کارگر

کارگر

İşgalci İsrail ordusunun Lübnan'a devam eden saldırıları sonucu yaşanan can kayıplarına ilişkin bilgi verildi.



Siyonist İsrail'in 8 Ekim 2023'ten bu yana Lübnan'a düzenlediği saldırılarda şehit sayısının 3 bin 365'e, yaralı sayısının da 14 bin 344'e yükseldiği açıklandı.

Lübnan Sağlık Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, İsrail ordusunun devam eden saldırıları sonucu yaşanan can kayıplarına ilişkin bilgi verildi.

İşgal ordusunun dün Lübnan'ın birçok bölgesine düzenlediği saldırılarda 78 kişinin şehit olduğu, 122 kişinin yaralandığı kaydedildi.

Açıklamada, İsrail'in 8 Ekim 2023'ten bu yana Lübnan'a düzenlediği saldırılarda yaşamını yitirenlerin sayısının 3 bin 365'e, yaralı sayısının da 14 bin 344'e yükseldiği belirtildi.

 

Soykırımcı İsrail Lübnan'a 24 Saatte 78 Hava Saldırısı Düzenledi
 
-  Katil İsrail, Lübnan'a son 24 saatte 78 hava saldırısı düzenledi. Bu saldırıların çoğu güney bölgelerine yapıldı.
 

Beyrut'un güneyindeki Cebel-i Lübnan vilayetine bağlı Barca beldesi hava saldırısıyla hedef alındı.

Lübnan Sağlık Bakanlığı, ilk belirlemelere göre 15 kişinin şehit olduğunu bildirdi. Bölgede enkaz kaldırma ve arama kurtarma çalışmaları sürüyor.

Siyonist İsrail savaş uçaklarının ülkenin çeşitli bölgelerine yönelik saldırıları devam ediyor.

Son hedeflerden biri Beyrut'un güneyindeki sahil kasabası Ciyeh oldu. Tahliye uyarısı yapılmadan gerçekleştirilen saldırıda bir apartman vuruldu.

Gazze'de binlerce ev ve binayı havaya uçuran katil İsrail ordusu, şimdi de karadan işgal ettiği Lübnan'ın güneyinde benzer bir yıkıma başladı.

Güney Lübnan'daki Bint Cibeyl kasabasında Lübnanlılara ait yapıların havaya uçurulduğu anları kaydeden işgalci İsrail askerleri, bu görüntüleri sosyal medya hesaplarından paylaştı.

Lübnan resmi ajansı NNA'da yer alan habere göre İsrail, Lübnan'da bugüne de en az 37 beldeyi yerle bir etti, 40 binden fazla konutu tamamen yıktı.

Haberde, işgalci İsrail ordusunun yıkım yaptığı beldelerin Nakura beldesinden El-Hıyam beldesine kadar sınır hattı boyunca 3 kilometre içeriye kadar uzandığı aktarıldı.

Soykırımcı İsrail'in 8 Ekim 2023'ten beri Lübnan'a düzenlediği hava saldırıların sayısı 12 bin 107'ye çıktı. Bu saldırılarda 3 bin 13 kişi şehit oldu ve 13 bin 553 kişi yaralandı.

İsrail’in Hizbullah’a yönelik güney Lübnan’da yürüttüğü harekâtta 50 bin askerle ciddi sonuç alamaması, İsrail basınında eleştirilere yol açtı. Çözüm sağlanamazsa yıpratma savaşının ve bölgedeki güvenlik şeridi oluşturma ihtiyacının kaçınılmaz olabileceği vurgulandı.

 
Lübnan'daki savaşın seyrine ilişkin İsrail içindeki tartışmalar, rejim ordusunun “Hizbullah’ın komuta yapısını vurduğu ve sınırdaki tesislerini yok ettiği” için başarı sağladığına inanan ve bu nedenle hükümetin siyasi bir uzlaşmaya varması gerektiğini savunan eleştirilerle yoğunlaşıyor.

Uzlaşma tartışması, sahadaki gelişmelerden bağımsız düşünülemiyor; özellikle Hizbullah’ın toparlanma yeteneği ve saldırılarla İsrail’i Lübnan bataklığına çekmesi konusunda endişeler giderek artıyor.

Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nden Orna Mizrahi, "1701 sayılı BM kararının uygulanmadığı takdirde İsrail’in sınır güvenliğini sağlamak ve hareket özgürlüğünü korumak için gerekli değişiklikleri içeren bir ateşkes anlaşması yapılmalı," diyerek bu konuda bir çözüm çağrısında bulundu.

“Uluslararası bir gücün varlığından vazgeçilemez,” ifadesini kullanan Mizrahi, geçmişte Batılı güçlerin (ABD, Almanya ve İngiltere) bölgeye katılımının önerildiğini ancak bunun gerçekleşme ihtimalinin düşük olduğunu ekledi.

İsrail’in, yeni bir güç üzerinde anlaşmaya varılana kadar UNIFIL’den ayrılmaması gerektiğini vurgulayan Mizrahi, “1701 sayılı kararın, Lübnan’ın UNIFIL operasyonlarına bağlılığı göz önüne alınarak, herhangi bir anlaşmanın temeli olması gerektiğini” belirtti.

Aynı zamanda, UNIFIL’in kapasitesinin güçlendirilmesi yoluyla bu kararın uygulanmasını sağlayacak etkili bir mekanizma oluşturulması gerektiğini savundu.

Mizrahi'ye göre Lübnan ordusunun güney Lübnan’da konuşlandırılması da Hizbullah unsurlarının bulunmadığından emin olmak için daha güçlü bir gözetim ve sağlanan silah ve teçhizatın yakından izlenmesini sağlayacak bir mekanizma ile desteklenmeli.

Yediot Ahronot yazarı Yossi Yehoshua, “Ya çözüm ya da yıpratma savaşı ve güvenlik şeridi” başlıklı yazısında, üst düzey bir ordu yetkilisinden alıntı yaparak, İsrail ordusunun “kara harekâtını güvenliği sağlamak için önemli bir bölgeye genişlettiğini, ancak zamanla zorlayıcı soruların ortaya çıktığını” ifade etti.

Yetkiliye göre, “amaç, Hizbullah, Lübnan hükümeti ve ABD’den Rusya’ya kadar çeşitli arabulucuların İsrail lehine koşulları kabul etmesini sağlamak.”

