کارگر

کارگر

Hamas’ı ve direnişi ortadan kaldırmak imkansızdır. Seyyid Nasrallah, başarısızlığın işaretlerinden birinin İsrail’in Hamas’la müzakere ediyor olması olduğunu söyledi.


Seyyid Nasrallah şunları söyledi: Bugün tüm Filistinli gruplar geçici bir ateşkes değil, savaşın sona ermesini talep ediyor. Savaşın durdurulması, İsrail’in geri çekilmesi ve yerinden edilmiş insanların Gazze Şeridi’nin kuzeyine geri dönmesiyle, Lübnan’daki destek cepheniz olarak biz, sizinle ve müzakereleri onlar adına yürüten Hamas’la birlikte olduğumuzu duyuruyoruz. Seyyid, “Sizin yanınızdayız, taleplerinizin yanındayız” dedi.

Daha sonra Biden’ın tek emirle İsrail’e silah ihracatını durdurabileceğini söyleyerek sözlerine devam etti. Biraz yiyecek atmak dünya çapındaki hiçbir Arap, Müslüman veya özgür insanı Biden’ın savaşı durduramayacağına ikna etmeyecek.

Lübnan cephesinde özellikle son haftalarda düşmanın gerilimi ve yerleşimcilerin öfkesi artmış, savaşın devam etmesi ve yoğunlaşması nedeniyle özellikle son haftalarda çığlıkları yüksek çıkmıştır. Bu cephe, düşmana ekonomik ve askeri açıdan baskı yapma rolünü oynuyor.

Seyyid Nasrallah, Lübnan’daki Gazze savaşını beğenmeyenlere yanıt olarak şöyle diyor: Keşke kuzey cephesinde olup bitenleri anlatan İsrailli yetkililerin sözlerini dinleseler. Daha sonra İsrail’in kuzeyde verdiği hasarı gizlediğini söyleyen Sayyed, Harbiye Bakanı ve Genelkurmay Başkanı’nın şu sözlerini aktardı: “Askerlerimiz Gazze Cephesi’nde ve Kuzey Cephesi’nde savaşıyor ve ağır bedeller ödüyor. .”

Seyyid Nasrallah, İsrail ordusunun ciddi bir asker sıkıntısı yaşadığını ve bu nedenle Ortodoks aşırıcıları çekmek istediğini anlattı.

Seyyid Nasrallah ayrıca şunları söyledi: Direniş Bağlantısı güçlü bir konumda, düşman zayıf bir konumda, hatta Amerikalılar bile, Amerika’da protesto yapanların çoğu (ve onlara teşekkür etmeliyiz) Amerikan hükümetini etkiliyor. Sayyed, Biden’ın yalnızca seçimi kaybetmekten korktuğunu ve üzerindeki baskının savaşın sona ermesine yol açacağını da sözlerine ekledi.

Seyyid Nasrallah’ın konuşmasında ilginç olan, İsrail’in son zamanlarda Baalbek’e yönelik saldırılarına çok basit bir şekilde gönderme yapmasıydı. Konu hakkında sıradan bir şekilde konuştu ve Hizbullah’ın Lübnan’ın derinliklerindeki saldırılara verdiği tepkiden bahsetmedi.(Ajanslar)

Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye, Gazze'de savaşın sona ermesi, İsrail askerlerinin çekilmesi ve yerinden edilen Filistinlilerin evlerine dönmesi garanti altına alınmadan İsrail'le bir anlaşmaya varılmasının söz konusu olmadığını belirtti.

  
Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye, Gazze'de savaşın sona ermesi, İsrail askerlerinin çekilmesi ve yerinden edilen Filistinlilerin evlerine dönmesi garanti altına alınmadan İsrail'le bir anlaşmaya varılmasının söz konusu olmadığını belirtti.

Heniyye, televizyonda banttan yayımlanan konuşmasında, İsrail'le yürütülen müzakerelere ve Filistin iç siyasetine ilişkin Hamas'ın yaklaşımlarına değindi.

Hamas olarak şu ana kadar müzakerelerde pozitif ve sorumlu bir şekilde davrandıklarını kaydeden Heniyye, şunları kaydetti:

"Gazze'de savaşı sonlandırmayan, yerinden edilenleri evlerine döndürmeyen ve düşmanın başta orta kesim olmak üzere Gazze'nin dışına çekilmesini garanti etmeyen bir anlaşmaya varmak istemiyoruz. Bu ilkelerin gerçekleşmesi ve anlaşmaya varılması için İsrail'i bunlara uymaya zorlayacak uluslararası teminatların olması da şart."

İsrail anlaşma ilkelerine bağlı kalma konusunda hiçbir teminat vermek istemediği için henüz bir anlaşmaya varılamadığını kaydeden Heniyye, buna rağmen Hamas'ın, müzakerelerin sürmesini ve bu ilkeleri içerecek herhangi bir formüle açık olduğunu vurguladı.

Heniyye, İsrail'in, yerinden edilenlerin aşamalı olarak evlerine dönmesinden bahsettiğini ancak bununla ilgili net bilgi vermediğini ve Gazze'yi ikiye bölmeye de devam ettiğini dile getirdi.

İsrail'in Filistin halkına karşı psikolojik bir savaş yürüttüğünü, kaos çıkarmaya ve halkı bölmeye çalıştığını ancak bunda başarılı olamayacağını kaydeden Heniyye, İsrail'in işlediği tüm katliamlara ve gerçekleştirdiği soykırıma rağmen Filistin halkını Gazze'den tehcir etmeyi de başaramadığını aktardı.

Filistin'in iç siyasetine de değinen Heniyye, Hamas'ın Filistin halkının birliği ve siyasi bileşenlerini yeniden sağlam temeller üzerine inşa etme konusuyla her zamankinden daha fazla ilgilendiğini dile getirdi.

Bunun 3 aşamada gerçekleşeceğini söyleyen Heniyye, ilk aşamanın, Filistin Kurtuluş Örgütü çerçevesinde ulusal otoritenin yeniden inşa edilmesi, ikinci aşamanın, yasama ve devlet başkanlığı seçimleri yapılıncaya kadar geçici bir süre görevde kalacak ulusal uzlaşı hükümetinin kurulması, üçüncü aşamanın ise Filistin halkı için siyasi bir program üzerinde anlaşmaya varılmasından oluştuğunu belirtti.

Heniyye konuşmasının sonunda Kudüs, Batı Şeria ve diasporadaki Filistinlileri, Mescid-i Aksa'yı ve kutsal mekanları hedef alan komplolarla mücadele için başlatılan Aksa Tufanı'na destek olmaya çağırdı.

Heniyye, Lübnan (Hizbullah), Yemen (Ensarullah) ve Irak cephelerindeki direnişe de selam gönderdi:

“Halkımızın savaşını ve direnişi destekleyen kahraman ve fedakar Lübnan cephesini; hikmetli, cesur, kahraman ve asil Yemen cephesini ve destek cephelerinden geri kalmayan Irak cephesini selamlıyorum."

İslamiAnaliz

Irak İslami Direnişi, Gazze'deki Filistin halkını desteklemek amacıyla İsrail’in derinliklerindeki hedeflere saldırılar düzenlemeye devam ediyor.

  
- Irak İslami Direnişi, bugün erken saatlerde savaşçılarının insansız hava araçları (İHA) kullanarak İsrail’in derinliklerindeki Ben Gurion Havaalanı'nı hedef aldığını duyurdu.

