کارگر

کارگر

Pazartesi, 07 Mart 2016 02:14

Davutoğlu İranda

Cihangiri ve Davutoğlu, ikili ilişkilerin geliştirilmesine vurgu yaptılar
İran ve Türkiye'nin büyük ve etkili komşu ülkeler olduklarını belirterek, iyi ve gelişmekte olan ilişkilerin bölgenin geleceğini de olumlu yönde etkileyeceğini söyledi.

Cihangiri, iki ülke arasında son yıllarda ikili ticaret hacminin 30 milyar doları hedeflendiğini de hatırlatarak; ama bazı nedenlerden dolayı maalesef bu rakamın gerçekleşmediğini ve 2015'de ticaret hacminin 2013 ve 2014 yıllarına göre daha da düştüğünü ve 13 milyar dolara gerilediğini söyledi.

Bu arada Türkiye başbakanı Ahmet Davutoğlu da, ticaret hacminin 2-3 yıl içinde 30 milyar dolara ulaşacağını söylerken, “İran’la tercihli ticaret anlaşması sonrası gümrük duvarlarını tümüyle indirecek bir yaklaşımı benimsemeyi düşünüyoruz” dedi.

Davutoğlu, Türkiye ile İran’ın kadim komşu ve dost iki ülke olduğunu vurgulayarak, “Bu zemin üzerinde şimdi artık bu coğrafyaları ve halklarımızı birleştiren yeni bir anlayışla yaklaşmamız lazım bu da karşılıklı müzakere anlayışı değil aynı tarafta düşünerek, potansiyelimizi maksimum düzeyde hayata geçirme, potansiyelimizi en üst düzeyde dünya ekonomisiyle rekabette öncülük edecek şekilde devreye sokma” dedi.

Davutoğlu, Türkiye ve İran’ın coğrafyaları, ekonomik yapıları itibarıyla birbirini tamamlayan özelliklere sahip olduğunu belirterek, “Batı Asya’da Türkiye, İran’ın Avrupa’ya açılan kapısı, İran ise Türkiye’nin Asya’ya açılan kapısı. Bu bize ulaştırma ve lojistik alanında olağanüstü imkanlar sunuyor. Bugün karayolu, demiryolu ulaşımı ve hava yolu ulaşımı konularında kapsamlı değerlendirmelerde bulunduk ve çok güçlü bir iradeyle önümüzdeki dönemde bu alanlarda ciddi hamleler yapma kararı aldık. Önümüzdeki dönemde Mersin Limanı ile Bender Abbas Limanı arasında, Trabzon Limanı ile Bender Abbas Limanı arasında, Türkiye’deki hızlı tren koridoruyla, İran’da Tahran’dan Tebriz’e doğru ilerlemesi planlanan hızlı tren koridoru arasında irtibatlarımızı güçlendireceğiz” diye konuştu.

Bölgedeki en dinamik pazarın Türkiye ve İran olduğuna dikkat çeken Davutoğlu “İran riyali ve Türk lirası arasında doğrudan ulusal para birimlerinin kullanılması, eskiden beri aldığımız bir karardı. Önümüzdeki dönemde de bankacılık sistemimizin daha aktif şekilde, iki ülkenin ekonomilerini desteklemesi için de biz devreye gireceğiz ve daha çok sayıda Türk bankasının İran’da çalışmasını, daha çok İran bankasının Türkiye’de faaliyet göstermesini temin edeceğiz” dedi.

Davutoğlu, İran’ın da turizmde keşfedilmemiş bir hazine olduğunu belirterek, Türk işadamlarına yatırım tavsiyesinde bulundu. Davutoğlu, enerji ve ulaştırma konularında da ortak yatırımlar konusunda mutabakata varıldığını da belirtti.

Davutoğlu:Dostluğumuzu İran’a ispatladık

Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu, İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı İshak Cihangiri ile Tahran’da yaptığı görüşmede Türkiye’nin Nükleer Program sürecinde dostluğunu İran’a ispatladığını ayrıca İran ve Türkiye işbirliğinin bölgedeki çatışma ortamını sonlandırmada etkili olacağını belirterek, “Geçen hafta düzenlenen başarılı İran seçimleri nedeni ile İran halkını kutluyorum” dedi.

Davutoğlu ayrıca Dışişleri Bakanı olduğu dönemde İran Nükleer Programı’nın  çözüme kavuşturulması için gösterdiği çabayı hatırlatarak, “Bu konuda gösterdiğim çabalar dolayısıyla sevinç duymaktayım” dedi ve “Nükleer Program konusunda İran zor günler yaşarken tüm gücümzle İran’ın yanında yer aldık. Dostlar zor günlerde belli olur ve biz de dostluk sınavını geçerek bunu İran’a isbatladık” diye konuştu.

