
کارگر
Namazın Hakikati ve İslam Toplumundaki Rolü
İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamenei her yıl İran'da düzenlenmekte olan Namaz Konferansı'nın 21.sine bir mesaj göndererek, namazın layık olduğu yere kavuşmasıyla ideal bir topluma ulaşılmasına zemin hazırlanacağını belirtti.
İmam Hamenei'nin bu konudaki mesajının metni şöyle:
'Bismillahirrahmanirrahim,
Allah'a bağlanıp, hakikat arayışında olan siz erkekler ve kadınlar, bu yıl da büyük İslami görevinizi namazın yaygınlaştırılmasına çalışarak eda etmektesiniz. Bu bağlamda çaba sarfeden tüm yetkilileri ve özellikle de bu büyük eylemin omurgasını teşkil eden sadık ve mücahid alim sayın Hüccet'ül İslam Kıraati'yi takdirle Allahu tealadan bu insanlar için ilahi ödül niyaz etmekteyim.
Bütün bunlara rağmen şunu itiraf etmeliyiz ki, İslam nizamının yetkilileri olarak bu alanda üzerimize düşen görevi gerektiği şekilde eda edemedik. Namazın önemini doğru olarak algılamak zorundayız. 'Allah katında namaz kabul edildiği takdirde diğer bütün hizmetler ve zahmetler de kabul görecektir; namazın reddedilmesi durumunda ise onun dışındaki her şey kabul görmeyecektir' şeklindeki söz bizlere büyük hakikati öğretmektedir.
Bu hakikat şudur ki, eğer İslam toplumunda namaz layık olduğu konumuna getirilirse, maddi ve manevi olarak sürdürülen yapıcı çabaların tümü ideallere doğru yönelecek ve toplumu İslami açıdan arzulanan bir noktaya sürükleyecektir. Buna karşılık namazın önemi konusunda gaflete düşülerek, namaza itina edilmezse hareket çizgimiz doğru bir biçimde katedilemeyecek; tüm cihad eylemleri ve çabalar, İslam'ın beşer toplumu için öngördüğü zirveye yükselme sürecinde gerekli olan etkiyi uyandıramayacaktır.
Bu hakikat hepimizi uyarmakta ve ağır görevimizi hatırlatmaktadır. Kültür ve sanat alanındaki etkinlikler ile eğitim sistemindeki proğramlar öylesine planlanıp icra edilmelidir ki, namaz her geçen gün halk katmanlarında ve özellikle de genç kuşak arasında benimsenmeli ve herkes bu pak ve aydın kaynaktan gıdalanmalıdır. Hiç kuşkusuz, kültür ve eğitim merkezleri ile radyo ve televizyon kurumu ve mescidlerin sorumluları, bu konuda başkalarından daha fazla sorumluluk duymalıdırlar.
Allahu tealadan yardım ummalı, himmetle çalışmalı ve bu yolda yepyeni bir hareketi başlatmalısınız. Allah yar ve yardımcınız olsun.'
Seyyid Ali Hamenei / 3 Eylül 2012
İnkılap Rehberi Türkmenistan Cumhurbaşkanını Kabul Etti
İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamenei Türkmenistan Cumhurbaşkanı'yla yaptığı görüşmede, İran İslam Cumhuriyeti'nin komşularıyla dostluk ve işbirliğine büyük önem verdiğini söyledi.
İkili ilişkilerin daha da geliştirilmesinden yana olduğunu belirten İmam Hamenei, 'iki ülkenin sahip olduğu büyük potansiyel, işbirliğinin yükseltilmesi gereksinimini ortaya koymaktadır' şeklinde konuştu.
Türkmenistan'ın sağladığı ilerlemelerden hoşnut olduğunu vurgulayan İnkılap Rehberi, 'çeşitli alanlarda ve bu arada Hazar Denizi etrafındaki ortak çıkarlar , ilişkilerin arttırılabilmesi için uygun bir zemin hazırlayabilir' dedi.
Türkmenistan Cumhurbaşkanı Berdi Mohammedof ise Türkmenistan halkının sıcak selamlarını ileterek şunları söyledi: 'Tüm çabalarımızı iftiharla büyük komşumuz İran'la olan ilişkilerimizi arttırmaya sarfedeceğiz. Bağlantısızlar Hareketi Zirve Konferansı'nın Tahran'da düzenlenmesi büyük önem taşımaktadır. Hiç kuşkusuz, bu konferansın sonuçları, üye ülkelerin ilerleme sürecinde olumlu etkiler uyandıracaktır.'
İslam İnkılabı Rehberi Tacikistan Cumhurbaşkanı'yla Görüştü
İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Seyyid Ali Hamenei bugün Tacikistan Cumhurbaşkanı'yla yaptığı görüşmede köklü, derin ve ortak dil ve kültürün bölge halkları arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi ve daha iyi bir geleceğin şekillendirilmesinde büyük önem taşıdığını söyledi.
