کارگر

کارگر

İran Silahlı Kuvvetler Genelkurmay ikinci başkanı General Seyyid Mesut Cezairi, Ürdün Nehri Batı Yakasında mücadele modelinin değişmesi için geri sayım başladığını ifade etti.


Filistin halkının direnişiyle ilgili son gelişmeler hakkında değerlendirme yapan İran Silahlı Kuvvetler ikinci başkanı, Siyonistlerin Gazze’ye saldırısının uzun sürmesiyle Filistinlilerin kendilerini savunmak için yeni yöntemlere başvurmaya mecbur kaldığını söyledi.

Savaşın büyümesi ve direnişin çeşitli noktalara yayılması sonucu düşmanın teslim olacağını ifade eden General Cezairi, işgal topraklarının coğrafi durumunun Siyonistlerin Filistinli direnişçilerle mücadele etme imkanını minimuma indirdiğini kaydetti.

İranlı General, Filistinliler ile Siyonistler arasında yapılan müzakerelerin mazlum Filistin halkının taleplerinin gerçekleşmesiyle sonuçlanmayacağını, Siyonistlerle tek mücadele yolunun direniş olduğunu kaydetti

Çarşamba, 13 Ağustos 2014 00:00

Irak’tan şok iddia!

Irak Parlamentosu Hukuk Devleti Koalisyonu üyesi Muhammed El Sehyud, ABD’nin sözde Erbil’de bulunan IŞİD karargahlarına yaptığı saldırının gerçek nedenini gün yüzüne çıkardı.
 
IŞİD’ın, ABD ve Siyonist rejim tarafından, Irak’ı parçalamak için kurulduğunu belirten Muahmmed El Sehyud, ABD’nin Erbil’e yaptığı saldırıda IŞİD’a ait hiç bir karargahı bombalamadığını açıkladı.

El Sehyud, IŞİD’ın Sencar ve Erbil’e doğru hareket etmesinin, ABD, İsrail ve IŞİD arasındaki anlaşma şartlarına aykırı olduğundan dolayı, ABD’nin Erbil’de yanlızca Kürdistan sınır bölgelerini bombaladığını ve IŞİD sığınaklarını hedef almayarak yine Washington’un çıkarlarına hizmet ettiğini vurguladı.

Irak Parlamentosu Hukuk Devleti Koalisyonu üyesi, sözlerinin devamında, ABD’nin iddia ettiği gibi gerçekten IŞİD’a karşı olması halinde, savaşın en başından beri teröre karşı Irak’ı savunması gerektiğini vurguladı.
 

Çarşamba, 13 Ağustos 2014 00:00

Cumhurbaşkanı Ruhani, Erdoğan'ı kutladı

Erdoğan’ı arayarak halkın doğrudan oylarıyla seçilen Erdoğan’ı kutlayan İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, yeni dönemde iki ülke arasında daha samimi ve yakın ilişkilere ve bölgesel konularda işbirliğin gelişmesine şahit olmayı umduğunu belirtti.
Erdoğan’ı telefonla arayan Ruhani, Türk halkının Erdoğan’a olan yüksek güvenine işaret ederek iki ülke ilişkilerinin özellikle Türkiye Başbakanı’nın geçen yıl İran’a yaptığı ziyaretinden sonra gelişmesinden memnuniyet duyduğunu belirtti.

Ruhani ayrıca iki ülke arasında varılan anlaşmaların en iyi şekilde yürürlüğe girmesini umduğunu da belirtti.

Irak, Suriye ve Filistin konusunda iki ülke arasında işbirliğin şart olduğuna işaret eden Ruhani “İki ülkenin işbirliğinde önemli konulardan biri, bölgede ve özellikle Irak’ta terörle mücadele konusudur.” dedi.

Irak durumunun kaygı verici olduğuna değinen cumhurbaşkanı “Yasal hükûmet en kısa zamanda şekillenmeliydi. İran için Irak parlamentosunda halkın seçtiği temsilcilerin çoğunun onayladığı kişinin iktidarda olması ve Irak’ta yasal girişimlerde bulunması önemlidir.” dedi.

Telefon görüşmesinde kendisini kutlayan Ruhani’ye teşekkür eden Erdoğan “İran ve Türkiye ilişkileri tarihli kökenlidir. Yeni hükûmette iki ülke ilişkileri daha da yakınlaşacak ve bölgesel meselelerde işbirliğimiz gelişecek.” dedi.
 