Irak Direnişi yaptığı açıklamada, “Gazze'deki Filistin halkını desteklemek ve İsrail'in masum sivillere yönelik katliamlarına yanıt vermek amacıyla düzenlenen operasyonların ikinci aşamasının bir parçası olarak İsrail düşmanının kalelerini vurma kararlılığını teyit ettiğini” bildirdi.

Direniş'in operasyonlarının ikinci aşaması, İsrail'in Akdeniz'deki deniz seyrüseferinin abluka altına uygulanmasını ve İsrail limanlarının hizmet dışı bırakılmasını içeriyor.

Irak İslami Direnişi birkaç gün önce, işgal altındaki Hayfa'daki petrol rafinerilerini, işgal altındaki Suriye'nin Golan Tepeleri'nin kuzeyindeki bir İsrail istihbarat üssünü ve işgal altındaki Filistin topraklarındaki Roş Pinna havaalanındaki bir askeri bölgeyi hedef alan bir dizi operasyon gerçekleştirmişti.

Irak İslami Direnişi çatısı altında faaliyet gösteren el-Nuceba Hareketi Genel Sekreteri Ekrem el-Kaabi 25 Şubat'ta yaptığı açıklamada, Direniş'in ABD güçlerini ülkeden çıkarmak için operasyonlarını sürdüreceğini ve işgal altındaki Filistin'de İsrail hedeflerine saldırmaktan vazgeçmeyeceğini vurgulamıştı.

E-Kaabi ayrıca, "Irak'ı ABD varlığından kurtarma ve İsrail işgalini vurarak Filistin'i destekleme hedefinden vazgeçmeyeceğiz" demişti.

Yemen Ordusu Sözcüsü Yahya Seri, Amerikan gemisi Pinocchio'yu gemisavar füzeleriyle hedef alarak doğrudan vurduklarını duyurdu.

  
Yemen Silahlı Kuvvetleri Sözcüsü Tuğgeneral Yahya Seri yaptığı açıklamada, ABD-İngiliz koalisyonunun saldırılarına yanıt olarak, Yemen Deniz Kuvvetleri’nin bir dizi deniz füzesiyle Kızıldeniz'deki Amerikan gemisi Pinocchio'yu tam isabetle vurduğunu söyledi.

Yahya Seri açıklamasının devamında, “Yemen Silahlı Kuvvetleri’nin, savaşın sonuna ve Gazze Şeridi'ndeki Filistin halkına yönelik ablukayı kaldırana kadar, İsrail'in, Kızıl ve Arap Denizi üzerinden işgal altındaki Filistin limanlarına sevkiyat yapmasını engellemeye devam edeceğini ve Filistin'i desteklemek için askeri operasyonlarının cihad ayı ramazan ayında yoğunlaşacağını" bildirdi.

ISNA’nın bildirdiğine göre, saldırının ardından ABD koalisyon savaş uçakları, misilleme olarak el-Hudeyde vilayetindeki Ras İsa (4 kez), el-Cubbane bölgesi (3 kez), Bacil’e bağlı el-Arc (3 kez) ve el-Dureyhim’e bağlı el-Taif bölgesine (2 kez) 12 hava saldırısı düzenledi.

  Mübarek Ramazan ayının ilk gününde İmam Humeyni Hüseyniyesi'nde İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamanei'nin katılımıyla Kuran-ı Kerim'le Ünsiyet Toplantısı gerçekleştirildi.

İslam İnkılabı Lideri, burada yaptığı konuşmada Kuran'ı Kerim tilavetini kutsal bir sanat olarak değerlendirerek, insanlara Kuran'ın mesajını ve anlamını ulaştırmanın önemine vurgu yaptı. Ayrıca, ülkede Kuran'ı "doğru" ve "güzel" okuyan genç karilerin artmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi ve bu durumu İslam Devrimi'nin en büyük nimetlerinden biri olarak gördüğünü belirtti.İslam İnkılabı Lideri, Kur'an toplantılarının genişletilmesi ve çoğaltılması gerektiğine işaret ederek, tercüme ve tefsir konusuna özellikle dikkat edilmesi gerektiğini vurguladı. Gazze'den görüntülerin yayınlanmasına ve Gazzeli gençlerin Kur'an okumasına dikkat çeken imam Hamanei, bu durumun Kur'an'ı anlama ve yaşamanın bir sonucu olduğunu belirtti.

Ayrıca, Gazze'deki durumu "zirve" noktasında iki boyutlu olarak ele aldı ve Gazze'de suçun, vahşetin ve zulmün yanı sıra direnmenin ve ayakta kalmanın da olduğunu ifade etti. İslam İnkılabı Lideri, Gazze halkına yardımın İslam dünyasının dini bir görevi olduğunu belirterek, Siyonist düşmana her türlü yardımın kesinlikle yasak olduğunu ve bunun gerçek bir suç olduğunu vurguladı.

İmam Hamanei konuşmasının son bölümünde şunları kaydetti:

"Bugün Gazze'de bir yanda suçun, vahşetin ve zulmün zirvesine, diğer yanda ayakta kalmanın ve direnmenin zirvesine tanık oluyoruz. Gazze'de, çocukların ve bebeklerin açlık ve susuzluk yoluyla şehit edilmesi, Batı medeniyeti için bir utanç kaynağıdır.  Siyonistler ABD ve Batı'dan her türlü silah ve yardım almalarına rağmen Gazze halkının eşsiz sabrı ve direniş savaşçılarının dayanıklılığı sayesinde, onlar hala hiçbir başarı elde edememiş, direniş de yüzde doksan oranına kadar kapasitesi korunmuştur. Allah'ın inayet ve fazlı ile Direniş Cephesi, Siyonistlerin sırtını yere getirecektir."

 

İslam İnkılabı Lideri, Gazze halkına yardımın İslam dünyasının dini bir görevi olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: "Siyonist düşmana her türlü yardım kesinlikle yasaktır ve gerçek bir suçtur. Ne yazık ki, bazı hükümetler ve Müslüman ülkeler bunu yapıyor ancak bir gün pişman olacaklar ve bu ihanetin cezasını çekecekler, inşallah."

Cuma, 08 Mart 2024 07:01

İran ABD Petrolüne El Koydu

İran, Fars Körfezi’nde durdurulan ADVANTAGE SWEET adlı tanker gemisindeki ABD petrolüne Tahran Uluslararası İlişkiler Hukuk Mahkemesi'nin kararıyla el koydu.

Başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin, İsveçli bir firma tarafından kelebek hastaları için ihtiyaç duyulan ilaçların satışının engellenmesine ve onlara ciddi fiziksel ve ruhsal zararlar verilmesine neden olan yaptırımlarının ardından kelebek hastaları (EB), Tahran Uluslararası İlişkiler Hukuk Mahkemesi'nde ABD’ye dava açtı.

İran, Fars Körfezi'nde durdurulan ADVANTAGE SWEET adlı tanker gemisindeki ABD petrolüne Tahran Uluslararası İlişkiler Hukuk Mahkemesi'nin kararıyla el koydu. 

Bu petrol sevkiyatının değerinin 50 milyon dolardan fazla olduğu tahmin ediliyor.

