کارگر

کارگر

- İran'ın yarı resmi Fars Haber Ajansı, ülkede gerçekleştirilen suikastlara karıştıklarını ileri sürdüğü 5 İsrailli istihbarat ve teknoloji uzmanının isim ve bilgilerini yayınladı.
 

Yayınlanan haberde, bu kişilere ait olduğu ileri sürülen çalışma alanları ve ne kadar süreyle bu işleri yaptıklarına dair bilgilere yer verildi.

Söz konusu 5 İsraillinin "gece gündüz yakın gözetim altında" olduğu ifade edilen haberde, başka kişilerin de takip edildiği ve onlara ait bilgilerin de paylaşılabileceği iddia edildi.

Fars Haber Ajansı, "Gizli Yaşaması Gereken Siyonistler" başlığıyla yayınladığı haberinde, "rejimin (İsrail'in) bazı iç ve diğer güvenlik kaynaklarına" erişildiğini ve bu 5 kişinin "İslam ülkelerine karşı sabotaj ve İslami direniş aktivistlerine yönelik suikastlara" karıştığını ileri sürdü.

Bu kişilerin ayrıca "aile üyeleri, fotoğraf ve videoları, ev ve iş adresleri, trafikte izledikleri yollar, sabit ve cep telefonu numaraları, posta kutuları ve diğer bilgilerine" de erişildiği öne sürüldü.

Haberde, söz konusu 5 İsraillinin isim ve görevleri şu şekilde yer aldı:

"İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) İstihbarat Müdürlüğünün eski bir başkanı olan Amos Malka, siber güvenlik uzmanı Amir Levental, IDF'nin 8200 istihbarat biriminde eski bir kıdemli subay olan Gal Ganot, aynı zamanda eski bir 8200 memuru ve bir teknoloji yöneticisi olan Inbal Arieli ile başka bir siber uzman olan Amit Meltzer."

'Söz konusu kişiler Tahran yönetimi tarafından hedef alınabilir'

Haberde ayrıca Fars Haber Ajansının daha önce de İsrail'in "üst düzey bir yetkilisi" hakkında bazı bilgiler yayınladığı ve bunun üzerine bu kişinin evini, ofisini ve diğer bilgilerini değiştirdiği ileri sürüldü.

İsrail basını ise bu bilgilerin yayınlanmasının ardından "söz konusu kişilerin Tahran yönetimi tarafından hedef alınabileceği" yorumunda bulundu.

 Filistinli veya Filistinli olmayan çeşitli taraflar yayınladıkları bildirilerle “El Cezire” muhabirinin katil İsrail askerlerince öldürülmesinin yasal takibata alınmasını istediler.


Filistinli “El Cezire” kanalı muhabiri Şirin Ebu Akile” bugün (Çarşamba) Batı Şeria’daki Cenin kentinde muhabirlik yeleği üzerindeyken katil İsrail askerlerince kalleşçe hedef alınarak şehid edildi.

İşgalci İsrail askerlerinin Cenin’e düzenledikleri saldırı esnasında gerçekleştirilen bu terör hadisesinde El Cezire kanalı yapımcısı Ali El Semavi de yaralandı.

Katil İsrail’in bu saldırısı Filistinli veya Filistinli olmayan çeşitli tarafların geniş öfke ve tepkilerine yol açtı.

“El Cezire” kanalı bu hadise bağlamında bir bildiri yayınlayarak “Siyonist İsrail askerleri, uluslararası örf ve kanunlara aykırı feci bir cinayet işleyerek bir muhabirimize karşı terör girişiminde bulundular” diye kaydederken bu olaydan işgalci İsrail Hükümeti ve askerlerini sorumlu tuttuklarını belirtti.

Katar Dışişleri Bakanı Yardımcısı da verdiği demeçte katil İsrail’in bu girişimini “çok feci bir cinayet” diye tanımladı.

Ayrıca, Yemen Ensarullah grubu, Lübnan Hizbullah Grubu, Filistin Özerk Teşkilatı, Filistin İslami Cihad Cephesi, Filistin El Mücahidin Hareketi, HAMAS ve Filistinli Gazeteciler Birliği gibi grup, organ veya tanınmış şahıslar da bildiri veya demeç vasıtasıyla katil İsrail askerlerinin bu girişimini şiddetle kınadıklarını ifade ederek, olayın yasal olarak takibata alınması talebinde bulundular.  

İşgalci Siyonist Askerler Al Jazeera Muhabirini Öldürdü
 
Katar merkezli Al Jazeera televizyon kanalının muhabiri Şirin Ebu Akile, işgal altındaki Batı Şeria'nın Cenin Mülteci Kampı'nda İsrail askerleri tarafından açılan ateş sonucu hayatını kaybetti.
 

Filistin Sağlık Bakanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamada, 51 yşaındaki deneyimli muhabir Şirin Ebu Akile'nin, Cenin kentinde İsrail askerleri tarafından gerçek mermiyle açılan ateş sonucu başından ağır yaralandıktan sonra yaşamını yitirdiği belirtildi.

Yerel gazeteci Ali es-Sumudi'nin de sırtından yaralandığı aktarılan açıklamada, durumunun stabil olduğu bilgisi paylaşıldı.

Sosyal medyada yayınlanan görüntülerde ise vurulmasının ardından kanlar içinde bir araca bindirilen gazeteci Akile'nin çelik yelek giydiği görülüyor.

