کارگر

کارگر

Yemen Silahlı Kuvvetleri bir açıklama yaparak, Yemen Deniz Kuvvetleri’nin, uyarılara cevap vermemesi ve işgal altındaki limanlara giriş yasağını ihlal etmesi nedeniyle Kızıldeniz'de “Anadolu S” gemisinin uygun balistik ve deniz füzeleriyle hedef alındığını duyurdu.


Yemen Silahlı Kuvvetleri Sözcüsü Tuğgeneral Yahya Seri bir açıklama yaparak, Yemen Deniz Kuvvetleri’nin, uyarılara cevap vermemesi ve işgal altındaki limanlara giriş yasağını ihlal etmesi nedeniyle Kızıldeniz'de “Anadolu S” gemisinin uygun balistik ve deniz füzeleriyle hedef alındığını duyurdu.

Yemen’deki Ensarullah Hükümeti’nin (Husiler) askeri sözcüsü Yahya Seri şöyle devam etti: “Yemen Silahlı Kuvvetleri, İsrail düşmanına deniz ablukası uygulamaya, onunla bağlantılı veya ona yönelen ya da onunla işbirliği yapan tüm gemileri hedef almaya ve ayrıca İsrail düşmanını füzeler ve insansız hava araçlarıyla vurmayı sürdürmeye kararlıdır. Bu operasyonlar, saldırıların sona erdirilmesi, Gazze'ye yönelik ablukanın kaldırılması ve Lübnan'a yönelik saldırıların durdurulmasına kadar devam edecektir.”

Önceki adı "INCA QUEEN" olan "ANADOLU S" adlı dökme yük gemisinin, İstanbul merkezli Oras Denizcilik Tic. Şirketi'ne ait olduğu bildirildi. Oras Denizcilik Şirketi'nin Yönetim Kurulu Başkanı Salih Zeki Çakır, Binali Yıldırım’ın yakın arkadaşı ve oğlu Erkam Yıldırım ile de iş ortaklığı bulunuyor. (islamianaliz)

Siyonist İsrail'in 411 gündür saldırılarını sürdürdüğü Gazze'de can kaybı 43 bin 985'e yükseldi.


İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ne 7 Ekim 2023'ten bu yana düzenlediği saldırılarda hayatını kaybedenlerin sayısı son 24 saatte 13 artarak 43 bin 985'e yükseldi.

Gazze'deki Filistin Sağlık Bakanlığından yapılan açıklamada, İsrail'in Gazze Şeridi'ne 411 gündür sürdürdüğü saldırılara ilişkin bilgi verildi.

İsrail ordusunun son 24 saatte Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerinde gerçekleştirdiği "2 katliamda" 13 kişinin hayatını kaybettiği, 84 kişinin yaralandığı belirtildi.

İşgalci İsrail'in 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda yaşamını yitirenlerin sayısının 43 bin 985'e, yaralı sayısının da 104 bin 92'ye yükseldiği kaydedildi.

Açıklamada ayrıca hâlâ enkaz altında ve yol kenarlarında ölülerin bulunduğu ancak İsrail güçlerinin engellemesi nedeniyle sağlık ekipleri ile sivil savunma görevlilerinin cenazelere ulaşamadığı yinelendi

Araştırmacı yazar İsmail Bendiderya; ABD başkanı Donald Trump’ın geçtiğimiz günlerde büyük tepki toplayan BOP konuşmasında kullandığı “İsrail’in topraklarını genişletmeliyiz” hezeyanını değerlendirerek, bunun bölgedeki bütün ülkelerin parçalanması ve bu ülkelerin topraklarının da tıpkı Ürdün, Mısır ve Suriye gibi yayılmacı İsrail’e peşkeş çekilmesi demek olduğuna ve BOP ya da “Arz-ı Mev’ud” haritasında Türkiye’nin de önemli bir bölümünün yer aldığına dikkat çekti.

İşte o yazı ve Trump’ın konuşmasının orijinal videosu:

 ABD’nin yeni başkanı Donald Trump, işgalci İsrail’i destekler nitelikteki açıklaması ile düne kadar Amerika ile iş birliği içerisinde olan yönetimlerin bile kafasında soru işareti oluşturdu.

ABD’nin yeni başkanı Donald Trump, işgalci İsrail’i destekler nitelikteki açıklamasına tüm dünyayı şaşkına çevirecek bir cümle ekledi.

“İSRAİL’İN BÜYÜMESİNE YARDIMCI OLMALIYIZ!”

Tump’ın “İsrail’in büyümesine yardımcı olmalıyız!” açıklaması akıllara BOP denilen büyük Ortadoğu projesini ve ‘Vadedilen Topraklar’ adlı Siyonist Yahudi ülküsünü getirdi.

Bilindiği üzere Tevrat’ta geçen bazı uyduruk ayetlere istinatta bulunan Yahudiler Nil’den Fırat’a kadar bütün toprakların Allah tarafından kendilerine vadedildiğini ve Yahudilerin bu toprakları yurt edinmelerinin bir ibadet olduğunu söylüyor ve buna inanıyorlar.

İşgalci Siyonist İsrail bugün bu inanç doğrultusunda Ortadoğu’da kan döküyor, yağmalıyor, işgal ediyor!

Bir yıldan fazladır tüm dünyanın gözü önünde Gazze’de on binlerce insanı katleden katil İsrail’in bu soykırımına Batılı ülkeler başta ABD olmak üzere neredeyse bütün Avrupa devletleri sessiz kalıyor hatta vicdan yoksunu batılı ülkeler İsrail’i desteklediklerini bile söylüyorlar!

