli ve siyasi birlik erkânlarının yok edilmesinin, Batılı ülkelerin güvenlik ve istihbarat organlarının Irak’la ilgili izledikleri temel amaçlarından biri olduğunu belirterek, bu komplo ve tefrikacılık fitnesi karşısında çok dikkatli ve zekice durmak ve Irak’ta Şia-Sünni, Kürt ve Arap dini ve etnik grupları arasındaki birlik ve vahdetin bir zarar görmemesine özen gösterilmesi gerektiğini söyledi.

“İran İslam Cumhuriyeti, Irak’ta mücahit ve inkılâpçı grupların vahdetine destek vermektedir ve Irak halkı ve devletinin yabancıların tefrikacı fitneleri karşısında çok dikkatli ve uyanık olmaları gerekmektedir” diyen İmam Hamanei, konuşmasının devamında, İran İslam cumhuriyetinin, Irak’ın güvenlik ve kalkınmasını kendi güvenlik ve kalkınması olarak kabul ettiğini hatırlatarak, “Amerikalılar, bir yandan bazı Arap ülkelerinde yaptıkları gibi Irak’ın servetini talan etmeye çalışırken, diğer yandan geçmişte olduğu gibi kendi taleplerini Irak devletine zorla kabullendirmeye çalışmaktadır. Ama böyle bir amacının gerçekleşmesine müsaade etmemek gerekir” dedi.

Hz. İmam Hüseyin (as)ın Erbain törenlerinde ziyaretçilere karşı çok sıcak ve sevgi dolu misafirperverliğin Irak halkının seçkin özelliklerinden bir başkası olduğunu hatırlatan İslam inkılâbı Rehberi, manevi boyutla bu davranış ve sıfatın, günümüzdeki maddi dünyada çok önemli olduğunu ve Irak halkının bu fazilet ve özelliğinin derin boyutlarının şu ana kadar tam olarak belirlenemediğini söyledi.

İslami İran Cumhurbaşkanı birinci yardımcısı İshak Cihangiri’nin de hazır bulunduğu bu ziyaret sırasında bir konuşma yapan Irak başbakanı Haydar el-İbadi, bu ziyaretten dolayı duyduğu mutluluğu dile getirerek, İran’ın Irak’a çok geniş ve yönlü yardımları ve İran İslam cumhuriyetinin samimi işbirliğinin iki ülke ilişkilerindeki derinliğin bir belirtisi olduğunu hatırlatarak, Irak düşmanlarının Irak’ta mezhebi ve etnik ihtilaflar için tüm gücünü ortaya koyduğunu, fakat Irak halkı ve hükümetinin, bu komploya karşı mücadeleyi sürdürme ve milli vahdetini koruma konusunda tam kararlı olduğunu bildirdi.

Irak ve Suriye’de tekfiri teröristlerin Şii ve Sünni Müslümanlar arasında hiçbir fark gözetmediklerini hatırlatan el-İbadi, “Irak halkı ve hükümetinin direnişi şu anda IŞİD terörizminin bölge ülkelerine yayılması önünde güçlü bir engele dönüşmüştür. Ama yine de bu teröristlere karşı ciddi bir mücadele bölge ülkelerinin birliğini gerektiriyor” dedi.

Irak başbakanı ayrıca, teröristlere karşı mücadelede İran İslam cumhuriyetinin destek ve yardımlarından dolayı teşekkürlerini bildirdi.

leader.ir

Mukaddes Savunma döneminde şehit düşmüş 175 dalgıcın naaşı İran halkının omuzlarında son yolculuğuna uğurlandı. Mukaddes Savunma  (İran-Irak Savaşı) döneminde  şehit düşen ancak naaşları yeni bulunan 270 İranlı şehit için Salı günü Tahran'da çok sayıda halk ve yetkilinin katılımıyla cenaze töreni düzenlendi.


