کارگر

کارگر

 Siyonist İsrail ve Hamas arasında Katar'ın başkenti Doha'da, ABD, Mısır ve Katar'ın aracılığıyla yapılan görüşmelerin ardından ateşkes geldi.


ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi Başkanı James Risch ''Az önce Gazze'de bir ateşkes duyurulduğu konusunda bilgilendirildim. Ancak herkes bu anlaşmayı kutlamadan önce, tabii ki, bunun nasıl uygulanacağını görmek istiyor" dedi.

Ateşkesin ilk aşamasının altı hafta süreceği açıklanırken Hamas'ın 33 İsrailli rehineye karşılık çok daha fazla sayıda Filistinli tutukluyla değiş tokuş etmeyi taahhüt ettiği belirtildi. Kaç tutuklunun serbest bırakılacağı henüz netleşmezken Hamas'ın her canlı rehine için daha fazla tutuklu talep ettiği ifade edildi. Filistinli kaynaklar, serbest bırakılan toplam Filistinli sayısının yaklaşık bin olacağını duyurdu.

Trump Duyurdu: Gazze'de Ateşkes Sağlandı

ABD'nin seçilmiş başkanı Donald Trump, İsrail ile Hamas arasında Gazze'de ateşkes konusunda anlaşmanın sağlandığını açıkladı. Trump, Truth Social adlı sosyal medya platformundaki hesabından yaptığı açıklamada, "Orta Doğu'da esirler konusunda (Gazze'de ateşkes) anlaşma sağlandı. Kısa sürede serbest kalacaklar. Teşekkürler." ifadesini kullandı.

Reuters ajansı "Gazze'de ateşkes onaylandı" ifadelerine yer verirken, Katar merkezli El Cezire de "Hamas ateşkesi onayladı" haberini son dakika duyurdu.

İsrailli yetkili, Gazze ateşkes anlaşmasının 16 Ocak Perşembe günü (yarın) imzalanacağını açıkladı.

Anlaşmaya göre Hamas 33 rehineyi, İsrail 950-1650 arasındaki Filistinli mahkumu serbest bırakacak.

 

Ateşkes Anlaşmasının İçeriğinde Neler Var? İşte Tüm Detaylar…

Filistinli tutsakların serbest bırakılması ve Gazze'deki hastanelerin yeniden inşa edilmesine ilişkin temel şartları da içeren Gazze'deki ateşkes anlaşmasının şartları açıklandı.

-İsrail'in Çekilmesi: İsrail'in Gazze'nin tüm bölgelerinden tamamen çekilmesi ve sınırlarına geri çekilmesi öngörülmektedir. Ayrıca, Refah Sınır Kapısı'nın açılması ve "Netzarim" koridoru ile "Philadelphi" ekseninden kademeli olarak çekilmesi de anlaşmaya dahil edilmiştir.

-Esir Takası: Anlaşması: İsrail’in Gazze'den alıkoyduğu 1000 Filistinli esirin serbest bırakılmasını öngörüyor. Ayrıca, ağır hapis cezaları ve ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış yüzlerce esir ile 19 yaş altındaki kadın ve çocuk esirlerin serbest bırakılması da anlaşmada yer almaktadır.

-İç Durum: Anlaşma, Gazze Şeridi’nde tüm yerinden edilmiş kişilerin evlerine geri dönmelerini güvence altına alırken, Gazze'nin her yerine özgürce hareket etme hakkı da tanır. Ayrıca, İsrail uçaklarının günde 8-10 saat Şeridin hava sahasından uzak kalmasını garantiliyor.

-İnsani Durum: Anlaşmada, Gazze'deki tüm hastanelerin yeniden inşa edilmesi, sahra hastanelerinin kurulması ve tıbbi ve cerrahi ekiplerin getirilmesi öngörülmektedir. Ayrıca, yaralıların tedavi için yurt dışına çıkmalarına izin verilecektir.

-Yardım Gönderimi: Anlaşma, Katar Devleti tarafından desteklenen bir "insani protokol" kapsamında günlük 600 yardım kamyonunun girişini ve acil barınma için 200.000 çadır ve 60.000 karavanın girişini içeriyor.

Anlaşmanın Aşamaları:
1. Birinci Aşama: Anlaşmanın ilk aşaması 6 hafta sürecek ve bu aşamada (canlı ve ölü) 33 İsrailli esir teslim edilecek. İkinci ve üçüncü aşamalarda ise, direnişin elinde kalan 66 esir daha müzakere edilecektir.

2. Yedinci Gün: Anlaşmanın doğruladığına göre, işgalcilerin Reşid Caddesi'nden "Netzarim" ekseninin derinliklerine çekilmesinin ardından, Güney Gazze'den yerinden edilmiş kişiler denetimsiz olarak kuzeye geri dönecek ve Gazze halkı Reşid Caddesi üzerinden Gazze'nin kuzeyine ve güneyine doğru hareket özgürlüğüne sahip olacak.

3. Yirmi İkinci Gün: İsrail ordusu "Netzarim" ekseninden "Selahaddin Caddesi"nin doğusuna kadar çekilecek. Bu aşamada, Gazze halkının hareket özgürlüğü sağlanacak.

Trump, Florida'da bulunan yerleşkesi Mar-a-Lago'da düzenlediği basın toplantısında dış gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

"ERDOĞAN BENİM DOSTUM"

Trump, Suriye'deki yaklaşık 2 bin Amerikan askerini geri çekip çekmeyeceği sorusuna, "Bunu size söylemeyeceğim çünkü bu bir askeri stratejinin parçası. Ancak şunu söyleyebilirim ki bu Türkiye ile ilgili bir durum" yanıtını verdi.

Suriye ile ilgili meselelerde Türkiye'nin önemli bir aktör olduğunu yineleyen Trump, "Cumhurbaşkanı Erdoğan, benim dostum ve saygı duyduğum biri. Onun da bana saygı duyduğunu düşünüyorum." ifadesini kullandı.