Davutoğlu, Cihangiri ile birlikte katıldığı ortak basın toplantısında İran’a karşı uygulanan yaptırımların kalkmasından her ülkeden daha  ziyade Türkiye’nin sevinç duyduğunu da ekleyerek, “Yaptırımlar hedeflenen 30 milyar dolarlık ticaret hacmine ulaşmamız konusunda büyük bir engeldi ve işte bu engel kalkmış durumda” dedi.

Başbakan Davutoğlu, iki ülkenin bazı konularda farklı görüşlere sahip olduğnu da hatırlatarak, “Ama İran ve Türkiye arasında çok köklü komşuluk ilişkileri mevcuttur ve ortak coğrafi havzayı paylaşmaktayız” diyerek, “Enerji konusunda İran dünyanın en büyük üreticilerinden ve Türkiye ise en büyük enerji tüketicileri arasında. Turizm konusunda ise Türkiye dünyanın en çok turizm çeken ülkeleri arasında 6. sırada ve İran ise keşfedilmeyi bekleyen büyük bir potansiyele sahip ülkedir” dedi.

İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Cihangiri ile birlikte düzenlenen ortak basın toplantısnda konuşan Ahmet Davutoğlu sözlerinin devamında ise, “İran ve Türkiye işbirliği bölgede devam etmekte olan mezhepsel ve etnik çatışmaları bitirme konusunda çok etkili olacaktır” dedi.

 

Ruhani: "Ankara ve Tahran Suriye’de Hemfikir" 
 İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Tahran ile Ankara’nın Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması ve ateşkesi desteklediğini söyledi.

İran haber ajanslarının aktardığı habere göre, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani Türkiye ile aralarında ‘savaşın durması ve evsiz kalan insanlara yardım sağlanması’ konularında hiçbir farklılık olmadığını söyledi.

Ruhani’nin bu açıklamaları Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Tahran ziyaretinin hemen ardından geldi.

Başbakan Davutoğlu iseİran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Cihangiri ile ortak basın toplantısında şunları söylemişti:

“Bölgemizdeki kardeş kavgasının sona ermesi, etnik ve mezhebi çatışmaların durması için Türkiye ile İran’ın ortak bazı perspektifler geliştirmesi büyük bir önem taşımaktadır.

Görüş ayrılıklarımız, farklı kanaatlerimiz olabilir ancak bölgemizin kaderini bölge dışı aktörlere bırakmamalıyız”

Her iki taraftan yapılan bu açıklamaların neticesi ne olur bilinmez ama birbirinden vazgeçemeyen iki ülke arasında siyasi ilişkilerin sürekli olarak anlaşmazlıklar üzerine kurulu olması dikkat çekici.

Davutoğlu, geçtiğimiz Ağustos ayında Zarif'in iptal ettiği Türkiye ziyaretinin ardından üst düzeydeki ilk ziyaretini gerçekleştirdi.

Ziyaretin İran'da yapılan seçimlerin ardından gerçekleşmesi de başka bir dikkat çekici nokta.

 Ekonomik çıkarlardan pay almak için Türkiye de atağa kalkmış durumda.

 

“KERRAR” tankı İran’ın Savunma Bakanı Hüseyin Dehkan tarafından son günlerde açıklanan en yeni askeri araçlarındandır.

Bu tank, Savunma Bakanının yaptığı açıklamaya göre teknolojik olarak “Ti 90” tankından bir adım daha ileridedir. İran’ın ürettiği ilk tank “Zülfikar” adındaki tanktır.

Cumartesi, 05 Mart 2016 04:05

İsrailli Subay: "İran En Büyük Tehdit!"

Al-Monitor sitesinde yazan Ben Caspit, İsrail'in korkusunu ve İran'ı nasıl tehdit olarak algıladığını yazdı.

Medya Şafak tarafından Türkçeye çevrilen analiz makale şöyle:

İsrail, İran'ı en büyük tehdit olarak görüyor

Bu haftanın başında, isminin belirtilmemesi şartıyla konuşan üst düzey bir İsrailli subay Rusya'nın Suriye'deki eylemlerini keskin bir dille eleştirdi ve İsrail'in yüzleştiği, gelişmekte olan radikal Şii ekseninden kaynaklı tehlikelere değindi.

