کارگر

کارگر

Ensarullah Hareketi ve Yemen güçleri Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne yönelik operasyonlarını sürdürüyor.


Ensarullah Hareketi ve Yemen güçleri, Birleşik Arap Emirlikleri'nin başkentinde bulunan Abu Dabi uluslararası havaalanını vurdu.

Ensarullah Hareketi'nin televiyonu El Mesire geçtiği haberde, Abu Dabi Uluslararası havalanının silahlı insansız hava aracı ile vurulduğunu duyurdu.

El Mesire, Abu Dabi uluslararası havaalanının, Amerika Birleşik Devletleri'nin saldırısında hayatını kaybeden Yemen Yüksek Siyasi Konsey Başkanı Salih Es Samed'in isminin verildiği Samad-3 isimli SİHA ile vurulduğunu aktardı.

Kaynakların aktardığına göre, saldırı sonrası Abu Dabi uluslararası havaalanına giden tüm yollarda trafik durduruldu.

Ayrıca, saldırı sonrası havalanında uçuşların iptal edildiği aktarıldı.

Ensarullah Hareketi, bir hafta önce ise Suudi Arabistan'ın Aramco şirketine ait petrol rafinerisini bir alt model Samad-2 ile vurmuştu.

Abdu Dabi uluslararası havaalanı resmi twitter hesabından olayla ilgili açıklama yayınladı.

Olayın saat 16:00'da gerçekleştiği belirtilirken saldırıdan 2kaza' diye bahsedilmesi dikkatlerden kaçmadı.

 ABD’nin İran’a tekrar uygulamaya başlayacağı yaptırımları görüşmek üzere Türkiye’ye gelen ABD’li heyet, bu aşamada Türkiye’ye muafiyetin söz konusu olmadığını söyledi.


ABD Terörizmin Finansmanıyla Mücadeleden Sorumlu Hazine Bakan Yardımcısı Marshall Billingslea: “Ambargo konusunda Türkiye'ye muafiyetler ya da istisnalar verecek konumda değiliz. İran Türkiye’nin dostu ya da müttefiki değil. Bu hataya düşmeyin.' Diyerek Türkiye’nin içişlerine açıkça müdahalede bulunma küstahlığı gösterdi. Türkiye ise mili duruşunu koruyarak ABD’ye gereken karşılığı veriyor.

Kronos1’in haberine göre ABD’nin İran’a tekrar uygulamaya başlayacağı yaptırımları görüşmek üzere Türkiye’ye gelen ABD’li heyet, bu aşamada Türkiye’ye muafiyetin söz konusu olmadığını söyledi.

ABD Türkiye Büyükelçiliği’nden yapılan ve heyetin gazetecilerin sorularını yanıtladığı basın toplantısı notlarını içeren açıklamaya göre, ABD Terörizmin Finansmanıyla Mücadeleden Sorumlu Hazine Bakan Yardımcısı Marshall Billingslea gazetecilerin sorularını yanıtlarken şu değerlendirmeleri yaptı:

“Bu aşamada, muafiyetler ya da istisnalar ya da bu tür şeyleri verdiğimizi ileri sürecek bir konumda değiliz.

“Benim bunu tartışmam için daha erken. Daha doğrusu, Washington’da değerlendirmeler yapabilmek ve mümkün olan en iyi tavsiyelerde bulunmak için yapmamız gereken, bağlamı ve tüm bu farklı ticari işlemlerin özelliklerini anlamak zorundayız.

“Açıkçası, Türkiye’nin İran’ın komşusu olması nedeniyle, İran’la ticaret konusu ile ilgili meseleler hakkında konuşmamız gereken çok şey var.

“Fakat bunun Türk ekonomisi üzerinde yaratabileceği etkilere de çok duyarlıyız ve bu nedenle her iki ülkeyi ilgilendiren çok, çok özel konuları tartışıyoruz.

“Bu, görüşmelerin sadece ilki. Başka görüşmeler de olacak. Birçok şirketin Washington’a gelip görüşmelere katılmalarını teşvik ettik. Hangileri olduğuna girmek istemiyorum, bunları siz kendiniz çözebilirsiniz.

“Aynı zamanda, Türk hükümetini Washington’da bir toplantı turu yapmaya teşvik ediyoruz ve biz bu tartışmaların devam etmesini sağlamak için daha sonra tekrar buraya geri geleceğiz.

“Kaybedecek zaman yok çünkü büyük çaplı yeniden yaptırımlar Ağustosun başında gerçekleşecek ve ardından petrol ticareti üzerinde petrol yaptırımları ve İran Merkez Bankası ve bu tür meseleler üzerinde yaptırımların hepsi Kasım ayında gerçekleşiyor.

“Hazine Bakanlığı yaptırımlarının bu kez çok, çok agresif ve çok kapsamlı bir şekilde uygulanacağına inanıyorum.

“Hatta daha fazla. Ve bunun nedeni, İran’ın davranışı öyle endişe verici bir hale geldi ki, Orta Doğu’da krizi tetiklemeyi göze almalarıdır.”

“Dolayısıyla, petrol meseleleri ve diğer şeyler üzerinde az bir vaktimiz kaldı, fakat tartışmalarımızı yoğunlaştırmamız gerekiyor ve özellikle de Türk şirketleri ve Türk bankalarının takdir etmelerini isteriz ki, şirketlerin işlerini yavaş yavaş kapatmalarına izin vermek için yaptırımların başlamasına tam 180 gün zaman verdik.

“Bu nedenle, ticaretin kesilmekte olduğuna dair kanıtlar görmek istiyoruz ve bu da bizim daha sonraki kararlarımızı etkileyecek.