İsrail Başbakanı, Filistinli göstericileri suçladı

İsrail ordusundan yapılan yazılı açıklamada ise olayla ilgili inceleme başlatıldığı belirtildi. Ordu güçlerinin, 'Cenin Mülteci Kampı'ndaki terör şüphelilerini yakalamak için terörle mücadele faaliyeti yürüttüğü' aktarılan açıklamada, İsrail askerlerinin kampa müdahalesi sırasında 'onlarca silahlı Filistinlinin İsrail askerlerine ateş açtığı ve askerlere doğru patlayıcı madde fırlattığı' ileri sürüldü.

İsrail askerlerinin de 'silahlı kişilere ateşle karşılık verdiği ve vurulanlar olduğu tespit edildiği' kaydedilen açıklamada, "Ordu olayı araştırıyor ve gazetecilerin Filistinli silahlı kişiler tarafından vurulmuş olma olasılığını inceliyor" ifadelerine yer verildi.

Bununla birlikte İsrail Başbakanı Naftali Bennett de Akile'nin öldürülmesinin faili olarak Filistinli göstericilere işaret etti. Akile'nin, 'Filistinlilerin açtığı ateş sonucu öldürülmesinin muhtemel' olduğunu savunan Bennett, "Topladığımız bilgilere göre, o sırada ayrım gözetmeksizin ateş açan silahlı Filistinlilerin, gazetecinin talihsiz ölümünden sorumlu olması muhtemel görünüyor" dedi.

Saha gazetecilerindendi

Öte yandan Al Jazeera'nın sitesinde yer alan haberde de Şirin Ebu Akile'nin kanalın ilk nesil saha gazetecilerinden olduğu, İsrail'in, işgal altındaki topraklarda Filistin halkına yönelik saldırılarını kayıt altına almak için bölgede uzun süredir çalışmalar yürüttüğü belirtildi.

Haberde ayrıca, 1971 Kudüs doğumlu olan gazetecinin, Ürdün'deki Yermuk Üniversitesi Gazetecilik ve Medya Bölümü mezunu olduğu bilgisi paylaşıldı.

Cenin kentine baskın düzenleyen ve bir Filistinliyi gözaltına almak için evinin çevresini kuşatan İsrail güçleri ile Filistinliler arasında olay çıkmıştı.

 Al Jazeera: Meslektaşımızın öldürülmesinden İsrail hükümetini sorumlu tutuyoruz

Katar merkezli Al Jazeera kanalı, sosyal medya hesaplarından yaptığı açıklamada, "İsrail işgal güçleri, muhabirimiz Şirin Ebu Akile'ye soğukkanlılıkla, uluslararası yasaları ve normları ihlal ederek ve önceden tasarlanmış bir cinayetle suikast düzenledi" dedi.

Deneyimli gazeteci Akile'nin, kimliğini açıkça gösteren bir basın yeleği giydiği sırada doğrudan kendisini hedef alan gerçek mermilerle' öldürüldüğüne dikkat çekilen açıklamada, "Basının görevini gerçekleştirmesini engellemeyi amaçlayan bu menfur suçu kınıyor ve meslektaşımızın öldürülmesinden İsrail hükümetini sorumlu tutuyoruz" ifadeleri kullanıldı.

Olayın takipçisi olacağını vurgulayan Al Jazeera, açıklamasına şöyle devam etti: "Uluslararası toplumu, İsrail işgal güçlerini, Şirin Ebu Akile'yi kasıtlı olarak hedef aldığı ve öldürdüğü için kınamaya ve hesap sormaya çağırıyoruz. Ne kadar suçlarını örtbas etmeye ve adaletten kaçmaya çalışsalar da hukuki yollardan hesap sorulması için faillerin peşini bırakmayacağımızı taahhüt ediyoruz."

 Filistinli veya Filistinli olmayan çeşitli taraflar yayınladıkları bildirilerle “El Cezire” muhabirinin katil İsrail askerlerince öldürülmesinin yasal takibata alınmasını istediler.


Filistinli “El Cezire” kanalı muhabiri Şirin Ebu Akile” bugün (Çarşamba) Batı Şeria’daki Cenin kentinde muhabirlik yeleği üzerindeyken katil İsrail askerlerince kalleşçe hedef alınarak şehid edildi.

İşgalci İsrail askerlerinin Cenin’e düzenledikleri saldırı esnasında gerçekleştirilen bu terör hadisesinde El Cezire kanalı yapımcısı Ali El Semavi de yaralandı.

Katil İsrail’in bu saldırısı Filistinli veya Filistinli olmayan çeşitli tarafların geniş öfke ve tepkilerine yol açtı.

“El Cezire” kanalı bu hadise bağlamında bir bildiri yayınlayarak “Siyonist İsrail askerleri, uluslararası örf ve kanunlara aykırı feci bir cinayet işleyerek bir muhabirimize karşı terör girişiminde bulundular” diye kaydederken bu olaydan işgalci İsrail Hükümeti ve askerlerini sorumlu tuttuklarını belirtti.

Katar Dışişleri Bakanı Yardımcısı da verdiği demeçte katil İsrail’in bu girişimini “çok feci bir cinayet” diye tanımladı.

Ayrıca, Yemen Ensarullah grubu, Lübnan Hizbullah Grubu, Filistin Özerk Teşkilatı, Filistin İslami Cihad Cephesi, Filistin El Mücahidin Hareketi, HAMAS ve Filistinli Gazeteciler Birliği gibi grup, organ veya tanınmış şahıslar da bildiri veya demeç vasıtasıyla katil İsrail askerlerinin bu girişimini şiddetle kınadıklarını ifade ederek, olayın yasal olarak takibata alınması talebinde bulundular.  

