
کارگر
Kadir Gecesini İdrak Et!..
Kadir Gecesi iki açıdan bizim için değerlidir. Söz konusu olan sadece bu iki eksenel unsurdur. Bu gece o iki eksenel unsuru bir araya toplayabilir. Bu iki eksenel unsurun biri Kur'an, diğeri İtrettir. Bu, Resulullahın zat-ı akdes-i ilahi tarafından insani ve İslami, bil husus şia toplumlarına tanıttığı iki ağır yüktür; şöyle buyurmuştu: "Ben aranızda iki ağır emanet bırakıyorum". Kadir gecesi Kur'an'a ve Ehlibeyte tevessül gecesidir.
"Kur'an'ı elinize alın, duası var; sonra başınızın üzerine koyun, duası var ve bu 14 masumun adını anın" denmesinin sebebi Kur'an'ın Ehlibeytin yanında, Ehlibeytin de Kur'an'ın yanında olmasıdır. Bu iki ağır yük, Allah'a tevessül vesilemizdir. Kur'an ve itrete tevessül konusunda kısa bir açıklamayla inşallah açık bir kalp ile Kur'an ve Ehlibeyte tevessül etmeye muvaffak olalım ve o nihai bereketleri zat-ı akdesten isteyelim.
Allah'ın Kendilerine Yakınlığına Rağmen Bazılarının Uzak Oluşu
Zamansal veya mekânsal olayda bu oran eşittir; yani eğer bir şey başka bir şeye yakın ise, o da buna yakındır; ya da ondan uzak ise, o da bundan uzaktır. Fakat manevi yakınlık ve uzaklıkta böyle değil; birisi yakın iken diğeri uzak olabilir. Allah herkese yakın iken "ve o, sizinledir nerede olursanız" fakat bir grup "sanki onlara pek uzak bir yerden nidâ edilmede." Kafir, mülhit ve münafık Allah'tan uzaktırlar. İşrakiye felsefesinde böyledir. Manevi yakınlık ve uzaklıkta böyledir; Allah yakındır fakat kul uzak.
Kulların Allah'a Yakınlık Vesileleri ve Yardımıyla Yakınlaşması
Eğer uzak kul yakın olan Allah'a yaklaşmak isterse, vesile gerekir. İbadeti vesiledir, Kur'an ve itret vesiledir; “ve onu vesîleyle arayın” ayeti de, bir dizi işlerin vesile olduğunu ispatlamaktadır. Lakin yılın en üstün geceleri olan Kadir gecesi, Kur'an ve itrete tevessül gecesidir. Bu iki vesileyi muhterem kılalım, başımızın üzerine koyalım, mukaddes isimleri dillerimizde cari edelim, Allah'a tevessül edelim ve bu uzaklığımızı yakınlığa çevirelim, kendimizi kurtaralım, ebedi olarak kurtulalım. çünkü Allah etmesin eğer bir kimse bu günlerde kendini kurtaramazsa, devamlı köledir; borçlu ve köle insanı ise rehin alırlar. Eğer birisi borçlu olursa, Allah'ın hakkını eda etmezse, borçluyu rehin alırlar.
Günahkâr İnsanın Kendi Amellerinin Esiri Olması
Kur'an'da geçen "Herkes kazandığına karşılık bir rehindir." ve "Herkes kazancı mukabilinde bir rehindir." Ayetlerinde rehin olmak borçlulara mahsustur. Normal ve maddi borçlarda mülkü ipotek ederler fakat itikat ve ahlak meselelerinde insanın kendisini rehin alırlar. Eğer birisi Allah'ın hakkını eda etmezse o kişiyi rehin alırlar. O kişi hakkı eda edemez çünkü bağımlıdır ve özgür değildir. Allah resulünün nurlu hutbesinde şöyle geçer: “Nefisleriniz günahlarınızın rehinidir, istiğfar ederek nefislerinizi kurtarın.” Yani günah işlediğinizde borçlu olursunuz; borçlu rehin bırakmalı, Allah sizin kendinizi rehin alır, siz bağlısınız; mübarek Ramazan ayında istiğfar ile kendinizi azat edin.
Mukarreblerin Ahrara Üstünlükleri
Kur'an ve itrete bu tevessülümüz, ahrardan olmamız adına kendimizi özgür kılmak içindir. Bundan sonrasında birçok aşama vardır. Eğer azat olsak, daha yeni ashab-ı yeminden olmuş oluyoruz! Ashab-ı Yemin olmakla mukarreblerden olmak arasında çok fasıla vardır. "Herkes, kazancına bağlıdır. Ancak sağ taraf ehli başka." Sağ taraf ehli olanların işleri kutlu ve mübarektir, sözlerinde, yazılarında ve davranışlarında şer, fesat ve fitne yoktur, özgürdürler, ahrardandırlar.
Fakat onlarla mukarreplerin arasında büyük fasıla vardır. Onlar mukarreplerin gözetimi altındadırlar; ne iş yapsalar mukarrepler görürler. "şüphe yok ki iyi kişilerin amel defterleri, illiyyîn'dedir. Ve nedir, bilir misin illiyyîn? Bir kitaptır ki yazılmış. Onu görür ancak mâbutlarına yaklaştırılanlar." Ebrarın amel defterleri, mukarreplerin gözetim ve aydınlatması altındadır. Mukarreplerin, ebrarın sahip olmadığı yüce dereceleri vardır.
Kadir Gecesinde Kur'an Ve Ehlibeyte Tevessül
Bizim bu gecedeki çabamız, kendimizi ahrar ve özgürlerin arasına katarak ashab-ı yeminden olmak olmalıdır; ondan sonra inşallah mukarreplerin makamına ulaşma ümidi de vardır. İpoteği kaldırabilecek, köleyi azat edebilecek ve esiri kurtarabilecek o önemli vesile Kur'an ve itrettir. İtretin örnek ve simgesi, bu gecenin ona ait olduğu Ali b. Ebu Talib'dir. Eğer bir kimse kalbinde velayeti ve canında Kur'an'ı taşıyorsa, bu iki ağır yükle Allah'a tevessül etmeli. Kur'an'ı başının üzerine koymalı yani Kur'an bütün işlerimizin başındadır ve 14 masumun adını anmak yani bunlar Kur'an'ın müfessirleridir, hükümlerini uygulayanlardır, açıklayıcısıdır, tanıtıcısıdır, hükümlerinin koruyucusudur. Öyleyse Kadir gecelerinde vazifemiz, bu iki ağır emanete tevessül ederek Allah'a yakınlaşmaktır.