 5+1 ile devam eden nükleer müzakerelere işaret eden İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, nükleer müzakereler sonsuza kadar sürmeyeceğini söyledi.
Mehr haber ajansı muhabirinin bildirdiğine göre, Tahran’da düzenlenen Ekonomik Forumu'nda konuşan İran İslam Cumhuriyeti Cumghurbaşkanı Hasan Ruhani, son 11 ayda su krizi, çerve kirliliği, sağlık, ekonomik, politika ve diğer pek çok alandaki devlet icraatlarını anlattı. 

Cumhurbaşkanı Ruhani, konuşmasının bir bölümünde yaptırımlara işaret ederek, İran’ın artık eskisi gibi yaptırımlara maruz kalmayacağını dile getirdi. 

İran’ın, nükleer müzakerelerde ciddi ve azimli olduğunun altını çizen Ruhani, 5+1 grubuna verilern bu tarihi fırsatın sonsuza kadar sürmeyeceğini, buna karşın devam ettikleri ekonomik politikaların yaptırımarın devamına göre ayarlandığını belirtti. 

İran Cumhurabaşkanı, yaptırımların devam etmesinden herkes zarar göreceğini ifade ederek, yaptırımların kaldırılması bütün bölgeye yardımcı olacağına dair Avrupalılar ve doğu ülkelerin söylemlerini hatırlattı. 

Ruhani, karşı tarafın İran gibi ciddi iradeye sahip olmasını ümit etti.

Pazartesi, 11 Ağustos 2014 00:00

İran’dan Filistin’e yardım açıklaması‏

Devrim Muhafızları Ordusu komutanı yardımcısı bir televizyon söyleşisinde yaptığı açıklamada: İran İslam Cumhuriyetinin; direnişi tüm maddi, manevi, siyasi ve düşmanın bulunduğu tüm alanlarda desteklediğini ve yaptığı bu destekte de herhangi bir korkusu olmadığını açıkladı.

 

Orgeneral Hüseyin Selami , aynı söyleşide şu açıklamada bulundu: Bizim Filistini korumadaki mantığımız Kuranı Kerim’in mantığıdır. Nitekim Kuran-ı Kerim’de yurtlarından çıkarılan müslümanlar için neden savaşmadıkları sorulmaktadır. Tüm benliğimizle dünyanın her yerindeki müslümanları ve mazlumaları korumak bizim görevimizdir. Bu korumanın da sınırı yoktur. Bütün Avrupa ve Amerikasıyla bütün bir Batı işbirliği yaparak savunmasız insanları dar bir çemberde ateşe verirken İran İslam Cumhuriyetinin İslam Dünyası’nın bu zulme kayıtsız kalmasını nasıl bekleyebilirler?

Devrim Muhafızları Ordusu komutanı yardımcısı Orgeneral Hüseyin Selami , Filistin İslami direnişinin İslami İran’dan ilham aldığını belirterek şöyle dedi: İran İslam Cumhuriyeti, Filistin direniş hareketinin canlanması ve siyonistlerin İslam dünyasındaki kanlı hakimiyetini önlemek için bugüne kadar hiçbir girişimden kaçınmamıştır. İran İslam Cumhuriyetinin düşüncesi İslam dünyasında gücün ödünç alınmış olması değil, gücün içsellik kazanmasıdır ve bu gerçekleşmiştir.

Orgeneral Hüseyin Selami konuşmasının devamında şöyle dedi : Bizler maddi, manevi ve siyasi yardımları ayrıca düşmanın olduğunu düşündüğü her türlü yardımı yapmaktayız ve bu yardımlar açık bir şekilde gerçekleşmektedir. Filistin İslami bütünün bir parçasıdır. Rehberimizin görüşü ve siyaseti de mazlum müslümanların korunması yönündedir. Bu bizler için bir iftihardır. Biz Amerika’ya teslim olmuş ve savaşın İslam dünyasında kabilesel ve derin bir hal almasını isteyen bazı Arap ülkelerinin aksine şii ve sünninin bizim için bir farkının olmadığını ilan ettik. Filistin’de şii olmamasına veya çok az şii olmasına rağmen bizim kalbimiz Filistin halkının muhabbeti ile doludur ve bu sadece duygusal bir söylem değildir.


İslami Şura Meclisi Başkanı, Amerika dünya kamuoyunun dikkatini Gazze’den saptırmak amacıyla IŞİD terör örgütüne yönelik saldırı başlattığını bildirdi.
 
 

Bugünkü meclisin açık oturumunda konuşan İslami Şura Meclisi Başkanı Ali Laricani, cahil ve aşırı grupların yanında yer alan Amerika’nın bu davranışı dünyayı krize sürüklediğini, bugün Libya’dan Yemen’e kadar karmaşalar ve kan dökülmelerine  şahit olduğumuzu ifade etti.