İşgalci Siyonist Askerler Al Jazeera Muhabirini Öldürdü
 
Katar merkezli Al Jazeera televizyon kanalının muhabiri Şirin Ebu Akile, işgal altındaki Batı Şeria'nın Cenin Mülteci Kampı'nda İsrail askerleri tarafından açılan ateş sonucu hayatını kaybetti.
 

Filistin Sağlık Bakanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamada, 51 yşaındaki deneyimli muhabir Şirin Ebu Akile'nin, Cenin kentinde İsrail askerleri tarafından gerçek mermiyle açılan ateş sonucu başından ağır yaralandıktan sonra yaşamını yitirdiği belirtildi.

Yerel gazeteci Ali es-Sumudi'nin de sırtından yaralandığı aktarılan açıklamada, durumunun stabil olduğu bilgisi paylaşıldı.

Sosyal medyada yayınlanan görüntülerde ise vurulmasının ardından kanlar içinde bir araca bindirilen gazeteci Akile'nin çelik yelek giydiği görülüyor.

İsrail Başbakanı, Filistinli göstericileri suçladı

İsrail ordusundan yapılan yazılı açıklamada ise olayla ilgili inceleme başlatıldığı belirtildi. Ordu güçlerinin, 'Cenin Mülteci Kampı'ndaki terör şüphelilerini yakalamak için terörle mücadele faaliyeti yürüttüğü' aktarılan açıklamada, İsrail askerlerinin kampa müdahalesi sırasında 'onlarca silahlı Filistinlinin İsrail askerlerine ateş açtığı ve askerlere doğru patlayıcı madde fırlattığı' ileri sürüldü.

İsrail askerlerinin de 'silahlı kişilere ateşle karşılık verdiği ve vurulanlar olduğu tespit edildiği' kaydedilen açıklamada, "Ordu olayı araştırıyor ve gazetecilerin Filistinli silahlı kişiler tarafından vurulmuş olma olasılığını inceliyor" ifadelerine yer verildi.

Bununla birlikte İsrail Başbakanı Naftali Bennett de Akile'nin öldürülmesinin faili olarak Filistinli göstericilere işaret etti. Akile'nin, 'Filistinlilerin açtığı ateş sonucu öldürülmesinin muhtemel' olduğunu savunan Bennett, "Topladığımız bilgilere göre, o sırada ayrım gözetmeksizin ateş açan silahlı Filistinlilerin, gazetecinin talihsiz ölümünden sorumlu olması muhtemel görünüyor" dedi.

Saha gazetecilerindendi

Öte yandan Al Jazeera'nın sitesinde yer alan haberde de Şirin Ebu Akile'nin kanalın ilk nesil saha gazetecilerinden olduğu, İsrail'in, işgal altındaki topraklarda Filistin halkına yönelik saldırılarını kayıt altına almak için bölgede uzun süredir çalışmalar yürüttüğü belirtildi.

Haberde ayrıca, 1971 Kudüs doğumlu olan gazetecinin, Ürdün'deki Yermuk Üniversitesi Gazetecilik ve Medya Bölümü mezunu olduğu bilgisi paylaşıldı.

Cenin kentine baskın düzenleyen ve bir Filistinliyi gözaltına almak için evinin çevresini kuşatan İsrail güçleri ile Filistinliler arasında olay çıkmıştı.

 Al Jazeera: Meslektaşımızın öldürülmesinden İsrail hükümetini sorumlu tutuyoruz

Katar merkezli Al Jazeera kanalı, sosyal medya hesaplarından yaptığı açıklamada, "İsrail işgal güçleri, muhabirimiz Şirin Ebu Akile'ye soğukkanlılıkla, uluslararası yasaları ve normları ihlal ederek ve önceden tasarlanmış bir cinayetle suikast düzenledi" dedi.

Deneyimli gazeteci Akile'nin, kimliğini açıkça gösteren bir basın yeleği giydiği sırada doğrudan kendisini hedef alan gerçek mermilerle' öldürüldüğüne dikkat çekilen açıklamada, "Basının görevini gerçekleştirmesini engellemeyi amaçlayan bu menfur suçu kınıyor ve meslektaşımızın öldürülmesinden İsrail hükümetini sorumlu tutuyoruz" ifadeleri kullanıldı.

Olayın takipçisi olacağını vurgulayan Al Jazeera, açıklamasına şöyle devam etti: "Uluslararası toplumu, İsrail işgal güçlerini, Şirin Ebu Akile'yi kasıtlı olarak hedef aldığı ve öldürdüğü için kınamaya ve hesap sormaya çağırıyoruz. Ne kadar suçlarını örtbas etmeye ve adaletten kaçmaya çalışsalar da hukuki yollardan hesap sorulması için faillerin peşini bırakmayacağımızı taahhüt ediyoruz."

Perşembe, 12 May 2022 02:59

Ahiret Ehlinin Özellikleri

 Miraç hadisinin bu bölümünde yüce Allah ahiret ehlinin özelliklerini buyurmaktadır, onların özellikleri şunlardan ibarettir: 1.       Hayâları çoktur:

Dünya ehli dini kültürdeki kötü ve beğenilmeyen işleri hiç umursamadan defalarca yaptıkları için zamanla hayâsızlaşırlar, ama ahiret ehli kötü işler yapmamaya özen gösterdiklerinden fıtratlarında bulunan utanmayı da kaybetmezler.

