کارگر

کارگر

Bu eylemler Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmedi veya durdurmadı. Ancak Yemenlilerin İsrail ve ABD'ye karşı açtığı cephe, çok uygun bir tamamlayıcı adımdır.

 İran’dan yayın yapan ISW News haber sitesi, Sanaa hükümetine bağlı Yemen ordusunun İsrail hedefleri ile Amerikan ve İngiliz koalisyonuna karşı savaşının hedeflerine, kazanımlarına ve geleceğine dair bir analiz yayımladı.

***

Sanaa hükümetine bağlı Yemen ordusunun İsrail'e yönelik askeri operasyonları, askeri kayıpların yanı sıra İsrail rejimi rejim üzerinde ağır ekonomik baskılara neden oldu. 

İsrail rejiminin dünyadaki lobilerinin etkisiyle Amerikan ve İngiliz koalisyonunun askeri filoları, Arap Denizi ile Kızıldeniz'de İsrail'in varlığını savunmak için sıraya girdi ve şu an farklı bölgelere her gün hava saldırıları düzenliyor. 

Ancak Amerika ve İngiliz koalisyonunun Yemen'e yönelik saldırıları, Yemen ordusuna ve Ensarullah Hareketi’ne geri adım attıramadığı gibi Yemen halkının saldırılara karşı çıkılması yönündeki taleplerinin artmasına ve bölgedeki gerilimin tırmanmasına neden oldu.

1-Yemen silahlı kuvvetlerinin askeri operasyonlarının sonuçları neler?

Yemen silahlı kuvvetleri, 27 Ekim'de Filistin'e destek vermek üzere İsrail rejimine karşı eylemlere başladı. Bu eylemler şunardı:

- İşgal altındaki Filistin'deki İsrail mevzilerine yönelik füze ve insansız hava aracı operasyonları; şimdiye kadar resmi olarak 16 operasyon duyuruldu.

- İsrail, Amerika, İngiltere rejimlerine ait veya onlarla ilgili gemilere el koyma, füze ve drone saldırılarını içeren deniz operasyonları. Ensarullah Hareketi’nin, İsrail’e ait Galaxy Leader adlı gemiyi 28 Kasım'da ele geçirmesinin ardından Arap Denizi ve Kızıldeniz'de geniş çaplı deniz operasyonları başladı. Şu ana kadar Amerika’ya, İngiltere’ye ve İsrail’e ait veya onlarla ilişkili ticari ve askeri gemilere yapılan operasyonların sayısı 44’e ulaştı.

- Amerikan ve İngiliz koalisyonunun hava saldırılarına karşı savunma operasyonları da, Yemen silahlı kuvvetlerinin eylemlerinin bir başka örneğidir. Şu ana kadar ayrıntıları kesin olarak bilinmemekle birlikte, Yemen ordusu hava savunması şu ana kadar Amerikan rejimine ait iki adet MQ-9 insansız hava aracını Yemen semalarında imha etmeyi başardı.

İsrail işgali altındaki topraklara yapılan nakliyenin durması ve İsrail'in ekonomik kayıplara uğraması, bu operasyonların en önemli sonuçlarından biri oldu. 

Ayrıca Amerika’nın diğer müttefik ülkelerle birlikte kurduğu askeri filosunun gücü ve Amerikan hegemonyası da ciddi şekilde sorgulanır oldu. 

Batılı analistler, Ensarullah Hareketi’nin İran'ın askeri taktiklerinden kaynaklanan yenilikçiliği ve yaratıcılığının yaşanan bu gerilimi, deniz savaşlarının en farklı ve en yeni türü olarak değerlendirdi. 

Bu savaşta ilk kez hareketli hedefleri vurmak için balistik füzeler kullanıldı. Bu savaşta intihar insansız uçakları, insansız denizaltılar ve diğer denizaltılar sahaya girerek Amerikan koalisyonuna ait askeri filoya karşı ortak ve karmaşık saldırılar gerçekleştirdi. Amerikalı askeri yetkililer, bunu kendileri için yeni ve farklı zorluklar olarak niteledi.

2- Amerikan-İngiliz koalisyonunun Yemen'e yönelik saldırılarının sebebi neydi sonuçları ne oldu?

Amerikalı ve İngiliz yetkililer, yaptıkları açıklamalarda Yemen'e yönelik saldırılarının sebebini denizlerin güvenliğini sağlamak ve uluslararası gemiciliği korumak olduğunu söylüyor. 

Ancak Batı'nın Yemen'e yönelik hava saldırılarının ana sebebinin İsrail ekonomisini desteklemek ve Kızıldeniz ve Arap Denizi’nde Ensarullah'ın etkisini kırmak olduğu açıktır. 

Elbette bu saldırıların Yemen silahlı kuvvetlerinin füze ve insansız uçak saldırılarının sayısına ve niteliğine pek bir etkisi olmadı. Amerika'nın saldırıları sonrasında yaratılan medya atmosferinin aksine bu saldırılar Yemenlileri korkutmadı.

Örneğin geçtiğimiz haftalarda Ensarullah'a karşı kara operasyonu yapılacağına dair haberler çıkıyordu; ama bu haberler doğru değildi ve genellikle Suudi koalisyonuna bağlı medya tarafından yayımlanıyordu.

Amerika ve İngiltere'nin İsrail'in ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak için Kızıldeniz rotasını İsrail gemilerine yeniden açmaktan başka çaresi yok; ama Ensarallah Hareketi’nin bu bölgedeki askeri şartları ve taktikleri Amerika'nın şartlarından üstün. 

Ensarullah, Yemen'in en önemli toprakları üzerinde egemenliğe sahip ve bu bölgelerden balistik füzeler, seyir füzeleri, intihar insansız uçakları ve insansız denizaltılar gibi çeşitli silahları kullanarak istediği saldırıları gerçekleştirebiliyor. 

Buna karşın Amerika, askeri filosunu Kızıldeniz ve Aden Körfezi'nde konuşlandırdı ve hedeflerine ulaşmak için sürekli hareket halinde bulunuyor. 

Onlar Yemen'e yönelik hava saldırıları yapabilmek için Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki üslerini kullanıyorlar. Eisenhower uçak gemisini de bu amaçla bölgeye konuşlandırdılar. Ayrıca bu operasyonun uygulanması, her noktanın sürekli izlenmesini ve tespit edilmesini gerektiriyor bu ise Amerikan ağır maliyetler yüklüyor.