Ayetullah Hamenei çeşitli alanlardaki işbirliğinin geliştirilmesine değer verdiğini hatırlatarak şunları dile getirdi: 'Geleneklerin yüceltilmesi ile halkın inanç ve adetlerine önem verilmesi, halkın daha güçlü desteğine neden olur ve bu desteğe dayanan her devlet, olumsuz dış faktörler karşısında direnç kazanır.'
Tacikistan Cumhurbaşkanı İmam Ali Rahman ise iki ülke arasında hem siyasi, hem kültürel ve hem de ekonomik alanlardaki işbirliği düzeyinin yükseltilmesinden yana olduğunu söyledi.
İmam Ali Rahman, Tahran'daki Bağlantısızlar Konferansı'nda başarılı bir organizasyonun dikkat çektiğini kaydederek, Ayetullah Hamenei'nin konferansın açılışında yaptığı konuşmanın, Bağlantısızlar Hareketi'ni etkileyeceği ve ona dinamizm kazandıracağını vurguladı.
Zimbabve CumhurbaşkanıAyetullah Hamenei'yi Ziyaret Etti
İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamenei'yi ziyaret eden Zimbabve Cumhurbaşkanı Robert Mugabe İran'ın Bağlantısızlar Hareketi'ne başkanlık etmesinin adalet, özgürlük ve bağımsızlık yanlısı ülkeler için çok iyi bir haber olduğunu söyledi.
İslam İnkılabı Rehberi'nin konferansın açılışındaki konuşmasını olağanüstü, eğitici, derin felsefi noktalar ve dinamizm içeren bir konuşma olarak niteleyen Mugabe şunları dile getirdi: 'Batı'lı emperyalist güçlerle mücadelede parlak bir karneye sahip olan bir ülkenin Bağlantısızlar Hareketi başkanlığına getirilmesi bizi sevindirmiştir. İran İslam Cumhuriyeti devrimci bir felsefeye sahiptir ve söz ve slogan yerine pratik eylemden yanadır. Dünyanın özgürlükçü ülkeleri bu nedenle İran'ın Bağlantısızlar başkanlığına getirilişinden memnundurlar. Bu durum, iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi açısından da önemlidir.'
Mugabe Batı'lıların insan hakları, kanun ve demokrasi savunuculuğu şeklindeki büyük yalanlarına işaretle şöyle konuştu: 'Amerika, İngiltere ve Fransa'nın Ortadoğu bölgesindeki gelişmeler karşısında ortaya koydukları tavırlar, onların yalnızca petrol çıkarları peşinde koştuklarını göstermektedir.'
Zimbabve Cumhurbaşkanı Batı'nın Suriye'deki girişimlerine de değindi ve onların aslında İran İslam Cumhuriyeti'ni zayıflatmaya çalıştıklarını belirterek şunları söyledi: 'Kendileri nükleer silahlara sahip olan Batı'lıların, İran'ı nükleer silah üretmeye çalışmakla suçlaması çok komiktir.'
İslam İnkılabı Rehberi, Zimbabve Cumhurbaşkanı'nın konuşmasını dinledikten sonra Mugabe'nin hala devrimci ruhunu sürdürdüğünü belirterek şöyle konuştu: '25 yıl kadar önce Bağlantısızlar Hareketi'nin Herare'deki toplantısına katılmıştım ve siz aynı devrimci tutumunuzla demiştiniz ki, 'yalnızca İran İslam Cumhuriyeti eylemde bulunuyor ve diğer üyeler yalnızca konuşmakla vakit geçiriyorlar.' İşte şimdi birbirimizle işbirliği içerisinde hareketin tüm üyelerini pratik eylemlere çağırıp yönlendirmenin zamanı gelip çatmıştır. Bizler, gerçek gücü milli iradenin takviyesi ve sosyal ve bilimsel ilerlemelerde görmekteyiz; atom silahlarında değil.'
İmam Hamenei ve Lübnan Cumhurbaşkanı'nın Görüşmesi
İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamenei bugün Lübnan Cumhurbaşkanı'yla yaptığı görüşmede bu ülkenin bölgede taşıdığı önem ve hassasiyete değinerek, Lübnan'lı liderler ve şahsiyetlerin sahip oldukları tecrübeyle çeşitli ihtilaflar karşısında dikildiklerini ve direnişi destekleyerek bir çok problemi aştıklarını söyledi.
İmam Hamenei bazı yabancıların kimi bölgesel sorunları Lübnan'a sirayet ettirmeye çalıştıklarını, ancak Lübnan'daki gruplar arasındaki işbirliği ve büyük değer taşıyan direnişe dayanılması sayesinde bu entrikaların suya düşeceğini belirtti.
İnkılap Rehberi ayrıca Suriye'ye herhangi bir dış müdaheleye karşı olduğunu vurgulayarak, Suriye sorununun aşılabilmesi için tek yolun, sorumsuz gruplara silah gönderilmesinin önlenmesi olduğunun altını çizdi.
Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman ise İran ve Lübnan arasındaki ilişkilerin genişletilmesi gerektiğini kaydetti ve şöyle konuştu: 'Tahran Konferansı ve İran İslam Cumhuriyeti'nin Bağlantısızlar Hareketi'nin başına getirilişi, çeşitli alanlarda ve özellikle de Filistin konusunda olumlu pratik sonuçlara ulaşılmasını sağlayacaktır.'
Mişel Süleyman ayrıca Suriye sorununa da değinerek, Lübnan'ın bu alanda dış müdaheleye karşı olduğunu ve buhranın müzakereler vasıtasıyla çözümlenmesi gerektiğini kaydetti.
İşbirliği Müslüman Halkların Çıkarınadır
İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamenei bu sabah Bengladeş Başbakanı Şeyh Huseyne Vacid ve kendisine eşlik eden heyeti kabulü sırasında İran ve Bengladeş arasındaki tarihi ve kültürel ilişkilere değinerek, bu kültürel ilişkilerin siyasal, sosyal, ekonomik ve uluslararası işbirliği açısından uygun bir zemin oluşturduğunu söyledi.
İmam Hamenei, Bengladeş'in İslam Konferansı Teşkilatı, Bağlantısızlar Hareketi ve D-8 grubunda aktif rol oynadığını hatırlatarak, İslam ülkeleri arasındaki işbirliği ile birbirlerinin potansiyellerinden yararlanmanın, müslüman halkların çıkarına olduğunu ve onları güçlendireceğini vurguladı.
İnkılap Rehberi zorba güçlerin siyasetlerine karşı konulabilmesi için bağımsız ve müslüman ülkelerin yakın işbirliğinde bulunmaları gerektiğini belirtirken, 'eğer bu dayanışma ve işbirliği ciddi olarak icra olunsaydı, şimdi üzücü Suriye ve Bahreyn bunalımlarıyla karşı karşıya olmazdık' dedi.
Bengladeş Başbakanı Şeyh Huseyne Vacid ise müslüman ve bağımsız ülkelerin tüm imkanlarını seferber ederek, güç sahiplerinin başka ülkeler için kararlar almasını önlemeleri gerektiğini söyledi.
İran Aleyhindeki Diplomatik Savaşın Etkisizliği
İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamenei bu sabah Uzmanlar Şurası Başkanı ve üyeleriyle yaptığı görüşmede İran'ın içinde bulunduğu şartların genel olarak uygun bir ilerleme grafiği izlediğini ve bu arada son olarak Tahran'da düzenlenen Bağlantısızlar Hareketi Zirve Konferansı'nın İran'daki İslam nizamının azamet ve ihtişamını ortaya koyduğunu belirterek, İran milletinin düşmanlarının büyük bir aptallık sergileyerek bu konferansı İran İslam Cumhuriyeti aleyhindeki bir diplomatik savaşa dönüştürdüklerini ve fakat bu çabaların fiyaskoyla sonuçlandığını söyledi.
İmam Hamenei, şöyle konuştu: 'Tahran'daki Bağlantısızlar Hareketi Zirve Konferansı diğer uluslararası konferanslar gibi olağan bir biçimde düzenlenebilirdi. Ancak dünyaya egemen olan siyasal şartlar ile konferansın zamanı ve yeri, ayrıca İran halkının düşmanlarının göstermiş olduğu aptallık, bu konferansın etkili ve dünyanın dikkatini çeken bir fenomene dönüşmesine yol açmış ve İran İslam Cumhuriyeti aleyhindeki bir diplomatik savaş neden olmuştur.'
İnkılap Rehberi, dünya ülkelerinin üçte ikisinin Tahran Konferansı'na katılmış olduğunu belirterek şunları söyledi: 'Bazı liderler bu konferansta özellikle Birleşmiş Milletler Teşkilatı ile Güvenlik Konseyi'nin yapısını eleştirdiler ve dünyaya egemen olan uluslararası diktatörlüğü kınadılar. Bu tür eleştirilere diğer uluslararası toplantılarda pek rastlanmamaktadır. Bu arada İran'a yönelik ekonomik yaptırımlar ve ambargolar hakkındaki propagandalar da suya düşmüştür. Zira konferans için Tahran'a gelen liderler ve heyetler, İran'ın başkenti ve diğer şehirlerde halkın hayat biçimi, coşku ve neşesini yakından izlediler ve İslam Cumhuriyeti'nin ambargolara rağmen imzaladığı anlaşmalar hakkında bilgi edindiler.'
İslam İnkılabı Rehberi bu arada çeşitli batılı medyaların bu bağlamdaki 'İran'ın Muhaliflere Tokatı' ya da 'İran kendisini izole etmek isteyenlerin kulağını çekti' gibi başlıklarını hatırlatarak şu açıklamada bulundu: 'Kur'ani bir kural uyarınca düşmanı kızdıran her eylem, güzel ve salih bir eylemdir. Bu yüzden Tahran'daki Bağlantısızlar Hareketi Zirve Konferansı'nın başarılı ve görkemli bir şekilde organize edilmesi kutlu bir eylem sayılır.