“İran Türkiye’nin bir komşusu olabilir, ancak onlar ne bir dost ne de bir müttefiktir. Bu hataya düşmeyelim.

“Fakat Amerika Birleşik Devletleri Türkiye’yi hem bir dost, hem de bir müttefik olarak görmektedir; ayrıca Türkiye ile önemli olan çok derin ekonomik bağlarımız var. Özellikle bankacılık ilişkilerimiz çok çok önemlidir.

“Başkanın, Maliye Bakanlığının uygulamasını istediği yaptırımların detayları ve bu yaptırımları neden uyguladığımız konusunda epey konuştuk. Ve Türk şirketleri ve Türk ekonomisi üzerindeki potansiyel etkileri, farklı tedbirleri Türkiye hükümeti ile inceledik.

“Bugün ise, müttefikler olarak bunun, üzerinde çalışmaya devam etmemiz gereken bir konu olduğunu ve bunlar önemli konular olduğu için ayrıntıları mübadele etmemiz gerektiğini kabul ettik.

“İki ülkenin sahip olduğu, ilişkimizde var olan finansal bağların önemini küçümsemek istemiyorum.

“Aynı zamanda, Türkiye’nin İran’dan ithal ettiği petrol ve diğer bazı ürünlerle ilgili durumun da farkındayız. Ama bunun çok olumlu bir tartışma olduğunu söyleyebilirim. İki tarafın hiçbirinde herhangi bir muhalefet yoktu.

İslam inkılabı rehberi Imam Hamenei bugün (pazartesi) sabah bu yılki Hac yöneticileri komisyonuyla görüşmesinde, Haccı “maneviyat ve siyaset” öğretiminde sembol olduğu ve onun en önemli özelliği olan Müslümanların belli zaman ve mekânda toplanması olduğuna değinerek şöyle dedi: “Gerçek Hac, bir taraftan müşriklerden beraat (ayrı ve uzak) olunması ve diğer taraftan Müslümanların bir ses, bir yürek ve vahdeti için ortam hazırlamasıdır.”
 

Imam Hamenei, İslami Cumhuriyet sistemini ve yaşamda ve siyaset meydanına girişte İslam güçlerinin verilmesini, yıllarca süren dinin siyasetten ayrı olduğu fikri uğrunda yapılan çalışmaları yok eden unsur olduğuna değinerek: “Şu anda bir defa daha satılmış ve cahil kimseler, yeni nesillerin zihinlerine dinin siyasetten, ilimden ve yaşamdan ayrı olduğu fikrini aşılama çabası içindeler” dedi. Ama Hac “din ve siyaset” öğretilerini göstermek için uygulamalı bir sahne ve çok önemli bir fırsattır.

İslam inkılabı rehberi, Hac farizasının yerine getirilmesinde belli bir zaman ve mekânın dikkate alınmasını sadece maneviyat değil de daha yüce bir hedef amaçlı olduğuna değinerek: “Haccın önemli hedeflerinden biri, Müslümanların birbirleriyle anlaşma, irtibat ve bir araya gelmeleriyle gerçekte İslam ümmetinin oluşumu konusudur” dedi.

O, Kâbe-i Şerif, Mescid’ül Haram ve Mescid’ün Nebi’nin, o topraklara hâkim olanlara ait değil de bütün Müslümanlara ait olduğu konusunu vurgulayarak, şöyle dedi: “Gerçek Haccın manalarının gerçekleşmesine kimse engel olamaz. Eğer bir hükümet veya bir devlet bu işi yaparsa, gerçekte “Sedd en sebilillah” (Allah yolunu engelleme) yapmıştır.”

İslam inkılabı rehberi, Büyük İmam Humeyni’nin (r.a) yönlendirmeleriyle Haccın yeni bir şekilde anlam kazanmasına değinerek: “Gerçek Hac, bazı devletlerin kendilerini müstekbirlere bağlayarak Müslümanlar arasında ayrılık ve ihtilaf oluşturmaları değil de, müşriklerden beraat ve Müslümanların vahdet ve dayanışmasıyla birlikte olmalıdır” dedi.

Imam Hamenei, 2015 yılında yaşanan Mina ve Mescid’ül Haram facialarına değinerek, onu büyük bir zulüm olarak niteledi ve hak sahiplerinin hakkı için ciddi ve geçici olmayan bir soruşturmanın gerekli olduğu vurgulayarak: “Bu hak arama hiçbir şekilde unutulmamalıdır. Yetkili olan makamlar değişik yollarla ve özellikle uluslararası alanda bu konuyu, İran İslam Cumhuriyetinin de katılacağı bir araştırma komisyonu kurularak incelemelidirler. Zira bu iki faciada Arabistan’ın en önemli görevlerinden biri olan hacıların emniyetinin sağlanması konusuna uyulmamış ve ölenlerin diyesi de verilmemiştir” dedi.

İslam inkılabı rehberi, günümüzde İslam dünyasının en önemli ihtiyacı vahdet ve tek ses olmasıdır. Düşmanların Müslümanlara karşı koymada özellikle Yemen ve Filistin konusunda odaklandıkları noktaya değinerek: “Şu anda Amerikalılar Filistin konusunda şeytani siyasetlerinin ismini “Asrın anlaşması” olarak koymuşlardır. Ama şunu bilmelidirler ki Allah’ın lütfuyla bu asrın anlaşması hiçbir zaman gerçekleşmeyecek ve Amerika yöneticilerinin gözlerinin çıkması ile Filistin konusu unutulmayacak ve Kudüs Filistin’in başkenti olarak kalacaktır” dedi.