İsrail ordusunun üst kademesinde yer alan bu subay, İsrail'in yönetim aygıtı içinde İran-Şiilik-Hizbullah tehlikesini İsrail için radikal Sünni koalisyondan çok daha ciddi bir tehdit olarak gören yetkililerin pozisyonunu yansıtan iğneleyici sözler kullandı.

Bu yetkili şöyle konuştu:

"Bizler Şii ve Sünni eksenleri arasındaki titanlar savaşındayız. Bu tarihsel bir olay ve neslimizin en büyük destanı. Bu denklemde bizim kimin iyi kimin kötü taraf olduğunu tayin etmemiz imkansız. Herkesten yana dikkatli olmamız gerekiyor. Bununla birlikte, yine de Sünni radikal ekseni Şii eksen ile karşılaştırdığımda kimin daha tehlikeli olduğu benim için çok açık. İslam Devleti'nin başarılarına olan tüm saygımla birlikte, Sünni tehdidi 'aynısının bir başkası' cinsinden. Tanıdığımız, alıştığımız bir şey. Fakat öte yandan Şii ekseni İran'da üslenmiş halde. Dünya doğalgaz rezervlerinin %25'ine, petrolünün de %11'ine hakim bölgesel bir güçten söz ediyoruz. Çok görkemli bir insani sermayeye, bilim, teknoloji, altyapı, operasyonel yetenekler ve siber gelişmelerde yüksek kapasiteye sahip bir ülke. İran, Irak, Suriye, Hizbullah ve şimdilerde de ayrıca Rusya Sünni eksen karşısında hizalanıyor ve buna bizi sersemleten bir şekilde ABD'nin önderlik ettiği bir uluslararası koalisyon da dahil ki bu bizi endişelendirmeli. İran'ın hemen kapımızın eşiğinde oturmasını mı istiyoruz? De facto olarak Irak, Suriye ve Lübnan'ı yöneten ve Rusya'nın desteğinden faydalanan bir ülke olan İran'ın bu mücadeleyi kazanmasını mı istiyoruz? Ayrıca bir nükleer devlet olmanın eşiğinde olma pozisyonunu koruyan bir ülkeden bahsediyoruz."

Bu yetkili Rusya'nın müdahalesi konusunda da çok net ve sivri idi:

"Bu gelişme İsrail için çok kötü oldu, bu durum radikal Şii eksenini dikkate değer bir biçimde güçlendiriyor. Ruslar Şiilerin durumuyla çok ilgili olduklarından değil bu. Gerçekte istedikleri şey tüm Kafkasya'yı çalkalayan Sünni uyanışının dizginlerini ele geçirmek. Ruslar Dağıstan ve Çeçenya'da savaştalar ve kendilerini tehdit eden Sünni dalgayı durdurmak istediklerinden Suriye'de eyleme geçtiler. Bu müdahaleleri her şeyi bozabilir, hatta İran'ın yardımıyla Esad'ın ve Hizbullah'ın nihai zaferine bile yol açabilir. Tüm bu hadiseler sonlandığında Esad'ın koltuğunda kaldığını ve buna ilaveten 7000 Hizbullah savaşçısı, 1000-2000 Devrim Muhafızı ve tüm dünyadan toplanmış binlerce Şii milisinin de Suriye'de kaldığını tasavvur edin. Tüm bunların İran gücü ve Rus desteğiyle ve hemen arka bahçemizde gerçekleştiğini düşünün."

Al-Monitor'un bu yetkiliye yönelttiği "Sünni eksen, özellikle de IŞİD hakkında da aynı endişeyi duyup duymadığı" şeklindeki bir soruyu da şöyle cevapladı:

"Hayır. Sünni eksenin çok şaşırtıcı başarıları olsa da tamamen izole edilmiş durumdalar ve herhangi bir önemli dış güçten destek almıyorlar. Karşılarında İran gibi bölgesel bir güçle desteklenen radikal Şii ekseni, Rusya gibi bir dünya gücü ve ABD'nin önderliğindeki uluslararası bir hava koalisyonu var. Dünyanın en büyük güçleri bunlarla savaşmasına rağmen onu gücünden yoksun kılamadılar, bu şaşırtıcı bir fenomen. Fakat yine de organize ve devlete benzer bir sistemden dağınık, çete benzeri bir aygıttan daha fazla endişe ediyorum. Son derece komplike bir durumdan bahsediyoruz ve hiç kimse bunun ne zaman ve nasıl biteceğini bilmiyor. Bunu Amerikalılara da söylüyoruz."