Sonuç olarak, bu saldırılar belki Ensarullah'ın saldırılarının sayısını etkilemiş ve  Yemen'deki bazı askeri mevzilerin ve altyapıların tahrip olmasına neden olmuş olabilir; ancak bunlar ciddi sonuçlar doğurmadı ve Amerika'nın hedeflerine ulaşmasını sağlayamadı.

3- Yemen silahlı kuvvetleri ile Amerikan-İngiliz koalisyonu arasındaki savaşınasıl bir gelecek bekliyor?

Bölgede yaşanan son durum itibariyle Gazze Şeridi ve Lübnan cephesinde savaş devam ediyor. Irak ve Suriye direnişi, Amerikan üslerine yönelik saldırıları neredeyse durdu ancak İsrail'e yönelik saldırıları hala devam ediyor. Mevcut durum sebebiyle Yemen silahlı kuvvetlerinin saldırıları devam edecektir. Çünkü Yemen cephesi, Gazze savaşında Filistinli grupların destek cephesidir. Buna karşılık Amerikan koalisyonunun Yemen'e yönelik saldırıları da devam edecek.

Yemen cephesinde süre, gerilimin artması, coğrafi olarak genişlemesi ve diğer her şey Gazze Şeridi'ndeki savaşın şartlarına bağlı. 

Bu cephedeki eylemler savaşı bitiremez veya durduramaz; ancak İsrail ve Amerika üzerinde ekonomik baskı kurma konusunda önemli bir etkiye sahiptir. 

Ensarullah, Amerikan koalisyonunun askeri filosuna ve bölgedeki üslerine, özellikle de Yemen kıyıları ve adalarındaki Amerikan üslerine ve mevzilerine etkili saldırılar gerçekleştirebilir. 

Umman Denizi'ndeki gemilere yönelik saldırıların kapsamını genişletebilir, hatta Avrupa ülkelerinin Kızıldeniz'den geçişini yasaklayabilir. Bütün bunlar Filistin'in farklı cephelerindeki savaşa bağlı. Ayrıca eğer İsrail, savaşı Lübnan'da da genişletmeye başlarsa bunların uygulanma ihtimali var.

Genel olarak, Yemen silahlı kuvvetlerinin askeri operasyonları, İsrail gemilerinin ve İsrail’le ilgili gemilerin taşımacılığının durmasına, işgal altındaki Filistin limanlarının, özellikle de Eylat limanının faaliyetlerinde keskin bir düşüşe ve Amerikan ordusunun önemli bir kısmının burayla meşgul olmasına neden oldu. 

Bu eylemler Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmedi veya durdurmadı. Ancak Yemenlilerin İsrail ve ABD'ye karşı açtığı cephe, çok uygun bir tamamlayıcı adımdır. Bu adım, direnişin ana gruplarının İsrail'e ve onun ekonomik menfezlerinden biri olan Akdeniz’deki gemi taşımacılığına yönelik eylemlerinin önünü açabilir. 

ISW News’ten çeviri: YDH

 Şaban ayı müjde ayıdır, mutluluk ayıdır, istiğfarla, dualarla, yakarışlarla kalpleri arındırma ve kalpleri aydınlatma ayıdır. Mübarek Ramazan ayının sonsuz bereketlerine girmeye hazırlanma ayıdır.
 

-“Allah’ım eğer Şaban ayının geçen günlerinde bizi bağışlamadıysan kalan günlerinde bağışla.” Kalan bu birkaç günü değerlendirelim, belki Allah-u Teâlâ bize lütuf ve inayette bulunur.

-Her yeni parlamentonun oluşumu yeni umutlar taşır ve ülke için değerli ve istifade edilebilir bir sermayedir ve ülkenin siyasi ve sosyal mecmuasının damarlarında akan kan gibidir.

-Yeni milletvekilleri milletin ağzının tadının ve ülkenin siyasi atmosferinin bozulmamasına dikkat etmelidir.

-Yeni parlamentonun tadını bozabilecek şey, düşmanın bölücü, kavgaya ve düşmanlığa sebep olacak sözleridir. Çok dikkatli olmalısınız.

- Uzmanlar Meclisi seçiminde İslam Cumhuriyeti'nin temel ilkelerinden gafil olmamalıdır.

-Uzmanlar Meclisi en önemli işlerden sorumludur. Rehberliği belirlemek ve rehberliğin vasfını korumaya özen göstermek, İslam Cumhuriyeti'nde İran toplumunun yönetilmesinde belki de en büyük görevdir. Uzmanlar Meclisi, yapacağı seçimlerde İslam Cumhuriyeti'nin temel ilkelerinden gafil olunmamasına dikkat etmelidir ve İslam Cumhuriyeti'nde bu ilkeler mutlak ve değişmezler arasındadır.

- İslam Cumhuriyeti'nin bazı kişilerle mücadele etmesi zulümle mücadeledir, istikbarla mücadeledir işgalle mücadeledir. Neden falan ülkeye karşısınız diye sorulmasın. Hükümetlerle, ülkelerle, milletlerle bireysel olarak herhangi bir kavgamız yok. Biz zulme karşıyız, biz istikbara karşıyız, biz işgale karşıyız, biz bugün Gazze'de şahit olduğunuz olaylara karşıyız.

-Toprağın asıl sahibi olan bir millet, evinde, toprağında o kadar büyük bir zulme maruz kalıyor ki, eşi, çocuğu, ailesi, evi, altyapısı, malı canice ve barbarca yok ediliyor ve ülkeler bunu izliyor ve buna karşı çıkıp engellemedikleri gibi hatta bu zulme yardım ediyorlar. Amerika yardım ediyor, İngiltere yardım ediyor, diğer bazı Avrupa ülkeleri yardım ediyor. Bizim kastettiğimiz şey bu. Biz buna karşıyız.

-İslam Cumhuriyeti'nin doğuşu küresel bir etki yarattı, deprem yarattı, küresel bir olaydı. İmam'ın (r.a) liderliği ve ülke genelinde İran halkının cesareti ve fedakârlığı, dünyada iki cephe yaratan bir olay meydana getirdi. Cephelerden biri, liberal demokratik yaklaşıma bağlı demokrasilerin cephesiydi.

-Diğer bir cephe de din ve İslam ile bağlantılı cumhuriyetçilerin cephesiydi. İslam Cumhuriyeti'nin kuruluşundan önce bu iki cephe mevcut değildi.

-Bu uyumsuzluğun sadece dine bağlılık meselesinden kaynaklandığını düşünmemek gerekir. Batı ana akım demokrasisinin bu kesimi, önerilen bu yeni modelin kendi temel çıkarlarına ve belki de nihai olarak kendi varlığına aykırı olduğunu düşünüyordu.