Tahran’ın Baharistan Meydanı ve bu meydana giden sokak ve caddeler, cenaze törenine katılan halk ile dolup taştı.
Halkın yüz binlercesinin katılımıyla düzenlenen merasimde İran halkı bir kez daha İslam İnkılabı’na olan bağlılığını gösterirken, cenaze töreninde dugusal anlar yaşandı.
270 Şehit için düzenlenen törende, Ehl-i Beyt (as) meddahlarınca okunan ağıt ve duaların ardından, Düzenin Çıkarlarını Belirleme Konseyi Sekreteri Mohsen Rezayi yaptığı konuşmada, “Bu eli ve kolu bağlı şehit dalgıclar bize ne anlatmaya çalışıyor? Bize, elimiz ve kolumuz bağlı olsa da, bizi kurşuna dizseler de, ‘zulüm ve zorbalığa boyun eğmeyeceğiz’ demek istiyorlar” diye konuşyu.
Şehitlerin naaşı, bu merasimin ardından Tahran Şehitliği'nde toprağa verildi.
İran Silahlı Kuvvetleri Kayıp Arama Komitesi Başkanı General Seyyid Muhammed Bakırzade, Şelemçe sınır kapasında, şehitleri selamlama merasiminde yaptığı açıklamada ise, 175 dalgıcın, Kerbela-4 Operasyonu’nda, Baas Rejimi askerlerince şehit olduğunu söylemişti.

Dün Tahranda muhteşem cenaze töreni ile son yolculuğuna uğurlanan 270 şehitten 175  şehit dalgıcın naaşı Mukaddes Savunma döneminde düzenlenen Kerbela-4 Operasyonu’nda Iraklı güçler tarafından esir düşen ve elleri ve kolları bağlı bir şekilde diri diri gömülen şehitler ve diğer 95 şehit ise bu operasyonda şehit düşen diğer mücahitlerin mübarek naaşından oluşuyordu.

 

İnkılap Rehberi’nden teşekkür mesajı;175 Şehit Dalgıç son yolculuğuna uğurlandı

İran İslam İnkılabı Rehberi, dün Tahran’daki Mukaddes Savunma dönemine ait 270 şehidin son yolculuğuna uğurlama merasimine geniş katılım dolayısıyla bir teşekkür mesajı yayınladılar. İran İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamanei,  270 şehidin son yolculuğuna uğurlama merasimine İran halkı tarafından geniş katılım dolayısıyla bir teşekkür mesajı yayınladılar.

İnkılap Rehberi yayınladıkları bu teşekkür mesajının bir kısmında, “İlahi işaretleri çok iyi bilen ve ona yanıt veren siz ulu, vefalı, bilinçli ve duyarlı halka selam olsun. Sizin bugün vatana geri dönem bu çok değerli şehitlerin son yolculuğuna anlamlı iştirakınız, İslam İnkılabı’nın en büyük hadiselerinden birisidir” diye yazdılar.

Görmez: Mezhebe olan mensubiyetimizi, İslam’a olan mensubiyetimizin önüne geçirdiğimizde en büyük fitneyle karşı karşıya kalırız


Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, “Kur’an’da ne Sünnilik var, ne Şiilik var. Kur’an’da sadece Müslüman olduğumuz var” dedi.

Görmez, Irak Şii Vakfı Divan Başkanı Alaa Abdulsahib Hüseyin El-Musavi ve beraberindeki heyeti makamında kabul etti.

“KARDEŞLİĞİ YENİDEN TESİS ETMEMİZ LAZIM”

Kabulde yaptığı konuşmada, İslam ümmetin bir bütün, Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Şia’nın İslam ümmetinin ayrılmaz bir parçası olduğunu belirten Prof. Dr. Görmez, İslam dünyasında “mezhep savaşı” adı altında yaşanan gerilimlere değinerek, İslam müesseselerinin, eğitim kurumlarının ve İslam alimlerinin kardeşliği yeniden inşa etmek üzere çalışmak zorunda olduklarına vurgu yaptı.

“Mezhebe olan mensubiyetimizi, İslam’a olan mensubiyetimizin önüne geçirdiğimizde en büyük fitneyle karşı karşıya kalırız” uyarısında bulunan Mehmet Görmez, şöyle konuştu:

“MEZHEPLER SADECE MEKTEPLERİMİZDİR”

