
کارگر
İran Büyükelçiliği’nden 'Habertürk'e Kınama
İran islam cumhuriyetinin Ankara’daki büyükelçiliği bildiri yayınlayarak, Habertürk’ü kınadı.
İran islam cumhuriyetinin Ankara’daki büyükelçiliği bildiri yayınlayarak, Habertürk’ kanalında yayınlanan "Öteki Gündem" programında, Şiilik, Velayeti Fakih ve İmam Mehdi hakkında çirkin ifadelere itiraz edildi.
İRNA’nın bildirdiğine göre; İslami İran’ın Ankara büyükelçiliğinin yayınladığı bildiride, HaberTürk televizyonunda yayınlanan," Öteki Gündem" programına katılan kişilerin; Şiilik, velayeti fakih ve Mehdilik konularında dile getirdikleri ifadelerin hakaret içerikli olduğu hatırlatılarak, kitle iletişim araçlarının, kamuoyunu doğru bilgilendirmeli, saptırmamalı ve ihtilaflara yol açacak, tahrik içerikli haraketlerden özellikle kaçınılması istendi.
Açıklamada, program yapımcıların islam dini konuları tartışırken, daha tarafsız, islami ilimlere vakıf kişileri davet etmeleri tavsiyesinde bulunduldu.
İran İslam cumhuriyetinin, islam inkılabının zaferinden sonra, islam mezhebleri arasında birlik ve beraberliği, Müslümanlar içerisinde vahdeti oluşturmak amacıyla çalışma yürüttüğünü, bu yönde islam dünyasının önde gelen şahsiyetlerin katılımı ile uluslararası konferanslar düzenlediği belirtilen açıklamada, Şii mektebinde Kur’an-ı kerim ve peygamberin ehl-i beytinin en önemli iki kaynığı olduğu ifade edildi.
Açıklamada ayrıca, Şii mektebinde, yeterli dini ve fıkhı bilgiye sahib olmayan kişilerin, alim bir kişiyi, taklit merci olarak seçmesi veya ona danışması suriyetiyle ibadetlerini yerine getirmesi gerekir. İmam Humeyni’nin fetvasına göre, bir şii, sünni imam’ın da arkasında namazını edaedibilir. Her yıl, yüz binlerce şii de, dünyanın muhtelif yerlerinde gelerek, İmam Humeyni’nin fetvası çerçevesinde hac’da sunni imamın arkasında namazlarını eda ediyorlar hatırlatması yapıldı.
İmam Hüseyin ve sünnet kavramı
Hz. Hüseyin’in Kerbela’dan bizlere verdiği birinci mesaj sünnetin ihyasıdır. Bir yerde 124 bin peygamberin uğrunda gönderildikleri ilahi gayeler ve hedefler, İslam Peygamberi ile son bulan ve kemale eren ilahi kavramlar, Peygamberden sonra toprağa gömülmek isteniyorsa, yani din öldürülmek isteniyorsa... Böyle bir konumda Hz. Hüseyin (a.s) buyuruyor ki; “Sünnetin tehlikede olduğunu gören her Müslüman, sünnetin tahrif edilmemesi ve öldürülmemesi için üzerine düşen görevleri yapmalı ve tarafsız, duyarsız kalmamalıdır. Sünnetin ihya olması için Müslümanlar vazifelerini yapmalıdırlar.”
Emeviler, Peygamberi ve İslam dinini toprağa gömmek istiyorlardı. Bunu yaparlarken dinsizlikle bunu yapmıyorlardı, aksine din adına bunları yapıyorlardı. Çünkü dinsizlik adına bunu yapamazlardı. Zira yaşadıkları toplum, zaman, zemin büyük bir ölçüde Müslüman’dı. İşte böyle bir ortamda dine ancak din içinde, din adıyla zarar verilebilirdi. İşte Emeviler bunu yapmaya çalıştılar. Emeviler’in hedefi gerçek Muhammedî İslam’ı yok etmek, vahyi devre dışı bırakmak ve dolayısıyla bütün kontrolü ve dünyevi çıkarları ellerinde bulundurmaktı. Hz. Hüseyin de bunları görüyor ve biliyordu.