Imam Hamenei, Filistin halkının bu oyun karşısında durmaları ve diğer milletlerin de onları destekleyecekleri konusuna değinerek: “Elbette İslam’a hiç inancı olmayan bazı İslam devletleri, çılgınlık ve cahillikleri sebebiyle ve dünyalık istekleri yüzünden Amerikalıların erken ölümlerini engelliyorlar. Ama Allah’ın lütfu ile İslam ümmeti ve Filistin halkı düşmanlarına karşı zafer kazanacaklar ve Sahte Siyonist rejimin köklerinin Filistin topraklarından sökülüp atıldığı günü göreceksiniz” dedi.

Kudüs Ordusu Komutanı General Kasım Süleymani’nin “Islak Barut” festivalinin kapanış töreninde yapacağı konuşma Gazze’de canlı olarak yayımlanacak.
 

Kudüs Ordusu Komutanı General Kasım Süleymani’nin “Islak Barut” festivalinin kapanış töreninde yapacağı konuşmanın Gazze’de canlı olarak yayımlanacağı haberi işgalci İsrail'i panikletti. General Süleymani’nin Pazartesi günü Tahran’da düzenlenen kapanış töreninde konuşmasını Gazze şeridinde Hamas ve İslami Cihat gibi Filistinli direniş gruplarının liderleri tarafından izleneceği belirtildi.

Siyonist İsrail medyası ise bu habere geniş yer vererek çeşitli tepkilerde bulundu.

Salı, 17 Temmuz 2018 18:56

İran-Suriye Görüşmesinin Detayları

İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Cabir Ensari Şam’da Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ve Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim ile bir araya geldi.


 Şam’da gerçekleşen görüşmede Cabiri Ensari, Suriye ordusunun Dera kentinde teröristler karşısında kazandığı son zaferi kutlayarak; “Bu zafer, Suriye ordusunun ve milletinin topraklarını tamamen terör örgütlerinden temizlemedeki kararlılığını göstermektedir” dedi.

Ayrıca İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Ensari ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Suriye’de askeri çözümün mümkün olmadığına vurgu yaparak diplomasinin kullanılması gerektiğini belirttiler.

Suriye Devlet Başkanı Esad ise teröristler karşısında kazanılan zaferlerin Suriye’de siyasi çözüme katkı sağladığını belirterek bölge ülkelerinin terör örgütlerine verdikleri desteklerin çözüme engel olduğunu söyledi.

Esad,’’Bu ilişkileri sürdürme ve pekiştirmede ortak çabaları sürdürme üzerinde görüş birliği kaydedildi. İki taraf bu stratejik ilişkilerin bölgede önemli ve temel bir istikrar faktörü teşkil etmektedir’’ dedi.

Ayrıca görüşmede  Esad, Suriye topraklarının büyük çoğunluğunun terörden kurtarılmasıyla Suriye ve halkına karşı yürütülen savaşa son verecek siyasi düzeyde ilerleme açısından olumlu bir ortam temin ettiğine dikkat çekti.

Terörü destekleyen bir kısım devletlerin siyasi süreci sabote etmeye devam ettiklerinin kaydedildiği görüşmede; bu devletlerin dayatmaya çalıştıkları önkoşullar ve izledikleri politikaların siyasi süreci ilerletme ve savaşa son verme çabalarını engellediği kaydedildi.

Esad, Dera ve kırsalında gerek askeri operasyonlar gerekse uzlaşma çabalarıyla teröre karşı kaydedilen başarıların Suriye halkının sağlam iradesi ve yurtseverliğini somutlaştırdığını belirtti.

Esad, Suriye ordusunun destekçi ve müttefik güçlerle işbirliği içinde vatan topraklarının her karışını terör ve işgalden kurtarma azim ve kararlılığında olduklarını vurguladı.

Son olarak görüşmede iki ülke arasında işbirliğinin artarak devam edilmesi yönünde karar alınırken; “bu işbirliği bölgedeki gücünü ve etkisini göstermiştir” denildi.

Brezilya’da düzenlenen dünya gençler wusho şampiyonasına katılan İranlı milli gençler ilk kez Sanda ve Talo dallarının toplamında dünya şampiyonu olmayı başardı.

 

7. Dünya Gençler Wusho Şampiyonası 45 ülkeden toplam 400 sporcunun katılımı ile geçen Perşembe günü Brezilya’da başladı ve Pazartesi günü de sona erdi.

Bu rekabetlerde İranlı milli gençler Sanda ve Talo dallarında toplam 11 altın, 8 gümüş ve 7 bronz madalya elde ederek ilk kez takım halinde dünya zirvesine yerleştiler.

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei, Cumhurbaşkanı ve kabine üyelerini kabulünde iktisadi sorunları aşmak için halkın ve yetkililerin gece gündüz çabalarına vurgu yaptı.

Ayetullah Hamanei Cumhurbaşkanı ve kabine üyelerini kabulünde iktisadi sorunları aşmak için halkın ve yetkililerin gece gündüz çabalarına vurgu yaptı.

Düşmanın şimdiki aşamada İran’a karşı şom planlarına işaret eden Ayetullah Hamanei, hükümetin gerekli tedbirleri uyguladığı takdirde tüm sorunların üstesinden gelerek ABD’nin şom komplolarını etkisiz hale getirebileceğinden emin olduğunu kaydetti.

Görüşmede Cumhurbaşkanı Ruhani de Ayetullah Hamanei’nin bu yöndeki tavsiyelerini uygulamak için tüm çabalarını harcayacaklarını ifade etti.

İran İslam İnkılabı lideri: Yetkin, olgun ve bilge olan meclis bağımsız bir şekilde terörizm ve kara para aklama gibi konularla mücadele için yasa çıkarmalıdır.