"ADAMLARINI GÖNDERDİ VE YÖNETİMİ ELE GEÇİRDİ"

Trump sözlerine şöyle devam etti:

"Üzerine gitmelerini istemediğim kişilerin üstüne gitmedi, henüz. Kürtlerin. Suriye'de olanlara bakarsanız, Rusya zayıfladı, İran zayıfladı ve o çok zeki bir adam ve adamlarını farklı biçimlerde ve farklı isimlerle oraya gönderdi ve onlar da içeri girip yönetimi ele geçirdiler"

TÜRKİYE'NİN SURİYE'DEKİ ETKİSİNE VURGU

Suriye'deki son gelişmeleri nasıl değerlendirdiğiyle ilgili bir soruya yanıt veren Trump, "Suriye’de yaşananlara bakarsanız, Rusya ve İran zayıfladı. Erdoğan çok zeki bir adam; adamlarını oraya farklı biçim ve isimler altında gönderdi. Onlar da gidip orada kontrolü ele geçirdiler.” değerlendirmesini yaptı.

Trump, Suriye'de daha önce DEAŞ'ı yendiğini, yeni savaşlara girmediğini ve olan bazı savaşları bitirdiğini kaydetti.

 İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, 9 Ocak 1978'de (19 Dey 1356 İran yılı) baskıcı Pehlevi rejimine karşı Kum kentinde meydana gelen ayaklanmanın yıldönümü münasebetiyle bugün Kum halkından binlerce kişiyle bir araya geldi.


İmam Hamanei bu görüşmede yaptığı konuşmada şu ifadelerde bulundu: ‘Devrimden sonra, onlarca yıl boyunca Amerikalılar İran meseleleriyle ilgili sıklıkla hatalar yaptılar. Sözlerimin muhatabı çoğunlukla ABD’nin politikalarından korkanlardır.’

Pehlevi Döneminde İran, Amerika’nın Çıkarlarının Güçlü Bir Kalesiydi

İmam Hamanei şunları söyledi: ‘Pehlevi döneminde İran, Amerika’nın çıkarlarının güçlü bir kalesiydi. İnkılap, bu kalenin içinden çıktı. Amerikalılar anlamadılar, aldatıldılar ve gaflete düştüler. Amerika'nın hesaplarında yaptığı hata budur. Devrimden sonra, onlarca yıldır Amerikalılar İran meseleleri konusunda sıklıkla yanıldılar. Sözlerimin muhatabı çoğunlukla Amerika’nın politikalarından korkan kişilerdir.’

Düşmanın Propagandasının Kamuoyunu Etkilemesine İzin Vermeyin

İmam Hamanei açıklamalarına şöyle devam etti: ‘Yazılım programlarının işi yalan yaymak, gerçeklik ile kamuoyunun düşüncesi ve fikri arasına mesafe koymaktır. Siz güçlenirken o sizin zayıfladığınızın haberini yayar. Kendisi zayıflarken de güçlendiğinin haberini yayar. Siz tehdit edilemeyecek bir durumda olursunuz ama o “Seni tehditlerle yok edeceğim” diye haber yayar. Bazı insanlar da bundan etkilenmektedir.

Bugün tebliğ, kültürel, haber ve reklam mekanizmalarınızın, kültür bakanlığımızın, radyo ve televizyonlarımızın, sosyal medya aktivistlerimizin temel ve önemli görevi, düşmanın otoritesine dair yanılsama perdesini yırtmak, düşmanın propagandasının kamuoyunu etkilemesine izin vermemektir. 9 Ocak’ta Kum halkının yaptığı şey buydu.’

Amerika İran'da Başarısız Oldu Ve Bu Başarısızlığı Telafi Etmeye Çalışıyor
İslam İnkılabı Rehberi, bazı kişilerin “İran Avrupalılarla müzakerede bulunup, iletişim kurarken neden Amerika ile iletişim kurmuyor ve müzakerede bulunmuyor” sorusuna yanıt olarak şunları söyledi: ‘Amerika burayı ele geçirmişti ama bu bölge onun pençesinden kurtuldu. Dolayısıyla onun ülkeye ve devrime olan kini deve kinidir ve o kadar kolay elini çekmeyecektir. Amerika İran'da başarısız oldu ve bu başarısızlığı telafi etmeye çalışıyor.’

Ekonomi Yüzde 8 Büyüyebilir
İmam Hamanei konuşmasına şöyle devam etti: ‘Sayın cumhurbaşkanının da ziyaret ettiği son ekonomik aktivistler sergisi yüzde 8 bir ekonomik büyüme sağlanabileceğini gösterdi. Her alanda umutlu olmalıyız. Umut ve beraberinde çaba olmalı.’

Yetkililer Ve Karar Mercileri Amerika Ve Siyonistlerin Talep Ve Pozisyonlarını Dikkate Almamalıdır
İmam Hamanei açıklamalarının devamında, İran Cumhurbaşkanının Siyonist rejime ve Amerika'nın bu rejime verdiği desteğe ilişkin açık ve cesur tutumunu takdir etti ve şu ifadelerde bulundu: ‘Amerika'nın istek ve çıkarlarına önem vermek demokrasiye tehdittir.

Ülkemizin yetkilileri çeşitli konularda karar verirken Amerikalıların mantıksız beklentilerini dinlerlerse, yani onların çıkarlarını göz önünde bulundururlarsa, ülkenin demokrasisini ve cumhuriyetini tehdit etmiş olurlar.’

Siyonist Rejime Karşı Duran Direnişi Her Yerde Destekliyoruz
Direniş yaşıyor, yaşamalı ve her geçen gün güçlenmeli, biz de direnişi, Gazze'deki direnişi, Batı Şeria'daki direnişi, Lübnan'daki direnişi, Yemen'deki direnişi, Siyonist rejimin şeytani hareketine karşı duran ve direnenleri her noktada destekliyoruz.

9 Ocak, İran Tarihinin Ders Almamız Gereken Zirvesidir
9 Ocak 1978 olayının anılması iki açıdan gereklidir. Birincisi, 9 Ocak ülkemiz tarihinin zirvelerinden biridir. Yani gelecekte ülke tarihine kim bakarsa, bu tarihin en önemli anlarından birinin onun vesilesiyle burada toplandığınız gün olduğunu görecektir. Çünkü 9 Ocak, ülkede büyük bir hareketin başladığı gündü ve bu büyük hareket, dünyayı sarsan, dünya siyasi haritasını sarsan büyük bir devrime yol açtı.

9 Ocak’ı anmanın gerekliliğinin ikinci nedeni ise bu günden ders almamız gerektiğidir. Bu olaylar, Allah'ın bu günleri, bunların hepsi öğrenmek içindir. Öğrenelim ve ders alalım.’