Kevser suresi Kur’ân’ın üç ayetten oluşan en kısa suresidir. Nasr ve Asr sureleri üç ayetten oluşsa da kelime sayısı bakımından Kevser suresinden daha uzundurlar. Kur’ân’ın muarızlarından Kevser suresi kadar kısa bir surenin benzerini getirmeleri için meydan okunduğu halde aciz kalmışlardır. Bu yüzden Kevser suresi farklı açılardan araştırmalara konu edilmiştir. Meydan okunduğu halde Kevser suresinde ne vardı da benzerini getirmekten acze düştüler? Sorusuna cevap bulunmaya çalışılmıştır. Mesela Zemahşerî, İ’câzu Sûreti’l-Kevser isimli bir risalede, suredeki beyânî sırları ortaya koyarak bu soruya cevap vermeye çalışmıştır. Surenin beyânındaki i’câzı başka bir zamana bırakarak bugünkü yazımda, Kevser suresinin kendisinden önceki ve sonraki surelerle bağlantısı, sebeb-i nüzulü ve geleceğe dair verdiği mesajlardan hareket ederek nasıl bir değer ölçüsü verdiğini açıklamaya çalışacağım. Sayı ve kalabalıklara oldukça değer verildiği, çokluğun neredeyse doğruluğun tek ölçüsü kabul edildiği, güçlünün haklı sayıldığı bir süreçten geçmemiz hasebiyle, sure bizim için de önemli dersler barındırmaktadır.

Önceki surelerle bağlantısı:

Duha suresinde Resulullah’a (sav) verilen maddi ve manevi nimetler (Onu terk etmemesi, yetimken barındırması, fakirken zengin kılması vb.) sayılırken, Duhâ suresinden sonra gelen İnşirâh suresinde ise Resulullah’a (sav) verilen manevi nimetler sayılmıştır. Mesela nimetlerden birisi şöyledir: “Senin şânını yüceltmedik mi?”[1] denilerek onun namının yüceltildiği bildirilmiştir. Bu iki sure, özel olarak Peygamberimize (sav) verilen nimetlerin zikredilmesi sebebiyle Kevser suresiyle yakından alakalıdır. Duha suresinde şöyle bir müjde vardır. “Elbette Rabbin sana verecek, sen de razı olacaksın.”[2] Sanki Kevser suresinde innâ e’teynâke’l-kevser/sana kevseri verdik denilerek beklenen şeyin verildiği bildirilmiştir.

Kur’ân’ın nazil olduğu dönemdeki Mekkelilerin değer anlayışlarını anlamak için bir kıyaslama yapmak yerinde olacaktır. Hz. Muhammed’in (sav) kendisine verilen nimetlere karşı tavrıyla Mekke’deki inkârcıların tavrını, Kur’ân’ın son sayfalarındaki surelerinden faydalanarak karşılaştırdığımızda önemli sonuçlara ulaşabiliyoruz.

Fil suresinde, Allah’ın (cc) Kâbe’yi bir nimeti olarak Ebrehe‘nin saldırısından kurtarması zikredilmiştir. Eğer Kâbe ortadan kalkmış olsaydı, Mekkelilerin hiçbir saygınlığı kalmayacaktı. Fil suresiyle Mekkelilere, bütün saygınlıklarını Kâbeye muhtaç oldukları, bunu da bahşedenin Allah (cc) olduğu hatırlatılmıştır.
Fil suresinden sonra gelen Kureyş suresinde ise başka bir nimet hatırlatılmıştır. Eğer Allah (cc) onlara yaz ve kış aylarında yolculuk yapıp ticaret yapma imkânı vermeseydi, açlıktan öleceklerdi. Bu ikram da Kâbeyle bağlantılıdır. Çünkü Kâbe sayesinde güven içinde yolculuk yapabiliyorlardı. Sure sonunda şöyle bir mesaj verilmiştir: Siz tüccar insanlarsınız, ticaretin mantığını bilirsiniz. Size iyilikte bulunan birine, şükür adına birşeyler yapmanız gerekir.
Kureyş suresinden sonra gelen Mâ‘ûn suresinde ise beklenenin aksine nasıl davrandıkları anlatılmaktadır. Onlardan beklenen, Kureyş suresinde de açıklandığı gibi, Kâbenin rabbine ibadet etmeleriydi. Ancak onlar; dini yalanladılar, yetime zulüm ettiler, ihlaslı biçimde ve adabına riayet ederek namaz kılmaları gerekirken, sadece ıslık çalarak ve el çırparak gösteriş için ibadet ettiler. "Onların Beyt(ullah) yanındaki namazları da, ıslık çalmadan ve el çırpmadan ibarettir."[3]
Mâ‘ûn suresiyle Tekâsür suresini birlikte okuduğumuzda Mekke’deki inkârcıların Allah’ın (cc) bahşettiği onca nimetine karşı tavırlarını daha net görmek mümkün olacaktır. Çünkü Kevser suresi, Mâ’ûn ve Tekâsür suresinde dile getirilen değer anlayışlarını yerle bir etmektedir.
Tekâsür suresine göre onların eşya ve olayları değerlendirme ölçüleri kısaca şöyleydi:

En önemli özellikleri malı çoğaltma ve cimriliktir. Kevser suresinde ise kurban kesme emri verilerek fakirlerin doyurulması istenmiştir. Cimrilik yerine paylaşma emredilmiştir.
Evlatların çokluğuyla, özellikle de erkek evlatlarıyla övünmüşlerdir. Oysa Kevser suresine göre evladın çokluğu değil, hayırlı olanı değerlidir. Nesebin kız veya erkek çocuğundan devam etmesi değil, kalitesi önemlidir. Asıl olan nesebe değil, Allah’a dayanmaktır. Hz. Muhammed (sav) daha hayatta iken Hz. Fatıma (ra) dışındaki bütün çocukları ahirete irtihal ettikleri için, arkasında sadece bir kız çocuğu bırakabilmişti. O da babasından altı ay sonra, henüz genç yaşta iken bu dünyadan irtihal etmiştir. Ancak öyle değerli ve bereketliydi ki hem Nebiyy-i Ekremin (sav) soyunu hem de şânını dünyanın her tarafına yaymıştır. O kısacık ömrüyle; kadınların efendisi, babasının annesi, betül gibi manevî değerini takdir edemeyeceğimiz ünvanlar kazanmıştır.
Araplar aşırı övünürlerdi. Hatta birisi öldürüldüğü zaman öldüren kabile ya da şahsın nesebine bakarlardı. Eğer katilleri tanınmış bir aileden ise bununla teselli bulurlardı. Ama zayıf bir kabileden ise bunu kendileri için bir zül sayarlardı. Kevser suresine göre ise Allah’a dayanan değerlidir.
Kevser suresinden sonra Kafirûn suresi gelmektedir. Söz dinlemeyen, inatçı kafirlerle yollar tamamen ayrılmıştır. Onların dini kendilerine, Peygamberin (sav) dini de kendinedir.
Kevser suresiyle Nebiyy-i Ekremden (sav) şöyle davranması istenmiştir: Minnet olarak sana Kevseri verdik. Bunun için maddi ve bedeni bütün ibadetlerini sadece ve sadece Allah (cc) için yap! Sana kin besleyenler gibi ibadetine Allah’tan başkasını ortak etme! Düşmanın dediklerine aldırma! Gelecekte senin düşmanlarının kökü kuruyacak, senin zürriyetin de tabiilerin de çoğalıp güçleneceklerdir. Kısacası akibet sizin olacak, düşmanlarınız ise silinip gideceklerdir.