-Bu muhalefet ve ciddi çatışmanın nedeni, liberal demokrasi ve bu mantık ve vizyona dayalı yönetimlerin özünde istikbar, saldırı ve işgal olmasıdır.

-Dini demokrasinin oluşmasıyla ortaya çıkan karşıt cephenin en önemli meselesi bu olaylarla karşı karşıya kalmaktır. Yani zulümle, istikbarla ve tehditle mücadele etmektir. Yani din ve İslam esası üzerine kurulan bir hükümetin temel görevi, zulüm etmemek ve zulme maruz kalmamaktır.

-İstikbarla mücadele bayrağını her zaman dalgalandırmalıyız. Hiçbir dönemde istikbarla mücadele bayrağının İslam Cumhuriyetinin elinden alınmasına izin vermemeliyiz. Öncü olmalı, öncülük etmeli ve bu bayrağı her geçen gün daha geniş bir kesime ve daha yükseğe taşımalıyız.

Cuma, 08 Mart 2024 06:33

HAMAS dünyayı hizaya getirdi

Filistin’in HAMAS önderliğinde 7 Ekim 2023 günü başlayan Aksa Tufanı Harekâtı, yalnız Batı Asya’da değil, bütün dünyada dengeleri değiştiren bir işlev görüyor. Bugün Filistin ve İsrail, beş ay öncesinin Filistin’i ve İsrail’i değildir. Türkiyemizde de beş ay öncesinden farklı rüzgârlar esiyor. Batı Asya, Avrupa, Amerika, Asya, bütün iklimler farklı. Bugün 6 Ekim 2023 dünyasında değiliz.'VURUN HAMAS’A' KAMPANYASINA KATILANLARIN BAŞLARI EĞİK
HAMAS, Aksa Tufanı Harekâtı’nı başlattığı zaman, birçokları “macera” yaftasını yapıştırdı ve dahası bu harekâtın İsrail ve ABD’ye Gazze’yi işgal ve Filistin’e öldürücü bir darbe indirme fırsatını verdiğini iddia ettiler. Filistin dostları arasında bile, HAMAS’ın bir İsrail-ABD tertibine alet olduğunu söyleyenler vardı. HAMAS’a ABD ve İsrail imalatı olan “terörist” damgasını vuranlar da az değildi. Bu ortamda dünya kamuoyunda bir “Vurun HAMAS’a” kampanyası kışkırtıldı. Şimdi onların başları eğik. Utanç içindeler.

HAKLI VE YERİNDE HAREKÂT DOĞRU ZAMANLAMA
Beş ay içinde artık büyük çoğunluk kabul etmektedir ki, HAMAS’ın önderlik ettiği silahlı direniş haklıdır. Bu bir kurtuluş savaşıdır. HAMAS, bir terör örgütü değildir, meşru bir devlet örgütlenmesidir. Gazze halkını savaşa iyi hazırladığını, kurmaylık yeteneklerini herkes takdir ediyor. Doğru zamanlamayla zaferin yolunu açan bir harekât başlatmıştır.

Vatan Partisi, daha ilk günden silahlı harekâtın haklı olduğunu, zamanlamanın yerinde olduğunu vurguladı ve HAMAS’ın önderlik ettiği savaşı tereddütsüz destekledi.

İLK VURANIN KAZANCI
Savaşın başlaması kaçınılmazdı. Çünkü İsrail ve ABD, Filistin’e karşı bir imha savaşına hazırlanıyordu. Plana göre Mescidi Aksa yıkılacak ve yerine bir Süleyman Mabedi inşa edilecekti. Kudüs’ün doğusu tamamen Yahudilerin denetimine alınacaktı. Zaten yüzde 65’i işgal altında olan Batı Şeria’nın tamamı işgal edilecekti. Gazze’deki Filistin varlığına son verilecekti. Söz konusu planı İsrail Savunma Bakan Yardımcısı, “Ya ölecekler ya gidecekler” diye sloganlaştırdı. 2023 yılının Eylül ayında İsrail Temsilcisi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Filistin’i silen İsrail haritasını havaya kaldırarak bu amaçlarını dünya kamuoyu önünde ilân etti.

Filistin Direnişi için bu savaşı kabul etmek dışında bir çözüm yoktu. İlk vuruşu yapmak, savaşta mevzi kazanmak için biricik doğru karardı.

DAĞITILAN MASA
İsrail ve ABD, Filistin’i bitirme planlarını diplomatik alana da yansıttılar. Siyonist yönetim, bölge ülkeleriyle normalleşme girişimlerinde, şu dayatmada bulundu: “Filistin bizim iç meselemizdir, siz artık buna karışmayın ve bu konuyu uluslararası bir sorun olarak görmekten vazgeçin.”

ABD de, Trump döneminden başlayarak, Sudan, Bahreyn, Fas gibi ülkelerin önüne koyduğu anlaşmalarda bu şartı koşuyordu. Biden da aynı siyaseti devam ettirdi.

ABD’nin ve İsrail’in bu siyasal girişimleri çok tehlikeliydi. Kararlı duruş içinde bulunmayan kimi bölge ülkeleri, Filistin davasından bütünüyle kopartılacaktı. İşte bu şartlar altında Filistin Direnişinin bölge ülkelerine cesaret verecek, onları sağlam mevziye çekecek bir hamle yapması gerekiyordu. HAMAS, Aksa Tufanı Harekâtıyla ABD ve İsrail’in bölge ülkeleriyle kurdukları masayı dağıttı.

ARTIK İNİSİYATİF FİLİSTİN DİRENİŞİNDE
7 Ekim Harekâtı, yalnız bölge ülkelerini değil, dünya ülkelerini hizaya getirdi:

- Dostlara cesaret verdi, onları sağlam mevziye kazandı.

- Ara güç konusundaki kararsızları kararlı mevziye çekti.

- Düşmanı böldü ve geri mevzilere sürdü.

ABD ve İsrail, Filistin meselesini dünya gündeminden kaldırma girişimine hazırlanırken, 7 Ekim Harekâtı onların oyununu bozdu. Artık inisiyatif Filistin Direnişindedir. Filistin’in özgürleşmesi, eylemli olarak bölgenin ve dünyanın gündemine girmiştir.

'YENİLMEZ İSRAİL' EFSANESİNİN SONU
Dünyanın yedi ikliminde rivayet edilen bir efsane vardı. İsrail askeri yenilmezdi.