“Iraklı kardeşlerimiz çok büyük imtihanlardan geçtiler, çok büyük bedeller ödediler. Önce zalim bir yönetim altında, dikta rejiminin gölgesinde uzun seneler geçirdiler. Sonra çok acı işgallerle karşılaştılar ve bu işgaller döneminde yüz binlerce kadın, çocuk, yaşlı demeden insanlar canlarını kaybettiler. Tam bütün bunları geride bırakarak kendi ülkelerini yeniden özgür bir biçimde inşa etmeye başladıklarında, bu sefer daha büyük fitnelerle karşı karşıya kaldılar. Ben kesinlikle ‘mezhep çatışması’ demiyorum. Siyasi ve ideolojik güç kavgalarının, çıkar çatışmalarının kendisini ‘mezhep görüntüsü’ altında ortaya çıkardığı kavgalar olduğunu düşünüyorum. Çünkü mezheplerimiz, İslam’ı anlamak için başvurduğumuz mekteplerimizdir. Yoksa mezhebe mensubiyetimizi, İslam’a olan mensubiyetimizin önüne geçirdiğimizde en büyük fitneyle karşı karşıya kalırız. Ayrıca tekfirci bir düşünceye dönüşmesi, bugün İslam dünyasını saran en büyük tehlikedir.”

TEKFİRCİ DÜŞÜNCEYİ MÜSLÜMANLARIN TEL’İN ETMESİ LAZIM

“İnsanların kendisi gibi düşünmeyenleri tekfir etmesi ve tekfir ettiği insanları katletmesini ‘cihat’ zannetmesi kadar büyük bir dalalet yeryüzünde olamaz” değerlendirmesinde bulunan Görmez, “Bugün bilhassa önce Suriye’de, sonra Irak topraklarında ortaya çıkan ve tamamen cehalet üzerine bina edilen bu tekfirci düşünceyi, Şiisi ve Sünnisiyle yeryüzündeki bütün Müslümanların tel’in etmesi lazım” diye konuştu.

Yemen’in başkenti Sanaa’nın 4 farklı bölgesinde eşzamanlı olarak düzenlenen 4 saldırıda en az 31 kişinin öldüğü, onlarca kişinin yaralandığı bildirildi.


Yemen’in başkenti Sanaa’nın birkaç bölgesinde eşzamanlı düzenlenen ve Şii camilerini hedef alan 4 saldırıda en az 31 kişinin öldüğü, onlarca kişinin yaralandığı açıklandı. Yemen basının aktardığı bilgilere göre, Başkent Sanaa’nın farklı bölgelerinde, bomba yüklü araçlarla düzenlenen 4 eşzamanlı saldırıda ölenlerin sayısı 31’e yükseldi, çoğu ağır durumda onlarca kişi de yaralandı. Yetkililer ölü sayısının artabileceğine dikkat çekiyor.

Bomba yüklü araçlardan biri, Husilerin kurduğu Siyasi Konsey’in Başkanı Salih Samed’in evi önünde havaya uçuruldu. İkinci araç, Husilerin diğer bir lideri Tahi Mütevvekil’in evi önünde patladı. Diğer patlamalarsa şehrin merkezi ve iki cami önünde meydana geldi. Saldırılar, Husi taraftarları olarak gösterilen vatandaşların akşam namazı için camilere geldiği anda yapıldı.Saldırılar İŞİDin intihar bombacıları tarafından düzenlendi.

 

Cuma, 12 Haziran 2015 14:22

İSLAM ÖNCESİ IRAN TARIHI -1

Ele geçirilen tarihi eserler ve yazıtlara göre, Kaşan’daki Turn-e Silek, Damğan’daki Tepe Hisar, Kerman yakınlarındaki Şehdad   ve Zabol yakınlarındaki Şehr-e Suhte gibi medeniyetlerle Mazenderan’daki Tepurlar gibi  kabilerer, İran Platosu’na komşu olan diğer  medeniyetlere ticari ve siyasi ilişkilere sahiptirler.

O dönemde İran’ın en önemli komşuları, Hindistan’daki  Mohencudaru medeniyeti, Anadolu medeniyetleri ve mezopotamya medeniyetleri idi. Bunlar arasında, İran Platosunda yerleşik bulunan toplulukların Mezopotamya ile ilişkiler diğerlerine pranla daha  fazla ve daha yaygındı. Her ne kadar bu ilişkiler zaman zaman Zagros dağlarında yerleşik kavimlerin Mezopotamya’ya saldırmaları ve ya Mezopotamya devletlerinin İran’ın batı bölgelerine saldırıları şeklinde olsa da aralarındaki medeniyet alış verişi herzaman devam etmekteydi, İran Platosu sakinlerinin yazısı daima batı komşularından iktibas ermeleri de bunun bir örneğidir.