KERBELA EDEBİYATINI YUTMAZLAR!
Bismillah
Tarih hakikatlerin yalanlarla hep yer değiştirdiğine tanık olmuştur. Kerbela faciası bile oluşturulan ortamda batılın hakka benzemesinden ve bu yüzden hakla batılın ayırd edilememesinden dolayı ortaya çıkmış değil midir? Batıl olanın, hakkı kendisine biyata çağırmasından daha acı ne olabilir? Anlaşılan bu yöntem hala sürdürülmektedir.
Hakk İmam, iktidarı hile ile ele geçirmiş Muaviye'nin oğlu Yezid tarafından biyate çağrılmış ve İmam da bundan kaçınmıştır. Daha Resulullah'ın(sa) dünyadan ayırılışından yarım asır geçmemişken İslam dini asıl mecrasından saptırılmış ve İmam Hüseyin(as) da inhiraf mektebinin sapkınlıklarını ortaya koymak ve Allah'ın dininin gerçek yüzünü göstermek için kendi canını, evlatlarını , ehlibeytini ve sadık dostlarını feda etmekten çekinmemiştir
Kerbela faciası öyle aniden ortaya çıkmış bir hadise değildir. Öncekilerin hatalarının, otaya çıkan sapmaların bir sonucudur. Çünkü İmam Hüseyin(as) ve Resulullah'ın(sa) Ehlibeytine yönelik tarihte eşine rastlanmamış ve rastlanmayacak bu cinayet namaz kılan, oruç tutan, hacca giden müslümanların eliyle gerçekleşmiştir. Zamanın iktidarını elinde bulunduran Yezid ve etrafındakiler hakikatleri saptırma konusunda şimdiki iktidarlardan daha ustaydı, daha becerikliydi. Yezid'in yaptığıyla şimdiki iktidar sahiplerinin yaptıklarını karşılaştırdığımızda şimdikilerin de aynı yöntemi kullanarak halkı yanıltmada, hakikatleri saptırmada Yezid'den daha geri kalmadıklarını, onun yüzlerce yıl izlediği yol/yöntemi kullandıklarını görmekteyiz. Yezid'in zamanımızdaki temsilci ve benzerleri aynı dezenformasyona, aynı yanıltmaya, aynı hilelere başvuran, kamuoyu oluşturmak için kutsal değerleri suistimal etmekten çekinmeyen yine aynı iktidar, güç ve medya sahipleridir.
Çevremizde ve özellikle de Suriye'de vuku bulan olayların, Kerbela olayına benzeyen yanları yok değil elbet. Ancak en belirgin yanı halkı yanıltmak için aynı hilelere başvurulması, yalan ve hile mekanizmasının daha ustaca kullanılmasıdır.
Suriye meselesini ve masum insanların öldürülmesini en azından taraflarını belirleme açısından Kerbela faciasına benzetmek doğru değildir veya illa da o olaya benzetilecekse taraflar tersyüz edilmektedir, aynen Yezid zamanında hakikatlerin tersyüz edildiği gibi.
Kerbela olayında ümmeti tarafından hiyanete uğradığı, yalnız bırakıldığı halde ceddi Resulullah'ın(sa) dinini saptırıcıların inhirafından korumak için herşeyini feda etmeye hazır bir İmam vardır. Suriye olayında ise bölgedeki Yezidî iktidarlar tarafından kendi iktidarlarını korumak, direniş cephesini kırmakla görevlendirilmiş taşeronlar vardır. Bu iktidarlar kendi nüfuz alanlarını genişletmenin ötesinde uluslararası müstekbir güçlerin (ABD ve İsrail) çıkarlarını bilerek veya farkında olmadan korumaktadırlar.
Kerbela olayının mahiyetini, ortaya çıkma sebeplerini gözardı ederek sadece katliam boyutundan dolayı zamanımızdaki olaylara benzetmek sinsice bir propagandanın ötesinde karşı çıkılan değerleri sahiplenme kurnazlığıdır.
Bir yandan dünyanın çeşitli bölgelerinden toplayıp getirdiğin terör şebekelerini eğitecek ve slahlandırıp Yezid ve Muaviye tugayları adı altında kurulmuş askeri birliklerle başka bir ülkeyle savaşmak için göndereceksin bir yandan da İmam Hüseyin'den, Kerbela'dan dem vuracaksın!
Bir yandan Kerbela kahramanı Hz. Zeyneb'in, Hz. Rukayye'nin Suriye'de bulunan pak türbelerine, ziyaretçilerine saldırıp etrafı kan gölüne çevirenleri destekleyeceksin bir yandan da Suriye'de sürdürülen insanlık dışı cinayetleri Resulullah'ın ehlibeytine yapılanlarla karşılaştıracaksınız!