Laricani, İslam adına Müslümanları öldüren bir grup cahilin yanında yer alan Amerika’nın şeytani politikaları bir makas gibi Müslümanların siyasi, kültür ve sosyal hayatlarını parçaladığını konuşmasına ekledi.

Amerika’nın Orta doğu politikalarında  çifte standartına işaret eden İslami Şura Meclisi Başkanı, IŞİD gibi teröristlerin eliyle 40 aydan fazla Sünni, Alevi, Hıristiyan ve Şii halkın katedilmesine karşı sessiz kalan ve teröristlere destek veren Amerikan devletine işaret ederek, Hıristiyanların evsiz kalmaları ve dini mekanları tahrip edilmesi bile Obama’nın duygularını incitmediğini söyledi.

Ali Laricani, Amerikalıların yıllardır, Filistin toprakları üzerinde siyonist İsrail rejiminin Filistin halkına yönelik cinayet ve zulmüne gözlerini kapadıklarını ve bugün de dünya kamu oyunun dikkatini Gazze’den saptırmak amacıyla IŞİD terör örgütüne yönelik saldırı başlattığını bildirdi.

Amerikalıların bölgede işledikleri insanlık dışı girişim ve uygulamalarından bölge ve dünya halklarının zihninin temizlenmesinin tabiri olmayan bir rüya olduğunu belirtti. İslami Şura Meclisi Başkanı Ali Laricani, teröristlerin Suriye’de Müslümanlara ve Hristiyanlara yönelik saldırıda bulunduklarında Amerikalıların da teröristlere karşı ya tepki göstermediğini veya bir yolunu bulup onlara yardımda bulunduğunu, ama bugün nifak içerikli bir tutum içinde Irak’ta azınlık Ezidi grubuna destek amacıyla IŞİD teröristlerinin mevziilerini hava saldırıları düzenlendiğini söyledi.

Amerikalıların Suriye’de kendi çıkarları doğrultusunda olduğu için sürekli olarak teröristleri desteklediğini belirten Laricani, İran İslam Cumhuriyetinin geçmiş yıllardan beri terörizm ve insanlık dışı cinayetler karşısında aynı tavrı takındığını ve siyasetini kesinlikle değiştirmediğini söyledi.

Cumartesi, 09 Ağustos 2014 00:00

Obama bu sebepten dolayı IŞİD’e saldırdı!

İndepent Gazetesi yazarlarından Robert Fisk Obama’nın Irak konusundaki iki yüzlülüğünü ortaya çıkaran bir makale yazdı.
 
 

Robert Fisk, Ebu Bekir Bağdadi’nin elebaşlılığını üstlendiği IŞİD adlı terörist gurubun, Irak’ta Şiileri katlettiği zaman kılı dahi kıpırdamayan Obama’nın, Hristiyan ve Yezidileri kurtarmak için harekete geçtiğini dile getirdi.

Obama’nın şuana kadar Irak, Suriye ve Afganistan’da bulunan aşırı guruplara finansman destek sağlayan Arabistan’dan da asla söz etmediğine dikkat çeken Fisk, Amerika’nın, bu vahşi teröristler ve onları oluşturan Arabistan arasındaki duvarın görünmez kalmasını tercih ettiğini belirtti.

 

Fisk makalesini şu cümleyle sonlandırıyor:

“Kuzey Irak’a sığınanlar (Hristiyan ve Yezidiler değil de) Filistinliler olsaydı, acaba Amerika yine de IŞİD’a saldırı hazırlığı içinde olur muydu?”

Cumartesi, 02 Ağustos 2014 07:17

Irkaç, ABD iddialarını yalanladı

İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakan yardımcısı ve nükleer müzakere heyeti üst düzey yetkilisi Seyyid Abbas Irakçı, Ferdo ve Erak nükleer tesisler ile ilgili anlaşmaya varıldığı iddialarını yalanladı.

Irakçı, ABD Dışişleri Bakan yardımcısı bayan Sherman’ın kongrede yaptığı konuşmaya değinerek, aslında müzakerelerde müzakere edilen hususların hiçbirinde nihai anlaşmaya varılmadığını ifade etti.

Ferdo ve Erak nükleer tesislerinin hala ihtilaflı konular olduğunu ifade eden Irakçı, ‘’İran için tek kıstas ülkenin ihtiyaçlarıdır ve müzakerelerde sadece ülke ihtiyaçları doğrultusunda karar verilecektir’’ dedi.