"Ve hala tarihin Doğu'dan gelen büyük imparatorlukların Yahudi halkına uğur getirmediğini ispatladığına inanıyorum. Bugün tanık olduğumuz şey Pers İmparatorluğu'nun geri dönüşüdür. İran ile Batı arasındaki nükleer anlaşma İran'ın nükleer programını on yıl veya biraz daha fazla süreliğine donduruyor fakat onun bir imparatorluk olmasının ve Ortadoğu'daki etkisini ve aktivitelerini arttırmasının yolunu açıyor. Bizim perspektifimizden bu gerçekten kötü haber. İran'ın düşmanlığı ve yüz yüze geldiğimiz tehdidin büyüklüğü bugüne kadar karşılaştığımız herhangi bir düşmana benzemiyor. İran uygarlığı bugün Arap ülkeleri arasında gördüklerimizden çok daha etkileyici, gelişmiş ve güçlü. Tüm bunlar bizi çok endişelendirmeli."

Fars Körfez İşbirliği Konseyi’in Hizbullah ile ilgili aldığı karar ile ilgili Hizbullah’tan yapılan açıklamada, “Körfez İşbirliği Konseyi tarafından alınan karar hem pervasızca hem de düşmancadır. Bu karar kınanmalıdır.Suudi rejimi bu kararın sonuçlarına ve sorumluluklarına katlanacaktır” denildi.

 
Öte yandan İran Dışişleri Bakanı Yardımcısı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Körfez İşbirliği Konseyi’nin Hizbullah’ı ‘terör örgütü’ ilan etmesine tepki gösterdi ve Fars Körfez İşbirliği Konseyi’in Lübnan’ın bütünlüğüne ve güvenliğine zarar verdiğini söyledi.
 
Tasnim’de yer alan habere göre, Abdullahiyan, “En etkili direniş hareketi olan Hizbullah’ı terör örgütü ilan etmek ve Siyonist rejimin suçlarını görmezden gelmek, bölgenin istikrarı ve güvenliğinin çıkarı doğrultusunda olmayan yeni bir hatadır.” ifadesini kullandı. İran’ın Hizbullah’la gurur duyduğunu söyleyen Abdullahiyan, Hizbullah’ı “bölgede terörle savaşta öncü” sözleriyle nitelendirdi.

Dışişleri Bakanı, İran ile Amerika’nın ihtilaflarının devam ettiğini söyledi.

Muhammed Cevad Zarif bugün Tahran’da Dışişleri Bakanlığı binasında düzenlenen Nükleer Gazetecileri Anma Töreni’nde bir konuşma gerçekleştirdi.

Zarif yaptığı konuşmada, halkın 10. İslami Şura Meclisi ve 5. Uzmanlar Meclisi seçimlerine katılmasının anlamlı ve bilinçli olduğunu belirterek, “Böylece nükleer anlaşmanın güçlü bir şekilde yürürlüğe girmesiyle Direniş Ekonomi temelli ekonomik kalkınmaya tanık olabiliriz” dedi.

2013 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde halkın %73’ü seçimlere katılmasaydı, kendilerinin güçlü bir şekilde müzakere etmelerinin mümkün olmayacağını açıklayan Zarif, “Halk son seçimlerde de ciddiyetlerini gözler önüne sererek, hiç kimsenin onların seçim sandığına gitmelerini önleyemeyeceğini gösterdi” diye konuştu.

Geçen 30 ay süresince bütün gazetecilere teşekkürlerini sunan Zarif, “Günümüzde ciddi ve titiz basın olmadan dış politikayı uygulamak imkansız. Müzakere odasındakiler bir tür ve dışındakiler başka tür baskı altındaydı” diye ifade etti.

İran’ı ziyaret eden yabancı heyetlerin sayısında bir hayli artış yaşandığını dile getiren Zarif, “Bugün bütün farklı bakış açılarına rağmen, hepimizin halka bağlı olduğu gerçeğini kabul etmeliyiz” açıklamasında bulundu.

İran’ın bir gün milli menfaatlerine uygun olduğu takdirde Kapsamlı Ortak Eylem Planı’ndan vazgeçebileceğini de belirten Zarif, “Sizi temin ederim ki karşı tarafımızdan daha hızlı bir şekilde eski duruma dönebiliriz” diye ekledi.

Perşembe, 03 Mart 2016 02:13

İnsan Hakları; siyasi saiklerin kurbanı

BM İnsan hakları konseyi üstlendiği görev itibarıyla önemli bir konumu bulunuyor. Bu kurum doğru hareket ettiği takdirde dünyada insan hakları durumunun iyileşmesine yardımcı olabilir, ama maalesef konseyin küresel güçlerin etkisi altında hareket ettiği gözleniyor.


