
کارگر
Söylem ve gerçeklik arasında Türkiye-İsrail ilişkileri...
"Türkiye Cumhurbaşkanı'nın kavgacı sözleri Tel Aviv'i kızdırabilir, ancak eylemler sözlerden daha yüksek sesle konuşuyor ve Ankara'nın İsrail'e ihracatı katlanarak artıyor."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışında yaptığı konuşmada İsrail'in Filistin ve Lübnan’dan sonra Türkiye’ye yönelebileceğini iddia ederek sert açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın bu çıkışları, Türkiye-İsrail ilişkilerinde gerilimi artırabilir, ancak bu söylemin iç politikaya yönelik olduğu düşünülüyor. İsrail’in Türkiye’ye askeri bir tehdit oluşturmadığına dair değerlendirmeler yapılıyor. The Cradle portalında yer bulan makalesinde Suat Delgen, Erdoğan'ın sert söylemlerine rağmen iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştiğini anımsatıyor.
1 Ekim'de, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) üçüncü yasama yılının açılışında, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan İsrail'le ilgili ciddi endişelerini dile getiren bir konuşma yaptı:
"Açıkça söylüyorum, vaat edilmiş topraklar hezeyanıyla ve tamamen dini fanatizmle hareket eden İsrail yönetimi, Filistin ve Lübnan'dan sonra gözünü vatanımıza dikecektir... Kendini dev aynasında gören Hitler nasıl durdurulduysa, Netanyahu da aynı şekilde durdurulacaktır."
Erdoğan'ın İsrail'e karşı tonu yükseliyor
Bu açıklamalar Türkiye-İsrail ilişkilerindeki gerilimi daha da tırmandırmış ve Türkiye'de İsrail'e karşı duyulan öfkeyi artırdı. Bölgedeki askeri stratejiler, jeopolitik gerçekler ve mevcut siyasi dinamikler göz önüne alındığında, İsrail'in Türkiye'ye askeri bir saldırıda bulunma ihtimali var mı? Tel Aviv ve Ankara birbirlerini gerçekten askeri tehdit olarak mı algılıyorlar? Yoksa bu sadece iç seçmenlere hitap eden jingoistik bir söylem mi?
Bir hafta sonra TBMM, İsrail saldırılarını ve bölgedeki gelişmeleri görüşmek üzere kapalı bir oturum düzenledi ve bu oturumda Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Savunma Bakanı Yaşar Güler Meclis üyelerine bilgi verdi. TBMM'deki kapalı oturumlar milli güvenlik, dış ilişkiler, devlet sırrı ve olağanüstü haller gibi gizli konuların görüşüldüğü özel toplantılar.
Bu oturumlar basına açık değildir, tutanakları 10 yıl süreyle gizli tutulur ve katılımcıların üst düzey görüşmelerin ayrıntılarını açıklamaları yasaktır.
Ancak toplantının ardından Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Özgür Özel, İsrail'in gözünü Türkiye'ye diktiği yönündeki son söylentileri değerlendirdi:
"Biz kendi değerlendirmelerimizi yaptığımızda İsrail'in Türkiye'ye saldırmasının akılla, mantıkla, İsrail'in gücüyle, Türkiye'nin gücüyle, uluslararası kuruluşların görevleriyle mümkün olmayacak bir şey olduğunu biliyorduk."
Eğer Erdoğan hükümeti İsrail'in Türkiye için yakın bir tehdit oluşturduğuna gerçekten inanıyorsa, atabileceği somut adımlar var. En önemlisi, bir NATO üyesi olarak Türkiye, NATO Antlaşması'nın 4. maddesine başvurabilir:
Taraflardan herhangi birinin görüşüne göre, taraflardan herhangi birinin toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlığı veya güvenliği tehdit edildiğinde, Taraflar birlikte istişarede bulunacaklardır.
Ancak Ankara, algılanan İsrail tehdidi konusunda böyle bir istişare çağrısında bulunmadı.
Boru hattı siyaseti
Azerbaycan'ın İsrail ile çok yakın siyasi ve askeri bağları bulunuyor. Aynı zamanda, Türkiye ile Azerbaycan ilişkilerini “iki devlet, tek millet” olarak tanımlıyor. İki ülke arasında 15 Haziran 2021'de imzalanan Şuşa Deklarasyonu, bağımsızlıklarının, egemenliklerinin, toprak bütünlüklerinin veya ulusal güvenliklerinin tehdit altında olması halinde birbirlerini destekleme taahhütlerini de içerecek şekilde ikili ilişkiyi ittifak seviyesine yükseltti. Bu, gerektiğinde karşılıklı askeri yardım anlamına geliyor.
Dolayısıyla, Türkiye İsrail'den gerçekten askeri bir tehdit bekliyorsa, Şuşa Deklarasyonu uyarınca Bakü'den Tel Aviv ile ilişkilerini gözden geçirmesini ve diplomatik destek sağlamasını talep edebilir. Fakt yine de böyle bir talepte bulunulmadı.
İsrail, petrolünün yaklaşık yüzde 40'ını Hazar Denizi'nden Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye üzerinden Türkiye'nin Ceyhan limanına ve oradan da tankerlerle İsrail limanlarına uzanan kritik bir enerji güzergahı olan Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı üzerinden alıyor.
Boru hattı öncelikle Azerbaycan'ın Azeri-Çırak-Derin Su Güneşli (ACG) sahasından petrol ve Şah Deniz sahasından kondensat taşıyor. British Petroleum (BP), ACG sahasını uluslararası petrol şirketlerinden oluşan bir konsorsiyum olan Azerbaijan International Operating Company (AIOC) adına işletiyor.
BP, SOCAR, MOL, Equinor, TPAO, Eni, TotalEnergies, ITOCHU, INPEX, ExxonMobil ve ONGC Videsh'in dahil olduğu bir başka konsorsiyum ise BTC boru hattını işletmekte ve petrolü küresel olarak pazarlıyor. BP, 10 Mayıs itibariyle bu konsorsiyumun boru hattının yönetimine dahil olduğunu açıkladı.
Halihazırda boru hattı Hazar Denizi'ni Akdeniz'e bağlayan ve günde 1.2 milyon varil (bpd) taşıma kapasitesine sahip çok önemli bir güzergah.
Azerbaycan Devlet İstatistik Komitesi'nin verilerine göre BTC boru hattı üzerinden taşınan petrol hacmi 2023 yılında yüzde 1,6 artarak Ceyhan'da 313 tankere yüklenen 30,2 milyon tona ulaştı. Kazak ve Azeri petrolünün İsrail'in ham petrol arzındaki önemli payı göz önüne alındığında, BTC boru hattı bu enerji ticaretinin kolaylaştırılmasında son derece önemli bir rol oynuyor.
Yasal kısıtlamalar aşılabilir
İsrail'in Ceyhan limanından gelen petrole olan bağımlılığına rağmen, BP liderliğindeki konsorsiyumla imzalanan anlaşmalara göre Türkiye'nin mücbir sebepler dışında petrol akışını durdurma yetkisi bulunmuyor. BTC Boru Hattı Projesi'nin temelini oluşturan Ev Sahibi Hükümet Anlaşması (HGA) ve Hükümetlerarası Anlaşma (IGA), kesintisiz petrol akışını sağlama konusunda Ankara'yı yasal olarak bağlıyor.
Bu anlaşmalar, Türkiye de dahil olmak üzere imzacı ülkeleri tipik uluslararası anlaşma hukukunun ötesinde yükümlülüklere bağlayan hükümler içeriyor. Özellikle, imzacı ülkeleri, nedeni ne olursa olsun, herhangi bir inşaat veya petrol taşıma gecikmesinden kayıtsız şartsız sorumlu kılıyor. Bu durum uluslararası konsorsiyuma ulus-devletler karşısında ayrıcalıklı bir hukuki konum kazandırmakta ve üyelerinin yasama ve yargılama hakları gibi bazı egemenlik yetkilerinden feragat etmelerini gerektiriyor.
Dolayısıyla, Türkiye siyasi nedenlerle İsrail'e petrol akışını durdurmak istese bile, BTC anlaşmalarındaki katı sorumluluk maddeleri ve diğer hükümler muhtemelen yasal bir engel teşkil edecek.
Bununla birlikte, The Cradle'ın haziran ayında belirttiği üzere, konsorsiyumdan ayrılmak neredeyse imkânsız olsa da Türkiye için potansiyel bir “çıkış” İsrail'in Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) kararlarını ihlal etmesini gerekçe göstermek olabilir. Bu, Türkiye'ye anlaşmaları yeniden müzakere etmek için yasal zemin sağlayacaktır. Bu olası hukuki yola rağmen, yeniden müzakere için böyle bir talepte bulunulmadı.
Türkiye'nin Filistin üzerinden İsrail ile ticareti
Türkiye'nin İsrail ile tüm ticareti durdurduğuna dair resmi iddialarına rağmen, Türk şirketlerinin ihracatlarını Filistin üzerinden kanalize ederek bu yasağı deldiği görülüyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verileri, İsrail'in malların transit geçişi üzerinde tam kontrol uyguladığı işgal altındaki Filistin topraklarına yapılan Türk ihracatında önemli bir artış olduğunu gösteriyor.
Son verilere göre, 2023 yılında 156 bin dolar olan Türkiye'nin Filistin'e çelik ihracatı, bu yıl yüzde 43 bin 500 gibi olağanüstü bir artışla 68 milyon dolara ulaştı. Benzer şekilde, Türkiye'nin Filistin'e kablo ihracatı 2023 yılında sadece 1366 dolar iken, sadece Ağustos 2024'te bu ihracat yüzde 128 binlik çarpıcı bir artışla 1,75 milyon dolara yükseldi.
Raporlar, resmi olarak işgal altındaki Filistin topraklarına yönelik olan bu ihracatın aslında İsrail'e ve özellikle de İsrail ordusuna ulaştığını gösteriyor. Denizli'deki Pamukkale Kablo Şirketi'nin İsrail ordusunun en önemli kablo tedarikçilerinden biri olduğu bildiriliyor.