Surenin sebeb-i nüzulüne ve surede geçen önemli kelimelerin açıklamasına geçmeden önce kısa bir bilgi vermek istiyorum. Tefsir ilminin en önemli gayesi Kur’ân’ın nasıl tefsir edildiğini ve nasıl tefsir edileceğini açıklamaktır. Geçmişten günümüze gelen oldukça geniş tefsir mirasına, oldukça fazla malumata sahibiz. Bunları doğru işleyebilmek için belirli kural ve kaidelere sahip olmamız gerekir. Kevser hakkında da birbirinden farklı, oldukça fazla açıklama vardır. Bunları doğru tahlil edebilmemizde yardımcı olacak iki kuralı zikretmekte fayda görüyorum.

Tefsir eserlerindeki birçok açıklama örnek türündendir, yoksa ayetin anlamını tahsis etmek için değildir. Mesela Fatiha suresindeki gazaba uğrayanların Yahudiler, dalalette olanların da Hristiyanlar olduğuna dair açıklama, ayetin manasını sınırlandırmak için değildir. Gazaba uğrayan ve dalalette olanlar için birer örnek vermek türündendir. Ayetin anlamını sadece bu iki örneğe hasrettiğimizde artık Müslümanın, kendisine bir pay çıkarması düşünülemez. Halbuki bazı günahları işleyen Müminin de (kasten mümin birini öldüren (Nisa, 4/93),) gazaba uğrayacağı Kur’ân’da bildirilmiştir.
Sebeb-i nüzulün hükme girmesi kesindir. Hüküm, ayetin nüzul sebebini kapsar. Buna göre Kevser suresinin içeriği, sebeb-i nüzulüyle bağlantılı olmalıdır. Tefsir eserlerinin geneline göre Kevser suresi, As b. Vail’in Hz. Muhammed’e (sav), oğlunun ölümünden sonra ebter/soyu kesik demesi üzerine nazil olarak Peygamber (sav) teselli edilmiştir. Dolayısıyla surenin içeriği Resulullah’ın (sav) zürriyetiyle alakalıdır. Çünkü tartışma neslinin devam edip etmemesi etrafındadır. 
"Biz sana Kevseri verdik” ayetindeki Kevser; kesret kelimesinin mübalağalı halidir. Kelime yapısındaki artış anlamda da artışa sebeptir, kuralı gereğince, burada normal bir çokluk değil, fazlasıyla, çok çok, aşırı derecede verme anlamı vardır. Ayrıca kevser kelimesinin mevsufunun zikredilmemesi de bu manayı güçlendirmektedir.  Böylece, verilen nimetlerin sadece bir cinse hasredilemeyeceği, çok sayıda örneğinin olduğu ve her bir cinsin de fazlasıyla verildiği anlamı kazanmıştır. Bu yüzden kevserin bir tefsiri, çok hayır şeklindedir. Kevser kelimesi, dünyadaki bütün kemal ve cemal sıfatlarını ve ahiretteki bütün mükafatları kapsamıştır. Tefsirlerin genelinde kevser, şu örneklerle açıklanmıştır: Cennetteki kevser ırmağı, çok hayır, Kur’ân, hikmet, Peygamberlik, Hz. Muhammed’in (sav) neslinin çoğalması, ümmetinin çokluğu vb. Bunların hepsi de çok hayrın birer örneğidir ve hepsi de doğrudur. Aksi takdirde Resulullah’ın (sav) kevser kelimesini, cennette kendisine verilecek bir ırmak olarak tefsir ettiğine dair sahih rivayetlere rağmen, başka yorum yapılması düşünülemezdi (Alûsî). Demek ki hem kevser ırmağı şeklindeki yorumu hem de diğer yorumları kapsayacak bir açıklama olması gerekir. O da İbn Abbâs‘ın (ra) "Cennetteki o ırmak da Yüce Allah'ın Hz. Peygamber'e (s) ihsan ettiği hayırlardan birisidir" şeklindeki açıklamasıdır (Taberî).  Dolayısıyla kevser, çokça hayır şeklinde tefsir edildiğinde, Peygamberimize (sav) dünya ve ahirette verilen bütün nimetleri, özellikle de cennetteki Kevser Irmağını da kapsamaktadır.  Zaten kelime yapısının mübalağa siğasında olması ve mevsufunun da zikredilmemesi de buna müsaittir.

Allame Tabatabai’ye göre surede, sebeb-i nüzulle alakalı, yani Resulullah’ın (sav) soyu ile ilgili bir bağlantı olmalıdır. Çünkü surenin iniş sebebi As b. Vail’in ona soyu kesik demesi olayıdır. Tabatabai’nin açıklamasını destekler mahiyette, Suyûti’nin (ö. 911/1505) ed-Dürrü’l-mensûr fi’t-tefsîr bi’l-meʾs̱ûr adlı eserinde zikrettiği bir rivayette, Kevser ırmağı ile ehlibeyt arasında şöyle bir bağlantı kurulmuştur. “Benim verdiğim zimmeti çiğneyen ve ehli beytimden birini öldürenler o Kevser ırmağından içemezler.” Cemâleddîn el-Kasımî’nin (1866-1914) konuyla ilgili açıklaması oldukça açıktır. Mehâsinü’t-Te’vîl adlı tefsirinde dilcilerin imamı olarak nitelediği İbn Cinnî’in (ö. 392/1002) Kevseri, senin zürriyetini çoğaltacağız şeklinde tefsir etmesini eşi görülmemiş/bedi’ bir açıklama olarak değerlendirmiştir. Çünkü surenin konusu nesille alakalı olduğu için siyaka uygundur. Kevser suresi ehlibeytin gelecekteki galibiyetinden haber vermesi cihetiyle bir mucizedir. Çünkü başlangıçta hem sayıları birkaç kişi idi hem de Emevilerin yok etmeye dönük saldırılarıyla sürekli karşı karşıyaydılar.

Surenin ikinci ayetinde bunca nimete karşılık olarak Peygamberimizin (sav) şükretmesi istenmiştir. Lirabbike ifadesinde, sadece rabbin için anlamı vardır ki amellerinde ihlaslı olması emredilmiştir. Dolayısıyla bütün namazlarını ve kurbanlarını sadece ve sadece Allah (cc) için yap! mesajı verilmiştir. Bunca nimetlere karşılık olarak düşmanlarının iddialarıyla ilgilenmemesi, bunun yerine asıl vazifelerine odaklanması, ihlasla ibadetlerini yerine getirmekle uğraşması istenmiştir.

Son ayete göre, gelecekte Resulullah (sav) ve ona iman edenlerin çoğalacakları, düşmanlarının ise mağlup olup tarihten silinecekleri müjdesi vardır. Surenin nüzul sebebi ile ilgili olarak As b. Vail dışında; Ebû Cehil, Ka’b b. Eşref gibi başka inkârcı liderlerin de ismi geçmektedir. Bunda bir çelişki yoktur. Sebebin hususiliğine değil, lafzın umumuna bakılır. ‘Şânieke’ kelimesi bir vasıf olup sana buğz eden anlamındadır. Demek ki hangi dönemde olursa olsun Resulullah’a (sav) kim buğz ederse sonunun kesileceği müjdelenmektedir. Dolayısıyla bugün için de Allah Resulüne düşmanlık edenlerin de sonunu kesileceğini müjdelemektedir.