Trump’ın bu açıklaması bir çok Müslüman ülkede  tepkilere neden oldu. Düne kadar Amerika ile iş birliği içerisinde olan yönetimler bile Trump’ın bu açıklamasından sonra kendilerini güvende hissetmeyeceklerini anlamış oldular.
Trump şaşkına çeviren açıklamasında İsrail’in topraklarını büyütmesine yardımcı olacağını söylüyor.

Trump konuya dair açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Geçenlerde haritada İsrail’e baktım ufacık bir yer, düşünüyorum da kendisini nasıl savunacak? Şimdiye kadar kendisini nasıl savunduğuna şaşırmamak elde değil. Bir de İran haritasına baktım ki yüz binlerce ordusu olan çok geniş yüz ölçümüne sahip büyük bir ülke!”

Trump konuşmasında İran bahanesi ile İsrail topraklarının büyütülmesi gerektiğini söylüyor.

Bu perspektifte değerlendirecek olursak ABD’nin yüz ölçümü İran ile kıyaslandığında daha büyük, bu durumda Amerika’nın bu toprakları İsrail’e vermesini mi söylemek lazım?

Peki Trump’ın bu bakış açısı ile yola çıkarsak; Trump neden kendi ülkesinin topraklarını İsrail’e verip genişlemesini sağlamıyor da Müslüman ülkelerin topraklarını İsrail’e peşkeş çekmeyi öneriyor?

Trump’ın bu açıklaması dünden beri bir Ortadoğu’da yaşayan bütün ülkeleri tedirginlik ve soru işareti ile karşı karşıya bırakmış durumda.

BİZLER DE AMERİKA’NIN HEDEFİ MİYİZ?

Evet hepimiz Amerika’nın hedefiyiz! ABD, İsrail üzerinden Ortadoğu’daki bütün enerji güzergahlarını kontrol etme ve Ortadoğu’daki devletleri kontrolüne alma peşinde.

Emperyalist Amerika’nın büyük Ortadoğu projesi ( BOP) ya da Genişletilmiş Kuzey Afrika projesi ya da
Arz-ı Mev'ud’un arkasında duran asıl büyük şeytan olduğunun anlaşılması bir çok yönetim ve devletin ABD’ye karşı tavrında ciddi bir değişİme gideceği kanaatini oluşturuyor.

Kendi ülkesinin kongresine baskın yapan ve ülkesinin seçilmişlerini öldürmekten çekinmeyen Trump açıkça İsrail’in ülkelerimizi  işgal etmesine yardımcı olacağını Arz-ı Mev'ud’un gerçekleşmesine yardımcı olacağını söylüyor ve ABD projesi BOP’un içerisindeki ülkelerin topraklarının önemli bir kısmını İsrail’ e vermek zorundadır mantığını taşıyor!

Unutmayalım ki; Arz-ı Mev'ud isimli Siyonist projesinin içerisinde İran, Irak, Suriye, Ürdün, Mısır’ın bir bölümü ve Türkiye’nin bir bölümü de bulunuyor!

ERDOĞAN DA ‘VADEDİLMİŞ TOPRAKLAR’ TÜRKİYE'Yİ DE İÇERİYOR DİYEREK UYARMIŞTI

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da geçtiğimiz günlerde BOP ve "Vadedilmiş Topraklar” projesine değinerek uyarıda bulunmuştu.

İsrail'in saldırganlığının Türkiye'yi de içerdiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır" ifadelerini kullanmıştı.

Erdoğan, "İsrail saldırganlığı Türkiye’yi de içine almaktadır. Vatanımız, milletimiz, bağımsızlığımız için bu devlet terörüne elimizdeki her imkanla karşı duracağız" diye eklemişti.

 Hizbullah, Lübnan'ın karadan işgal sürecinin başladığı ekim ayından itibaren 110'dan fazla İsrail askerinin öldürüldüğü ve 1050'den fazla askerin de yaralandığı iddiasında bulundu.
 

 Hizbullah Askeri Medyası, “Uli’l el-Bas” savaşının başlangıç tarihi 17 Eylül'den 16 Kasım'a kadar İslami Direniş’in 60 gün boyunca gerçekleştirdiği operasyonları özetleyen bir infografik yayınladı.

Şeyh Naim Kasım, Hizbullah Genel Sekreteri olarak yaptığı açılış konuşmasında, İsrail ile yapılan bu savaşa “Uli’l el-Bas” adını verdiklerini açıklamıştı.

Şeyh Kasım, çalışma programının Seyyid Nasrullah'ın siyasi, cihadi, sosyal ve kültürel tüm alanlardaki çalışma gündeminin bir devamı olacağını açıklamıştı.

Hizbullah 60 günlük süre zarfında 1.349 askeri operasyon düzenlediğini ve günde ortalama 22 operasyon gerçekleştirdiğini açıkladı. Bu saldırılar İsrail genelinde çok çeşitli stratejik noktaları hedef aldı:

Hedef alınan yerler

456 defa yerleşim yerleri

361 defa askeri karakollar

127 defa sınır bölgeleri

164 defa askeri üsler

29 İHA ve uçak

58 defa işgal altındaki şehirler

101 defa askeri kışlalar

Hizbullah güçleri ayrıca, ilerleyen 25 İsrail birliğini durdurduklarını ve Lübnan'a 28 sızma girişimini püskürttüklerini bildirdi.
 