Hz. Hüseyin’in Kerbela’dan bizlere verdiği birinci mesaj sünneti ihya etmekti. Bunun delili ise, kardeşi Muhammed Hanefiye’ye yazdığı vasiyetnamede yatar. Hz. Hüseyin (a.s) vasiyetinde şöyle buyuruyor; "Bismillahirrahmanirrahim. Bu o vasiyetnamedir ki Ali oğlu Hüseyin kardeşi Muhammed’e yazmıştır. Hüseyin şahadet eder ki Allah birdir, tektir ve eşi benzeri yoktur."
Aziz okuyucu; dönemin insanları Hz. Hüseyin’in Allah’a inandığını bildikleri halde, neden Hz. Hüseyin (a.s) vasiyetine şahadet getirerek başlamıştır? Çünkü O biliyordu ki, Yezid melunu ve Emeviler Hz. Hüseyin (a.s)’ı öldürdükten sonra, Hz. Hüseyin’in dinden çıktığını ve bu sebepten dolayı öldürüldüğünü savunacaklardı. İşte bunun için vasiyetine şahadetle başlamış olabilir.
Vasiyetinin devamında daha sonra peygamberin peygamberliğine, Hz. Ali’nin imametine, cennete, cehenneme... Şahadet getirip ve şöyle devam ediyor; "Ben zulmetmek, fitne fesat çıkarmak, para, altın, arazi toplamak ve birilerine hâkim olmak için hareket etmiyorum. Doğrusu ben ceddim Resulullah’ın ümmetinin ıslah olması için hareket ediyorum. Ben marufa emretmek ve münkerden nehyetmek için hareket ediyorum. Ben ceddim Resulullah ve babam Ali gibi yaşamak için hareket ediyorum."
Bu sözden şu anlaşılabilir; yani İslam Peygamberi (s.a.a.) Hz. Hüseyin’in döneminde yaşamış olsaydı, İslam Peygamberi de Hz. Hüseyin’in yaptığını yapacaktı ve yerinde oturmayacaktı.
Şimdi Aşura’yı bayram ilan edenlere sorarız; o gün hareket eden Peygamber Efendimiz olmuş olsaydı ve Hz. Hüseyin’e yapılanlar İslam Peygamberinin başına getirilmiş olsaydı yine mi Aşura’yı bayram edeceklerdi!
Hz. Hüseyin (a.s.) vasiyetinde babası imam Ali’nin siyresine de vurgu yapmıştır. Bu vurgunun manası şu olabilir; Hz. İmam Ali (a.s)’dan önce birileri hilafetin başındaydı. Neden, Hz. Hüseyin (a.s) ben ceddim Resulullahın siyresine ve falanca, falancaların siyresine göre ve bir de babam Ali’nin siyresine göre yaşamak için demiyor da, sadece ceddi Resulullahın ve babası Ali (a.s)’ın siyresine vurgu yapıyor. Ama falanca ve falancaların siyresine asla vurgu yapmamıştır. Demek ki, Hz. Hüseyin (a.s) ceddi Resulullah (s.a.a) ile babası Ali’nin arasında olan falanca falancaların siyresini kabul etmemiştir.
Mehdi Aksu 21 Kasım 2012
BOP süreci
Başbakan Mısır’dan seslendiği İsrail’e şartların 2008’den çok farklı olduğunu belirtti.
Doğru, 2012’nin şartları 2008’den çok daha farklıdır. Çünkü bugün Türkiye fiili olarak İsrail’e sahip çıkmaktadır. Malatya Kürecik’te kurulan füze kalkanı ile adeta İslam âlemine karşı İsrail’in kalkanı konumuna gelmiştir.
Filistin konusunda Arap Birliği’ni iş başına çağıran Sayın Erdoğan, Arap Birliği’nin bugüne kadar Filistin meselesinde gerçekçi ve Filistin yararına bir tek adım atmadığını çok iyi bilmektedir.