ABD’nin Arzu Ettiği İran'ının Nişaneleri; Tam Anlamıyla İtaat, Şiddetli Diktatörlük, Korkunç Sınıf Ayrımı Ve Yolsuzlukta Boğulma
İslam İnkılabı Rehberi sözlerine şöyle devam etti: ‘9 Ocak'tan birkaç gün önce ABD Başkanı Carter Tahran'daydı, resmi bir toplantıda Muhammed Rıza'ya abartılı iltifatlarda bulundu ve şöyle dedi: ‘Bu adam sayesinde İran bugün bir istikrar adasıdır. Yani 1978’de İran, ABD başkanının gözünde arzu edilen bir İran olarak görülüyordu. 1978’de İran nasıldı? Şimdi üç veya dört nişaneye değineceğim.

1-D ış politika açısından Amerika'ya tamamen itaatkardı. ABD’nin istediği rejiminin dış politikasının görevi, tamamen itaatkar olmak, ABD'nin çıkarlarını ve Siyonist rejimin çıkarlarını güvence altına almaktı.

2- İç politika; Rejimin iç politikası, ülkenin şiddetli diktatörlüğünün Yüce İmam’ın (r.a) hareketi hariç, ülkenin herhangi bir noktasında faaliyet gösteren dini hareketler olmak üzere içindeki her türlü hareketi mutlak olarak bastırmaktı.

3- Ülke ekonomisi; O gün ülkenin nüfusu 35 milyon civarındaydı, günde altı milyon varile yakın petrol satıp ihraç ediyorlardı ve buradan elde edilen paralar ülke içinde belli bir sınıfın cebine giriyordu. Ülkedeki sınıf farkı kendisini korkunç bir şekilde gösteriyordu. Ülkenin parası ülkeye harcanmadı, millete harcanmadı, kalkınmaya harcanmadı, doğru yollara harcanmadı. İnsanların yaşam standardı düşüktü.

4- Bilim ve teknoloji; Ülke bilim ve teknolojide dünyanın en geri ülkelerinden biriydi.

5- Kültürel olarak; Yolsuzluk ve rezaletin yayılması, ahlaki ve dini değerlerden uzaklaşılması, Batı kültürünün teşvik edilmesi, ahlaksızlığın ülkede Avrupa ülkelerinden daha fazla teşvik edilmesi, o günkü basınımızda bazılarının kendilerinin de itiraf ettiği gibi, giyim, başörtüsü, haya vb. konularda ülkede kadınların durumu Avrupa ülkelerine göre daha kötüydü.

İran böyleydi. ABD başkanı bunu beğendi ve övdü ve böyle bir İran yarattığı için Muhammed Rıza'yı yüceltiyordu. İran için böyle bir durumu istediler, bunu dilediler, bugün de ülke için bunu diliyorlar. Carter bu isteğini mezara götürdü, bunlar da bu isteklerini mezara götürecekler.’

Muhatabı Olanların En Büyük Ve İlk Hedeflerinden Biri Kalplerdeki Umudu Canlı Tutmak Olmalıdır

İmam Hamanei şu ifadelerde bulundu: ‘Düşmanın gençlerimizin kalplerinden umudu silmek için yapmak istediğinin tam tersi olarak tebliğ ve medya alanında muhatabı olan herkesin en büyük ve ilk hedeflerinden biri, yüreklerde umudu canlandırmak, hayal kırıklığı yaratan sözler söylememek olmalıdır.’

Siyonist İsrail saldırıyla yerinden edilen Gazzelilerin çadırlardaki sıkıntıları bitmek bilmiyor. Yerel kaynaklar, yiyecek bulamayan farelerin yerinden edilen Filistinli mültecilerin çadırlarını bastığını belirtiyor. Bu yüzden Gazze'de fareden bulaşan hastalıklar endişe yarattı.

Siyonist İsrail’in 7 Ekim 2023’te Gazze Şeridi'ne karşı başlattığı savaş ciddi bir insani krize neden oldu. Son günlerde etkili olan soğuk hava dalgası ile artan yağışlar nedeniyle Gazze'deki Filistinlilerin yaşam koşulları daha da zorlaştı. Soğuk hava ve barınak eksikliği Gazze'de yeni doğan bebeklerin ölümüne neden olurken fare sorunu ortaya çıktı.

Fareler Çadırları Bastı

Yerel kaynaklar, yiyecek bulamayan farelerin, yerinden edilen Filistinli mültecilerin çadırlarındaki yatak ve şilteleri kemirdiğini belirtiyor. Bu yüzden Gazze'de fareden bulaşan hastalık endişe yarattı.

Siyonist İsrail, sistematik olarak Gazze Şeridi'ndeki tüm altyapıyı yok etmeye çalışırken, çöpler sokaklarda ve yerleşim yerlerine yakın alanlarda birikiyor. Böylece yerinden edilen Filistinliler arasında çeşitli hastalıklar yaygınlaştı ve fare istilası sorunu da Gazzelilerin acılarını artırdı.

Gazze Şeridi'ndeki 33 yaşındaki Filistinli mülteci Muhammed Ebu Şaban, şunları kaydetti:

Bir gece oğlum uyurken çığlık atarak kalktı ve yüzünde garip bir şeyin yürüdüğünü söyledi ve daha sonra bunun bir fare olduğunu öğrendim. Ertesi sabah çadırın köşelerini kontrol etmeye başladığımda yer altına büyük bir fare yuvası kazıldığını farkettim ve farelerin delikten çıkıp çadırın içine doğru geldiğini görünce şaşırdım.’’

42 yaşındaki Filistinli Hüseyin el-Kalban, Gazze'nin merkezindeki Deyr el-Balah'taki çadırlarının içinde ve çevresinde fareler olduğunu söyledi.

Kalban, "Gece olduğunda çocuklarım fare korkusundan uyuyamıyor, eşim ve ben sürekli çocuk çığlıklarıyla uyanıyoruz. Bizi en çok endişelendiren şey, hastalıkların farelerin aracılığıyla çocuklarımıza geçmesidir; Zira yemek için kullandığımız tabak ve kapların üzerinde birkaç kez fare pisliğini buldum.’’ dedi.

Filistinli vatandaş sözlerine şöyle devam etti:

‘’Fare sorununun sadece çadırımızla ilgili olduğunu sanıyordum; Ancak komşularımızın da aynı dertten muzdarip olduğunu, çadırların içinde ve çevresinde farelerin çok sayıda yuva yaptığını öğrendim.’’