Kadir Gecesi Gibi Bazı Günlerde Allah'ın Özel Tecellisi
Diğer bir konu şu ki her zaman bu iki ağır emanete tevessül edilebilir lakin Kadir gecesinin diğer geceler ve zamanlarda bulunmayan bir özelliği vardır. Hz. Musa'nın (a.s) kavminin olayı için bazı muvaffakiyetler vardır ki Allah şöyle buyurdu: "ve onlara Allah'ın günlerini an" Yani bazı günler vardır ki Allah o günlerde özel olarak tecelli eder, mustazaf İsrail Oğullarının muvaffakiyetine ve Firavunların devrilmesine sebep olur. Halkı o Allah günlerinden haberdar et ki sabırlıları aşıp daha sabırlılardan olsunlar ve zafere ulaşsınlar. İslam'da Kadir gecesi, Hz. Musa'nın Allah günleri konumundadır.
Kadir Gecesini İhya Sayesinde Zulmün Giderilmesi
Eğer birisi bu Kadir gecesini ihya eder, velayeti ihya eder ise her asrın firavunları da yok olur; artık ne Irak'ta ne Afganistan'da bir zulüm ve ne de Filistin ve başka yerlerde kan dökülmesini görürüz! Allah Hz. Musa'ya buyurdu: İnsanları Allah günlerine yönlendir ki zulüm ortadan kalksın; bizim peygamberimize de buyurdu: İnsanları Kadir gecesine davet et ki zulüm düşsün. Demek ki bu Kadir gecesi bizim için belirleyicidir.
Gözyaşı ve Feryat; Müminlerin Düşman Karşısındaki Silahı
Biz hak üzere olduğumuz için hakikate tevessül etmeliyiz. Demire yaslandığımızdan fazlaca feryada yaslanırız. Bizim dualarımızın kabulündeki silahımız Kumeyl duasında okuduğumuz ah-u figanlarımızdır: “ve silahı gözyaşı” Allah'ım bize dedin ki silahlanın; silahımız gözyaşımız ve bizler gözyaşını Kadir gecelerinde biriktiririz. Zayıf ve az sayıdaki bir millet Allah'ın izniyle güçlü ve sayısı fazla bir millete galip gelebilir. Allah, Irak ve Afganistan milletini, ne zaman ki İran halkı gözyaşlarıyla Allah'tan onların zaferini istese kurtaracaktır. Zahiri üzüntünün hiçbir etkisi olmaz. Bir gün Firavundan kurtulan İsrail Oğulları bugün Firavunun yaptıklarını yapıyorlar! Allah onlara buyurmuştu: Biz size kudret verdik: nasıl davranacağınıza bakmak için. Müslümanlara da buyuruyor: Eğer gözyaşı, nale ve dua silahıyla silahlanırsanız, sizleri de muvaffak kılacağız.
Rusya ve Pakistan Özelinde İran Direnişi
Dünya; savaşlar, darbeler ve bunlara bağlı uygulanan yaptırımlarla ekonomik sıkıntılar, önlenemeyen zamlar ile boğuşurken savaş ve darbeyle karşı karşıya kalan Rusya ve Pakistan liderlerinden İran direnişi vurgusu yapıldı.
Emperyalizmin öncüsü ABD ve yandaşlarının tahrik ve zorlamaları ile Ukrayna’ya özel askeri operasyon adı altında savaş açan Rusya tarihinde görülmemiş bir şekilde ABD başta olmak üzere AB ülkeleri ve hegemonya ülkelerinin yaptırımlarına maruz kaldı.
Putin yaptırımlara karşı stratejisini belirledi
Putin yaptırımlar kararlılığımızı etkileyemez deyip stratejisini şu şekilde açıklıyordu…
“Batılı ülkeler, İran’ı “istenmeyen” ülke ilan ederek yıllardır yaptırımlar uyguluyor.
Ama şimdi İran’la görüşüyorlar. Daha en başından beri gayrimeşru yaptırımları uygulamamaları gerekirdi.
İran bu yaptırımlardan güçlenerek çıktı. Şimdi bölgede söz sahibi bir ülke.
Bu aynı durum bizim ülkemizle ilişkilerde de yaşanacak, bundan şüphem yok.”
Putin’in stratejisi, İran direnişiydi…
Putin, yaptırımlara karşı İran’ın direndiği gibi direneceklerini açıklayıp yine İran’ın uyguladığı yaptırıma karşı yaptırım yöntemini de uygulamaya başladı.
Aslında Putin 2015 yılında Tahran ziyareti sırasında İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei ile 1,5 saat süren bir görüşme yapmış ve İran’ın ABD karşıtı politikasına katılmıştı.
İran Direnişinin bir diğer takipçisi Pakistan Başbakanı İmran Han…
Pakistan’da Başbakan İmran Han yumuşak darbe ile düşürülerek rejim değişikliğine giden bir süreci yaşadı.
İmran Han’ın açıkladığına göre; ABD Eski Başkonsolosu Donald Lu, 7 Mart 2022 tarihinde ABD Ulusal Güvenlik Konseyi adına Pakistan'ın Washington Büyükelçisi Asad Macid'e tehdit içerikli bir mektup verdi. Mektupta Pakistan, Han'a karşı 'güvensizlik oylamasının' başarısız olmasının sonuçları konusunda uyarıldı.
Peki Neden?
2007-2014 yılları arasında ABD’nin İHA’lı saldırılarında binlerce Pakistanlının öldürülmesini protesto etmek için çok sayıda gösteri düzenledi…
Uluslararası platformlarda Siyonist Rejim’in işgalci eylemlerine karşı sesini yükseltti…
İslamofobi’nin Batılı politikacıların eseri olduğunu savunarak Batı dünyasını sert bir şekilde eleştirdi…
Yemen'de empoze edilen savaşa müdahale etmeyi reddetti…
ABD birliklerinin Afganistan'dan çekilmesi çağrısında bulundu…
ABD'ye askeri üs vermeyi reddetti…
İran İslam Cumhuriyeti ile siyasi ve askeri ilişkilerini geliştirdi…
ABD’nin Rusya yaptırımlarına katılmadı. Üstelik Moskova’ya giderek Putin’le görüştü…
Tüm bunlar İmran Han’ın güvensizlik oylaması (yumuşak darbe) yöntemiyle görevden uzaklaştırılmasına neden oldu.
İmran Han ise açıkça bu olayın arkasında ABD’nin olduğunu duyurdu ve direneceğini açıkladı.
İmran Han’ın direniş stratejisi de İran direnişi kaynaklı oldu.