İsrail kayıpları

Hizbullah'ın verilerine göre, sürdürülen operasyonlar İsrail işgaline önemli kayıplar verdirdi:

100'den fazla İsrail askeri öldürüldü

1,000'den fazla yaralı

61 askeri araç imha edildi

53 komuta merkezi vuruldu

30 topçu mevzii imha edildi

17 askeri fabrika ve şirket hasar gördü

11 eğitim kampı, 10 hava üssü ve 7 İHA devre dışı bırakıldı

4 silah deposu, 4 tahkimat ve 2 yerleşim birimi vuruldu

2 adet teknik ekipman, 1 askeri atölye ve 1 kontrol noktasında hasar

Kullanılan Silahlar

65 defa güdümlü füze

124 defa İHA saldırısı

84 defa topçu ateşi

1.047 defa roket salvosu

10 defa savaş mühendisliği saldırıları

12 defa keskin nişancı tüfekleri ve makineli tüfeklerle saldırılar

29 defa hava savunma füzeleri atıldı

Düşmanın İç Cephesi

Operasyonlar, işgal altındaki Filistin'de önemli ölçüde yerleşimcinin yerinden edilmesi ve tahliyesi ile sonuçlandı.

Lübnan sınırının 30 kilometre yarıçapındaki 100'den fazla yerleşim yeri boşaltıldı

Hizbullah işgal altındaki Filistin topraklarının 150 kilometre kadar içindeki hedefleri vurdu

300 binden fazla İsrailli yerleşimci yerinden edildi

.

Lübnan Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 8 Ekim 2023'ten bu yana 902’si kadın ve çocuk, 212’si sağlık çalışanı olmak üzere 3 bin 544 kişi şehit oldu, 15 bin 36 kişi yaralandı.

 ABD, BM Güvenlik Konseyi'nde oylamaya sunulan Gazze Şeridi'nde derhal, koşulsuz ve kalıcı bir ateşkes sağlanmasını ve tüm rehinelerin serbest bırakılmasını talep eden karar tasarısını veto etti.


ABD, BM Güvenlik Konseyi'ndeki (GK) veto yetkisini kullanarak, Güvenlik Konseyi'nin daimi olmayan on üyesi tarafından hazırlanan ve Gazze Şeridi'nde derhal ve koşulsuz ateşkes talep eden Filistin-İsrail çatışmasına ilişkin karar tasarısını engelledi.

Güvenlik Konseyi'nin 15 üyesinden 14'ü belge lehinde oy kullanırken ABD, Ortadoğu'daki çatışmaların tırmandığı geçen Ekim ayından bu yana Gazze Şeridi'nde ateşkes öngören karar tasarılarını dördüncü kez engellemiş oldu.

Güvenlik Konseyi'nin daimi olmayan 10 üyesi tarafından hazırlanan ve dokuz paragraftan oluşan karar taslağının ilk maddesinde, “Tüm tarafların saygı göstereceği acil, koşulsuz ve kalıcı bir ateşkes talep ediliyor" cümlesi yer alıyordu.

Yine belgede, enklavda tutulan tüm rehinelerin serbest bırakılması, tüm tarafların uluslararası hukuka saygı göstermesi ve Gazze'deki sivil halkın insani yardıma erişiminin sağlanması talep ediliyordu.

Karar taslağında ayrıca, belgenin kabul edilmesi halinde BM Genel Sekreteri'nin üç hafta içinde Güvenlik Konseyi'ne kararın uygulanmasına ilişkin yazılı bir rapor sunmasını öngören bir madde de yer alıyordu.

Taslak diğer hususların yanı sıra, çatışmaların taraflarından 2735 sayılı kararı (Biden'ın aşamalı ateşkes planıyla birlikte) 'tamamen, koşulsuz ve gecikmeksizin' uygulamalarını talep ediyordu.

Metinde ayrıca BM Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı'nın (UNRWA) rolü açıklanmış ve taraflara 'görevini yerine getirmesine' izin vermeleri çağrısında bulunulmuştu.

Karar taslağı ayrıca taraflardan tutuklulara yönelik uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklere saygı göstermelerini talep etmiş ve bilhassa siviller ile benzer hedeflerin korunması bakımından uluslararası insancıl hukuka 'tam uyum' çağrısında bulunuyordu.

'ABD, utanç verici bu girişimi engelledi'

Amerikalı bir yetkili oylama öncesinde gazetecilere yaptığı açıklamada ABD'nin ateşkes çağrısı yapan bir kararı ancak rehinelerin iadesi şartına bağlanması halinde destekleyeceğini söyledi.

Yetkili, “Daha önce de birçok kez ifade ettiğimiz gibi, rehinelerin derhal serbest bırakılmasını gerektirmeyen koşulsuz bir ateşkesi destekleyemeyiz” dedi.

İsrail'in BM Büyükelçisi Danny Danon BM'de İsrail'in yanında durduğu için ABD'ye teşekkür ederek, “Bugün, kaçırılan kadın ve erkeklerimizin BM tarafından terk edilmesine yönelik utanç verici bir girişim engellendi. ABD sayesinde, rehineler serbest bırakılmadan ateşkes olmayacağı yönündeki tutumumuzdan vazgeçmedik. Herkes evine dönene kadar bu mücadeleye devam edeceğiz" cümlelerini kaydetti.