Filistin direnişinin tavizsiz duruşu ve fedakarlıkları sadece Filistin’in değil bütün bir bölgenin geleceğini de belirleyecektir kuşkusuz.

 

Bismillah

Gazze’nin savunmasız halkına karşı İsrail ve Batılı hamileri desteğinde başlatılan vahşice saldırılar bir aya yaklaşırken çoğu çocuk ve kadınlardan oluşan şehid ve yaralıların sayısı onbin kişiye yaklaştı. İlan edilen 72 saatlik ateşkes de İsrail tarafından yeniden bozuldu.

Savaşı durdurmak için ateşkes çabaları devam ederken savaşa müdahil taraflardan her birinin kendi amaçları yönünde planlar yaptıkları açıklamaları ve gizli-açık görüşmeleriyle ortaya çıkmaya başladı.

Savaşın tarafları kimlerdir ve ne gibi amaçlar gütmektedirler. Gazze’deki savaşı başlatan, sürdürülmesini isteyen, uzlaşmayı salıkveren ve direnmeyi tercih eden tarafların hepsi bir an önce ateşkes ilan edilmesini istemekteler ama her bir kesim bu vesileyle kendi planlarını da hayata geçirmek peşindedir. Şimdi sıraıyla bu grupları ve amaçlarını tek tek inceleyelim:

İsrail-ABD- AB Cephesi

Başta Suriye ve Irak olmak üzere İslam ülkeleri arasında uçurum derecesinde ihtilaflar oluşturan ve bunu yeni bir fırsata dönüştürmeyi hesaplayan İsrail ve hamileri sudan bahanelerle Gazze’ye saldırmakla Direniş Cephesinin Filistin kanadına öldürücü bir darbe indirmeyi planlıyordu.

Ama aradan geçen bir aya yakın zamanda işledikleri bunca cinayete ve Gazze’nin alt yapı tesislerini tahrip etmelerine rağmen bu hedeflerine ulaşamadıklarını kendileri itiraf etmekteler. Ateşkes için çırpınıp durmaları bu yenilgi ve zilletin açık bir göstergesidir.

İsrail ve bütün uluslararası kuruluşlar, mali ve medya gücüyle birlikte Batı sulta sistemi yine hesap hatası yaptı. Çünkü,

Birincisi; Hamas’tan ve dolayısıyla İhvan hareketinden İsrail’in yardımıyla kurtulmayı planlayan Mısır ve Arabistan rejimlerinin desteğine haddinden çok güvendiler. Başarılı olsalar bu iki ülke rejimleriyle birlikte zaferlerini kutlayacak, başarılı olamamaları durumunda ise yine bu iki rejimin yardımıyla Filistin direnişini ateşkese zorlayacaklarını hesaplıyorlardı.

İkincisi; Suriye ve Irak’ta meşgül ettikleri Direniş Cephesini zayıflattıklarını, Filistinlileri hiç bir savaşta bu kadar yalnız bırakamıyacaklarını sandılar.

Üçüncüsü; Direniş Cephesinin eksenini oluşturan İran’la sürdürdükleri nükleer görüşmelerde bu ülkeyi İslam İnkılabının temel ilkelerinden olan Filistin davasına destek konusunda gevşettiklerini ve hatta şimdilik Hizbullah’a olmasa da en azından Hamas’a destek vermekten vazgeçirdikleri düşüncesine kapıldılar. Bu konuda da hesap hatası yaptılar. Çünkü Hasan Ruhani hükümetine nükleer görüşmeler de dahil İran’ın dış ilişkilerinde verilen kredinin sınırlı olduğunu bilmeleri gerekirdi. Muhetemelen Hamas’ın siyasi kanadının Suriye iç savaşındaki hatasının İran tarafından affedilemiyeceğine dair yanlış sinyaller aldılar. Halbuki İran dış siyasetini belirleyen güçler açısından Filistin meselesi İslam dünyasının baş meselesidir ve bu mesele çözüme kavuşturulmadığı sürece bölgenin huzur yüzü görmesi mümkün değildir.

 

Arabistan-Mısır- Filistin Özerk Yönetimi veya Hıyanet Cephesi

Bu üçlünün devam eden savaştaki tavrı yukarıda işaret edildiği üzere Hamas ve İslami Cihad’ın tamamen yok edilmesi yönündedir. Her birinin farklı amaçları olsa da Batı sulta sistemi tarafından başlatılan bu savaş aracılığıyla bir yandan İhvan Hareketine bir yandan da Direniş Cephesine ağır bir darbe indirerek rakiplerini yenilgiye uğratamasalar da zayıf bir konuma düşüreceklerini hesaplıyorlardı.