Farelerin Bulaşıcı ve Tehlikeli Hastalıkların Yayılması Konusunda Uyarı

Öte yandan bulaşıcı hastalıklar ve salgın hastalıklar uzmanı veteriner hekim Dr. Saud Al-Şava, Gazze Şeridi'nde farelerin mültecilerin olduğu bölgelerde yayılan farelerin insanların sağlığı için tehlikeli olduğunu kaydetti.

Dr. Saud Al-Şava, bu kemirgenlerin insanlara pek çok hastalığı gıda yoluyla bulaştırdığını ve pisliği yoluyla veba, salmonella bakterileri gibi birçok hastalık ve salgın hastalığa neden olduğunu dile getirdi.

Dr. Saud Al-Şava, ‘’Fareler, insanlar arasında leptospiroz hastalığına (halk arasında ‘geme’ diye bilinen hastalık) neden olur ve hastalık, ciddi solunum yolu enfeksiyonu ve böbrek yetmezliğine yol açabilir.’’ diye konuştu.

İşgalci Rejim Gazze Belediyesinin Faaliyetlerini Durdurdu

Geçtiğimiz günlerde Gazze belediyesi sokaklarda çöplerin birikmesi sonucu fare gibi kemirgenlerin artması nedeniyle ciddi hastalıkların yayılmasının riskleri konusunda uyarıda bulunsa da,  gerçek şu İşgalci rejim, hem belediye ekiplerinin işini engelliyor hem de belediye makinelerini tahrip ediyor.

Siyonistlerin Gazze'de Kaos Yaratmaya Yönelik Tehlikeli Politikası

Öte yandan Cenevre merkezli sivil toplum kuruluşu Avrupa-Akdeniz İnsani Hakları İzleme Örgütü (Euro-Med), İsrail'in soykırım yaptığı Gazze Şeridi'nin kuzeyinde korkunç insan hakları ihlalleri yaşandığını bildirdi. Kurum, İsrail'in Gazze Şeridi'nde kamu düzenini bozmaya, güvenlik ve yargı sistemlerini yok etmeye yönelik tehlikeli bir politika izlediğini belirtti.

Perşembe, 09 Ocak 2025 05:43

Karanlık Çökerken!

 Colani’nin ‘temiz kâğıdı’ alabilmek için eğildiği aktörlerin talepleri Suriye’yi dört ucu bir araya gelmez bir bohçaya dönüştürüyor. Türkiye ve ABD, SDG ile ilgili zıt planlarla geliyor. AB ortaklık için Rus üslerinin kapatılması şartını dayatıyor. Batı bloku İsrail için güvence arıyor. Para kasası Körfez ya da komşular ‘cihatçı devrim’ ihraç edilmeyeceğinden emin olmak istiyor.


Çok eskilerden “Suriye’yi kontrol eden Orta Doğu'ya hükmeder” önermesinin tahrik edici ivmesiyle sanki herkes bu ülkeye üşüşüyor. Suriye herkesin çelişkisine ayna tutuyor.

Sadece çetrefilli jeopolitik konumu değil etnik-mezhebi-dini fay hatları, farklı güçlerin elinde bölünmüş kontrol alanları, iktidarı ele geçiren tekfirci-selefi-cihatçı zümrenin açmazları, vekalet savaşına dahil olmuş ya da doğrudan sahaya inmiş yabancı güçlerin çatışan ajandaları Suriye’nin geleceğine dair fikir yürütmeyi imkânsız hale getiriyor.

HTŞ lideri Ebu Muhammed el Colani’nin ayartıcı pragmatizmi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yüzünü güldürebilir; Batılı aktörlerin bardağın dolu tarafına bakmasını sağlayabilir; (eski) muhaliflerin demokratik geçiş umudunu canlı tutabilir ama hiçbir grubun tekeline alıp götüremeyeceği kadar ağır, herhangi bir uluslararası aktörün tek başına yoğuramayacağı kadar büyük bir karmaşa var ortada.

 

Muhalif saflarda rejimin çöküşünün yaşattığı coşku birinci aya girerken yerini korkulara bırakıyor. Paçavra edilmiş ülkenin parçaları nasıl bir araya gelecek? Bu nasıl bir toplumsal sözleşmeyle olacak? Üç adımda birbirinin boğazına binecek şahsiyetlerle nasıl yol alınacak? Herkesin üç adım geri basıp bir adım öne çıkarak el sıkıştığı bir durum mucize olur. Bütün bir kumar işte bu mucize üzerine oynanıyor.
Kırmızı bültenle aranan cihatçıların tuğgeneral ve albay rütbeleriyle komutaya yerleştirildiği, Muhaberat’ın El Kaide ve IŞİD kadrolarından gelen bir militana emanet edildiği, İdlib’de zina suçundan bir kadına ölüm cezası veren ve kalabalığın huzurunda bunun infazını sağlayan kişinin adalet bakanı yapıldığı, müfredatı tekfirci-selefi anlayışla tırpanlayan birinin eğitim bakanı olduğu, Şii ve Alevilere lanet okuyan mezhepçi hatiplerin mihraplara geçirildiği bir süreç yaşanıyor. Bir ayın icraatı, Colani’nin Şam’da kapısını çalan yabancı heyetlere verdiği güvenceleri geçersiz kılıyor. Suriye’nin üzerine çökmekte olan kâbusu görmezden gelenler 1 Mart itibariyle kapsamlı bir geçiş hükümetinin kurulacağı vaadine bel bağlıyor. Sanki acil durum garabeti kendiliğinden bitecekmiş gibi…
 

***

 

Batı-Körfez ekseninde HTŞ yönetimini fiilen meşrulaştıran temaslar devam ediyor. Son olarak AB adına Almanya Dışişleri Bakanları Almanya Dışişleri Bakanı Baerbock ve Fransa Dışişleri Bakanı Jean Noel Barrot Şam’ı ziyaret edip Colani’yle görüştü. Amerikalılardan sonra onlar da azınlıklara güvenceler verilmesini ve Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) sisteme entegre edilmesini istedi. Baerbock ayrıyeten Suriye’de sistemin İslamlaşmasını finanse etmeyeceklerini vurguladı. Fransa da eski bir sömürge gücü havasında Hıristiyanlar başta olmak üzere azınlıkların hamisi olduğu görüntüsü verdi. Fransızların bu diyarda geçer akçesi kalmasa da...
HTŞ yönetimini meşrulaştıran bu temaslarla Batı bir havuç-sopa ilişkisi kurmaya çalışıyor. Colani de tanınma, yaptırımların kaldırılması ve mali destek için iyiyi oynamak zorunda. Ama bu tabloda naifliğe yer yok.
 