Pakistan Lideri direnişini şu sözlerle açıklıyordu:
“Kerbela’da İmam Hüseyin, ailesi ve takipçileri ile birlikte çok daha büyük bir düşmanla karşı karşıya kaldı. Hak ile batıl arasındaki farkı bize göstermek için canlarını ortaya koydular. Bugün de batıla ve ihanete karşı hakikat ve vatanseverlik için mücadele ediyoruz.”
Yine güvensizlik oylaması ile görevden düşürüldükten sonra insanlı denizi diye tanımladığı milyonlarca insanın katıldığı ilk mitingini Peşaver kentinde yaptı.
İmran Han’ın ilk miting için seçtiği Peşaver kenti, Pakistan’ın Şii nüfusa sahip bir kenti olması açısında önem arz ediyor…
İmran Han bu şekilde yolunu ve mesajını açıkça ifade ediyor.
Putin’in ve İmran Han’ın takip ettiği İran Direnişinin kaynağı neresi?
İran direnişinin kaynağı İslam Peygamberi ve ehl-i beytinin uyguladığı ve öğrettiği yoldur.
Peygamberliğini açıkladıktan sonra Ebu Sufyan ve Arap kabile liderlerinin uyguladığı yaptırımlara ilk direnişi İslam Peygamberi göstermiştir.
Daha sonra İmam Ali 25 yıl yaptırımlara maruz kalmış ve direnmiştir.
Ve direnişin zirvesi kanın kılıca üstün geldiği Kerbela!
İmran Han’ın da dediği gibi hakla batılın savaşı, ihanete karşı savaş…
İstikbara karşı, emperyalizme karşı takip edilen ve sonunda zaferi vadeden tek yol
DİRENİŞ….
tesnim
AKP'li Yazar: Esad Kazandı İstikamet Şam...
Türkiye'deki sığınmacı sorunu gündemdeki yerini korumaya devam ederken Suriye ile diplomatik ilişkilerin başlaması gerektiğine dair görüşler yaygınlaşmaya başladı.
Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur, Türkiye'deki Suriyeli sığınmacı sorunu üzerinden "Hükûmet için Beşar Esad gerçeğiyle yüzleşmenin zamanı geldi" başlıklı yazı kaleme aldı.
Uğur yazısında, "Beşar Esad kazandı" diyerek Suriye ile diplomatik ilişkilerin başlaması gerektiğini söyledi.
İşte Fuat Uğur'un "Artık Şam hükûmeti ile diplomatik ilişki kurmanın zamanı geldi" ifadelerini kullandığı yazısı şu şekilde:
"Yaklaşık 4 milyon Suriyeli sığınmacı 2011’den beri ülkemizde.
Muhalefet en aşağılık ırkçı söylemlerle, Suriyeli sığınmacılardan rahatsız olan halkı en ufak bir olayı köpürtüp kışkırtarak bir iç karışıklık ve kaos planını uygulamaya sokmuş görünüyor.
MHP lideri Devlet Bahçeli şimdiye dek söylediklerini önceki gün çok daha net sözlerle tekrarladı:
“Bayramda ülkesine giden bir daha dönmesin. Bu, adı konulmamış bir istiladır...”
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise “Suriyeli kardeşlerimizin onurlu gönüllü ve onurlu geri dönüşleri için gayret gösteriyoruz” dedi bir ay önce ifade ettiği “Onları geri göndermeyeceğiz” sözlerinin ardından.
Ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu son noktayı koydu:
“Bayramda ülkelerine giden Suriyelilerin dönmelerine izin verilmeyecek...”
Bana göre yanlış. Çünkü çözüm sığınmacıların bayramda yakınlarını görmelerini engellemek değil. Onlar orada iş imkânlarına sahip olsalar geri dönerler mi? Diyelim ki gittiler ve geri döndürülmediler, ne olacak? İşsizlik ve al sana oradan ülkemize yansıyacak yeni bir sorun daha. Onların boşalttığı işlerde bu pahalılıkta bile burnundan kıl aldırmayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı “işsiz”ler çalışacak mı? Tabii ki hayır.
Anlıyoruz, sıkıntı Cumhur İttifakı’nda derinden hissedildi.
O hâlde artık şu gerçekle yüzleşme zamanı geldi:
Beşar Esad kazandı!
Zamanınızı almayacağım, sebeplerini şimdi Millet İttifakı’nın bileşeni olan Ahmet Davutoğlu’na sorun, o daha iyi bilir.
“Onu oraya getiren Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dı” diyeceksiniz ki elhak haklısınız. Zaten 27 Haziran 2019’da “Erdoğan’ın en büyük hatası; Davutoğlu” başlıklı bir yazı yayınlamıştım, hatırlayanlar olacaktır.
Bunları konuşmak için çok geç.
Madem Suriyeliler üzerinden tahrik ve provokasyonlar yapılıyor, bir yandan buna karşı önleyici tedbirler alırken, diğer yandan da Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi onların onurlu ve gönüllü geri dönüşlerinin şartlarını hazırlamak gerekir.
Nasıl?
Yukarıda ima ettim.
Artık Şam hükûmeti ile diplomatik ilişki kurmanın zamanı geldi.
Bunun için uzun uzun, etraftaki Amerikan muhiplerinin kafa karıştırıcı laflarını dinleyip de vakit geçirmenin manası yok.
Ortadaki başarısızlığı kabul edip adım atmak, Mısır’da olduğu gibi duygusallıkla vakit öldürmek yerine ülkelerin çıkarları doğrultusunda ilişki zeminini oluşturmak gerek.
Şam hükûmeti biliyorsunuz Türkiye’nin Zeytin Dalı, Barış Pınarı gibi operasyonlarından, diplomatik bir dille karşı çıkıyor gibi görünse de aslında memnun. Üstelik Türkiye bu sayede onları YPG dâhil pek çok terör grubundan korumuş oldu. Dahası çok iyi biliyorlar ki Türkiye Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana.
Beşar Esad’ın geri dönüşler için tam 11 adet AF YASASI çıkardığı, geri dönenler için toplumsal uzlaşma masaları kurulduğu, eski ikametlerine yerleşmelerine, vatandaşlık almalarına yardım edildiği belirtiliyor. Türkiye ana akım medyası bu haberleri vermiyor. Bunu aşmanın yolu belki de Şam Hükûmeti’nin Türkiyeli gazetecilere ve yazarlara bu konuda yapılan çalışmaları göstermek üzere kapılarını açması, şeffaf biçimde, gazetecilerin peşine Muhaberat’ı takmadan onların özgürce durumu yerinde incelemelerine izin vermesidir. Madem böyle çalışmalar var ve 100 bine yakın insan bu çabalar sonucu ülkelerine geri döndü, yerinde görmek en iyisi.