Mısır’dan ekranlara yansıyan bu tablo, Başbakanın her beyanının bir “one minute” olduğunu bize hatırlatmaktadır. Ekranlardan yükselen ses ile icraatlar birbirinden farklıdır ve biz gerçek kimliğin ortaya konması taraftarıyız.
İsrail’in karşısında tavır sergileme yeni değildir. Sayın Mehmet Emin Koç beyin Yeni Mesaj gazetesinde dün çıkan yazısında belirttiği gibi, Erdoğan, Haziran 2010’da Toronto’daki G-20 zirvesinde ve 2011’in Mayısında Güney Afrika Cumhuriyeti’nde “İsrail’i, bölge için tehdit unsuru olarak görüyorum. Çünkü kendisinde atom bombası var. İsrail işgalci konumunda ve devlet terörü uygulamakta. Bu devlet terörü uygulaması yeni değildir” şeklinde İsrail’i kınamıştı. Ancak Büyük Ortadoğu Projesi’nde (BOP) eşbaşkanlığı devam eden Başbakanın, hangi ifadelerle eleştirirse eleştirsin İsrail konusundaki duruşu inandırıcı olmayacaktır.
Davutoğlu’nun Gazze temaslarından da bir netice çıkmayacağı muhakkaktır.
Çünkü gerek Arap Birliği üyelerinin ve gerekse Sünni dünyanın başı olan Türkiye’nin siyaset anlayışı, İslam âleminin birliği ve yararına değil, BOP eksenli şekillenmektedir.
Maalesef bu konuda Şiilerin başı olan İran’ın tavrı da diğerlerinden farklı gelişmemektedir.
Bu acı tablo, Müslümanların kardeş olduğu ve “bir hareket etmesi” hakikatinden topyekûn İslam âlemi olarak uzaklaşıldığını göstergesidir.
Misyonerlik faaliyetleri, BOP ve dinlerarası diyalog çalışmaları meyvelerini vermekte iken, Türkiye ve İran’ın bu olaylar karşısında bu kadar sorumsuz davranması bulundukları konumu hak etmediklerinin izah ve ifadesidir.
Prof. Dr. Haydar Baş 20 Kasım 2012
Şeriati’nin bütün eserleri Türkçeye çevrildiTürkiye’de İranlı yazar Ali Şeriati’ye büyük ilgi
İstanbul’da İranlı Sosyolog yazar Ali Şeriati'nin eserlerinin müzakere edildiği bir sempozyum yapıldı. Şeriati’nin bütün eserleri Türkçeye çevrilmiş durumda.
İki gün süren sempozyumda, Şeriati'nin entelektüel niyeti, dili, Müslüman düşüncedeki yeri, Türkiye'de okunma biçimi, siyasal düşüncesi, çağdaş ideolojilere bakışı, modernizm ve geleneğe yaklaşımı, dinler tarihine bakışı, özgürlük algısı, kadınlar hakkındaki düşüncelerinin ele alınacağı etkinlik bugüne kadar Şeriati hakkında Türkiye'de düzenlenen en geniş kapsamlı etkinlik olması bakımından dikkat çekiciydi.
Sempozyumda, ayrıca Ali Şeriati'nin fotoğrafları ve Türkiye'de basılmış kitaplarından oluşan bir sergi de yer aldı. Ve Ali Şeriati’nin fotoğraflarında hazırlanan bir albüm de izleyicilere dağıtıldı.
iki gün süren sempozyuma ilgi büyüktü. Yaklaşık 40 katılımcının katıldığı sempozyumda Ali Şeriati’nin eşi Puran Şeriati ve oğlu İhsan Şeriati de katıldı.
İranlı yahudilerden onurlu davranışGazzeli yaralıları tedavi etmeye hazırız
İranlı yahudi milletvekili Siyamek Meresıdk, Gazzeli yaralıları gönüllü olarak ameliyat hizmeti sunmaya hazır olduğunu vurguladı.