Ordu yetkilisi, “Kazanımların azamiye çıkarılması için harekâtı zamanında sonlandırmak” gerektiğini, aksi halde yıpratma savaşına girilmesi durumunda, evlerine dönen yerleşimciler için güvenlik şeridi oluşturmanın zorunlu hale geleceğini vurguladı.

Fakat Yediot Ahronot’a göre sahadaki durum farklı görünüyor:

“Bir aylık kara çatışmalarının ardından İsrail’in beş askeri tümeni ve bir yedek tugayı güney Lübnan’da toprak ele geçiremedi. 2006’daki Temmuz Savaşı’na katılan asker sayısının üç katı olan 50 binden fazla asker bulunmasına rağmen, tek bir köy bile işgal edilemedi.”

Gazete, bu başarısızlığı “Hizbullah’ın akıllı saha taktiklerinin etkinliğine” bağladı; İsrail zırhlı araçlarını, tanklarını ve askerlerini hassas bir şekilde hedefleyen çeşitli füzelerle donatılmış, sabit ve hareketli savunma hatlarından oluşan taktikler sayesinde Hizbullah’ın rejim ordusunun ilerleyişini engellediğini belirtti.

Ayrıca gazete, Hizbullah’ın aynı zamanda görünmezlik taktiği kullandığını, İsrail ordusunun kendisini şaşırtan ateş kaynaklarını çoğunlukla tespit edemediğini ifade etti.

1978’den beri Lübnan’da görev yapan ve eski Başbakan İzak Rabin’e danışmanlık yapan Lübnan doğumlu istihbarat subayı Albay Jack Neria, Hizbullah’ın “Golani Tugayı ve diğer elit komando birlikleri de dahil olmak üzere İsrail kuvvetleri için en kötü senaryoyu oluşturarak saldırı ve pusu hazırlıklarıyla ilerlemelerine izin verdiğini” söyledi.

Neria, ilerleme maliyetinin, özellikle insani kayıpların, İsrail’in 1940’lardan beri gördüğü en yüksek seviyelere ulaşabileceğini öngörerek, ordunun ilerlemesi halinde bir çıkmaza ve korkunç bir senaryoya yol açacağını dile getirdi.

Israel Today yazarı Yoav Limor şse Siyonist rejimin kuzeyde bir ateşkesi ancak üç ana koşulda kabul edeceğini belirtti:

Birincisi, 1701 sayılı kararın tam olarak uygulanması ve Hizbullah’ın askeri gücünün artışının engellenmesi.

İkincisi, Lübnan ordusundan takviye kuvvetlerin ve UNIFIL’in daha uzmanlaşmış birimlerinin güney Lübnan’a yerleştirilmesi. Üçüncüsü ise Hizbullah anlaşmayı ihlal ederse İsrail ordusuna tam hareket serbestisi tanınması.

Yazar, İsrail’in gelecekteki harekâtları için ABD, Fransa ve kısmen Rusya’dan açık çek istediğini, fakat Lübnan’ın egemenliğini korumak için buna karşı çıkacağını ve konunun İsrail’in kararına bağlı kalacağını kaydetti.

Pek çok bakan ve güvenlik yetkilisi, İsrail’in Hizbullah’a can simidi uzatmak için bir gerekçesi olmadığını ve baskıyı sürdürmesi gerektiğini savunuyor.

Ancak çatışmaların sürmesinin, kayıplar açısından ağır bir bedeli olacağı ve kış şartlarında Lübnan çamuruna gömülme riskinin artacağına dikkat çekiliyor.

Ek olarak, çatışmaların devam etmesinin, İsrail’in uluslararası meşruiyetinin aşınması, ekonomiye ve yedek asker sistemine ilave yük getirmesi ve kuzeydeki yerleşimcilerin evlerine dönüş tarihinin ertelenmesi gibi maliyetlere yol açacağı ifade ediliyor.

Salı, 05 Kasım 2024 03:15

İran ve Azerbaycan'dan Ortak Tatbikat

İran ve İsrail arasındaki gerilim son dönemlerde kendini Kafkaslarda da hissettirmeye başladı. İsrail ve Azerbaycan arasındaki askeri yakınlaşma ve sonrasında iki ülkenin İran ile artan gerilimi siyasilerin art arda yaptığı açıklamalar ile kendini daha da göstermişti. Tüm bu gelişmelere karşın İran'ın Azerbaycan ile askeri tatbikat yapmasının İsrail'e önemli bir mesaj niteliği taşıdığı belirtiliyor.


Azerbaycan ve İran, Hazar'da ortak tatbikat yapması bölgedeki güç dengelerinin değişimine bir işaret olarak gösteriliyor. İsrail ve Azerbaycan arasında uzun zamandır devam eden askeri anlaşmalar iki ülkeyi bir birine daha da yaklaştırmıştı. Özellikle Azerbaycan'da İran ile ilgili ajan gerilimi yaşanmış ve bu gerilim Bakü'de bulunan İran Büyükelçiliğinde çaalışaan 4 diplomatı istenmeyen kişi ilan etmesine kadar ilerlemişti. Azerbaycan'da İran gizli servisi ile çalıştığı ve darbe girişimi yapacağı gerekçesi ile de 6 kişi de tutuklanmıştı.  

Azerbaycan ve İran arasındaki bu gerilim devam ederken, Bakü de İsrail ile birlikte büyük silah alımları gerçekleştirmişti. Bu süreç Bakü ve Tahran arasındaki gerilimi daha da artırmıştı. 

 
Bu gelişmelere karşın Bakü ve Tahran arasında bugün bir askeri tatbikat gerçekleşti. Bu tatbikatın ise bölgedeki güç dengeleri açısından öneminin çok büyük olduğu uzmanlar tarafından belirtiliyor. 

Azerbaycan ve İran deniz kuvvetlerinin Hazar Denizi'nde ortak tatbikat düzenlenmesinin iki ülke arasında yaşanan gerilimleri geride bıraktığına bir işaret olarak görülürken İsrail'e de önemli bir mesaj niteliği taşıdığı yönünde. 