Bir yandan devlet memurlarını sırf muhalif oldukları rejimle ilişkilerinden dolayı yüksek binalar üzerinden aşağı atan, boğazlarını kesen İslam'ın yüz karası Selefi/Vahabi terör şebekelerini silahlandırıp Suriye'ye göndereceksin bir yandan da bu ülkede savaş alanında arada kalıp öldürülen masum çocuklar için timsah göz yaşları dökeceksin!
Bir yandan Suriye'deki rejimi devirip kendi adamlarını iktidara geçirmek için çoğunluğunu Sunnilerin oluşturduğu Baasçı rejimi Nusayri/Alevi olarak niteleyip mezhebi refleksleri tahrik edeceksin öte yanda ise kör mezhepçilik taasubunu örtmek için göstermelik uluslararası konferanslar düzenliyeceksin!
Suriye hükümetini yıkak için insanlığın baş düşmanı NATO'yu, BMGK'ini, AB'yi yardıma çağıracak, yaptıkları yardımlardan dolayı minnettarlığını bildireceksin sonra da kalkıp Kerbela edebiyatı yapacaksın öyle mi?!Bunca taassup, bunca saptırma, bunca yalan, bunca komplo, İslam düşmanlarıyla bunca işbirliği otadayken Kerbela edebiyatını kim yutar artık!
Kerbela'da hile ve yalan değil sadakat vardır!
Kerbela'da iktidar düşkünlüğü ve nüfuz alanı aramak değil, din derdi vardır!
Kerbela'da İslam düşmanlarıyla işbirliği değil, ihlas vardır, sabır vardır, fedakarlık vardır!
Suriye'de bir Kerbela yaşanıyorsa kimin hangi safta bulunduğu da ortadadır!
08/09/2012 - 10:28 İBRAHİM SELAMOĞLU
Suriye Kerbela’sının Yezit’i kim Sayın Başbakan?
Sayın Başbakan "1332 yıl önce Kerbela'da yaşanan neyse, açık söylüyorum, bugün Suriye'de yaşanan da odur. Mazlum değişik olabilir, zalim değişik olabilir... Ama yaşananlar, yeni birer Kerbela'dır" dedi.
1332 yıl önce vuku bulan Kerbela’nın Yezit’i bellidir. Benzettiğiniz Suriye Kerbela’sının Yezit’i kim Sayın Başbakan? Irak’ta, Libya’da, Afganistan’da Filistin’de Müslüman kanı içmeye doymayan dış güçlerin başındakiler mi? Bunların işbirlikçileri mi? Çağımızın Yezit temsilcileri kimler?
Kerbela’dan, Ehli Beyt’ten bahsedecek en son kişi siz değil misiniz Sayın Başbakan? Hazreti Muhammed’in soyundan gelenleri sürekli dışlayan, ötekileştirmeye çalışan kim Sayın Başbakan?
İnsanları mezheplere ayırmak, çatışmaları körüklemek ve buradan siyasi çıkar elde etmek Müslümanlıkla bağdaşıyor mu?
ABD uşakları ile Hz. Muhammed’in ciğerparesi sevgili torunlarını bir tutmak, Haçlı Seferlerini Peygamberin Ehli Beytine benzetmek gaflet ve dalalettir. Bu ucube bir benzetmedir. Çünkü benzetme yönü çarpıtılmıştır. Aslına benzeyen şudur: dün vahşet ve dehşet saçan Emevi zihniyetinin günümüz temsilcileri bu gün de iş başındalar. Bu gün insanların canlı canlı derilerini yüzenler, binalardan atanlar, kafalarını kesenler, dün Kerbela’da Hz. Hüseyin ve diğer masumların kafalarını kesenlerin zihniyetindedirler.
Dün Kerbela’da dini saltanatı için kullanan Yezit’in zulmü vardı. Bugün de Ortadoğu’da çağdaş haçlı seferlerinin ve uşaklarının zulmü var.
Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanı olan Sayın Başbakan’a soruyorum: “Ortadoğu’da akan Müslüman kanında hiç mi payınız yok? Suriye’yi yakan ateşe odun (silah) taşımadınız mı? Afyonkarahisar’daki 25 şehidimizin de bu taşıma ile alakası var mı?
Sayın Başbakan İslamiyet’in ilk yıllarında müşriklerin zulmünden kaçarak Habeş Kıralı Necaşi’ye sığınan Müslümanlarla, emperyalizmin çıkarları uğruna fitne ve fesatla birbirine düşürülen Suriye’den kaçanları aynı görüyor. Sen kim, Necaşi’nin adaleti kim? Sizin şerrinizden Allah’a sığınan bu ülkede ne kadar insan var biliyor musunuz?
Suriye halkını birbirine düşüren ve binlerce masum insanın ölümünde payı olanların Şam’a gidip Emevi camiinde kılacakları namaz, ancak Maun suresinde bahsedilen namaz olur.