Korsan İsrail'in Gazze halkına yönelik cinayetlerini kınayan Meresıdk, siyonist caniler direnişe yönelik desteğin azaldığını zannederek Gazze halkını katliam etmeye kalkıştığını belirtti.
Meresıdk, Gazze cinayetinde korsan İsrail'den başka, Suriye'de muhalifleri destekleyen devletler de suçlu olduklarını, çünkü bu devletler direnişi zayıf düşürmeye çalıştıklarını vurguladı.
Bir cerrah olarak Gazzeli yaralılara gönüllü hizmet sunmaya hazır olduğunu belirten Meresıdk, İranlı yahudilerin Sepir hastanesi de Gazzeli yaralıları kabul etmeye hazır olduğunu bildirdiğini ifade etti.
Suriyeli siyasetçi: Tahran Konferansı Bizi Çözüme Yaklaştırdı
Tahran’da düzenlenen ve Suriye’deki tarafların geniş çaplı katılımıyla gerçekleşen Suriye Milli Konferansı görüşlerin bir birine ne kadar yakın olduğunu gösterdi.
Al Alam'ın haberine göre “Şiddete hayır demokrasiye evet” sloganıyla Tahran’da düzenlenen konferansa katım çok genişti. Konferansa, Suriyeli muhalif guruplar, büyük kabile başkanlar, önde gelen siyasi kişilikler ve hükümet temsilcileri katıldı.
Yalnızca Pazar günü yapılması planlanan konferans, katılımcıların isteği ve etkili olması nedeniyle pazartesi günü de devam etti.
Suriye Parlamentosu temsilcisi Marya Sade konferans hakkında şöyle dedi:
“ Sanırım Suriye’deki bütün grup ve halkın temsilcilerinin temsilcilerin bir araya geldiği ilk konferansı.”
Suriye’nin siyasi kişiliklerinden Ammar Merhec ise şöyle dedi:
“ Katar’da düzenlenen ve şiddet yanlısı konferansın aksine, bu konferans bizi çözüme yaklaştırıyor. Suriyeli kardeşlerimiz arasındaki sorun konuşarak halledilebilir. Katar kendi topraklarında düzenlediği şiddet yanlısı konferansta Suriye’nin harabeye dönüşmesi taraftarı olduğunu gösterdi. Bugün tarih Suriyelilerin kendilerine karşı başlattıkları en büyük savaşa tanık oluyor.
Suriye’deki taraflar arasında sorunu konuşarak halletme fikri daha ilk başlarda ortaya kondu. Ama bazıları bu konuşmanın nüne geçip insanları silahlandırdılar.
Tahran’da düzenlenen geniş çaplı bu oturum, tarafların görüşlerini birbirine daha da yakınlaştırabilir.”
İran'la dev işbirliği
"Her iki ülkenin yaptığı toplam eroin yakalaması, tüm dünyadaki eroin yakalamasının miktar olarak ortalama yarısıdır"
Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Daire Başkanı Mehmet Yeşilkaya, afyon türevlerinin uluslararası pazara sevk edilmesinde kullanılan 'Balkan Rotası'nın, Türkiye ve İran'ın yaptığı büyük yakalamalar sayesinde kaçakçılar için riskli konuma geldiğini belirtti. Yeşilkaya, "Her iki ülkenin yaptığı toplam eroin yakalaması, tüm dünyadaki eroin yakalamasının miktar olarak ortalama yarısıdır" dedi.
Emniyet Genel Müdürlüğü ve Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC) tarafından düzenlenen Yakın ve Orta Doğu Yasadışı Uyuşturucu Ticareti Alt Komisyonu 47'inci toplantısı, Antalya'nın Serik İlçesi'ne bağlı Belek Beldesi'nde bulunan Spice Otel'de başladı. Komisyon üyesi Afganistan, Azerbaycan, Bahreyn, Suudi Arabistan gibi 23 ülkeden temsilci katıldığı 23 Kasım'a kadar devam edecek toplantıda alt komisyon, bölgede kaçakçılık yapan suç organizasyonlarının kullandığı yeni yöntemler ve rotalar, Batı Afrikalı suç organizasyonları ve sentetik uyuşturucu üretiminde kullanılan yeni metotlar ve ara kimyasallar konularını ele alacak.