Siyasi duruşa karşı pratik ilişkiler
Bu gelişmeler, Türkiye'nin İsrail'i ulusal güvenlik tehdidi olarak görmesine ilişkin soru işaretlerini artırıyor. Erdoğan hükümetinin saldırgan söylemlerine rağmen İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, Büyük Amerikan Yahudi Örgütleri Başkanları Konferansı'nda yaptığı konuşmada İsrail'in Türkiye'ye karşı düşmanca bir niyeti olmadığını söyledi ve Türkiye'ye karşı hiçbir zaman planları olmadığını teyit etti:
"Aksine, biz Türkiye halkına büyük saygı duyuyoruz, onlar da İsrail halkına büyük saygı duyuyor. Halklar arasında uzun yıllara dayanan ilişkilerimiz var ve halklar dostluk ve bir arada yaşama karşıtı tüm seslere üstün gelecektir."
Bu da her iki devletin de aksi yöndeki siyasi tutumlarına rağmen, pratikte birbirlerini varoluşsal tehdit olarak görmediklerini gösteriyor.
Kısacası, Türkiye ve İsrail arasındaki gergin siyasi söylem, iki ülkenin birbirlerini askeri tehdit olarak algıladıkları anlamına gelmiyor. İktisadi bağlar, jeopolitik gerçekler ve uluslararası anlaşmalar ikili ilişkilerde önemli bağlayıcı faktörler olarak işlev görüyor.
Erdoğan'ın beyanları, giderek artan İsrail karşıtı iç seçmenlerine yönelik mesajlar olarak değerlendirilebilir. Fakat bu söylemin uzun vadede Türkiye-İsrail ilişkilerini nasıl etkileyeceği ve bölgesel dinamikleri nasıl şekillendireceği belirsizliğini koruyor.
Şimdiye kadar Türkiye'nin işgal devletine ihracatı devam etti ve hatta İsrail'in bir yıl önce Gazze'ye yönelik acımasız askeri saldırılarını başlatmasından bu yana büyük ölçüde arttı. İki ülke arasındaki karmaşık ilişkinin sürdürülmesi her iki başkent için de öncelikli görünmekle birlikte, Türk kamuoyunun onaylamadığı bir şekilde sessizce yönetilecektir.
Suad Delgen
Hizbullah: Biz Direniş olarak onurumuzla savaşıyoruz sadece askeri hedefleri vuruyoruz ama İsrailliler sivilleri, kadınları, çocukları ve hastaneleri hedef alıyor.
Filistin'e destek hakka destektir zira hak Filistinlilerindir. İsrail'in istediği genişlemeye karşı duyuyoruz. Batı'dan bizimle konuşmaya gelen delegeler ''Biz Lübnan ile Gazze cephesini ayırmak istiyoruz'' diyorlardı. Biz onlara istediğini vermedik. Bizim direnişimiz savunma direnişidir. İşgali reddediyoruz, toprağı özgürleştiriyoruz.
Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım Salı günü saat 15:00'te el-Menar aracılığıyla bir konuşma yaptı.
Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı televizyonda yayınlanan konuşmasında mevcut savaşın boyutlarını, İsrail işgalinin bölgeye yönelik planlarını ve Hizbullah'ın dayattığı yeni denklemleri anlattı.
Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım konuşmasına şu sözlerle başladı:
“Bizler Genel Sekreter Seyyid Hasan Nasrullah'ın evlatlarıyız, onun tarafından yetiştirildik ve hâlâ onun varlığını hissediyoruz. Ey sevgili lider, ruhun aramızda yaşıyor ve sözlerin yolumuzu aydınlatıyor. Emirleriniz yerine getirilecek: onları yeneceğiz ve topraklarımızdan söküp atacağız.
“Seyyid Nasrullah bizi terk etmedi, o burada. Özgürlük savaşçıları onun iradesi ve ona olan sevgileriyle güçlü durmaya devam eden halkı aracılığıyla düşmana karşı en büyük güçle karşı koymayı sürdürüyor.”
Şeyh Naim Kasım Salı günü Hizbullah lideri Seyyid Hasan Nasrullah'ın şehit edilmesinden bu yana yaptığı üçüncü televizyon konuşmasında “İsrail gaspçı ve işgalci bir rejimdir ve tüm bölge ve dünya için gerçek bir tehlikedir” dedi.
''İsrail'in Filistin'i işgal etmekle yetinmeyeceğini, daha fazlasını işgal etmeye çalışacak yayılmacı bir varlık'' olduğunu vurgulayan Şeyh Naim Kasım, İsrail'in geçmişte Lübnan topraklarını işgal etmeye çalıştığını ve hatta Güney Lübnan'da Güney Lübnan Ordusu adında bir ordu kurduğunu belirtti.
Batı'nın Orta Doğu üzerindeki planları hakkında Şeyh Naim Kasım şunu söyledi:
“İsrail'in Batı'nın yayılmacı projesinin bir parçası olduğu açıktır. İsrail'i boş boş otururken gördüğünüzde, bunun nedeni acizliğindendir; Lübnan'a doğru genişleyememesindendir. Bunu yapabileceklerini anladıklarında ise yapacaklardır.”
Hizbullah yetkilisi İsrail ve destekçilerinin gerçekleştirdiği katliamlar karşısında direnişin önemini vurguladı:
“İsrail ve arkasındakiler saldırıyor, öldürüyor, katliamlar yapıyor ve biz de bunun karşısında bir duruş sergilemek durumunda kalıyoruz.
Biz Lübnan'ı Filistin'den ayırt etmiyoruz.
Filistin'e destek hakka destektir zira hak Filistinlilerindir. İsrail'in istediği genişlemeye karşı duyuyoruz.
Batı'dan bizimle konuşmaya gelen delegeler ''Biz Lübnan ile Gazze cephesini ayırmak istiyoruz'' diyorlardı.
Biz onlara istediğini vermedik. Bizim direnişimiz savunma direnişidir.
İşgali reddediyoruz, toprağı özgürleştiriyoruz.
Gözlerinizi açın ey insanlar! Bölgedeki proje genişleme projesidir. Savaşan Filistinlilerdir. Katledilen Filistinlilerdir. İstenilen Filistin'in tümüdür.”
Kasım ayrıca, “İsrail ve ABD tarafından yürütülen soykırımın, her ikisinin de İsrail tarzında yeni bir Ortadoğu'nun uygulanmasında ortak oldukları anlamına geldiğini” açıkladı.
Şeyh Naim Kasım'ın konuşmasının devamında şu ifadeler yer aldı:
“Kendini büyük gören Batı dünyası İsrail'i desteklerken, bizim mazlum halkı desteklemek hakkımız değil midir?
Toprağı savunan mı insanları katleden taş üstünde taş bırakmayan mı suçludur?
Mazlum halkı desteklemek İran için iftihardır. İran bütün imkanlarını sundu. Bu İran için gurur sebebidir. Büyük şehit Kasım Süleymani bu bölgenin güçlendirilmesi için savaştı. Amerika ve onunla birlikte olanların zayıflaması için Kasım Süleymani çaba gösterdi.”
Hizbullah yetkilisi ayrıca Batı Asya'daki ABD-İsrail ortak planını da ifşa etti:
“O büyük şeytan Amerika, yeni bir Orta Doğu istiyor. Netanyahu da aynı vizyonu paylaşıyor. Bu da ABD ve İsrail'in kasıtlı olarak bu soykırımı gerçekleştirdiği anlamına geliyor.”
“Aksa Tufanı'nın neden olduğunu sormayın, işgalin neden var olduğunu sorun”
Şeyh Kasım Hizbullah'ın İsrail rejimi ile uzun süredir devam eden çatışmasında yenilmeyeceğini söyledi:
“Direniş yenilmeyecektir çünkü toprakların sahibidir ve çünkü savaşçıları onurlu bir yaşamdan başka hiçbir şeyi kabul etmeyen şehitlerdir. Ordunuz şimdi yenildi ve daha da yenilecek.”
Hizbullah yetkilisi Tel Aviv'in Siyonist yerleşimcilerin işgal altındaki kuzey topraklarındaki evlerine dönmesini istiyorsa Gazze ve Lübnan'a yönelik saldırılarını durdurması gerektiğini söyledi.
Hizbullah lideri, saldırganlığın devam etmesi halinde terk edilen yerleşim yerlerinin sayısının artacağı ve yüz binlerce -potansiyel olarak iki milyondan fazla- yerleşimcinin risk altına gireceği uyarısında bulundu.
Konuşmasında 7 Ekim 2023'te Siyonist varlığa yönelik Aksa Tufanı Operasyonu'na da değinen Şeyh Kasım, Hamas liderliğindeki Filistinlilerin “işgalciden kurtulmaya çalıştığını” söyledi.
Şeyh Naim Kasım, Filistin Direnişinin dünyaya bir mesaj gönderdiğini söyledi:
“75 yıl geçti ve işgal hala topraklarımızda, bizi öldürüyor.”
Hizbullah yetkilisi Filistinlilerin “işgali sarsacak ve genişlemesini durduracak” eylemlerde bulunma hakkına sahip olduğunu söyledi.
Hizbullah yetkilisi uluslararası toplumu Aksa Tufanı'nın neden gerçekleştiğini sorgulamak yerine “İşgal neden hala orada?” diye sormaya çağırdı.
Şeyh Kasım, Hizbullah'ın İsrail rejimiyle olan çatışmasının Filistin'in kurtuluşu için verilen mücadeleden ayrı tutulamayacağını söyledi.
''Düşmana acı vermek'' denklemi
Savaşın yeni bir aşamaya girmesi ve dinamiklerin değişmesiyle birlikte Şeyh Kasım, Lübnan'ın artık destek cephesi aşamasında olmadığını savunarak, “aksine, artık bize karşı bir İsrail savaşıyla karşı karşıyayız” dedi.
Bu yeni denklem ışığında Hizbullah'ın, büyük şehit lider Genel Sekreter Seyyid Hasan Nasrullah'ın direktifleri doğrultusunda artık Tel Aviv, Hayfa ve hatta Hayfa'nın ötesini hedef aldığını açıkladı.
Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı, “Düşman Lübnan'ın tamamını hedef aldığına göre, varlık içinde uygun gördüğümüz herhangi bir yeri hedef alma hakkına sahibiz” dedi.