Tekrar diplomatik ilişkiler meselesine dönersek…
Sayın Cumhurbaşkanı yakın çevresinde yükselecek mırın kırınlara aldırmaksızın, bu meseleyi ilgili kurum bürokratlarının alt düzeyde temaslarla sürdürme eğlencesinden çıkarırsa çabuk yol alınır.
Problem emin olun “Bayramda göndermemek” ve benzeri gaz almalarla bitecek gibi görünmüyor.
Son not:
Bana göre Suriyeli sığınmacılar ülkemize entegre edilmeli. Avrupa Birliği ülkelerindeki sığınmacı oranları Türkiye’nin en az 2-7 katı. Türkiye’de göçmen ve sığınmacıların nüfusa oranı yüzde 2,5. Misal 83 milyon nüfuslu Almanya’da yaklaşık 22 milyon göçmen var. Yani nüfusun yüzde 26,7’sine karşılık geliyor. Fransa’da yüzde 11,6, İspanya’da 13,8, İtalya’da yüzde 9,4, İngiltere’de yüzde 12,4…
Bizde ekonomik sorunların faturası muhalefet tarafından sığınmacılara çıkartıldığı, iktidar ahlaksız bir yöntemle bu insani mesele üzerinden seçim kaybettirilme tehdidiyle sıkıştırıldığı için tüm bunları yaşıyoruz esasında.
Kızsak da kızmasak da gerçek bu. O hâlde yapılacaklar belli:
İstikamet Şam!
Heyette üst düzey siyasetçilerle birlikte.
Emin olun bu diplomatik ilişki Türkiye’ye bölgede farklı ve olumlu açılımları da beraberinde getirecektir."
Emir Abdullahiyan, Borrell İle Görüştü
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, cuma akşamı AB Dış Politika Sorumlusu Josep Borrell'i arayarak, İran İslam Cumhuriyeti'nin iyi, güçlü ve devamlı bir anlaşmaya varma yönündeki iradesinde şüphenin söz konusu olmadığını belirterek; "Beyaz Saray ihtirasları ve tereddütlerini bir kenara bırakıp gerçekçi ve çözüme dayalı hareket etmeli" dedi.
İran Diplomasi Kolu Başkanı "Artık üç Avrupa ülkesi, Rusya ve Çin, anlaşmayı sonuçlandırmaya hazır. Şimdi de geçmişteki yanlış politikalarını düzeltme cesaretine sahip olması gereken ABD yönetimidir." dedi.
Telefon görüşmesinin bir başka bölümünde Emir Abdullahiyan, Afganistan'daki terör eylemlerinin tırmanmasına ve mülteci dalgasına değinerek, ülkede istikrar ve güvenliğin sağlanması alanındaki işbirliklerin zaruretine vurgu yaparak insani yardımların gönderilmesi için ciddi işbirliğine ihtiyaç olduğunu da belirtti.
İran Dışişleri Bakanı ayrıca Ukrayna krizine siyasi bir çözüme odaklanma gereğini vurguladı. Yemen'de geçici bir ateşkesin kurulmasını memnuniyetle karşıladı ve bölgenin kalıcı bir ateşkes, Yemen ablukasının tamamen kaldırılması ve savaşın durdurulmasını umduğunu belirtti.
AB Dış Politika Sorumlusu Joseph Borrell, Viyana görüşmelerinde İran tarafının olumlu iradesine atıfta bulunarak, "İran'ın anlaşma istediğini ve çeşitli girişimlerde bulunduğunu ve bu süreci devam ettirdiğini düşünüyoruz." dedi.
AB Dış Politika Sorumlusu, müzakerelerin uzatılmasını "yapıcı" olarak nitelendirmedi ve AB temsilcileri ile İran'ın baş müzakerecisi arasındaki müzakerelerin yakında yeniden başlatılmasını önerdi.
Ukrayna'daki savaşa değinen Borrell, bu savaşı olumsuz sonuçları olabilecek küresel bir kriz olarak nitelendirdi.
İran İslam Cumhuriyeti'nin Yemen'deki savaşı durdurma ve Afganistan'daki mültecilere yardım etme konusundaki desteğini memnuniyetle karşılayan AB dış politika şefi, "AB, İran ile çeşitli alanlarda istişareler, diyalog ve ortak işbirliği geliştirebilir ve genişletebilir" dedi.
İran: Afganistan'da Peş Peşe Gelen Patlamalardan Endişeliyiz
Dışişleri Sözcüsü Said Hatipzade, Afganistan'ın çeşitli kentlerinde sıklıkla patlamaların yaşanmasına ilişkin gelen haberlere göre, İran'ın bu acı olaylardan dolayı endişeli olduğunu dile getirdi.
Dün Mezar Şerif dahil Afganistan'ın çeşitli kentlerinde meydana gelen bir dizi patlama sonucu onlarca kişi hayatını kaybetti ve yaralandı. İki gün önce de Kabil'in batısında iki eğitim merkezine yönelik saldırıda onlarca masum insan hayatını kaybetmiş ve yaralanmıştı.
Dışişleri Sözcüsü Hatipzade, mübarek Ramazan ayında insanların yoğun şekilde camide bulunduğu sırada gerçekleşen terör saldırılarına işaretle, Afganistan'da oruç tutan Müslümanların terör saldırılarına uğramasının iğrenç bir olay olduğunu vurguladı.
Gelen haberlere göre Mezar Şerif'teki patlamaların birinde onlarca masum insanın hayatını kaybettiği ve yaralandığına işaretle, bu saldırıların kurbanlarının aileleri için sabır ve yaralıları için sağlık dileğinde bulundu.
Afganistan'ın Kunduz Vilayetinde Camide Patlama
Afganistan'ın Kunduz vilayetinde bulunan bir camide patlama meydana geldiği ve en az 30 kişinin hayatını kaybettiği ve yaralandığı duyuruldu.
Dün Afganistan'ın en büyük kenti Mezar-ı Şerif'te IŞİD'in üstlendiği cami saldırısının ardından bugün Kunduz vilayetinde yer alan bir camide de patlama yaşandığı kaydedildi.
Ariana News TV kanalı, saldırıda ölü ve yaralıların olduğunu bildirdi. Kanalda yer alan haberde, "Kunduz İl Enformasyon ve Kültür Müdürü, İmam Sahib semtinde bir camide patlama olduğunu ve kayıpların olduğunu söyledi" ifadelerine yer verildi.