Arkada kalan dönemde İsrail, Arap ülkelerine karşı yürüttüğü savaşlarda çok kısa sürede üstünlük kurar ve karşısındakini teslim alırdı. Yaşanan bu acı tecrübeler nedeniyle Arap ülkelerinin İsrail ile baş edemeyeceği algısı oluşturulmuştu. HAMAS önderliğindeki Filistin Direnişi, Aksa Tufanı Harekâtıyla bu algının bir safsata olduğunu kanıtladı.

Savaş, beş aydır devam ediyor. ABD ve İsrail, Gazze direnişini yenemedi. ABD destekli İsrail Ordusu, binlerce ton bomba attı, füzeleriyle, tanklarıyla ve toplarıyla saldırdı, aç bıraktı, susuz bıraktı, ancak Gazze Şeridi denen bir avuç toprak parçasını ele geçiremedi. HAMAS yönetimindeki Filistin Halkı, dünya savaş tarihine geçen, bütün ülkelerin genelkurmay karargâhlarında ders konusu olan bir destan yazdı. Demek ki, ABD-İsrail ikilisi, Mao Zedung’un deyişiyle “kâğıttan kaplan”mış!

İsrail’in bu zaman kadar ayakta tutabildiği bir iddiası vardı. İsrail hükümeti, Dünyadaki bütün Yahudileri koruyabilecek, onları güvenle barındırabilecek bir ülke yönettiklerini söylüyorlardı. HAMAS önderliğindeki Aksa Tufanı Harekâtı ve Gazze’nin Direnişi, İsrail’in bu iddiasını yerle bir etti. Artık İsrail, ne Yahudileri güvende tutabilen bir ülkedir ne de bölgenin en güçlü ülkesidir.

İSRAİL’İN VE EMPERYALİST DEVLETLERİN YÖNETİMLERİ BÖLÜNÜYOR
Yenilenler bölünür!

HAMAS önderliğindeki direniş, başta İsrail devleti olmak üzere ABD’den Avrupa’ya kadar bütün emperyalist devletlerin yönetimlerini böldü. İsrail Devletinin saldırgan Siyonist öneticileri ile liberal ve Sol gruplar arasındaki bölünme gittikçe derinleşiyor. Daha da önemlisi, İsrail ordusu içinde bölünmedir. Bu savaşın İsrail’e yenilgiden başka bir şey vaat etmediğini ilkönce askerî yetkililerin görmeleri olağandır. Çünkü Filistin Direnişi ile cephe cepheye gelenler onlardır. Bu bölünme, İsrail devletinin varlığını tehdit eden bir sürecin de habercisidir.

FİLİSTİN’LE DAYANIŞMA CEPHESİ DÜNYA ÖLÇEĞİNDE GÜÇLENİYOR
Filistin Direnişiyle dayanışma cephesi, yakın zamana kadar Bölgenin ve Dünyanın öncü güçlerinin cephesiydi. Bu cepheyi Emperyalizme ve Siyonizme karşı kararlı duran devletler, siyasal partiler ve vicdanlı insanlığın temsilcileri oluşturuyordu. Şimdi durum değişmiştir. Artık bu cephe, Gelişen ve Mazlum ülkelerin eylemli olarak ön cephesidir.

7 Ekim Harekâtı, bütün millî devletlerin bağımsızlık mücadelesiyle ve halkların iktidar mücadelesiye birleşmiştir. Egemenliklerini korumak isteyen devletler, insanca yaşamak isteyen emekçi sınıflar ve halklar, Filistin Direnişinin başarısında kendi özlemlerini ve umutlarını görüyor. İnsanlık, artık Filistin cephesindedir ve Filistinlidir.

FİLİSTİN DEVLETİ BİR HAYÂL DEĞİL GERÇEKÇİ BİR HEDEFMİŞ
HAMAS yönetimindeki Filistin Direnişi, cümle âleme göstermiştir ki, bağımsız Filistin bir hayâl değil, gerçekçi bir hedefmiş. Filistin Devleti imkânsız değil mümkünmüş. Şimdi bütün dünya kamuoyu, “Bağımsız, Toprakları Bütünleşmiş, Doğu Kudüs Başkentli Filistin Devleti”nin kaçınılmaz olduğunu anlamış bulunuyor. Bu devletin temeli, Gazze ve Batı Şeria topraklarında şimdiden vardır.

Başarıyla yürütülen direniş, devlet halinde örgütlenmiş bir halkın direnişidir. Ancak devlet olarak örgütlenmiş bir millet bu direnişi başarabilir. Filistin, yalnızca kendi özgücüyle, kendi imkânlarıyla, kendi devletinin kararıyla topraklarını savunacak ve bağımsızlık savaşını zafere götürecek kudrette olduğunu kanıtlamıştır.

YAHUDİLER SOYKIRIMA UĞRAMIŞTI İSRAİL YÖNETİCİLERİ SOYKIRIM YAPIYOR
Yahudi dendiği zaman, bütün insanlık NAZİ yönetiminin soykırımına uğramış, tarih boyunca çok eziyetler çekmiş bir halkı hatırlar. Yahudi kimliği, insanlığın bilincinde mağdur ve mazlum kimliği olarak yer etmiştir. ABD Emperyalizmi ve İsrail Siyonizmi, bu kimliği emperyalist ve siyonist amaçlar için kullanabilmiştir. Aksa Tufanı Harekâtından sonra yaşananlar, “insan haklarını” İsrail adına piyasaya süren söylemlerin de sonunu getirmiştir. Artık herkes görmektedir ki, İsrail’in zulmü vahşet düzeyindedir.

İsrail devletinin ve ordusunun yöneticileri, soykırım suçunu işliyorlar. İkinci Dünya Savaşından sonra Nürnberg Mahkemesinde Yahudilere karşı insanlık suçu işleyen Nazi yöneticileri yargılanmıştı. Bugün sanık sandalyesine oturtulan İsrail’in siyonist yöneticileridir.

Hem uluslararası konferanslarda, hem de HAMAS yöneticilerine önemle belirttik. Birleşmiş Milletler’in 1948 Soykırım Sözleşmesi’ne göre, soykırım suçunu yargılamaya yetkili olan mahkeme, yalnız Uluslararası Ceza Mahkemesi değil, aynı zamanda suçun işlendiği yerin mahkemesidir. Bu nedenle Gazze’nin Ceza Mahkemesi, suçu işleyen esir İsrail askerlerini ve onları soykırım suçuna azmettiren İsrail’in siyonist yöneticilerini yargılayabilir ve mahkûm edebilir. Uluslararası Hukukun verdiği bu yetkinin değerlendirilmesi yerinde olur.