Ayrıca Direniş'in işgalci İsrail askerlerini, mevzilerini ve askeri kışlalarını hedef almaya odaklanacağı uyarısında bulundu.
Şeyh Kasım savaşı sona erdirecek çözümün ateşkeste yattığını açıklayarak Hizbullah'ın zayıf bir pozisyondan konuşmadığını ileri sürdü.
Genel Sekreter Yardımcısı ayrıca alaycı bir şekilde, İsrail'in başarısız hava savunma sistemlerinin yerleşim yerlerine düşen enkazları göndermesi nedeniyle “İsrail'in” istemeden de olsa Direniş'e operasyonlarında yardımcı olduğuna dikkat çekti.
Kasım konuşmasında yerleşimcilere seslenerek şunu söyledi:
“İşgal altındaki topraklardaki yerleşimciler! Yetkililerinizin sözlerine inanmayın çünkü onlar size kayıpların az sayısını veriyor. Yetkilileriniz sizlere hakikatin daha azını vermekteler. Siz ölülerinize bakın.”
İsrailli yerleşimcileri, hükümetlerinin Hizbullah'ın kabiliyetlerine ilişkin iddialarına güvenmemeye çağıran Genel Sekreter Yardımcısı, Gazze Direnişi'ni örnek göstererek Hizbullah'ın kurduğu yeni denklemin “düşmana acı vermek” olduğunu bir kez daha teyit etti.
Direniş yenilmeyecek
Hizbullah'ın halkına ve destekçilerine seslenen Şeyh Kasım, partinin toparlandığını ve yeniden organize olduğunu, liderlik boşluklarını doldurduğunu ve tüm pozisyonlar için yedekleri hazırladığını belirtti.
Hizbullah'ın aldığı hasara rağmen güçlü olduğunu ve savaş alanının bu gücün kanıtı olduğunu teyit etti.
İşgalci İsrail'in saldırılarının neden olduğu acıyı kabul etmekle birlikte, düşmanın stratejik düzeyde ilk adımın ötesine geçemediğini vurguladı.
Direniş'in son iki hafta içinde elde ettiği başarıların beklentileri aştığını ifade ederek, “Direniş'in misyonu sadece İsrail'in ilerleyişini durdurmak değil, düşmanı takip etmek olmuştur” dedi.
İsrail'in yenileceğini ama Direniş'in yenilmeyeceğini, zira Direniş'in ‘kendi topraklarını savunduğunu’ ve üyeleri ile savaşçılarının bu toprakların ve halkının onurunu savunmak için hayatlarını feda etmeye hazır olduklarını vurguladı.
Direniş'in kararlılığının ve halkın dayanışmasının “toprağı geri almak ve saldırganlığı durdurmak için tek yol olduğunu” da sözlerine ekledi.
“Biz Direniş olarak onurumuzla savaşıyoruz ama İsrailliler sivilleri, kadınları, çocukları ve hastaneleri hedef alıyor” diyen Şeyh Kasım, İsrail işgalinin Lübnan Ordusu'nu, UNIFIL güçlerini ve camiler ile kiliseler de dahil olmak üzere ibadet yerlerini de hedef aldığını, çünkü İsrail projesinin yıkıcı bir proje olduğunu vurguladı.
İsrail'in UNIFIL'in çekilmesi talebi karşısında Birleşmiş Milletler ve Batılı ülkelerin rolünü sorguladı ve belirlenen uluslararası kararlar açısından herhangi bir eylemde bulunulmamasını eleştirdi.
Şeyh Kasım bu bölümü “dizginleri ele alan” ve düşmanı ahırına geri dönmeye zorlayan tarafın Hizbullah olacağını söyleyerek bitirdi. Kasım, destekçileri tarafından desteklenen “İsrail ”in öldürmeye ve katliam yapmaya devam ettiğini ve bu tür eylemlere karşı durmanın zamanının geldiğini de sözlerine ekledi:
“Muzaffer olacağımıza dair güvenimiz sınır tanımıyor.”
“Sabredin, zafer yakındır”
Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım Direniş destekçilerine hitaben yaptığı konuşmada Kur'an-ı Kerim'den bir ayete atıfta bulunarak “zaferin sabırla geleceğini” vurguladı.
Hizbullah Genel Sekreteri şehit Seyyid Hasan Nasrullah'ın sözünü hatırlatan Kasım, yerlerinden edilen Lübnanlıların evlerine döneceği ve bu evlerin eskisinden daha iyi bir şekilde yeniden inşa edileceği sözünü verdi.
Halkın fedakârlıklarını takdir eden yetkili, bu mücadelede birlikte olduklarını hatırlatarak kararlılıkları için teşekkür etti.
Direniş'in savaşçıları, kaynakları ve Hizbullah ile Emel Hareketi'nin birleşik çabalarıyla güçlü kaldığını teyit etti. Destekçilerine fedakarlıklarının boşa gitmeyeceği ve asla terk edilmeyecekleri konusunda güvence vererek, “Birlikte yeniden inşa edeceğiz ve siz de geride kalmayacaksınız, tıpkı sizin de bizi [silahlı Direnişi] terk etmeyeceğinizi bildiğimiz gibi” dedi.
Şeyh Kasım, Direniş'in destek tabanının birliğini ve gücünü pekiştirerek birlikte mevcut zorlukların üstesinden gelecekleri ve zafer kazanacakları sözünü verdi.
Konuşmasının sonlarına doğru direnişçilere seslenen Şeyh Naim Kasım şunları söyledi:
“Mücahitler! Sizler cihadın mücevheri, gurur ve haysiyetin sembolüsünüz.
Sizler bizim umudumuz ve zaferin müjdecilerisiniz.
''Onlarla savaşın; Allah sizin ellerinizle onları cezalandıracak, rezil edecek, onlara karşı size zafer verecek ve inanan bir topluluğun kalplerine şifa verecektir''
Sizler bize şehitlerin, yaralıların, esirlerin ve bu yol uğruna sayısız fedakârlıklarda bulunan ailelerin emanetisiniz. Size olan güvenimiz sonsuzdur ve sonuna kadar yanınızdayız.
Biz bir aileyiz, hepimiz aynı yoldayız. Bize yapılan size de yapılmış sayılır. Sizi sevindiren şey bizi de sevindirir. Fedakârlıkların ağır olduğunun farkındayız ama sebat etmeliyiz. Zorluklar karşısında sabretmeye devam edeceğiz.
Eğer halk yaşamı arzuluyorsa, o zaman kader karşılık verecek, gece kalkacak ve zincirler kırılacaktır.
Zafer sabırla gelir.”
Zamanın Yezitleri Filistinlileri Diri Diri Yaktı
Siyonist İsrail'in bir yılı aşkın süredir saldırılarını sürdürdüğü, abluka altındaki Gazze'de bombardımanlarda ve açlıktan ölen on binlerce Filistinliye, son çadır kampa düzenlenen saldırıda yanarak can veren 4 kişi de eklendi.
Pazartesi günü, İsrail İHA'larının Deyr el-Belah kentindeki Aksa Şehitleri Hastanesi yerleşkesinde yerinden edilen Filistinlilerin çadırlarına düzenlediği bombardıman sonucu çıkan yangında yanarak ölen Filistinlilere ait acı görüntüler, sosyal medyada yoğun şekilde paylaşıldı.
Saldırının ardından yanarken görüntüleri yayılan, henüz 20 yaşlarındaki Filistinli Şaban Delu, yanan elini kaldırarak kendisine yardım edilmesini isterken, alevlerin şiddeti ve yangına müdahale imkanlarının olmaması nedeniyle çevresindekiler onu kurtaramadı. Saldırıda Şaban Delu'nun annesi de yanarak hayatını kaybetti.
Saldırıda şehit olan 4 kişinin yanı sıra çeşitli derecelerdeki yanıklarla 40'tan fazla Filistinli de yaralandı.
Katil İsrail ordusu, çadırlara yönelik saldırıyı kabullenirken, okul ve hastanelere saldırılarını her zaman yaptığı gibi, olaya ilişkin açıklamalarında "hedef alınan çadırlarda Hamas Hareketi'nden silahlı direnişçilerin olduğu" bahanelerini öne sürerek, sivil katliamına meşruiyet kazandırmaya çalıştı.
BM, Gazze'de İnsanların Diri Diri Yakılmasını Daha Ne Kadar İzleyecek?
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, AK Parti Kongre Merkezi'nde 'Filistin'in Geleceği Konferansı'nda konuştu.
Erdoğan'ın konuşmasından öne çıkanlar:
Söz konusu Gazzeli mazlumlar olunca, mesele Gazze'de vahşiçe öldürülenler olunca, 1-2 yaşındaki bebekler olunca herkes derin bir sessizliğe bürünüyor. Batı'nın yıllardır savuna geldiği özgürlük, ifade, hukuk gibi terimler tamamen rafa kaldırıldı. Canlı yayında gazeteciler kurşunlandı. İnsanlar hunharca katledildi, 360 kmlik daracık bir alana sıkıştırdıkları insanlara neler yaptılar. İlaçsız, doktorsuz insanları bombalarla öldürdüler.
İsrail güçleri 1 milyon Filistinliyi sürgün etti, 675 köyü ve kasabayı yok etti. Binlercesini öldürdü. Kan ve işgal üzerinde kurulan İsrail, Nekbe'den itibaren sayısız katliamlara sebep oldu.
İsrail, 27 bin km karelik Filistin topraklarının yüzde 85'ine el koymuş durumdadır. Milyonlarca Filistili göç ettirilmiştir, sadece Nekbe'de 1 milyon idi. Ürdün de de birçok Filistinli olmak üzere, bugün dünyada 6 milyon Filistinli bulunuyor. Gasp ettikleri Filistin toprakları her yıl artıyor.
Filistin halkı bu zulmü on yıllardır yaşıyor. İsrail'in işgal, yıkım ve infaz politikası tam 76 yıldır aralıksız devam ediyor.
BM Güvenlik Konseyi ile uluslararası örgütlerin İsrail'in şımarıklıkları karşısında nasıl büyük acze düştüklerini hep beraber yüzümüz kızararak takip ettik.