BM insan hakları konseyi Cenevre'de 31. Yıllık zirvesine başladı. Zirveye İran'dan insan hakları merkezi Başkanı Muhammed Cevad Laricani bir heyet başkanlığında katıldı. Laricani Salı günü zirvede yaptığı konuşmada insan hakları alanında kültürel çeşitlilik ve kültürül farklılıklara saygı gösterme zaruretine işaretle dünya camiasına tek bir yaşam tarzı ve tek bir standardı dayatmanın asla kabul edilemez olduğunu belirtti. Laricani, insan hakları konseyi her türlü ayrımcılıktan ve siyasi baskıdan ve çifte standart tutumdan uzak bir şekilde şeffaf hareket etmesi gerektiğini vurguladı.
İnsan hakları konseyinin etkili bir kurum olduğunu ispat edebileceği arenalardan biri Yemen, Suriye ve Filistin gibi ülkelerde yaşayan insanların haklarını gerçek manada savunmasıdır. Bugün Arabistan gibi bir ülke açıkça tekfirci IŞİD terör örgütünü destekleyerek Suriye'nin yasal yönetimini devirmeye çalışırken cezalandırılmak yerine BM insan hakları konseyinin komitelerine başkanlık ediyor. Oysa Arabistan teröristlere hibe ettiği paralar ve silahlarla düşünmediği tek şey varsa, o da insan haklarıdır. Arabistan'ın her gün Yemen'de Amerika ve İngiltere'den aldığı silahlar ve uçaklarla Yemenli kadınları ve çocukları katletmesi insan hakları ihlallerinin en bariz mısdakıdır. Benzer cinayetler her gün Gazze şeridinden yaşanıyor, oysa insan haklarını savunduklarını iddia eden Batılı ülkeler korsan İsrail'in bu cinayetlerine karşı ses çıkarmıyor. Amerika, İngiltere, Kanada ve diğer insan hakları savunuculuğunu iddia eden ülkeler bu cinayetlere karşı susuyor, çünkü bu zümre için korsan İsrail'i korumak ve Arabistan'ın petrolü insan haklarından daha önemlidir. İlginçtir ki aynı ülkeler İran'ı uyuşturucu madde kaçakçılarını idam ettiği için insan hakları ihlali ile suçluyor.
Evet, bugün maalesef insan hakları meselesi zorba devletlerin siyasi saiklerine kurban ediliyor. Batılı zorba devletlerin insan haklarına karşı çifte standart tutumu ise BM insan hakları konseyinin gerçek manada görevini yerine getirmesi yolunda en büyük engeldir.

İslam İnkılabı Rehberi Imam Seyyid Ali Hamanei, yayınladığı mesajda, kararlı ve şuurlu İran halkının seçimlere görkemli katılımıyla dünyaya dine dayalı demokrasiyi gösterdiğini bildirdi.

İslam İnkılabı Rehberi Imam Seyyid Ali Hamanei, dün akşam yayınladığı mesajda, İran halkını takdir ederken, ülkenin yöneticilerine hitaben; İran halkına samimi bir şekilde hizmeti bir görev olarak nitelerken, ülkenin kendi içinde ve bütün alanlarda gelişmesini asıl hedef olarak niteledi.

İslam inkılabı rehberinin mesajının ayrı bir yerinde, "İran, kendi halkıyla onur duymakta ve milli gücün yenilenmesi ve giderek gelişmesi için çok güzel fırsatları ortaya koyan kuralların muhkem oluşuyla iftihar etmektedir" ifadesini kullanan İslam inkılabı rehberi ayrıca İslami Şura Meclisi ve Uzmanlar Meclisi'ne seçilenler yada diğer kurumlardaki yetkililere hitaben, onlardan, sade yaşantı, ülkenin milli çıkarlarını şahsi ve grup çıkarlarının önünde tutma, yabancıların müdahalelerine karşı cesaretle direnme, kötülük ve hainlerin senaryoları karşısında inkılapçı tepki göstermeleri, her zaman cihatçı düşünce ve amel içinde olmayı, her zaman programlarında dikkate almaları gereken önemli unsurlar olarak niteledi.

İslam inkılabı rehberi, ülkenin ilerlemesini asıl hedef olarak gösterirken, ülkenin milli izzeti ve bağımsızlığı olmaksızın yapay ilerlemenin kabul edilemez olduğunu söyledi.

Kalkınmanın, dünya müstekbirliği sindirme sisteminde çözülme anlamında olmadığını da hatırlatan İslam İnkılabı Rehberi, izzet, onur ve milli kimliğin korunmasının ise ancak ülke içinden kaynaklanan geniş kapsamlı kalkınmayla elde edilebileceğini bildirdi.