İmam Hamanei dün sabah İslami şura meclisi başkanı, milletvekilleri ve çalışanlarıyla yaptığı görüşmede, meclisin sistemin merkezi ve İmam Humeyni'nin (r.a) buyurduğu gibi erdemlerin özü yani milletin en iyi özelliklerinin ortaya çıktığı yer olduğunu belirterek şu açıklamalarda bulundu: Milletvekilleri yasama ve yürütmede ülkenin öncelikleri, halkın özellikle de zayıf ve muhtaç kesimin sorunlarının giderilmesi, batının değerlendirmelerinden etkilenmemek, inkılapçılık ve soylu erkinden kaçınmak gibi temel vazifelerine odaklanmalıdırlar. 

İmam Hamanei açıklamalarının başında ilk olarak, halka layıkıyla hizmet etmenin ibadet olduğunu belirterek şunları söyledi: Milletvekillerinin tüm uygulamaları, çalışmaları ve söylemleri eğer Allah için ve onun rızası doğrultusunda olursa, gerçek hizmet ve Allah'a yakınlaşma vesilesidir. 

İmam Hamanei daha sonra her oturumda meclisin kalitesinin bir önceki oturuma kıyasla artmasının daha iyi ve daha çok çalışmaya bağlı olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: Hizmet alanında, iyi çalışmalarda, karar alma ve uygulamada en iyi noktada olunmalıdır. 

İslam İnkılabı Lideri açıklamalarının devamında, meclis başkanının yapılan çalışmalara ilişkin açıklaması ile ilgili "iyi" değerlendirmesinde bulunarak şu ifadeleri kullandı: Bu değerlendirme için kantitatif göstergeler ve onay sayısı yeterli değildir, bunun için onayın durumu ülkenin yönetiminde yani yasaların İran'ın ilerleyişindeki ve halkın sorunlarının çözümündeki etkisiyle ölçülmelidir. 

İmam Hamanei daha sonra İmam Humeyni'nin (r.a) meclis için "millet erdemlerinin özü" ifadesine işaret ederek şu ifadeleri kullandı: İran halkı tarih boyunca "iman, ilim, özgüven, bağımsızlık, övünç ve kararlılık" gibi ahlaki faziletleri özünde taşımıştır ve bu doğrultuda, meclis ve milletvekilleri bu fazletlerin doğduğu yer, milli izzetin kaynağı, İslami düzenin hakim olduğu yer olmalıdır. Meclis şüphe, kendini beğenme, ümitsizlik, güvensizlik ve ülke sorunlarına ilgisizliğin hakim olduğu yer olmamalıdır ve milli güç ve kapasite konusunda ümitsiz bir bakış açısına sahip olmamalıdır. 

İslam İnkılabı Lideri açıklamalarının devamında yabancı güçlerin tarihteki saldırılarına ilişkin tarihteki iki örneğe yani Selçukluların ve Moğolların İran'a girişine ve yine İslam'ın İran'da yayılışına işaret ederek şunları söyledi: Tüm bu süreçlerde farsça, kültür ve sanat korundu ve günden güne ilerledi ve bu iktidarın ve milletin gücünün göstergesidir. 

İmam Hamanei daha sonra, geçen 40 yılda İran halkının düşmanlarının durumuna işaret ederek şu ifadeleri kullandı: 40 yıl boyunca düşmanlarımız İslamın ilk yıllarında mezhep savaşı çıkardıkları gibi İran halkına karşı da savaş, yaptırım, güvenlik komploları ve diğer her konuda düşmanca en katı adımları atttılar ancak bugün İran'ın ilim, iktidar, ilerleme durumu ve uluslararası alandaki konumu inkılabın ilk yıllarına nispetle kıysalanamayacak derecede iyidir. 

İmam Hamanei açıklamalarının bu bölümünü toparlayarak şu ifadeleri kullandı: İran halkı böyle gurur kaynağı ve mükemmel bir millettir, bununla birlikte bu fazletlerin doğuşunu sağlayan sizler kendinize ve meclise bu gözle bakın ve vazifenizi yerine getirmek için çalışın. 

İslam İnkılabı lideri açıklamalarının devamında " yasama ve yürütme"yi meclisin en önemli görevi olarak tanımladı ve yasamanın niteliğinin düzenli olarak gelişmesine vurgu yaparak şu ifadeleri kullandı: Ülkenin önceliklerini dikkate almalı ve önemsiz konularda yasama yapmaktan kaçınmalısınız. 

İmam Hamanei daha sonra, milletvekillerine hitaben şu hatırlatmada bulundu: Sizin halka hizmet edebilmek için sadece 4 yılınız var, bu nedenle bunun her anını önemli ve öncelikli konularda yasama yapmaya harcayınız.

"Kanunsuz uygulama" ve "ülkenin menfaatlerine aykırı yasa çıkarmaktan kaçınmak" bunlar İslam İnkılabı liderinin değindiği diğer iki konuydu. 

İmam Hamanei açıklamalarının devamında, uluslararası sözleşmeler ve anlaşmalarla ilgili olarak şunları söyledi: Bu anlaşmalar ilk olarak büyük güçlerin düşünce odalarında kendi menfaatleri doğrultusunda şekillenmektedir ve daha sonra takipçi veya aynı hedefe sahip ya da sindirilmiş devletlerin katılımıyla uluslararası bir boyut kazanmaktadır, öyle ki eğer İran gibi bağımsız bir ülke onları kabul etmezse ona "150 ülke kabul ediyor sen nasıl reddedebilirsin?" diye yüklenirler. 