Ebter kelimesi, normal şartlarda devam etmesi gereken bir şeyin tamamlanmadan kesilmesini ifade eder. Mesela hayvanın kuyruğu var olduğu halde kesilmesi[4], bir işe başlayanın işini yarıda bırakması gibi durumlar için kullanılır. Resulullah’ın (sav) da çocukları vardı ve normal şartlarda soyunun devam etmemesi için bir neden yoktu. Onun düşmanları var olan neslinin devam etmeyip, kesileceğini iddia ettikleri için ebter demişlerdi. Kızları zayıf ve değersiz gördükleri için bu soyun devam edemeyeceğini, Hz. Muhammed’in (sav) ölümüyle birlikte her şeyin biteceğini savunuyorlardı. Kevser suresine göre Allah’la (cc) birlikte olan az çoktur ve değerlidir. Allah ile birlikte olmayan çok ise az ve değersizdir. Gelecek güçlü olanların değil, samimi olarak Allah’a dayananlarındır.  (Veysel Çelik - Hürseda Haber)


[1] İnşirâh, 94/4.

[2] Duhâ, 93/5.

[3] Enfâl, 8/35.

[4] Hasan Mustafavi, et-Tahkik fi Kelimati'l-Kur'ani'l-Kerim, Tahran, I, 227.

Bu eylemler Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmedi veya durdurmadı. Ancak Yemenlilerin İsrail ve ABD'ye karşı açtığı cephe, çok uygun bir tamamlayıcı adımdır.

 İran’dan yayın yapan ISW News haber sitesi, Sanaa hükümetine bağlı Yemen ordusunun İsrail hedefleri ile Amerikan ve İngiliz koalisyonuna karşı savaşının hedeflerine, kazanımlarına ve geleceğine dair bir analiz yayımladı.

***

Sanaa hükümetine bağlı Yemen ordusunun İsrail'e yönelik askeri operasyonları, askeri kayıpların yanı sıra İsrail rejimi rejim üzerinde ağır ekonomik baskılara neden oldu. 

İsrail rejiminin dünyadaki lobilerinin etkisiyle Amerikan ve İngiliz koalisyonunun askeri filoları, Arap Denizi ile Kızıldeniz'de İsrail'in varlığını savunmak için sıraya girdi ve şu an farklı bölgelere her gün hava saldırıları düzenliyor. 

Ancak Amerika ve İngiliz koalisyonunun Yemen'e yönelik saldırıları, Yemen ordusuna ve Ensarullah Hareketi’ne geri adım attıramadığı gibi Yemen halkının saldırılara karşı çıkılması yönündeki taleplerinin artmasına ve bölgedeki gerilimin tırmanmasına neden oldu.

1-Yemen silahlı kuvvetlerinin askeri operasyonlarının sonuçları neler?

Yemen silahlı kuvvetleri, 27 Ekim'de Filistin'e destek vermek üzere İsrail rejimine karşı eylemlere başladı. Bu eylemler şunardı:

- İşgal altındaki Filistin'deki İsrail mevzilerine yönelik füze ve insansız hava aracı operasyonları; şimdiye kadar resmi olarak 16 operasyon duyuruldu.

- İsrail, Amerika, İngiltere rejimlerine ait veya onlarla ilgili gemilere el koyma, füze ve drone saldırılarını içeren deniz operasyonları. Ensarullah Hareketi’nin, İsrail’e ait Galaxy Leader adlı gemiyi 28 Kasım'da ele geçirmesinin ardından Arap Denizi ve Kızıldeniz'de geniş çaplı deniz operasyonları başladı. Şu ana kadar Amerika’ya, İngiltere’ye ve İsrail’e ait veya onlarla ilişkili ticari ve askeri gemilere yapılan operasyonların sayısı 44’e ulaştı.

- Amerikan ve İngiliz koalisyonunun hava saldırılarına karşı savunma operasyonları da, Yemen silahlı kuvvetlerinin eylemlerinin bir başka örneğidir. Şu ana kadar ayrıntıları kesin olarak bilinmemekle birlikte, Yemen ordusu hava savunması şu ana kadar Amerikan rejimine ait iki adet MQ-9 insansız hava aracını Yemen semalarında imha etmeyi başardı.

İsrail işgali altındaki topraklara yapılan nakliyenin durması ve İsrail'in ekonomik kayıplara uğraması, bu operasyonların en önemli sonuçlarından biri oldu. 

Ayrıca Amerika’nın diğer müttefik ülkelerle birlikte kurduğu askeri filosunun gücü ve Amerikan hegemonyası da ciddi şekilde sorgulanır oldu. 

Batılı analistler, Ensarullah Hareketi’nin İran'ın askeri taktiklerinden kaynaklanan yenilikçiliği ve yaratıcılığının yaşanan bu gerilimi, deniz savaşlarının en farklı ve en yeni türü olarak değerlendirdi. 

Bu savaşta ilk kez hareketli hedefleri vurmak için balistik füzeler kullanıldı. Bu savaşta intihar insansız uçakları, insansız denizaltılar ve diğer denizaltılar sahaya girerek Amerikan koalisyonuna ait askeri filoya karşı ortak ve karmaşık saldırılar gerçekleştirdi. Amerikalı askeri yetkililer, bunu kendileri için yeni ve farklı zorluklar olarak niteledi.

2- Amerikan-İngiliz koalisyonunun Yemen'e yönelik saldırılarının sebebi neydi sonuçları ne oldu?

Amerikalı ve İngiliz yetkililer, yaptıkları açıklamalarda Yemen'e yönelik saldırılarının sebebini denizlerin güvenliğini sağlamak ve uluslararası gemiciliği korumak olduğunu söylüyor. 

Ancak Batı'nın Yemen'e yönelik hava saldırılarının ana sebebinin İsrail ekonomisini desteklemek ve Kızıldeniz ve Arap Denizi’nde Ensarullah'ın etkisini kırmak olduğu açıktır. 

Elbette bu saldırıların Yemen silahlı kuvvetlerinin füze ve insansız uçak saldırılarının sayısına ve niteliğine pek bir etkisi olmadı. Amerika'nın saldırıları sonrasında yaratılan medya atmosferinin aksine bu saldırılar Yemenlileri korkutmadı.

Örneğin geçtiğimiz haftalarda Ensarullah'a karşı kara operasyonu yapılacağına dair haberler çıkıyordu; ama bu haberler doğru değildi ve genellikle Suudi koalisyonuna bağlı medya tarafından yayımlanıyordu.

Amerika ve İngiltere'nin İsrail'in ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak için Kızıldeniz rotasını İsrail gemilerine yeniden açmaktan başka çaresi yok; ama Ensarallah Hareketi’nin bu bölgedeki askeri şartları ve taktikleri Amerika'nın şartlarından üstün. 

Ensarullah, Yemen'in en önemli toprakları üzerinde egemenliğe sahip ve bu bölgelerden balistik füzeler, seyir füzeleri, intihar insansız uçakları ve insansız denizaltılar gibi çeşitli silahları kullanarak istediği saldırıları gerçekleştirebiliyor. 