Bugün BM üyesi olupta resmi sınırları hala netleşmemiş tek devlet İsrail devletidir. Bu gerçeği 74'üncü BM Genel Kurulu'nda göstererek İsrail'in sınırları neresidir diye sormuştuk. Bu sorunun cevabını veren çıkmadı. Gazze ile yetinmeyeceklerini Lübnan'a saldırarak gösterdiler. Giderek şımaran, azgınlaşan İsrail, durdurulmadığı takdirde bu yayılmacılığın nereye uzanacağını tahmin edebiliyoruz. Ülkemize yaklaşan bir tehlike var ve biz de her türlü tedbiri alıyoruz.
Kafasında UN yazılan mavi kasklı askeri koruyamayan BM, Gazzelilere, Lübnanlılara uzanan ellere nasıl müdahale edecek?
BM, Gazze'de insanların diri diri yakılmasını daha ne kadar izleyecek?
İsrail ile ticareti durdurduk ve Gazze'ye 84 ton yardım gönderdik. Bu yardım ile Türkiye olarak, Gazze'ye en çok yardım gönderen ülke konumuna geldik.
Türkiye, Lübnanlı ve Filistinli kardeşlerinin yanındadır. Zafer, Gazze ve Lübnan'da inananların olacaktır. Büyük acılar yaşansa da bu süreç, özgür Filistin'in kurulmasıyla neticelenecektir.
Çocuklar özgürce koşacak ve oynayacak, gökyüzüne baktıklarında savaş uçaklarını değil güneşi ve ayı görecekler. Alimlerin rabbi olan Allah'tan ümidimizi kesmeyeceğiz.
Tahran Öncülüğünde Direniş Cephesi İçin Askeri İttifak
İran, Batı Asya'daki dengeleri değiştirebilecek bir anlaşmaya ön ayak olmayı planlıyor. Yasa tasarısı, ABD ve Batı'ya karşı direnen güçleri bir askeri pakt altında toplamayı öngörüyor. Dışişleri Bakanı Erakçi İsrail'in tehditlerine karşı 'daha da güçlü karşılık vereceğiz' dedi
İran parlamentosu, Direniş Ekseni'nin tüm tarafları arasında resmi bir askeri ittifak oluşturmak için bir yasa tasarısı hazırlıyor. Tasnim haber ajansına göre bölgenin güvenlik ve siyasi denklemleri üzerinde derin etkileri olabilecek bu çalışma, "Direniş grupları ile onları destekleyen ülkeler arasında bir güvenlik ve savunma anlaşması yapılmasını" öneriyor.
Olası ortaklık, dış tehditlerle başa çıkmak ve kriz zamanlarında Direniş Paktı'na üye olan tüm ülke ve direniş hareketlerini desteklemeyi amaçlıyor. İsrail veya ABD tarafından pakt üyelerinin topraklarına bir saldırı olması durumunda, üyeler birbirlerine sadece askeri değil ayrıca kapsamlı ekonomik ve siyasi destek sağlamakla da yükümlü olacak.
ANA KARARGAH OLACAK
Tasnim haber ajansına göre paktın içinde İran, Suriye ve Yemen'in yanı sıra Hizbullah, HAMAS Irak Direnişi ve çeşitli diğer grupların yer alması bekleniyor. Yasa kapsamına giren direniş hareketlerinin İran İslam Cumhuriyeti Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi tarafından onaylanması gerekiyor.
Ayrıca direniş grupları ve İran ordusu arasındaki operasyonları ve askeri kararları koordine etmek için ortak bir karargah kurulması öngörülüyor. Bu karargah, krizleri ve tehditleri yönetmek için merkezi bir kurum olarak hareket edecek.
Tasnim'e göre anlaşmanın temel yönlerinden biri, kuvvetler arasındaki operasyonel verimliliği ve koordinasyonu iyileştirmek için tasarlanmış ortak askeri manevralar düzenleme planlaması olacak.
ÜS VE EĞİTİM MERKEZLERİ
İran yayınına konuşan yetkililer, anlaşmanın askeri altyapının geliştirilmesine de yardımcı olacağını, üs ve eğitim merkezleri inşa etme alanında işbirliği sağlayacağını söylüyor. Bu da direniş gruplarının askeri yeteneklerini artırabilir ve onları tehditlerle başa çıkmaya daha hazır hale getirebilir. Uzmanlara göre olası oluşum, Batılı ülkelerin ve özellikle İsrail'in etkisine karşı etkili bir araç görevi görebilir.
Bölge ülkelerinin kolektif güvenliği yönünde önemli bir adım olarak değerlendirilen plan, direniş grupları arasında daha fazla işbirliğinin temelini atabilir. İranlı kaynaklara göre bölgedeki mevcut durum göz önüne alındığında, ortak bir savunma yapısı oluşturmak Orta Doğu'da istikrar ve güvenliği güçlendirmeye yardımcı olabilir. Bu paktın üyeleri gerekli anlaşmalara varabilirlerse muhtemelen bölgenin güvenlik denklemleri üzerinde önemli etkileri olabilecek dış tehditlere karşı daha güçlü bir ittifakın oluşumunu göreceğiz.
NÜKLEER TESİSLERDE GERİ ADIM
Öte yandan Tahran'ın 200 füzeyle düzenlediği misilleme saldırısına yanıt verme tehdidinde bulunan İsrail'in, İran'daki askeri üslerin yanı sıra bazı üst düzey istihbarat kurumlarının yerleşkelerini hedef alabileceği öne sürüldü. The New York Times (NYT) gazetesinde çıkan habere göre İsrail, ilk aşamada nükleer tesisleri hedef almaktan ziyade askeri üsler ve bazı istihbarat kurumlarının yerleşkelerini vurabilir.
'ON UYGUN SENARYO'
İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi pazartesi günü yaptığı açıklamada, Tel Aviv'in ülkenin altyapısına saldırı tehditlerini değerlendirerek, "İsrail'e, İran'ın iradesini test etmemesini tavsiye ediyoruz. Herhangi bir saldırıya daha güçlü yanıt vereceğiz. Cevap vermekte tereddüt etmeyeceğiz." ifadelerini kullandı.
Katar yayını el-Arabi el-Cedid'e göre İran'daki askeri kaynaklar, İsrail'in herhangi bir saldırısına karşılık vermek için en az “on uygun senaryo” hazırladığını söyledi. Bu planların “güncellenme kabiliyetine sahip olduğunu, bunun da İran'ın karşılık verme konusundaki ciddiyetinin bir kanıtı olduğunu” belirtti.
ÜÇÜNCÜ TARAFLARA UYARI
Kaynaklar, “Siyonist varlığın coğrafyası İran'dan çok daha küçük ve altyapısı daha hassas. İran'ın vereceği karşılık İsrail için eşi benzeri görülmemiş sorunlara yol açabilir.” diyerek sözlerini sürdürdü ve şu eklemede bulundu: “İran'a yapılabilecek bir saldırıda İsrail'e yardım eden ülkeler, Tahran'ın kırmızı çizgisini aşmış olacak ve zarar görecek.”
'KAANİ İŞİYLE MEŞGUL'
İran Devrim Muhafızları pazartesi günü Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani hakkındaki iddiaları yalanladı. Kaani'nin geçen hafta İsrail'in Beyrut banliyösüne düzenlediği baskında Hizbullah Yürütme Konseyi Başkanı Haşim Safiyuddin ile birlikte yaşamını yitirdiği öne sürülüyordu.
Kudüs Gücü'nün Komutan Yardımcısı Tuğgeneral Iraj Mescidi pazartesi günü yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Birçok kişi bize Tuğgeneral Kaani'ye ne olduğunu soruyor. Kaani'nin sağlığı iyi ve faaliyetleriyle meşgul.” Günün ilerleyen saatlerinde İran televizyonu Kaani'nin Tahran'da düzenlenen Filistinli çocuk ve gençlerle dayanışma forumuna katılanlara bir mesaj gönderdiğini ve “başka bir önemli toplantı” nedeniyle foruma katılamadığı için özür dilediğini duyurdu/aydınlık
İran ve Suudi Arabistan görüştü: Dikkat çeken işbirliği vurgusu
İran ve Suudi Arabistan Dışişleri Bakanları bir araya geldi. İkili arasındaki görüşmede iki devlet arasındaki ilişkilerin daha da gelişmesi konusunda ortaklaşıldı.
İsrail'in misilleme yapmakla tehdit ettiği İran Batı Asya'da müttefiklik ilişkilerini derinleştirmek için görüşmelere devam ediyor. Geçtiğimiz hafta Lübnan ve Suriye'de olan İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi temaslarına devam ediyor.
Bu kapsamda İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, Körfez turuna başladı. Arakçi'nin ilk durağı Suudi Arabistan oldu. Ülkenin başkenti Riyad’da Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faisal bin Farhan ile bir araya geldi.
Arakçi görüşmede, hükümetin komşu ülkelerle ilişkileri geliştirme ve bölgesel güvenlik, istikrar ve refahı artırma politikasını sürdüreceğini belirterek, Reisi hükümeti döneminde iki ülke arasında yapılan anlaşmaların uygulanmasına önem verdiklerini söyledi.
SUUDİ ARABİSTAN İŞBİRLİĞİNE HAZIR
Geçtiğimiz hafta düzenlediği Lübnan ve Suriye ziyaretlerine değinen Arakçi, İsrail'in Gazze ve Lübnan'a yönelik askeri saldırılarının derhal durmasının, bölgedeki gerginliğin artmasını önlemek ve geniş çaplı bir çatışmanın çıkmasını engellemek için gerekli olduğunu ifade etti. Arakçi, bölge ülkelerinin Gazze ve Lübnan'daki masum insanların katledilmesini ve altyapıların yok edilmesini durdurmak için tüm imkan ve siyasi kapasitelerini kullanması gerektiğini belirtti.
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Farhan ise son bir yılda ikili ilişkileri güçlendirilmesi konusundaki kararlılıklarını vurgulayarak, iki ülke arasındaki çeşitli konularda iş birliği ve koordinasyonun sürdürülmesinin önemine dikkat çekti. İran ve Suudi Arabistan’ın bölgesel istikrar ve güvenliği koruma konusunda ortak hedefe sahip olduklarını söyleyen Farhan, Suudi Arabistan’ın bu amaca ulaşmak için iş birliğine hazır olduğunu belirtti.