Dikkat edilirse İsrail’in karadan saldırılarının geri püskürtülmesiyle birlikte bu iki ülke rejimleri ateşkes için hemen harekete geçirildi ve aynen İsrail’in istediği doğrultuda Filistin direnişi yerine Filistin Özerk Yönetimini muhatap olarak gösterdiler. Direniş güçlerinin ateşkes için şartlar ileri sürmesi İsrail lehine çalışan bu üçlünün ateşkes çabalarını başarısız kıldı.

Bunların amacı Gazze’nin de Batı Şeria gibi İsrail’in denetimi altında tutulması ve İsrail ile yapılacak uzlaşmalara ortam hazırlanmasıydı. Bu vesileyle İhvan ve Direniş Cephesinin Filistindeki müttefiklerinden kurtulmayı umuyorlar.

 

 

Türkiye-Katar-Hamas’ın Siyasi Kanadı veya Uzlaşma Yanlısı Cephe

İhvan Hareketi eksenli bu üçlü de öteki kesimler gibi Gazze’de bir an önce ateşkes ilan edilmesini istemekte ve bu doğrultuda savaşan her iki tarafla açık ve gizli görüşmeler sürdürmektedirler.

Halid Meş’al, Musa Ebu Marzuk ve İsmail Heniyye’nin başını çektiği Hamas’ın siyasal kanadı bir an önce ateşkes ilan edilmesini isterken Kassam Tugayları engeline takılmaktadır. Siyasal kanat sivil halkın katliamını ve mevcut alt yapı tesislerinin tahribinin durdurulmasını ileri sürerek İsrail’le hesaplaşmayı başka bir zamana bırakmayı ileri sürerken askeri kanat savaşın Batı Şeria’ya ve hatta işgal altındaki Filistin’in her yanına yayılması gerektiğini vurguluyor.

Siyasal kanadın müttefikleri AKP Hükümeti ve Katar Emirliği ateşkes şartlarından birinde Gazze’nin dış dünyaya açılan tek kapısı Refah’ın uluslararası bir komitenin kontrolüne verilmesini teklif ederken Hamas’ı Mısır rejimine daimi muhtaçlıktan kurtarmayı planlamaktadır. Uluslararası gözlemciler ise bu teklifi İhvan hareketine yeni bir manevra imkanı sağlamaya yönelik bir çaba olarak değerlendirmektedir. Bu teklifin Mısır ve İsrail tarafından kabul edilemiyeceğine kesin gözüyle bakılmaktadır.

Bu cephenin ayrı bir planı da Gazze savaşı vesilesiyle Direniş Cephesini zor durumda bırakmaktır. AKP hükümetine yakınlığıyla tanınan Musa Ebu Marzuk’un yaptığı bir açıklamada Hizbullah’ı kuzeyden cephe açmaya davet etmesi bir yandan başta İran ve Hizbullah olmak üzere Direniş Cephesi’ni Filistinliler ve İslam dünyası nezdinde zor durumda bırakmak, öte yandan ateşkes şartlarında direnen Direniş Cephesinin Filistin kanadı Kassam Tugayları Komutanlığını uzlaşma cephesinin çizgisine razı etmeye yöneliktir.

İster Refah kapısı teklifi ister Lübnan’dan cephe açılması çağrısı olsun bu cephenin bütün çabaları İsrail ve Batı Sulta sistemiyle mücadele yerine başta Suriye ve Mısır olmak üzere bölgede İhvan çizgisine yeni manevra ve iktidar fırsatları oluşturmaktır.

 

 

İran-Hizbullah-Kassam Tugayları- İslami Cihad veya Direniş Cephesi

Bu cephe de öteki cepheler gibi Gazze’de bir an önce ateşkes yapılmasını istemektedir. Ancak ateşkesin daimi olması ve Filistinli esirlerin serbest bırakılması şartına ilaveten Gazze üzerindeki ablukaya daimi olarak son verilmesi şartını ileri sürmektedir. Aksi takdirde Gazze’nin tedrici ölüme terkedileceğini, İsrail’in fırsat bulduğunda yeniden saldıracağının kesin olduğunu belirtmektedir. Bu durumda dayatılan ateşkesi kabul yerine direnişin sürdürülmesinin ve başta Batı Şeria olmak üzere silahlı mücadelenin işgal altındaki Filistin’in her yanına yayılmasının daha faydalı olacağına inanmaktadır.