Buna karşın Amerika, askeri filosunu Kızıldeniz ve Aden Körfezi'nde konuşlandırdı ve hedeflerine ulaşmak için sürekli hareket halinde bulunuyor. 

Onlar Yemen'e yönelik hava saldırıları yapabilmek için Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki üslerini kullanıyorlar. Eisenhower uçak gemisini de bu amaçla bölgeye konuşlandırdılar. Ayrıca bu operasyonun uygulanması, her noktanın sürekli izlenmesini ve tespit edilmesini gerektiriyor bu ise Amerikan ağır maliyetler yüklüyor.

Sonuç olarak, bu saldırılar belki Ensarullah'ın saldırılarının sayısını etkilemiş ve  Yemen'deki bazı askeri mevzilerin ve altyapıların tahrip olmasına neden olmuş olabilir; ancak bunlar ciddi sonuçlar doğurmadı ve Amerika'nın hedeflerine ulaşmasını sağlayamadı.

3- Yemen silahlı kuvvetleri ile Amerikan-İngiliz koalisyonu arasındaki savaşınasıl bir gelecek bekliyor?

Bölgede yaşanan son durum itibariyle Gazze Şeridi ve Lübnan cephesinde savaş devam ediyor. Irak ve Suriye direnişi, Amerikan üslerine yönelik saldırıları neredeyse durdu ancak İsrail'e yönelik saldırıları hala devam ediyor. Mevcut durum sebebiyle Yemen silahlı kuvvetlerinin saldırıları devam edecektir. Çünkü Yemen cephesi, Gazze savaşında Filistinli grupların destek cephesidir. Buna karşılık Amerikan koalisyonunun Yemen'e yönelik saldırıları da devam edecek.

Yemen cephesinde süre, gerilimin artması, coğrafi olarak genişlemesi ve diğer her şey Gazze Şeridi'ndeki savaşın şartlarına bağlı. 

Bu cephedeki eylemler savaşı bitiremez veya durduramaz; ancak İsrail ve Amerika üzerinde ekonomik baskı kurma konusunda önemli bir etkiye sahiptir. 

Ensarullah, Amerikan koalisyonunun askeri filosuna ve bölgedeki üslerine, özellikle de Yemen kıyıları ve adalarındaki Amerikan üslerine ve mevzilerine etkili saldırılar gerçekleştirebilir. 

Umman Denizi'ndeki gemilere yönelik saldırıların kapsamını genişletebilir, hatta Avrupa ülkelerinin Kızıldeniz'den geçişini yasaklayabilir. Bütün bunlar Filistin'in farklı cephelerindeki savaşa bağlı. Ayrıca eğer İsrail, savaşı Lübnan'da da genişletmeye başlarsa bunların uygulanma ihtimali var.

Genel olarak, Yemen silahlı kuvvetlerinin askeri operasyonları, İsrail gemilerinin ve İsrail’le ilgili gemilerin taşımacılığının durmasına, işgal altındaki Filistin limanlarının, özellikle de Eylat limanının faaliyetlerinde keskin bir düşüşe ve Amerikan ordusunun önemli bir kısmının burayla meşgul olmasına neden oldu. 

Bu eylemler Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmedi veya durdurmadı. Ancak Yemenlilerin İsrail ve ABD'ye karşı açtığı cephe, çok uygun bir tamamlayıcı adımdır. Bu adım, direnişin ana gruplarının İsrail'e ve onun ekonomik menfezlerinden biri olan Akdeniz’deki gemi taşımacılığına yönelik eylemlerinin önünü açabilir. 

ISW News’ten çeviri: YDH

 Şaban ayı müjde ayıdır, mutluluk ayıdır, istiğfarla, dualarla, yakarışlarla kalpleri arındırma ve kalpleri aydınlatma ayıdır. Mübarek Ramazan ayının sonsuz bereketlerine girmeye hazırlanma ayıdır.
 

-“Allah’ım eğer Şaban ayının geçen günlerinde bizi bağışlamadıysan kalan günlerinde bağışla.” Kalan bu birkaç günü değerlendirelim, belki Allah-u Teâlâ bize lütuf ve inayette bulunur.

-Her yeni parlamentonun oluşumu yeni umutlar taşır ve ülke için değerli ve istifade edilebilir bir sermayedir ve ülkenin siyasi ve sosyal mecmuasının damarlarında akan kan gibidir.

-Yeni milletvekilleri milletin ağzının tadının ve ülkenin siyasi atmosferinin bozulmamasına dikkat etmelidir.

-Yeni parlamentonun tadını bozabilecek şey, düşmanın bölücü, kavgaya ve düşmanlığa sebep olacak sözleridir. Çok dikkatli olmalısınız.

- Uzmanlar Meclisi seçiminde İslam Cumhuriyeti'nin temel ilkelerinden gafil olmamalıdır.

-Uzmanlar Meclisi en önemli işlerden sorumludur. Rehberliği belirlemek ve rehberliğin vasfını korumaya özen göstermek, İslam Cumhuriyeti'nde İran toplumunun yönetilmesinde belki de en büyük görevdir. Uzmanlar Meclisi, yapacağı seçimlerde İslam Cumhuriyeti'nin temel ilkelerinden gafil olunmamasına dikkat etmelidir ve İslam Cumhuriyeti'nde bu ilkeler mutlak ve değişmezler arasındadır.

- İslam Cumhuriyeti'nin bazı kişilerle mücadele etmesi zulümle mücadeledir, istikbarla mücadeledir işgalle mücadeledir. Neden falan ülkeye karşısınız diye sorulmasın. Hükümetlerle, ülkelerle, milletlerle bireysel olarak herhangi bir kavgamız yok. Biz zulme karşıyız, biz istikbara karşıyız, biz işgale karşıyız, biz bugün Gazze'de şahit olduğunuz olaylara karşıyız.

-Toprağın asıl sahibi olan bir millet, evinde, toprağında o kadar büyük bir zulme maruz kalıyor ki, eşi, çocuğu, ailesi, evi, altyapısı, malı canice ve barbarca yok ediliyor ve ülkeler bunu izliyor ve buna karşı çıkıp engellemedikleri gibi hatta bu zulme yardım ediyorlar. Amerika yardım ediyor, İngiltere yardım ediyor, diğer bazı Avrupa ülkeleri yardım ediyor. Bizim kastettiğimiz şey bu. Biz buna karşıyız.

-İslam Cumhuriyeti'nin doğuşu küresel bir etki yarattı, deprem yarattı, küresel bir olaydı. İmam'ın (r.a) liderliği ve ülke genelinde İran halkının cesareti ve fedakârlığı, dünyada iki cephe yaratan bir olay meydana getirdi. Cephelerden biri, liberal demokratik yaklaşıma bağlı demokrasilerin cephesiydi.

-Diğer bir cephe de din ve İslam ile bağlantılı cumhuriyetçilerin cephesiydi. İslam Cumhuriyeti'nin kuruluşundan önce bu iki cephe mevcut değildi.

-Bu uyumsuzluğun sadece dine bağlılık meselesinden kaynaklandığını düşünmemek gerekir. Batı ana akım demokrasisinin bu kesimi, önerilen bu yeni modelin kendi temel çıkarlarına ve belki de nihai olarak kendi varlığına aykırı olduğunu düşünüyordu.