AZERBAYCAN VE İRAN ARASINDA ASKERİ TATBİKAT
Azerbaycan Savunma Bakanlığından yapılan açıklamada, iki ülke genelkurmay başkanları arasında imzalanan protokol çerçevesinde Azerbaycan ve İran'ın savaş gemilerinin katılımıyla Hazar Denizi'nde ortak tatbikat gerçekleştirildiği aktarıldı. 

Açıklamada, Azerbaycan'a ait 2 gemi ve 100 askeri personelin yer aldığı AZIREX-2024 tatbikatında gemi kazalarında kurtarma ve tıbbi yardım, arama kurtarma çalışmaları ve gemi güvenliğinin sağlanması gibi görevlerin icra edildiği açıklandı. 

Azerbaycan ile İran arasındaki askeri işbirliğini pekiştirmek amacıyla yapılan tatbikatta tüm görevlerin başarıyla yerine getirildiği aktarıldı.

 Lübnan Sağlık Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, katil İsrail rejimi ordusunun ülkeye yönelik hava saldırılarını sürdürdüğü belirtildi.
 

Siyonist İsrail'in Lübnan'da dün düzenlediği saldırılarında 18 kişinin şehit olduğu, 83 kişinin yaralandığı aktarılan açıklamada, böylece işgal ordusunun Lübnan'a yönelik saldırıları sonucu 2 Kasım Cumartesi gününe kadar şehit sayısının 2 bin 986'ya ulaştığı kaydedildi.

Açıklamada, soykırımcı İsrail’in saldırılarında yaralananların sayısının ise 13 bin 402'ye yükseldiği ifade edildi.

 

Ekim ayında Hizbullah'ın İsrail'e saldırıları 4 kat arttı...


Ekim ayında Hizbullah'ın İsrail'e yönelik saldırılarında dört kat artış yaşandı ve toplam 1158 saldırı kaydedildi. İsrail merkezli Alma Enstitüsü, insansız hava araçlarının Hizbullah için stratejik bir koz olduğunu ve bu saldırıların İsrail halkında büyük endişe yarattığını belirtti. 
 
 İsrail merkezli Alma Enstitüsü tarafından yapılan analiz, Hizbullah'ın Siyonist rejim hedeflerine yönelik operasyonlarının ekim ayında dört katına çıktığını ortaya koydu.

Raporun Maariv gazetesi tarafından aktarılan detaylarına göre, Hizbullah geçtiğimiz ay İsrail'e karşı toplam 1158 saldırı gerçekleştirdi.

Araştırmacılar Tal Bari ve Dana Pollack, saldırıların Ekim 2023'ten Ekim 2024'e kadar olan dönemdeki önceki verilerle karşılaştırıldığında toplamda 3 bin 235 saldırının kaydedildiğini, bunun da aylık ortalama 270 saldırıya denk geldiğini belirtti.

Bu verilere göre ekim ayında yaşanan saldırılar, ortalamanın yaklaşık dört katına çıkarak ciddi bir tırmanış olduğunu gösteriyor.

İHA'lar, Hizbullah'ın stratejik kozu
Araştırmacılar, ekim ayında Hizbullah saldırılarında 40'ı Siyonist rejim ordusu askeri olmak üzere toplam 54 İsraillinin öldüğünü bildirdi.

Analiz, saldırıların yüzde 54’ünün sınırdan beş kilometre mesafedeki yerleşim alanlarını hedef aldığını gösterdi.

Ayrıca, Hizbullah bu mesafeden daha uzakta bulunan bölgelere de 296 saldırı düzenleyerek önceki aylara kıyasla kayda değer bir artış kaydetti.

Diğer yandan Alma Enstitüsü, Hizbullah'ın insansız hava araçlarını (İHA) stratejik bir koz olarak kullandığını belirtti:

"İsrail'e giren İHA'lar, halkta hayal kırıklığını artırıyor, zira tek bir İHA, nüfus merkezlerinin üzerinde uçarken yüz binlerce sakinin sığınaklara girmesine neden olabilir ve İsrail'in savunma sistemleri üzerinde sürekli bir baskı oluşturabilir."

Kullanılan silah türlerine bakıldığında, iç cephedeki hedeflere ve güney Lübnan'daki rejim ordusu kuvvetlerine yönelik saldırılarda füzeler kullanıldı. En az 2 bin 291 roket ve füze İsrail topraklarına düştü.

 Karar Gazetesi'nin Türkiye’nin İsrail’le ticaretinin devam ettiğini belgeleriyle ortaya koyan haberlerinin üzerine Ticaret Bakanlığından gelen “İhracat Filistin’e yapılıyor” açıklaması tepkiyle karşılandı. Tel Aviv ile alışverişin yasaklanması sonrası Filistin’e ihracatın yüzde 35 bin artmış görünmesi ‘izaha muhtaç bir durum’ olarak yorumlandı.
 

TİM verilerine göre 6 ay önce Filistin'e çelik ihracatı 23 bin dolar iken, Eylül itibariyle bu oran 48 milyon dolara ulaştı. Filistin'de endüstri devrimi mi başladı?

İsrail’in en büyük silah tedarikçisi ve İsrail bandıralı ZIM şirketine ait gemilerin İstanbul, İzmit, Mersin limanlarından Hayfa’ya yoğun seferleri devam ediyor. Art arda kalkan gemiler İsrail üzerinden mi Filistin’e gidiyor?

İnsanların açlıktan öldüğü Filistin’e TİM verilerine göre, 12 milyon dolarlık bakliyat ihracatı yapıldı. Peki İsrail medyası Gazze’ye giden yardımları dahi ‘HAMAS’a destek’ olarak görüp ulaşımı engellediğini yazarken Filistin’e giden bunca malzemeye engel olmuyor mu?

TÜİK verilerine göre 2023 Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında 202 dolarlık makyaj malzemesi ihracatı yapılırken, 2024’ün aynı aylarında bu rakam 716 bin dolara ulaşmış. Soykırıma maruz kalan bir ülkenin makyaj malzemesine ihtiyacı var mıdır?

Ticaret Bakanı Bolat, ‘Gümrüklerimiz İsrail’e kapalıdır” derken, transfer noktası Hayfa olan konteynerlerin Türkiye limanlarındaki aralıksız sevkiyatlarının gerekçesi nedir?