DÜNYA 7 EKİM ÖNCESİNE DÖNMEZ
Bugün 7 Ekim’den beş ay sonra Dünya gerçeklerine bakıyoruz. Farklı bir dünyadayız. Bu farklılık geçici değildir, temelden bir değişikliğin aşamasındayız. Çünkü dünya dengeleri değişiyor. Dolar Saltanatı yıkıldı, ABD Haraç Sistemi çöküyor. Kendi yöneticilerinin de itiraf ettikleri gibi, ABD inişe geçti. Suriyelisi, Afganlısı, Venezuelalısı, Filistinlisi, ABD’yi dize getiriyor.

Washington’un Dünyanın efendisi olma hayâlleri suya düştü. Çin ekonomisi Satın Alma Gücü Paritesi olarak ABD ekonomisini geçti. Standart Chartered Bankası, OECD, IMF gibi kapitalist dünyanın büyük kuruluşlarının yaptıkları yansıtmalara göre, 2030 yılında ABD, Dünyanın üçüncü ekonomisi konumuna sürükleniyor. Japonya ve Almanya dokuzuncu ve onuncu sıraya düşüyor. Çin, Hindistan, Endonezya, Türkiye, Brezilya, Mısır, Rusya ekonomileri ilk on içinde. Dünyada ABD’nin silahlı gücünü dengeleyen silahlı güçler oluştu. Filistin Direnişinin kesin zaferi için dünya ölçeğinde elverişli koşullar oluştu.

Yeni bir dünya kuruluyor.

Filistin, yükselen Asya uygarlığının ön cephesinde tarih yazıyor.

Selam olsun, Asya’nın bu kahraman ve akıllı halkına!

Selam olsun Filistin direnişinin kurmaylarına, devlet örgütlenmesine!

Direniş örgütlerinin Suriye, Irak, Yemen ve Lübnan’dan İsrail ve Amerika’ya her gün onlarca kez saldırdıklarını gördükleri halde bu soruyu soranlarını maksadı nedir? İsrail’in “biz Hamas’la İslami Cihadla değil, İran’la savaşıyoruz”; Amerikalıların “Kızıldeniz’de maruz kaldığımız bütün saldırıların arkasında İran’ın Ensarullaha sağladı askeri, istihbari, lojistik destek var” demelerine rağmen, hala İran neden savaşa girmiyor diyenler ne istiyor olabilirler?

Direniş cephelerinin saldırıları ile Amerikan ve İsrail askerlerini öldürmeleri, gemileri batırmaları hatırlatıldığında: “Olsun neden onları ileri sürüp kendisi direk savaşa dâhil olmuyor” diyenlerin beklentisi nedir?

İran’ın uluslararası hukuku hiçe sayarak adeta bir intihar teşebbüsünde bulunmasını isteyenler iyi niyetli olabilirler mi? Bunlar, direnişten yedikleri her darbenin arkasında İran’ın olduğunu dile getiren Amerika ve İsrail için neden aynı soruyu sormuyorlar? Mesela “Amerika ve İsrail neden Tahran’a doğrudan saldırmıyor” diyemiyorlar.

İran Amerika’ya saldırsın diyenler “Onları bulduğunuz yerde öldürün”(2/191) ayetini de kabul etmiyorlar. İran mutlaka Amerikalıları Amerika’da mesela Washington veya New York’ta öldürmeli diyorlar. Çünkü Amerikan üsleri maalesef ‘yöneticileri işbirlikçi, halkı Müslüman’ ülkelerdedir. Casus üsleri ya Arapların ya Kürtlerin ya da Türklerin topraklarındadır. Bir Amerikan casus üssüne saldırıldığında kavimlerin gümbürtüsü başlıyor: “Şii Farslar; Sünni Kürt, Arap veya Türklere saldırdı” diye kıyamet koparıyorlar.

Mesela İslam Cumhuriyeti doğrudan Amerika’ya saldırdığında NATO üyesi Türkiye ne yapacak? 5. Madde gereği Müttefiki Amerika’nın yanında İslam Cumhuriyeti’ne saldırmayacak mı? Müslümanlar, NATO komutanlarına “Yavuz” adı vermeyecek mi? Yavuz’a itiraz edenler, baği ilan edilmeyecek mi? (Müttefik Alman gemilerine Yavuz ve Midilliyi adlarını verildiğini hatırlayalım).

                                                                       ***

İran ve Türkiye neden bir araya gelmiyorlar, neden sırt sırta vermiyorlar? Her iki ülke ulusal çıkarlarını bir tarafa bırakmıyorlar? Bu soru cahillerden geldiğinde anlarım da bir harekete önderlik yapan birinden geldiğinde üzülmemek ve şaşırmamak mümkün değil. Öncelikle bu iki ülkenin aynı kefeye konması haksızlıktan öte zulümdür. Biri Demokrasi şehitleri(!) verirken diğeri “Kudüs yolunda şehitler” veriyor. Her şey vatan için diyenle, İran İslam için İslam için olmayan İran’dan ban ne! Diyen nasıl aynı tutulur.

Bu iki ülke komşu olarak zaten zaman zaman bir araya geliyor sınır güvenliği ve ticari anlaşmalara imza atıyorlar. Türkiye-Bulgaristan gibi.

Ancak bunların Filistin ve Kudüs için bir araya gelmeleri nasıl mümkün olabilir? Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen anayasal ilkesi laiklik olan bir ülke bunu değiştirmeden İslam Cumhuriyeti ile hangi ortak paydada bir araya gelecek. “Düşman” rengini kırmızıdan yeşile komünizmden İslam’a dönüştüren NATO üyesi ile dünya Müslümanlarının ve mustazaflarının hamisi İslam Cumhuriyeti hangi amaçla bir araya gelecek? Bunun olmazsa olmaz ön şartı ya Türkiye’nin NATO’dan ayrılması ya da Allah korusun İran’ın NATO’ya girmesidir. Bu birlikteliği istemekte samimi olanların öncelikle Türkiye’nin NTO’dan çıkmasını istemeleri gerekmez mi?

Bu iki ülkenin farkı Ensarullah’ın mealen “Biz Kızıldeniz’de Amerika ve İngiltere’ye savaş ilan ederek onların başımıza ne getireceğini biliyoruz. Ancak biz onlardan korkmuyor, Filistin’e yardım etmezsek Allah’ın başımıza getireceklerinden korkuyoruz.” Beyanından anlaşılmaktadır.