2.       Akılsızlıkları azdır:

Onlar bütün işlerini önceden planlayarak akıllıca yapmaktadırlar.

3.       Faydaları çoktur:

Topluma, insanlığa ve başkalarına faydaları çoktur.

4.       Hileleri azdır:

Hilekâr ve düzenbaz kimseler değillerdir, onların hileleri azdır.

5.       İnsanlar onların elinden rahattadır:

Başkaları onlardan rahattadır, kimseler bir zarar görmez ama kendileri sürekli zorluktadırlar. Kimseyi rahatsız etmemek ve başkalarının hakkını çiğnememek için hep kendilerine dikkat ederler.

6.       Ölçülü konuşurlar:

Bir şeyi söylemeden önce, o sözün zararını ve faydasını düşünürler, ilahi rıza ve başkalarının zararına olup olmadığını hesaplarlar, ondan sonra konuşurlar. Konuştukları zaman da, karşı tarafın anlamayacağı şekilde üstü kapalı yahut dinleyicinin yorulacağı şekilde sürekli aynı şeyleri tekrarlayıp durmazlar. Kısa, öz ve anlaşılacak şekilde konuşurlar.

7.       Muhasebe yaparlar:

Her gün yaptıkları işlerin olumlu veya olumsuz yönlerini gözden geçirip bir yargıya varırlar.

8.       Nefislerini hep azarlarlar:

Kendisini mükemmel zanneden, egoist kimseler değillerdir, nefislerinde bulunan kusurlar dolayısıyla sürekli onu zahmete sokarlar.

9.       Gözleri uyusa bile gönülleri uyumaz:

Gün boyu Allah'ı düşündükleri ve ahiret için çalıştıklarından dolayı, uykuda da Allah'tan gafil olmazlar. Uyurken bile teveccühleri Rabb'ul âleminedir.

10.   Her an Allah’ı anarlar:

Gözleri ağlar ve kalpleri sürekli Allah'ı zikreder.

11.   Her zaman hamd ve şükür ederler:

Bir nimete ulaştıklarında hemen başında hamt ve sonunda da şükrederler.

12.   Allah’tan gafil olmazlar:

Hiçbir şey onları Allah'ın zikrinden alı koymaz.

13.   Aşırıya gitmezler:

Ahiret ehli olanlar, dünyada hiçbir zaman fazlaya kaçmazlar. Onlar çok yemez ve çok konuşmazlar; giyim hususunda da sade giyinir, israf etmezler.

14.   Onlar için herkes ölü, yalnız Allah diridir:

Bütün işlerini sadece Allah'ın hoşnutluğu için yaparlar, başkalarının hoşuna gitsin diye değil.

15.   Bağışlayan kimselerdir:

Kendilerine sırt çevirenleri büyüklükleriyle çağırır, kendilerine gelenleri de lütuflarıyla kabul ederler. Birisi onlarla küstü mü onu kendi haline bırakmazlar, "Ne hali varsa görsün" deyip onunla küs kalmazlar, sırf Allah rızası için ona yaklaşıp kalbini kazanmaya çalışırlar.

16.   Gözlerinde dünya ve ahiret birdir:

Onlar dünyayı ulaşılacak bir şey olarak gördükleri gibi ahireti de böyle görmektedirler, onlar için dünyada ahirette aynıdır. Her zaman dünyayla ahireti karşılaştırıp, ahiret nimetlerini dünya nimetlerine tercih etmedeler, çünkü ahiret lezzetlerini peşin olarak görüyorlar.

17.   Nefisleriyle mücadele halindedirler:

Sürekli nefis ve şeytanla mücadele ettiklerinden her gün sanki defalarca ölüp ölüp dirilmektedirler.

18.   İradeleri güçlüdür:

Allah'ın karşısına çıkıp ibadetle meşgul olduklarındaysa demirden binalar gibi sapa sağlamdırlar, hiç sıkılıp yorulmazlar, hiçbir şey onları Allah'la olan münacatlarından alı koymaz.

19.   Kalplerinde yalnız Allah vardır:

Gönüllerinde sadece Allah vardır, ondan başka hiç bir şeyle meşgul etmezler.

Miraç hadisinin şerhinden alıntıdır…

  İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan İslami Şura Meclisi'nin bugünkü açık oturumunda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin Dicle ve Aras nehirleri üzerinde baraj kurmasıyla ilgili değerlendirmede bulundu.
 

Bakan Emir Abdullahiyan, "Dost ve komşu ülkemiz Türkiye'nin baraj inşaatı alanında, bölgenin çevre koşullarını bozacak, halkımız ve bölge için sorun yaratacak, diğer yandan ülkemize giren su miktarını olumsuz yönde etkileyecek önlemler alması kabul edilemezdir." dedi.

Emir Abdullahiyani "Bu konuyu son 8 ayda Türkiye Dışişleri Bakanı'ndan en az üç kez takip ettim. Tahran ve Ankara arasında su işbirliği konusunda ikili bir anlaşma olmamasına rağmen, son dört ay içinde istişareler yapıldı. Bu doğrultuda ortak su komitesinin kurulması planlanıyor" ifadesini kullandı.