Büyükelçi Danon, kararı destekleyen Güvenlik Konseyi üyelerini eleştirerek, “Yeni bir alçalmaya ulaştınız. Adalet ve barış ilkelerine bağlı kalmayı ve size ihtiyaç duyanların yararı için temel sorumluluğunuzu yerine getirmeyi başaramadınız. Bu Konsey'in önüne getirilen karar Hamas terörizmini destekleyen bir karardır" dedi.

ABD daha önce 3 Gazze tasarısını veto etti

ABD, daha önce de Gazze'de acil ateşkes talep edilen 3 BMGK karar tasarısını da veto etmişti.

Ekim 2023, Aralık 2023 ve Şubat 2024'te sunulan Gazze tasarılarını veto eden ABD, diğer karar tasarılarında ise 'çekimser' oy kullanmıştı.

 

Filistin: ABD’nin Vetosu İsrail’i Filistin ve Lübnan’da Suç İşlemeye Teşvik Ediyor
 
Filistin haber ajansı WAFA'da yer alan Filistin Devlet Başkanlığının açıklamasında, "ABD yönetiminin dördüncü kez veto kullanarak, İsrail'i, Filistin halkına ve Lübnan halkına karşı suçlarını sürdürmeye teşvik ettiği" belirtildi.

ABD vetosunun İsrail'i, uluslararası meşruiyete ve uluslararası hukuka ilişkin tüm kararlara meydan okuma konusunda cesaretlendirdiği ifade edilen açıklamada, BM Güvenlik Konseyi'ne ve üye ülkelere "Gazze Şeridi'nde Filistinlilerin maruz kaldığı saldırıların, insani felaketin ve kıtlığın önüne geçilmesi için derhal Filistin halkına karşı üzerine düşen sorumluluğu üstlenmesi" çağrısı yapıldı.

Bu veto kararının, "Washington'un Filistin halkını hedef alan saldırılara; çocukların ve kadınların öldürülmesine, Gazze Şeridi'nde sivil yaşamın yok edilmesine doğrudan ortak olmasının yanı sıra soykırım ve etnik temizlik suçlarında İsrail gibi doğrudan sorumlu olduğunu" bir kez daha teyit ettiği belirtildi.

ABD'nin veto kararının "uluslararası toplumun iradesini geçersiz kılan, soykırım ve etnik temizlik faaliyetlerinin devam etmesi için teşvik eden agresif bir tutum" şeklinde değerlendirildi.

Açıklamada, "Acilen ateşkesi, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nden çekilmesini, Filistin halkının Gazze Şeridi'nin kuzeyi başta olmak üzere ABD teşvikiyle aylardır yürütülen saldırılarla İsrail'in yarattığı insani felaketin yansımalarından kurtarılmasını talep eden kararın BMGK'da ABD tarafından veto edilmesini şiddetle kınıyoruz." ifadelerine yer verildi.

Hamas, seçilmiş Washington yönetimine, dediği gibi gerçekten savaşları sonlandırmak, bölgede güvenlik ve istikrar için çaba harcıyorsa bu agresif politikayı sonlandırması çağrısında bulundu.

Uluslararası toplumdan da ABD'nin uluslararası iradeye yönelik bu aşırılığına son vermesini isteyen Hamas, bunun bölgede ve bölge dışında savaş, ölüm, yıkım ve kaostan başka bir şey getirmeyeceğine dikkati çekti.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde (BMGK), Gazze'de acil ateşkes, esirlerin bırakılması ve açlıktan ölümlerin engellenmesi talep edilen karar tasarısı, ABD tarafından 4. kez veto edildi.

  Siyonist İsrail ordusunun 8 Ekim 2023'ten bu yana Lübnan'a düzenlediği saldırılarda şehit olanların sayısı 14 artarak 3 bin 558'e çıktı.
 

Lübnan Sağlık Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, Siyonist İsrail'in devam eden saldırılarında can kayıplarına ilişkin bilgi verildi.

İşgalci İsrail ordusunun dün Lübnan'ın birçok bölgesine düzenlediği saldırılarda 14 kişinin şehit olduğu, 87 kişinin yaralandığı kaydedildi.

Açıklamada, Siyonist İsrail'in 8 Ekim 2023'ten bu yana Lübnan'a düzenlediği saldırılarda şehit olanların sayısının 902'si kadın ve çocuk, 214'ü sağlık çalışanı olmak üzere 3 bin 558'e, yaralı sayısının da 15 bin 123'e yükseldiği belirtildi.

 İslam İnkılabının temeli sebat ve dayanıklılıktır ve tek kelimeyle şu söylenebilir ki, 46 yılda yaratılan ve dünyanın gözlerini kamaştıran bütün büyüklükler, İmam (r.a) ile halkın azminin birleşmesinin bir ürünüydü. Üstelik İran’ın bu 100 veya 200 yıllık çağdaş tarihi, büyük emeklerle ve fedakarlıklarla elde edilen büyük sermayelerin ve büyük başarıların, azim, liderlik veya insan eksikliği veya her ikisinin yokluğu nedeniyle kaybedilen ve heba olan tarihi fırsatlarla ve ülkenin gerilediği olaylarla doludur.
 

Tütün hareketi, meşrutiyet hareketi, petrol hareketi ve bunların ardından gelen gerileme gözümüzün önümüzdedir. Bugün İmam'ın (r.a) ve halkın azmi ile İran, düşmanlarının açıkça “İran'ın kendisi denklem yaratıcısıdır, denklemlerle pasif hale getirilemez, sahneden uzaklaştırılamaz” dediği bir noktaya gelmiştir. Bugün tabii ki çok hassas ve çok tehlikeli bir durumdayız ve sürekli emek vererek ve büyük bedeller ödeyerek elde ettiğimiz büyük başarılarımızdan faydalanmamız ve yurt içi, bölgesel ve küresel arenada özen göstermemiz ve konumlarımızı ve başarılarımızı artırmaya çalışmamız gereken bir noktadayız.