***

 

Bir tarafta içerde HTŞ’nin gömleğini giyemeyecek kesimler azımsanamayacak kadar fazla.
HTŞ icraat ve operasyonlarıyla korku salarken Colani şimdiye kadar Kürtler, Aleviler, Dürziler, Hıristiyanlar ve din devleti istemeyen Sünnileri teskin edecek bir şey ortaya koyamadı.
Hıristiyanlar diken üstünde; somut bir güvence alabilmiş değiller. Dertlerini Fransız bakana anlattılar.
Alevilerin av olma korkusu sürüyor. Birkaç gün önce Alevi ileri gelenlerinden 50 temsilci, Tartus’ta HTŞ yetkilileriyle 4 saatlik bir toplantı yaptı. Endişelerini ve taleplerini dile getirdi. Ne istediler?
- Önce güvenliğin tesis edilmesi.
- Her bölgenin kendini koruyabilmesi amacıyla yerel koruma komitelerinin etkinleştirilmesi.
-Rejimin adamlarını yakalama adı altında yürütülen saldırıların önlenmesi.
- Zorunlu olarak askeri alınmış ya da yoksulluk, işsizlik ve çaresizlikten güvenlik birimlerinde görev almış insanlara suçlu muamelesi yapılmaması.
- Haksız yere gözaltına alınanların bırakılması.
- Genel af ilan edilmesi.
Eğer istenilen garantiler sağlanırsa aranan suçlular konusunda işbirliği de önerildi.
HTŞ yetkilileri ise doğrudan suça karışmış olanları kapsamayan bir genel af niyetinden söz etti.
Dürziler de adem-i merkeziyetçi bir çözüm bekliyor. Güney vilayeti Süveyde’deki Dürziler merkezden atanan vali ve emniyet müdürünü reddetti. HTŞ’nin herkes yılbaşı eğlencesindeyken baskın yaparcasına gönderdiği emniyet gücü kente sokulmadı. Dürziler vilayet yönetimine kendi seçtikleri isimlerin atanmasını ve güvenliğin yerele bırakılmasını istiyorlar. Çizgileri net: Talepler karşılanmazsa doğrudan ‘federasyon’ talep edilecek; haklar yeni anayasada garanti altına alınıp devlet teşekkül edinceye kadar silah bırakılmayacak.
Kürtler ise nihayet Amerikalıların himayesinde Colani ile görüşebildi. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre SDG Komutanı Mazlum Abdi geçen pazartesi bir Amerikan helikopteriyle Şam’ın 40 km doğusundaki El-Dumeyr askeri üssüne gitti. Colani ve yeni komuta kademesinden isimlerle masaya oturdu. El Kuds el Arabi’ye göre Kürt tarafı, SDG’nin Suriye ordusuna bir kolordu olarak entegre edilmesi, petrol ve doğalgaz başta olmak üzere ulusal kaynakların belli oranlarla paylaşılması gibi önerileri dile getirdi. Bu temas aynı zamanda Türkiye’nin baskılarını zayıflatmaya dönük bir girişimdi. Tabii hiçbir sonuç çıkmadı, Colani fazla renk vermedi. HTŞ lideri “Kuzeydoğudaki sorun Suriye’ye ait bir meseledir; Suriye dahilinde çözülmelidir” dedi. Temel kurallara dayalı bir çözüm formülüne ulaşmak için iletişime ihtiyaç olduğunu vurguladı. Temel kuralların başında şu geliyor: Federasyon modeli dahil Suriye’yi bölünmeye götürecek hiçbir çözüme izin verilemeyecek.
 

***

 

Colani özerkliğe karşı ama sorunu nasıl çözeceğini söylemiyor. Kuşkusuz evvela Türkiye’nin hassasiyetlerini gözetiyor. Muhtemelen Kürtlere özerklik alanı açılırsa Dürziler ve Alevilere ‘Hayır’ diyemeyeceğini düşünüyor. Ve muhtemelen bir şey demek için birkaç adreste netleşmesi gereken yanıtları bekliyor:
- Türkiye’de İmralı sürecinden çıkacak sonuç Suriye’de çatışmasız bir çözümü mümkün kılacak mı?
- ABD’de Donald Trump göreve gelince Suriye’deki askerleri çekecek mi?
- Türkiye ile ABD SDG’nin geleceğine dair bir noktada buluşabilecek mi?
- Hem Suriyeli grupların hem de HTŞ yönetimine peşinen kredi açan ülkelerin beklediği ulusal konferansta nasıl bir sistem tarifi çıkacak; üniter devlet mi, ademi-i merkeziyetçi yapı mı?
Fakat belirsizlik hali sürerken Kürtlerin pozisyonunu güçlendirmeye dönük bazı hamleler geliyor. Amerikalılar Colani’yle görüşmede havuç-sopa denklemi kurarken Kobani’de de üs niyetine bir binayı karargâha çeviriyor. Türkiye’ye bayrak gösteriyor. Elbette CENTCOM’un aldığı bu tür tedbirler siyasi bir kararla sona erebilir. Şimdilik bu hamle “Şam’da çözüme ulaşıncaya kadar statüko değişmeyecek” mesajı içeriyor.
İsrail de Kürtler için devreye girmiş gözüküyor. 8 Aralık’tan bu yana Suriye’de Hermon Dağı, Kuneytra, Şam Kırsalı ve Dera’da işgali genişleten, 14 yerleşim merkezini içine alacak şekilde tampon bölge kuran, Yermuk havzasıyla birlikte Vahde ve Mantara gibi barajları ele geçirerek su kaynaklarına göz diken İsrail’den söz ediyoruz. Israel Hayom gazetesine göre Dışişleri Bakanı Gideon Saar özerk yönetimin dış ilişkilerinden sorumlu İlham Ahmed’le kapsamlı bir görüşme yaptı. Saar uluslararası alanda meslektaşlarıyla yaptığı tüm görüşmelerde Kürtler hakkındaki endişelerini dile getirdiğini söyledi. Kürtler özellikle İsrail’den Amerikan Kongresi ve Trump’ın ekibini etkilemesini bekliyor. Olası bir çekilme kararının sadece Kürtleri değil ABD ve İsrail’in çıkarlarını da tehlikeye sokacağı mesajıyla lobi yapılıyor. Kongre’nin şu anki tutumu Türkiye’ye özellikle Kobani’ye karşı operasyon konusunda fren yaptırmış durumda.
 