Batılı güçlerin taşeronluğunu yapanlar, BOP’un Eşbaşkanı olanlar, Haçlı seferlerine karşı koyan Selahattin Eyyubi’nin mezarını hangi yüzle ziyaret edecekler?
800 yıl önce Selahattin Eyyubi’nin kazandığı zaferin intikamı bugün torunları birbirine düşürülerek alınmak istenmektedir. Bu zulmün sahneye konmasına ortak olanları tarih asla affetmeyecektir.
İHSAN ÖZKES CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
Erdoğan bunuda yaptı: Suriye'yi Kerbela'ya benzetti !...
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın başlıca gündemi yine Suriye oldu, Suriye'yi Kerbela'ya benzetti, Şiilleri de bölücülükle suçladı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Suriye’de Esed güçlerinin kendi halkına uyguladığı zulmün, Kerbela’da yaşananla aynı olduğunu söyledi. Erdoğan: “Hz Ömer efendimiz ve Ali efendimiz arasında herhangi bir sıkıntı yoktu. Aynı idealler için mücadele verdiler. Bu günkü yaklaşım niye böyle, bunun üzerinde durmak lazım. Mazlum değişik olabilir ama yaşananlar yeni Kerbela’dır.” dedi.
Türk Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) ve Marmara Üniversitesi tarafından ortaklaşa düzenlenen ‘Arap Uyanışı ve Ortadoğu’da Barış: Müslüman ve Hristiyan Perspektifler’ konferansının açılışı yapıldı. Açılışı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yanı sıra Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İSAM Başkanı Prof. Dr. M. Akif Aydın, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Mısır Başmüftüsü Şeyh Ali Cuma, Küdüs Rum Ortodoks Patriği III. Theofilos, Kataib Partisi Lideri Lübnan Eski Cumhurbaşkanı Emen Cemayel ve çok sayıda davetli katıldı.
Erdoğan Şiileri ele aldı ve Şiileri İslamı bölmekle suçladı.
“Kerbela hadisesi üzerinden bölünmek, bu bölünmenin ardından da yeni ve çok fazla Kerbela hadisesi üretmek inanın en başta Hz. Hüseyin ve Ehlibeyt'in ruhunu muazzep etmektedir.”
'SURİYE'DEKİ ZULME MEZHEPSEL TAASSUPLA SESSİZ KALMAK ANLAŞILABİLİR DEĞİL'
Konuşmasında Suriye’de Esad yönetiminin kendi halkına gerçekleştirdiği saldırılarına da tepki gösteren Erdoğan, yaşananların İslam tarihinin en acı olaylarından Kerbala ile aynı olduğunu söyledi. Esad güçlerinin kendi halkına en ağır silahlarla uyguladığı katliamı bazı ülkelerin sırf mezhepsel taassup sebebiyle sessiz kalmasını da eleştiren Erdoğan ‘Bu masum çocuklar bizim mezhebimizden, bizim dinimizden değil, öyleyse bakın öldürsünler’ anlayışının kabul edilemeyeceğini vurguladı. "1332 yıl önce Kerbela’da yaşanan neyse, açık söylüyorum bu gün Suriye’de yaşanan da odur." diyen Erdoğan, “Hz Ömer ve Ali efendimiz arasında herhangi bir sıkıntı yoktu. Aynı idealler için mücdaele verdi. Bu günkü yaklaşım niye böyle bunun üzerinde durmak lazım. Mazlum değişik olabilir, zalim değişik olabilir… Ama yaşananlar, yeni birer Kerbela’dır. İnançları, o inancın tüm mensuplarını, hırsla, tamahla, nefsani çıkarlarla, karanlık siyasetle kirletmeye, töhmet altında bırakmaya hiç kimsenin, ama hiç kimsenin hakkı da, hukuku da yoktur. Benim mensubu olduğum din ve bu dinin ana kaynakları, inancına, mezhebine, statüsüne bakmadan, insana insan der, cana can der ve insanı varlıkların en kutsalı olarak görür.” şeklinde konuştu.
Türkiye olarak Suriye, Irak, Lübnan ve diğer ülkelerde hiçbir etnik kökene, dine, mezhebe karşı ön yargılı olmadıklarını belirten Erdoğan şöyle konuştu: “Biz inançları, mezhepleri, etnik kökenleri bir referans olarak kabul edip, insanın insanı öldürmesine ya da zulmetmesine göz yummaktan Allah’a sığınırız. Yüzlerce yıldır yaşanan acı tecrübelerden bugün artık dersler çıkartmak, ibretler almak, tarihin tekerrür etmesini önlemek zorundayız. Çünkü tarihten ibret almak durumundayız.”