911 kameri yılında vefat eden büyük Ehl-i Sünnet alimlerinden Abdurrahman Süyuti'nin “Dürrü’l Mensur” tefsirinin 66. Sayfasındaki rivayette şu ifadeler geçmektedir: “Hud Suresinin 112. Ayeti (Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür) nazil olunca Resulullah (s.a.a) Müslümanlara hitaben şöyle buyurdular: “Şemmiru, Şemmiru” yani “kollarınızı sıvayın”, “kollarınızı sıvayın”.

Bu mübarek sure Mekke döneminde nazil olmuştur ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.a) Mekke'de bulunuşu ile Hicri sekizinci yılda Mekke'nin fethi arasında nasıl korkunç ve büyük olaylar yaşandığını biliyorsunuz. Bu zor dönemde kâfirlere göre sayıca az olan, zenginlikleri ve maddi güçleri küfür cephesiyle karşılaştırılamayacak kadar az olan Müslümanlar, İslam'ı Arap yarımadasına hakim kılıp, dünyanın doğusundan batısına kadar elçi göndermeyi başardılar.

Bu durum iki şeyi gösteriyor; Birincisi Müslümanların Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) buyurduğu gibi “kollarını sıvamış” olmaları, yani adam gibi işin başına geçmiş olmaları ve ikincisi de onların bu duruş ve azminin “büyük sonuçlar” vermiş olmasıdır.

Halkın bu azmi elbette hadislerden anladığımız kadarıyla Hz. Peygamber'in gece gündüz sürekli ve devam eden çabalarına bağlıydı ve bu nedenle şöyle buyurulmuştur: “Kendine ve aynı zamanda ümmetine de bu yolda direnme konusunda rehberlik et.” Bu, yani Peygamber’in (s.a.a) bu konuya gece gündüz özen gösterdiği ve önem verdiği anlamına gelmektedir.

Bu dayanıklılığın ve direnişin temeli imandı ve Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) Mekke'deki çalışmalarının odak noktasının, tahammülle birlikte dini inanç ve inançların teorik ve pratik temellerini derinleştirmek olduğunu biliyoruz. Bu nedenle Mekke'de yetişen Müslümanlar, düşmanların ağır toplu saldırılarıyla karşı karşıya kalınca, onlara sebat etmeleri emredildi. Maide Suresinin 45. Ayetinde de bu konuya değinilmektedir: “Ey iman edenler! (Savaş için) bir toplulukla karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah’ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz.”

Şimdi bir an için Peygamber'e iman eden az sayıdaki Müslümanın sayılarının azlığı ve bazı zorlu olaylar nedeniyle işlerine devam etmekten uzaklaştığını ve azmin yerini sabırsızlığın aldığını bir düşünün, o zaman bu din asla kabul edilmezdi ve insanlık başka bir yol bulurdu ve neyin yapılıp neyin yapılmaması gerektiğini bilmenin hiçbir yolu olmaz ve dünya tamamen karanlık ve dehşet verici bir hal alırdı.

Tatlı bir sonucu olan bu yol elbette kolay bir yol değildir. Üstelik dış düşmanlar hak cephe lehine bir denklemin oluşmasını engellemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Onlar bu mücadelede tüm ahlaki ve insani ilkeleri ve yalan iddialarını ayak altına almakta, aynı zamanda içeridekilerin kirli dilleri de ortaya çıkmakta ve hak yolunda türlü türlü şüpheler ortaya atılmaktadır.

Kur'an-ı Kerim'in çeşitli ayetlerinde içeriden ve dışarıdan hak cepheye yönelik olarak dile getirilen bu şüphelerin büyük bir kısmına değinilmiştir. Bu şüphelerden biri de güçlü bir düşmana karşı direnmenin ne faydası olduğudur? Günümüz tabiriyle, “Bunun ulusal çıkarlara ne faydası var?” denilmektedir. Bir diğer şüphe ise, düşmanların yakında Müslümanları yok edeceğidir (bugünün tabiriyle, denklem İran'ın ve onların oluşturduğu direniş cephesinin aleyhine değişmektedir) Şüpheciler özellikle kritik anlarda, örneğin hak cephenin yoğun baskı altında olduğu zamanlarda kapsamlı olarak devreye giriyor. Böylesi durumlarda onların özel işi insanların kalplerini boşaltmaktır.

Kur'an-ı Kerim’in farklı ayetlerinde şöyle buyurulmaktadır: “Münafıklar, erleri savaş meydanında olan insanların arasında dolaşarak, müminlerin yakında mağlup olacağını söylerler, “işte o zaman onların bu topraklarda kalmalarına izin vermeyeceğiz” derler. (Günümüz yorumuyla, düşmanla yapılan bu militan politikalar başarısız oldu ve bu politikaların devam etmesine izin vermeyeceğiz ve düşman karşısında direnmek ve sebat etmek yerine, anlaşma ve uzlaşma yolunu izlemeli, militan pozisyonlardan vazgeçilmelidir.)