Hiç Amerika’dan korkanlarla Allah’tan korkanlar bir olur mu? Bunlar bir araya gelebilir mi? (Emin Güneş - Hürseda Haber)

Avro-Akdeniz İnsan Hakları Gözlem Merkezi (Euro-Med), insanlık dışı ablukanın ve aç bırakma uygulamasının devam etmesi halinde özellikle Gazze'nin kuzey bölgesinde açlıktan ölümlerde belirgin bir artış olmasının muhtemel olduğuna dikkat çekti.
Gazze'deki hastanelerde ve sığınak merkezlerinde açlık, yetersiz beslenme ve içecek yetersizliği sebebiyle meydana gelen ölüm olaylarıyla ilgili bir rapor yayımlayan Euro-Med, özellikle çocuklar ve yaşlılar arasında açlıktan ölümlerde zaten bir artış gözlendiğine dikkat çekti. 

Gözlem Merkezi, Gazze bölgesinde şu an çoğunluğu çocuk olmak üzere binlerce insanın hayatının yiyecek ve içecek yetersizliği sebebiyle tehdit altında olduğunu belirtti.

Açlık krizinin müzmin hastaların, yeni doğan bebeklerin, yaşlıların ve kadınların hayatlarını daha çok tehdit ettiğine işaret eden Euro-Med, tamamen tahrip edilmiş mahallelerde yaşayan ailelerin birinci derecede tehdit altında olduğunu; onların çok zor şartlarda ve soğuğun tesirli olduğu ortamlarda yaşadıkları için açlık felaketinin onların hayatlarını daha çok tehdit ettiğini kaydetti. 

Avro-Akdeniz İnsan Hakları Gözlem Merkezi, bu açıdan Güney Afrika Cumhuriyeti'nin Uluslararası Adalet Divanı'ndan önceden alınmış tedbir kararlarının güçlendirilmesi ve açlık felaketinin önüne geçilmesi için yeni tedbir kararları çıkarılması yönündeki talebinin yerine getirilmesinin büyük bir önem taşıdığını dile getirdi. 

İşgal rejiminin uyguladığı aç bırakma politikası yüzünden bölgeye insani yardımların ulaşması engellendiğinden Gazze'de ciddi bir açlık krizi yaşanıyor.

700 bin insanın yaşadığı kuzey kesime, işgal rejiminin açtığı askeri koridor kullanılarak, insani yardım ulaşması tamamen engelleniyor ve bu bölgede büyük çapta açlık sorunu yaşanıyor.

Filistin Enformasyon Merkezine göre bir buçuk milyon insanın adeta istifleme bir şekilde doldurulduğu Refah bölgesine ve yaklaşık 300 bin insanın yaşadığı Han Yunus bölgesine ise insani yardım sadece Refah sınır kapısı üzerinden ulaşabiliyor. Ama gerek işgal rejiminin tehditleri ve gerekse Mısır yönetiminin ihmalleri yüzünden bu bölgeye de çok kısıtlı miktarda gıda malzemesi ulaşabildiğinden bu bölgede de ciddi açlık krizi yaşanıyor. (İLKHA)

Cuma, 08 Mart 2024 06:18

ABD’nin Gazze Yüzsüzlüğü

İsrail’in Gazze saldırıları…Havadan karadan sürüyor.
Dünya bakıyor…
İsrail soykırım yapıyor.
En son yardım almaya gelenleri vurdu.
Ekmek ve yiyecek için toplanmışlardı.
Büyük çoğunluğu çocuk ve kadın…
Tam bir katliam yaptılar.

YARALININ SÖZLERİ

Gazze’de görev yapan doktorlar…
Çok zor koşullarda çalışıyorlar.
En son yardım için toplananlara yapılan saldırı…
150 civarında ölü, binden fazla yaralı.
Bir doktorun anlattıkları şöyle:
“Son saldırıda bir yaralının bacağı kesilmesi gerekiyordu.
Bacağı kesilmeden önce şunları söyledi:
‘Yemin ederim 146 gündür ilk defa gittim.
Beni oraya götüren, çocuklarımın hayvan yemini ve her şeyi yedikten sonra normal ekmek ve yemek istemesidir.”
Bu sözlere hangi vicdan sızlamaz?

BİDEN’IN AÇIKLAMASI

Bütün bu katliamların…
Hayvan yemiyle beslenen çocukların…
Anne sütü ememeyen bebeklerin…
Anestezi almadan yapılan ameliyatların…
Sorumlusu kim?
ABD ve Başkanı Biden.
Netanyahu’ya destek veren Avrupa ülkeleri.
Hepsi İsrail vahşetinin ortakları.
Biden ise hâlâ pişkin. En son yaptığı açıklama…
“Gazze’ye havadan insani yardım atacağız.”
İsrail’e binlerce ton bomba ver.
On binlerce masumu öldürsün.
Sonra da Filistinlilere havadan ekmek gönder.
Suçunu affettirebilir mi?
Asla!

SAVAŞA YAKALANDILAR

İsrail'in saldırısı…
Yardım için toplanan masumları öldürmesi.
Biden pişkinliğe devam etti.
“Olay trajik ve korkutucu.
Ölen Gazzeliler savaşa yakalandı” dedi.
Dalga geçer gibi…

HAVADAN YARDIM

Havadan yardım atma…
Büyük bir olay gibi sunuluyor.
Ürdün, Mısır, BAE ve Fransa…
Gazze’ye havadan yardım attılar…
Miktarı 45 ton.
Bir TIR’ın 17 ton yardım taşıdığı düşünülürse…
2,5 TIR ediyor.
Gazze’nin ihtiyacı ise günlük 700 TIR.
Şovdan başka bir şey değil.

ASKERİ GÜÇ

7 Ekim’den bu yana öldürülenler…
Sayısı 30 bini aştı.
10 binden fazla da enkaz altında kalan var.
Başından beri söylüyoruz.
İsrail konuşarak ikna olmaz. İsrail ancak güçten anlar.
Filistinliler gereğini yapıyor.
Dünya da harekete geçmeli.
Bölge ülkeleri bir araya gelmeli.
İsrail’e karşı hızla askeri güç oluşturmalı.

İLK YAPILACAK İŞ

İl yapılacak iş de şu:
Mısır sınırında güvenlik sağlanmalı.
İsrail bölgeden uzaklaştırılmalı.
Gazze’ye insani yardım koridoru açılmalı.
İsrail engellemeye kalkarsa…
Silahla karşılık verilmeli.
Arkasından da Filistinliler yerlerine dönmeli.