İran'da Cuma günü yapılan ve çok yoğun ilgi gerekçesiyle oy verme işleminin 5 kez uzatıldığı seçimlere katılım oranının yüzde 62 olduğu açıklandı.

İran'da Cuma günü yapılan ve çok yoğun ilgi gerekçesiyle oy verme işleminin 5 kez uzatıldığı 10. İslami Şura Meclisi ve 5. Uzmanlar Meclisi seçimlerine katılım oranının yüzde 62 olarak gerçekleştiği belirtildi.

 

İçişleri Bakanı Abdurrıza Rahmani Fazli, başkent Tahran'da ise seçmenlerin yaklaşık yarısının sandık başına gittiğini duyurdu.

Pazartesi, 29 Şubat 2016 02:56

Örülen duvarların ardındaki İran

Diğer taraftaki portreler usta ressamlar tarafından yapılmış gibi kusursuz... Lübnan Hizbullahı lideri Nasrallah, İran’lı General Kasım Süleymani, Nijeryalı Şii Müslümanları lideri Şeyh Zakzaki ilk göze çarpanlar. Aralarında İran-Irak Savaşında hayatlarını kaybeden İran Savunma Bakanı Dr. Mustafa Çemran ve önemli saydıkları kişilerin portreleri var.


İran, başka ülkelerde yaşayanlar için görmeden ön yargılarının değişmeyeceği yanıbaşımızdaki komşu ülke... Önyargıların parçalanması başkent Tahran’da bulunan Uluslarası İmam Humeyni Havaalanı’nda başlıyor.
İlk defa gittiğim bu ülkede heyecan ve sevincin yanı sıra nasıl davranacağımın tedirginliği de vardı. İran İslam Devrimi’nin 37. yıl kutlamalarını yerinde gözlemlemek için gazeteci arkadaşlarımla gittiğimiz İran’da bizleri karşılamaya gelen nişanlımın elini mi sıkmalıydım, yoksa uzaktan selam mı vermem gerekiyordu? Kadın ve erkek nasıl davranmalı? Bunların hepsi o an kafamı kurcalayan soru işaretiydi benim için.
Kafamdaki sorular nişanlımla karşılaştığımızda kırıldı, Türkiye’de birbirimizi karşılar gibi sarıldık birbirimize. O an kafamdaki ilk tabu yerle bir oldu benim için. Gitmeyenlerin gözünü korkutan bu “Sert Şeriat Devleti”nde dikkatli olmazsak başımıza neler gelir korkusuna yer olmadığı havaalanına iner inmez hissediliyor.

KADINLARIN ÖRTÜNME ZORUNLULUĞU
Ülke, 11 Şubat 1979’da gerçekleşen İslami devrim ile birlikte birçok köklü değişikliğe uğramış. Bir kadın için uyulması gereken ilk zorunluluk “Hicap”, yani kadınların İslami usüllere göre örtünmesi zorunluluğu.
2016 İran’ında kadınların örtünme şekilleri farklılık gösteriyor, kimileri siyah çarşaf giyse de özellikle gençlerin oluşturduğu büyük bir kesim saçlarının neredeyse yarısı görünür şekilde, usulen örtünüyor. Bir haftalık İran ziyaretim sırasında çarşaf giyen kadınların da çoğunluğunun sıkı sıkıya örtünmediğini gözlemliyorum. Türkiye ya da Arap ülkelerinde gördüğümüz alışılagelmiş çarşaflı kadım imajına pek rastlamıyorum.
İran kadını, özellikle Tahran sokaklarında karşılaştığım kadınlar, son derece bakımlı. Saçları modaya uygun, hatta dolaşırken pembe saçlı veya mavi saçlı kadınlar görmek mümkün. Ülkemizde de son zamanlarda yaygın olan “nail art” yani tırnak sanatı hemen her genç kadının tırnaklarında var. İran’da son derece yaygın olan ve kadınlar tarafından en çok rağbet gören bir diğer güzellik sırrı ise estetik operasyonlar. İran’da karşılaştığım genç kadınların neredeyse tamamı, burun, elmacık kemiği, dudak operasyonu geçirmiş ve bu operasyonları yaptırmamış kadın sayısı çok az.