Erakçi daha sonra Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman tarafından kabul edildi.
İki ülke arasında önceki İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi zamanında ilişkileri geliştirme adımları atılmaya başlanmıştı. İki ülkenin sorunlarını nihayete erdirmede Çin önemli rol oynamıştı. Ülkeler arasındaki çeşitli konulara dair ihtilaflar sürse de eskinin aksine diyalog devam ediyor.
İran'ın Askeri Başarısı Ve Hipersonik Süzülme Araçları
1 Ekim 2024 tarihinde İran’ın İsrail’e düzenlediği saldırıyla birlikte “Hipersonik Füzeler" Türkiye ve dünya gündeminde yoğun biçimde konuşuldu. Öncelikle belirtmeliyiz ki İran’ın saldırısı büyük bir askeri başarıyla sonuçlanmıştır. Teknik açıdan ise, saldırıda kullanılan araçları Hipersonik Füze olarak değil, Hipersonik Süzülme Aracı olarak tanımlamak daha doğru olacaktır.
HİPERSONİK SÜZÜLME ARACI
Bir füzenin hipersonik tanımına girebilmesi için ses hızından en az 5 kat hızlı olması gerekmektedir. Ses hızına oranla tanımlanan bu hız değeri literatürde Mach olarak belirtilmiştir. Yani bir Hipersonik füze en az 5 Mach (saatte 6100 km) hızına ulaşmalıdır. Bu hıza ulaşabilmek için füze, süpersonik yanmalı “RamJet” motorları hava soluyan “ScramJet” motorları ile desteklenmektedir.
Literatürde, hipersonik hıza ulaşmış füze türü kapsamında iki tanım mevcuttur. Birincisi, atmosfer dışına bir roket tarafından taşınan “Hipersonik Süzülme Aracıdır (Hypersonic Glide Vehicles-HGV).” Süzülme aşamasında katı yakıt motoru ateşlenir ve hipersonik hıza ulaşır. İkincisi ise hipersonik hızda hareket eden seyir füzesidir.
Hipersonik Seyir Füzesi'nin (Hypersonic Cruise Missiles-HCM) motor teknolojisi tamamen farklıdır ve hava soluyan bir yapıya sahiptir. Bu motor teknolojisi, yakıtı çıkış kanalına kadar soğutup yanmanın tam çıkış noktasında tam verime ulaşmasını sağlar ve bu şekilde büyük bir itki gücü elde edilir.
Bu teknolojinin en önemli noktalarından birisi ısıya dayanıklı olmasıdır. Çünkü ses hızının 5-25 katı hız füze yüzeyinin aşırı ısınmasına neden olur. Ayrıca füzenin radara yakalanmaması için alçak irtifa atmosfer ortamında ilerlemesi, hava sürtünmesi kaynaklı korozyona dayanıklılığı gerektirir.
Bununla birlikte, yüzeyde oluşan ısıdan elektronik aksamın iyi yalıtılması, korunması gerekir ve hatta ısıya dayanıklı yarıiletken ve çip kullanılmalıdır. Bunu da kolay kolay hiçbir ülke size vermez; çünkü ileri fizik ve elektronik birikimi gerekmektedir. Tam da bu sebeple askeri yarıiletken teknolojilerinde ileri düzeyde olmanız ve dışa bağımlı olmamanız şarttır.
Hipersonik seyir füzesi motoru, hava soluyan bir motor yapısı olması sebebiyle bazı bölümlerin soğuk bazı bölümlerin ise yüksek ısı değerlerinde çalışmasından dolayı farklı ısı değerlerine dayanıklı olmalıdır.
Sonuç olarak hipersonik süzülme aracı ile hipersonik seyir füzesi arasında ciddi farklar vardır.
İRAN’IN İSRAİL’E MİSİLLEMESİ
Basında İran’ın tanıttığı Fettah-1 füzelerini incelediğimizde iki modülden oluştuğunu görmekteyiz. Birinci modül taşıyıcı roket ve diğeri ise hipersonik süzülme aracı. Birinci modül atmosfer dışına taşıyarak ikinci modülü fırlatır ve katı yakıt motoru çalışır. Bu şekilde serbest düşüş yapması gereken füze ek bir itki elde etmiş olur ve çok kısa zamanda çok yüksek hızlara ulaşır. Basına sunulan füzelerin düşüş görüntülerinden bunu net bir şekilde görebilmekteyiz.
Bunun yanında İran basının servis ettiği Fettah-1 füzesinin ön kısmında hava kanalları mevcut değil. Yani içeride kullanılan motorun hava soluma ihtiyacı olmadığı görülmektedir. Tüm bu verileri bir araya getirdiğimizde hipersonik hızda ilerleyen bu füzelere literatür ismiyle hipersonik süzülme aracı-HGV diyebiliriz.
İRAN’IN ASKERİ BAŞARISI
İran İsrail'e 200 füzelik bir saldırıyla ağır zararlar verdi. ABD, ilk gece saldırının etkisiz olduğunu ispat etmeye çalışsa da İsrail bile birkaç gün sonra gerçeği açıklamak zorunda kaldı. İran’ın ileri teknolojik silahlar üretme ve kullanma yeteneğine sahip olması askeri başarısını yaratan en önemli etkenlerden.
Bununla birlikte, saldırı planının çok iyi hazırlandığını belirtmeliyiz. Bir önceki dron saldırısından demir kubbe sisteminin çalışma şeklini çözmüş olan İran'ın birçok füzeyi savaş başlığı olmadan fırlattığı gözlemledik. Bu durum, savaş başlığı takılmamış füzelerin yakıt tanklarının çarpma esnasında küçük patlama oluşturmasıyla kendini gösterdi.
Ne yazık ki bu başarılı askeri hile, Türk basınında “İran’ın füzeleri patlamıyor” alaylarına konu oldu; ancak durum hiç de sanıldığı gibi değildi. O küçük patlamaları oluşturan füzeler hava savunma sistemini yanıltma amacıyla gönderilmişti, savaş başlığı olmayan füzelerdi. Gerçek hedeflere ulaşması gereken füzelerse o yoğun füze saldırısının içinde gizlendi.
İran’ın Rusya’dan aldığı elektronik harp sisteminin bu saldırıda kullanıldığı muhtemeldir ve bu da büyük bir askeri/stratejik başarıdır. Çünkü, söz konusu elektronik harp sistemleri içinde yer alan MURMANSK-BN Sistemi saldırı esnasında düşman radarında parazit oluşturabilme yeteneğine sahiptir.
İran, MURMANSK-BN Sistemi ile İsrail’e ve ABD destroyerlerine parazit yayarken bir yandan da füzelerini İsrail semalarına taşımıştır. Radarlara yakalanmadan İsrail semalarına ulaşan ve savaş başlığı olmayan bazı balistik füzeler Demir Kubbe’yi oyalarken savaş başlığı taşıyan bazı balistik füzeler ve Hipersonik Süzülme Araçları birer birer hedefleri vurmuştur.
HİPERSONİK SEYİR FÜZELERİNE SAHİP ÜLKELER
Hipersonik füzeler bu kadar gündemdeyken bu füzelere sahip ülkelere kısaca göz atmakta fayda var.
Analizimize güya dünya lideri ABD’den başlayalım. ABD de İran gibi HGV- Hipersonik Süzülme Aracına sahip. Atlantik sevdalıları üzülebilir ama ABD’nin hipersonik hıza ulaşmış herhangi bir seyir füzesi de yok.
Açık kaynak raporlarına göre ABD, Rusya’nın geliştirdiği yüksek hızlarda hipersonik seyir füzelerine nasıl karşı koyacağına kafa yoruyor. Uzay ortamında hipersonik füzeleri tespit edebilmek için sensör çalışmalarına ve hava soluyan motor çalışmalarına yoğunlaştığı gözleniyor. Sonuç olarak ABD ne hipersonik seyir füzesine sahip ne de Rusya’nın hipersonik seyir füzelerine nasıl karşı koyacağını biliyor.
Açık kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre, Kasım 2017’de Çin’in DF-17 adlı Hipersonik Süzülme Aracı-HGV testlerini başarılı bir şekilde tamamlamış. Bu alanda ilk çalışmaları yürüten ve başarıya ulaşan Rusya ise başardığı hipersonik seyir füzesinin gemi tabanlı olan “3M22 Zircon” sistemini tasarladı ve 2018’in sonunda testlerini başarıyla tamamladı. Bununla birlikte Rusya nükleer kapasiteli uzun menzilli bir hipersonik planör olarak tanımlanan “Avangard” sistemini başarıyla test etti ve 2019 yılında operasyonel seviyeye getirdi.
Sonuçta, dünya çapında “Hipersonik Seyir Füzesi-HCM” sistemine sahip tek ülkenin Rusya olduğunu görüyoruz. Çin, ABD, İran ise “Hipersonik Süzülme Araçları-HGV” sistemine sahip ülkelerdir. Aralarında Türkiye, Fransa, Hindistan, Avustralya, Almanya ve Japonya’nın da bulunduğu 20’den fazla ülkenin bu teknolojinin peşinde olduğu düşünülmektedir./aydınlık
Siyonist İsrail'le Ticaret Gerçekten Kesildi Mi?
Filistin'e yapılan ihracatta patlama yaşandı. İhracat 1 yılda yüzde 1113 büyüdü. Hazır giyim ve halı ihracatının artışı ise dikkat çekici.
AKP, Siyonist İsrail'in Filistin'deki katliamına ve ticaretin durdurulmasına yönelik baskılara rağmen aylarca Filistin'le ticareti sürdürdü.
Siyonist İsrail'le ticaretin kesilmesiyle birlikteyse Türkiye'nin Filistin'e ihracatı rekor seviyelere ulaştı. Söz konusu ani artış, Filistin'e giden tüm malların Siyonist İsrail gümrüklerinden ve limanlarından geçmek zorunda oluşu göz önüne alındığında kamuoyunda şüphe yarattı.