 

Bu arada Trump, Kürtler lehine ses veren bir ismi daha ekibine kattı. Ortadoğu’da özel temsilci yardımcılığına “Kürtler korunmalı” diyen Morgan Ortagus’u atadı. Bütün bunlar rüzgârı Kürtlerden yana döndüren gelişmeler.
Baerbock ve Barrot’nun Şam ziyaretinin Kürtlerin pozisyonunu güçlendirmeye dönük tarafı da vardı. Barrot “Suriye'nin kuzeyinde silahlar susmalı” diyerek Türkiye’yi iğneledi. “Fransa'nın müttefiki olan Kürtler için siyasi çözüm bulunmalı” dedi. Baerbock da “Kürtler için güvenlik garantisi şart” ifadelerini kullandı. Barrot ayrıca Suriye’deyken Mazlum Abdi ile telefonda görüşüp durumu ele aldı. Yine de dinamik bir süreç ve Trump’tan kaynaklı belirsizlik var; henüz hiçbir taraf için hiçbir şey garanti değil.
 

***

 

Colani’nin bagajı dopdolu. Bu da tepesindeki efendi sayısını artırıyor. Koşullu olarak aralanmış batı kapısının kapanmasını göze alamaz. Uluslararası toplumda peşinen oluşan esnekliği korumak zorunda. İşin doğrusu Colani kadar Erdoğan’ın da bu esnekliğin korunmasına ihtiyacı var. Aksi halde tecrit edilen, yaptırım kıskacına alınan ve parya muamelesi gören bir Suriye, Türkiye’nin başına patlayacaktır. Şam’da hezimet iç çatışmaya ve dış müdahalelere davetiye çıkartacaktır.
Amerikalılar hedefledikleri Suriye’de Kürtlere pivot bir rol biçiyor. İsrail de müteşekkir olduğu selefi-cihatçı geçlerin yarınından emin olamadığı için Suriye’de Kürtleri ‘müttefik’ belliyor.
Colani’nin ‘temiz kâğıdı’ alabilmek için eğildiği aktörlerin talepleri Suriye’yi dört ucu bir araya gelmez bir bohçaya dönüştürüyor. Türkiye ve ABD, SDG ile ilgili zıt planlarla geliyor. AB ortaklık için Rus üslerinin kapatılması şartını dayatıyor. Batı bloku İsrail için güvence arıyor. Para kasası Körfez ya da komşular ‘cihatçı devrim’ ihraç edilmeyeceğinden emin olmak istiyor. Katar 2010’da İran ve Rusya’ya takılmış doğalgaz boru hattı projesine dönmeyi umuyor. Ankara askeri üs edinmek ve deniz yetki alanları anlaşması yaparak Doğu Akdeniz’de denklemi lehine çevirmeyi hedefliyor. Kimi komşular “Aman Suriye’nin yeri Arap kalbidir, İranlılar gitti şimdi Türkler Şam’ın efendisi kesilmesin” diyor.
Bu şekilde bohça birbiriyle çatışan ve çakışan taleplerle dolu.
Colani’nin yaptığı hem içeriye hem dışarıya güvenceler vermek. Eli mahkûm. Fakat kilidi açacak anahtar herkesi içine alan bir geçici hükümet, temel hak ve özgürlükleri garanti altına alan bir anayasa, özgür seçimler ve nihai olarak demokratik sisteme geçiştir. Bu yolu açabilmek için evvela Şam’a taşıdığı ya da vilayetlere dağıttığı tekfirci-selefi kadroları tornadan geçirmesi ya da elimine etmesi lazım. Ki bu tür bir iştigal Colani’yi kendi adamlarının gözünde ‘mürted’ yapar. Böyle bir işe girişir mi bilemeyiz ama kolay değil. Beri tarafta Kürtler ve Dürzileri sisteme katmadan coğrafi bütünlüğü sağlayamaz. Alevilere karşı düşmanlık sürerse sahil huzur bulamaz. Çıkış için Şam’ın yeni efendilerinde olmayan bir kuşatıcılık gerekiyor. Farklı bir yoldan ülkeyi toparlamaya kalkışırlarsa bu otoriter bir rejimin inşasını gerektirir ki bunun garanti edeceği tek şey iç savaş ve parçalanmadır. HTŞ’yle Şam’a yürüyenler bir noktadan sonra HTŞ’siz Şam için yeni savaşlara girişmek zorunda kalabilir.
Erdoğan "Suriye'de yeniden bir güneş doğuyor" diye umut pompalıyor. Hava hala karanlık; gecenin ne kadar süreceği de meçhul. Suriye HTŞ’nin elinde kalırsa güneş ebediyen batmış demektir.
 

gazeteduvar

İslam İnkılabı Lideri İmam Hamanei, Irak Başbakanı ile yaptığı görüşmede Haşdi Şabi'nin daha fazla güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı.

 İslam İnkılabı Lideri İmam Hamanei, resmi ziyaret için Tahran'da bulunan Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani’yi kabul etti.
İmam Hamanei, görüşmede İran ve Irak halklarının tarihsel, kültürel ve dini bağlarına vurgu yaparak, bu bağların iki ülke arasındaki işbirliğinin temel dayanağı olduğunu belirtti. Irak’ta istikrarın ve güvenliğin sağlanmasının, bölge barışını doğrudan etkileyen önemli bir faktör olduğunu ifade etti.

ABD'nin Irak'taki varlığını eleştiren İmam Hamanei, ''Kanıtlar Amerikalıların Irak'taki varlığını genişletmeye çalıştıklarını gösteriyor. ABD işgaline karşı durulmalı.'' dedi.

İslam İnkılabı Lideri, Amerikan işgal güçlerinin Irak'taki varlığının yasa dışı olduğunu ifade ederek, bunun Irak halkının ve Bağdat hükümetinin çıkarlarına aykırı olduğunu söyledi.

İmam Hamanei, Irak'ta gönüllü halktan oluşan Haşdi Şabi birliğinin daha fazla güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı.

Bölgedeki gelişmelere ve özellikle Suriye'deki duruma da değinen İmam Hamanei, ''Bu gelişmelerde yabancı hükümetlerin rolü açıkça ortadadır.'' diye konuştu.

Sudani'den İran'a Teşekkür
Irak Başbakanı Muhammed Şiya el-Sudani ise İran’ın Irak’a verdiği desteklerden dolayı teşekkür etti ve iki ülkenin ortak çıkarları doğrultusunda işbirliğini derinleştirme konusundaki kararlılığını dile getirdi.