Emir Abdullahiyan, son üç ayda Dışişleri Bakanlığı ve Enerji Bakanlığı'ndan bir heyetin Türkiye'ye gittiğini ve yakında bir Türk heyetinin de Tahran'a geleceğini söyledi./mehr

 Bugün başlangıcının birinci yıl dönümünü idrak ettiğimiz Büyük Kurtuluş Savaşının tatbikatı olarak nitelendirilen Seyf-ül Kuds (Kudüs’ün Kılıcı) Harekatı İsrail işgal rejiminde sadece askeri ve siyasi mekanizmayı değil bütün kesimleri derinden etkiledi. 
 

Harekat, Filistin'in bütün cephelerini direniş seçeneği etrafında birleştirirken, Filistin topraklarındaki varlığının gayri meşru dolayısıyla iğreti olduğunu bilen işgalci toplumda da ciddi korku ve endişeye neden oldu.

Bu yüzden dünyanın değişik ülkelerinden getirilip işgal altındaki Filistin topraklarına yerleştirilmiş olan ve "İsrailli" diye tanımlanan kesimin yarıya yakın bir kısmının Kudüs Kılıcı Harekatı yüzünden psikolojik sorunlar yaşadığı ifade edildi. 

Roshnik Araştırma Enstitüsü'nün yaptığı bir araştırmada Kudüs Kılıcı Harekatı'nın "İsrailliler" üzerindeki psikolojik tesirleri konusunda tespitler yapıldı. Bunun için belirlenen bir kesime söz konusu operasyondan ne şekilde etkilendikleri soruldu. 

Araştırma için seçilen kesimin yüzde 50'ye yakın bir kısmı olaylardan psikolojik olarak olumsuz etkilendiğini dile getirdi. Bunlardan %43'ü ciddi korku yaşadığını, %24'ü depresyon geçirdiğini, %21'i panik geçirdiğini, %25'i kalıcı öfke nöbetleri geçirdiğini, %14'ü strese girdiğini ifade etti. 

Yapılan araştırmaya göre harekat yüzünden ciddi sorunlar yaşayan İsrail toplumunun %45'i psikolojik tedavi ve rehabilitasyon hizmeti alamadı. 

10 Mayıs 2021 tarihinde başlayan ve 11 gün süren Kudüs Kılıcı Harekatı'nın devam ettiği günlerde "İsrail"de (işgal edilmiş Filistin toprakları birçok alanda faaliyet durmuş ve insanların büyük bir çoğunluğu hayatını sığınaklarda sürdürmeye başlamıştı. 

Filistin Enformasyon Merkezi

  İran İslam Cumhuriyeti Türkiye Büyükelçiliğinde düzenlenen iftar sonrası İran’ın Ankara Büyükelçisi Muhammed Farazmand gazetecilerin sorularını yanıtladı.
 

Farazmand, Milli Gazete Ankara temsilcisi Mustafa Yılmaz’ın sorularını yanıtladı.

İDDİALARI YALANLADI

Büyükelçi Farazmand yaptığı açıklamada, son dönemde sınırdan mülteci akını iddialarını yalanladı. Büyükelçi Farazmand, sınır hattında bazı küçük çaplı geçişlerin olduğunu ancak onların da büyük oranda engellendiğini ifade ederek, bir akın şeklinde hiçbir zaman geçiş olmadığını söyledi. Özellikle Afganistan’da yaşanan yönetim değişikliği sonrası Afgan göçmen sayının giderek azaldığını da söyleyen Büyükelçi Farazmand, sınır hattında her iki ülkenin yetkililerinin her hafta toplantılar yaptığını söyledi. Elçi, iki ülke sınırının yüzyıllardır en güvenilir sınır hattı olduğunu da sözlerine ekledi.

YAPTIRIM KONUSUNDA TÜRKİYE HEP YANIMIZDA OLDU

ABD’nin uzun yıllardır İran’a yaptığı yaptırımlar konusuna da değinen Farazmand, bu konuda Türkiye’nin kendilerini hep desteklediğini söyledi. Büyükelçi, Türkiye’nin yaptırımlar konusunda İran’ın yanında durduğunu bunu hem söylem hem de eylem olarak ortaya koyduğunu ifade etti.

BATI’NIN İSRAİL BAKIŞINA TEPKİ

Mübarek Ramazan ayında İsrailli aşırıların yaptıkları eylemler neticesinde Müslümanlar yönelik sürdürülen katliamı da kınayan Farazmand, Mescid-i Aksa’ya asker postalı ile girildiğini ve bunun bütün dünyanın gözü önünde yaşandığını söyledi. Farazmand, Batılı ülkelerin bu konuda sessiz kaldığını söyleyerek, Ukrayna konusunda gösterdikleri hassasiyetin de herkes tarafından görüldüğünü kaydetti.

YAZ AYLARINDA ZİYARET EDEBİLİR

İki ülke ilişkilerinin de her geçen gün daha da geliştiğini söyleyen Büyükelçi Farazmand, Suriye konusunda oluşturulan Astana sürecinin pandemi etkisiyle biraz yavaşladığını ancak sürecin işlediğini söyledi. Elçi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önümüzdeki birkaç ay içinde Tahran’a bir ziyareti olabileceğini de ifade ederek, birçok alanda anlaşmalara da imza atılacağını dile getirdi.

Siyonist İsrail medyası, Suriye Cumhurbaşkanı Esad’ın son Tahran ziyaretini, benzerine az rastlanan bir ziyaret olarak niteledi.


 İşgalci İsrail’in çeşitli medya organları, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın dün Tahran’a yaptığı ziyaretiyle ilgili olarak, bu ziyaretin Tahran’la Şam arası ittifağın daha da güçleneceği değerlendirmesinde bulundular.