Uyuşturucudan Önemli Finans
Toplantının ilk gününde konuşan KOM Daire Başkanı Mehmet Yeşilkaya, uyuşturucu sorununun topluma ağır maliyetler yüklediğini söyledi. Organize suç örgütleri ve terör örgütlerinin uyuşturucu üzerinden kendilerine önemli finans kaynağı bulduğunu belirten Daire Başkanı Yeşilkaya, "İnsani, toplumsal ve ekonomik güvenliği tehdit eden uyuşturucu sorunuyla mücadelede kararlı, dengeli ve uluslararası işbirliğinin artırılması yönünde politikalar geliştirilip uygulamaya konulması çok önemli" diye konuştu.
Balkan Rotası Riskli Hale Geldi
Başkan Yeşilkaya, uyuşturucu problemine bölgesel açıdan bakıldığında birkaç başlığın öne çıktığını belirterek, şöyle konuştu:
"Son yıllarda Afganistan'daki afyon üretimi yüksek seviyelere ulaştı. 2011 Dünya Uyuşturucu Raporu'nda, afyon türevlerinin uluslararası pazara sevk edilmesinde kullanılan 'Balkan Rotası'nın, Türkiye ve İran'ın yaptığı büyük yakalamalar sayesinde kaçakçılar için riskli bir konuma geldiği vurgulanmaktadır. Her iki ülkenin yaptığı toplam eroin yakalaması, tüm dünyadaki eroin yakalamasının miktar olarak ortalama yarısıdır."
'Deniz Rotasının Boyutu Yeterince Bilinmiyor'
Alternatif güzergâh olarak 'Kuzey Rotası'nın giderek önem kazandığına dikkat çeken KOM Daire Başkanı Yeşilkaya, deniz rotasının ulaştığı boyut ve izlediği güzergâhlar hakkında yeterince bilgi sahibi olunmadığını kaydetti. Deniz rotası hakkında kolluk birimleri arasında daha fazla bilgi paylaşımı yapılmasına ihtiyaç duyulduğunu dile getiren Yeşilkaya, "Kaçakçılar, uyuşturucu üretiminde gerekli olan ara kimyasal maddelere ulaşma konusunda uluslararası ya da iç ticaret kanallarını suiistimal etmektedir" dedi.
Yakın ve Orta Doğu'da uyuşturucu trafiğini de değerlendiren Mehmet Yeşilkaya, Afganistan'ı hedef alan asetik anhidrit kaçakçılığında son dönemde Güney Asya çıkışlı sevkiyatlara da rastlandığını kaydetti. Mücadele safhasında, ara kimyasalların ithalat ve ihracatının elektronik takip ve yetkilendirme sistemiyle kontrol edildiğini belirten KOM Daire Başkanı Yeşilkaya, Afganistan'ın uyuşturucuyla mücadelede yeni bir döneme gireceğini kaydederek şunları söyledi:
"Uluslararası uyuşturucu kaçakçılarının, bu ülkedeki yoksulluktan, alternatif kalkınma araçlarının yetersizliğinden ve 30 yılı aşkın süredir devam eden çatışma ortamından istifade etmesi engellenmelidir. Bu yönde devam eden bölgesel ve uluslararası çabalara daha fazla destek verilmesi, ortak sorumluluğumuzun bir gereğidir."
Suç Örgütleri Teknolojiden Yararlanıyor
İnternetin hem uyuşturucu maddenin satışı hem de suç örgütlerinin kendi arasında haberleşmesinde etkin olarak kullanılmasıyla birlikte, uyuşturucu kaçakçılığı yapan suç örgütleriyle etkili mücadelede sadece klasik soruşturma yöntemlerinin yeterli gelmediğini dile getiren Yeşilkaya "Suç örgütleri nasıl kendi aralarında örgütleniyorsa, mücadeleci birimler olarak bizler de kendi aramızdaki işbirliğini güçlendirmeli, teknolojik imkanları ve yasaların verdiği yetkileri en etkili ve oranlı şekilde kullanabilmeliyiz" diye konuştu.