Yerel medya, patlamada en az 30 kişinin hayatını kaybettiği ve yaralandığı bilgisini paylaştı.
Dün Mezar-ı Şerif'te yaşanan saldırıda en az 30 kişi hayatını kaybetmiş, 80 kişi yaralanmıştı. Saldırıyı IŞİD üstlenmişti.
Filistinlileri Durduramayan İsrail Askerleri Geri Çekildi
İşgal altındaki Batı Şeria'nın Beytüllahim kentinde binlerce Filistinlinin, Mescid-i Aksa'ya gitmek için bir araya gelmesi üzerine, askeri kontrol noktasındaki İsrail askerleri geri çekildi.
Siyonist İsrail'in işgali altındaki Batı Şeria'nın Beytüllahim ve Halil kentlerinde yaşayan her yaştan binlerce Filistinli, cuma namazında işgal altındaki Doğu Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya gitmek için Beytüllahim'in kuzeyindeki askeri geçiş noktası yakınında toplandı.
Bölgede cuma günü olması beklenen yoğunluk nedeniyle mevzilenen ve askeri kontrol noktası kuran İsrail askerleri, binlerce Filistinli yürürken geri çekildi.
İsrail ordusunun kısıtlamalarına takılan çok sayıda Filistinli erkeğin de işgal altındaki Doğu Kudüs'e giderken kimlikleriyle geçebileceği gerekçesiyle askeri geçiş noktasından geri çevrildiği belirtildi.
Siyonist İsrail, Batı Şeria'daki Filistinli 12-50 yaş arası erkekler, İsrail ordusundan izinleri yoksa bu ramazan ayında Mescid-i Aksa'da ibadet edemiyor. Kadınlar, İsrail Savunma Bakanlığının bu ramazanda açıkladığı uygulamayla yaş sınırı olmaksızın Mescid-i Aksa'ya gelebiliyor.
İşgal altındaki Batı Şeria'da yaşayan 3 milyon kadar Filistinli
Siyonist İsrail ordusunun 1967'den beri işgal altında tuttuğu Batı Şeria'da yaşayan 3 milyon civarındaki Filistinli etraflarına örülen Ayrım Duvarı ile Kudüs ve diğer birçok tarihi Filistin bölgesinden koparılmış durumda.
Burada yaşayan Filistinliler, İsrail ordusunun çizdiği kısıtlamalarla yaşıyor. Buna karşın Batı Şeria'daki yasa dışı yerleşimlerde yaşayan yarım milyon kadar Yahudi, İsrail vatandaşı olarak İsrail ordusundan farklı muamele görüyor.
Siyonist İsrail'in Yahudi yerleşimcilere tanıdığı öncelik ve yerleşimcilerin Filistinlilere karşı saldırılarında kayıtsızlığı, Batı Şeria'da Filistinliler için hayatı zorlaştırıyor.
Siyonist İsrail askerlerinin, Filistinlilerle yaşanan olaylarda ateş açarak birini öldürmeleri halinde soruşturmaları çok nadir İsrail askeri yargısına taşınıyor.
Siyonist Rejim güçleri sabah namazının ardından kauçuk kaplı mermi ve ses bombası kullanarak Mescid-i Aksa'ya baskın düzenledi.
Arap medyasına göre; Filistin Kızılayı, Siyonist güçlerinin müdahalesinde en az 9 Filistinli'nin yaralandığını bildirdi.
İşgal altındaki Doğu Kudüs’te yer alan Mescid-i Aksa’da sabah namazını binlerce Müslüman eda etmişti.
Dün (21 Nisan Perşembe) Batı Şeria'nın değişik bölgelerinde ve işgal altındaki Kudüs'te işgal güçlerinin ve onların himaye ettiği Yahudi yerleşimcilerin oluşturduğu terör çetelerinin Filistinlilere muhtelif yerlerde saldırılar düzenlediği haber verildi. Bu arada Filistinli bir gencin bir yerleşimciyi Nablus'un güneyinde darp ettiği belirtildi.
Yerleşimci çetelerin Ramallah'a bağlı Sincil kasabasında belediye başkanına, belediyedeki bir işçiye ve arazisi gasp edilmek istenen bir çiftçiye saldırdığı haber verildi
Ukrayna Savaşı Dünya Düzenini Değiştirir Mi?
Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden yaklaşık iki ay sonra Moskova yönetimi, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'nın zayıflığından ve aralarındaki sorunlardan yararlanarak kendisi için fırsatlar yaratmış ve çevresinde istediği güvenlik düzenini kurmuştur.
Bazı yorumcular, Rusya-Ukrayna savaşını Batı'nın Rusya'yı ekonomik yaptırımlar ve yıpratma savaşına sokmak için kurduğu bir tuzak olarak değerlendiriyor. Bunlara göre Rusya için iki gelecek var: Birinci görüşte, krizin sonunda daha güçlü bir Rusya, ikinci görüşte ise zayıf bir Rusya’ya tanık olacağız.
Önemli olan Ukrayan saldırısı ve yeni bir saldırı sonucunda uluslararası güvenlik düzeninin çöküşe uğramasıdır. Uluslararası arenada yeni bir ortam oluşacak ve Soğuk Savaş tamamen farklı boyutlar ve özelliklerle yeniden ortaya çıkacaktır.
Bunun oluşumu, Ukrayna içindeki ciddi bölünme ve ülkenin doğu ile batı arasındaki iç çatışmadan kaynaklanmaktadır, öyle ki Amerikanlar ve İngilizler bu bölünmeden yararlanıp onu körüklemiştir. Bu anlaşmazlıklar olmasaydı, bugünkü gelişmeler ortaya çıkmazdı. Elbette ki ABD ve İngiltere'nin savaş başlatmak için Rusya üzerine dayattığı psikolojik baskının etkileri de göz ardı edilmemelidir.
Burada şu soru ortaya çıkıyor: Rusya yeni bir dünya düzeni mi arıyor? Bunun cevabı “evet”tir. Çünkü Ukrayna'daki gerilimle hem Avrupa'nın enerji güvenliği Rusya'ya bağımlılık nedeniyle tehlikeye atılıyor hem de Ruslara bağımlı olan Batı'nın gıda güvenliği sorgulanıyor. Dolayısıyla uluslararası sistemin düzeninde yeni bir değişiklik göreceğiz.
Kremlin'in Kiev'e yönelik askeri harekatın zamanlanması, tartışmalı Donbass bölgesindeki gelişmelerden ziyade Rus lideri Vladimir Putin'in kendi siyasi eğilimlerine ve Ukrayna, Avrupa Birliği ve ABD’deki gelişmelere ilişkin şahsi görüşlerine bağlı olduğunu belirtmekte fayda var.