İslam içindeki mezhepleri tarihin acı hadiseleri üzerinden okumanın yanıltıcı olduğu gibi, dinler arasındaki münasebetleri de aynı şekilde okumanın yanlış olacağına işaret eden Erdoğan, “ Bugün artık, dinler arasındaki münasebetlere, Haçlı seferleri, Endülüs tecrübesi, dünya savaşları, Filistin meselesi gibi acı olaylar değil; bir arada yaşamaya dair güzel örnekler, birlikte inşa ettiğimiz medeniyetler yön vermelidir. 21’inci Yüzyıl’ın bu ilk yıllarında, herkes, her dini lider, her kanaat önderi, kendi özeleştirisini samimi şekilde yapmalı, hataları ve sevapları ortaya koymalıdır.”ifadelerini kullandı.
Konferansın "ilginç" konukları
Erdoğan’ın Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki gelişmelerle ilgili “dışarıdan yönlendirme yok” sözleri, ister istemez Libya’yı bombalayan NATO uçaklarını ve Suriyeli silahlı grupları topraklarında barındıran, eğiten ve silahlandıran bölge ülkelerini akla getiriyor.
Dahası, İSAM ve Marmara Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği konferansa katılan bazı isimlerin şeceresine bakıldığında, bu sözlerin sarf edildiği konferansın bile bir müdahale biçimi olduğu izlenimi oluşuyor.
Örneğin toplantının ABD’li katılımcıları arasında yer alan Georgetown Üniversitesi’nden iki isim, John Esposito ve Thomas F. Michel, daha önce bağlı bulundukları üniversitede yapılan “Gülen Hareketinin Alternatif Perspektifleri” başlıklı konferansla gündeme gelmişlerdi. 15-16 Kasım 2008’de gerçekleştirilen konferansta Fethullah Gülen’in sadece Türkiye için değil, dünya için de önemli bir değer olduğu, yaptığı çalışmaların aktarımlarıyla birlikte savunulmuştu. Konferansta konuşan Profesör Esposito, "ılımlı" yerine sıkça “hoşgörülü” olarak nitelediği Gülen’i “yüzyılın en önemli islami hareketinin yürütücüsü” sözleriyle selamlamıştı. Esposito, diğer bir değerlendirmesinde ise Fethullah Gülen’i başka bir liderle kıyaslaması gerekirse bunun ancak Dalay Lama olacağını ifade ediyordu.
Aynı konferansta konuşan yine Georgetown Üniversitesi’nden Thomas F. Michel de Gülen hareketinin “Sovyetler Birliği sonrası eğitimin yeniden inşasında kilit bir oyuncu” olduğunu vurguluyordu. Vatikan'ın eski dinler arası diyalog sekreteri Dr. Michel, daha önce 9 Eylül ve Selçuk Üniversiteleri'nde de ders vermiş bir rahip. bir Katolik okulu olan Georgetown Üniversitesi'nde çalışan Michel ve Esposito’nun, AKP'nin kapatılması gündemdeyken konu üzerine AKP'li Mehmet Şimşek'e konferansa davet etmek, Orhan Pamuk'a fahri doktora unvanı vermek ve Bill Clinton adlı değeri ABD'ye kazandırmak gibi faaliyetleriyle de hatırlanıyor.
"Kardeşler" olmadan olur mu?
“Arap Uyanışı ve Orta Doğu’da Barış: Müslüman ve Hıristiyan Perspektifler” konferansının bir başka ilginç katılımcısı ise Cambridge Üniversitesi’nden Tarık Ramadan. Ramadan, Müslüman Kardeşler’in kurucusu Hasan el Benna’nın torunu. 1997 yılında yazdığı doktora tezinin konusu da büyükbabası. Ramadan, Müslüman Kardeşler’in ideolojik öncülerinden Mısır doğumlu Katar vatandaşı, El Cezire televizyonu programcısı ve islami bankalara şeriat konusunda danışmanlık hizmeti veren Yusuf el Karadavi’nin “fetvalar”ını topladığı kitabına önsöz yazmasıyla da tanınıyor.
Konferansın önemli “Müslüman Kardeş” katılımcıları arasında yer alan bir diğer isim ise Tunus Müslüman Kardeşler’in ve Ennahda Partisi’nin lideri Raşid Gannuşi.
Şiilere pek rağbet yok
Basın bildirisinde “Arap Uyanışı ve Orta Doğu’da Barış: Müslüman ve Hıristiyan Perspektifler” konferansında şu sorulara yanıt aranacağı belirtiliyor:
“Adalet, özgürlük ve onurlu bir yaşam talep eden bölge halkları, art arda gerçekleştirdikleri devrimlerle bölge tarihinde yeni bir sayfa araladı. Bu yeni dönem, bölgede yeni dinamiklerin, fırsat alanlarının ve tehditlerin de ortaya çıkmasına neden oldu. Konferansta, bu noktalardan yola çıkılarak, şu sorulara yanıtlar aranacak: “Yeni Orta Doğu’da bölgenin kadîm dînî gelenekleri bu süreçte nerede durmaktadır? Yüzlerce yıllık bir arada yaşama kültürü ve dînî çoğulculuk tecrübesi, bölgede adil ve barışçıl bir düzenin inşasına nasıl katkılar sunabilir? Müslüman ve Hristiyan topluluklar ve onların ruhani liderleri, tehditleri fırsata çevirmek için nasıl bir liderlik rolü üstlenebilir? Yeni Orta Doğu’da dînî ve sosyal barışın ve uyumun tesisi için üzerimize düşen görevler nelerdir?”