Daire Başkanı Mehmet Yeşilkaya, 1997 yılından bugüne 58'i yurtiçi, 116'sı yurtdışı toplam 174 kontrollü teslimat gerçekleştirildiğini, aynı dönemde, uluslararası operasyonel bilgi paylaşımı yoluyla, yurtiçinde 114, yurtdışında ise 110, toplam 224 ortak operasyon icra edildiğini
Türkiye ve Mısır ne yapacak? İran’ın Yerini Almak İstiyorsanız, Silah Verin
İsrail'in Gazze'ye saldırısı Türkiye kamuoyunda Netanyahu'nun 2008'deki gibi seçim öncesi bir yatırımı şeklinde değerlendirildi. Saldırının seçimle ilgili bir yönünün olduğu doğru, ama asıl hedef, Suriye'deki iç savaş sürerken, Hamas'ın elinde bulunan silah stokunu imha etmektir.
Bugüne kadar Filistinliler, el yapımı roketlerle kendilerini savunuyorlardı. Ancak geçenlerde Hamas'ın, saldırı özelliği de bulunan insansız hava araçlarına sahip olduğu ortaya çıktı. Lübnan El-Menar, Hamas'a ait El-Aksa Televizyonu Filistinlilerin Fecr-5 adı verilen füzeleri ve insansız hava araçlarıyla ilgili görüntülü haberler verdiler. Bu altı boş bir tehdit değil, çünkü İsrail Başbakanı Netanyahu da bunlardan endişe ettiğini açıkladı. Hatırlanacağı üzere bir süre önce İsrail bu uçaklardan birini düşürdüğünü açıklamıştı. İsrail'in düşürdüğü uçak Hizbullah'a aitti, elde ettiği görüntüleri başarıyla üssüne iletebiliyordu, bu da gelişmiş radar sistemine sahip olduğunun kanıtıydı. İslami Cihad'ın askerî kanadı Kudüs Tugayları, İsrail'in tüm askerî üslerinin füze menzilinde olduğunu açıkladı, öyle ki El-Arabiyye ve El-Cezire'ye göre Filistinlilerin fırlattığı iki füze İsrail işgali altındaki Kudüs'e kadar ulaşmıştı. İsrail ve Amerikan yönetimi de öteden beri, İran'ı ve Hizbullah'ı Hamas'a Fecr-5 füzeleri ve insansız hava araçları vererek bölgesel istikrarı bozmaya çalışmakla suçluyor.
Hiç kuşkusuz Hizbullah'ı ve Hamas'ı silahlandıran Suriye ve İran'dır. Bugüne kadar Arap ülkelerinin Filistinlilere bu ölçekte silah sağladıkları görülmemiştir. Dahası el'an İsrail'in petrol ihtiyacını Araplar, doğalgaz ihtiyacını Mısır karşılamaktadır. Katar Şeyhi'nin Hamas liderine önerisi El-Fetih gibi direnişi bırakmalarıdır. İsrail'in acelesi var. İran, nükleer programını tamamlayacak olursa, İsrail'in bölgedeki nükleer tekeli kırılmış olacak, bölgede “dehşet dengesi” hükmünü icra edecek. İsrail ve Batı tabii ki bunu istemiyor; ama İran'ı vurmak demek Suriye ve Lübnan Hizbullah'ını da karşısına almak demektir. İsrail, İran'ı vurduğu anda 2006 anlaşmasına göre Suriye ve arkasından Hizbullah, İsrail'i vuracak. Bu durumda bir an önce Suriye faktörünü ve Hizbullah'ı ortadan kaldırmak lazım. Amaç, Hizbullah'ı imha etmek, Suriye'yi Batı kampına çekmek. Suriye'de süren iç savaşın tabii ki otokrat rejimin sona erdirilmesi gibi haklı bir gerekçesi var, ama bir de bölgesel anlamı, İran'a karşı İsrail'in elini rahatlatmaktır. Son Gazze saldırısıyla acaba İsrail, Hamas'ın Sudan üzerinden İran'dan elde ettiği silah stokunu imha edebilir mi? Sadece hava saldırılarıyla bu pek mümkün görünmüyor. Bu da silahları ortadan kaldırmayı hedeflemiş bir kara harekâtını gerektiriyor. İsrail bunu göze alabilir mi? Bilemiyoruz. Alabilir de.