Siyonist İsrail ordusunun Han Yunus’a düzenlediği saldırıda siviller hedef alındı. Çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 19 kişi şehit olurken, bölgede yaralılar için acil yardım çağrısı yapıldı.


El-Mevasi bölgesinde, sivillerin sığındığı çadırları hedef alan saldırılar, kadın ve çocukların da aralarında bulunduğu onlarca kişinin şehadetiyle sonuçlandı. Görgü tanıkları, saldırıların bölgede büyük bir yıkıma yol açtığını ve sivillerin ağır bedeller ödediğini ifade etti.

Şehit olanların naaşları, Han Yunus’taki Nasır Hastanesi’ne götürülürken, hastane yetkilileri ölü sayısının artabileceğini belirtti. Sağlık kaynakları, saldırının ardından bölgede çok sayıda yaralının bulunduğunu ve acil yardım çağrısında bulunduklarını bildirdi.

Öte yandan Filistin resmi ajansı WAFA'nın haberine göre, sağlık yetkilileri, katil İsrail'in Gazze şehrinin güneydoğusundaki Ez-Zeytun Mahallesi'nde Bergut ailesine ait eve düzenlediği hava saldırısında beş kişinin şehit olduğunu, çok sayıda kişinin yaralandığını açıkladı.

Sağlık yetkilileri, İsrail'in Deyr el-Belah kentinde bir apartman dairesini hedef alması sonucu da bir kişinin şehit olduğunu, çok sayıda kişinin yaralandığını ifade etti.

 Siyonist rejimin Gazze'deki hastanelere karşı yürüttüğü savaş ve bunun felaket boyutundaki sonuçlarına yönelik uluslararası uyarılar devam ederken, Gazze'deki tıbbi kaynaklar yalnızca son 72 saatte yaklaşık 200 sivilin şehit olduğunu ve Endonezya Hastanesi'nin de hizmet dışı kaldığını açıkladı. 

Siyonistlerin Gazze'deki Kadın ve Çocuklara Yönelik Vahşeti Sürüyor
Tıbbi kaynaklar el-Cezire'ye verdiği demeçte, yalnızca cumartesi günü Gazze'de 66 kişinin şehit olduğunu ve bunların çoğunun her zamanki gibi kadın ve çocuklardan oluştuğunu bildirdi. El-Cezire muhabiri, sivil savunma ekiplerinin enkaz altında kalanları aramaya devam ettiğini ve ambulans ekiplerinin Gazze şehir merkezindeki yaralıları el-Ma'medani Hastanesi'ne taşıdığını, birçoğunun durumunun ağır olduğunu belirtti. 

Yerel kaynaklar geçtiğimiz gün, işgalci rejime ait savaş uçaklarının Gazze şehrindeki Sultan Kadim Camii'nin yanında bulunan bir evi bombaladığını ve ayrıca bu şehrin doğusundaki Tuffah Mahallesi'ni hedef aldığını, bunun sonucunda birçok sivilin şehit olduğunu ve yaralandığını bildirdi. 

Gazze Şeridi'nin orta bölgelerinde ise Filistinli medya kaynakları, işgalci ordunun insansız hava araçlarının kuzey el-Mağazi Kampı'ndaki bir klinik üzerine ateş açtığını ve el-Bureyc Kampı'nda bir okulun kapısı önünde bulunan bir sığınmacı çadırına düzenlenen insansız hava aracı saldırısında dört kişinin şehit olduğunu ve birkaç kişinin yaralandığını bildirdi. 

El-Cezire muhabirine göre, Siyonist işgal güçleri Gazze şehrindeki el-Ma'medani Hastanesi ve çevresine aydınlatma bombaları atarak özellikle kadınlar ve çocuklar olmak üzere sağlık personeli, hastalar ve yaralılar arasında korku ve panik yarattı. 

Endonezya Hastanesi Hizmet Dışı Kaldı / Dr. Ebu Sefiye'nin Durumu Endişe Verici

Öte yandan, Gazze Sağlık Bakanlığı, Gazze'nin kuzeyindeki Endonezya Hastanesi'nin hizmet dışı kaldığını ve artık hastalara ve yaralılara hiçbir hizmet veremediğini bildirdi. 

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, Gazze'nin kuzeyindeki Kemal Advan Hastanesi'nin hâlâ tamamen hizmet dışı olduğunu ve 27 Aralık'ta tutuklanan bu hastanenin başkanı Dr. Husam Ebu Sefiye'nin sağlığı hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadıklarını açıkladı. 

Tedros, Dünya Sağlık Örgütü'nün İsrail'den Dr. Husam Ebu Sefiye'yi serbest bırakmasını talep etmeye devam ettiğini ve hastanelere ve sağlık çalışanlarına yönelik saldırıların durdurulması gerektiğini belirtti. 

Bu arada, New York Times gazetesi, Uluslararası Kızılhaç Komitesi'ne atıfta bulunarak, Gazze Şeridi'ndeki yardım ekiplerinin tehlikeli koşullarla karşı karşıya olduğunu ve yeterli ekipman, araç ve yakıt olmadan çalıştığını bildirdi. 

Uluslararası Kızılhaç Komitesi, Gazze Şeridi'ndeki yardım görevlilerinin hiçbir imkana sahip olmadığını ve genellikle ağır taş, beton ve metal enkazı altında kalanları ilkel araçlarla çıkarmak zorunda kaldıklarını vurguladı.

Gazze Hastanelerine Karşı İsrail'in Savaşı Hakkında Uluslararası Uyarı

Öte yandan, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, New York'ta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi önünde yaptığı bir toplantıda, Gazze'deki insani felaketin dünya kamuoyunun gözleri önünde devam ettiğini ve İsrail'in Gazze'de on binlerce Filistinliyi katlederek geniş çaplı yıkım ve zorunlu göçe neden olduğunu söyledi. 

Volker Türk, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Ofisi'nin raporuna dayanarak, bu raporun İsrail'in Filistin'deki hastanelere yönelik sistematik saldırılarını belgelediğini ve İsrail'in hastanelere yönelik saldırılarında hava ve kara saldırılarını birleştirdiğini, yaralılar, hastalar ve sağlık çalışanları, doktorlar, hemşireler ve diğer sağlık personelini tutukladığını belirtti. 