İlginçtir ki, dışarıdaki düşmanların baskıları ve içerideki münafıkların şüpheleri doruğa çıktığında, Allah müminleri, dış düşmanın baskıları ve münafıkların alayları nedeniyle ilkelerini vurgulamakta gevşememeleri konusunda uyarmıştır. Allah-u Teala Hud suresinin 11 ve 12. Ayetlerinde şöyle buyurmaktadır: “Ancak sabredip salih amel işleyenler böyle değildir. İşte onlar için bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır. (Ey Muhammed!) Belki de sen, (müşriklerin) “Ona bir hazine indirilseydi veya beraberinde bir melek gelseydi ya!” demelerinden dolayı sana vahyolunanlardan bir kısmını göz ardı edeceksin ve o yüzden göğsün daralacak. Fakat sen, ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir.”

Yani sabır ve salih ameller ile büyük bir mükafata (büyük bir sonuca) ulaşanlar, yolun doğruluğu ve Peygamberin (s.a.a) sözlerinin doğruluğu konusunda zayıflığa düşmesinler ve düşmanların ve münafıkların alayları ve zulmü ile müminlere yapılan bu baskı, Allah Resul’ünü düşmanlarla ve onların hileleriyle mücadele edilmesi gerektiğini vurgulamaktan alıkoymasın. Bu ayetler, müminlerin, zorlukların ve şüphelerin dorukta olduğu bir durumda kâfirlerle daha fazla mücadele edilmesi (ve yeni zafer sayfaları açması) düşüncesini ihmal etmemeleri gerektiğini söylüyor. Düşmanın saldırıya odaklanması onun kendisini kaybeden bir durumda gördüğü anlamına gelir ve onun huzurunu kaçıran da hak cephesinin zaferleridir.

Düşmanların hak cephesine düşmanlığa yönelmesi durumunda (ilkelerden vazgeçme yönündeki yoğun baskı dışında) ortaya çıkan en önemli baskılardan biri de hak cepheyi parçalama yönünde uygulanan baskıdır. İslam düşmanlarının ve İran İslam Cumhuriyeti düşmanlarının bir cephe gibi hareket ettiğinden ve bu cephenin eylemine bir an bile kayıtsız kalmadıklarından şüphemiz yoktur. Dahası, gaspçı rejimin Filistin ve Lübnan'daki sığınmasız insanlara yönelik saldırılarının doruğunda, Avrupalılar, suç unsuru cephelerini yani İsrail rejimini desteklemek amacıyla, İran'ın havayolu şirketine ambargo uyguladıktan sonra, İran İslam Cumhuriyeti'nin nakliyesine de ambargo uyguladı. Öyleyse bir cephe hareketi ile karşı karşıyayız ve bu durumu aşmak için ortak bir cepheye ihtiyacımız var.

Peygamber Efendimiz (s.a.a) zamanında, düşman nüfusuna nazaran onun çevresinde, çoğunlukla maddi imkânlardan yoksun, sadece Peygamber Efendimiz ‘in hedefleri doğrultusunda içten ve samimi bir şekilde çalışan küçük bir nüfus vardı. Münafıkların o dönemdeki baskılarından biri de bu insanları Peygamber'in (s.a.a) çevresinden dağıtmak, hatta Peygamber'in (s.a.a) cephesini çökertmekti ama tabii bu kötü amaçlarına ulaşmak için yumuşak sözler kullandılar. Yüce Allah, yüce peygamberini bu sözlere kulak vermemesi konusunda uyarmaktadır. Allah-u Teala Hud Suresi'nin 30 ve 31. ayetlerinde şöyle buyuruyor: “Peygamber bu tip iddiaları reddederek şöyle dedi; Ey kavmim! Eğer ben onları kovarsam, beni Allah’tan kim koruyabilir? Hiç düşünmüyor musunuz? Size ben, “Allah’ın hazineleri yanımdadır”, demiyorum; gaybı da bilmem. “Ben bir meleğim” de demiyorum. Sizin hor gördüğünüz kimseler için, “Allah, onlara asla hiçbir hayır vermez” de diyemem. Allah, onların içlerindekini daha iyi bilir. Böyle bir şey söylersem, o zaman ben gerçekten zâlimlerden olurum.”

(Nuh Peygamber (a.s) ile o dönemin kâfir ve münafıklarının konuşmalarını anlatan bu ayetlerin nazil olduğu dönemde İslam Peygamber’inin, Müslüman münafıkların baskısı altında olduğu açıktır ve bu kişiler Peygamberin Ammarlardan, Ebu Zerlerden yardım almak yerine, Ebu Süfyan gibi meşhur kişilere dostluk eli uzatmasını ve yardım dilemesini istediler ve siyasi ve kabilesel anlaşmalar vb. yoluyla, Ebu Süfyanların endişelerini gidermek, yeni kurulan Medine toplumuna barış getirmek istediler.)