İmam Hamanei bu tür sözleşmeler karşısında doğru davranış şeklinin belirlenmesi konusunda şu ifadeleri kullandı: "Mecliste yakın zamanda gündeme gelen bazı uluslararası sözleşmeler" konusunda da dediğimiz gibi, yetkin, olgun ve bilge olan meclis bağımsız bir şekilde terörizm ve kara para aklama gibi konularla mücadele için yasa çıkarmalıdır. Elbette uluslararası anlaşmaların bazı maddeleri iyi olabilir ancak bu maddelere dayanarak anlaşmaya katılmamızın hiçbir gerekliliği yoktur çünkü onların asıl amaçlarını bilmiyoruz ya da onların sorunlu olduğunu biliyoruz. 

İslam İnkılabı lideri daha sonra yasamanın gerekliliği ile ilgili olarak şunları söyledi: Yasa ilk aşamada halkın özellikle zayıf ve ortada tabakada olanların sorunlarını gidermek için olmalıdır ve güç odaklarının ve zenginlerin elinde bir maşa haline gelmemelidir. 

İmam Hamanei açıklamalarının devamında, mecliste aile ilgili konularda Batı perspektifli yaklaşımların etkisini eleştirerek şu ifadeleri kullandı: Yasamada sorunların gerçek çözümü için çalışın. Batı tarzı yaşam ailenin gerçek önemine ve değerine aykırıdır ve bu durum onlar için bu konuda çözülemez problemlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur, bununla birlikte yasamada İranlı ailelerin sorunlarının çözümü konusunda Batının kadın, çocuk, baba ve anne ile ilgili perspektifi dikkate alınmamalıdır. Yasama ülkenin öncelikle konuları hakkında yani ekonomik sorunların çözümü için olmalıdır. 

İmam Hamanei daha sonra ekonomik konulara ciddi bir giriş yapılması konusunda zirve yapılmasından dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirerek şu ifadeleri kullandı: Bu toplantı farkındalık ve güçlü kararlar alma, mevcut sorunların çözümü için önerileri bulma yönünde olmalıdır ve meclis de bu yönde hareket etmelidir ve düşmanlara ekonomik sorunları kötüye kullanma fırsatı vermemelidir. 

İmam Hamanei ayrıca, bazı alanlarda yasaların uygulanmaması veya ertelenmesini eleştirerek şu vurguda bulundu: Yasa uygulamak için çıkarılmaktadır ve meclis yasaların uygulanması konusu üzerinde ciddiyetle durmalıdır.  

İslam İnkılabı Lideri açıklamalarının devamında milletvekillerinin inkılabi hareket etmesi yani "akıllı, temkinli ve cesur" olmaları gerektiğine işaret ederek sözlerini şöyle sürdürdü: Sizler yemin ederek göreve başlıyorsunuz ve bu yemininize sadaket inkılab yanlısı bir şekilde hareket etmenin dışında mümkün değildir, çünkü eğer yemin sırasında söylenen taahhütler yerine getirilmezse milletvekilinin mecliste bulunması anayasa ve şer'i açıdan uygun olmaz. 

İslam İnkılabı lideri daha sonra ülke yetkililerine "cihat yönetimi" için her zamanki tavsiyelerini yineleyerek şu ifadeleri kullandı: inkılabı motivasyon, iman ve maneviyat meclisteki milletvekillerinin davranışlarına ve konuşmalarına hakim olmalıdır. 

İmam Hamanei ayrıca "soylu erki"nin ülke için büyük bir sorun olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı: Eğer kabilecilik ve soylu erki bizim yaşam şeklimizin bir parçası olursa bunun olumsuz etkileri son bulmayacak ve çalışmak çok zorlaşacaktır. 

İslam İnkılabı lideri açıklamalarının devamında "milletvekillerinin davranışının izlenmesi" konusunun meclisin hükumeti izlemesinden daha önemli olduğunu belirterek şunları söyledi: Mecliste bu amaçla oluşturulan heyet güçlendirilmelidir ve gerçek anlamda milletvekillerinin davranışını izlemelidir.

İmam Hamanei daha sonra Amerika'da uluslararası zorbaların yaptığı zulümlerin ortaya çıkmasına işaret ederek sözlerini şöyle sürdürdü: Amerika'da binlerce çocuğun annelerinden koparıldığını gösteren resimleri görmek insanı mahvediyor ancak Amerikalılar büyük bir acımasızlıkla mülteci ailelerden çocuklarını ayırıyorlar. 

İmam Hamanei açıklamalarının devamında, ileri teknolojiye sahip birkaç ülkenin bir limanı mazlum Yemen halkını elinden alabilmek için yaptıkları saldırıların uluslararası zorbaların kötülüklerinin bir başka örneği olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı: İnsanlığın bu  düşmanları İran halkına da adalet yanlısı tutumları ve direnişleri nedeniyle düşmanlık besliyorlar ancak İran halkı Allah'ın yardımıyla iç gücünü koruyarak Amerika'yı ve diğer düşmanlarını yenecektir. Bu katiller zamanın Şimr'leridir ve Kuran-ı Kerim'e göre, onların hiçbir vaadi ve sözü güvenilir değildir ve İran halkı bugün bu gerçeği çok iyi görebilmektedir. 

İmam Hamanei açıklamalarının sonunda şunları söyledi: İran halkının düşmanları tam anlamıyla zorbadırlar ve İran halkının, rejiminin ve yetkilerinin hiçbir zorbaya boyun eğmeyeceği açıktır. 

Cumartesi, 16 Haziran 2018 06:13

Ramazan Bayramı ve Hilal Konusu

Kuran’a göre Ramazan orucuna hilal ile başlanır, Ramazan bayramı da yine hilal ile derkedilir. Bu konuda Müslümanlar arasında ittifak vardır. Dolayısıyla Müslüman ve Mümin halkımızın bildiği üzere fıkhımıza göre Ramazan Ayı, hilalin görülmesi ile başlayıp yine hilalin görülmesi ile bitiyor.
 