UTANÇ TİCARETİ İZAHA MUHTAÇ

Türkiye İhracatçılar Meclisi ve TÜİK verilerine göre; son 9 ayda Türkiye’nin Filistin’le ihracatı yüzde 35 bin arttı. Ticaret Bakanı Ömer Bolat “Demir, dikenli tel, kimyasal ürün, makyaj malzemesi gibi malzemeler, Filistin’in ihtiyaçlarını karşılamak için gönderiliyor” dedi. Ancak resmi belgeler tam tersini ortaya koyuyor.

KARAR, Gazze’deki katliama ve “O iş bitti” açıklamasına rağmen İsrail’le sürdürülen ticareti belgeleriyle defalarca kanıtladı. Yapılan açıklamalar ise, cevap bekleyen başka sorular doğurdu. 1 yıldan fazladır soykırıma maruz kalan bir ülkenin gerçekten o ürünlere ihtiyacı mı var? Tel Aviv, bunca malzemeye engel olmuyor mu?

İsrail, Filistin ve Lübnan’da soykırıma aralıksız devam ediyor. 13 aydır devam eden katliamlara birçok ülke lojistik sağlıyor. Türkiye de ne yazık ki bu ülkelerden biri. Geçtiğimiz yıl ekim ayından beri sık sık gündeme gelen ve KARAR’ın belgelerle ispat ettiği utanç ticareti, iktidar tarafından sürekli reddediliyor. Son günlerde başta İstanbul, İzmit, Mersin gibi şehirler olmak üzere ülkemizin çeşitli bölgelerinde görülen İsrailli ZIM şirketine ait konteyner tırları ve yük gemileri ise, ticaretin kesilmediğine dair yeni kanıtlar... Ticaret Bakanı Ömer Bolat, kamuoyundan gelen tepkiler artınca yine ticaretin tamamen bittiğini; gümrüklerin İsrail’e kapalı olduğunu açıkladı. Türkiye’deki limanlardan kalkan gemileri ve ZIM konteynerleriyle alakalı hiçbir detay vermeyen Bolat, Türkiye’den Filistin’e demir, dikenli tel, kimyasal ürün, makyaj malzemesi gibi malzemelerin halkın ihtiyaçlarının karşılamak amacıyla gönderildiğini belirtti.

PEKİ YA BUNLAR?

Bakanlık, İsrail’le yapılmış gibi görünen ihracatın aslında Filistin’le gerçekleştiğini savundu. Fakat İsrail’in çelik gereksiniminin yüzde 65’ini karşılayan MÜSİAD üyesi İÇDAŞ başta olmak üzere ticareti sürdüren özel şirketlere hiçbir yaptırım uygulanmadı. TÜSİAD üyesi Zorlu Holding’in İsrail’deki üç elektrik santraline dokunulmadı. İsrail limanlarında ithalat şirketi olan Filistinli tüccarlar bile, Tel Aviv’in kendine ait olmayan hiçbir şirkete ticaret hakkı tanımadığını söyledi. Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin ve TÜİK’in verilerine göre; son 9 ayda Türkiye’nin Filistin’le ihracatı yüzde 35 bin artmış durumda. Filistin’e gönderilen ürünler ise; çelik, dikenli tel, makyaj malzemesi, mermer gibi soykırıma uğrayan bir ülke için öncelik sırasında olmayan malzemeler.

CEVAP BEKLEYEN SORULAR

TİM verilere göre; Türkiye ve Filistin arasında Ekim 2023’te 12 milyon doları biraz aşan ihracat, Ekim 2024’te yüzde 672 artışla ile 95 milyon dolara çıktı. Yılın başından bu yana yapılan ihracat da yüzde 542,5 artışla 103 milyondan 661 milyon dolara ulaştı. Filistin halkı tüm dünyanın gözü önünde katlediliyor iken bu ticaret kiminle yapılıyor?

TÜİK verilerine göre Filistin’e çelik-demir ihracatımız yüzde 200 bin yükseldi. 13 aydır çocuk ve kadın ayırmaksızın 50 bin kişiyi öldüren İsrail, Filistin’e demir-çelik girmesine nasıl izin veriyor?

Önceki yıllarda yalnızca İsrail’le yapılan dikenli tel ihracatının belgeleri vardı. 2023’te hiç dikenli tel göndermediğimiz Filistin’e, bu sene niye gönderiyoruz?

Türkiye, Filistin’e ekim ayında 36 bin 430 dolar tutarında mücevher sattı. Soykırıma maruz kalan bir ülkenin makyaj malzemesi, halı, mücevher gibi malzemelere ihtiyacı var mıdır?

İnsanların açlıktan öldüğü Filistin’e TİM verilerine göre, 12 milyon dolarlık bakliyat ihracatı gerçekleştirildi. Peki İsrail medyası Gazze’ye giden yardımları dahi ‘HAMAS’a destek’ olarak görüp ulaşımı engellediğini yazarken Filistin’e giden bunca malzemeye engel olunmuyor mu?

İsrailli ZIM şirketine ait konteynerler, Türkiye’den Filistin’e mi malzeme taşıyor?/karar

 

Türkiye'den Filistin üzerinden İsrail'e dikenli tel ihracatı devam ediyor..


TÜİK’in verilerine göre Türkiye, 2024 eylül ayında Filistin’e rekor miktarda dikenli tel gönderdi. Bu durumun, İsrail’e yönelik ticaret yasağını aşma amaçlı bir yöntem olduğu öğrenildi.

 Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı 2023 ve 2024 eylül ayı dış ticaret verileri, Türkiye'nin İsrail'e dikenli tel ihracatında dikkat çeken bir değişikliği ortaya koyuyor.

Gazeteci Metin Cihan’ın gündeme getirdiği verilere göre, Türkiye 2023’te İsrail’e yüksek miktarda dikenli tel ihraç ederken, 2024 yılında ticaret yasağı nedeniyle İsrail’e doğrudan bir sevkiyat yapılmadı.

Fakat kayıtlarda dikkat çeken bir detay var: Türkiye, 2024’te İsrail’e hiç dikenli tel göndermemiş gibi görünse de bu defa aynı ürün Filistin’e gönderilmiş görünüyor.

Verilere göre 2023 eylül ayında Türkiye, İsrail’e yaklaşık 84 bin dolar değerinde dikenli tel ihraç ederken, 2024’te bu ihracatın adresi Filistin olarak değişti ve yaklaşık 166 bin dolar değerinde dikenli tel ihraç edildi.