Bugün de Kur'an'ın reddettiği bu eski ve reddedilen iddialar yeniden düzenlenmiş ve piyasaya çıkmıştır. Amerikalıların ve Avrupalıların bu millete ve İslam inkılabının bölgedeki mücahit yoldaşlarına karşı düşmanlığı her geçen gün artarken, bazı kişiler “Filistin'i Filistinlilere, Lübnan'ı da Lübnanlılara bırakın ve onları bombaların altında yalnız bırakın, çünkü uluslararası sistem ve ilişkilerde bunlar Amerika'nın, Fransa'nın, İngiltere'nin özelliklerini taşımıyor!” demeye başladılar. Eğer bugün İran ABD ve Avrupalı ​​hükümetler tarafından tehdit edilmesine rağmen pes etmiyor ve bu milletin yüce hedeflerini güvence altına almak olan yoluna devam ediyor ve aynı zamanda bölgedeki geri kalan insanları ve dost hükümetleri de düşmanın karşısında güçlü bir şekilde durabilecek ve ona galip gelebilecek seviyeye ulaştırıyorsa, bu bir cephenin oluşması sayesindedir. Elbette bu cephe baskı altındadır ve İran'dan Yemen'e, Irak'tan Suriye'ye, Lübnan'dan Filistin'e kadar tüm bu cephede her an düşmanın baskısını görüyoruz ve özellikle geçtiğimiz yıl bu cephede yaşanan yaraların farkındayız. Ama biliyoruz ki bu baskılar başarının meyvesi, başarının alameti ve hak cephenin bir sonraki büyük başarısının sermayesidir. Bırakın İslam’ın ve Müslümanların düşmanları, İran’ın ve Direniş Cephesi’nin düşmanları komplo kursunlar, içerideki Müslüman gibi görünen münafıklar halkın kalplerini boşalttıklarını zannetsinler; Yol açıktır ve hak cephesinin art arda zaferler kazanacağı kesindir.

Sadullah Zarei

 Hizbullah, Lübnan'ın karadan işgal sürecinin başladığı ekim ayından itibaren 110'dan fazla İsrail askerinin öldürüldüğü ve 1050'den fazla askerin de yaralandığı iddiasında bulundu.
 

Hizbullah'tan yapılan yazılı açıklamada, İsrail'in Lübnan'a kara saldırılarının başladığı ekim ayının başından itibaren İsrail ordusuna yönelik yapılan karşı saldırılar hakkında bilgi verildi.

Soykıırmcı İsrail ordusunun karadan işgal dönemindeki kayıplarının "110'dan fazla" olduğu iddia edilen açıklamada, 1050'den fazla askerin de yaralandığı savunuldu.

Açıklamada, karadan saldırılar sürecinde İsrail'in 48 Merkava tankı, 9 askeri buldozer, 2'şer askeri cip, zırhlı araç ve asker taşıyıcısının imha edildiği aktarıldı.

Hizbullah'ın İsrail'in Hafya şehrinin Karyut bölgesi ve Safed kentindeki askeri bölgelere saldırılarına işaret edilen açıklamada, 4 ayrı olayda 21 İsrail askerinin hedeflendiği kaydedildi.

Katil İsrail ordusu, Lübnan'a yönelik saldırılarda tamamen gizlilik çerçevesinde hareket ederken, Hizbullah ile girilen çatışmalara ilişkin sınırlı kayıp haberleri dışında açıklama yapmıyor.

Hizbullah'la 8 Ekim 2023'ten beri kontrollü çatışmalara devam eden Siyonist İsrail ordusu, 23 Eylül’de Lübnan'ın güney kentlerinin yanı sıra Bekaa ve Baalbek bölgelerine yüzlerce hava saldırısı düzenledi.

Lübnan Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 8 Ekim 2023'ten bu yana 902’si kadın ve çocuk, 212’si sağlık çalışanı olmak üzere 3 bin 544 kişi şehit oldu, 15 bin 36 kişi yaralandı.

'Nasrallah' Tatbikatından Duyurdu:Tarihe Yazılacak'Nasrallah' Tatbikatından Duyurdu:Tarihe Yazılacak

Tesnim Haber Ajansı’nin haberine göre, Devrim Muhafızları Baş Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami, İran'ın Siyonist Rejim İsrail'den alacağı intikama kesin gözüyle bakılması gerektiğini vurguladı.

Devrim Muhafızları komutanı ayrıca " Tarihin hiçbir noktasında Müslümanların teslim olmasına rastlamadık, düşmanların akıbetinin ise Hayber savaşındaki gibi olacağını düşünüyoruz" dedi.

Tümgeneral Selami " İslam savaşçıları muhteşem bir birlik, otorite ve beraberlik gösterisi oluştururlar ve o zamana kadar bu sonsuz nüfus İslam'ı, İran'ı, ulusal çıkarları ve İslam ümmetini savunur, bugün hiçbir güç bu büyük güce denk olamaz. Amerika Birleşik Devletleri, müttefiki Avrupa ülkeleri ve küçük ve geçici rejimin bir ittifak oluşturduklarında bile bitmek tükenmek bilmeyen bu orduya ve iman, cihat ve şehadet dalgasına karşı hiçbir şey yapamazlar."

İranlı komutan şunları da sözlerine ekledi: " Filistin, Lübnan, İran, Yemen, Irak ve İslam dünyasının diğer bölgelerindeki ülkeler ile, şer ve şirk dünyası, garip bir fenomen olan Siyonizm ile Batılı müttefikleri ve mensupları arasında bugünkü yüzleşmenin hikayesi, gerçek hakiki bir yüzleşmedir. Bu düşmanlara karşı iman ve İslam adına direnen insanların olağanüstü direniş destanları tarihe yazılacak ve yazılıyor da. "

Devrim Muhafızları Başkomutanı şunları da söyledi:" Elbette onlara tarihi araştırın diyoruz, Müslümanların teslim olduğuna dair bilgi bulamayacaklar. Düşmanların bugünkü akıbeti Hayber savaşının akıbeti ile aynı olacaktır. Bugün tarihi yüzleşmede tüm sahte güçler İslam'ın önünde saf tutmuş, dünyanın modern orduları Müslümanları kendi iradesine teslime zorlamak, kaderlerine hükmetmek, topraklarını işgal etmek için Siyonist rejimin yardımına koşmuştur."