“El Meyadin” haber kanalının bildirdiğine göre Siyonist “Kan” kanalı söz konusu ziyaretle ilgili verdiği haberinde “Bu ziyaret, bizim tekrarını göremeyeceğimiz, benzerine az rastlanan bir ziyaret. Suriye Cumhurbaşkanı Esad Şam’dan ayrıldı ve Tahran’a sürpriz br ziyaret gerçekleştirdi. Esad, en son 3 yıl önce Thran’ı ziyaret etmişti ve bu 2. ziyareti oldu” ifadesini kullandı.

Arap konuları uzmanlarından “Rui Kays” da bu ziyaretle ilgili olarak, Beşar Esad’ın Tahran’da özellikle İslam İnkılabı Lideri tarafından sıcak karşılanması konusuna değinerek “Beşar Esad bu ziyaretinde, İslami İran’la Suriye arasındaki stratejik ilişkilerin Tel Aviv’in bölgeye hakim olması yolunda bir engel olduğu ve bu yüzden bu ilişkilerin daha da güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı” diye konuştu.

Kays ayrıca “Bu ziyaret, İran’la Suriye arasındaki yakın ilişkilerin öyle kalacağı, hatta daha da güçleneceğini gösteriyor” dedi.

Cumartesi, 07 May 2022 14:56

Allah’ın Rahmeti ve Cezaları

Yüce Allah Kur’an’da kendisini “Erhamerrahimîn” olarak tanıtırken aynı zamanda neden idama kadar giden (kısas, el kesmek veya şiddet gibi) cezalar koymuştur?


 Soruya dikkatle bakılırsa şu iki şüpheden kaynaklandığı anlaşılır:

1. Allah yalnızca “Erhamerrahimîn” midir?

2. Kısas, had gibi ağır cezalar “Erhamerrahimîn” olmayla çelişmekte midir?

Âyet ve rivayetlere baktığımızda, Allah’ın bütün güzel sıfatlara sahip olduğunu görürüz. Başka bir ifadeyle Allah zatî ve subûtî sıfatlara sahiptir. Yani rahman ve rahîm sıfatı olduğu gibi gazap sıfatı da vardır. Cennetle müjdelemiş, cehennemle korkutmuştur.[1]Mağfiret ümidi vermiş, azabı hatırlatmıştır. Bu yüzden de peygamberler hem müjdeleyici, hem de uyarıcıdırlar.[2]

Yüce Allah hem günahları bağışlayıcıdır, hem şiddetle azap eden. Masum İmamlardan (a.s) gelen rivayet ve dualarda bir taraftan Allah’ın “Erhamerrahimîn” olduğu belirtilmiştir, diğer taraftan “Eşeddü’l-muakibîn (şiddetle cezalandıran)”.[3]

Korku ve Ümit

Kur’an genelde mükafat vaadlerinin yanında ceza vaadleri de vermiştir; müjdelerin yanında uyarılarda da bulunmuştur. Bu şekilde kemâle ulaştıran ümit ve korku duygularını güçlendirmektedir. Çünkü insan kendisini sevmesinin gereği olarak “menfaatini gözetme” ve “zararı uzaklaştırma” dürtülerinin etkisi altındadır.[4]Başka bir ifadeyle Kur’an genellikle nerede azaptan, tehditten bahsetse arkasından rahmet ve mağfiretten bahsetmiştir. Bunun sırrı, insanın en iyi özelliklerinden biri olan hep korku ve ümit içinde yaşaması olabilir. Ölçüyü korumak için de ne rahmet âyetlerinden dolayı mağrur olmalı, ne de ilahi rahmetten ümidini kesmelidir:

“Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin; çünkü kafir olan topluluktan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez. “[5]

Hep korku ve ümit içinde olunmalıdır. Ehl-i Beyt’in (a.s) rivayetlerinde, korku ve ümidin, terazinin iki kefesi gibi birbirine denk olması gerektiği belirtilmiştir. Korku ve ümit, imanın ve ahlâkın iki temel unsurudur ve onlar olmadan iman tam olmaz.[6]

Bu açıklamalardan Allah’ın yalnızca “Erhamerrahimîn” olmadığını dolayısıyla bu sorunun yerinde olmadığını anlıyoruz. Allah’ın diğer sıfatları dikkate alındığında ortada bir çelişki olmadığı da görülmektedir.

Kısas, had gibi cezalar alan kimselere gelince, onlar mutlaka ağır suçlar işlemişler ve bir hakkı çiğnemişlerdir. Onların bu yaptıkları toplumu fesada sürükleyen bir afettir ve toplumun bu afetlerden korunması için (ki İslam bunun için kısas veya had (ağır ceza) öngörmüştür) mücadele etmek gerekir. Burada iki tür mücadale düşünülebilir: Biri para ve hapis cezası gibi yüzeysel mücadele, diğeri ise kısas, had gibi köklü mücadele. İslam ikincisini seçmiştir. Zira İslam’a göre toplumun değer ve saygısı bireylerinkinden daha fazla ve önemlidir. Nitekim akıl da buna hükmetmektedir. Yoksa bu durum intikam alma hissinden kaynaklanmıyor. Bu yüzden ilahi rahmet birinci derecede toplumun uçuruma sürüklenmesini ve sapmasını önlemeyi ve kanunlar koyarak suçları azaltmayı gerektirmektedir. Bu yüzden kısas, had gibi cezaların Allah’ın “Erhamerrahimîn” olmasıyla çelişmediği gibi “Erhamerrahimîn” olmanın böyle kanunlar koymayı gerektirdiğine inanıyoruz. Ne güzel buyuruyor Allah Teâlâ:

“Ey aklı erenler, özü sözü temiz kimseler, korunmanız, sakınmanız için kısasta size hayat var."[7]

Gerçekte kısas ve diyet, insan yaşamının gözeneğidir. Bir taraftan toplumsal yaşamı garanti altına alır; çünkü bu hükümler olmasa ve taş kalpli kimseler kendilerini güvende hissetseler, günahsız insanların hayatı tehlikeye düşerdi. Diğer taraftan da (intikam ile) eşitlik sağlanarak arka arkaya işlenecek suçların önü alınır ve bir suçun birkaç suça, onların da diğer birçok suça dönüşmesine yol açan cahiliye adetlerine son verilir. Bu açıdan da toplumun hayatıdır.

Tıp, tarım, hayvancılık vs. düzenlerin tümü, aklın bu temeli (tehlikeli varlıkların yokedilmesi) üzerine kurulmuştur. Zira bedenin korunması için kangrenli organın veya bitkinin gelişmesi için zararlı dalların kesildiğini görüyoruz. Katili öldürmenin toplumun bir başka ferdini öldürmek olduğunu söyleyenler olaya bireysel bakmaktadırlar. Oysa toplumun menfaatini göz önüne alsalar ve kısasın insanlar üzerindeki koruyucu ve eğitici etkisini bilseler kesinlikle görüşlerini değiştirirler. Kan dökücü insanlara kısas uygulamak, kangrenli bir organı veya zararlı bir dalı kesmek gibidir. Akıl da bunu teyit etmektedir. Şimdiye kadar kimse kangrenli organın veya zararlı dalın kesilmesine itiraz etmemiştir.[8]

Sonuç:

1- Allah bütün güzel sıfatlara sahiptir. “Erhamerrahimîn” olduğu gibi, aynı zamanda “Eşeddü’l-muakibin”dir.

2- Suçlu insanları cezalandırmak ilk bakışta taş kalplilik sayılabilir; ama suçlunun işlediği suça verilen bu tür cezalar toplumda caydırıcı rol oynar. Bu şekilde toplum, suçlara karşı bir nevi sigortalanır. Böyle cezaların koyulması toplumun gereklerindendir.

Şu noktayı hatırlatalım ki, rivayetlere göre bu dünyada cezalandırılan kimse ahirette yeniden cezalandırılmayacaktır. Yani günahından ötürü bu dünyada ceza alan kimse ahirette yeniden azap görmeyecektir. Bu da ilahi rahmetin bir cilvesidir.[9] Bu yüzden bazı kimseler, ahirette ilahi azaba düçar olmamak için İmam’ın (a.s) yanına gelip günahlarını itiraf edip kendilerine had uygulanmasını istiyorlardı.[10]

[1] Yasin, 63.

[2] “Ancak Allah’a kulluk edin; şüphe yok ki ben, onun tarafından sizi korkutmak ve size müjde vermek için gelmişim” (Hûd, 2.)

[3] “Allah’ım! Hamd ederek, seni sena etmeye başlıyorum. Kendi lütfünle doğru olanı yapmaya muvaffak kılan sensin. Af ve rahmette rahmet edenlerin en merhametlisi, ceza ve intikamda cezalandıranların en şiddetlisi, ululukta güçlülerin en büyüğü olduğuna yakîn ettim.”(Tûsî, Tehzibu’l-Ahkam, c.3, s.108, Daru’l-Kutubi’l-İslamiyye, Tahran, h.ş. 1365.)

[4] Mekarim Şirazî, Nâsır, Tefsir-i Numûne, c.18, s.273, İntişarat-ı Daru’l-Kutubi’l-İslamiyye, Tahran, 1. Baskı, h.ş. 1374.

[5] Yusuf, 87.

[6] Emin, Seyyide Nusret, Mahzenu’l-İrfan der Tefsir-i Kur’an, İntişarat-ı Nehzet-i Zenan, Tahran, h.ş. 1361.

[7] Bakara, 179.

[8] Mekarim Şirazî, Nâsır, a.g.e, c.18, s.606-607 (az bir değişiklikle).

[9] Emiru’l Muminin (a.s) “Ve size gelip çatan her felaket, ellerinizle kazandığınız bir şeydir ancak ve çoğunu da bağışlar.” (Şura, 30) âyetini şöyle tefsir ediyor: “Dönen hiçbir damar, değen hiç bir taş, kayan hiç bir ayak ve vurulan hiç bir sopa günahların eserinden başka bir şey değildir. Allah’ın affettiği şey daha çoktur. Kim dünyada günahının cezasını ödemeye yönelirse Allah, onu ahirette yeniden cezalandırmaktan daha üstün, daha kerim ve yücedir.”

[10] Kadının biri Emiru’l-Muminin’in (a.s) yanına gelerek zina ettiğini ve kedisine had cezası uygulayarak temizlenmek istediğini söyledi ve şöyle dedi: ‘Temizlenmeden ölümün gelip beni bulmasından korkuyorum.” Daha fazla bilgi için bkz. Biharu’l-Envar, c.45 ve 76; Men La Yahduruhu’l-Fakih(Gaffarî’nin çevirisi), c.5, s.356-358.

ehlader

Cumartesi, 07 May 2022 14:54

En Güzel İbadet Namaz

İnsan yaratanı tanıdıkça bir sevgi oluşur kalbinde. Bu sevgi, Allah'ın yüceliği karşısında kulun tapınmasını, kulluk sunmasını ve gönül saygısıyla eğilmesini gerektirir.
Namaz, insanın Rabbi huzurunda göstermiş olduğu kulluğun bir tecellisi ve simgesidir.