Bu miktar, bir önceki yıl İsrail’e gönderilen dikenli telin iki katına yakın bir artışa işaret ediyor.

Metin Cihan, sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımda, bu durumun, Filistin’e gönderilen dikenli tellerin aslında İsrail’e ulaştığını ve bu sayede ticaret yasağının kâğıt üzerinde korunduğunu belirterek Türkiye'nin İsrail'in işgal ettiği bölgelerde kullanmak üzere sürekli olarak dikenli tel ihraç ettiğini kaydetti.

Cihan, “Gümrük beyannamesine Filistin yazıp İsrail'e gönderiyoruz. Böylece resmiyette ticaret yasağı devam ediyor gibi görünüyor ama İsrail'in dikenli tel ihtiyacını karşılamayı da sürdürüyoruz. Daha çok işgal ettiği için daha çok gönderiyoruz,” ifadelerini kullandı.

Siyonist İsrail'in geçen ay Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'a düzenlediği saldırıda şehit olan Hamas Siyasi Büro Başkanı Yahya Sinvar'ın 3 gün boyunca hiçbir şey yemediği aktarıldı.
 

Londra merkezli Şarkul Avsat gazetesinin adını açıklamadığı kaynaklara dayandırdığı haberinde, Sinvar'ın 7 Ekim 2023'ten sonra Gazze'deki durumuna ilişkin detaylara yer verildi.

Sinvar'ın soykırımcı İsrail saldırıları nedeniyle ailesini daha güvenli olduğunu düşündüğü bir bölgeye gönderdiği ve onlarla mektupla haberleştiği belirtildi.

Hamas liderinin ailesiyle mektupla 1 veya 1,5 ayda bir ancak haberleşebildiği ifade edildi.

Haberde, Sinvar'ın otopsisinde 16 Ekim'de şehit olduğu saldırıdan önce 3 gün boyunca hiçbir şey yemediğinin ortaya çıktığı kaydedildi.

Oysa Siyonist İsrail yönetimi, sık sık Gazze'ye giden yardımların "Hamas tarafından alındığını ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmadığını" iddia ediyordu.

Sinvar, 16 Ekim'de Gazze'nin güneyindeki Refah'ta katil İsrail askerleriyle girdiği çatışmada şehit oldu.

Tel Aviv yönetimi uzun zamandır Sinvar'ın Gazze'de tünellerde saklandığını ve İsrailli esirleri kendisine kalkan olarak kullandığını ileri sürüyordu.

İddia edilenin aksine Sinvar'ın yanında hiçbir İsrailli esir olmadığı ve Tel Sultan bölgesinde bir binada birkaç arkadaşıyla birlikte katil İsrail askerleriyle çatışırken şehit olduğu ortaya çıkmıştı.

 
İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, 13 Aban (3 Kasım) Dünya Emperyalizmle Mücadele Günü arifesinde bu sabah Tahran'daki İmam Humeyni (r.a) Hüseyiniyesi'nde üniversite ve lise öğrencilerini kabul etti.

 

Uluslararası Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı -ABNA- İmam Hamanei, bu merasimde yaptığı konuşmada, müstekbirlerle mücadelede asla gevşeklik gösterilmeyeceğini vurguladı.İmam Hamanei’nin konuşmasının önemli başlıkları şöyle:

-Müstekbirlerle mücadeledede İran milletinin askeri, silah ve siyasi açıdan hazırlanması için yapılması gereken her şeyi mutlaka yapacağız. Elhamdulillah, yetkililer şu anda bunu yapıyor.

-İran halkının ve ülke yetkililerinin, küresel istikbarla ve bugün dünya düzenini yöneten suç aygıtıyla mücadele etme yönündeki genel hareketi, kesinlikle ve kesinlikle hiçbir şekilde başarısız olmayacaktır, bundan emin olun.

- Mesele sadece intikam değildir, mesele mantıksal bir harekettir. Mücadele dine, ahlaka, şeriata ve uluslararası hukuka uygundur. İran halkı ve ülkenin yetkilileri de bu konuda tereddüt etmeyecektir. Bundan emin olun.

-Casusluk yuvası meselesi sorgulanamaz. ABD Büyükelçiliği sadece diplomatik ve bilgilendirme faaliyetleri için bir yer değildi, aynı zamanda devrime karşı iç kışkırtma ve devrimi yok etme ve hatta aziz İmam’ın (r.a) kutlu hayatını tehdit etme amaçlı bir planlama karargahıydı.

- ABD casusluk yuvasının ele geçirilmesi bir dönüm noktası ve unutulmaz bir tarihi andır. Bu nedenle İmam (r.a) o nüfuz eden bakış açısıyla öğrencilerin hareketini onaylamıştır.

-Mesele, uluslararası zulümle mücadele sorunudur. İslam öğretisinden ilham alan İran milleti için zulme karşı çıkmak bir görevdir. Müstekbirlerle mücadele etmek bir görevdir. İstikbar, milletlerin çok yönlü olarak ekonomik, askeri ve kültürel tahakküm altına alınması ve aşağılanması anlamına gelir; İran milletini aşağıladılar; Yıllarca aşağıladılar. Dolayısıyla İran milletinin mücadelesi istikbara karşı olmuştur ve bundan sonra da mutlaka aynı bu şekilde olacaktır.

-Düşmanlar, yani hem ABD hem de Siyonist rejim, İran’a ve direniş cephesine karşı yaptıkları için mutlaka sert bir yanıt alacaklarını bilmelidirler.

-İran milletinin insani, İslami ve uluslararası kurallara ve mantığa uygun eylemi olan müstekbirlerle mücadele hareketi devam etmelidir.

-İran milletinin istikbara karşı mücadelesinin devamı bilimi, düşünceyi, teknolojiyi ve bir yol haritasını gerektirmektedir.

-Bugünün Dünya Emperyalizmle Mücadele Günü olarak adlandırılmasının sebebi, özelikle milletin Amerika'ya ve bölgedeki uşaklarına karşı ayağa kalkıp mücadele etme yönündeki cesur ve bilinçli hareketinde şüphe yaratan ve sonrasında bu mücadeleyi inkâr eden ellerin iş başında olduğu bir durumda, bu tarihi mücadeleyi unutmamak içindir.