Tümgeneral Salami şunları da belirtti: "Düşmanlar Müslümanlara karşı koyamaz; Müslüman mazlumları enkaz altına gömseler bile şunu bilmelidirler ki, 40.000 Filistinli kuşatılıp şehit edilse, 100.000 Filistinli çocuk doğar ve doğdukları andan itibaren cihad dersini alırlar. Cihad bayrağını ellerine alacaklardır. Cihat cephesinde düşmanın açtığı onca yaraya rağmen sahada birlik ve kararlılıkla ayakta duracak ve her gün düşmana telafisi mümkün olmayan darbeler vuracaklar."

"Direniş savaşçıları, düşmanın komutanlarına ve gençlerine ettiği zulümlerin intikamını alıyor. Bu büyük akım söndürülemez ve sonlandırılamaz." dedi.

Devrim Muhafızları Başkomutanı düşmanlara şunları söyledi: "Sizinle göz gözeyiz, sizinle sonuna kadar savaşacağız ve Müslümanların kaderini belirlemenize izin vermeyeceğiz. Acı darbeler alacaksınız. İntikamımızı beklemelisiniz."

 İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, Tahran'da bulunan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Mariano Grossi ile bir görüşme gerçekleştirdi.
 

Görüşmede Pezeşkiyan, İran hükümetinin atom programıyla ilgili şüpheleri gidermeye hazır olduğunu söyledi.

Pezeşkiyan, "Birçok kez vurguladığımız gibi İran, Rehber'in (Hamaney) açık fetvasına dayanarak hiçbir şekilde nükleer silah yapma çabasında olmamıştır ve olmayacaktır. Kimsenin de onun bu politikasından sapmasına izin verilmeyecektir" dedi.

Grossi ise, Pezeşkiyan'ın görevi döneminde Ajans ile işbirliği açısından olumlu bir dönem olacağına inandığını ifade ederek, İran ile nükleer görüşmelerde 'sonuç' elde edilmesinin, Gazze'de ve Lübnan'da yeni bir çatışmanın önlenmesi açısından hayati önem taşıdığını söyledi.

 

İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami, ''Müzakerelerin başlaması konusunda iyimserim.'' dedi.
İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami, dün akşam konuk olduğu bir devlet televizyonu kanalında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi.

İran'ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerine ilişkin İslami, bunun Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT) çerçevesinde ve barışçıl amaçlarla yapıldığını söyledi.

İslami, ''Nükleer faaliyetlerimiz hakkında mutlaka Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'na (UAEA) bilgi veriyoruz ve hukuka aykırı bir şey yapmadık.'' dedi.

UAEA'nın teknik konularda her zaman tarafsızlığını koruması gerektğini vurgulayan İslami, şunları kaydetti:

''Bunu her zaman UAEA'ya hatırlatırız. Ajans, İran'da koruyucu önlemlerin ve 2015 tarihli nükleer anlaşmanın uygulanması konusunda her üç ayda bir UAEA Yönetim Kurulu'na ve her altı ayda bir BM Güvenlik Konseyi'ne rapor vermekle yükümlüdür. Bu süreçte kurum ile iş birliği yapıyoruz.

Şu ana kadar UAEA, İran'ın nükleer faaliyetlerinde herhangi bir sapma yaşandığına dair kanıt bulmadı.''

İslami, UAEA Yönetim Kurulu'ndan İran hakkında çıkacak herhangi bir karara anında yanıt verildeceğini belirtti.

''Müzakerelerin başlaması konusunda iyimserim''

Eylül'de düzenlenen BM Genel Kurul Oturumu'na atıfta bulunan İslami, ''Toplantı sırasında Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan ve Dışişleri Bakanı Irakçi'nin yaptığı görüşmelerin (diplomatik) müzakerelerin başlangıcı olmasını umuyorum ve bu konuda iyimserim.'' ifadesini kullandı.

İslami, ABD'nin yeni Başkanı Donald Trump'ın İran'ın nükleer silah aramadığını söylediğine dikkat çekerek, ''Bu yeni bir konu değil ve nükleer stratejimizde yer almamaktadır.'' diye konuştu.

 

Irakçi’den “Grossi ile görüşme” açıklaması

İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi sosyal media hesabı X’ten yaptığı paylaşımda Uluslararası Atom Enerjisi (UAEA) Başkanı Rafael Grossi ile bu sabah geçekleştirdiği görüşmeyi değerlendirdi

Dışişleri Bakanı Irakçi paylaşımında, “Bu sabah Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanı Sayın Rafael Grossi ile önemli ve samimi görüşmelerde bulunduk. NPT'nin kararlı bir üyesi olarak ajans ile tam işbirliği yapmaya devam edeceğiz” ifadesini kullandı.

Anlaşmazlıklar işbirliği ve diyalog yoluyla çözülebileceğini vurgulayan Irakçi, “Güçlü bir irade ve iyi niyetle yola devam etme konusunda mutabakata vardık” dedi.

Irakçi, İran'ın barışçıl nükleer programı ile ilgili müzakere masasından hiç ayrılmadığını belirterek, şu ifadelerde bulundu:

“Şimdi sıra Avrupa Birliği ve üç Avrupa ülkesine geldi. Biz ulusal çıkarlarımız ve inkar edilemez haklarımız temelinde müzakere etmeye hazırız ancak baskı altında müzakere etmeye hazır değiliz.”