-Bu muhalefet ve ciddi çatışmanın nedeni, liberal demokrasi ve bu mantık ve vizyona dayalı yönetimlerin özünde istikbar, saldırı ve işgal olmasıdır.

-Dini demokrasinin oluşmasıyla ortaya çıkan karşıt cephenin en önemli meselesi bu olaylarla karşı karşıya kalmaktır. Yani zulümle, istikbarla ve tehditle mücadele etmektir. Yani din ve İslam esası üzerine kurulan bir hükümetin temel görevi, zulüm etmemek ve zulme maruz kalmamaktır.

-İstikbarla mücadele bayrağını her zaman dalgalandırmalıyız. Hiçbir dönemde istikbarla mücadele bayrağının İslam Cumhuriyetinin elinden alınmasına izin vermemeliyiz. Öncü olmalı, öncülük etmeli ve bu bayrağı her geçen gün daha geniş bir kesime ve daha yükseğe taşımalıyız.

Cuma, 08 Mart 2024 06:33

HAMAS dünyayı hizaya getirdi

Filistin’in HAMAS önderliğinde 7 Ekim 2023 günü başlayan Aksa Tufanı Harekâtı, yalnız Batı Asya’da değil, bütün dünyada dengeleri değiştiren bir işlev görüyor. Bugün Filistin ve İsrail, beş ay öncesinin Filistin’i ve İsrail’i değildir. Türkiyemizde de beş ay öncesinden farklı rüzgârlar esiyor. Batı Asya, Avrupa, Amerika, Asya, bütün iklimler farklı. Bugün 6 Ekim 2023 dünyasında değiliz.'VURUN HAMAS’A' KAMPANYASINA KATILANLARIN BAŞLARI EĞİK
HAMAS, Aksa Tufanı Harekâtı’nı başlattığı zaman, birçokları “macera” yaftasını yapıştırdı ve dahası bu harekâtın İsrail ve ABD’ye Gazze’yi işgal ve Filistin’e öldürücü bir darbe indirme fırsatını verdiğini iddia ettiler. Filistin dostları arasında bile, HAMAS’ın bir İsrail-ABD tertibine alet olduğunu söyleyenler vardı. HAMAS’a ABD ve İsrail imalatı olan “terörist” damgasını vuranlar da az değildi. Bu ortamda dünya kamuoyunda bir “Vurun HAMAS’a” kampanyası kışkırtıldı. Şimdi onların başları eğik. Utanç içindeler.

HAKLI VE YERİNDE HAREKÂT DOĞRU ZAMANLAMA
Beş ay içinde artık büyük çoğunluk kabul etmektedir ki, HAMAS’ın önderlik ettiği silahlı direniş haklıdır. Bu bir kurtuluş savaşıdır. HAMAS, bir terör örgütü değildir, meşru bir devlet örgütlenmesidir. Gazze halkını savaşa iyi hazırladığını, kurmaylık yeteneklerini herkes takdir ediyor. Doğru zamanlamayla zaferin yolunu açan bir harekât başlatmıştır.

Vatan Partisi, daha ilk günden silahlı harekâtın haklı olduğunu, zamanlamanın yerinde olduğunu vurguladı ve HAMAS’ın önderlik ettiği savaşı tereddütsüz destekledi.

İLK VURANIN KAZANCI
Savaşın başlaması kaçınılmazdı. Çünkü İsrail ve ABD, Filistin’e karşı bir imha savaşına hazırlanıyordu. Plana göre Mescidi Aksa yıkılacak ve yerine bir Süleyman Mabedi inşa edilecekti. Kudüs’ün doğusu tamamen Yahudilerin denetimine alınacaktı. Zaten yüzde 65’i işgal altında olan Batı Şeria’nın tamamı işgal edilecekti. Gazze’deki Filistin varlığına son verilecekti. Söz konusu planı İsrail Savunma Bakan Yardımcısı, “Ya ölecekler ya gidecekler” diye sloganlaştırdı. 2023 yılının Eylül ayında İsrail Temsilcisi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Filistin’i silen İsrail haritasını havaya kaldırarak bu amaçlarını dünya kamuoyu önünde ilân etti.

Filistin Direnişi için bu savaşı kabul etmek dışında bir çözüm yoktu. İlk vuruşu yapmak, savaşta mevzi kazanmak için biricik doğru karardı.

DAĞITILAN MASA
İsrail ve ABD, Filistin’i bitirme planlarını diplomatik alana da yansıttılar. Siyonist yönetim, bölge ülkeleriyle normalleşme girişimlerinde, şu dayatmada bulundu: “Filistin bizim iç meselemizdir, siz artık buna karışmayın ve bu konuyu uluslararası bir sorun olarak görmekten vazgeçin.”

ABD de, Trump döneminden başlayarak, Sudan, Bahreyn, Fas gibi ülkelerin önüne koyduğu anlaşmalarda bu şartı koşuyordu. Biden da aynı siyaseti devam ettirdi.

ABD’nin ve İsrail’in bu siyasal girişimleri çok tehlikeliydi. Kararlı duruş içinde bulunmayan kimi bölge ülkeleri, Filistin davasından bütünüyle kopartılacaktı. İşte bu şartlar altında Filistin Direnişinin bölge ülkelerine cesaret verecek, onları sağlam mevziye çekecek bir hamle yapması gerekiyordu. HAMAS, Aksa Tufanı Harekâtıyla ABD ve İsrail’in bölge ülkeleriyle kurdukları masayı dağıttı.

ARTIK İNİSİYATİF FİLİSTİN DİRENİŞİNDE
7 Ekim Harekâtı, yalnız bölge ülkelerini değil, dünya ülkelerini hizaya getirdi:

- Dostlara cesaret verdi, onları sağlam mevziye kazandı.

- Ara güç konusundaki kararsızları kararlı mevziye çekti.

- Düşmanı böldü ve geri mevzilere sürdü.

ABD ve İsrail, Filistin meselesini dünya gündeminden kaldırma girişimine hazırlanırken, 7 Ekim Harekâtı onların oyununu bozdu. Artık inisiyatif Filistin Direnişindedir. Filistin’in özgürleşmesi, eylemli olarak bölgenin ve dünyanın gündemine girmiştir.

'YENİLMEZ İSRAİL' EFSANESİNİN SONU
Dünyanın yedi ikliminde rivayet edilen bir efsane vardı. İsrail askeri yenilmezdi.

Arkada kalan dönemde İsrail, Arap ülkelerine karşı yürüttüğü savaşlarda çok kısa sürede üstünlük kurar ve karşısındakini teslim alırdı. Yaşanan bu acı tecrübeler nedeniyle Arap ülkelerinin İsrail ile baş edemeyeceği algısı oluşturulmuştu. HAMAS önderliğindeki Filistin Direnişi, Aksa Tufanı Harekâtıyla bu algının bir safsata olduğunu kanıtladı.

Savaş, beş aydır devam ediyor. ABD ve İsrail, Gazze direnişini yenemedi. ABD destekli İsrail Ordusu, binlerce ton bomba attı, füzeleriyle, tanklarıyla ve toplarıyla saldırdı, aç bıraktı, susuz bıraktı, ancak Gazze Şeridi denen bir avuç toprak parçasını ele geçiremedi. HAMAS yönetimindeki Filistin Halkı, dünya savaş tarihine geçen, bütün ülkelerin genelkurmay karargâhlarında ders konusu olan bir destan yazdı. Demek ki, ABD-İsrail ikilisi, Mao Zedung’un deyişiyle “kâğıttan kaplan”mış!