Eğer Filistin direnişinde Türkiye ve Mısır, İran'ın yerini almak istiyorlarsa, maddî karşılığı olmayan retoriklerin ötesinde İran'ın direnişe sağladıklarının fazlasını sağlamaları beklenir: Daha çok ve daha etkin silah tedariki, parasal ve diplomatik destek vs.. İki ülkenin uluslararası konumları ve takip ettikleri stratejiler açısından bakıldığında güçleri ve imkanı buna yeter mi? Bu şimdilik muallakta bir soru. Açık olan şu ki, Filistin, sorunların anasıdır. Arkasında geniş bir kamuoyu desteği ve öfkesi vardır. Hangi yönetim bu işe bulaşırsa, eninde sonunda ya Batı ve İsrail'e avantaj sağlamak isterken kendi kamuoyuyla karşı karşıya gelir, meşruiyetini kaybeder; ya da Batı ve İsrail ile bizzarure çatışmaya girer. Türkiye ve Mısır'ın hangi mecrada seyredeceklerini pek uzak olmayan bir gelecekte hepimiz birlikte göreceğiz.
Ali Bulaç
'Şiiler ve Sünniler arasındaki ihtilafların alevlenmesi İslam toplumuna dayatılmaktadır'
İmam Hamanei, Şiiler ve Sünniler arasında vahdet ve hoşgörüye vurgu yapmakla yetinmenin yeterli olmadığını belirterek şunları söyledi: “Bu anlaşmazlıkların bazıları şüphe ve kuruntulardan kaynaklanmaktadır. Bu yanlış tasavvur ıslah olmalıdır ve bazı ihtilaflar ise, yanlış davranışlardan kaynaklanmaktadır. Bu vakalarda dikkatle belirlenerek çözümlenmelidir.”
Abna'nın haberine göre Veliyyi Emr-i Müslim’in İmam Hamanei, Suriye krizine de değinerek şunları söyledi: “Eğer herhangi bir ülkenin, muhalifleri o ülke dışından silahlarla donatılırsa, doğal olarak ülke yöneticileri de onlarla mücadele edecektir. Eğer muhalifler Suriye’de silahlı mücadeleye son verirlerse, devlet tarafından muhaliflerin görüşlerini dinleme ve onlara konumlarını ifade etme imkanı verilir.”
İmam Hamanei, Bu yılki Hac organizasyonunun gerçekleştiren yetkililerle görüşmesinde, haccın istisna farzlardan olduğunu ve İslam dünyasının önemli meselesi olan vahdet konusuna vurgu yaparak şunları söyledi: “Hac mevsiminde, İslam dünyasında vahdet, azamet ve çeşitlilik gerçekleşmektedir. Bu kapasiteden en iyi şekilde yararlanmak gerekir.
İmam Hamanei’nin Şiiler ve Sünniler arasındaki Vahdetine Vurgu
Şiiler ve Sünniler arasındaki anlaşmazlıkların yeni bir şey olmadığını, geçmişten beri süregeldiğini belirterek şunları söyledi: “Ancak son yıllarda bu anlaşmazlıklar olağandışı ve anormal bir şekilde artış kaydetmiştir. Bu ihtilafların alevlenmesinin İslam toplumuna dayatıldığı ve empoze edildiğini ortaya koymaktadır.
Ayetullah İmam Hamanei, Şii ve Sünniler arsında vahdet ve anlayışa vurgu yapmakla yetinmenin yeterli olmadığını belirterek şunları söyledi: “Bu anlaşmazlıkların bazıları şüphe ve kuruntulardan kaynaklanmaktadır. Bu yanlış tasavvur ıslah olmalıdır ve bazı ihtilaflar ise, yanlış davranışlardan kaynaklanmaktadır. Bu vakalarda dikkatle belirlenerek çözümlenmelidir.”