- İran halkının müstekbirlerle mücadelesi, ABD hükümetinin İran ve İran milleti üzerindeki zalim ve küstah hakimiyetinden kaynaklanmıştır.

-“İran ile ABD arasındaki çatışmanın başlangıç noktası ABD casusluk yuvasının ele geçirilmesidir” diyen tarihçiler yalan söylemektedir. Bu mücadele 19 Ağustos 1953’e kadar uzanmaktadır. Çünkü o tarihte Amerikalılar, Musaddık hükümetinin iyi niyetine ihanet ederek, kanlı bir darbeyle o ulusal ve halk hükümetini devirmiş ve Şah'ın zalim yönetimini kurmuştur. Bunlar İran milletinin tarihindeki kilometre taşlarıdır ve iyi anlatılması gerekir.

- SAVAK'ın kurulması ve sorgulama yapan kişilerin korkunç işkence yöntemleri konusunda eğitilmesi, ordunun ve hükümetin işlerine karışmak için on binlerce Amerikalı danışmanın bulunması, nüfuz ve casusluk faaliyetleri, İran karşıtı eylemler arasındadır. Bütün bu eylemler milleti aşağılamak ve İran'a hakim olmak için gerçekleşmiştir.

- Pehlevi rejimi, bölgedeki hükümetlerin çoğunun Siyonist rejimle bağlarını kestiği bir dönemde, Amerika'nın yönlendirmesiyle petrol ve diğer desteklerle unutulmaz bir ihanete imza atmış ve gaspçı rejimi güçlendirmiştir.

Ne yazık ki bugün bile bazı hükümetler, Siyonist rejimin Gazze ve Lübnan'da işlediği menfur suçları görmezden gelerek, bu kana susamış düşmana ekonomik, hatta askeri yardımda bulunmaktadır.

- Siyonist rejimin Gazze'de işlediği menfur suçlar, çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan 50 bin kişinin şehit edilmesi ve Lübnan'da ABD'nin küstah ve açık askeri ve siyasi desteği ve katılımıyla yaşanan trajediler onların insan hakları iddialarını rezil etmiştir ve istikbarla mücadele, uluslararası mantığa uygun, akılcı bir mücadeledir.

-Gerçek Vaat operasyonundan sonra insanlar farklı ülkelerin sokaklarında sevinç yaşıyor, bu da İran'ın hareketinin uluslararası mantık ve elbette İslam ve Kur'an mantığına uygun olduğu anlamına gelmektedir.

- Bugün dünya, Nasrallah, Haniye ve Süleymani gibi büyük isimleri terörist olarak adlandıran insan hakları suçlularının, asıl kendilerinin terör örgütü ve suç çeteleri olduğunu anlamıştır.

-Siz gençler ve öğrenciler, İslam ülkeleri, bölge ve bölge dışı gençlerle temasa geçerek onlara gerçekleri açıklamalı ve istikbara karşı kitlesel bir genel hareketin olması gerektiğini hatırlatmalısınız.

-Allah'ın izniyle bu İslami ve insani hareketle İran milleti ve direniş cephesi dünyadaki yerini bulacak ve düşmanı mutlaka mağlup edecektir.

-Kıymetli ve aziz gençler! Önünüzdeki yol kısa ve kolay değil ve siz aziz gençler, uluslararası suçlarla mücadele eden bir sistemin nimeti de dahil olmak üzere, Allah'ın nimetleri için dua ve münacat edin, Kuran'a başvurun ve Allah'a şükredin ve bu şerefli yolda yürümenin ağır sorumluluklarını yerine getirmek için çabanızı, bilginizi ve gayretinizi artırın.

Allah'ın yardımıyla ve Seyyid Hasan Nasrallah, İsmail Haniye, General Süleymani ve Yahya Sinwar gibi aziz ve nurlu şehitlerin yardımıyla bu yolu sürdürün.

Hizbullah, Siyonist İsrail'deki Yukarı ve Batı Celile'ye 75 füze fırlattı. Saldırı sonucu 1'i ağır 4 kişi yaralandı.



Siyonist İsrail ordusundan yapılan açıklamada, "Yukarı ve Batı Celile bölgelerinde 12.31 - 12.33 saatlerinde devreye alınan alarmların ardından Lübnan'dan fırlatılan 75'e yakın füze tespit edildi." ifadelerine yer verildi.

Ordu, füzelerin önemli bir kısmına Demir Kubbe'nin müdahale ettiğini, fakat bir kısmının da bölgeye isabet ettiğini aktardı.

İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth, bu saldırıda savaşın başından beri  "en ağır yoğunlaştırılmış füze patlamalarından" birinin gerçekleştirildiğini yazdı.

İsrail'in en büyük sağlık tesisi olan Rambam Hastanesi'nden açıklama geldi. Hastane, "İsrail'in kuzeyindeki Tamra kentine düşen füzeler sonrası 1'i ağır 4 yaralının hastaneye getirildi" ifadelerini kullandı.

Siyonist rejim, İran'a yönelik son saldırısının ardından üç ana beklenti içinde: Öncelikle, iki tarafın karşılıklı misillemelere girmeden çatışmanın sona ermesini umuyor. Fakat, İran'ın henüz son yanıtını vermediğinin de farkında; özellikle Ayetullah Ali Hamenei'nin açıklamaları, İran'ın İsrail'e karşı hala kararlı olduğunu gösteriyor. Fakat el-Ahbar yazarı Yahya Dabuk'a göre çatışmanın istikametini tayin etme fırsatı artık İran’ın elinde.

 

İsrail, son dönemde İran'a yönelik saldırılarını açıkladığından beri, geniş bir yelpazeye yayılan İran hedeflerine karşı kazandığını iddia ettiği başarıları savunmaya devam ediyor.

İsrail'in anlatısı, düşmanının savunma, saldırı ve üretim kapasiteleri de dahil olmak üzere hiçbir bileşeni dışarıda bırakmayacak şekilde şekillendirildi.

Bu kapsamda, başarılara dair yapılan abartıların, iç eleştiriler ve hayal kırıklığını dile getiren siyasiler, uzmanlar ve kamuoyuna karşı üst düzey talimatlarla yönlendirildiği anlaşılıyor.

Bu eleştiriler, İsrail'in ilan ettiği "başarılar" konusunda ciddi bir şüphecilik oluşturmuş durumda.