Kassam Tugayları komutanı Muhammed Ez-Zeyf’e nisbet verilen bu şartlar Direniş Cephesinin de görüşüdür. İslam İnkılabı lideri İmam Hamanei bir süre önce yaptığı bir konuşmada Batı Şeria’nın da silahlandırılması gerektiğini vurgularken bir yerde ilgili kesimlere (Hizbullah, Kudüs Ordusu, İslami Cihad ve Kassam Tugayları Komutanlığına) yol/görev gösteriyor ve İran’ın duruşunu ortaya koyuyordu.

İmam Hamanei’ye göre Direniş Cephesinin stratejisi savunma eksenlidir. Kendisine saldırılmadığı sürece hücuma geçmez. Suriye’ye yönelik Batı Sulta sistemi ve müttefiklerince başlatılan savaşta Direniş Cephesinin Suriye Yönetimin yanında yer alması da savunmaya yöneliktir. Bugün İsrail Filistin’in mazlum halkına karşı savaş açmışsa Filistin’in her yanında silahlı direniş başlatılması gerekir. Batı Şeria’nın silahlandırılması teklifi de bu savunma stratejisi çerçevesinde değerlendirilmelidir.

Ebu Marzuk’un uzlaşmacı cephe adına Hizbullah’a kuzeyden cephe açmaya dair çağrısı gerçekte hedef saptırmaya yöneliktir. Çünkü saldırıya uğrayan ülke Lübnan değil Filistin’dir. İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırılarına Hizbullah’ın nasıl cevap verdiğini Ebu Marzuk ve uzlaşmacı dostları çok iyi biliyorlar. Direniş Cephesinin diğer üyeleri Filistinli müttefiklerine yardım edeceklerdir elbet ve nitekim Hizbullah lideri Seyyid Hasan Nasrullah, bu savaş bizim savaşımızdır diyerek duruşunu ilan etmiş, Kudüs Ordusu komutanı General Kasım Süleymani “zamanı geldiğinde yeri göğü İsrail için cehenneme çevireceğiz” diyerek Filistin direnişini geçmişte olduğu gibi bundan sonra da silahlandırmaya, desteklemeye devam edeceğini sulta sisteminin gözünün içine bakarak ilan etmiştir.

Ebu Marzuk’u böyle zihinleri karıştırmaya yönelik çağrılar yapmaya teşvik eden müttefikleri, Lübnan’dan İsrail’e cephe açılması durumunda acaba hangi cephede yer alacaklardır? İsrail aleyhtarı Direniş Cephesinde mi yoksa Direniş Cephesinin asli üyesi Suriye yönetimini yıkmaya çalışan ABD-NATO ve bölgesel müttefikleri safında mı?

Yukarıda sıraladığımız bu dört cephe Gazze savaşına doğrudan veya dolaylı müdahil ülkeler olup her birinin farklı plan ve amaçları bulunmaktadır. Şimdilik bu cephelerden hiçbirinin plan ve amaçlarının tek başına başarılı olacağı beklenmemektedir. Ama Filistin direnişinin tavizsiz duruşu ve fedakarlıkları sadece Filistin’in değil bütün bir bölgenin geleceğini de belirleyecektir kuşkusuz.

Ziya Türkyilmaz

Perşembe, 31 Temmuz 2014 18:44

Nasrallah İsrail’e seslendi

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Dünya Kudüs Günü’nde yaptığı konuşmada, İsrail’in tüm uluslararası desteğine rağmen hiçbir hedefine ulaşamadığını söyledi ve İsrail’e seslenerek; ‘Yenilgiyi intihara dönüştürmeyin’ diyerek Gazze’yi terk etme çağrısında bulundu.

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Nasan Nasrallah’ın konuşmasının bir kısmı şöyle;

 

“Gazze’de yaşanan gelişmeler ve Dünya Kudüs Günü’nün kendine özgü niteliği bugün bizim bir araya gelmemizi kaçınılmaz kıldı….

Siyonistlerin Filistin’i işgal etmesinden ve tüm topraklarını hakimiyeti altına almasından sonra Filistin’in diğer bölgelerine yayılmak en başından bu güne kadar temel arzuları ve hedefleri oldu. Siyonistler Filistin halkını ve yurdunu dışsal bir gerçekliği olmayan bir şey gibi göstermeyi ve Kudüs’ü Yahudiler’in ebedi başkenti haline getirmeyi hedefliyorlar. İşgalden sonraki hedef Filistin davasını sona erdirmekti. Filistin topraklarından tek bir karışı bile sahiplerine vermeyi tek bir mültecinin bile evine dönmesini akıllarının köşesinden bile geçirmiyorlardı.