Ukrayna’yı döndürmek Rus lideri Putin’in bitmemiş bir görevdir. Bu, 22 yıllık başkanlığının ardından tamamlamayı taahhüt ettiği bir hamledir. Putin son adımlarını uluslararası sistemde yeni bir düzen kurmak ve Rusya'nın güç ve otoritesini göstermek için atıyor.
Kremlin’in eski Sovyetler Birliği ülkelerine Rusya'ya yönelmesi için baskı yapma girişimleri Avrupa ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri'ni de etkilemiştir. Mevcut durumda Moskova yönetimi, uluslararası sistemin düzenini revize etmeye çalışıyor.
Bu nedenle uzun süredir dünya güvenlik düzeninin sağlanmasında önemli rol oynayan Ukrayna'yı Rusya’nın bir parçası olarak görmekte ve onu ele geçirip Rusya'yı bir imparatorluk haline getirmeyi amaçlamaktadır.
Birçok politikacı, Ukrayna savaşının patlak vermesiyle birlikte Amerikan döneminin resmen sona erdiğine inanıyor ve aynı zamanda bu süreci çok kutuplu ve rekabetçi bir dünya yaratacak yeni bir Soğuk Savaş'ın başlangıcı olarak yorumluyor.
Bu senaryo, Rusya'nın Ukrayna'nın tamamını kontrol altına alması halinde gerçekleşebilir. Bu savaş Kremlin için maliyetlidir, ancak Rusya hedeflerine ulaşmazsa Putin'in siyasi geleceği tehlikeye girebilir, hatta Rus siyasetinden çıkarılmasına yol açabilir.
Ukrayna savaşını Sovyet Birliği'nin Afganistan'daki yenilgisiyle karşılaştıran birçok analistin görüşünün aksine, Moskova'nın Afganistan'daki yenilgisinden ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonraki tablo Afganistan'ın artık Sovyetler Birliği ile savaştan önce olduğu gibi uluslararası sisteme entegre olmadığını gösteriyor. Ancak Putin, Ukrayna ile savaşta sürecin tüm boyutları, maliyetleri ve yaptırımları dikkate alarak amacına ulaşmaya çalışıyor.
Bu çabalar sadece Ukrayna'yı ele geçirme girişimi değil, aynı zamanda yeni bir gövde gösterisi ve Rusya'nın Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve NATO karşısında yeni bir varlığıdır. Bununla birlikte, Avrupa ve NATO Putin'le karşı karşıya gelebilirse, Avrupa'nın önündeki kaçınılmaz zorlukları kabul etmeye hazır olduğu ve ABD ile iş birliğinden bir adım önde harekat ettiği söylenebilir. Putin bu savaştan çıkmayı başarırsa, Rusya'nın hedefi, yani uluslararası sistemin çok kutuplu bir dünyaya dönüştürülmesi gerçekleşir. Bu, uluslararası sistemin düzeninde köklü bir değişiklik yaratacaktır. Şu anda tarafsız bir rol oynayan Çin'in, Rusya'nın yanında yer alıp savunması Amerika'nın gücünü zayıflatır ve süper güç imajını zedeler./tesnim
İran’a ait mal varlıklarının serbest bırakılması konusunda anlaşmaya varıldı
Amerika’nın yıllardır süren baskı ve zorbalığı artık son buluyor; İran, yurt dışında bloke edilen taleplerini birer birer almaya başladı.
İran Dışişleri Bakanı, İslam Cumhuriyeti'nin yabancı bir bankadan alacaklarının serbest bırakılmasına ilişkin ilk anlaşmayı duyurdu.
İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, dün Tahran'da Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin ile düzenlediği ortak basın toplantısında, İran mali varlığının serbest bırakılması için yabancı bir ülke ile anlaşmaya varıldığını söyleyerek, salı günü bununla ilgili yabancı bir ülkeden bir heyetin İran'da bulunduğunu ve İran mali varlığının serbest bırakılmasıyla ilgili gerekli görüşmelerin yapıldığını söyledi.
İran-Irak ilişkilerine de değinen İran dışişleri bakanı, iki ülke arasındaki kara vizelerinin iptal edilmesinin önemini vurguladı ve korona salgını krizinden sonra ilişkilerinin çok daha iyi olacağını hatırlatarak; iki ülkenin aydınlık bir ufka yürüdüğünü belirtti.
İşgalci İsrail Güçleri Cinayetlerine Bir Yenisini Daha Ekledi
İşgalci İsrail güçleri mukaddes Ramazan ayında Filistinlilere saldırmaya devam ediyor.
Filistin Sağlık Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, siyonist İsrail güçlerinin Beytüllahim kentine düzenlediği saldırıda 14 yaşında Filistinli çocuğun gerçek mermiyle hayatını kaybettiği bildirildi.
Görgü tanıklarından alınan bilgiye göre, işgal güçleri, Beytüllahim kentine bağlı Husan beldesinde Filistinli bir çocuğa ateş açtı. Tanıklar Filistinli çocuğun saldırıda yaralandığını aktardı.
İşgal ordusundan saldırıya ilişkin henüz bir açıklama yapılmadı.
RAMALLAH KENTİNDE İKİ BASKIN
Ramallah'taki görgü tanıkları da İsrail özel kuvvetlerinin, kentin kuzeyindeki Kuber kasabasına baskın düzenlediğini ifade etti.
Filistinlilere ait bir evi kuşatan siyonist İsrail güçlerinin 5 kişiyi gözaltına aldığı belirtildi.
Tanıklar, işgalci İsrail güçlerinin çıkan olaylarda Filistinlilere karşı kullandığı plastik mermi ve göz yaşartıcı gaz bombası neticesinde 1 Filistinlinin yaralandığını bildirdi.
Yaralanan Filistinlinin durumuna ilişkin henüz bir açıklama yapılmadı.