Öte yandan, İran cephesinden gelen küçümseyici tepkiler, İsrail’in anlatısına kıyasla daha ölçülü kalırken, Tahran yalnızca yaşanan kayıpların gerçek boyutuna odaklanmayı tercih ediyor.

İsrail tarafının, İran'ın uzun menzilli balistik füze üretimini en az bir yıl boyunca durdurmak zorunda kalacağını iddia etmesi ise dikkat çekici.

Bu durum, yıllar önce Natanz nükleer tesisindeki patlamanın ardından İsrail’in "İran’ın nükleer programı yıllarca geriledi" yönündeki tahminlerini hatırlatıyor.

O dönemde İran, bu patlamanın hemen ardından uranyum zenginleştirme oranını yüksek miktarlarda artırarak İsrail’in bu iddiasını çürütmüştü.

İsrail'in son dönemdeki abartılarında, kamuoyuna büyük kazanımlar elde edildiğine dair bir izlenim yaratma çabası öne çıkıyor.

Bu, özellikle İsrail halkında beklentilerin yüksek olduğu, ancak liderliğin bunları karşılayamadığı bir dönemde dikkat çekici hale geliyor.

İlginç olan ise, İsrail askeri kaynaklarının, İngilizce yayın yapan Amerikan medyasında, İsrail’in verdiği yanıtın sınırlı olduğunu ifade etmesi.

Bunun nedeni olarak, Tel Aviv’in İran ile karşılıklı saldırı döngüsüne girmek istememesi gösteriliyor.

Genel olarak, İsrail tarafında saldırıların ertesi gün üç belirgin işaret göze çarpıyor:

Birincisi, İsrail, verdiği yanıtın Tahran ile Tel Aviv arasındaki son darbe olmasını umuyor.

Karşılıklı bir misilleme döngüsüne girilmeden bu çatışmanın kapanmasını istiyor, zira iki taraf da bu tür bir sürecin nerede duracağını ya da yol açabileceği zararı tam olarak kestiremiyor.

Özellikle, sonuçlara dair belirsizlik, beklenmedik gelişmeler ve karşılıklı eylemlerin yaratabileceği yan etkiler yüzünden tahmin edilemez durumda.

İkincisi, İsrail, İran'ın henüz son sözünü söylemediğinin farkında. İranlı yetkililerin açıklamaları, doğrudan bir misilleme hazırlığında olduklarını açıkça ifade etmese de Tel Aviv’i rahatlatacak bir geri adım da atmıyor.

Bu bağlamda, İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamenei'nin "Siyonist rejim yanlış hesap yaptı ve İran halkının kararlılığını anlamalı," şeklindeki ifadesi, İran’ın sessiz kalmayacağının bir işareti olarak yorumlanıyor.

Üçüncüsü, Tel Aviv, karşılıklı saldırıların durdurulması için bir uzlaşmaya varılmasını umuyor.

Bu umut, Washington'dan gelen mesajlarla ve ardından İsrail tarafından da yinelenen ifadelerle destekleniyor: İran’ın İsrail’e yanıt vermesi, ateşkes çabalarını baltalayabilir.

Bu söylem, Amerikan tarafının İran’a bazı teklifler sunmaya başladığının göstergesi. Önümüzdeki günlerde bu tür tekliflerin hem kapalı kapılar ardında hem de üçüncü taraflar aracılığıyla iletilen mesajlarla daha yoğun hale geleceği düşünülüyor.

Her halükârda, İsrail, son saldırısının İran topraklarında hedeflere ulaşma kapasitesini ortaya koyduğunu ve İran’a, eğer çatışma genişletilirse ekonomik, sivil ve altyapısal hedeflerin de vurulabileceği mesajını verdiğini düşünüyor.

Bu da İran’ın ileriye dönük çatışmaya devam etme hevesini frenleyebilir. Fakat burada önemli bir soru ortaya çıkıyor: İsrail neden baştan beri hedef yelpazesini genişletmedi ve sadece sözlü tehditlerle yetindi?

Artık top İran’da. Savaşın istikametini, seviyesini ve vereceği zaiyatın miktarını belirleme şansı şimdi Tahran’ın elinde.

Muhtemelen İran, yanıtını Lübnan ve Gazze cephelerine bağlayarak, mevcut durumu kendi lehine çevirmeye çalışacak.

Zira Tel Aviv ve Washington’dan, sahada yaşanan ardışık kayıpların gölgesinde, siyasi çözümler üzerinden bir çıkış arayışında olduklarına dair işaretler geliyor.

Salı, 29 Ekim 2024 10:28

İsrail Rejiminin Stratejik Hatası

 1 Ekim’de İran Devrim Muhafızları Ordusu füzelerinin İsrail rejiminin “Nativim” ve “Hatzorim” (Şehit Seyyid Hasan Nasrallah’ın suikastının başlangıç noktası olan üs) ve ayrıca Gazze çevresindeki bölgedeki İsrail rejiminin stratejik radarları, tankları, zırhlı araçları ve birliklerinin toplanma merkezlerini hedef almasından bu yana, geçtiğimiz gece İsrail rejimi garip bir şekilde övünerek İran İslam Cumhuriyeti’ni sert bir karşılıkla tehdit etmesine kadar 25 gün geçti.

Netanyahu, İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun kahramanca saldırılarının ilk günlerinde, İran yetkililerini taklit ederek, İsrail’in İran’a cevabının sert olacağını ve uygun zaman ve yerde verileceğini açıkladı. Sadık Vaat 1 ile 2 arasında İsrail rejimi, söylenen hedeflere tek bir füze bile ulaşmaması için Demir Kubbe’den David’s Sling ve Arrow (Hetz 1 ve 2), Hawk, THAAD ve düzinelerce Amerikan, İngiliz ve bölge ülkelerine ait hava savunma sistemlerine kadar tüm radar sistemlerinin zayıflıklarını gidermek için elinden gelen her şeyi yaptı. Ancak Sadık Vaat 2’nin muzaffer operasyonunun başlarına öylesine bir bela açtığını gördük ki, üzerinden yaklaşık bir ay geçmesine rağmen Siyonist yetkililer toplantılarını onlarca metre yer altında beton sığınaklarda yapmayı tercih ediyorlar. İsrail rejiminin Sadık Vaat 2’deki onur kırıcı yenilgisini telafi etme çabası, iç eleştirileri, özellikle de aşırı ve savaş yanlısı kesimden gelen eleştirileri yanıtlamak için İran’a karşı bir eylemde bulunmalarına yol açtı. Böylece 26 Ekim gecesi bazı İran askeri merkezlerine ve sistemlerine saldırarak, İran İslam Cumhuriyeti’ne her ne kadar az da olsa zarar verdiler.