Aryailer’den önceki kavimler arasında, İlamiler özel bir öneme sahiptir.Bu dönemde İran Platosu, ilk büyük şehirlerin ortaya çıkışına tanıklık etmiştir. Bunlar arasında en önemlisi Şuş kentidir ki, bu şehirden günümüze kalan eserler, onun görkemini ve uzun bir dönem revaçta olduğunu göstermektedir. Mezopotamya medeniyetleriyle aynı dönemde gelişmiş olan İlam Medeniyeti, kendine ait yazısı sahip olması sebebiyle İran medeniyet tarihinde özel bir öneme sahiptir. İlam çivi yazısı muhtemelen İran’da yaygınlaşan ilk yazıdır ve İlam medeniyetinin çöküşünden sonra da kullanılmaya devam etmiştir.

Aryailer, beyaz ırk kavimlerden bir grup olup ilk yerleşim alanları Avrasya stepleridir. M.Ö. 3000 dolaylarında Avrasya steplerinde, bugün "Hint-Avrupa" diye adlandırılan bazı kavimler yaşamaktaydı. Bu kavimler, soğuğun artması, otlakların azalması ve çevre kavimlerin baskıları sebebiyle göçe zorlandılar. Bir grup batıya yani Avrupa’ya gidip sonraları Yunan ve Roma Medeniyetlerini oluşturdu. Diğer bir grup ise güneye doğru hareket etti ve ulaşılan son noktalar İran ve  Hindistan oldu. Bu çevrede yerleştikleri için onlara "Hint-İran" kavimleri denmiştir. Bu grup kendini özgür, soylu ve şerefli anlamında "Aryai" olarak isimlendirmekteydi. Aryailer’den bir grup İran’dan geçip Hindistan’a gitti. İran’dan kalan Aryailer ise İranlı olarak isimlendirildi. Böylece İran’da büyük Arya ülkesi ve topluluğu şekillendi. Med kabilesi grupları kuzey batı, Pars kabilesi grupları güney ve part kabilesi grupları ise kuzey doğu İran’da yerleşti. Med kabilelerinin yerleşme yeri olan İran’ın batı dağlık bölgeleri Mezopotamya sınırında bulunmaktaydı. M.Ö. bin yıllarında Mezopotamya’nın kuzeyi "Asur" devletinin hakimiyetindeydi, güneyi ise "Kalde" yada  yeni Babil devletinin ülkesi idi. 3."Med" padişahı "Huvekhştre" zamanında bu devletin gücü doruk noktasına ulaşmıştı. Huvekhştre Babil devletiyle ittifak kurarak Asur devletini ortadan kaldırdı (M.Ö.12). "Huvekhştre" zamanında "Med" ülkesi oldukça genişledi ve son Med imparatoru olan "Aji Dehek"  adındaki oğluna güçlü ve müreffeh bir devlet miras kaldı; ancak Aji Dehak Medlerin gücünün ve birliğini koruyamadı ve bu sebeple (M.Ö.) 550 yıllarında "Ahamenişli Kuruş" "Med" devletini devirdi.

"Kuruş"un kurduğu devlet, ceddi Ahameniş’in ismini aldı. Medler’in de müttefik olduğu bu devlette İlamlılar da yazıyı kullanmaları dolayısıyla makam ve mevki sahibi oldu.

"Kuruş"un ölümünden sonra, amcazadelerin’den olan "Viştasb"in oğlu "Daryuş" güç kazanarak saltanatı Ahameniş hanedanının bir şubesi haline dönüştürmeyi başardı ve sonuna kadar da iktidarı elden bırakmadı. "Daryuş" (M.Ö.) 522 – 486 yıllarında hüküm sürdü ve Ahamenişler’in güçlü devlet yapısnı kullanarak,  egemenliği alundaki bölgelerde ortak  kanunlar yürürlüğe koydu. Merkezi yönetim sistemi kurarak, ordutu yeniden yapılandırdı ve mali sistemi düzenleyerek Ahamenişliler’in şevket ve kudretini artırmayı  başardı. Daryuş, Ahamenişliler’in yönetim ve ordu sistemini düzenledi ve "Parse" (Taht-ı   Cemşid   persepolis), nevruz kutlamalarının mekanı "Ekbatan" (Hamedan), yazlık başkent ve "Şuş", kışlık başkent olarak özel öneme haiz şehirler oldular.