 

Nitekim İsrail’de Kudüs ve mültecilerin dönüşünün önlenmesi konusunda bir konsensüs görüyoruz. Onlar, bu büyüklükteki bir meselenin, kutsal toprakların ve bir halkın birkaç senede silinmeyeceğini, hatta birkaç nesil sonra bile yok edilemeyeceğini biliyorlardı. Bu yüzden uzun vadeli bir program öngördüler.

Tüm komplolara ve sorunlara rağmen direniş kendisini bölgeye ve dünyaya dayatıyor. Gazze’de yaşananlar işte bunun kanıtıdır.

Burada başta Suriye olmak üzere bazı ülkelerin direncine değinilebilir. Suriye teslim olmadı. Ayrıca İran devrimine Filistin’e ve Lübnan direnişine verdiği desteğe ve direnişin de İsrail karşısındaki zaferlerine değinilebilir. En önemli mesele şu ki Filistin halkı ümitsizlik ve teslimiyete karşı zafer kazandı. Direniş babadan çocuğa elden ele Filistinliler arasında bir miras olarak ulaştı. Filistin halkı, zorlu yaşam şartlarına göç vesveselerine rağmen topraklarına ve yurduna hala bağlıdır, teslim olmaya yanaşmamaktadır ve Filistin halkı hala direnmektedir.…

Arap devrimleri önce temiz ve dürüst niyetlerle başlamıştı; ancak bazıları bu devrimi çaldı ve onları istedikleri yönde değiştirdi. Bugün tanık olduğumuz şey bölge halkının ordularının ve toplumlarının yok edilmesi ve toplumlar arasında yüz yılda bile çözülemeyecek sorunların yaratılmasıdır.

Her zaman Siyonist rejime karşı sağlam bir bariyer olarak duran Suriye, Filistin direnişinin en büyük koruyucusu ve destekleyicisiydi bugün birçok sorunla boğuşuyor. Irak karanlık bir tünele girdi. Maalesef İslam adına, İslam Hilafeti adına Hıristiyan aileler zorunlu göçe tabi tutuluyor. Sünnilerin yalnızca iki seçeneği var; Ya IŞİD’e biat edecekler ya da kafaları kesilecek. Şiilerin ise seçme hakkı ile yok irtidat suçlamasıyla kafaları kesiliyor. Bizler birer Müslüman olarak bugün Irak’ta Müslümanlara ve Hıristiyanlara karşı yapılanları mahkum etmekle sorumluyuz.

İsrail’in bugün Gazze’ye başlattığı savaş, 2006′da Lübnan’a, 2008′de Gazze’ye yönelik savaşla aynı doğrultuda oldu. Ancak 2006 ile 2008 savaşlarının sonuçları birbirinden farklı oldu. Bugün bizler Lübnan’da düşmanın Gazze’ye yağdırdığı bombalarla yaşananları herkesten daha iyi anlayabiliriz. Çünkü bunlar, Siyonist rejimin 2006 savaşında Lübnan halkının başına getirdiği şeylerdi.…

İsrail üç yerleşimcinin kaçırılmasını kullandı, bunu Filistinli gruplara mal etti. Havadan, karadan denizden, evleri okulları camileri bombalamaya başladı, halkı mülteci haline getirdi. Uluslar arası toplumun sessizliğini; ABD, Batı BM Güvenlik Konseyi ve bazı Arap örgütlerinin desteğini arkasına aldı.

Ama bu saldırılara karşı koyan halkın yüce direnişi, Gazze halkının Direniş gruplarına dayanması ve direniş gruplarının da siyasi duruşu ve kararlılığı oldu. Burada bir kez daha vurguluyorum, nihai olarak belirleyici olan şu üçlü olacaktır. Sahadaki güç, halkın direnci ve dayanıklılığı ve siyasi istikamet.

2006 savaşında İsrail kendine yüksek ve ciddi bir hedef koymuştu; ancak son hafta savaşın bitmesini istedi ve devam etmesinden korktu. Halbuki bazı Arap liderleri İsrail’i savaşı sürdürmesi için teşvik ediyordu. Ancak İsrail savaşı sürdüremeyeceği sonucuna vardı ve Amerika’dan yardım istedi. Düşman, sadece Hamas ve İslami Cihat’ı değil tüm Gazze direnişini hedef aldı. Umut Filistinlilerin elindedir; ancak iş Amerika’ya ya da bazı Arap ülkelerine bırakılırsa bunu kötü yönde kullanacaklardır.