 

 

Ancak 26 Ekim Cumartesi sabahı gün ağardığında Tel Aviv’in İran ve Direniş ile girişilen savaşta meydan adamından çok, psikolojik operasyon sahnesinin borazan çalanı olduğu ortaya çıktı! Ve Başbakan Netanyahu ile Savunma Bakanı Gantz’ın yeraltı sığınağında bulunmaları, güç göstergesinden çok, işgalci Kudüs rejiminin üst düzey yetkililerinin İran’ın olası misilleme saldırılarından duydukları korku ve zayıflığı gösteriyordu. Öyle ki, korkak Siyonist yetkililerin görüntülerinin yayınlanması, rejimin muhalefet güçlerinin tepkisini çekti ve şu sorunun sorulmasına neden oldu: İsrail yetkilileri neden canlarını kurtarmak için yer altında kalmak zorunda kalıyor da, tehdit ve saldırı altında olan İranlı yetkililer ve vatandaşlar, en ufak bir korku duymadan evlerinde veya iş yerlerinde, yani yer altında ve sığınaklarda değil, dinleniyor veya kişisel veya idari işlerini hallediyorlar?


 
5 Kasım Cumartesi sabahı İsrail rejiminin bazı İran askeri merkezlerine ve sistemlerine saldırmasıyla ilgili dikkat çekici noktalar şunlardır:


 
1. İran’ın “stratejik sabrı” sona eriyor: Ayetullah Hamanei, Zafer Cuması günü Cuma namazı hutbesinde, İran’ın “stratejik sabrı” politikasının sona erdiğini ve ülkenin her türlü düşman saldırısına kararlı, ancak hesaplı ve aceleci olmayan bir şekilde cevap vereceğini açıkça belirtti. Bu açıklamadan önce de İranlı askeri yetkililer, Siyonistlerin olası herhangi bir saldırısına sert bir şekilde karşılık vereceklerini vurgulamıştı. Bu uyarılar ışığında, “Sadık Vaat 3” operasyonu için geri sayım başlamış olup, kamuoyu bir kez daha yetkililerin ve askeri komutanların, sahadaki koşulları ve ülkenin çıkarlarını göz önünde bulundurarak, Siyonistlerin son saldırısına hesaplı ve aceleci olmadan kararlı bir şekilde cevap vermelerini bekliyor. İç kamuoyu ve direniş cephesi, Siyonist düşmana bir cevap vermemenin, Devrim Muhafızları ve Ordu’nun evlatlarının daha ağır bir karşılık verme kararlılığından vazgeçmek anlamına gelmediğini biliyor.


 
2. Yabancı medyanın tepkisi: Özellikle Amerikan medyası olmak üzere yabancı medyanın haberlerine bakıldığında, ülkenin genel havasının bu medya kuruluşları için önemli olduğu ve dikkat çektiği görülüyor. Örneğin, New York Times, “İran Sakin” başlığıyla, Siyonistlerin Cuma gecesi İran’a düzenlediği saldırıdan sonra İran halkının ruh halini aktardı.


 
Öte yandan İsrail medyası, İran’a yönelik operasyonu sert bir şekilde eleştirerek, İran halkının bu saldırıyı hissetmediğini ve şu anda uyuduklarını, kendilerinin ise uyanık olduklarını yazdı. Bu medya kuruluşları, kimin kime saldırdığı belli değilken, başbakanlarının neden bir sığınakta olduğunu sorguladı.


 
Amerikan yetkililerinin açıklamaları ve haberlerden de anlaşılacağı üzere, rejimin İran’a verdiği tepki önceden belirlenmişti. Saldırı sınırlı ve zayıf olacak, ancak medyada abartılıp başarı olarak gösterilecekti. İran’ın İsrail’e saldırısına ait görüntülerin ve delilsiz iddiaların kullanılması da ellerinin boş olduğunun göstergesidir.


 
Düşmanın bu haber stratejisi, saldırılarının yıkıcı etkisinden çok İran halkına karşı psikolojik savaş yürütmeyi amaçladığını göstermektedir. Bu saldırılarla İran toplumunda kargaşa ve düzensizlik yaratabileceklerini ve böylece ülkede bir tür ayaklanma ve kaosu körükleyebileceklerini umuyorlardı. Ancak cumartesi sabahı halkın normal hayatına devam etmesi, düşmanın uzun süredir senaryo ve planlar yaptığı tüm bu hesaplamalarının suya düştüğünün kanıtıdır.


 
3. Bazı bölge ülkelerinin, geçmişte düşmana topraklarını kullandırdıkları iddia edilen Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin, İsrail rejimini kınamada samimi olup olmadıkları bir yana, İran’ın askeri hedeflerine yönelik saldırıya hemen tepki vermeleri, bölge ülkelerinin İran’ın saldırganlara vereceği cevabın ciddiyetine inandığını ve çatışmaların devam etmesi ve İran’ın kararlı bir şekilde karşılık vermesi durumunda bölgenin kontrol edilemeyen gelişmelerle karşı karşıya kalabileceğinden endişe duyduklarını göstermektedir. Bu nedenle, bu ülkelerin İsrail rejimini kınaması, ya hiç görmediğimiz ya da geçmişte benzer bir eylem gerçekleştiyse de bu düzeyde ve bu kadar açık bir dille yapılmayan ender durumlardan biridir. Bu durum, bir yıl öncesine kadar bu Arap devletleriyle anlaşma ve normalleşme arayışında olan İsrail rejiminin ciddi bir güvenlik açmazıyla karşı karşıya kaldığını ve bölgedeki konumunu kaybettiğini göstermektedir.
Bu nedenle, İsrail rejiminin zor günler geçirdiğini ve aşağılanma günlerinin kronometre gibi saniye saydığını söyleyebiliriz. Masum Gazze çocuklarının ve direniş komutanlarının kanı yakında kirli eteklerini tutuşturacak.