Allah'a kul olan ve bu kulluğa can-u gönülden iman eden biri, O'nun emirleri karşısında teslimiyet sunar; huzurunda tazim ile eğilir; secdeye kapanır; sırrını açar; dileğini seslendirir ve kendisini var eden bu eşsiz, benzersiz yaratanı yücelikle kutsar.

Niçin İbadet Edelim?

İnsan, kulluk sunmak ve ibadette bulunmak için yaratılmıştır. Yüce Allah Kur'ân-ı Kerim'de bu gerçeğe şöyle temas etmektedir:
"Cinleri ve insanları ancak bana kulluk etmeleri için yarattım."[1]
Bu yüce hikmet ve hedef, dinin ve elçilerin davetinin ön planında yer almıştır. Kur'ân-ı Kerim, bu hususta şöyle buyurmaktadır:
"Andolsun biz, her millet içinde: Allah'a kulluk edin, tağuttan kaçının; diye elçi gönderdik."[2]
Bu kulluğun faydasının Allah'a değil, insanın kendisine döneceği, insanın izzet ve saadetini temin edeceği malumdur. Zira Allah mutlak surette her şeyden müstağnidir.
"Kâr edeyim diye yaratmadım ki
Kula ihsan olsun diye yarattım."
Bir öğretmen, öğrencilerine "Dersinize iyi çalışın." diyorsa, bunun faydası öğretmene değil, öğrencilere dokunacaktır.

İnsanın kulluk sunmasını gerektiren nedenler özetle şöyle sıralanabilir:

1- Allah'ın Yüceliği

İnsan, tanınmış biriyle karşılaştığında mütevazı davranır ve büyük bir bilginle görüştüğünde saygı gösterir. Bu insanlar karşısında mütevazı ve saygılı olmanın nedeni, o insanların sahip olduğu yücelik ve bilgi karşısında insanın kendini küçük görmesidir. Şanı yüce Allah, azamet ve kibriya kaynağıdır. Allah'ın azamet ve yüceliğini tanıyan hor ve hakir insan, huzu ve huşu eder.

2- İhtiyaç ve Bağlılık Duygusu

İnsan, her yönüyle muhtaç ve zayıf bir varlıktır; yüce Allah ise ihtiyaçsızlığın zirvesi, mutlak manada müstağni ve insanın her şeyinin sahibidir. İşte bu gerçek, insanın Allah karşısında kulluk etmesini gerektiren önemli nedenlerden biridir.

3- Nimete Şükretmek

Her alanda ve her yönden insanı çepeçevre kuşatan hadsiz hesapsız ilâhî nimetler, Allah'a tapmanın en güçlü gayesini ortaya koyar. İnsan dünyaya gelmeden önce bu nimetler yağmuru başlar, ömür boyu devam eder ve hatta liyakat gösterildiği taktirde ahiret yurdunda da o nimetlerden pay alınır. Kur'ân-ı Kerim bu noktaya vurgu yaparak asr-ı saadetteki Müslümanlara hitaben şöyle buyurmaktadır:
"Öyleyse, kendilerini açken doyuran ve korku içindeyken güven veren bu Kâbe'nin rabbine kulluk etsinler."[3]

4- Fıtrat

İbadet ve kulluk, insanın öz yaratılışında var olan bir gerçektir. Bu güdünün olgunlaşması ve en mükemmel hâline yücelmesi, asıl mabuda yönlendirilmesiyledir. İnsanın sapkınlık içinde olması ve çıkmaza düşmesi durumunda ise vehim ürünü mabutlara kulluk sunacağı kaçınılmazdır. Put, ay, güneş ve buzağıya tapınmak, bu sapkınlığın mevcut ve somut örneklerindendir.
Bu dalaletin insan hayatındaki farklı bir yansıması ise madde, makam, tağut, madalya, eş, araba. gibi şeylere tapmaktır.
Peygamberler, fıtratı öz gerçeğine döndürmek ve insanı başkalarına kul olmaktan kurtarmak için gelmişlerdir.
Müminlerin Emiri Ali (a.s), Allah Resulü'nün (s.a.a) peygamberliğini şöyle yorumlamaktadır:
"Allah, kullarını putperestlikten kurtarıp, Allah'a tapmaya davet etmesi için Hz. Muhammed'i (s.a.a) peygamberliğe seçti."[4]
İbadet ve kulluk güdüsü insanın fıtratında gizlidir. Bu güdünün iyi eğitilmemesi ve yönelmesi gerektiği yöne yönlendirilmemesi durumunda, tağut ve putperestliğe yöneleceği kaçınılmazdır. Bu, her çocuğun beslenme ihtiyacına benzer; bu ihtiyaç doğru olarak giderilmediği taktirde, çocuğun toprak yemesi ve hatta bundan zevk alması gayet tabiidir.
Bu fıtrî eğilim de doğru bir yönde doyurulmayacak olsa, elbette ki insan geçici ve kof aşklara veya içeriksiz ve sapkın tapınmalara duçar olacaktır.
__________________________________________________

[1]- Zariyat, 56
[2]- Nahl, 36
[3]- Kureyş, 3-4
[4]- Nehc'ül-Belâğa, Hutbe: 147