İsrail’in bu zaman kadar ayakta tutabildiği bir iddiası vardı. İsrail hükümeti, Dünyadaki bütün Yahudileri koruyabilecek, onları güvenle barındırabilecek bir ülke yönettiklerini söylüyorlardı. HAMAS önderliğindeki Aksa Tufanı Harekâtı ve Gazze’nin Direnişi, İsrail’in bu iddiasını yerle bir etti. Artık İsrail, ne Yahudileri güvende tutabilen bir ülkedir ne de bölgenin en güçlü ülkesidir.

İSRAİL’İN VE EMPERYALİST DEVLETLERİN YÖNETİMLERİ BÖLÜNÜYOR
Yenilenler bölünür!

HAMAS önderliğindeki direniş, başta İsrail devleti olmak üzere ABD’den Avrupa’ya kadar bütün emperyalist devletlerin yönetimlerini böldü. İsrail Devletinin saldırgan Siyonist öneticileri ile liberal ve Sol gruplar arasındaki bölünme gittikçe derinleşiyor. Daha da önemlisi, İsrail ordusu içinde bölünmedir. Bu savaşın İsrail’e yenilgiden başka bir şey vaat etmediğini ilkönce askerî yetkililerin görmeleri olağandır. Çünkü Filistin Direnişi ile cephe cepheye gelenler onlardır. Bu bölünme, İsrail devletinin varlığını tehdit eden bir sürecin de habercisidir.

FİLİSTİN’LE DAYANIŞMA CEPHESİ DÜNYA ÖLÇEĞİNDE GÜÇLENİYOR
Filistin Direnişiyle dayanışma cephesi, yakın zamana kadar Bölgenin ve Dünyanın öncü güçlerinin cephesiydi. Bu cepheyi Emperyalizme ve Siyonizme karşı kararlı duran devletler, siyasal partiler ve vicdanlı insanlığın temsilcileri oluşturuyordu. Şimdi durum değişmiştir. Artık bu cephe, Gelişen ve Mazlum ülkelerin eylemli olarak ön cephesidir.

7 Ekim Harekâtı, bütün millî devletlerin bağımsızlık mücadelesiyle ve halkların iktidar mücadelesiye birleşmiştir. Egemenliklerini korumak isteyen devletler, insanca yaşamak isteyen emekçi sınıflar ve halklar, Filistin Direnişinin başarısında kendi özlemlerini ve umutlarını görüyor. İnsanlık, artık Filistin cephesindedir ve Filistinlidir.

FİLİSTİN DEVLETİ BİR HAYÂL DEĞİL GERÇEKÇİ BİR HEDEFMİŞ
HAMAS yönetimindeki Filistin Direnişi, cümle âleme göstermiştir ki, bağımsız Filistin bir hayâl değil, gerçekçi bir hedefmiş. Filistin Devleti imkânsız değil mümkünmüş. Şimdi bütün dünya kamuoyu, “Bağımsız, Toprakları Bütünleşmiş, Doğu Kudüs Başkentli Filistin Devleti”nin kaçınılmaz olduğunu anlamış bulunuyor. Bu devletin temeli, Gazze ve Batı Şeria topraklarında şimdiden vardır.

Başarıyla yürütülen direniş, devlet halinde örgütlenmiş bir halkın direnişidir. Ancak devlet olarak örgütlenmiş bir millet bu direnişi başarabilir. Filistin, yalnızca kendi özgücüyle, kendi imkânlarıyla, kendi devletinin kararıyla topraklarını savunacak ve bağımsızlık savaşını zafere götürecek kudrette olduğunu kanıtlamıştır.

YAHUDİLER SOYKIRIMA UĞRAMIŞTI İSRAİL YÖNETİCİLERİ SOYKIRIM YAPIYOR
Yahudi dendiği zaman, bütün insanlık NAZİ yönetiminin soykırımına uğramış, tarih boyunca çok eziyetler çekmiş bir halkı hatırlar. Yahudi kimliği, insanlığın bilincinde mağdur ve mazlum kimliği olarak yer etmiştir. ABD Emperyalizmi ve İsrail Siyonizmi, bu kimliği emperyalist ve siyonist amaçlar için kullanabilmiştir. Aksa Tufanı Harekâtından sonra yaşananlar, “insan haklarını” İsrail adına piyasaya süren söylemlerin de sonunu getirmiştir. Artık herkes görmektedir ki, İsrail’in zulmü vahşet düzeyindedir.

İsrail devletinin ve ordusunun yöneticileri, soykırım suçunu işliyorlar. İkinci Dünya Savaşından sonra Nürnberg Mahkemesinde Yahudilere karşı insanlık suçu işleyen Nazi yöneticileri yargılanmıştı. Bugün sanık sandalyesine oturtulan İsrail’in siyonist yöneticileridir.

Hem uluslararası konferanslarda, hem de HAMAS yöneticilerine önemle belirttik. Birleşmiş Milletler’in 1948 Soykırım Sözleşmesi’ne göre, soykırım suçunu yargılamaya yetkili olan mahkeme, yalnız Uluslararası Ceza Mahkemesi değil, aynı zamanda suçun işlendiği yerin mahkemesidir. Bu nedenle Gazze’nin Ceza Mahkemesi, suçu işleyen esir İsrail askerlerini ve onları soykırım suçuna azmettiren İsrail’in siyonist yöneticilerini yargılayabilir ve mahkûm edebilir. Uluslararası Hukukun verdiği bu yetkinin değerlendirilmesi yerinde olur.

DÜNYA 7 EKİM ÖNCESİNE DÖNMEZ
Bugün 7 Ekim’den beş ay sonra Dünya gerçeklerine bakıyoruz. Farklı bir dünyadayız. Bu farklılık geçici değildir, temelden bir değişikliğin aşamasındayız. Çünkü dünya dengeleri değişiyor. Dolar Saltanatı yıkıldı, ABD Haraç Sistemi çöküyor. Kendi yöneticilerinin de itiraf ettikleri gibi, ABD inişe geçti. Suriyelisi, Afganlısı, Venezuelalısı, Filistinlisi, ABD’yi dize getiriyor.

Washington’un Dünyanın efendisi olma hayâlleri suya düştü. Çin ekonomisi Satın Alma Gücü Paritesi olarak ABD ekonomisini geçti. Standart Chartered Bankası, OECD, IMF gibi kapitalist dünyanın büyük kuruluşlarının yaptıkları yansıtmalara göre, 2030 yılında ABD, Dünyanın üçüncü ekonomisi konumuna sürükleniyor. Japonya ve Almanya dokuzuncu ve onuncu sıraya düşüyor. Çin, Hindistan, Endonezya, Türkiye, Brezilya, Mısır, Rusya ekonomileri ilk on içinde. Dünyada ABD’nin silahlı gücünü dengeleyen silahlı güçler oluştu. Filistin Direnişinin kesin zaferi için dünya ölçeğinde elverişli koşullar oluştu.

Yeni bir dünya kuruluyor.

Filistin, yükselen Asya uygarlığının ön cephesinde tarih yazıyor.

Selam olsun, Asya’nın bu kahraman ve akıllı halkına!

Selam olsun Filistin direnişinin kurmaylarına, devlet örgütlenmesine!