       Ehlibeyt fıkhına göre ayın ilk günü, birkaç yolla tespit edilir:

1) Bizzat insanın kendisinin hilâli görmesi ile.

2) Sözleri yakin ve itminan sağlayacak bir gurubun ayı gördük demesiyle.

3) İki adil erkeğin aynı gece hilâli gördüklerini söylemeleri ile.

4) Şaban ayından otuz günün geçmesi ile. Şaban’dan otuz gün geçince, ramazan ayının ilk günü sabit olur. Yine, ramazan ayından otuz günün geçmesiyle de şevval ayının ilk günü sabit olur.

5) Şer’i hâkim hükmetmesiyle. (Bazı müçtehitlere göre)

    Takvime göre Ramazan orucu 16 mayıs  Çarşamba günü, hilale göre ise 17 mayıs  Perşembe günü başladı. Buna göre hilale göre önümüzdeki Perşembe  (14 haziran) Ramazan ayının 29. günüdür. Eğer Perşembe akşam hilal gözükürse Cuma günü Şevval ayının biri ve Ramazan bayramıdır. Binaenaleyh Kayışdağı İmam Hüseyin camiinde bayram namazı cuma günü  (kendi gününde) kılınacaktır. Eğer 14 haziran Perşembe akşam hilal gözükmezse Cuma günü Ramazan ayının 30. günüdür. Dolayısıyla bayram namazı Kayışdağı İmam Hüseyin camiinde Cumartesi günü kılınacaktır.

   Ancak her yıl olduğu gibi bu yılda Ramazan orucunu takvime göre başlatıp Kadir gecelerini takvime göre yapanlar anlaşılan (Perşembe günü hilal gözükmediği halde) fıkfin ve vakıanın dışına çıkarak hareket edecekler ve cuma günü bayram namazı kılarak ihtilafa sebep olacaklardır.

   Bazılarının “biz yaşadığımız ülkeye göre hareket eymeliyiz” söyleminin hiçbir şer’i dayanağı ve makul bir tarafı yoktur. Zira hilal ve ibadet konusunda, yaşanılan ülkeler ölçü değildir, fıkhi kriterler ölçüdür ve fıkhi kriterleride yukarıda zikrettik.

   Bu kriterlere göre hareket etmeyenler kendi adlarına kavram üretmiş olurlar.  Buna göre; Siz yaşadığınız ülkeye göre hareket edin sözü hiçbir taklit merciine ait değildir. Yarın birileri de kalkar derki ülkenizde ezanda Aliyen veliyullah okunmuyor siz de okumayın. Aşura bayram biliniyor sizde bayram bilin vs…

Esasen bu söze göre Avrupada yaşayan kardeşlerimiz ne yapmalı! Onlarada siz avrupada yaşıyorsunuz kiliseye gitmeniz mi gerekir denilmeli! Böyle bir saçmalık olur mu!

Esasen şia fıkhında; İbadetlerinizi yaşadığınız ülkeye göre yapın veya yapabilirsiniz diye bir kural da yoktur.

   Fıkhi kurallara ve ölçülere göre hareket etmeyenler insanları günaha düşürdükleri gibi büyük bir vebalin de altına girmektedirler. Bu aynı zamanda taviz vermeye de kapı açmış olur. İtikat ve fıkıh konularında taviz vermek ise zamanla toplumun inançlarından uzaklaşmasına ve asimile olmasına neden olur.

   Bizler gerçek hükümleri ve ölçüleri halkımıza söyleyelim. İsteyen hükme amel eder isteyen etmez.  Allah’ın; “Gıybet etmeyin hükmünü herkes bilir ama çokları gıybet ederken hükümleri açıklayanlar gıybet edenlere birşey yapmadıkları gibi hilal konusunda da hükmün aksini yapanlara birşey yapmazlar, sadece hükmü açıklarlar. Ama hükümleri açıklayanlar  yaşadığınız toplumda nasıl olsa herkes gıybet ediyor, onun için siz de gıybet edebilirsiniz demiş olsa, işte bu hükmü, ters düz etmektir.

Allah tüm ibadet ve itaatlerimizi kabul buyursun. İslam alemine hayırlı bereketli barış dolu bayramlar nasip buyursun.

İsrailsiz bir dünyada yaşama mutluluğunu tüm insanlığa nasip eylesin.

“Kul ramazan ayında nelerin olduğunu derk etmiş olsaydı yılın tamamının ramazan olmasını isterdi.” Hz. Resulü ekrem ( sallallahu aleyhi ve alihi vesellem )

Mehdi AKSU

Çarşamba, 06 Haziran 2018 10:33

Cehennem Borsası

Bugünlerde Suriye üzerinde acayip bir trafik dönüyor. Taraflar ‘tehdidi yükselt, tavizi satın al!’ matematiğiyle birbirini kovalıyor. Bir yanda Suriye’nin güney cephesini temizleme hazırlığından hayli rahatsız olan ABD ve İsrail’in “İran ve Hizbullah sınıra yaklaşamaz” tehditleri eşliğinde Rusya ve Ürdün aracılığıyla yürüttükleri pazarlıklar. Diğer tarafta Menbic’te YPG-PYD unsurlarını istemeyen Türkiye’nin ABD ile ‘kör dalaşı’.

Malum ilk perde kaosla açılıp vekâlet savaşıyla sürdü. İkinci perde doğrudan birincil aktörlerin müdahaleleriyle çetrefilleşti. Final perdesi ‘paylaşım savaşı’ için açılıyor. Tam bir ‘Cehennem Borsası’. Böyle dememin sebebi ateşle barutun aynı odada salsa yapıyor olmasıdır.