İlahi Nimetler ve Belalar Hakkında
İnsanların Hidayetindeki İlahi Sünnetler
Allah’ın evrene hâkimiyeti direkt davranacağı, zulüm düzenini dağıtacağı ve hâkimiyetini evrendekilere ispat edeceği bir şekilde değildir. Aksine Yüce Allah sünnetleriyle evrende tasarruf etmektedir, bu şekilde evrende O’nun hâkimiyeti altında olmayan hiçbir şey mevcut değildir. Bu sünnetler çeşitlidir ve bizim için bilinmez olabilirler. Ama Kur’an ve rivayetlerde onların bazılarına işaret edilmiştir. İnsanların hidayetiyle ilgili olan bu sünnetlerden bir kısmı Âraf Sûresinde beyan edilmiştir:
“Biz hiçbir memlekete bir peygamber göndermedik ki (karşı çıkmaktan vazgeçip) yalvarıp yakarsınlar diye ora halkını yoksulluk ve sıkıntıya uğratmış olmayalım. Sonra kötülüğün (sıkıntı ve darlığın) yerine iyiliği (bolluk ve genişliği) getirdik. Nihayet çoğaldılar ve (nankörlük edip): “Atalarımız da darlığa uğramış ve bolluğa kavuşmuşlardı” dediler. Biz de, farkında değillerken onları ansızın yakaladık. Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketler(in kapılarını) açardık. Fakat onlar yalanladılar, biz de kendilerini işledikleri günahlarından dolayı yakalayıverdik.
Memleketlerin halkları geceleyin uyurken kendilerine azabımızın gelmesinden emin mi oldular? Ya da o memleketlerin halkları kuşluk vakti gülüp oynarken kendilerine azabımızın gelmesinden emin mi oldular? Yoksa Allah’ın tuzağından emin mi oldular? Ziyana uğrayan kavimden başkası Allah’ın tuzağından emin olamaz. Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne varis olanlara şu gerçek apaçık belli olmadı mı ki, biz dileseydik onları da (öncekiler gibi) günahları yüzünden cezalandırırdık. Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar hakkı işitmezler.”[1]
Bu husustaki âyetlerden istifade edilenler aşağıdaki noktalarda özetlenmektedir:
1. İnsanlar iman etmeye çağrıldıkları her zaman, Allah onları zorluk ve sıkıntıya müptela etmektedir. Böylece yalvararak ve yakararak Allah’a dönmeleri hedeflenmektedir.
2. Eğer bu sözler onların kalplerini yumuşatmazsa, Allah zorluğu hoşnutluğa dönüştürmekte ve hiçbir engel olmaksızın önceki sapkınlıklarında kalmaları için bu yolla onları gaflet ve unutkanlığa duçar kılmaktadır. Sonra da onlara azap indirmektedir. (Mühlet ve aşamalı günaha daldırma sünneti.)
3. Eğer bu halk iman ederse ve söz konusu zorluklar onların ilahi dergâha yakınlaşmasına neden olursa, bereketlerini gök ve yerden onlara gönderir.
Dolayısıyla Allah’ın kullarını imtihan ettiği, imtihanlardan başarılı çıktıkları takdirde bereketlerini onlara nazil ettiği ve bir insanın iman ettikten sonra Allah’ın onu bırakacağı ve imtihan etmeyeceği diye bir şeyin söz konusu olmadığı neticesi alınabilir.
Nimetlerin İnsan Amelleriyle İlişkisi
Genel olarak evrenin tüm parçaları bir bedenin âzâları gibi birbirleriyle bağlantılı ve ilişkilidir. Öyle ki bir âzânın yaptığı eylemlerdeki doğruluk, doğrultu, istikamet ve sapma diğer âzâları etkilemekte ve bu etkileşim, parçaların tümünün özellik ve hususiyetlerinde ve etraflarında cereyan etmektedir. Kur’an-ı Kerim’in beyan ettiği şekliyle bu parçaların tümü Yüce Allah’a ve O’nun kendileri için belirlemiş olduğu bir hedefe doğru hareket etmektedir. Parçaların birinin ve özellikle özel bir parçanın hareketindeki bir sapma ve çalkantı, diğer parçalara görünür bir şekilde negatif bir etki bırakmaktadır.
Neticede evrendeki diğer parçaların bu parçaya bıraktıkları etkiler de bozulur ve söz konusu parçadan diğer parçalara ulaşan bozulma kendisine döner. Eğer söz konusu parça kendi kendine veya diğerlerinin yardımıyla önceki istikametini elde ederse sapmadan önceki refah haline de döner. Ama sapma ve inadına devam ederse bozulma hali, sıkıntı ve acıları da devam eder. Sapma ve tuğyan etme hali haddi aşmaya ve etrafındaki diğer parça ve sebeplerin işlerini de bozmaya başlar. İşte burada evrendeki tüm sebepler onun aleyhine ayaklanıp Yüce Allah’ın kendilerine can, varlıklarını koruma ve savunma gayesiyle vermiş olduğu güçler ile mezkûr parçayı ayılana kadar yok eder ve ortadan kaldırırlar. Bu, insanın da parçası olduğu evrenin tüm parçalarında cereyan eden Yüce Allah’ın sünnetlerinden biridir. Ne bu sünnet sapar ve ne de insan ondan müstesnadır. Böyle olduğu için de eğer bir ümmet fıtrattan saparsa ve neticede Allah’ın insan için belirlediği saadet yolundan çıkarsa, onu çevreleyen ve onunla ilgili olan doğal nedenler de çalkalanır ve bu çalkantının kötü eserleri de ümmete döner.
Özetle sapmasının dumanları kendi gözüne girer. Çünkü sapmasıyla doğal sebeplerde kötü eserler oluşturan bizzat kendisidir ve söz konusu eserlerin dönmesiyle hangi çalkalanma ve acıların toplumuna yöneleceği de malumdur! Ahlâkın bozulması, kalbin kararması ve hassas duyguların yok olması genel ilişkileri yok eder, belaların hücumu ve musibetlerin yoğunluğu nesli tükenmeyle tehdit eder. Gök mevsimlik yağmurlar yağdırmaktan ve yer ziraat ve ağaçlar yeşertmekten çekinir ve de yerine mevsimlik olmayan yağmurlar, sel, tufan ve yıldırım yollar. Yer ise deprem ve yok etmeyle onları yutar. Bunlar, ilahi âyetler olup böyle bir ümmeti Tevbe ve fıtratın doğru yoluna dönmeye zorlar. Gerçekte ise sonrası kolaylık olan zorlu bir imtihandır. Bu sünnet karşı tarafta da cereyan eder ve o ümmetin insanları iman etmeleri ve takva edinmeleri durumunda ilahi nimetler kendilerine verilir.[2]
Müminlerin Zor İmtihan ve Belaları
Değişik Kur’an âyetleri ve rivayetlerde müminlerin hallerini içeren imtihan ve belalara işaret edilmektedir ve onlardan iki husus sorunuzda beyan edilmiştir. Hadis kitaplarda bu başlıkla bir bâb vardır. Eğer peygamberler ve masumların yaşam şekillerine de bakılacak olursa, bu sünneti onların hayatlarında da göreceğizdir. Peygamberler en zorlu musibetler ile karşı karşıya kalmışlardır. Masum imamların hayatı da zindan, işkence ve şehadet gibi zorluklar ile beraber olmuştur. Elbette bu zorlukların şu gibi sebepleri de olabilir:
1. Onların irade ve nefislerinin takviye edilmesi, varlıksal boyutlarının geliştirilmesi ve tekvinî velayetlerinin takviye edilmesi.