DAHA SONRA

Bir sonraki aşama…
Filistinli örgütler birleşmeli.
Bağımsız Filistin Devleti aktif hale getirilmeli.
Şu anda inisiyatif Filistinlilerde.
Arkası gelmeli.

BÖLGEDE ABD VARLIĞI

Başka yapılması gerekenler de var.
Bölgemizde ABD varlığına son verilmeli.
Özellikle de Suriye ve Irak’ta.
Bunun yolu da ortada.
Denenmiş model uygulanmalı.
Bölge ülkeleri, bölge sorunlarına el koymalı.
Irak’ın kuzeyindeki bağımsızlık referandumu…
Türkiye-Suriye sınırındaki terör koridoru…
Karabağ sorunu nasıl çözüldüyse, öyle çözülmeli.
Koşullar uygun.
ABD’nin Ukrayna’daki yenilgisi…
Bölgemizde de işimizi kolaylaştırıyor.
Amerika’dan kurtulmak için…
İçimizdeki Amerika’dan kurtulmak da şart.
Bunun için de hızla adım atılmalı.

 
İsmet Özçelik

aydınlık

Cuma, 08 Mart 2024 06:18

ABD’nin Gazze Yüzsüzlüğü

İsrail’in Gazze saldırıları…Havadan karadan sürüyor.
Dünya bakıyor…
İsrail soykırım yapıyor.
En son yardım almaya gelenleri vurdu.
Ekmek ve yiyecek için toplanmışlardı.
Büyük çoğunluğu çocuk ve kadın…
Tam bir katliam yaptılar.

YARALININ SÖZLERİ

Gazze’de görev yapan doktorlar…
Çok zor koşullarda çalışıyorlar.
En son yardım için toplananlara yapılan saldırı…
150 civarında ölü, binden fazla yaralı.
Bir doktorun anlattıkları şöyle:
“Son saldırıda bir yaralının bacağı kesilmesi gerekiyordu.
Bacağı kesilmeden önce şunları söyledi:
‘Yemin ederim 146 gündür ilk defa gittim.
Beni oraya götüren, çocuklarımın hayvan yemini ve her şeyi yedikten sonra normal ekmek ve yemek istemesidir.”
Bu sözlere hangi vicdan sızlamaz?

BİDEN’IN AÇIKLAMASI

Bütün bu katliamların…
Hayvan yemiyle beslenen çocukların…
Anne sütü ememeyen bebeklerin…
Anestezi almadan yapılan ameliyatların…
Sorumlusu kim?
ABD ve Başkanı Biden.
Netanyahu’ya destek veren Avrupa ülkeleri.
Hepsi İsrail vahşetinin ortakları.
Biden ise hâlâ pişkin. En son yaptığı açıklama…
“Gazze’ye havadan insani yardım atacağız.”
İsrail’e binlerce ton bomba ver.
On binlerce masumu öldürsün.
Sonra da Filistinlilere havadan ekmek gönder.
Suçunu affettirebilir mi?
Asla!

SAVAŞA YAKALANDILAR

İsrail'in saldırısı…
Yardım için toplanan masumları öldürmesi.
Biden pişkinliğe devam etti.
“Olay trajik ve korkutucu.
Ölen Gazzeliler savaşa yakalandı” dedi.
Dalga geçer gibi…

HAVADAN YARDIM

Havadan yardım atma…
Büyük bir olay gibi sunuluyor.
Ürdün, Mısır, BAE ve Fransa…
Gazze’ye havadan yardım attılar…
Miktarı 45 ton.
Bir TIR’ın 17 ton yardım taşıdığı düşünülürse…
2,5 TIR ediyor.
Gazze’nin ihtiyacı ise günlük 700 TIR.
Şovdan başka bir şey değil.

ASKERİ GÜÇ

7 Ekim’den bu yana öldürülenler…
Sayısı 30 bini aştı.
10 binden fazla da enkaz altında kalan var.
Başından beri söylüyoruz.
İsrail konuşarak ikna olmaz. İsrail ancak güçten anlar.
Filistinliler gereğini yapıyor.
Dünya da harekete geçmeli.
Bölge ülkeleri bir araya gelmeli.
İsrail’e karşı hızla askeri güç oluşturmalı.

İLK YAPILACAK İŞ

İl yapılacak iş de şu:
Mısır sınırında güvenlik sağlanmalı.
İsrail bölgeden uzaklaştırılmalı.
Gazze’ye insani yardım koridoru açılmalı.
İsrail engellemeye kalkarsa…
Silahla karşılık verilmeli.
Arkasından da Filistinliler yerlerine dönmeli.

DAHA SONRA

Bir sonraki aşama…
Filistinli örgütler birleşmeli.
Bağımsız Filistin Devleti aktif hale getirilmeli.
Şu anda inisiyatif Filistinlilerde.
Arkası gelmeli.

BÖLGEDE ABD VARLIĞI

Başka yapılması gerekenler de var.
Bölgemizde ABD varlığına son verilmeli.
Özellikle de Suriye ve Irak’ta.
Bunun yolu da ortada.
Denenmiş model uygulanmalı.
Bölge ülkeleri, bölge sorunlarına el koymalı.
Irak’ın kuzeyindeki bağımsızlık referandumu…
Türkiye-Suriye sınırındaki terör koridoru…
Karabağ sorunu nasıl çözüldüyse, öyle çözülmeli.
Koşullar uygun.
ABD’nin Ukrayna’daki yenilgisi…
Bölgemizde de işimizi kolaylaştırıyor.
Amerika’dan kurtulmak için…
İçimizdeki Amerika’dan kurtulmak da şart.
Bunun için de hızla adım atılmalı.

 
İsmet Özçelik

aydınlık

Cuma, 08 Mart 2024 06:13

Gazze'de Kadın Olmak

 Gazze nüfusunun yüzde 49'unu kadınlar oluşturuyor. Gazze'de İsrail saldırıları nedeniyle insani kriz her geçen gün büyürken, bu durum Filistinli kadınları derinden etkiliyor. Yetersiz beslenmeden muzdarip hamile kadınlar, sağlıksız koşullarda doğum yapıyor.
 

Gazze'deki Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Gazze Şeridi'ndeki 60 bin hamile kadın yetersiz beslenme, dehidrasyon ve uygun sağlık bakımı eksikliğinden muzdarip. Bunlardan yaklaşık 5 bini her ay bombardıman ve yerinden edilme nedeniyle zorlu, güvensiz ve sağlıksız koşullarda doğum yapıyor" ifadelerine yer verildi.