Birbirini tamamlayan Rus satrancı ile Rus ruleti, Acem oyunları, çok boyutlu Amerikan müdahaleleri, İsrail’in korsan saldırıları, ABD’nin iteklemesiyle iştahı yeniden kabaran Körfez ağalarının denkleme girme girişimleri ve Türkiye’nin iki askeri harekâtın ardından kontrol alanını genişletme gayretleri…

Bugünlerde Suriye üzerinde acayip bir trafik dönüyor. Taraflar ‘tehdidi yükselt, tavizi satın al!’ matematiğiyle birbirini kovalıyor.

Bir yanda Suriye’nin güney cephesini temizleme hazırlığından hayli rahatsız olan ABD ve İsrail’in “İran ve Hizbullah sınıra yaklaşamaz” tehditleri eşliğinde Rusya ve Ürdün aracılığıyla yürüttükleri pazarlıklar.

Diğer tarafta Menbic’te YPG-PYD unsurlarını istemeyen Türkiye’nin ABD ile ‘kör dalaşı’.

Beri tarafta Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile sorunu müzakerelerle olmazsa zorla çözmekten bahseden Suriye Devlet Başkanı Beşşar el Esad ile Amerikan yönetimi arasındaki tehdit teatisi.

Öteki tarafta madem Suriye’yi dizimizin dibine indirecek ‘devrim’ yaya kaldı, o halde biz de Badiye çölünde ‘Sünni Arap Federasyonu’ kurup payımızı alalım hesabı güden Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ikilisi…

Sahi bir ara 113 ülkenin kefil olup Suriye’nin gerçek temsilcisi saydıkları muhalefet ne istiyordu, kendi hikâyelerini yazarken birden bire ABD’yle yolları kesişen Kürtlerin asıl derdi neydi, bununla ilgilenen var mı, yok.

***

Suriye ordusunun Şam kırsalındaki operasyonları tamamladıktan sonra Dera ve Kuneytra’da muhalif güçlerin elinde kalan cephelere yönelmesi diplomatik trafiği yoğunlaştırdı. Güney cephesi Ürdün ve İsrail’i yakından ilgilendiriyor. Hafif ateşle temasını kesmeyen bir sacın üzerinde kavrula kavrula dans eden Ürdün Kralı Abdullah sınıra dayanan çatışmaların tetiklemesiyle kendi iç dengelerinin bozulmasından korkuyor. İsrail ise sınırlara İran ve Hizbullah’ın yaklaştığını öne sürüp kendi koşullarını dayatıyor.

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun 9 Mayıs’ta Moskova’da Vladimir Putin’le görüşmesinden sonra Amman’da artan çapraz temaslar pek şaşırtıcı.

Dera operasyonu için güneye asker sevkıyatı başlarken Amman Büyükelçisi Mücteba Ferdosipur başta olmak üzere İranlılar, Rusya-ABD-İsrail üçgeninde dönen hassasiyete binaen güney cephesinde İranlıların olmadığını söylemeye başladı. Bunu varsa da çekiyoruz diye anlamak lazım.

Nitekim 22 Mayıs’ta Enab Beledi dahil bazı muhalif yayın organları Hizbullah ve Şii milislerin Dera’dan çekildiğini yazdı. Muhalif cephede Genç Sünni Güçler Komutanı Nassim Ebu Arra da Reuters’a demecinde bu çekilmeyi teyit etti.

25 Mayıs’ta Suriye ordusu helikopterle Dera’da muhaliflerin elindeki bölgelere ilan atıp silah bırakma çağrısı yapınca ABD ateşkesin bozulması halinde sert yanıt verileceği uyarısında bulundu. Bu sırada Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Ürdün ve İsrail sınırlarında Suriye ordusundan başka güç olmayacağı garantisi verdi.

Restleşmelerin gölgesinde 28 Mayıs’ta Amman’da ABD, Rusya ve Ürdün arasında üçlü bir toplantı gerçekleşti. Lavrov’un yardımcısı Mikhail Bogdanov, toplantıda ‘gerilimi düşürme bölgesi’nin geleceği üzerine mutabakata vardıklarını söyledi. Ürdünlü yetkililer de kasımda ABD ve Rusya’nın garantörlüğünde ilan edilmiş olan ‘gerilimi düşürme bölgesi’nin korunacağını kaydetti.

Medyaya sızan bilgiler ise bir al-vere işaret ediyor. El Şark’ül Evsat gazetesine göre ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı David Satterfield, toplantıda İran unsurlarının sınırdan uzak durması karşılığında Ürdün sınırına 25 kilometre mesafedeki alanlarda bulunan Suriyeli ve yabancı tüm savaşçıların çekilmesi ya da İdlib’e tahliye edilmesini önerdi. Satterfield bu durumda ABD’nin de Suriye-Ürdün-Irak üçgenindeki Tanaf üssünü boşaltabileceğini söyledi. Putin’in “Tüm yabancı güçler Suriye’den çekilmeli” çağrısına uygun bir adım.

Suudi internet sitesi Elaf ise daha çarpıcı bir iddiayla çıkageldi. Buna göre üçlü görüşme dışında Amman’da İsrail ve İranlı yetkililer Ürdün’ün arabuluculuğunda dolaylı görüşme yaptı. İran’ın Amman Büyükelçisi ile bir İranlı güvenlik yetkilisi bir odada, Mossad Başkan Yardımcısı başkanlığında İsrail heyeti başka bir odada oturdu. Ürdünlüler iki oda arasında mesaj taşıdı. İsrail tarafı Hizbullah ve İran destekli gruplar güney cephesinden uzak durdukça İsrail’in Golan ve Ürdün-İsrail sınır hattında savaşa müdahil olmayacağını söyledi. İranlılar da güney cephesinde muhalifler ile Suriye ordusu arasındaki çatışmalara karışmayacaklarını kaydetti. İsrail tarafını şaşırtan hızda bir uzlaşma sağlandı. Tabii beklendiği üzere İran Dışişleri gizli görüşme haberini yalanladı.