2. Ahiret menzillerindeki derecelerinin yükseltilmesi.
3. Dünyadan ve gereklerinden olabildiğince nefret etmeleri ve de ahiret ve Allah’ın yanında kendileri için hazırlanmış şeylere daha fazla rağbet göstermeleri.
4. Hakka tazarru, yakarış ve sığınmayı çoğaltma ve de ahiret için Allah’ı anmak ve azık hazırlamak. Elbette veliler bu belaları rıza ve memnuniyet ile karşılamaktadır. Bu sıkıntıların gelmesiyle yakin, iman ve rızaları artmakta ve de Allah’a ve O’nunla mülakat etmeye şevkleri çoğalmaktadır. Zira her imtihandan sonra bir rütbe artışı vardır. Dünyanın ahiret karşısındaki kısa ömrü ve kalıcı nimetler karşısında buradaki belalar mukayese edilemez. Eğer hicri 61 yılındaki Kerbela hadisesine bir bakacak olursak, aşkın en güzel örneklerini görebiliriz.
Dinî Nasların Çelişikliği ve Hal Yolu
Şer’î metinlerde bu tür âyet ve rivayetler az değildir. Bazen insan Kur’an âyetlerini ve rivayetleri okurken zahirde böyle çelişkilere rastlamaktadır. İslam âlimleri bu sorunu halletmek için uzmanca bu meseleyle uğraşmış ve fıkıh usulü kitaplarının bir bölümünü bu çelişkilerin hal yollarına ayırmışlardır. Bundan da önemlisi, Ehl-i Beyt de bu sorunu öngörmüş ve rivayetlerinde bu sorunlar için çözüm yolları beyan etmişlerdir. Elbette bilginler iki delilin makbul bir şekilde bir araya getirilmesi imkân dâhilindeyse bunun öncelikli olduğuna ve mümkün olmadığı durumda ise o zaman zorunlu olarak rivayetlerin birbirine önceliği hususunda söylenmiş yollara göre davranmak gerektiğine inanmaktadır.[3] Ama bu soru hakkında zihne gelen şey ise bu gurup âyet ve rivayetlerin gerçek anlamda çelişmedikleri ve birazcık bir düşünmeyle makul bir şekilde onların bir araya getirilebileceğidir. Konunun devamında onların birleşme yönlerine işaret ediyoruz:
1. İlahi sünnetler değişiktir ve Allah’ın değişik şartlarda değişik sünnetleri vardır ama her sünnetin mevki ve zamanı bizim için kolay bir şekilde teşhis edilir değildir. Yani nimetin çokluğu bazen azap ve bazen de ödül olabilir ve aynı şekilde belalar da bazen azap ve bazen de ödül ve nimetin öncülü olabilir. Dolayısıyla ilahi sünnetlerin hikmete dayandığını ve hikmetsiz olmadıklarını bilmemizle birlikte, biz iman ettik öyleyse şimdi nimetler içinde yüzmeliyiz diye bir şey söyleyemeyiz. Allah belki de zorluklar ile imanın daha yüksek derecelerinin bizim için hâsıl olmasını istemektedir. Başka bir ifadeyle âyette belirtilen bu sünnet bir takım şartlara ve bir başka sünnet de bir takım başka şartlara özgü olabilir. Bu tahlile bir kutsî hadiste de işaret edilmiştir:
“(Yüce Allah şöyle buyurmaktadır) Bazı müminleri sadece zenginlik ve ihtiyaçsızlık ıslah etmektedir ve eğer onları bunun dışında başka bir şeye duçar kılarsam, helak olurlar. Aynı şekilde bazı kullarımı da sadece fakirlik ıslah eder ve eğer onları bunun dışında bir şeye duçar kılarsam, helak olurlar.”[4]
2. Gök ve yerden bereketlerin yağması müminlerin değişik belalar ile imtihan edilmeleriyle çelişmemektedir. Kur’an âyetinde de beyan edildiği gibi iman ve takvayla bereket gök ve yerden akar ama bu halde de Allah’ın müminleri başka belalar ile sınaması muhtemeldir. Örneğin iman ve takvanın bir toplumda çoğalmasıyla o toplum semavî nimetlerden yararlanır ama o toplumda bulunan her mümin hastalık vb. başka belalar ile sınanır. Soruda belirtilen İmam Sâdık’ın (a.s) hadisi hakkında da şu noktaya dikkat etmek önemlidir: Ehl-i Beyt bireyleri gerçek müminlerdi. Bazen değişik yollardan manevî ve maddî rızıklar kendileri için hazır olmakla birlikte, bazen de değişik bela ve imtihanlara duçar olmaktaydılar ve bunların en önemlisi de Aşura gününde İmam Hüseyin’in şehadet hadisesidir.
3. Bereketi salt maddî bereket manasıyla görmemiz gerekli değildir. Manevî bereket de kesinlikle göz önünde bulundurulmalıdır. Allah’ın müminleri zorluklar ile sınaması bu manevî bereketlerden biridir; çünkü onlar yakınlaşmaya sebep olur.
4. Söz konusu âyette belirtildiği gibi toplumsal bir sünnete işaret edildiği söylenebilir; yani bir millet iman eder ve takva edinirse, Yüce Allah onlar için bereket nazil edecektir. Oysa sonraki rivayetler kişisel bir sünnete işaret etmektedir. Yani bir kimse iman ettiği zaman Allah onu değişik bela ve imtihanlar ile sınayacaktır. Bundan dolayı toplum iman etmekle ve bireylerinin takva edinmesiyle maddî ve manevî bereketlerden yararlanacak ve toplumun bireyleri de ikinci sünnet ile sınanacaklardır.
[1] Âraf, 94-100.
[2] Tabatabaî, Muhammed Hüseyin, Tefsiru’l-Mizan, ter. Musevi Hemedanî, c. 8, s. 247-248.
[3] Muzaffer, Muhammed Rıza, Usul-i Fıkıh, c. 3 ve 4, s. 233, Daru’l-Kutubi’l-İlmiye, Kum, 2. baskı.
[4] Kuleynî, Usul-i Kâfi, c. 4, s. 54, Daru’l-Kutubi’l-İslamiye, Tahran, h.ş. 1365.