Artış Eylül ayı verilerine de yansıdı. Geçen yılın Eylül ayına kıyasla Filistin’e yapılan ihracat yüzde 1113 artışla 167 milyon 658 bin 90 dolara ulaştı.
Neredeyse her sektörde bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 100’ün üzerinde artış yaşanırken, hazır giyim ve konfeksiyon ihracatının yüzde 1 milyon 331 bin 997 oranında artış göstermesi ve geçen dönemde ihracatı bulunmayan halı sektörünün 3 milyon 179 bin 440 dolara ulaşması dikkat çekti.
Siyonist İsrail'le ticaret kesilmedi mi?
Siyonist İsrail'in 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana Filistin'de giriştiği katliama karşı tepkisi söylemsel düzeyde kalan AKP, aylarca "Siyonist İsrail ile ticareti durdurun" talebine kulağını tıkadı. "Katliam ayrı, ticaret ayrı" savunması yapan iktidar, Siyonist İsrail’le rekor seviyelere ulaşan ticaretle patronların servetlerine servet kattı.
Tepkileri çeşitli yalanlarla inkar eden AKP iktidarı, katliamın 7. ayında, Gazze'deki can kaybı 33 bini, yaralı sayısı ise 75 bini aştıktan sonra geri adım attı. Siyonist İsrail'le ticaret önce 9 Nisan'da kısıtlandı, ardından 2 Mayıs'ta tamamen durdurulduğu söylendi.
Ancak bu kez de eş zamanlı olarak Filistin'e ihracat rekor seviyede artış göstermeye başladı.
Savaşın başından bu yana tam abluka altında olan Gazze’nin söz konusu ticarette payının olmadığı tahmin edilirken, Batı Şeria’ya ticaretin de kısa sürede katlanarak artış göstermesi şüpheye neden oldu.
Filistin'e giden tüm malların Siyonist İsrail gümrüklerinden ve limanlarından geçmek zorunda oluşu ise akıllara "Siyonist İsrail'le ticaret kesilmedi mi?" sorusunu getiriyor.
Filistin'e ihracatta yine rekor kırıldı
Siyonist İsrail’e yapılan ihracat Ocak ayında 318 milyon 27 bin 200 dolara, Şubat ayında 399 milyon 676 bin 970 dolara, Mart ayında 423 milyon 170 bin 190 dolara ulaştı. Nisan ayında alınan kısıtlama kararıyla 277 milyon 274 bin 150 dolara inen ihracat, Mayıs ayında alınan ticareti durdurma kararıyla 4 milyon 418 bin 490 dolara geriledi. Sonraki aylarda ise Siyonist İsrail’e ihracat 6 bin 360 doları aşmadı.
Filistin’e yönelik ihracat ise 15 milyon 164 bin 290 dolar değerindeki Ocak ayından 9 milyon 696 bin 710 dolar tutarında ihracat yapılan Nisan ayına kadar düzenli şekilde düşüş gösterdi. Ancak Siyonist İsrail’e ihracatın kısıtlandığı Mayıs ayında bir önceki aya kıyasla Filistin’e ihracat 5,3 katına çıkarak 51 milyon 541 bin 460 dolara ulaştı. Haziran ayında 51 milyon 541 bin 460 dolara ulaşan ihracat, Temmuz ayında bir rekor daha kırarak 119 milyon 658 bin 810 dolara yükseldi. Filistin’e yönelik ihracat geçtiğimiz ay da yükseliş gösterdi ve 127 milyon 792 bin 490 dolar oldu.
Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) Eylül ayına ilişkin açıkladığı verilerde de Filistin’e yönelik ihracat miktarı dikkat çekti. Eylül ayındaki verilere göre Filistin’e yapılan ihracat yine artış göstererek 167 milyon 658 bin 90 dolara ulaştı.
Neredeyse her sektörde yüzde 100’ün üzerinde artış
TİM tarafından Eylül ayına ilişkin verilere yer verilen “Ülkelere göre sektörel ihracat” raporunda, 24 sektöre yer verildi.
Rapora göre Filistin’in 22 sektöre ilişkin ihracat verilerinde büyük bir artış gözlemlendi. Neredeyse her sektörde bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 100’ün üzerinde artış yaşanırken, sadece “tütün” ile “yaş meyve ve sebze” sektörlerindeki ihracatta azalma yaşandı.
Geçen yılın 1-30 Eylül tarihlerini kapsayan dönemde Filistin’e yapılan ihracat 13 milyon 824 bin 250 dolarda sınırlı kalırken, 2024 yılının aynı döneminde ise yüzde 1113 artışla 167 milyon 658 bin 90 dolara ulaşıldı.
Eylül ayında en Filistin’e yapılan ihracatta öne çıkan sektörler ve geçen yılın aynı dönemine ilişkin verilerin bazıları şöyle:
Eylül 2023'te 156 bin 700 dolar olan çelik ihracatı yüzde 30 bin 930 oranında artışla Eylül 2024'te 48 milyon 626 bin 330 dolara ulaştı.
Eylül 2023'te 960 dolar olan hazır giyim ve konfeksiyon ihracatı yüzde 1 milyon 331 bin 997 artışla Eylül 2024'te 12 milyon 811 bin 50 dolara ulaştı.
Eylül 2023'te 138 bin 760 dolar olan kimyevi maddeler ve mamulleri ihracatı yüzde 14 bin 293 artışla Eylül 2024'te 19 milyon 9762 bin 250 dolara ulaştı.
Eylül 2023'te 0 dolar olan halı ihracatı Eylül 2024'te 3 milyon 179 bin 440 dolara ulaştı.
Eylül 2023'te 40 bin 910 dolar olan mobilya, kağıt ve orman ürünleri ihracatı yüzde 27 bin 861 artışla Eylül 2024'te 11 milyon 437 bin 980 dolara ulaştı.
Eylül 2023'te 3 bin 510 dolar olan demir ve demir dışı metaller ihracatı yüzde 133 bin 729 artışla Eylül 2024'te 14 milyon 691 bin 990 dolara ulaştı.
Eylül 2023'te 107 bin 40 dolar olan elektrik ve elektronik ihracatı yüzde 8 bin 268 artışla Eylül 2024'te 8 milyon 957 bin 410 dolara ulaştı.
Eylül 2023'te 0 dolar olan deri ve deri mamulleri ihracatı Eylül 2024'te 1 milyon 614 bin 260 dolara ulaştı/sol
Ne füzesi vereyim abime?
Karşımızda yeni bir “tiyatro” korosu var. İran’ın İsrail’e yağdırdığı füzeler Türkiye’de garip bir koalisyon tarafından “tiyatro” olarak damgalandı. “Danışıklı dövüş” diyenler, “kontrollü saldırı” tespitini yapıştıranlar da yok değil.
Aynı 15 Temmuz 2016 gecesine benziyor. O alçak ABD-NATO-FETÖ darbe teşebbüsünün ordu-millet elbirliğiyle bozguna uğrayacağı anlaşıldığı an “tiyatro” ve benzeri herzeler piyasaya sürülmüştü. Yüzlerce insanın hayatını kaybettiği, binlercesinin yaralandığı, on binlercesinin tutuklanıp, yüz binlercesinin devlet içinden temizlendiği bir olaya pırıl pırıl kafalarıyla “tiyatro” demeye devam edenler var.
Onlara göre aslında Tayyip Erdoğan ile FETÖ anlaşarak bu işi yapmış. Yani binlerce FETÖ’cü subay, hâkim, savcı vb. sırf Erdoğan daha da güçlü olsun diye ölmeyi ya da vatan hainliği ile damgalanıp onlarca yıl hapis yatmayı kabul etmiş.
FETÖ PİR-Ü PAK
Elbette “tiyatro”, “kontrollü darbe”, “danışıklı dövüş” gibi saçmalıklara inanan geniş kitleler açısından ortada ciddi bir düşünme bozukluğu var. Gerçeğe, olan bitene, süreçlere değil de olmasını temenni ettiklerine inanıyorlar.
Ancak bu komplo teorilerini okyanus ötesinde imal edip ortaya salanların başka bir amacı vardı. ABD ve FETÖ’yü korumak. “Tiyatro” ne demek sonuçta? “Erdoğan bu işi kendi yaptı” demek. Böyle bir denklemde ABD ve FETÖ de pir-ü pak olup çıkıyor.
İSRAİL’LE GÖBEK ATANLAR
Şimdi gelelim üç gün önce İran’ın yaptığı harekâtın Türkiye’deki etkilerine. Hakikaten çok benziyor. Yukarıda koalisyon dedik. Sahte Müslüman mezhepçiler, Arap-Fars düşmanı sahte milliyetçiler, İran ve İslam alerjili sahte laik Atatürkçüler koro halinde başladılar “tiyatro” demeye.
Bu koalisyon aynı zamanda Hizbullah lideri Nasrallah’ın İsrail bombardımanıyla şehit edilmesini alkışlayanlardı. Tel Aviv barlarında o gece dans edenlerin sevincini paylaşıyorlardı. Evet, hepsinin başına “sahte” sıfatını uygun gördük. Çünkü hiçbir Müslüman, milliyetçi ya da Atatürkçü İsrail bombardımanını alkışlayamaz.
MİŞ MİŞ MİŞ
Bunlardan üç tanesini bir TV kanalında izledim. Muhafazakâr kimlikleriyle tanınan üç Yeni Şafak yazarı. Ağızlarından Filistin davasını düşürmeyen, İslam dünyasını Filistin’e yeterince sahip çıkmadığı için eleştirip duran bu münevverler, Filistin davasına silahlı destek veren İran ve dost kuvvetlerini yerden yere çalıyorlardı.
Büyük tiyatroymuş, füzeler göstermelik atılmış, füzelerin bilerek hedefleriyle oynanmış, hani niye hiç İsrailli ölmemiş vb. Miş miş de miş miş… E tabii bu cin fikirler yuvarlanıyor yuvarlanıyor aslında İran’ın İsrail’le ortak olduğu, hatta ABD ile de ortak olduğu sonucuna vardırılıyor.