İran Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Şemhani’nin “Rusya’nın teröristleri Suriye-Ürdün sınırından çıkartıp Suriye ordusunun kontrolünü sağlayacak çabalarını güçlü bir şekilde destekliyoruz” sözleri, İran’ın meseleye esnek yaklaştığını ve Rusların pişirdiği bu stratejiyi Suriye’nin kazancı saydığını gösteriyor.

Konuyu İran Dışişleri’nden bir kaynağa sorduğumda “Son zamanlarda ABD ve İsrail Suriye’de İran’ı bahane ediyor. İran bu bahaneyi ellerinden almak için gerekli adımları atabilir” dedi.

Amman’daki temaslardan yansıyan bilgiler doğruysa acımasız bir savaştan Doğu Guta modeline benzer bir çözüme kayıldığı sonucu çıkıyor. Tabii bunun sahaya yansıması nasıl olur şimdiden kestirmek zor. ABD de, iddia edildiği gibi, Tanaf’tan çekilirse Suriye hanesine iki zafer birden yazılacak demektir.

***

ABD, Tanaf’ı defterden sildiği gibi Fırat hattındaki oyundan çekilebilir mi? Bu fasılda kuşkular balya üstüne balya yığıyor.

Suriye yönetiminin sona bırakmayı tercih ettiği Fırat’ın doğusunda şu sıralar Suudiler ve ortakları sahnede dolaşıyor. BasNews’e göre Suudi Arabistan, Birleşmiş Arap Emirlikleri (BAE) ve Ürdün’den oluşan bir heyet, YPG ile gizli bir görüşmeden sonra Kobani’nin Harap Işk köyündeki Amerikan üssünde Arap aşiret güçlerinin temsilcileriyle buluştu. Görüşmeye katılanlar Senadid, El Nukhba ve Rakka Devrimcileri. Bunlar YPG’nin de ortakları. Görüşmelerde Rakka’nın yanı sıra ülkenin doğu ve kuzeyinde konuşlanmak üzere bir Sunni Arap gücünün oluşturulması gündeme getirildi. Oluşacak gücün önce Rakka’ya, ardından doğu ve kuzeye konuşlanacağı, buna paralel ABD’nin çekileceği söylendi.

Anadolu Ajansı’nın iddiasına göre de yeni orduya katılacaklara 200 dolar maaş vaat edildi ve gönüllü toplamak için Haseke ve Kamışlı’da irtibat noktaları kuruldu.

Suudilerin bölgede ne yapmaya çalıştığına dair bir bilgi de Suriye Kürt Demokratik Partisi (El-Parti) temsilcisi Azad Barazi’den geldi. Barazi’ye göre Suudi Arabistan’ın Körfez İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Samir el Sebhan, IŞİD’in yenilgisinden sonra birçok kez Rakka’ya gelip yerel aktörlerle görüştü. Bu görüşmelerde Menbic, Rakka ve Deyr ez Zor’u içine alan bir ‘Sunni Arap Federasyonu’ kurma önerisi tartıştı.

Kürtler bu tür etnik temelli federatif modele sıcak bakmıyor. Fakat Amerikalılardan sonra Suudilerin de bu şekilde oyuna girmelerine karşı açık bir duruş da sergilenmiyor. Amerikalılardan sonra Suudilerin bölgeye el atması seçeneklerin en kötüsü. Suudi-Amerikan ortaklığının sicili başka türlü düşünmeye imkân vermiyor.

Tam da Suudiler sahneye çıkmışken Russia Today’e konuşan Esad, Fırat hattında ne olacağına dair şunu söyledi:

“ABD kartlarını tüketiyor. Asıl kart ılımlı dedikleri Nusra idi. Fakat onların ılımlı değil El Kaide olduğuna dair skandal patlak verince yeni bir kart aramaya başladılar. Bu kart da şimdi SDG. SDG konusunda iki metot kullanacağız. İlki, müzakereler için kapı açıyoruz çünkü onların çoğunluğu Suriyelilerden oluşuyor. Ülkelerini seviyorlar, her hangi bir yabancı gücün kuklası olmaktan hoşlanmıyorlar. Hiçbirimiz Amerikalılara güvenmiyoruz, haliyle tek seçenek Suriyeliler olarak birlikte yaşamak. Eğer müzakereler başarısız olursa Suriye ordusu, SDG’nin işgal ettiği bütün toprakları özgürleştirmek zorunda kalacaktır. Burası bizim toprağımız, kurtarmak görevimiz, Amerikalılar gitmeli. Bir şekilde gidecekler. Meşru bir temel olmadan Irak’a geldiler. Ve bakınız sonra onlara ne oldu. Bundan ders almalılar.”

Pentagon’un buna yanıtı gecikmedi: “ABD ordusunu veya koalisyon ortaklarımızı vurmak kötü bir politika olacaktır.”

Görünüşte Amerikalılar güney cephesinde pazarlığa açık bir pozisyon alırken Fırat hattında henüz esneme sinyali vermiyor. Fakat Trump yönetiminin belirsizliklerle dolu seyir çizgisi her ihtimale açık kapı da bırakıyor. Halihazırda bir pazarlık masası Rusya’nın, bir diğeri Türkiye’nin önünde. Trump ‘satılabilir’ bir fiyat gördüğünde vazgeçemeyeceği bir değere sahip değil. Amerikalılar gerçekten çekilmeye karar verirse kâğıtlarını çoktan cehennem borsasında elden çıkarmış demektir.