Böyle bir konferansta Ortadoğu ülkelerinde yaşayan, İslam’ın farklı mezheplerine, özellikle de Şiiliğe mensup olanların da temsil edilmesi beklenebilir. Konferans düzenleyicileri de belli ki bu konuda çaba harcamış, ama çerçeve “bölge halkları, art arda gerçekleştirdikleri devrimlerle bölge tarihinde yeni bir sayfa araladı” şeklinde çizilince, pek geniş bir katılım sağlanamamış anlaşıldığı kadarıyla.
Konferansa Şiileri temsilen Irak’tan Şii Vakıflar Divanı adlı kuruluşun iki temsilcisi ile Lübnan’dan Ali Fadlallah katılmış yalnızca. Yani 139 resmi katılımcı içinde üç kişi…
Az sayıdaki Şii katılımcıdan Lübnanlı Ayetullah Ali Fadlallah’ın temmuz ayında Anadolu Ajansı’na Suriye konusunda şunları söylediğini okumuştuk:
“Rejim tarafından zulme maruz bırakılan Suriye halkının haklı taleplerini destekliyoruz. Lübnan’da Şiilerinin azımsanamayacak bir kısmı Esed rejimine karşı Suriye halkını destekliyor. Mısır, Türkiye, Suudi Arabistan ve İran'ın Suriye'nin içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulmasını sağlamak için uzlaşmaları gerekiyor.”
Bahreyn halkına saldıran Körfez monarşileri AKP ile müttefik El Halife hanedanı da “perspektife” girdi
Konferansın bir diğer ilgi çekici katılımcısı da Bahreyn’deki el Halife hanedanı mensuplarından Şeyh Abdullah bin Halid el Halife. Bahreyn Din İşleri Yüksek Konsey Başkanı olan el Halife, Bahreynlileri Suudi tanklarının altında ezdiren iktidarın önemli figürleri arasında.
2011 yılında, ülkesinde Şiilere ait tarihi camiler buldozerlerle yıkıldığında konuyla ilgili şöyle konuşuyordu Şeyh Abdullah bin Halid: “Onlar cami değil. Onlar yasadışı binalar.”
Suriyeli katılımcılar…
Toplantının Suriyeli katılımcıları da var. İşte onlardan bazıları:
Mouaz Moustapha: ABD’deki Suriye Acil Görev Gücü Siyasi Direktörü
Dr. Zaher Sahloul : Şikago’daki İslami Örgütler Konseyi Başkanı/Suriye-Amerika Tıp Derneği Başkanı
Suhaib Haider : ABD’deki “Özgür Suriye İçin Birlik” adlı STK’nın yönetim kurulu üyesi
Bassel Korkor : “Özgür Suriye İçin Birlik” adlı STK’nın yönetim kurulu üyesi
Önemli Şii düşünür ve liderler toplantıya katılmadı.
İran’dan İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei’nin vekili Ali Ekber Velayeti, İran Eski Meclis Başkanı ve İslam İnkılabı Rehberi Yüsek Danışmanı Gulamali Haddad Adil, İran İnsan Hakları Konseyi Başkanı Muhammed Cavad Laricani toplantıya davet edilenler arasındaydı. Fakat bu isimlerden katılan olmadı.
Ayetullah Sistani de vekilini göndermedi
Daha önce hiçbir siyasi liderle görüşmeyi kabul etmemesine rağmen Başbakan Erdoğan’ı kabul ederek tarihi bir görüşme yapan Ayetullah Sistani, bu sefer, davet edilen vekili Kerbela Cuma İmamı Seyit Ahmet Safi’yi toplantıya göndermedi.
Açılışta Başbakan Erdoğan’ın yaptığı konuşmada Şiilerin baskı ve zulüm altında olduğu Bahreyn ve Suudi Arabistan gibi ülkelerden tek kelime etmezken Suriye’deki olaylar üzerinde durması, toplantının hedefinin AK Parti hükümetinin Suriye politikasına destek arama çabaları olarak yorumlandı. Ayetullah Sistani’nin taraflı yapılan hiçbir toplantıya temsilci göndermemesi, önceden bu toplantının detaylarını bildiğini gösteriyor.
Lübnan, Bahreyn, Yemen, Arabistan gibi ülkelerden davet edilen tanınmış Şii lider ve düşünürler de toplantıya katılmayarak Türkiye’ye olan güvenlerinin kalmadığı mesajını verdiler.
Türkiye’nin dış politikası için destek aramayı hedefleyen toplantıya, özellikle İran, Irak ve Lübnanlı Şii lider, akademisyen ve uzmanların katılmaması, Türkiye’nin artık inandırıcılığını yitirdiği değerlendirmelerine neden oldu.