KIZIYORUZ AMA KOMİK DE
İran, İsrail’le mücadelede en üst düzey komutanları başta olmak üzere sayısız şehit vermiş, yıllardır ABD-İsrail ambargosu altında mücadelesini sürdürmüş, o ambargolara rağmen Hizbullah’ı, Hamas’ı, Yemen’i silahlandırmış ve İsrail’e karşı cephe kurmuş, İsrail’in askeri hedeflerine yüzlerce füze yollamış, Demir Kubbe efsanesini yerle bir etmiş, Suriye’ye çökmeye çalışan ABD-İsrail liderliğindeki koalisyonu Suriye devleti ve Rusya ile durdurmuş…
Ama heyhat. Kahve zincirini boykot etmenin ötesine geçemeyenler için İran aslında İsrail’in adamı!
Bunlar yakın zamana kadar “İran ve Hizbullah İsrail’i vuramaz” diyenlerdi. Vurunca “vuramadı ki” diye ortaya zıplayanlar yine bunlar. Bu şeye benziyor. 15 Temmuz gecesi Yurtta Sulh bildirisi TRT’de okununca coşkuya gelip elinde kadehle Ciao Bella söyleyenlerin, darbe engellenince “böyle darbe mi olur, bunlar hep tiyatro” zırvasına sarılmasına. Kızıyoruz ama komik de bir yandan. Füze beğenmiyor hazretler!
İSRAİL PROPAGANDASINA ALET OLDULAR
İsrail zayiat açıklamadı diye zayiat olmadığını zanneden tuhaf bir zihin dünyaları var aynı zamanda. Savaşın cephede olduğu kadar, hatta yeri geldiğinde ondan da fazla, propaganda savaşı olduğunu bilmezler mi acaba? İsrail’in zayiat açıklamayacağını düşünemezler mi acaba? Bu tavırlarıyla İsrail ve bütün Batı’nın propaganda çarkına kapıldıklarını görmezler mi acaba?
Hem velev ki İran’ın harekâtında kimse ölmemiş olsun, hatta İsrail’in askeri tesislerinin bir kısmı darmadağın edilmemiş olsun. Yine de İran’ın, Hizbullah’ın bu cesareti, Filistin’e canlarını koyarak verdikleri destek alkışı, dayanışmayı hak etmiyor mu?
TRİBÜNDEN İZLEMEK GÜZEL Mİ?
Hem Filistin davası İran’a mı ait? Neden bütün yükümlülüğü İran’a, Hizbullah’a, Yemen’e, Suriye’ye bırakıp siz kenardan bıdı bıdı yorum yapıyorsunuz? Neden kafes dövüşü izler gibi kayıtsız bir haliniz var? Filistin sizin savaşınız değil mi? Tribünde misiniz siz? İran da Hizbullah da pekâlâ bizim hükümetimiz gibi bol bol kınayarak durumu idare edebilirdi.
Hatta İran’ın da Lübnan’ın da bizim sevgili Küreciklerimiz, İncirliklerimiz gibi tesisleri olsa tadından yenmezdi. Hatta o zaman Birleşmiş Milletler kürsülerinden bu ülkelerin liderlerinin esip gürleme, kurusıkı kullanma hakları olurdu. Hem de sorumluluğu kendi üzerlerinden atıp Birleşmiş Milletleri (yani havayı, boşluğu) göreve davet ederlerdi. O zaman iyi olurlardı herhalde.
ASIL TİYATRO
Sahi, asıl tiyatroyu bu arkadaşlar çeviriyor olabilir mi? Çünkü hem Filistin diye ağlaşıp hem de İran’a düşmanlık etmek, “tiyatro” denerek kastedilen imalara cuk oturuyor. İran’ın İsrail’
e yağdırdığı füzelerden rahatsız olmak için veya Nasrallah’ın şehadetinden mutlu olmak için ya İsrail’in adamı olmak ya Şii düşmanlığından körleşmek ya da idrak denen yetiyi usulca katlayıp bir kenara koymuş olmak gerekir.
Utku Reyhan
İmam Hamanei: Siyonist Rejime Vurulan Her Darbe İnsanlığa Hizmettir
imam Hamaney'den İsrail'e sert mesaj! Sığınakta saklanıyor diyorladı! Yıllar sonra ilk kez Tahran'da cuma namazı kıldırdı!
İsrail'in Nasrallah'ı şehit ettiği saldırının ardından hedef olduğu söylenen ve saklandığı iddia edilen İran İslam Cumhuriyeti Lideri imam Hamaney, düşmanlara meydan okudu. Tahran'ın göbeğinde cuma namazı kıldıran Hamaney, İsrail'e ve emperyalistlere sert, İslam ülkelerine birlik mesajı verdi.
İimam Hamaney, Tahran'daki Cuma hutbesinde, emperyalizmin böl parçala yönet programıyla Müslüman ülkeleri uzaklaştırmaya çalıştığını söyledi. "Biz Müslümanlar bu gerçeği yıllardır görmedik ve sonucunu gördük." diyen Hamaney düşmana karşı zafer için birlik çağrısı yaptı. Hamaney, İsrail'e ağır yıkıntı yaşatan Gerçek Vaat 2 Operasyonu'nun 'en hafif ceza' olduğunu vurguladı, İran'ın bundan sonra da gerekeni yapacağı mesajını verdi.
imam Hamaney'in İsrail'e düzenledikleri Gerçek Vaat 2 Operasyonu'nun ardından cuma namazını kıldıracağı açıklanmıştı. Hamaney'in en son 4 yıl önce cuma namazı kıldırdığı o nedenle bugünün özel anlamı olduğu belirtildi.
Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah'ın şehit edildiği terör saldırısının ardından İsrail'in bir sonraki hedefinin Hamaney olacağı iddia edilmişti. İran düşmanları da Hamaney'in sığınakta saklandığını, çıkamadığını öne sürmüştü. İran, İsrail'e 200 füze gönderdiği Gerçek Vaat 2 Operasyonuyla gereken yanıtı verdi. Herkes Hamaney'in harekatla ilgili söyleyeceklerini merak etmişti ancak İran İslam Cumhuriyeti Liderinin cuma namazı kıldıracağı ver burada konuşacağı açıklanmıştı.
Bugün Tahran'da yüzbinlerce İranlı hem o konuşmayı dinlemek hem de cuma namazı için camide toplandı. Hamaney, Cuma namazı kıldıracağı camiye geldi.
"'Allah'ın çizdiği çizgilerden dışarı çıkmayalım. Takvanın manası budur.' Okuduğum ayette mümin olanların birbirine bağlılığı sunulmuştur. Kur'an'ın ayetlerinde bu bağlantı ve müminler arasındaki bağlılığa velayet denir. Bu konu Kuran'ın birkaç ayetinde gelmiştir. Bu ayette bu velayet ve bağlılığa Allah'ın rahmeti olarak tanıtmıştır insanlığa. Siz Müslümanlar birbirinizle bağlantınız işbirliğiniz olursa Allah'ın rahmeti sizleri de kapsayacaktır. Sonra buyurur ki Allah hikmet sahibidir ve azizdir. Bu ayeti Allah'ın hikmeti ve izzeti ile bitiriyorum.
'MÜSLÜMANLAR BİRLİK OLURSA'
"Belki de şu açıdandır, Allah'ın rahmeti bu konuda Allah'ın izzeti ve hikmeti ile irtibatlıdır. Allah'ın merhameti, Allah tarafından indirilen bütün kullarını kapsamaktadır. Yaşadığımız bütün olaylar aslında Allah'ın merhametidir. Ama bu ayette Allah'ın rahmetini izzet ve hikmetle eşleştiriyor. Belki de bu ayette bize şunu öğretmek istiyor: Eğer Müslümanlar birbiriyle birlik olursa Allah'ın hikmeti ve izzeti onları destekleyecektir. Allah'ın sınırsız gücünden faydalanabiliriz.
'BÜTÜN ENGELLERİ AŞARSINIZ'
"Müslümanlar Allah'ın geleneklerinden ve ilahi kanunlardan faydalanabilirler. Bu velayetin manası nedir? Müslümanların birbirleri ile gönül bağı olması. Kur'an'ın Müslümanlar için çizdiği siyaset budur. Müslüman milletler birbirileriyle gönül bağı olsun ve sanki Allah söz veriyor; Siz birbirinizle Müslüman ülkeler olarak birlik olursanız Allah'ın izzeti sizi destekleyecektir. Yani siz bütün engelleri aşarsınız, bütün düşmanlarınıza galip gelirsiniz. Yani yaratılışın bütün kuralları sizin ilerlemeniz için size destek olacaktır. Kur'an'ın mantığı ve siyaseti budur.
İSLAM DÜŞMANLARININ SİYASETİ: BÖL PARÇALA YÖNET
"Bunun dışında İslam düşmanların siyaseti ise emperyalizm ve saldırganlıktır. Onların politikası böl parçala yönettir. Onların işi ayrımcılık yapmaktır. Bu ayrımcılık siyasetini İslam ülkelerinde çeşit çeşit komplolarla uğraştılar ve hala vazgeçmediler. Bunlar Müslüman milletlerin birbirinden uzak durmasını istiyor ama halklar uyandı.
'BİR ÜLKEDE BAŞARILI OLURSA DİĞERİNE GİDİYOR'
"Ben diyorum ki bugün öyle bir gün ki İslam ümmeti düşmanların bu komplolarını yenebilir. İran halkının düşmanı Filistin halkının da Lübnan halkının da Irak halkının da Mısır halkının da Suriye halkının da Yemen halkınında düşmanıdır. Düşman aynı düşmandır. Düşman çeşitli ülkelerde çeşitli saldırı yapıyor. Birine ekonomik savaş açıyor, bir yerde bombalar geliyor, bazen silahla bazen tebessümle gülücükle geliyori Ama kontrol odası bir yerde. Anı yerden komuta ediliyor. Eğer bunlar bir ülkede başarılı olursa başka ülkenin peşine koşuyor.
'BİZ YILLARCA BU GERÇEĞİ GÖRMEDİK'
"Milletler izin vermemelidir. Bir ülkenin üzerine gittiğinde onlarla işbirliği yapın ki düşman başarılı olamasın. Orada başarılı olurlarsa başka ülkeye saldıracaklar. Biz Müslümanlar bu gerçeği yıllardır görmedik ve sonucunu gördük. Bugün artık uyanık olmamız lazım. Afganistan'dan Yemen'e kadar, Filistin'den İran'a kadar bütün İslam ülkelerinde hazırlıklı olmalıyız.