Şu an hedefte olan direniş, onun silahı ve direnişin iradesidir. Hedef sadece Hamas ve İslami Cihat değil, tüm Filistin direnişidir.

Gazze’deki tüm tüneller, Gazze’deki direnişin her füzesi hedeftir. Bundan daha da ötesi, düşman Gazze halkının damarlarında cereyan eden direnişin kanını nişan almıştır. İsrail’in kendi başına bir şey yapamayacağı noktaya gelip ABD’den yardım almaya mecbur olması perspektiftir.

 

Zafer Gazze’nin

Bugün direnişin mantığıyla söylüyorum. Zafer Gazze’nindir. Siyonistler ve tüm dünya Gazze’de tek bir hedeflerini dahi gerçekleştirememişse bunun anlamı, Gazze’de Direniş’in zafer kazandığıdır. Ben, Direnişin Gazze’deki zaferini sonuna erdirip sonunda muzaffer çıkacağını ilan ediyorum.

Çatışma iki taraf arasında oluyor. Taraflardan biri olan İsrail, dünyanın en güçlü ordularından birine sahip. Bundan daha da önemlisi, bu rejim 2006 ve 2008 savaşlarındaki zaaflarını gidermek için daha güçlü bir ordu kurmaya yöneldi. Çatışmanın diğer tarafı ise abluka altındaki Gazze; ama gördüğümüz gibi İsrail yenildi ve direniş kazandı.

Şu an İsrail’in hedef tayininde bir şaşkınlık yaşadığını görüyoruz. Onlar savaşın başında yenilgiden korkuyorlardı; bu yüzden de yüksek hedefler koymadılar, 2006′daki Lübnan savaşından ders almışlardı.

Bugün Gazze’ye hakim olma konusunda İsrail’in yenilgisi aşikar olmuştur. Kara saldırısındaki yenilgisi ve füzeleri yok etmedeki başarısızlığı aşikar olmuştur. İsrail basını da yenilgiyi itiraf ediyor.

İnsan kaybının büyüklüğü ve kara saldırısından duyulan korku İsrailli komutanların yüzünden okunuyor. Bu yüzden çocukları ve sivilleri öldürerek, Direniş’e verilen halk desteğini kırmaya çalışıyorlar. Bunlar Lübnan’da da aynı şeyi yapmışlardı; ama en onurlu insanlar olan sizlerin sayenizde bu hedefe ulaşamadılar.

Bugün İsrail, Direnişi herhangi bir çözüme zorlamaya çalışıyor. Bunun anlamı, İsrail ordusunun birer savaşçı asker değil, birer katil ve cani olarak Gazze’ye girmiş olmasıdır.

 

Yenilgiyi Gazze’de kalıp intihara dönüştürmeyin

Biz, Hizbullah olarak diğer meselelerdeki tüm ihtilafların ve hassasiyetlerin bir tarafa bırakılmasını ve Gazze’ye bir millet, bir sorun ve direniş olarak adilce bakılmasını istiyoruz.

Şu an Gazze, kanıyla, mazlumluğu ile direnişi ve kahramanlığı ile her meselenin üstünde tutulmalıdır.

İran, Suriye ve Hizbullah; Filistin direnişine yardımda zerre kadar ihmal göstermedi

Burada şunu söylemeliyim ki İran, Suriye ve Lübnan Direnişi, yıllardan beri Filistin’deki tüm direniş gruplarını desteklemek için hiçbir şeyi esirgemedi.

Gazze’deki gelişmeler konusunda biz Hizbullah olarak Filistin halkının ve tüm Filistinli direniş gruplarının yanında olacağız ve Filistin direnişine hiçbir yardımı esirgemeyeceğiz. Biz bu direnişle ortaklık duygusu taşıyoruz. Onların zaferi hepimizin zaferidir, yenilgileri ise bizim yenilgimizdir.

Yaşanan olayları dikkatle izliyoruz. Sahada ve siyasi alandaki her gelişmeyi yakından takip ediyoruz. Gazze’deki kardeşlerimize sizin yanınızdayız, direncinizden ve kararlılığınızdan eminiz, yapmamız gereken her şeyi yapacağız diyoruz”

Konuşmasının bitiminde İsrail’e seslenen Nasrallah; “Sizler bir yenilgi dairesinde ve örümcek yuvasındasınız. Dolayısıyla yenilgiyi, Gazze’de kalıp intihara dönüştürmeyin” diyerek sözlerine son verdi.