TÜRKÇE İRAN’IN HER YERİNDE
İran’daki ilk günümde kendimi sokağa atıyorum, keşfetmek istiyorum bu kenti... Yanımda nişanlım ve İranlı gazeteci arkadaşlarım var. Taksiye biniyoruz, konuşulan dil Türkçe. Şaşırmıyorum çünkü burada çok sayıda İran Türk’ü yaşıyor. Tesadüfe bak diye geçiriyorum içimden... Sonra bir restorana gidiyoruz. İçeride bildik bir şarkı, İbrahim Tatlıses çalıyor. Garson geliyor ve siparişlerimizi Türkçe alıyor. Nasıl denk geliyor diye içimden geçiriyorum... Yemekten sonra bakkala giriyoruz, ne istediğimizi Farsça söylüyor, aramızda Türkçe konuşuyoruz. Bakkal sahibi istediklerimizi paketledikten sonra “selam söyleyin Türkiye’ye” diyor, “selamın baş üstüne” deyip ayrılıyoruz. Bizi kaldığımız otele götürmek için çevirdiğimiz ikinci taksici de Türk çıkınca buraya gelmek için ikinci bir dile ihtiyaç olmadığını anlıyorum. Bize bu kadar yakın bu ülkeye neden bu kadar geç geldim diyorum kendi kendime...

İSLAM MEDENİYETİ MERKEZLERİNDEN
İran’ın önemli şehirlerinden biri de Kum. Başkent Tahran’a karayolu ile iki saatlik mesafede. Kum kentini önemli kılan Şii inancının din adamlarının yetiştirildiği en önemli merkezlerden biri olması. Kent yerli ve yabancı turistlerin akınına uğruyor. İnanç turizmi açısından bu kenti önemli kılan ise 12 İmamların 8.’si olan İmam Rıza’nın kız kardeşi Seyyide Masume’nin türbesinin bu kentte olması. Kentte medrese eğitiminin yanısıra merkezi Tahran’da olan Azadi Üniversitesi’ne bağlı tıp, hukuk ve fen fakülteleri de bulunuyor. Seyyide Masume türbesi oldukça büyük, ışıl ışıl mermerlerle kaplı yerler... Kadınlar içeride türbeye dokunmak ve dua etmek için neredeyse yarışıyor.
Türbenin önünde kadınlar arasındaki konuşmaya kulak misafiri oluyoruz, sevgililer günü hakkında konuşuyorlar ve eşlerinin kendilerine ne alacakları konusundaki meraklarını paylaşıyorlar birbirleriyle. Onları duyunca kadın ve sevgililer günü dünyanın neresinde olursa yerinde aynı diye geçiriyorum içimden...

MEŞHED...
Yaklaşık 10 saatik eğlenceli bir tren yolculuğu ile bu kente ulaşıyoruz. İran’da inanç turizminin merkezi olan Meşhed kentinde, İslam inancındaki 12 İmamların 8.’si olan İmam Rıza’nın türbesi bulunuyor. Aslında sadece İmam Rıza değil, dünya edebiyatına iz bırakan Firdevsi de bu kentte yatıyor.
Meşhed’de ilk ziyaret adresimiz İmam Rıza türbesi oluyor. Türbe gerçekten büyük ve ihtişamlı, içindeki ayna süslemeleri göz kamaştırıyor. Burada dünyanın her ülkesinden ziyaretçi görmek mümkün. Türbe alanının içerisinde bulunan müze ise görülmeye değer. Üç katlı müze içinde el dokuması halılar ve tarihi eserler ayrı ayrı katlarda sergileniyor.
Türbeden çıkar çıkmaz kendimizi, gümüş takıların, kıymetli taşların, çeşit çeşit baharatlar ve şekerlerin satıldığı çarşıda buluyoruz...

TAHRAN’DAN DÖNÜŞ
Bir haftalık ziyaretin ardından İran’dan ayrılırken bu kadar yakın iki ülke halkı neden bu kadar birbirinden uzak kaldı diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Ama şunu da itiraf etmeliyim ki, biz İran’ı ve İranlıları ne kadar tanımıyorsak yanıbaşımızdaki komşularımız bizi o kadar yakından tanıyor.

‘GAZETECİLER DOĞRUYU SÖYLEMELİ’
Kum ziyaretimizde Türkçe konuştuğumuzu duyan tatlı bir amca “Şehrimize hoş geldiniz, ben de Türk’üm” diyor. Gazeteci olduğunumuzu öğrenince de güzel bir nasihat veriyor bize: “Gazeteciler doğruyu söylemeli, hakikat yolundan ayrılmayın, mesleğinize sarılın, doğruyu söylemek erdemdir ve sizin kutsal bir mesleğiniz var.” Hemen arkasından Tayyip Erdoğan’ın Suriye politikasını eleştirip, “Suriye, İran, Türkiye halkları bir millettir. Bu sorunlar bitecek ve biz yeniden bir bütün olacağız” diyerek yanımızdan ayrılıyor.