Veliyi Emr-i Müslim’in İmam Hamanei, Suriye krizinin bu ülkeye sokulan silahların engellenmesiyle çözüleceğine değinerek şunları söyledi: “Eğer herhangi bir ülkenin, muhalifleri o ülke dışından silahlarla donatılırsa, doğal olarak ülke yöneticileri de onlarla mücadele edecektir. Eğer muhalifler Suriye’de silahlı mücadeleye son verirlerse, devlet tarafından muhaliflerin görüşlerini dinleme ve onlara konumlarını ifade etme imkanı sağlanmış olur.
İslami Cihad: "Direnişimizin mermisinden füzesine kadar tüm cephanesi İran kaynaklıdır"
Filistin İslami Cihad Hareketi Genel Sekreteri Yardımcısı Zilad El Nahale, Filistin direnişinin silah kaynağını açıkladı.
Filistin İslami Cihad Hareketi Genel Sekreteri Yardımcısı Ziyad El Nahale, Filistin direnişinin mermisinden füzesine kadar tüm cephanesinin İran kaynaklı olduğunu söyledi.
Siyonist rejim güçleri ile Gazze’deki mücahidler arasında sürmekte olan savaşta, İsrail’in ateşkes istemek zorunda kaldığını, zira savaşa hazırlıksız oldukları için büyük bir fatura ödemekten kaçındıklarını belirten Nahale “biz İsraillilerin Gazze’ye saldıracak çapta ellerinde büyük bir askeri gücün olduğunu biliyoruz, buyursunlar denesinler. Biz kendi açımızdan korkmuyoruz ve mücahidler önceki savaşlara nispetle çok daha fazla hazırlar” dedi.
İsrail’in Gazze’ye saldıracağını yönündeki açıklamaların sadece bir tehdit olduğunu ve şu andaki saldırılarında ise hedeflerini gerçekleştiremediğini söyleyen El Nahale, Gazze direnişinin siyonistlerin kalbi Tel Aviv’i füzelerle vurmakla büyük avı avladığını, İsrail başbakanı ve bakanların sığınaklara koştuğunu belirtti.
Filistin İslami Cihad’ın ateşkes konusundaki tavrına da açıklık getiren el Nehale şunları söyledi:
“Mısır bize ve Hamas’a ateşkes çağrısında bulundu. İsrail ateşkes istiyor, Mısır ateşkes istiyor. Hamas ateşkes istiyor. Mısır “Filistinlilerin kanı durması için ateşkeste acele edin” diyor. Biz ise ateşkesi, Filistin halkının şahsiyetini korumak için istiyoruz. Başta Gazze’ye uygulanan ambargonun kaldırılmasını, Refah kapısının normal bir şekilde çalışmasını, Filistinlilerin sebepsiz yere Kahire havaalanında alıkonulmaması veya tahkir edici hiçbir muameleye maruz kalmadan insanca bir muamele yapılmasını istiyoruz” dedi.
Filistin İslami Cihad Hareketi Genel Sekreter Yardımcısı Ziyad el Nahale, siyonist rejim ile Gazze’deki Filistinli mücahidler arasındaki savaşla ilgili ortaya atılan, “direniş gerginliği İran istediği için çıkarıyor” şeklindeki iddiaya “gerginliği tırmandırıp savaş olsun diye Ahmet el Cabiri’yi İsrail’e İran mı öldürttü?” diye cevap verdi.
Ziyad el Nehale, Gazze’deki mücahidlerin İsrail karşısındaki direnişte sahip olduğu silahların kaynağı ile ilgili olarak da çok açık bir şekilde, “direnişin elindeki silahın mermisinden füzesine kadar hepsi İran menşelidir” diyerek Gazze’yi silahlandıran tek devletin İran olduğunu söyledi.
KUDÜS HABER