Gazze nüfusunun yüzde 49'unu kadınların oluşturduğu belirtilen açıklamada Siyonist İsrail'in son 5 aydır devam eden saldırıları nedeniyle tümünün sağlıksız ve yetersiz beslenmeden dolayı ciddi sıkıntılar çektiği vurgulandı.

Açıklamada, 5 aydır devam eden saldırılarda 9 bin kadın hayatını kaybettiği belirtilerek, "Başta Gazze Şeridi olmak üzere Filistinli kadınlar, işgalci İsrail'in saldırganlığı sonucunda öldürme, yerinden edilme, tutuklanma, kürtaj, salgın hastalıklar ve açlıktan ölüm gibi en kötü insani felaketle karşı karşıya kalıyorlar" denildi.

Açıklamada, Birleşmiş Milletler ve dünyanın dört bir yanındaki kadın kuruluşlarına İsrail'in Filistinli kadınlara ve ailelerine yönelik saldırganlığını ve soykırımını derhal durdurmak için çalışmaları yönünde çağrı yapıldı.

Bakanlık ayrıca uluslararası kurumlara, özellikle Gazze Şeridi'ndeki Filistinli kadınların yaşam, sağlık, psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarını destekleme çağrısında bulundu.

Siyonist İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda en az 13 bin 430’u çocuk, 8 bin 900’ü kadın olmak üzere 30 bin 800 Filistinli şehit edildi, 72 bin 298 kişi yaralandı.

Enkaz altında halen binlerce ölü olduğu bildirilirken, halkın sığındığı hastane ve eğitim kurumları hedef alınarak sivil altyapı da tahrip ediliyor.


 Savunma ve Silahlı Kuvvetleri Destek Bakanlığı Havacılık Endüstrisi Teşkilatı Genel Müdürü, İran'ın 40 yılı aşkın süredir havacılık sektöründe yaptırımlara maruz kaldığını belirterek, bu yaptırımlara rağmen İran'ın havacılık sektörünün sekteye uğramadığını ifade etti.

Amir Afşin Hace Ferd, Payam Havacılık Endüstrisi'nin Alborzder eyaletindeki ilk fuarını ziyaret ederken burasa gazetecilere açıklamalarda bulundu.

Hace Ferd, ülkenin havacılık alanındaki yeteneklerinin her geçen gün geliştiğini belirterek, bugün İran'ın bu alanda kendi ihtiyaçlarını karşılayabildiğini ifade etti.

Açıklamarının devamında Hace Ferd havacılık alanında programlar oluşturduğuklarına dikkat çekerek "Bugün ülkemizin kabiliyetleri bir kısmını bu sergide görebileceğimiz aşamaya geldi.Bugünkü kabiliyetler 10 yıl önce hayalimizdi." ifadelerini kullandı.

İran'a havacılık endüstrisinde son 40 yıl boyunca uygulanan yaptırımlara değinen Hace Ferd "Bu yaptırımlara rağmen bu sektörün ülkemizde kök salması, dünyadaki konumumuzu iyi gösteriyor." dedi. 

İran yapımı 4-6 tonluk nakliye uçağının 10 yıllık çalışmaların ardından bugün test amaçlı uçtuğuna dikkat çekten Genel Müdür, İslam dünyasında Endonezya'dan sonra bu uçağı hiçbir ülkenin yardımı olmadan yapan ikinci ülke olduklarını belirtti.

Bugün dünya havacılık sektöründe İran'ın konumunu gösteren, uçabilen ileri eğitim jeti yapmayı başardıklarını belirten Hace Ferd "Bu jetin motoru yaptırımlardan dolayı bize satılmadı ama yerli bilgi tabanlı firmalar tarafından üretilebildinve bu motoru yapmak için 40'tan fazla bilgi tabanlı firmayla çalıştık." dedi.

Cuma, 08 Mart 2024 05:16

ABD'den İran'a Tehdit

  ABD, Tahran'ın uzun süredir açıklanamayan uranyum izleri gibi konularda istediği işbirliği ve cevapları vermeyerek gözlemcileri 'oyalamaya' devam etmesi halinde İran'a karşı BM nükleer gözlemcileri nezdinde harekete geçme tehdidinde bulundu.
 

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın 35 ülkeden oluşan yönetim kurulu'nun üç ayda bir yaptığı toplantıda Washington bir kez daha İran'a, yıllardır Tahran'dan beyan edilmemiş sahalardaki uranyum parçacıklarının kaynağı konusunda açıklama isteyen Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu müfettişleriyle işbirliği yapmasını söyledi.

ABD, kurul toplantısında yaptığı açıklamada "Bizim ve daha geniş uluslararası toplumun İran'ın devam eden engellemelerine nasıl karşılık vereceğimizi yeniden düşünmemiz gereken bir noktaya geldiğimize inanıyoruz. İran'ın mevcut davranış biçiminin devam etmesine izin veremeyiz" dediği belirtildi.

İran'a parçacıklarla ilgili soruşturmada acilen işbirliği yapmasını belirten son kurul kararının üzerinden bir yıldan fazla zaman geçtiği belirtilirken Tahran kararı 'siyasi' ve 'İran karşıtı' olarak nitelendirmiş ve bu karara Çin ve Rusya karşı çıkmıştı.

ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya'nın bu haftaki toplantıda da İran'a karşı bir karar alınmasına karşı çıktıkları belirtilirken İran'ın kısa süre içinde gerekli işbirliğini sağlamaması halinde ABD'nin harekete geçeceği dile getirildi.

Söz konusu açıklamada, "İran'ın gerçek bir işbirliği yapmamaya devam etmesinin, ilave kararlar alınması ve İran'ın bir kez daha koruma yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğinin değerlendirilmesi de dâhil olmak üzere, yönetim kurulunun daha ileri adımlar atması için zemin hazırladığı görüşündeyiz" denildi.

İran amaçlarının tamamen barışçıl olduğunu ve sivil amaçlarla yüksek düzeyde zenginleştirme hakkına sahip olduğunu dile getiriyor.

ABD tarafından yapılan açıklamada, 'İran'ın Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'na çevresel örneklerin toplanması amacıyla erişim de dahil olmak üzere işbirliği sağlaması gerektiğini ve bunu şimdi yapmaya başlaması gerektiğini' belirtilirken aksi takdirde, UAEK Başkanı Rafael Grossi'den İran'ın nükleer faaliyetleri hakkında her üç ayda bir hazırladığı raporlardan daha geniş kapsamlı bir rapor hazırlamasını isteyeceklerini söyledi./sputnik