İRAN’DA BİR EV ZİYARETİ...
Başkent Tahran’da bir eve konuk oluyoruz. Davet özel, davet eden yeni evli bir çift. İran’ın öğrendiğim ilk geleneği oluyor bu. Yakın akrabalar yeni evlenen çiftin evini ziyaret ediyor ve sofralar bu özel gece için kuruluyor.
Yer sofrasında kadın, erkek tüm aile üyeleri ile birlikte oturuyoruz. Kaymaklı arpa çorbasının tadı damağımda kalıyor. İnce ve buharda pişmiş yağsız safranlı pirinç pilavının kokusu tüm odayı sarıyor ve yanında İranlıların çok sevdiği bir kebap var “Cuce Kebap”, bizim tavuk şişten tek farkı yine safranla terbiye edilmiş olması... Tatlı olarak rengarenk jölelerin olduğunu görüyorum, farklı tasarımlarla çiçek bahçesine çevirmiş sofrayı... İranlıların tatlı olarak çoğunlukla jöle tükettiklerini öğreniyorum.

EFSANE KOMUTAN
Türbeye yakın bir noktada yüksekçe bir elektrik trafosu, duvarları rengarenk ve portrelerle dolu... Dikkatimizi çekiyor burası ve oraya doğru ilerliyoruz. Trafonun bir duvarında dünyadaki tüm müslüman devletlerin bayrakları var. Diğer taraftaki portreler usta ressamlar tarafından yapılmış gibi kusursuz... Lübnan Hizbullahı lideri Nasrallah, İran’lı General Kasım Süleymani, Nijeryalı Şii Müslümanları lideri Şeyh Zakzaki ilk göze çarpanlar. Aralarında İran-Irak Savaşında hayatlarını kaybeden İran Savunma Bakanı Dr. Mustafa Çemran ve önemli saydıkları kişilerin portreleri var.

Pazartesi, 29 Şubat 2016 02:39

Erbakan İran’da Anıldı

Necmeddin Erbakan vefatının yıldönümü münasebetiyle Vahdet Davetçisi sıfatıyla Tebriz’de anıldı. Bu programda Tebrizli genç gazeteci Hamid Kutsiazer ve İran’ın Türkiye Kültürel işler eski ataşesi Hasan Şebani konuşma yaptılar.

Hamdi Kutsiazer: Siyasi çalışmaların Erbakan düşüncesinde aynen cihad anlayışında olduğunu vurgulayıp batıl ve zulüm karşısında mücadelenin nerede ve nasıl olursa olsun Erbakan’ın düşüncesinde hak yolunda olan bir cihad niteliği taşıyor dedi.
Kutsiazer: Erbakan; zulme karşı duyarsız olmayı zalimle mazlumlara zulmetmekte ortaklık gibi değerlendiriyor. Aynı halde O, siyasi mücadelelerde basireti elden kaçırmamak konusunda çok hassas davranmıştır. 1982’de Müslüman Kardeşlerin Hafız Esad’a karşı ayaklanmasının karşısında durması ve İslam dünyasında demokratik yollara ve çabalara daha fazla önem vermesi onun siyasi dünya görüşünün ne kadar geniş ve ileri görüşlü olduğunu gösteriyor. O, sözlerinin devamında Erbakan’ın siyasi alanda ne kadar uygun bir üslup kullandığını, bunun bütün siyasiler için örnek olduğunu söyledi.

Devamında Hasan Şabani bir konuşma yaptı. Hasan Şabani’de Erbakan’ın ileri görüşlülüğünü vurgulayıp, Suriye konusunu örnek gösterdi.
Hasan Şabani: Erbakan; Suriye konusunda, Suriye düşerse Türkiye İsrail’le sınır komşusu olacak, sonunda Türkiye’nin bölünmesi ile en büyük zararı Türkiye görecektir. Bundan sonra İsrail, Türkiye’yi İran’a karşı kendi çıkarları için kullanacak. Şabani, Erbakan’ın D-8 düşüncesini örnek göstererek, Erbakan’ın İslam dünyasının; ekonomik, sosyal ve siyasi vahdeti konusunda pratik düşüncelere sahip olduğunu vurguladı. Bundan dolayı Siyonizm ve batı cephesi onun bu çabalarını tehlikeli bulup sonunda 28 Şubat darbesiyle O’nu iktidardan uzaklaştırıp, akla gelmeyecek zulümleri yaptılar.
Bu programda merhum Erbakan ile ilgili filmleri ve video klipler gösterildi. Programa halk tarafından büyük ilgi gösterildi.