"Filistin halkı toprağını işgal eden düşmanlara karşı savunma hakkında sahiptir. Bu işgalciler nereden geldi? Filistin halkı karşı durmak zorundadır. hiçbir merkez, hiçbir uluslararası kurum Filistin halkına itiraz edemez. Aksine Filistin halkına yardım etmek zorundayız.
'OPERASYON EN HAFİF CEZAYDI'
"Lübnanlıların Filistinlileri savunması yasaldır. Kimse Lübnanlıları eleştiremez. Bizim silahlı kuvvetlerimiz de iki üç gün önce yasal bir harekat yaptı. Yasalara uygun olarak bir operasyon düzenledik. Operasyon Siyonist rejime verilecek en hafif cezaydı. Kan emici Amerikanın bölgedeki kuduz köpeğine verilecek en hafif cezaydı. İran İslam Cumhuriyeti elinden gelen yanıtı en büyük kararlılıkla yerine getirecektir.
İSRAİLE: 'GELECEKTE TEKRAR GÖREVİMİZİ YAPACAĞIZ'
"Bizler bu görevimizi yapmada asla şüpheye düşmeyiz, aceleci de olmayız. Ne vazifemizi işlemekte kusur işleyeceğiz ne aceleci olacağız. Ülkemizin karar vericileri o sırada gerekeni yapacaktır. Gelecekte lazım olursa tekrar görevimizi yapacağız.
KONUŞMAYA ARAPÇA DEVAM ETTİ
"İkinci hutbemce özellike Lübnan'ı konuşacağım. İkinci hutbemi Arapça okuyacağım.
"İslam dünyasının kıymetli şahsiyeti, Lübnan'ın incisi, sayın Seyyid Hasan Nasrallah...
'MATEM VE YASIMIZ KARAMSARLIK DEĞİLDİR'
"Bu konuşmam bütün İslam ümmetine yöneliktir. Ama özellikle iki değerli halka. Lübnanlı ve Filistinli halka. Hepimiz yastayız. Değerli Seyyid'in şehadetiyle... Bizim için büyük bir kayıp oldu. Bir facia yaşadık. Ama bu matem ve yasımız karamsarlık ümitsizlik değildir. Tersine biz Hz. Hüseyin'e yas tuttuğumuz gibi yas tutuyoruz. Bizi adeta diriltiyor. Hedeflerimize daha çok odaklanmamıza sebep oluyor. Nasrallah vücuduyla aramızdan ayrıldı ama onun şahsiyeti, yolu, sesi her zaman içimizde sonsuza kadar yaşayacak. O direnişin yüce bir bayrağı idi ve zalim düşmanların karşısında dimdik duruyordu. O mazlumların sesiydi. Onları cesaretle savunuyordu. Hak yolunda savaşanlar için bir dayanaktı. Onun sevgisi Lübnan sınırlarını aşmıştı, Arap ülkelerinin sınırlarını aşmıştı.
"Hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmayın. Önemli şahsiyetlerin ölümüyle karamsarlığa kapılmayın. Bu savaşta İsrail'e karşı asla zaaf göstermeyin. Direniş gösterin. Düşmanı bozguna uğratın.
"Ey vefalı Lübnan halkı, Hizbullah gençleri, Emel Hareketi gençleri sizler kahramansınız... Şehit Seyyid kendi halkından bunu istiyordu. Bu korkak düşman, Hizbullah'ın veya HAMAS'ın, İslami Cihad'ın varlığını asla bitiremeyecek. Allah yolunda savışımız devam edecek. Bizler zafere yakınız. Onlar suikastlarla ve sivilleri öldürerek sonuca ulaşacaklarını sanıyor. Ama sonuç alamadılar. Bu yaptıklarıyla bütün herkesi kendi aleyhlerinde kışkırttılar. İnsanlar artık uyandı. Fedakarlıklar yapıyoruz. Bu kan içici kurtlar, onların varlık aleminde kanlı bir grup olarak anılacaklar.
'YIKINTILAR TEKRAR YAPILIR...'
"Allah'ı anarak kalbinizi sakinleştirin. Bu yıkıntılar bir gün tekrar yapılır. Sizler yine izzetinize kavuşursunuz. 30 yıl boyunca Hasan Nasrallah çok zor süreçlerden geçti ve Hizbullah'ı adım adım ileri taşıdı, fedakarlıkta bulundu, onun yaptığı çalışma karşılığını verdi. Düşmanlar gazabını gördü. Allah bu yolda çalışanlara büyük mükafat verecektir. Onun yaptığı çalışmalarla Siyonist düşman köşeye sıkıştı. Biz İranlılar uzun zamandır Lübnan'ın yüceliğini faziletini biliyoruz.
'EMPERYALİST GASPÇI DÜŞMAN'
"Şu an ABD ve yandaşları İsrail'i korumak için her şeyi yapıyor. İsrail'i bölgenin doğal kaynaklarını sömürmek için kullanıyorlar. Emperyalistler büyük savaşlarına bölgeyi alet etmek istiyor. Bizler enerjimizi Batı'ya aktarmamalıyız. Batı bizim bütün kaynaklarımızı sömürmek istiyor. Gaspçı düşmanlar karşısında bölgemizi korumak zorundayız. Şunu görüyoruz; kim hangi grup İsrail'e darbe vurursa bu bütün bölgeye ve insanlığa hizmettir.
'MİLYONLARCA DOLAR HARCADILAR, KÜÇÜK BİR MÜCAHİT GRUP ONLARI DURDURU'
"Siyonistler ve Amerikalılar bir rüya görüyor. Boş hayaller peşindeler. İsrail sadece çirkin ağaçtır ve Yüce Allah Kur'an'ında buyurdu. Onların istikrarı yoktur. Bu şuursuz habis rejim zorla ayakta duruyor. Amerika onları savunduğu sürece ayakta duruyorlar. Allah'ın izniyle yok olup gideceler. Bunun açık kanıtı Lübnan'ı işgal etmek için milyonlarca dolar harcadılar. Batı'dan da çeşitli yardımlar gitti. Ama buna rağmen küçük bir mücahit grup onları engelledi. Onların tek yaptığı evleri, okulları yıkmak, sağlık merkezlerini yıkmak oldu. Bu suçlu Siyonist grup şu sonuca vardı; Asla HAMAS'a ve Hizbullah'a galip gelemediler ve bunu çok iyi anladılar.
'İRAN ÇOK KAYIP VERDİ AMA DURMADI'
"Lübnan ve Filistin'deki değerli direnişli güçler bu şahadetler ve bu dökülen kanlar sizin kararlılığınızı asla bitiremeyecek. Siz yolunuza devam edeceksiniz. İran devleti 1981'den beri onlarca suikasta uğradı. Çok seçkin insanları kaybettik. Tıpkı Seyyid Muhammed gibi... Birçok din alimimiz suikasta kurban gitti. Her birisi bizim devrimizin bir direği gibiydi. Onların ölümleri kolay değildi. Ama biz asla durmadık, geriye gitmedik, tersine ilerledik. Bugün bölgedeki direniş yiğitlerinin şehadetiyle geriye gitmeyecektir. Allah'ın zaferi direnişin yanında olacaktır.
'FİLİSTİN İSRAİL'İ 70 YIL GERİYE GÖTÜRDÜ'
"Gazze'deki direniş bütün dünyayı hayrete düşürdü. Gazze'de İslamiyet'in onuru yükselmiştir. Karşımızda ne kadar şer güçler olsa da Gazzeliler geri adım atmıyor. Aksa Tufanı Operasyonu'nun üstünden bir yıl geçti. Bu gaspçı rejimin tek hedefi kendi varlığını koruyabilmek. İlk kurulduğu yıllardaki telaşa düşmüştür. Filistin'in yiğitleri İsrail'i 70 yıl geriye götürdü.
'BARIŞ GETİRECEĞİNİ SÖYLEYEN BATILILAR BÖLGEDEKİ ASIL SORUNUMUZ'
"Savaşlardaki asıl sebep ve bölgenin geri kalmasının asıl sebebi İsrail'in varlığıdır. Bölgeye barış getireceğini iddia eden Batılı güçler bizim asıl sorunumuzdur. Aksi halde bölge ülkeleri bölge güvenliğini zaten sağlayabilir. Halkları kurtaracak olan halkların kendi çabaları olacaktır. Yabancıların, dışarıdan gelenlerin değil.
"Şehit Nasrallah, Şehit İsmail Heniyye, Şehit Kasım Süleymani'ye selam olsun!"
İran: Birlik Olmazsak Sıra İslam Ülkelerine Gelecek
İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, Katar’da Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan ile bir araya geldi.
İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan ile yaptığı görüşmede, İslâm ülkeleri arasındaki ilişkilerin genişletilmesinin önemini vurguladı.
Pezeşkiyan, “Suudi Arabistan gibi İslâm ülkelerini kardeşlerimiz olarak görüyor ve görüş ayrılıklarını bir kenara bırakarak yakınlığı ve birlikteliği artırmayı vurguluyoruz” dedi.
Suudi Arabistan’ın İsrail’in saldırılarının durdurulması için önemli rol sahibi olabileceğine işaret eden Pezeşkiyan, şunları söyledi: “Eğer bugün Siyonist rejim Gazze’de soykırıma cesaret edebiliyorsa bu, İslâm ülkelerinin ilgisizliğinden kaynaklanmaktadır. Biz bu saldırganlığa karşı birlik olmazsak Gazze ve Lübnan’dan sonra sıra yarın diğer İslâm ülkelerine ve şehirlerine gelecektir.”
Siyonist İsrail’in bölgedeki saldırganlığına değinen Bin Ferhan, Tel Aviv yönetiminin, savaşı tüm bölgeye yaymaya çalıştığına dikkati çekerek, “Durumu kontrol etme konusundaki bilgeliğinizi ve inceliğinizi takdir ediyoruz ve aynı zamanda bölgede barış ve huzurun sağlanması yolunda rol oynayacağımıza inancımız tamdır” ifadelerini kullandı.