Birleşmiş Milletler yetkilisi, işgalci rejimin Gazze'deki hastanelere, özellikle de Gazze'nin kuzeyindeki son aktif hastanelerden biri olan Kemal Advan Hastanesi'ne yönelik son saldırılarına değindi. Ayrıca, Filistinlilere yönelik kötü muamele ve işkence iddialarının da bulunduğunu ifade etti. Gazze'deki hastanelerin yıkımı, Filistinlileri temel sağlık hizmeti alma haklarından mahrum bırakırken, en kötüsü, hastanelerin Gazze'de başka gidecek yeri olmayan binlerce sığınmacı için birer barınak haline gelmesidir. 

İsrail, Kemal Advan Hastanesi'nin Askeri Amaçlarla Kullanıldığı İddiasına Dair Kanıt Sunmadı

Volker Türk, İsrail işgal rejiminin Gazze'ye karşı yürüttüğü vahşi savaşta 100.000'den fazla Filistinlinin yaralandığını ve birçok yaralının tedavi beklerken hayatını kaybettiğini vurguladı. Tüm bunlar, Gazze'ye yardım girişinin önündeki engellerin artmaya devam ettiği bir dönemde gerçekleşiyor ve insani yardım kuruluşları ile Birleşmiş Milletler, acil tıbbi ekipmanlar dahil olmak üzere insani yardımları Gazze'ye ulaştıramıyor. Filistin Sağlık Bakanlığı'nın istatistiklerine göre, Gazze'de 1050 doktor ve sağlık çalışanı şehit oldu. 

Birleşmiş Milletler yetkilisi, İsrail'in Kemal Advan Hastanesi de dahil olmak üzere hastanelerin askeri amaçlarla kullanıldığı iddiasına ilişkin olarak, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Ofisi'nin bu konuda İsrail temsilcisinden mektuplar aldığını ancak İsrail'in iddialarını kanıtlamak için herhangi bir yeterli bilgi sunmadığını ve verdiği bilgilerin tamamen belirsiz ve çelişkili olduğunu söyledi.

Gazze Nüfusunun %7’si Şehit Ya Da Yaralı

Dünya Sağlık Örgütü'nün Filistin topraklarındaki temsilcisi Rick Peeperkorn, Ekim 2023'ten bu yana Gazze nüfusunun yaklaşık %7'sinin hayatını kaybettiğini veya yaralandığını açıkladı. Yaralıların %25'inin ise yaşamlarını değiştiren ağır yaralanmalardan mustarip olduğunu ve acil tıbbi bakıma ihtiyaç duyduğunu belirtti. 

Dünya Sağlık Örgütü temsilcisi, Gazze'de 12 binden fazla Filistinlinin, özellikle çocukların, tıbbi tedavi almak için bu bölgenin dışına taşınması gerektiğini vurguladı. Ancak İsrail buna izin vermiyor ve durum bu şekilde devam ederse, bu kişilerin tedavisi 5 ila 10 yıl sürebilir. İsrail, Dünya Sağlık Örgütü'nün hastaların Gazze dışına taşınması ve bu bölgedeki hastanelere tıbbi yardım ve ekipman girişine izin verilmesi taleplerini defalarca reddetti.
 

 Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA), soykırımcı İsrail saldırıları altındaki Gazze Şeridi'nde soğuk hava şartları nedeniyle donarak hayatını kaybeden bebek sayısının 7'ye yükseldiğini duyurdu.


UNRWA'nın X hesabından yapılan açıklamada, soğuk hava ve barınak eksikliğinin işgalci İsrail saldırıları altındaki Gazze'de yeni doğanların ölümüne neden olduğu aktarıldı.

Gazze'de 7 bin 700 bebeğin hayatlarının kurtulması için gereken bakımdan yoksun olduğu ifade edilen açıklamada, "bugüne kadar en az 7 bebeğin soğuk nedeniyle donarak öldüğü" belirtildi.

Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) İsrail ordusunun saldırılarıyla Kemal Advan Hastanesi'ni hizmet dışı bırakmasını kınadığı kaydedilen açıklamada, Kemal Advan Hastanesi'ne ve çevresine Ekim 2024'ten bu yana 50 saldırı düzenlediğinin teyit edildiği vurgulandı.

Açıklamada, Kemal Advan Hastanesi Müdürü Husam Ebu Safiye'nin serbest bırakılması çağrısında da bulunuldu.

Şehab Haber Ajansı'nın aktardığına göre, Siyonist rejimin Kassam Tugayları'nın 7 Ekim 2023'te gerçekleştirdiği operasyonla ilgili en yeni araştırma bilgileri, rejimin bu operasyonda yaşadığı yenilginin boyutlarını ortaya koydu.


Bu bilgilere göre, en az 6.000 direniş unsuru üç ana aşamada işgal altındaki topraklara sızdı. Bu unsurlar, iki taraf arasındaki sınır duvarında ve sınır geçiş noktalarında oluşturulan 114 gedik vasıtasıyla geçiş yaptı.

Deniz kuvvetleri boyutunda ise 40 direniş unsuru 5 tekneyle denizden geçerek işgal altındaki topraklara ulaştı. Bu teknelerden yalnızca ikisi Siyonist rejimin deniz kuvvetleri tarafından tespit edildi.

Üç tekne Zikim sahiline ulaştı ve burada önemli bir operasyon gerçekleştirerek birkaç Siyonist askeri öldürdü veya yaraladı.

Hava boyutunda ise Kassam Tugayları'na ait 8 hava aracı, bu tugay unsurlarını işgal altındaki topraklara taşıdı. Direniş unsurları bu araçlardan Netiv HaAsara üssüne iniş yaparak 21 Siyonisti öldürdü.

Diğer 4 hava aracı da Kfar Azza bölgesine iniş yaptı ve buradaki unsurlar kara yoluyla işgal altındaki topraklara sızan unsurlarla birleşti.

Direniş güçleri bu operasyonda Siyonist rejimin gözetim ve radar sistemlerine büyük zararlar veren 30 insansız hava aracı kullandı.

Füze saldırıları boyutunda ise Gazze Şeridi'nden işgal altındaki toprakların çeşitli bölgelerine 4.500'den fazla füze ve roket atıldı.

Bu araştırmalar, Hamas'ın bu saldırıdaki stratejik hedeflerinin şu şekilde olduğunu gösteriyor: Gazze çevresindeki askeri üsler, Siyonist rejimin hava kuvvetleri üsleri (Nevatim, Ramon, Yelmakhim, Hatsarim ve Tel Nof).